Kategori arşivi: Hekim Saltık

KADINLARIMIZA VE HALKIMIZA SESLENİŞİMİZDİR


Dostlar
,

Özellikle son günlerde giderek dozu artırılan, bilimsel hiçbir gerçeğe dayalı olmadığı gibi hem Kadın hem de Hekim haklarının çiğnemi (ihlali) derecesine tırmandırılan kimi üst düzey politikacıların “politik” söylemlerine karşı, Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği‘nin gazete ilanı olarak kamuoyuna duyurmak zorunda kaldığı uyarıcı açıklamayı paylaşmak istiyoruz..

Meslektaşlarımıza teşekkür ederiz.
İnsanları kısırlaştıran hekimler değil!Zaten böyle bir işlem 2827 sayılı yasa (1983) kapsamında son derece sıkı kurallara bağlı. Çiftlerin yazılı özgür istemleri ile olabiliyor.. Kadınlarda tüplerin bağlanması
(Tüp ligasyonu) erkeklerde ise sperm kordonlarının bağlanması (Vazektomi) ile yapılabiliyor.
İnsanları asıl kısırlaştıran çevresel toksisite!Çevreci olduğunu savlayan Başbakan RT Erdoğan‘ın önce temel düzeyde gerçekleri öğrenmesi gerek. Son 40 yılda, 1 cc (ml) menide (ejakülat) bulunan normal canlı sperm hücresi sayısı 100-120 milyon standardından 15-20 milyon standardına çekildi!

Tek açıklaması çevresel toksisite..

Siz buna aşırı nüfus artışına doğanın savunma refleksi de diyebilirsiniz.

Bir “Besmele” niz ile sorunu çözebilir misiniz bilinmez ama;
Dilovası’nda bebeklerin ilk kakasında (mekonyum) ile annelerin ilk sütlerinde (kolostrum) bile ağır metaller var! Kaynak gene çevre..
Gıda güvenliği hak getire.. Tarım Bakanlığı afişe etmekle övünüyor.
Asıl yapılması gereken önleme.. Etkilyici denetim..
Bu konuda bu sitede epey yazı yazdık..
Ankara suyuna ikide bir ağır metallar karışıyor (Arsenik vb.)
Bu konuda da bu sitede birkaçyazı var..
Bu yüzden, “yardımla üreme merkezleri” pıtrak gibi çoğaldı, gökten zembille inmedi.
  • Bu gidişle 2-3 onyıl sonra hiçbir doğum kontrol yöntemine gerek kalmayabileceği gibi; yardımsız üremek de olanaklı olamayacak gibi görünüyor..
Hiç unujtmayalım, Büyük ATATÜRK ne demişti?
* Yaşamda en gerçek yol gösterici bilimdir, tekniktir..
Açıklamayı biz de bütünüyle paylaşmaktayız.

Sevgi ve saygı ile.
26.6.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

=========================================

KADINLARIMIZA VE HALKIMIZA SESLENİŞİMİZDİR

Sayın Başbakan, 18.06.2013 tarihinde Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından düzenlenen ‘Aile Olmak’ Projesi’nin tanıtım töreninde, kürtaj ve sezaryenle
“adeta cinayet işlendiğini” ve bilinçli olarak yıllarca “kadınların bu yollarla ve
doğum kontrol yöntemleri ile kısırlaştırıldığını” belirtmiştir. Türkiye’nin konu ile ilgili uzmanlık dernekleri olarak aşağıdaki bilimsel açıklamaları yapmamız ve
kamuoyunu aydınlatmamız gerekmiştir:

1- Sezaryen ile  doğum, annenin ve bebeğinin hayatını kurtaran,
bebeğin cerrahi olarak doğurtulmasıdır; asla “kısırlaştırma” yöntemi değildir.

2- Kadınlarda kullanılan kısırlaştırma yöntemleri, tüplerin bağlanmasıdır.
Kadının ve eşinin mutlak istegine dayanarak ve onayları alınarak yapılabilmektedir.

3- Sezaryen ile 2’den çok doğum yapılamaz diye bir bilimsel kural yoktur.
Nitekim ülkemizde ve dünyada halen birçok kadın, çok sayıda sezaryen olabilmektedir.

4- Doğum kontrol yöntemleri topluma amaçları doğrultusunda iyi anlatıldığında ve sunulduğunda, istenmeyen gebeliklerin kürtaj  ile sonlandırılma gereksinimini ortadan kaldırmaktadır ve nitekim ülkemizde son 30 yılda kürtaj yaptırma oranı 3 kat azalmıştır.

5- Sezaryene ulaşımın zor, kürtajın yasak olduğu ülkelerde bu nedenlerle her 8 dakikada bir kadın ölmektedir. Ülkemizde Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanlarının
özverili çabaları ile anne ölüm hızı son 30 yılda altı kat azalmıştır.

6- Son on yılda tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de sezaryen oranları yükselmiştir. Ülkemizde durumun böyle olmasında ana etmenlerin, uygulanan sağlık politikaları
ve hekimin hastası ile yasal sorunlar yaşama korkusunun olduğu  unutulmamalıdır.

7- Türkiye’de anne ve bebek ölüm oranları önemli bir ölçüde azaltılmıştır.
Bu başarının en önemli nedeni ülkemizin dört bir yanındaki özverili, fedakar  meslektaşlarımızın, gece gündüz demeden canla başla çalışarak kadınlarımıza
dünya standartlarında sunduğu sağlık hizmetidir.

8- Türk hekimlerini, haksız ve rencide edici bir şekilde, “hastalarımızın haberi olmadan onları kısırlaştıran bilinmez bir gücün piyonları” gibi sunmak,
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanlarını üzmüş ve derinden yaralamıştır.
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanları kürtaj ve sezaryen konusunda bilim ve
yasalara uygun şekilde hareketle meslek ve görevlerini yerine getirmişlerdir.
Yasalara uydukları için hekimlerin suçlanması hukuken kabul edilemez bir durumdur.

9- Kadın Hastalıkları ve Doğum alanındaki ulusal uzmanlık derneğimiz ve
yan dal derneklerimiz olarak, hekime şiddet dahil tüm olumsuz koşullara rağmen,
bu mesleği seçmemizdeki ana etken olan İNSAN SEVGİMİZ ve İNSANA YARDIM ETME ARZUMUZ ile şevkimiz kırılmadan, yorulmadan halkımıza hizmete devam edeceğimizi, değerli Halkımızın ve Kadınlarımızın takdirine saygılarımızla sunarız.

TÜRK JİNEKOLOJİ VE OBSTETRİK DERNEĞİ

Jinekolojik Endoskopi Derneği
Perinatoloji Uzmanları Derneği
Servikal Patolojiler ve Kolposkopi Derneği
Türk Jinekolojik Onkoloji Derneği
Türk Perinatoloji Derneği
Türk Ürojinekoloji ve Pelvik Rekonstrüktif Cerrahi Derneği
Türkiye Maternal-Fetal Tıp ve Perinatoloji Derneği
Üreme Sağlığı ve İnfertilite Derneği
Üreme Tıbbı Derneği

Türkiye Barolar Birliği’nden Hekimlere Destek Açıklaması

Dostlar,

Zaman dayanışma zamanı..
Siyasal iktidarın karnesi artık yüz kızartıcı olaylardan geçilmiyor..
10,5 yıldır sabırlar taştı..

Artık polis apaçık zulüm yapıyor; adam öldürüyor (Ethem Sarısülük  ve ağır yaralılar..)

Başbakan Polisi kutluyor ve daha da güçlendireceğini söylüyor..
Tam da tipik faşist tırmanma ve baskı..

Başbakan RTE hızını alamayarak Türk Tabipleri Birliği’ni (TTB)
“baş provokatör” ilan ediyor
.
Aynaya bakıp sirkatin söyler gibi gerçekte ama ne denli farkında??

Sağlık Bakanlığı’nın toplumsal olaylarda yerinde acil sağlık hizmeti vernesi gerekirken
bunu yapmaması üzerine TTB, Hipokrat yemini gereği gönüllü acil yardım hizmeti veriyor ve gönüllü sağlık çalışanları elleri ARKADAN kelepçelenerek gözaltına alınıyor.
Düpedüz hınç, gözdağı, intikam, kör hırs.. hukukun “h” si ortada yok..

Tüm bunlar artık apaçık midemizi bulandırıyor..

Türkiye Barolar Birliği (TBB) ve Ankara Barosu’nun hekim meslek örgütüne (TTB’ye) çok değerli demokratik dayanışma açıklamalarını şükranla karşılıyoruz.

Olması gereken, gereksinim duyduğumuz süreçler bunlar..

Daha da geliştirmeliyiz ve çooooook sayıda (60+) siyasal partilerimiz de ne yapıp edip ortak asgari sorunlarda ve çözümlerde birleşmeli; mutlaka seçim ittifakı yapmalıdırlar.

Emperyalizme ve ülkemizdeki uzantılarına karşı yenginin başka yolu yok..

Bu metinler aşağıda..

Sevgi ve saygı ile.
24.6.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

======================================

Değerli Meslektaşımız,

Gezi Parkı eylemleri sırasında acil tıbbi müdahaleleri belirlenen revirlerde yapmaları nedeniyle hekimlere ve Tabip Odalarına yönelen baskılar
Türkiye Barolar Birliği ve Ankara Barosu’nun de gündemine alınmış,
TTB’ye yönelen suçlamaların kınandığı ve hekimlerle dayanışma ve destek içeren açıklamalar yapılmıştır. Söz konusu açıklamaları aşağıda okuyabilirsiniz.

Saygılarımızla.
Ankara Tabip Odası 

HEKİMLERE VE TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ’NE
YÖNELİK SUÇLAMALARI KINIYORUZ

tbb_logosu

Son günlerde, özellikle Gezi Parkı eylemleri bağlamında, Hipokrat yemini etmiş çok değerli, fedakâr hekimlerimizi hedef alan, hatta zaman zaman suçlamalara varabilen olumsuz değerlendirmeleri ve açıklamaları kaygıyla tespit etmekteyiz.

Hekimlerimize ve onların meslek örgütü Türk Tabipleri Birliği’ne yönelik suçlamaları talihsiz ve üzücü bulduğumuzu ve kendileriyle dayanışma içinde olduğumuzu ifade etmeyi görev biliyoruz.

Kamuoyuna saygı ile duyururuz.

Av. Prof. Dr. Metin FEYZİOĞLU
Türkiye Barolar Birliği Başkanı
http://www.barobirlik.org.tr/Detay.aspx?ID=19349&Tip=Haber

ANKARA BAROSU BAŞKANLIĞI

 19.06.2013

Sayın Başbakan, Partisi’nin 18.06.2013 tarihinde yapılan grup toplantısında yaptığı konuşmada, Gezi Parkı eylemlerinde orantısız güç kullandığı sabit olmasına rağmen, sabır ve sağduyusundan ötürü polise teşekkür ederken,
Türk Tabipleri Birliği’ni “baş provokatör” olarak suçlamıştır.

Sayın Başbakan’ın, Hipokrat yemini etmiş fedakar hekimlerimizin hiç hak etmedikleri
bu vahim suçlamalarını,  haksız, talihsiz ve üzücü bulduğumuzu belirtiyor ve reddederek, çok değerli hekimlerimize inancımızı ve dayanışmamızı ifade ediyoruz.

Ayrıca, toplumsal direnişleri, aşırı sertlikle, şiddet, kin, nefret söylemiyle ve orantısız güç kullanarak çözmeye çalışmanın,  katılımcı demokrasinin kurumsallaşmasına  katkı sağlamayacağı gibi, toplumsal barışa da olumlu yansımayacağını; aksine ülkeyi karşı cephelere bölüp, sadece karmaşaya iteceğini de, Ankara Barosu olarak sorumluluk anlayışımız gereği, bir kez daha hatırlatmak istiyoruz.

Beklentimiz, “daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlük ve farklılıklara ve yaşam biçimlerine daha fazla hoşgörü, saygı, anlayış ve kabul” dür.

ANKARA BAROSU BAŞKANLIĞI
http://www.ankarabarosu.org.tr/Detay.aspx?SYF=8106

HEKİMLERE ve TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ’NE YÖNELİK SUÇLAMALARI KINIYORUZ

Kınıyoruz

HEKİMLERE ve TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ’NE YÖNELİK SUÇLAMALARI KINIYORUZ

Son günlerde, özellikle Gezi Parkı eylemleri bağlamında, Hipokrat yemini etmiş
çok değerli, fedakâr hekimlerimizi hedef alan, hatta zaman zaman suçlamalara varabilen olumsuz değerlendirmeleri ve açıklamaları kaygıyla tespit etmekteyiz.

Hekimlerimize ve onların meslek örgütü Türk Tabipleri Birliği’ne yönelik suçlamaları talihsiz ve üzücü bulduğumuzu ve kendileriyle dayanışma içinde olduğumuzu ifade etmeyi görev biliyoruz.

Kamuoyuna saygı ile duyururuz.
19.6.13, Ankara

Av. Prof. Dr. Metin FEYZİOĞLU
Türkiye Barolar Birliği Başkanı

EMPATİ KURAMAMANIN HAZİN SONUÇLARI


EMPATİ KURAMAMANIN HAZİN SONUÇLARI

Prof. Dr. M. Kerem Doksat 

AN_GELIR_yikilir_butun_bulutlar_Attila_Ilhan

Bir devleti yöneten insanların en çok sahip olmaları icap eden şey empati (eşduyum) yeteneğidir.

Çığ gibi büyüyen “duran adam”, “durup düşünen adam”, “durup okuyan ve düşünen adam” gibi eylemlere bir davranış bilimci ve psikiyatr gözüyle bakmak istiyorum.

***

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın sarf ettiği şu sözleri hatırlayalım:

“İhtiyaçlarını gidermiyor mu insanlar?

Bu kadar uzun süre ayakta kaldıklarını bilmiyorum.
Bu şiddet eylemi değil.
Göze de hoş gelen bir eylem türü.
Bu çok barışçı bir eylem bunu kınayacak hâlimiz yok.
Kendi sağlıkları önemli, bu insanlar bu kadar nasıl ayakta kalabiliyor?
Meselâ benim boyun fıtığım var, 5 dakikadan fazla öyle duramam.
Demek ki bunlarda bel ve boyun fıtıkları yok.
Sağlıklarına bir zarar gelmesin bu eylemleri anlamlıdır.
Bunlar şiddet barındırmayan eylemlerdir.
Arkadaşımız zarf atmıyorsa 8 saat uzun bir süre.
Bence 5 dakika durmalı, 6’ncı dakikada işine gitmelidir.
8 saat fazla, bunu 8 dakika ile sınırlandıralım”.

Değerlendirme 1

Burada karşılıklı olarak agresyonun (saldırganlığın) ifade farkı çok belirgin.
Eylemciler (direnişçiler) pasif agresif davranıyorlar.
Yâni saldırganca duygularını yıkıcı bir öfkeye dönüştürmeden sergiliyorlar.
Üstelik çok güzel bir sembolizm de var: Durup düşünmek, okumak, tekâmül ve tekemmül etmek (olgunlaşmak).

Peki, muktedir olamayan iktidarın iki numaralı adamı olan Bülent Arınç’ın söylediklerinden ne okunuyor?

Empati eksikliği ve haddini bilmeme…

Kendisi 1948 doğumlu, yâni 65 yaşında.
Hukuk okumuş ve siyaset yapmış hayatı boyunca; san’atla, sporla, Uzakdoğu dövüş teknikleriyle veya baleyle ilgilendiğine dair bir kayıt bulamadım (ne de iyi balet olurdu Allah için).

Tıptan anlamıyor, sahne sanatlarıyla ilgisi nakıs.
Yanında bir danışmanı olsa, eminim ki “aman öyle demeyin” diye fısıldar kulağına ama “istişare sünnettir” diyen Peygamberin izinden gittiğini iddia eden bu kişinin her şeyi bilmek gibi bir kibri var.
Muhtemelen boyun fıtığının (servikal herni) ne olduğunu da tam olarak bilmiyor.
Ama 5 dakikayla ilgili sınır koymayı becerebiliyor.
Neye dayanarak?
Hiçbir şeye!

Üstelik “yapsınlar ama yapmasınlar” şeklinde bir oksimorona (birbiriyle çelişen veya tamamen zıt iki kavramın bir arada kullanılması ve bu şekilde oluşturulmuş ifade.
Bazen anlamı kuvvetlendirmek için veya edebî sanat yapmak amacıyla kullanılır,
bazen de hâlihazırda kullanılan bir kavramı eleştirmek veya alaya almak için kullanılır.
Kavramın kökeni Yunanca oxus: keskin ve môros: aptalca kelimeleridir) düşerek ve çifte-açmazla (birbiriyle çelişen mesajların aynı mesajda verilmesi) kendi kazdığı çukura kendisi düşüyor.

Tıpkı Başbakan gibi, o da her şeyi biliyor ve tecessüm etmiş (cisimleşmiş) Tanrı gibi buyuruyor.

Ne gerek var tıbbiyeye, spor hekimliğine, üniversiteye ve bilime; muhteşem ikili zaten her şeyi bilmekte!

“İnternet portallarıyla ilgili bir çalışma var.
İnsanların özel hayatlarıyla ilgili yapılan yorumların bir sınırı olmalı.
Bir kısıtlama, yasaklama doğru olmaz.
Elbette tivit atılabilir, Facebook’ta yazılabilir.
Hiçbirimiz bunun dışında kalamayız.
Ama özel hayata saldırının, suça teşvik etmenin bir sınırı olmalı.
Denetleyici bir yasa yapılabilir”.

Değerlendirme 2

Hukukçu, hukuku (hakları) kafasına göre tayin ve tespit ediyor.

Üstelik gene “yapsınlar ama yapmasınlar” şeklinde bir oksimorona düşerek ve
çifte-açmazla kendi kazdığı çukura kendisi düşüyor.
Tıpkı Başbakan gibi, o da her şeyi biliyor ve tecessüm etmiş Tanrı gibi buyuruyor.

Bir şeyin suç olabilmesi için, önceden yasalarda tarif edilmiş olması gerekir.
“İyi” haberi de veriyor zaten: “Denetleyici bir yasa yapılabilir”.
Peki, bir davranış bilimci ve psikiyatr olarak soruyorum:

Hangi kriterlere göre iyi ve kötü “tvitleri” ayırt edeceksiniz?

Birisi kalkıp da alenen “birleşip saldıralım, öldürüp vandallık yaparak kafamızı bulalım” derse tabii ki bu suçtur ve zaten yasalarda mevcuttur.

Bakın “o kafa” daha neler yapıyor, hem de İzmir’de…

Ameliyathaneye burun kemiği ameliyatı olması için getirilen mahkumun güvenliğinden sorumlu jandarma, ameliyathanede beklemek isteyince, ameliyathane sorumlusu Prof.Dr. Kenan Erzurumlu, steril olan bir ortamda sağlık görevlileri dışında kimsenin bulunamayacağını belirterek, jandarmadan ameliyathane dışında beklemelerini istiyor.
Mahkûmun güvenliğinden kendilerinin sorumlu olduğunu belirten askerlerin yönetimi arayarak olumlu yanıt almaları üzerine, duruma tepki gösteren Prof.Dr. Kenan Erzurumlu, ameliyathane sorumlusu görevinden istifa ediyor.

Prof.Dr. Kenan Erzurumlu, yaptığı açıklamada, kendi sorumlu olduğu alanda bütün yetkinin ve sorumluluğun kendisine ait olduğunu vurgulayarak “bu tür uygulama sıkıyönetim dönemlerinde bile yapılmadı.” diyor.

Söz konusu mahkûm dâhil tüm ameliyat olanların canlarının hekimlere emanet olduğunu ifade eden Prof.Dr. Erzurumlu,“yapılan uygulama sağlık kurallarına aykırı ve Üçüncü Dünya Ülkelerinde olabilecek bir uygulama.

19 Mayıs Üniversitesi’ne (Samsun) yakışmayacak bir uygulama.
Bu nedenle ameliyathane sorumluluğu görevimden istifa ettim” diye konuşuyor.

Peki, Başhekim Prof.Dr. Mustafa Bekir Selçuk ne diyor:

Askerlerin mahkûmun ameliyat edildiği odada değil, ameliyathane koridorunda beklediklerini belirterek, “mahkûmun güvenliğinden askerler sorumlu.
Bu nedenle askerlerin orada bulunmasında bir sakınca bulunduğunu düşünmüyorum.
Hocamızın neden böyle bir istifa kararı aldığına da anlam veremiyorum”.

Yani O da “yapsınlar ama yapmasınlar” şeklinde bir oksimorona düşerek ve
çifte-açmazla kendi kazdığı çukura kendisi düşüyor.

Hele Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Devlet Bahçeli’ye de “travma geçiriyorsunuz” diyor ya…

Kendisini “fahri trafik müfettişi” gibi, “fahri travmatolog” olarak bütün yaşam koçlarının, psikologların, psikiyatrların ve sair kişilerin kurumlarının ve camialarının bağırlarına basmalarını hararetle tavsiye ediyorum.

“Söz gümüşse, sükût altındır” demiş atalarımız.

***

“Nemelâzım Padişahım” deyip bir söylenceyi sizlerle paylaşıyorum:

Kanunî Sultan Süleyman, en yüksek duruma getirmiş olduğu devletin akıbetini hayâl eder, günün birinde Osmanoğulları da inişe geçer, çökmeye yüz tutar mı diye derin derin düşünmeye başlar.

Bu gibi soruları çoğu zaman sütkardeşi meşhur âlim Yahya Efendi’ye sorduğundan, bunu da sormaya niyet eder.
Güzel bir hatla yazdığı mektubu keşfine inandığı Yahya Efendi’ye gönderir.

“Sen ilahî sırlara vâkıfsın.
Kerem eyle de bizi aydınlat.
Bir devlet hangi hâlde çöker?
Osmanoğulları’nın akıbeti nasıl olur?
Bir gün olur da izmihlâle uğrar mı?”

şeklinde mektubunu gönderir.

Güzel bir hatla yazılmış mektubu okuyan Yahya Efendi’nin cevabı bir bakıma
çok kısa bir bakıma içinden çıkılmaz bir hâl alır: “Nemelâzım be Sultanım”!

Topkapı Sarayı’nda bu cevabı hayretle okuyan Sultan, bir mânâ veremez.
Yahya Efendi gibi bir zatın böylesine basit bir cevapla işi geçiştireceğini pek düşünmez.
Söylenmeye başlar:

“Acaba bilmediğimiz bir mânâ mı vardır bu cevapta”?
Nihayet kalkar, Yahya Efendi’nin Beşiktaş’taki dergâhına gelir.
Sitem dolu sorusunu tekrar sorar:

“Ağabey, ne olur mektubuma cevap ver. Bizi geçiştirme, soruyu ciddiye al”!

Yahya Efendi duraklar:

“Sultanım, sizin sorunuzu ciddiye almamak kabil mi?
Ben sorunuzun üzerine iyice düşündüm ve kanaatimi de açıkça arz etmiştim”.

“İyi ama bu cevaptan bir şey anlamadım.
Sâdece nemelâzım be Sultanım demişsiniz.
Sanki beni böyle işlere karıştırma der gibi bir anlam çıkarıyorum”.

Yahya Efendi bu cevaptan sonra şu akıl almaz açıklamasını yapar:

“Sultanım!
Bir devlette zulüm yayılsa, haksızlık şayi olsa, işitenler de neme lâzım deyip uzaklaşsalar, sonra koyunları kurtlar değil de çobanlar yese, bilenler bunu söylemeyip sussa, gizleseler, fakirlerin, muhtaçların, yoksulların, kimsesizlerin feryadı göklere
çıksa da bunu da taşlardan başkası işitmese, işte o zaman devletin sonu görünür.
Böyle durumlardan sonra devletin hazinesi boşalır, halkın itimat ve hürmeti sarsılır.
Asayişe itaat hissi gider, halkta hürmet duygusu yok olur.
Çöküş ve izmihlâl de böylece mukadder hale gelir”.

Bunları dinlerken ağlamaya başlayan koca Sultan, söyleneni başını sallayarak tasdik eder, sonra da kendisini böyle ikaz eden bir âlime memleketinin sahip olduğu için
Allah’a şükreder, bu türlü ikazlardan geri kalmaması için tembihte bulunarak
oradan ayrılır.

Yahya Efendi ne Abraham Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisini bilirdi,
ne de sosyal psikiyatriyi ama belli ki aklıselim sahibiydi. (19.6.13)

Biber gazı yasaklanmalı

Dostlar,

Geçtiğimiz hafta sonu Cumhuriyet Pazar ekinde yayımlanan bir söyleşiyi paylaşalım.
Dr. Ali Özyurt, İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi ve Taksim Gezi Kriz Masası Koordinatörü olarak hizmet vermekte olan bir meslektaşımız. Acı olaylara bire bir ve yakından tanıklı etti..

Sevgi ve saygı ile.
20.6.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

==================================
Biber gazı yasaklanmalı

Dr. Ali Özyurt*
Anesteziyoloji ve Reanimasyon Uzmanı

– Biber gazı, TOMA gibi gösteri kontrol araçlarının yarattığı tehlike,
Gezi Parkı eylemleriyle iyice ayyuka çıktı. Polisin tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Dr. A.Ö. : Polis, PSVK’da bile bildirilen zor kullanım yetkisini aştı.

Etkisiz hale getirene dek kademeli şekilde yapması gereken zor kullanımını,
işkence silahına dönüştürdü.

Doğrudan hedef gözetilerek kullanılmasıyla birçok insan ağır yaralandı,
yoğun bakıma kaldırıldı, gözünü yitirdi

– Eylemin taleplerinden biri de biber gazının yasaklanması.
Biber gazı yasaklanmalı, çünkü?..

Dr. A.Ö. : Hekim olarak hekim sorumluluğuyla kullanılan gözyaşartıcı gazların literatürde bildirilen etkileri ve bizlerin, maruz kalanlarda saptadığımız bulgular ve daha öncesinde de medyadan bildiğimiz toksik etkiyle yaşanan ölümler nedeniyle
biber gazı hemen derhal yasaklanmalı.

– TTB (Türk Tabipleri Birliği) yıllardır gazların zararlarından söz ediyor.
En büyük zararı nedir?

Dr. A.Ö. : Solunum ve dolaşım sistemi üzerine yarattığı akut etkiler.
Akut akciğer ödemi ile gelişen asidozun en sık ölüm nedeni olduğu bildiriliyor.

– Gazın etkisi kısa, en azından saatlerle sınırlı deniliyor, öyle mi?

Dr. A.Ö. : Doğaları gereği ancak hayvan deneyleri yapılabilmekte ve geç dönem etkileriyle ilgili çalışmalar devam ediyor. Kullanım kılavuzunda etkinin birkaç saat sürdüğü bildiriliyor ama maruz kalan hastalardan birkaç gün sürdüğünü hatta geç dönem
sağlık sorunları başladığını bile biliyoruz.

*İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi ve
Taksim Gezi Kriz Masası Koordinatörü

Cumhuriyet Pazar eki, 16.6.13

Gözünü yitiren Volkan Kesanbilici : İnsanlara yapılan canımızı yaktı


Dostlar
,

Gözünü yitiren Volkan Kesanbilici : İnsanlara yapılan canımızı yaktı

Bir Taksim direnişi dramı daha..

Volkan Kesanbilici de bir gözünü yitirdi.

Polisin hedef gözeterek / gözetmeyerek kullandığı plastik mermiler..

Hani şu “öldürmüyor” dedikleri mermiler..

Ama yaşamı karartmaya fazlasıyla yetiyor..

Gencecik insanlar yaşamlarının baharında en yaşlamsal organlarını ve işlevlerini yitiriyorlar.

Yaşam boyu sürekli faturası olan “çehrede kalıcı eser” ve “organ yitimi”
adli tıp deyimleri ile..

  • Plastik mermi kullanma koşullarının oluşmadığına inanıyoruz.

Kolluk (en genel anlamda Polis – Jandarma), idare hukuku ilkelerine ve mevzuatına göre “zor araçlarını” bir kez zorunlu durumda kullanacak.

İkinci olarak da en hafifinden en ağırına kademeli kullanacak..

Ne olmuştur da bu kitlelere plastik mermi kullanılmıştır?

Neden yere ya da havaya, son olarak da belden aşağısına atılmamıştır?

Öncesinde kitlelere plastik mermi kulllanımına geçileceği uyarısı yapılmış mıdır?

Bu olaylarda idarenin (kolluğun, amirleinin, üst amirlerinin ve siayasal otoritenin) birlikte zincirleme sorumluluğu vardır.

  • Suç sabittir ve basit, adi suç olmayıp İNSANLIĞA KARŞI SUÇTUR!

Buı davalar mutlaka iç hukukta görülecek ve bir bölümü de AİHS uyarınca AİHM’ne taşınacaktır.

Türkiye’nin çok sayıda davayı yitireceğini ve yüklü maddi – manevi ödenceye (tazminata) mahkum edileceğini çok net olarak öngörebiliriz.

Yine yasal zorunluluk olarak idare, ödediği tazminatları kusurlu kamu görevlilerine
“rücu” etmek zorundadır.

Çok sayıda / bir bölüm polis ve şeflerinin tazminat / fatura ödemesi hiç de uzak bir olasılık değildir; anımsatalım.. Davalar yıllar süre ve kimileri emekli olsa da gelip yakalarına yapışacaktır.

  • Herkes hukuka uygun davranmak zorundadır.

Ne yazık ki hiçbir maddi – manevi ödence, yitirilen bir gözün eksikliğini gideremeyecektir.

Hele ruhsal travmaların yaşam boyu, hatta kuşaklar boyu kalıcı travmasının izlerini / acısını silmeye asla yetmeyecektir.

Özellikle siyaseti, her şey bir yana VİCDANİ – İNSANİ SORUMLULUĞUNU anımsamaya özellikle çağırıyoruz.

Volkan’ın Taksim’e gitme gerekçesini bir kez daha anımsayalım :

  • İnsanlara yapılan canımızı yaktı..

Sevgi, saygı ve acı ile.
19.6.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

===============================

İnsanlara yapılan canımızı yaktı

Volkan Kesanbilici

Gozunu_yitiren_Volkan_Kesanbilici

 

 

 

 

– Cuma gecesi Tarlabaşı Bulvarı’nda bir grubun içindeydim. Gezi Parkı’nda kalan insanların durumunu merak ediyorduk. Bütün gün internetten takip etmiştik zaten.

Sokakta sürekli gaz bombası vardı.

Polis müdahalesi uzun süre devam etti. Saat 00.00’yi geçmişti sanırım.

  • Bir anda gözüme bir şey isabet etti.
    O anda anlamadık ama sonradan hastanede anlaşıldı ki plastik mermiymiş.

– Önce gönüllü doktorların bulunduğu bölgeye gittik. Taksim İlk Yardım’a yönlendirdiler, oraya ulaşmak da zor oldu. İlk müdahale orada yapıldı.
İçeride mermi olduğu anlaşıldı. Çapa’ya gittik, ama orada sabaha kadar göz ameliyatı yapılamıyormuş. Okmeydanı Hastanesi’ne gittik, orada da müdahale edilemedi.
Tekrar Çapa’ya döndük, henüz ameliyat olamadım. Kanama devam ettiği için
hâlâ müdahale edilemiyor. Artık riskli olmasına karşın müdahale etmeleri gerektiğini söylediler, ameliyat olacağım.

Gözümde görme yetisini kaybetti.

Gözün iyileşme sürecinden sonra her şey belli olacak, açıkçası doktorlar pek birşey söyleyemiyor.

– Gezi Parkı’ndaki insanlara yapılan müdahale canımızı yaktığı için Taksim’deydim.

Çapulcu denilen insanların düzenle ilgili bir sıkıntıları vardı.

Şimdi toplumun iki kesimi tepkisini birbirine yönlendirecek bir duruma geldi.
Gerçi çapulcular kimseyi rahatsız etmedi.

– Adli mercilerde hakkımı mutlaka arayacağım. Adli raporum var.
Hastanede o da sıkıntı yarattı. Raporum bir bekçi tarafından alındı.
Son anda fark ettik. Sivil bir komiserdi galiba. Okmeydanı Hastanesi Acil Şefi’ni
sorgular bir hali vardı. Sümen altı edilmekten son anda kurtardık raporu.

Gözümü kaybettim ama umudum var

 

Dostlar,

Selim Polat’ın dramını acıyla ve de umutla paylaşmak istiyoruz..

Mutlaka dava açılmalı ve sorumlular hesabını vermeli.

Devletin KUSURSUZ SORUMLULUĞU bağlamında oluşan maddi – manevi zarar giderilmeli (tazmin edilmeli)..

Hiçbir şey 25 yaşındaki sevgili Selim Polat’ın artık görmeyen ve yerine protez konacak olan gözünü geri getirmese de..

Üzülerek, bir hekim olarak ekleyelim ki; öbür göz de -travma almasa da- risk altında..
Göz sinirlerinin çapraz, karmaşık anatomisi nedeniyle.. Dileriz böyle bir aksilik olmaz..

Devlet, hiçbir “katkı payı” almadan Selim’in tüm sağaltım (tedavi) ve esenlendirme (rehabilitasyon) giderlerini karşılamak zorunda..

Sevgi ve saygı ile.
19.6.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

======================================

Selim Polat Taksim direnişinde gözünü yitirdi!

Cumhuriyet Pazar Dergi 16.06.2013
Gözümü kaybettim ama umudum varBen Selim Polat.

Yıldız Teknik Üniversitesi öğrencisiyim.
25 yaşımdayım.
SDP’liyim.
Bu eyleme herkes gibi
ağaçların kesilmemesi,
oraya AVM ya da bir bina yapılmaması için katıldım.

Perşembe gecesi parkta kaldım. Sabah 05’te uyarı olmadan doğrudan
gaz bombalarıyla saldırdı polis. Hareket edemeyecek duruma geldik.
Parkı boşalttı.
Ben de parti binasına geldim. Arada dışarı çıkıp tekrar binaya geliyorduk.
16.30’da binadan çıktım;

Hiç uyarı yapılmadan bir anda plastik mermi, biber gazı yağmaya başladı.

Ağza alınmayacak küfürler ediyorlardı (polis).

Polisler hedef alarak sıkıyorlardı.

Gözüme plastik mermilerden biri geldi. Arkadaşlarım yaralı var, durun diye bağırdılar ama durmadılar.

Okmeydanı Hastanesi’nde ameliyat oldum.
Şu anda görme fonksiyonu yok gözümün.
İlerisi için de düzelme ihtimali yok.
En fazla gözü koruyabiliriz, ama o da çok zor, dedi doktor.
Birkaç ay sonra protez yapılabilirmiş.

Dava açacağım. Arkadaşlar, vurulduğum anın fotoğrafı olduğunu söylüyor.
Şimdi Gezi Parkı’nda AVM’den vazgeçmişler, Şehir Müzesi yapacaklarmış.
Biz ağaçlarımızla mutluyuz.
Bence müze lafı, halkı ikna etmek için kullandıkları bir yöntem.
Bir yapılaşma olursa tabii ki bir burukluk olur içimizde, herkeste olur, kendim için söylemiyorum, başkası gözünü kaybetseydi onda da olurdu.

Bu ödenen bedellerin bir karşılığı olsun isterim tabii ki.

Bence bu patlama, polis şiddetinin, işçilere, kadınlara, öğrencilere yapılan baskıların birikimiydi. Bu eylem herkesi umutlandırdı. Sürekli, marjinalsiniz, hiçbir şey yapamazsınız diyen insanlar için de bir umut oldu. Bana da umut verdi.

file:/Users/apple/Desktop/dergi/in/16PD02/%2016%20HAZIRAN%202013:POLIS:DESRA3.jpg

 

DOKTORLARA TERS KELEPÇEYİ LANETLİYORUZ!


DOKTORLARA TERS KELEPÇEYİ LANETLİYORUZ!

Dostlar,

İzmir Tabip Odası’nın internet bülteni kaynaklı haberi paylaşmak istiyoruz..

İktidarın yasa ve hukuk hatta insanlık dışı polis şiddetinin kurbanlarına
Sağlık Bakanlığı’nın yap(a)madığı acil yardım hizmeti sunmaya çabalayan
gönüllü sağlık çalışanlarına yaraşır bulunan işlemi görüyoruz.

  • Kolları arkadan ters kelepçelenen sağlık çalışanı bir hekim..

Bu denli hukuk ihlalini dünya sanırız görmedi..

A’sından Z’sine eylem hukuk dışı ve İNSANLIK SUÇU!

Bir kez çaresiz halka acil sağlık yardımı tüm yasaların üstünde olan insanlık yasalarının gereği.

Çünkü toplumsal müdahalelerde polis, sağlık ekiplerinin çalışması için sağlık koridorları açmak ve açık tutmak zorunda..

Bu yok..

Kadın – çocuk – yaşlı – engelli – otele hatta hastaneye yahut bir kapalı mekana sığınmış her-kese bol mu bol basınçlı su (nedense yer yer sarımsı renkte!?) ve
ağır kimyasal gaz.. Bu artık sıradan biber gazı değil.. su da salt su değil..
İstanbul Valisi’nin itirafı ile kimyasal değil (!) “ilaç” içeriyor..
Neresi düzeltilmeli? Hangi yasa kurallarının çiğnendiği uzun uzuuun listelenmeli??

  • İktidar halkına bir tür kimyasal silah mı kullanıyor??

Bu davranış Polis Vazife ve Selahiyetleri Yasası‘nın hangi maddesinde yazmakta?

Tersine, AİHS’nin (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi) 3. maddesine açıkça aykırı bir insan hakkı çiğnemi (ihlali).

Beynimizi kemiren endişemizi yineliyoruz :

Bu kışkırtmaları iktidar, sonuçlarının nereye varacağını öngörerek mi yapıyor?

Yanıt evet ise taktik hedef nedir? OHAL rejimi mi ilan etmek?

Böylelikle Cumhurbaşkanı Başkanlığında toplanacak Bakanlar Kurulu kararlarının
Yasa Gücünde Kararname olarak hemen RG’ye yollanıp yayımlanması ve
ülkenin TBMM dışlanarak despotizme sürüklenmesi midir?
(Anayasa md. 15-19, 37, 91, 104, 118-122, 125, 148, 177 ve geçici md. 2)

Bir kez daha sağduyu çağrısı yapıyoruz..
Önce Başbakan RT Erdoğan’a, sonra AKP yönetimine öncelikle..
Bir hekim olan Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu’na..
Ve de kendisini ve makamını hızla tüketen, Cumhurbaşkanlığı makamını işgal eden Abdullah Gül’e..

İçişlerimize karışmadan uluslararası kurum ve kişilere, Dünya Sağlık Örgütü’ne, Dünya Tabipler Birliği’ne, Avrupa Konseyi ve ilgili Komitelerine,
özgürlükler-fırsatlar ülkesi (!) müttefik (!?) ABD’ye!

  • Sağlık çalışanlarına yapılan ters kelepçe ve yakalama – gözaltı işlemlerini şiddetle kınıyor, lanetliyoruz..
  • Sağlıkçıların derhal serbest bırakılmalarını ve
    açık özür dilenmesini istiyoruz
    .

Sevgi ve saygı ile.
17.6.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=======================================

İNSANLIK SUÇU İŞLENİYOR!

Değerli meslektaşlarımız,

Türkiye’yi üç haftadır etkisi altına almış bulunan toplumsal olaylar sizlerin de yakından izlediği gibi her geçen gün farklı boyut kazanmaktadır. Ne yazık ki, bu farklı boyutlanma gözlerimizin önüne insanlık adına utanç verici manzaralar sermektedir!
Aslına bakılırsa bu süreçte yaşanan ve özellikle emniyet güçleri tarafından sergilenen hemen her türlü davranış gereksiz, orantısız ve önleyici olmaktan çok düşmancadır. Bunları bir yana bırakarak bizleri yakından ilgilendiren iki konuyu bilginize sunmanın kaçınılmaz görevimiz olduğunun bilincindeyiz.
Dün akşam saatlerinde Taksim Gezi Parkı’nın boşaltılması amacıyla gerçekleştirilen polis müdahalesi sırasında gereksinim duyabileceklere tıbbi  yardım vermekten başka amacı bulunmayan başta hekimler olmak üzere sağlık çalışanlarına yönelik polis şiddetinin otellerde hizmet vermeye çalışan revilere gazlı saldırıya dönüştüğünü izlemeyenimiz kalmamış olmalıdır. Bugün gelen haberler de en az dünkü görüntüler ölçüsünde sarsıcıdır. Hekimlerin çalışma ortamlarına gazlı saldırılar yetmemiş
olacak ki; bugün İstanbul’da kimi meslektaşlarımızın gözaltına alındıkları bilgileri alınmıştır. Hem de kelepçelenerek! Savaşta bile rastlanmayacak bu türden dehşet verici uygulamaların bir insanlık suçuna dönüşmekte oluşu önde gelen kaygı nedenidir.
Bu gözaltı olaylarıyla ilgili olarak İstanbul Tabip Odası yetkilisi meslektaşlarımızla görüşülmekte ve dayanışma duygularımız paylaşılmaktadır.
Yine, dün akşamdan bu yana göstericiler üzerine sıkılan basınçlı suyun pek çok kişide cilt sorunlarına yol açtığı haberlerine açıklık getirmek amacıyla bilgi veren İstanbul Valisi’nin sözleri de irdelenmeye değerdir. Sayın vali, sıkılan suyun içinde kimyasal yoktur, ilaç vardır diyerek kendince açıklama yapmış olduğunu zannetmiş olabilir.
Oysa, bilmelidir ki; ilaç da bir kimyasaldır. Hatta, ilaç hekim denetimi ve gözetimi altında kullanıldığı zaman ilaçtır. Polisin kalabalıklar üzerine sıktığı basınçlı suya eklendiğinde ilaç olmaktan çıkar ve zehire dönüşebilir. İlaç uygulamaları yalnızca hekimin yetkisi ve gözetimi altında gerçekleştirilebilir. Bu durumda bile ilaçtan kaynaklanabilecek yan etki ve istenmeyen durumlar hekimi mesleki sorumluluk ve yükümlülük altına sokar.

  • Basınçlı suyla karıştırılarak insanların üzerine rastgele uygulanan ilaçlarla aslında toplum zehirlenmiş olmaktadır.
Bu da en hafifinden bir başka insanlık suçu demektir. Yetkisi ve eğitimi olmayan kişilerin toplumsal olayları bastırma amcıyla kitlesel ilaç uygulamasına girişmesi kabul edilebilir bir uygulama değildir.
Yetkilileri bir kez daha tüm göstericilere karşı özenli ve demokratik haklarını gözeterek davranmaya çağırıyoruz.
Yetkilileri, savaşta bile dokunulmazlığı olan hekimler ve öbür sağlık çalışanlarına karşı hiç olmazsa savaş kurallarına uymaya çağırmak zorunda
kalmış olmamızın da utanç verici bir durum olduğunun altınız çizmek zorunda kalıyoruz.
  • Yine, yetkilileri insanların üzerine ulu orta sıktıkları basınçlı suyun içine
    ilaç karıştırmaktan vazgeçmeleri konusunda uyarıyoruz.
Yukarıda özetlemeye çalıştığımız insanlık suçları şimdilik soruşturma ve kovuşturma konusu olmayabilir.
Ancak, hiç de uzak olmayan bir gelecekte tüm bunların sorgu konusu olabileceğini herkese anımsatır; bu insanlık suçuna eşdeğer davranışların sonlandırılması çağrımızı bir kez daha yineleriz!
Değerli meslektaşlarımız,
 
Hem toplumumuza hem de meslektaşlarımıza yönelen bu insanlık suçlarını kınamak ve demokratik tepkimizi ortaya koymak amacıyla tüm meslektaşlarımızı beyaz önlükleriyle yarın (17.06.2013) Pazartesi akşamı saat 18:00’de İzmir Tabip Odası’nda toplanmaya ve yürüyüşe geçmeye çağırıyoruz.
 
Saygılarımızla. 16.6.13
İzmir Tabip Odası

Başbakan’ın Ruh Sağlığı “Acil Mola” Gerektiriyor!


Dostlar
,

Ülkemizin zor ve yoğun günleri sürüyor. Bu haberi dün sitemize koyacaktık ama
günlük yoğunluk elvermedi.

DİSK Geneş Sekreteri Dr. Arzu Çerkezoğlu İstanbul’da yaşayan bir tıp doktorudur. Kendi anlatımıyla 9 yaşlarından bu yana Halkevlerinde yetişmiştir. Patoloji gibi önemli bir tıp dalında da uzmandır. Eşi de İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri, Adli Tıp Uzmanı Dr. Ali Çerkezoğlu’dur.  Karı – koca Çerkezoğlı ailesi, yıllardır ülkemizin devrimci savaşımında ön saflarda olageldiler.

'Aşırı sendikacı' Çerkezoğlu konuştu

Dr. Arzu Çerkezoğlu, son genel olağanüstü kurulda DİSK Genel Sekreterliğine  seçildi (6 Nisan 2013). Neredeyse 3 on yıldır değişik örgütlü savaşımın içinde pişmiştir. Gerek zekası gerekse politik birikimi Başbakan RT Erdoğan’dan asla geri olmayan bir arkadaşımızdır.

Toplantıda Dr. Çerkezoğlu Başbakana, “Bunun sadece mimari bir proje olarak algılanmasının artık mümkün olmadığını, bunun sosyolojik bir olay haline geldiğini.” söylemiştir (http://www.hurriyet.com.tr/gundem/23510391.asp, 15.6.13)

Başbakanın bu yerinde belirlemeye bile tahammülü kalmamıştır. Oysa bu saptamayı bilinçli olarak algılaması çok yerinde ve yararlı olabilirdi. Sonrasında Dr. Çerkezoğlu için kullandığı nitem (sıfat) “aşırı sendikacı” dır. Bu haberler şu dakikaya dek yalanlanmadı. Böylesi bir kavram da yazınımıza (literatüre) yeni girmektedir.

Biz de 37 yıllık bir tıp doktoru/hocası olarak üzüntüyle belirtelim ki;

  • Başbakan RT Erdoğan’ın acil bir “mola”ya ve yoğun bir psikiyatrik – psikolojik desteğe (rehabilitasyona!) gereksinimi var.
    Salt bu olay yüzünden değil.. ağır hatalar zincirleme..
     
  • Bu gerilim ve sağlıksız yapı ile ülke yönetilemez. Böylesi ürkünç durum, DEVLETİN GÜVENLİĞİ bakımından da asla kabul edilemez.
  • Bu durumda, başta Sağlık Bakanı / Bakanlığı olmak üzere,
    Devletin -ve AKP’nin- yetkili makamları tarihsel kritik sorumluluk altındadır.
  • Halkın sağlığı; bedensel- ruhsal – sosyal boyutlarıyla tehdit altındadır ve tehdit, halkın sağlığından sorumlu olan siyasal iktidardan gelmektedir!

Bu vahim bir durumdur. Yurttaşın can ve mal güvenliği kalmamıştır.

  • Ülke tümüyle “gaz odaları”na dönüştürülmüştür.
    Üstelik de ıslatılarak ve dövülerek.

Tarih, bu SÜRDÜRÜLEMEZ olayları kaydetmekte.
(Haberin ayrıntıları aşağıda)

Sevgi ve saygı ile.
16.6.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

========================================

Başbakan Disk Genel Sekreterinin Üzerine yürüdü

Taksim Dayanışmasının Gezi Parkı için önceki gece Başbakan Recep Tayyip Erdoğan‘la yaptığı 3,5 saatlik görüşmede Başbakan Erdoğan’ın sinirlenerek
Disk Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu’nun üzerine yürüyüp,
heyette bulunan isimlere hakaretler ettiği iddia edildi.

Gezi Parkı’ndaki direnişin 17. gününde Taksim Dayanışması ve sanatçılar heyetinin Başbakan Tayyip Erdoğan’la Başbakanlık Konutu’nda yaptığı 3,5 saatlik görüşmenin ayrıntıları ortaya çıktı. Erdoğan’ın, 8 kişilik Taksim Dayanışması heyetinden yalnızca iki kişiyle görüşmeyi kabul ettiği kurulun ısrarı sonrasında öbür 6 kişinin de toplantıya katıldığı öğrenildi. Toplantıda Başbakan’ın heyetteki kişilere zaman zaman sinirlenerek hakarete varan sözler sarf ettiği ifade edildi. YURT Gazetesinden Caner Taşpınar’a konuşan TMMOB Mimarlar Odası Genel Başkanı Eyüp Muhcu, yaşananları doğrulayarak,

  • “Başbakan bir bayan arkadaşımızın makul talebine karşılık,
    çok sinirlenerek üzerine yürüdü.” dedi.
‘BAŞBAKAN ÜZERİNE YÜRÜDÜ” TMMOB Mimarlar Odası Genel Başkanı Muhcu, “Heyetimizde 8 kişi yer alıyordu. İki kişiyi görüşme için aldılar. Talebimiz üzerine toplantının başlamasından yaklaşık bir saat sonra heyetteki
öbür arkadaşlarımız da toplantıya girebildi.”
 diye konuştu.Muhcu,“Başbakan bir bayan arkadaşımızın son derece makul talebine karşılık sinirlendi ve üzerine yürüdü. Sonra da toplantıyı terk etti.”dedi.

Muhcu, Başbakanla vedalaşmadan ayrıldıklarını belirtti. SANATÇILARDAN MİTİNGE İTİRAZ Eyüp Muhcu, sözlerini şöyle tamamladı: “Başbakan Topçu Kışlası’nın yapılması için mahkeme kararı çıksa dahi bekleyeceklerini ifade etti. Bu anlamda toplantının olumlu olduğunu söylemek mümkün. Halk oylamasının yapılacağını yineledi.
Özellikle sanatçılar, Başbakan’dan 15-16 Haziran’daki mitingleri iptal etmesini
rica ettiler. Toplumdaki gerginliği arttıracağını belirttiler. Buna karşılık Başbakan
bunun kesinlikle yapılacağını söyledi.”

BAŞBAKAN: HADDİNİZİ BİLİN!TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Beyza Metin ise toplantının gergin geçtiğini belirtti. Beyza Metin, “Bizim için kazanım saylamayacak ama hükümet cephesi için de geri adım olmuş oldu.”dedi. Başbakan’ın heyettekilere
17 dakikalık bir görüntü izlettiğini söyleyen Metin, “Bu görüntülerde göstericilerin yaptıkları yer alıyordu. Polis saldırısına dair bir şey gösterilmedi.” dedi.

Başbakan’ın “Haddinizi bilin” şeklinde sözler sarf ettiğine dikkat çeken Metin,

“Başbakan bize ‘Gençleri alın, almazsanız da biz temizleyeceğiz.’ dedi.
Biz de gençlerin iradesine engel olmayacağımızı belirttik.” şeklinde konuştu.
Başbakan Erdoğan’ın sinirlenerek üzerine yürüdüğü ve dün yapılan AKP İl Başkanları toplantısında “aşırı sendikacı” diye tarif ettiği DİSK Genel Sekreteri
Arzu Çerkezoğlu
, bu tariften rahatsız olmadığını söyledi.

Sendika.org’a konuşan Çerkezoğlu, 

Meselenin ardındaki sosyolojik gerçeği görmek gerekiyor dediğim anda Başbakan sinirlenerek‘Biz sosyolojiyi de iyi biliriz’ dedi ve ses tonu artarak devam etti.
Sonunda da toplantıyı terketti.”  dedi.

http://www.odatv.com/n.php?n=basbakan-disk-genel-sekreterinin-uzerine-yurudu-1506131200http://www.odatv.com/n.php?n=basbakan-disk-genel-sekreterinin-uzerine-yurudu-1506131200

OHAL’e 1 adım kaldı : Yoksa her şey bu hedefe mi yönelikti??


OHAL’e 1 adım kaldı : Yoksa her şey bu hedefe mi yönelikti??

15 / 16 Haziran 2013 gecesi Türkiye..

Tam 43 yıl önce İstanbul’da 15-16 Haziran 1970 büyük işçi eylemleri yapılmştı. 7 kurban verilmişti 75 bin işçinin İstanbul’daki dev yürüyüşlerinde.. Bu tarihsel olayı değerlendirecektik 15-16 Haziran’da.. Olmadı. Gündem tıkandı.

İstanbul’da ve başka birçok kentte, klasik olmayan çok farklı bileşimde bir biber gazı halka ölçüsüz düzeyde kullanılmakta.. İçişleri Bakanlığı TTB’nin (Türk Tabipleri Birliği) yazılı başvurusu ile kullanılan biber gazının bileşimini hala açıklamadı..

Oysa biz hekimlerin kurbanlara yardım edebilmemiz için bu kimyasalı bilmemiz gerek. Buna göre antidotunu (varsa) el altında bulunduracağız, halka öğütler vereceğiz vs.

Bu sitede yazdık.. AİHM’nin AİHS md. 3 uyarınca Türkiye’yi Biber gazı kullanımı nedeniyle “kötü muamale” nedeniyle mahkum ettiğini (Ali Güneş davası,
Nisan 2012).. Tık yok.. Başbakan RT Erdoğan biber gazı kullanımını polisin doğal hakkı sayıyor.. Halka da böyle söylüyor. Aşağıdaki 2 seçenekten hangisi doğru?

1. RTE gerçekten AİHM kararını bilmiyor olabilir mi?
2. Yoksa halka gerçekler söylenmiyor, tersine gerçek dışı yanıltma mı yapılıyor?

Plastik mermiler de kullanılmaya ve insanları yaralamaya başladı….

  • Basınçlı suyun “ASİTLİ” olabileceği savı ortalıkta!?

İstanbul’da bir CHP’li milletvekilinin kolu kırılıyor polis şiddetinden.

Vahşet saatlerdir sürüyor.. İstanbul valisi halka ve kamuyoyuna uzun uzun masallar 15-16_Haziran_2013_gecesi_Turkiyeanlatıyor TV’de.. Yaralı sayısının arttığını söylüyor.. Başbakan ve Devletin Başı Cumhurbaşkanından saatlerdir “tık” yok.. Sabaha az kaldı, 1 milyonu aşkın genç sabah Üniversite sınavına girecek..

Gezi Park’ı eylemlerine destek için yapılan gösterilerde Kızılay Meydanı’nda polis kurşunuyla öldüğü iddia edilen Ethem Sarısülük’ün otopsisi tamamlandı. Otopsideki ilk sonuçlar, ölümün ateşli silahtan çıkan kurşunun başa saplanması sonucunda oluştuğunu gösterdi. Kurşunun 9 mm’lik silahtan çıktığı belirlendi. Mermi çekirdeği, hangi silahtan çıktığının belirlenmesi amacıyla balistik incelemeye gönderildi. (http://www.hurriyet.com.tr/gundem/23513298.asp, 16.6.13)

Bu polisin görüntüleri, video kayıtları ortalıkta dolaşıyor.. Aşağıdaki erişkelerden (linklerden) izlenebilir..

http://webtv.hurriyet.com.tr/20/50860/0/1/ethem-sarisuluk-hayatini-kaybetti-ankara-daki-gazi-parki-olaylarinda-boyle-vurulmustu.aspx

http://webtv.hurriyet.com.tr/2/50629/0/1/ankara-daki-gezi-parki-protestolarinda-ethem-sarisuluk-boyle-vuruldu.aspx

Savcılığın bu polisin savcılığa teslimi istemine Ankara
Emniyeti hala yanıt vermedi.. Polis suç işliyor, adam öldürüyor, amirleri teslim etmiyor, iktidar susuyor ve savcı valinin- emniyet müdürünün yakasına yapışıp onları mevcutlu olarak getirt(e)miyor.. Ama ülkenin 26. Genelkurmay Başkanı, kısacık bir sorgulamanın ardından ÖYM (Özel Yetkili Mhkeme) tarafından tutuklanabiliyor.

  • Bu düzenin adı İLERİ FAŞİZMDİR..

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı da olaylara res’en el koymuyor??

Bu ne hikmettir ?

Ülkenin tüm kaleleri düşürülmüş müdür?

Öğlen 12:30’da, iktidarın vahşetinin gencecik kurbanlarından ETHEM SARISÜLÜK  evladımızı Ankara Kızılay’da saygı ve acı ile uğurlayacağız Çorum – Sungurlu’ya..

RT Erdoğan, İstanbul Kazlıçeşme’de “nispet mitingi” yapacak, 15.6.13 günü Ankara Sincan mitingine ek olarak..

EMASYA Protokolü kaldırıldı ama Jandarma zırhlı araçları sokaklarda..

OHAL’e 1 adım kaldı? Yoksa her şey bu hedefe mi yönelikti??

Başbakan RT Erdoğan birkaç günlüğüne Kabe’ye gitse nasıl olur acaba?

Bu arada, hiç olmazsa 3-5 sağduyulu AKP yöneticisi sürece ağırlığını koysa

Sevgi, saygı ve derin kaygı ile.
Ankara, 16.6.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Türkiye’nin acı fotoğraflarından bir demet aşağıda..

15-16_Haziran_2013_gecesi_Turkiye