Etiket arşivi: KUSURSUZ SORUMLULUK

İçme suyu tartışmasında Anayasa Mahkemesinden hak ihlali kararı

İçme suyu tartışmasında
Anayasa Mahkemesinden hak ihlali kararı :
Melih Gökçek’e yüksek mahkeme freni..

 

AA ve SÖZCÜ Gazetesi’nin Anayasa Mahkemesi kararıyla ilgili açıklama ve haberi:
http://www.sozcu.com.tr/2015/gundem/gokceke-aym-darbesi-907626/

– Anayasa Mahkemesi, Tıp Kurumu Derneği Genel Sekreteri Üçer‘in, 2008’deki Ankara’nın
içme suyu tartışmaları sırasında yaptığı açıklamalar nedeniyle Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Gökçek‘e tazminat ödemesini hak ihlali saydı.
– Yüksek Mahkeme, ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasına karar verdi
– Gerekçeden:
– “Kamuoyunu yakından ilgilendiren sorunları tartışma özgürlüğünün
tüm demokratik sistemlerin temel ilkesi olduğu göz önüne alınmalıdır”

ANKARA (AA) – Anayasa Mahkemesi, Tıp Kurumu Derneği Genel Sekreteri Dr. Ali Rıza Üçer’in, Ankara’nın içme suyu tartışmaları sırasında yaptığı açıklamalar nedeniyle
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek‘e tazminat ödemesini hak ihlali saydı. Yüksek Mahkeme, ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasına karar verdi.

Tıp Kurumu Derneği Genel Sekreteri Üçer, 2008 yılı Haziran ayında Ankara’nın içme suyunda arsenik bulunduğu iddialarıyla ilgili yaşanan tartışmalar üzerine, başka uzmanlarla konuyla ilgili basın açıklaması düzenleyerek,

“Kızılırmak suyunda arsenik olduğu, arseniğin mesane, akciğer, deri, böbrek ve karaciğer kanserine yol açtığı”nı iddia etti.

Gökçek, basın açıklamasındaki kimi anlatımların kendisine hakaret niteliğinde olduğu savıyla Tıp Kurumu Derneği Genel Sekreteri Üçer’e tazminat davası açtı.

Ankara 10. Sulh Hukuk Mahkemesi de Üçer ve öbür uzmanların Gökçek’e 750’şer lira
manevi tazminat ödemesine hükmetti.

Ali Rıza Üçer, ifade özgürlüğünün ihlal edildiği gerekçesiyle, Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuruda bulundu.

Yüksek Mahkeme, Üçer’in Anayasanın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine oybirliğiyle karar vererek, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere kararı Ankara 10. Sulh Hukuk Mahkemesine gönderdi.

Gerekçeden :

Anayasa Mahkemesi’nin Resmi Gazete’de yayımlanan gerekçesinde, başvuruya konu basın açıklamasının yapıldığı tarihlerde Ankara’da suyun kalitesine ilişkin tartışmaların yaşandığı, konuyla ilgili pek çok haber ve yorumların yapıldığı belirtildi.

Gerekçede, Üçer’in basın açıklamasında, sudaki arsenik miktarı ile kanser olguları arasındaki ilişkileri kimi uluslararası kuruluşlarca yayımlanmış verilere dayanarak gösterdiği ve Ankaralılarda görülecek kanser olgusu sayılarına ilişkin kimi değerlendirmelerde bulunduğu ifade edildi.

Gökçek’in açtığı davada, Ankara 10. Sulh Hukuk Mahkemesinin Üçer’in herhangi bir
bilimsel veri olmadan kamuoyunu yanlış yönlendirdiği gerekçesiyle tazminata mahkum ettiği hatırlatılan gerekçede, şunlar kaydedildi:

“İfade özgürlüğü, büyük ölçüde eleştiri özgürlüğünün güvence altına alınmasını hedeflemektedir ve düşüncelerin açıklanması, yayılması sırasında kullanılan ifadelerin
sert olması doğal karşılanmalıdır. Somut olaydaki gibi kamuoyunu yakından ilgilendiren sorunları tartışma özgürlüğünü, tüm demokratik sistemlerin temel ilkesi olduğu göz önüne alınmalıdır. Anayasa’nın 26. maddesinin 2. fıkrası, kamuyu ilgilendiren ifadelere yönelik
pek az sınırlamaya yer vermektedir.

Sağlıklı bir demokrasi, kamu gücünü kullanan bir organın yalnızca yargı organlarınca denetlenmesini değil, aynı zamanda sivil toplum örgütleri, medya ve basın veya
siyasal partiler gibi öbür aktörlerce de denetlenmesini gerektirir
.”

“Siyasetçilere yönelik eleştirilerin kabul edilebilir sınırları, öbür kişilere yönelik eleştiri sınırına göre daha geniştir.” ifadesine yer verilen gerekçede şu değerlendirmelerde bulunuldu:

Siyasetçiler bu nedenle daha geniş hoşgörü göstermek zorundadır.
Kamusal tartışmalara katılan bireylerin hafif bile olsa yaptırıma maruz kalma endişesi taşımaları, bireylerin düşüncelerini açıkça ifade etmeleri üzerinde kesintiye uğratıcı bir etki doğurur. Kişilerin böyle bir etki altında ileride düşüncelerini açıklamaktan ve yaymaktan kaçınma riski bulunmaktadır.”

Yüksek Mahkemenin gerekçesinde, toplumu yakından ilgilendiren meselelere ilişkin bilgilerin kamuoyuyla paylaşılmasında kamu yararı bulunduğunu vurgulanarak, siyasetçilere eleştirinin sınırının özel kişilere göre daha fazla olduğu savunuldu.

Gerekçede, “Bu nedenlerle başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin, başkalarının şöhret ve haklarının korunması için demokratik bir toplumda gerekli olmadığı kanaatine varılmıştır” ifadesine yer verildi.

===================================

Dostlar,

Yerinde ve doğru bir karardır, sevindiricidir.
Örnek (emsal) niteliğinde olacaktır ve ilk derece mahkemelerinde hep dikkate alınacaktır dileriz.
Bizler gibi yazıp çizen, konuşup söyleyen ve hep kamuoyu önünde bulanan insanlar için güvencedir. Savaşımcı meslektaşımız Uzman Dr. (Radyasyon Onkokojisi)
Sayın Ali Rıza ÜÇER‘i kutlamak isteriz.

Aydın ve uzman olma sorumluluğu, Yurttaş sorumluluğunun 2 kanadı gibidir.

Bu özgürlüğün, özüne dokunulmadan kullanılabilmesi gerekir. Sınırlama zorunlu ve istisna; ifade (düşünceyi açıklama) özgürlüğü ise kural olarak sınırsız ve dokunulmaz olmalıdır.

Bay Gökçek’in kendisine hep hakaret edildiği sanrıları (hezeyanları), uygar insan hakları hukukunda her halde, mutlak olan anlatım – düşünceyi açıklama özgürlüğünün korunması karşısında eşdeğer olarak gözetilmesi gereken bir değer olmayacaktı, öyle de olmuştur.

Düşüncelerini şu ya da bu yolla açıklayan insanların enselerimde Demokles’in kılıcı gibi dava açılması tehdidi ve sonucu olarak maddi – manevi ödence (tazminat) + hapis cezası yaptırımının sallandırılması kabul edilemez.

Bay RTE‘nin de bu bağlamda, Anayasa Mahkemesinin örnek kararında uyarıldığı üzere,
daha hoşgörülü – dayançlı (tahammüllü) olması ve ikide bir (zırt pırt) dava açtırmaması gerekir. Bu davranış hem demokrasiyi tahrip etmekte hem de yargıyı gereksiz meşgul etmektedir.

Biz de, Halk Sağlığı Uzmanı olarak söz konusu önemli Halk Sağlığı sorunu yaşanırken ve sonrasında sürerken tartışmaların içinde idik. Kimya Mühendisleri Odası’nın, Ankara Tabip Odası’nın çalışma ve basın açıklamalarında bulunduk (http://ahmetsaltik.net/2012/08/03/ankara-tabip-odasindan-su-hakkinda-basin-aciklamasi/). TV’de uzman olarak bilimsel görüş sunduk.
Biliyoruz ki, Türkiye Halk Sağlığı Kurumu, Ankara suyu ile ilgili sağlık – güvenlik koşullarını yerine getirmede görevini yapmadığı için Ankara Valiliğine Bay Melih Gökçek hakkında suç duyurusunda bulunarak gerekli yasal işlemin yapılmasını istemiştir. 19.09.2014 tarihli ve 19020089….. sayılı bu yazının fotokopisine de daha önce web sitemizde yer vermiştik.
(http://ahmetsaltik.net/arsiv/2015/05/Ankarada_su_sorunu_Ulusal_Egitim_Dernegi_Konf..pdf, yansı no 18)

Ankara’nın 5. dönem Belediye Başkanı olarak 25 yılı bu görevde doldurmaya koşan Gökçek, kolay kolay kırılamayacak bir rekora gitmektedir. Ancak bunca uzun sürede Başkentin temel sorunlarını kalıcı çözümlere ulaştıramamak da Gökçek’e özgü bir başka “rekor” (!) olsa gerektir!
Eleştirileri ve eleştirenleri dava baskısı – tazminat – hapis cezası gibi yaptırımlarla boğmaya çalışmak bir Gökçek klasiğidir ve sanırız Anayasa Mahkemesi’nin bu son kararı ile
Bay Gökçek’in elinden bu oyuncağı alınmış gözükmektedir.

Beş milyonu aşan nüfusuyla Başkent Ankara insanlarının yasal standartlarda içme kullanma suyuna şebekeden her an erişme temel hakkı vardır. Bu temel hak, zorunlu simetriği olarak Belediyeye de temel bir sorumluluk yükler. Söz konusu sorumluluk, hukukumuz ve Türk Ceza Yasası katında (nezdinde) KUSURSUZ SORUMLULUK olarak tanımlanmaktadır.
Bu hukuksal kurumun ve yasal düzenlemenin ne anlama geldiğini Bay Gökçek hukukçulardan dikkatle öğrenmeli ve sonuçlarını kavramaya, buna uygun davranmaya çalışmalıdır
hiç olmazsa bu görevde 20+ yıllık kıdemiyle..

Sevgi ve saygı ile.
12 Ağustos 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

ANKARA’nın SU SORUNU


ANKARA’nın SU SORUNU

22.05.2008 Ankara

Duran AYDOĞMUŞ

Ankara’da yaşayan Değerli Dostlar,
23.05.2015 Cumartesi günü uzmanından izlediğim 24 yansılık bir özet sunum ektedir.
Büyük ekranda sunumu yapan Sayın Erkin ETİKE (ODTÜ Kimya Mühendisliği ve Avukat, TMMOB Kimya Müh. Odası Ankara Şb. Bşk.).
Kimya Mühendisleri Odası Ankara Şubesi olarak, SU konusu ile ilgili ve yetkili uzman kurum olarak Ankara’nın kent Suyu konusunda resmi makamlarla işbirliği içinde ve sağlıklı su sağlanması için yaptıkları yazışmalar ve yanıtları dahil, bu yansılarda verilmiştir.
Aşağıdaki Ek’i tıklayarak 24 yansının her birini iyice okuyarak Ankara’nın şebeke suyunun
ne durumda olduğunu az da olsa bilmek ve gerektiğinde bu yansılardaki kadar bile bilgi sahibi olmak gerekir.
Şebeke suyuna zaman zaman Kızılırmak suyunun da karıştırıldığını hem kimya mühendisi sunucu, hem de tıp doktoru Prof. Ahmet Saltık‘ın söylediklerine göre;
– Kızılırmak suyu karıştırılsa da karıştırılmasa da şebeke suyu taşıyan boruların sağlıksız
-eski, çürük- olduğu
– Bu borulardan gelen su içildiği için olacak, hastalıkların çoğaldığını,
– Bu yüzden polietilen maddeden üretilen damacana su sektörünün ve su filtre sektörünün doğduğunu
– Her ikisinin de sağlıklı olmadığını ve bunun dünyada örneğinin pek olmadığını,
– Kimyasal tahlil sonuçlarını resmen bildirdikleri halde Belediye ve Sağlık Bakanlığından
yanıt alamadıklarını
– Sağlık Bakanlığı’nın bu kimyasal analiz sonuçları yayınlamadığını… anlattılar.

Barajların durumu da sağlık yönünden yürekler acısıdır zaten..

2000’lerin başında WHO (Dünya Sağlık Örgütü) dünya ülkeleri kent şebeke suları hakkında
bir rapor yayınlamıştı, Finlandiya’nın başkenti Helsinki’nin musluk sularının en temiz içilir
SU olduğu yayınlanmıştı. Avrupa ülkelerinde şebeke su kaynağı olan barajlar hep orman içinde ve ne insanların ne hayvanların barajlara yaklaşması olası değil. Bizim Çubuk barajı kenarında piknik yapıldığını, her pisliğin baraja karıştığını hep biliriz!
Ben de bu konferans sonunda ; “Polietilen maddeden üretilen damacanaların güneş ışığı altında belirli ölçüde zehir ürettiğini okumuştum. “Bu doğru mudur?” diye sormuştum.
Hem kimya mühendisi, hem tıp doktoru Prof. Saltık “doğrudur” dediler.
Hepimiz her gün görüyoruz ki; su dağıtıcıları bu konuda bilgisiz olduğu için bu damacanalar ve pet şişeler gün ışığı altında. Ben gördüğüm yerde uyarıyorum ama yararı olmuyor tabi.
Bu konuda yüzlerce TV kanallarında ilgili devlet kuruluşunun bir uyarısını, bilgilendirmesini duyanınız var mı?! En etkili yol TV yayını olduğu halde.
Bu sunumun sonunda (Kimya Mühendisinden sonra) Su sağlığı konusunda önemli bilgileri bize aktaran ve kimi soruları yanıtlayan Prof. Dr. Ahmet SALTIK hocamıza da
teşekkür ediyorum kendi adıma.
Sağlıklı günler saygılar.
Duran Aydoğmuş
29.05.2015, Ankara
Ulusal Eğitim Derneği

===========================================

Dostlar,

Bu konferansı geçtiğimiz hafta web sitemizden duyurmuştuk..
Birkaç temel noktaya da orada değinmiştik.

http://ahmetsaltik.net/2015/05/23/ankarada-su-sorunu/

Biz toplantı sonrası yazmaya zaman bulamadan, toplantıyı izleyen dostumuz
Sn. Duran Aydoğmuş notlarını paylaştılar..

Sağolsunlar bizim katkılarımızı da anıyorlar..

Suumu yapan Sn. Kim. Müh. Ersin Etike, 24 yansılık sunumlarını bizimle de paylaştılar
ve sitemize koymak üzere izinlerini almıştık..

Ersin_ETIKE_ULUSAL_EGITIM_DERNEGI_20150523
TMMOB Kimya Mühendisleri Odası Başkanı Ersin Etike
ve Ulusal Eğitim Drn. Gn. Bşk. Nazım Mutlu, 23.5.2015

Biz de sorular üzerine yer yer katkılar verdik
sağlık ve biyolojik kirlilik boyutunda :

1. Pet damacanaların 30-60 doldurma sonrası ilgili firmaca yenilenmesi gerekir.
2. Damacana suyu alınacaksa evde – işyerinde cam damacanaya aktarmak yerinde olur.
3. Büyük firmaların reklamlarını yapmak / öbürleri aleyhine haksız rekabet aklımızdan geçmez ama ister istemez büyük firmaların “görece daha güvenilir” olduğu söylenebilir.
Bu olgu, su dışı gıda sektörü için de geçerlidir.
4. Evlerde – işyerlerinde su deposu yaptırılacaksa paslanmaz çelikten olması ve yılda 1-2 kez yöntemine uygun temizlik yaptırılması zorunludur.
5. Su sebillerinin ve damacana pompalarının mekanizmaları haftada bir kez çamaşır suyu ile iyice temizlenmelidir.
6. Sağlıklı – güvenli içme – kullanma suyu bir temel insanlık hakkıdır ve yerel yönetimler
yasal olarak bunu sağlamak zorundadır. Ülkemizde denetim ise Sağlık Bakanlığı’nın yetkisindedir (5996 sayılı yasa  md. 27). Ulusal ve Uluslararası / Ulusalüstü hukukta pek çok düzenleme bu yöndedir. Örn. Anaysa md. 56, AİHS’nin (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi) yaşam hakkıyla ilgili 2. maddesi ve Devletin her durumda özen yükümlülüğü.. vd.
7. Ayrıca yurttaşın sağlığı – güvenliği bağlamında hukukumuz KUSURSUZ SORUMLULUK
ilkesini benimsemiştir ve İdare (Yerel – Genel yönetim), hukuk önünde hiçbir kusur
kabul edilmeksizin yükümlü – sorumlu tutulmaktadır. (Türk Ceza Yasası md. 185-196 vd.)
8. Evlerde alınabilecek filtre  vb. önlemler bireysel ve sınırlı etkili, pahalı ve savunulamayacak geçici çözümler olabilir.. Ancak orta – uzun erimde sağlıklı-güvenli içme suyunun yerel – genel yönetimlerce sağlanmasını örgütlü olarak ve sürekli biçimde istemek, kalıcı çözümler üretmek gerekir.
9. Su tasarrufu yaşamsal önemdedir..  Zerresi israf edilmemelidir, bu yönde sürekli olarak
halka eğitim verilmelidir. Asıl tüketim kaynağı olan tarım ve sanayide kullanım da
gözden geçirilmelidir. Tüm musluklar ışığa duyarlı (fotoselli) yapılmalıdır
10. Dağıtım şebekeleri hızla ve öncelikle iyileştirilmeli, kayıp ve kaçaklar önlenmeli,
klorlama sonrası şebekede güvenlik amaçlı kalıcı klor bırakılmamalıdır.
11. Kızılırmak suyu ileri derecede kimyasal kirlilik – ağır metaller- yüklüdür..
Ancak ileri arıtma ile kullanıma verilebilir; bu da çok pahalıdır ve ülkemizde kurulu değildir.
Bu vb. sular Ankara şebeke suyuna katılmamalıdır.
12. Ankara Büyükşehir Belediyesi, Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu‘nun
yasal denetim görevi gereği yaptığı uyarıların gereğini mutlaka ve geciktirmeden yerine getirmelidir.. Bu yazışmalar ve ölçümler saydam, kamuoyu bilgisi içinde olmalı,
yurttaşın BİLME HAKKINA kesinkes saygı duyulmalıdır.
13. Kamuoyu örgütlü biçimde süreci izlemelidir. TTB (Türk Tabipleri Birliği)
TMMOB (Kimya, Çevre ve Gıda Mühendisleri Odaları özellikle), halka öncülük etmeli;
kuruluş yasalarından kaynaklanan görevlerini – yetkilerini kullanmalıdırlar.
Unutulmamalıdır ki, bu kurumlar Anayasa’nın 135. maddesinin koruması altındadırlar
ve “kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşları”dır..
14. Su sağlanması için orta ve uzun erimli havza ve nüfus planlamaları yapılmalıdır.
Ancak unutulmamalıdır ki, 20-25 km yarıçaplı bir alanda 5 milyona yakın bir nüfusu yığmak doğa yasaları ve çevresel kaynaklarla uyumlu değildir. Bunca dar bir alanda milyonlarca nüfusa yetecek su doğal kurguda/çevrede yok-tur!

Ve 15. madde .

TÜRKİYE NÜFUSUNU ARTIRMAMALI;
AZALTMAYA GEÇMELİDİR


Dünya için de bu acı gerçeklik söz konusudur..


HER AİLE 1 ÇOCUK İLE YETİNMEK ZORUNDADIR!

*****
Çevre ve İnsan Sağlığı / Environment and Human Health
(http://ahmetsaltik.net/2014/11/21/cevre-ve-insan-sagligi-environment-and-human-health/)
başlıklı dosyamıza da bakılmasını öneririz.

Sevgi ve saygı ile.
29 Mayıs 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

ANKARA ŞEBEKE SUYUNDA YÜKSEK ALÜMİNYUM!


Güncelleme :
31.7.13 (29.7.13 günü yazdıklarımıza eklemeler..

Son binyıldır Ankara Büyükkent Belediye Başkanı olan zat,
Kimya Mühendisleri Odası’nın kentin şebeke suyunda çok yüksek Alüminyum saptanması karşısında panik içinde..

Öylesine zavallı ve aciz, dolayısyla tehlikeli tepkiler veriliyor ki!

Kimya Mühendisleri Odası’nın yetkilleri hakkında, gerçek dışı bilgiye dayalı olarak halkı galeyana getirmekten dava edecekmiş!?

İ. Melih Gökçek’in gerçekten namuslu ve ehil danışmanlara ivedi gereksinimi var.

Geçmişte bir Bölge Halk Sağlığı Laboratuvarı’nın müdürlüğünü yapmış bir
uzman hekim olarak biz Gökçek’e danışman olsaydık (!) şunları söylerdik :

1. Sav doğru mu, hemen nesnel inceleme yaptırın. Yazın su tüketimi arttığından, arıtma amaçlı kullanılan Aluminyum sülfatın çöktürülmesi için yeterince süre beklemeden sisteme veriliyor olabilir.. Geçen yıl Sağlık Bakanlığı yüksek Alüminyumu kabul etmiş ve rezervuara bir fabrikanın yüksek alüminyum içeren
atık su deşarjının karışmasını gerekçe göstermişti.. Özürü kabahatinden büyük!
Dolayısıyla yalanlamak yetmez, yanlıştır.

2. Kimyasal su analizi için olağan koşullarda temiz bir cam şişeye 1 litre su almak yeterlidir. Örnek almanın özel süreci yoktur. Su analizleri (kimyasal, mikrobiyolojik, fiziksel vd.) 5996 sayılı yasanın 27. maddesi gereği Sağlık Bakanlığı yetkisindedir ve suda alümnyum ölçümü de yasal olarak yetkili Ankara İl Sağlık Müdürlüğü
Halk Sağlığı Laboratuvarı’nda yapılmıştır. Yurttaşlar, döner sermayece belirlenen üceti ödeyerek bu Laboratuvarlardan hizmet alma hakkına sahiptirler.

Kimya mühendileri teknik olarak kendileri de bu ölçümü yapabilirlerdi. Bu davranış fennen (teknik olarak) doğru ama usulen yanlış olurdu. Bu hata da işlenmemiştir.
Sonuçlar resmi ve geçerlidir. Mikrobiyolojik örnek alma tekniği özel eğitim gerektirir, Halk Sağlığı Laboratuvarı, bu örnek alma koşullarından emin olmak isteyebilir ve
bu gerekçeyle örneği incelemeyi reddedebilir. Bu takdirde de yetkili bir sağlık personelinden yararlanılabilir örnek almada..

3. Kimya Mühendisleri Odası, TMMOB yasasından kaynaklanan hak ve yetkilerini kullanarak halka karşı görevlerini yerine getirmişlerdir. Tersini yapmaları (görevlerini yapmamaları!) suç olabilir ama bu eylemleri doğrudan sorumlulukları içindedir.
Verileri de bilimsel olarak doğru ve geçerli olup, dolayısıyla yasal olarak koğuşturulmaları olanak dışıdır.

4. Ortada bilimsel olarak geçerli ölçümler olduğundan ve bu durum halk sağlığı için açık – somut – yakın tehlike yarattığından, bırakın açıklanmamasını, derhal uygun araçlarla kamuuoyuna ve yetkili kamu makamlarına bildirilmemesi suçtur.
Kimya Mühendisleri Odası Ankara Şubesi’nin Türk Ceza Yasası md. 185 uyarınca
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunma hak ve yükümü vardır. Durumu basından öğrenen Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın da
res’en (kendiliğinden) yasal işlem başlatma sorumluluğu vardır.

5. Yapılacak şey, hatayı kabul etmek ve halktan özür dileyerek derhal gerekli önlemleri almaktır. Halkın bilgilenme hakkını kullanmasına saygı göstererek
sorunu saydamlıkla yönetmektir. Bu sorun yemin ederek çözülmez, komik hatta suçlu olursunuz. Böyle yaparak, belki, Türk Cea Yasası md. 185’te yer alan kusursuz sorumluluğa dayalı yaptırım uygulanması olasılığından kurtulabilirsiniz.

6. Tek tek yurttaşlar bu sorun bağlamında Bilgi Edinme Yasaı bağlamında sizdden açıklama isteyebilirler ve teker teker ya da birlikte aleyhinize maddi – manevi giderim (tazminat) ve ceza davaları açabilirler.

7. Kimya Mühendisleri Odası’nın tek bir eksiği vardır, o da basından öğrendiğimiz ölçüde, örnek alımları ve yetkili laboratuvara ulaştırılması sırasında Noter bulunmayışıdır. Bu edim de yerine getirilseydi eylem 4/4’lük olacaktı.

Bunun için hala geç değil.. 2 taraf (Belediye ve Kimya Müh. Odası) için de..

Sonuç olarak İ. Melih bey, yavuz hırsızın ev sahibini bastırması, halka unutturma
numaralarını bu halk “yemez” artık, ayağınızı denk almak zorundasınız..
Aklınızı da, danışmanlarınızı da bürokratlarınızı da gözden geçirmek zorundasınız.
5 milyonu aşkın insanın sağlığıyla oynamanın vebali sizi ezer de geçer de..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 31.7.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

================================

Dostlar,

Ankara belediyesinin, Başkan İ. Melih Gökçek’in skandalları bitmiyor..

İçişleri Bakanlığı neden soruşturma açmıyor??

Geçen yıl Temmuz’da da benzer sorun yaşanmış ve biz bu siteden gerekli açıklamalrı yapmış, kimi sorular sormuş ve önerilerde bulunmuştuk..

Ankara Tabip Odası’ndan Su Hakkında Basın Açıklaması..

(http://ahmetsaltik.net/ankara-tabip-odasindan-su-hakkinda-basin-aciklamasi/)

Birlikte okunduğunda halkın sağlığının nasıl ciddiyetsiz biçimde savsaklandığı izleniyor..

AOÇ’yi talan etmek yerine şebeke suyu altyapısının güçlendirilmesi gerek..

Milli Kütüphane önünde işlek 2 anacadde ortasında egsoz gazlarının ortasına bir ucube proje yerine yeşil alan yapılması gerek..

Söğütözü’nde bir başka ucube ne işe yaradığı belirsiz demir kafes yapıp yargı kararı ile yıkarak devasa kaynakları çarçur etmek (ya da yandaş cebine aktarmak!?) yerine
kentte bisiklet parkları kurup bisikletle ulaşımı teşvik etmek…

Kaldırımların perişan hallerini düzeltmek…

Dünya Sağlık Örgütü’nün SAĞLIKLI KENTLER projesini açıp okumak…

Kısa bir özetini verelim, daha fazlasını merak ederse lütfen aşağıdaki pdf dosyasını açsınlar..(erişkeyi – linki tıklayarak)..

SAGLIKLI_KENT

SAĞLIKLI BİR KENTİN 10 BULGUSU 

SAĞLIKLI BİR KENT ; 

  1. TEMİZ ve GÜVENLİDİR.
  2. GÜVENLİ ve SÜREKLİ GIDA, SU ve ENERJİ STOKLARI ve VERİMLİ ATIKLAR SAĞLAR.
    1. ÇEŞİTLENDİRİLMİŞ GÜÇLÜ ve YENİLİKÇİ BİR EKONOMİ YOLUYLA GIDA, SU, BARINAK, GELİR, GÜVENLİK
      ve ÇALIŞMA İÇİN BÜTÜN VATANDAŞLARIN
    2. TEMEL GEREKSİNİMLERİNİ KARŞILAR.
    3. SAĞLIĞI DÜZELTMEK İÇİN ORTAKLIK İÇİNDE ÇALIŞAN
      FARKLI YAPILARIN BULUNDUĞU GÜÇLÜ BİR KARŞILIKLI
      DESTEK TOPLUMUNA SAHİPTİR.
    4. GENEL OLARAK YAŞAMLARINI ve KISMEN SAĞLIKLARINI ve İYİLİKLERİNİ ETKİLEYEN POLİTİKALARI BİÇİMLENDİRMELERİ İÇİN BİRLİKTE ÇALIŞMAK ÜZERE VATANDAŞLARINA OLANAK TANIR.
    5. VATANDAŞLARI ARASINDA KARŞILIKLI ETKİLEŞİM ve İLETİŞİM GERÇEKLEŞTİREN EĞLENCE ve BOŞ ZAMAN ETKİNLİKLERİ SAĞLAR.
    6. GEÇMİŞE DEĞER VERİR ve IRK, DİN… GÖZETMEKSİZİN
      VATANDAŞLARININ ÇEŞİTLİ KÜLTÜREL KALIT ve ÖZELLİKLERİNE SAYGI DUYAR.
    7. SAĞLIĞI, HALKIN POLİTİKA YAPMASININ TAMAMLAYICI BİR ÖGESİ OLARAK GÖRÜR ve VATANDAŞLARINA SAĞLIKLI YAŞAM UYGUN DAVRANIŞ BİÇİMLERİNİ BENİMSEME HAKKI VERİR.
  3. SAĞLIK HİZMETLERİNİN ERİŞİLEBİLİRLİĞİNİ ve NİTELİĞİNİ DÜZELTMEK İÇİN SÜREKLİ ÇABA GÖSTERİR.

10.İNSANLARIN SAĞLIKLI ve İYİ YAŞADIĞI ve HASTALIKLARA DAHA AZ SUNUK KALDIĞI BİR YERDİR.

K a y n a k : Dünya Sağlık Örgütü, Daha İyi Bir Yaşam İçin Sağlıklı Kentler. 7 Nisan 1996 Dünya Sağlık Günü.

*****************************************************

Melih bey, 10 üzerinden kaç not alabiliyorsunuz???

Sahi, Melih beyin kafası neyle meşgul??

Bu sorunları ve soruları neden görmezden gelir??
Tüm zamanlarını twitter’den gençlere yanıt yetiştirmeyle mi tüketiyor,
ne zaman emekli olacak??

  • Buradan Ankara C. Başsavcılığına suç duyurusunda bulunuyoruz :

Türk Ceza Yasası’nın kamunun sağlığı aleyhine suçlar bölümünde yer alan
ilgili maddeler uyarınca, Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin neredeyse ömür boyu başkanı İ. Melih Gökçek hakkında ceza davası açılmasını istiyoruz.

5 milyonu aşkın insanın yaşamsal ve vazgeçilmez gereksinimi şebeke suyunun
sağlıklı ve güvenilir kılınması, hukukumuzdaki kusursuz sorumluluk kapsamındadır, anımsatırız..

Türk Ceza Yasası madde 185 – 

  • (1) İçilecek sulara veya yenilecek veya içilecek veya kullanılacak veya tüketilecek her çeşit besin veya şeylere zehir katarak veya başka suretlerle bunları bozarak kişilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye düşüren kimseye
    iki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası verilir.
  • (2) Yukarıdaki fıkrada belirtilen fiillerin dikkat ve özen yükümlülüğüne
    aykırı olarak işlenmesi hâlinde, üç aydan bir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.”

Sevgi ve saygı ile.
29.7.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=======================================

ANKARA SUYUNDA YÜKSEK ALÜMİNYUM!

Kimya Mühendisleri Odası Ankara Şube Başkanı İbrahim AKYÜREK ve
II. Başkanı Erkin ETİKE 27 Temmuz 2013 Cumartesi günü saat 11:30`da
Oda merkezinde yaptıkları basın toplantısında şunları belirttiler:

Sağlık Bakanlığı Laboratuvarı Ankara‘nın şebeke suyunda kirlilik saptadı.

  • Sudaki Alüminyum miktarı izin verilenin dört kat üstünde!

Merkez ilçelerin hemen hemen tümünde saptanan kirlilik bir aydır sürüyor.

  • Sağlık Bakanlığı ve Ankara Büyükşehir Belediyesi derhal önlem almalıdır.

Kimya Mühendisleri Odası (KMO) şebeke sularının kalitesini ve insan sağlığına olası olumsuz etkilerini incelemek üzere sürekli çalışmalar yürütmektedir.
Geçen yıl, 5 Temmuz 2012 günü yaptığımız açıklamada Ankara suyundaki alüminyum kirliliğini gündeme getirmiştik. Geçen yıl yaşanan kirlilik Sağlık Bakanlığınca saptanmış ve kabul edilmişti. Bakanlık bu konuda Ankara Büyükşehir Belediyesini yazılı olarak bilgilendirdiğini Odamıza bildirmiştir (EK-2).

KMO tarafından yürütülen çalışmalar sırasında son günlerde Ankara‘nın sularındaki alüminyum miktarının tekrar yükseldiğini öğrenmiş bulunmaktayız. Ankara‘nın şebeke sularını düzenli olarak takip eden Sağlık Bakanlığına bağlı Ankara Halk Sağlığı Laboratuvarı yaklaşık bir aydır süren bu kirliliği saptamıştır.

En fazla 200 µg/L (mikrogram bölü litre) olmasına izin verilen alüminyum miktarı 22.07.2013 tarihli raporlara göre aşağıdaki gibidir (EK-1):

Çankaya‘daki bir noktada :      636.02 µg/L 

Yenimahalle‘deki bir noktada : 593.10 µg/L

Mamak‘taki bir noktada :      745.98 µg/L

Etimesgut‘taki bir noktada :      969.22 µg/L

İçme-Kullanma sularının kalitesi, 17.02.2005 tarihli ve 25730 sayılı
Resmi Gazetede yayımlanan “İnsani Tüketim Amaçlı Sular Hakkında Yönetmelik” hükümlerine göre denetlenmektedir. Bu yönetmelikte alüminyum için belirlenen sınır değer 200 µg/L‘dir. Yönetmeliğin 11. maddesine göre:

“Parametre değerlerinin ya da şartlarının ihlali halinde, bu ihlalin insan sağlığı için herhangi bir risk oluşturup oluşturmayacağı değerlendirilir. İnsan sağlığını korumak amacıyla gerekli olması halinde su kalitesini iyileştirmek için gerekli düzeltici önlemler alınır. Düzeltici önlemlerin alınmasını gerektiren ihlalin ciddi boyutlarda olması durumunda tüketiciler bilgilendirilir.”

Sınır değerin aşıldığı resmi raporlarla saptanmıştır. Bu aşımlar yaklaşık bir aydır sürmektedir. Raporlar Sağlık Bakanlığı arşivindedir. Sınır değerin dört katını aşan miktarlardaki alüminyumun insan sağlığı için tehlikeli sonuçları olabilir.
Yüksek miktardaki alüminyumun özellikle sinir sistemi hastalıklarına yol açabildiği bilinmektedir. Ayrıca çocuklarda bellek yitiği, öğrenme güçlüğü gibi ciddi sonuçları olabilmektedir. Kronik böbrek rahatsızlığı olanların durumlarını kötüleştirdiği bildirilmektedir. Ayrıca vücutta alüminyum birikmesinin çeşitli kemik hastalıklarına, eklem ağrılarına, kanda eritrosit yapımında bozulmaya ve bağışıklık sisteminde hasara yol açtığı saptanmıştır.

Bu kirliliğin kaynağı saptanmalıdır.

Ankara Büyükşehir Belediyesi geçtiğimiz yıl sorumluktan kaçmak için, kirliliğin apartmanlardaki eski su tesisatından kaynaklandığı yönünde açıklamalar yapmıştı.

Peşinen belirtiyoruz; alüminyum kirliliğinin apartmanların su borularının eski veya paslı olması ile ilgisi yoktur.

Kanımızca yaz aylarında artan su tüketimi nedeniyle içme suları, artıma tesisinde yeterli dinlendirme yapılmadan, şebekeye verilmektedir. Bu nedenle artıma işleminde kullanılan alüminyum sülfat maddesinin sudan uzaklaşması sağlanamamaktadır.

İvedik Arıtma tesisinin kapasitesinin artırılması zorunlu bir ihtiyaç haline gelmiştir.

Sağlık Bakanlığını ve Ankara Büyükşehir Belediyesini sudaki alüminyum kirliliği hakkında açıklama yapmaya davet ediyoruz. Ankaralılara temiz ve içilebilir suyu sağlamak Ankara Büyükşehir Belediyesinin görevidir. Yetkililer tatmin edici bir açıklama yapana dek ve sudaki alüminyum değerlerinin normale döndüğünü
ilan edene değin Ankaralılara musluk suyu içmemelerini öneriyoruz.

Kamuoyuna saygıyla duyururuz.

TMMOB Kimya Mühendisleri Odası 
Yönetim Kurulu 

EKLER: 1) 22.07.2013 tarihli İçme Kullanma Suyu Kimyasal Analiz Raporları (4 sf)

2) 27.06.2013 tarihli ve 30694 sayılı T.C. Ankara Valiliği Halk Sağlığı Müdürlüğü yazısı (2 sf)

Çankaya Numune Rapor (941 KB) (27.07.2013 14:24:42)
Etimesgut Numune Rapor (935 KB) (27.07.2013 14:25:13)
Mamak Numune Rapor (997 KB) (27.07.2013 14:25:38)
Yenimahalle Numune Rapor (942 KB) (27.07.2013 14:26:01)
Ek-2-1 (120 KB) (27.07.2013 14:26:45)
Ek-2-2 (279 KB) (27.07.2013 14:27:08)

Sağlık 2020: Yönetimler ve toplum arasında sağlık ve esenliğe yönelik eylemleri destekleyen Avrupa politika çerçevesi

Dostlar,

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ- WHO) Avrupa Bölgesi (Türkiye 6 Bölgeden bu bölgeye üyedir) aşağıdaki adla kapsamlı bir hedefler ve ilkeler raporu yayımladı :

Sağlık 2020      : Yönetimler ve toplum arasında sağlık ve
esenliğe yönelik eylemleri destekleyen Avrupa politika çerçevesi

(http://www.euro.who.int/__data/assets/pdf_file/0009/169803/RC62wd09-Eng.pdf)

Bu rapora göre;

“Sağlık 2020”, sağlık ve esenlik için Avrupa politika çerçevesinin bu son taslağı DSÖ Avrupa Bölgesi Komitesi’nin 62. oturumunda değerlendirilmek için hazırlanmıştır. Belgede Üye Devletler ve DSÖ Avrupa Bölge Ofisi için
stratejik yönelimler ve öncelikli politik eylemler ortaya konulmaktadır.

12 sayfalık bu metin, Türkiye Cumhuriyeti’nin başkentinde 5 + milyon insana
en temel “kusursuz sorumluluk” bağlamında Belediye sağlıklı – güvenli
şebeke (içme – kullanma) su sağlayamazken bir parça “eklektik” kalabilir..??

(Bkz. ANKARA ŞEBEKE SUYUNDA YÜKSEK ALÜMİNYUM!
başlıklı yazımız, 29.7.13, http://ahmetsaltik.net/ankara-sebeke-suyunda-yuksek-aluminyum/)

Kararı okuyucular versin dileriz..

Rapor şöyle başlıyor :

  • Sağlık 2020 politika çerçevesi, Üye Devletlerle ve Avrupa Bölgesindeki
    çok çeşitli taraflarla birlikte tam bir katılımcı süreç kullanılarak hazırlanmıştır. İlk taslaklar, Yüksek Düzeydeki Devlet Memurlarına yönelik Avrupa Sağlık Politikaları Forumunun çeşitli toplantılarında ve DSÖ Avrupa Bölge Komitesi’nin Sürekli Komisyonunda (SCRC) değerlendirilmiş ve üzerinde tartışılmıştır. Bu son taslağa Cenevre, İsviçre’de 19-20 Mayıs 2012’de
    19. SCRC toplantısının 4. oturumunda üzerinde görüşülen revizyonlar dahil edilmiştir. Taslak hakkında bilgiler eksiksiz bir yazılı bilgilendirme belgesi ve ayrıca çok sayıda resmi olmayan yorum ve gözlemlerle sunulmuştur.”

Ana başlıklar şöyle :

  1. Sağlık temel bir sosyal kaynak ve servettir.
  2. Güçlü bir değer: sağlıkta ulaşılabilir en yüksek standarda erişmek.
  3. Sağlığın geliştirilmesi için güçlü sosyal ve ekonomik bir olgu (vaka)
  4. Sağlık 2020’nin stratejik hedefleri:
    Daha çok eşitlik ve sağlıkta daha iyi yönetişim (governance)
  5. Herkesin sağlığının iyileştirilmesi ve sağlık alanında eşitsizliklerin azaltılması
  6. Liderliğin ve sağlık için katılımcı yönetişimin iyileştirilmesi
  7. Sağlık alanındaki ortak politik öncelikler konusunda çalışmak..

Belirlenen öncelik alanları ise :

Öncelik alanı 1               :
Yaşam boyu yaklaşımıyla sağlığa yatırım ve insanların daha güçlü kılınması

Öncelik alanı 2               :
Avrupa’nın en önemli sağlık sorunlarına müdahale: bulaşıcı olmayan ve bulaşıcı olan hastalıklar

Öncelik alanı 3               :
İnsan merkezli sağlık sistemlerini, halk sağlığı kapasitesini, acil durumlara hazırlığı, gözetim ve cevap verme kapasitesini güçlendirmek

Öncelik alanı 4                :
Güçlü / Dirençli topluluklar ve destekleyici çevreler oluşturmak

Öncelik alanı 5                :
Birlikte çalışmak: Ortaklıklar yoluyla değer katmak

**************
Evet…
Sağlık 2020ortak bir amaç ve paylaşılan bir sorumluluk

55 maddeden oluşan bu teknik metin şöyle bağlanıyor :

  • “55. Her bir ülkenin ve Bölgenin bir bütün olarak gelecekteki gönenci (refahı), şimdiki ve gelecekteki kuşakların sağlığını iyileştirmek için yeni fırsatları kullanma isteği ve becerisine bağlı olacaktır.
  • Sağlık 2020, daha sağlıklı bir Avrupa Bölgesi için sağlık bakanlarının
    anahtar öneme sahip paydaşları ortak bir girişimle bir araya getirmesi konusunda desteklemekte ve teşvik etmektedir.”

Bu Raporu okumak için lütfen tıklar mısınız??

Saglik_2020_Yonetimler_ve_toplum_arasında_saglik_ve_esenlige_yonelik_eylemleri_destekleyen_Avrupa_politika_cerçevesi

***************

Tabii, Küresel egemenler, son 2-3 onyılda yoğun biçimde denetimi altına aldıkları DSÖ’ye bu Raporun içeriğine uygun içtenlikli adımlar atma izni verirlerse..

Ne yazık ki dostlar alışverişte görsün.. ne şiş yansın ne de kebap..

Metinde sıklıkla geçen “Yönetişim” (Governance) kavramı ise başlıbaşına ciddi bir retorik tuzak (bir tür takiyye). Yönetimbilimci Peter Drucker’in yazına (literatüre) armağanı (!) olan bu genç kavram (yaklaşık 30 yaşlarında), bütünüyle özelleştirilemeyen kamusal alanlarda hizmetlerin yönetimine kamu yetkesi otoritesi) ile ortak olmayı hedefliyor..

Gel birlikte yönetelim!

En somut örneklerinden biri de Kamu – Özel Ortaklığı..
Türkiye’de de “Sağlıkta Dönüşüm” – Health Transformation – başdöndüren hızla ilerlemekte. Dünya Bankası (DB) ve IMF uzmanlarının Sağlık Bakanlığı – SGK yönetime  katılmasıyla, YÖNETİŞİM ile yani..

(Sağlık Bakanlığı’nca Kamu Özel İş Birliği Modeli ile Tesis Yaptırılması, Yenilenmesi ve Hizmet Alınması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” Resmi Gazete’de yayımlandı, 9 Mart 2013; CHP 9 Mayıs 2013’te Anayasa Mahkemesi’ne götürdü..)

Sermaye adına kaldırım taşları döşenecek ve Devlet tümüyle geri çekilecek..
Nitekim Kamu – Özel Ortaklığı bu aşamaya karşılık..

Daha sonra ise, kamu – özel ortaklığı [ Zor(aki) Nikah; Moilere’den Ahmet Vefik paşa çevirisi] bozulacak ve “iç güveyi kamu” tümden dışlanacak, boşanmış olacak..

1. Yurttaş, sağlık hizmetini hak eden özne olmaktan çıkıp MÜŞTERİLEŞECEK

2. Devlet, sağlık hizmeti yükümlü özne olmaktan çıkıp tüccarlaşacak

3. Devlet, sağlık hizmeti için vergi topladığı halde bunu yapmayıp ayrıca
“prim = ek vergi” toplayacak, bu kaynakları sermayeye aktarmak için sopalı tahsildar olacak..(Ayrıca birçok aşamada katkı payları, özel sağlık sigortasına zorlama..)

4. SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM denen bu masalsı öykü, Peter Drucker’in düşlerini aşan biçimde bırakın kamu ile birlikte sağlık söktörünü yönetmeyi, tümüyle sermayenin yönetimine, güdümüne terkedilecek, kamu adına Sağlık Bakanlığı sözde denetleme – düzenleme işlevi ile boşanıp dul bırakılacak!  İç güveysinin hallicesi yani..

Başbakanı geçelim, Sağlık Bakanı Dr. M. Müderrisoğlu ve de danışmanları
bu hesapları kavrayabiliyor mu??..

Sevgi ve saygı ile.
29.7.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

SİYASAL İKTİDAR İNSANLIK SUÇU İŞLEMEKTE!


SİYASAL İKTİDAR İNSANLIK SUÇU İŞLEMEKTE!

Dostlar,

4 Haziran 2013 günü sitemizde yayımladığımız makalemizi bir kez daha sunuyoruz.

  • Hükümeti der-hal polis şiddetini durdurmaya bir kez daha çağırıyoruz.

Sevgi, saygı ve DERİN KAYGI ile.
Ankara, 15.6.13, 23:58

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

====================================

SİYASAL İKTİDAR İNSANLIK SUÇU İŞLEMEKTE!

Dostlar,

Türk Tabipleri Birliği, tarihsel önem ve nitelikte bir basın açıklaması ve çağrı yaptı.
Tüylerimiz ürpererek ve tümüyle katılarak  bu kritik metni – çağrıyı aşağıda sunuyoruz.

Eklemelerimiz olacak :

Polis Vazife ve Selahiyetleri Yasası” nın pek çok hükmü başta olmak üzere, Anayasal can ve mal güvenliği hakkı iktidar tarafından ayaklar altına alınmıştır.

Bu davranış apaçık anayasayı çiğneme (ihlal) suçudur ve
iktidarın meşruiyetini yitirmesi anlamına gelmektedir.

Devletin 1 numaralı görevi yurttaşlarının can ve mal güvenliğini sağlamasıdır.
Bu görevin yerine getirilmesi, hukukumuzda KUSURSUZ SORUMLULUK bağlamında tanımlanmıştır. Açıkçası, Devletin hiçbir özürü, bahanesi, gerekçesi dikkate alınmadan tüm yurttaşların can ve mal güvenliği sağlanacaktır.

Devlet öncelikle bunun için vardır:

Bu amaçla devlet kurulmuştur ve ona vergi verilmektedir, askerlik yapılmaktadır ve sadakat bağı ile yükümlüyüz.

En az 2 yy’dır, JJ Rousseau‘dan bu yana, yurttaş ile devlet arasındaki
SOSYAL SÖZLEŞME‘nin 3 temel maddesi yukarıda değindiklerimizdir.

AKP iktidarı yasal dayanağını yitirmiş ve meşruiyet dışına düşmüştür.

Hükümetten çekilmesi, el çektirilmesi gerekmektedir:

Bunu yapacak anayasal kurumların başında Cumhurbaşkanlığı makamı gelmektedir.
A. Gül’ün şiş ve kebap politikası izlediğini ve partili olduğunu biliyoruz ama ağır tarihsel sorumluluğunu anımsatmayı da bir yurttaşlık görevi sayıyoruz.

İkincisi, hükümetin parlamento eliyle siyasal denetimidir. TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in de partili olduğunu biliyoruz ama, tıpkı Cumhurbaşkanlığı makamını işgal eden Gül gibi kendisine de ağır tarihsel sorumluluğunu anımsatmayı bir yurttaşlık görevi sayıyoruz.

Ortada, suç işlemedikleri halde yaşamlarını yitiren masum yurttaşlar vardır..
Kaldı ki, suç işleseler bile hukuk devletinde “yakalama ve adalette teslim”
söz konusudur. Soruyoruz :

1. Türk Polisi cinayet şebekesi midir?

2. Türk polisi yurttaş katili midir?

3. Türk Polisi iktidarın suç işleme – adam öldürme örgütü müdür?

Çok sayıda polis arkadaşımızın stres bozukluğu içinde olduğunu, intihar ettiğini ve
TSSB kısaltmasıyla “Travma Sonrası Stres Bozukluğu” (İng. PTSB, Post Travmatik Stres Bozukluğu) tablosu içinde olduğunu bie hekim olarak biliyoruz. Bu arkadaşlarımız ruh ve beden sağlığını yitirmekte, rehabilitasyon olanağı bulamamakta ve bir bölümü de erken emekli edilmektedir.

Bu gidişle, Güneydoğu Gazilerinin, güvenlik görevlilerinin ciddi boyutlardaki
TSSB sorunlarına ek olarak; bir de AKP’nin halkının üzerine vahşete sürdüğü
Polis Ordusu’nun TSSB sorunu çıkmıştır. Bu sorunlar ağır ve kapsamlıdır ve
ülkenin huzurunu, barışını ve de ekonomisini bozacak ölçüde çok boyutludur.

Erdoğan hükmeti ülkeyi iyi yönetmek şöyle dursun, iç savaşın eşiğine taşımıştır.

Dolayısıyla, Parlamenter demokratik rejimlerde siyasal iktidarlardan da hesap sorulabildiğine, sorulması gerektiğine göre, görevini yapması gereken 3. makam / kurum, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ve de orada oturan kamu görevlisidir.

Halk, meşru direnme hakkını kullanarak, Cumhuriyetin temel kazanımlarını
canı pahasına savunmaktadır.

Bu uğurda sokaklarda, ellerinde Türk bayrağı ve Atatürk posterleri ile dileklerini içeren dövizlerle demokratik, barışçıl, şiddete başvurmayan, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasasını çiğnemeden protesto eylemleri yapmaktadır.

Buna karşılık satılık medya, kan gövdeyi götürürken güzellik yarışmaları yayımlayacak ölçüde kokuşmuş, sahibinin sesi olma derecesine düşmüştür.

Masum ve silahsız insanlar ciddi biçimde yaralanmakta, yaşamsal tehlike içinde sağkalma savaşımı vermektedirler.

Çok sayıda insan neden böylesine ağır biçimde hem de kafasından yaralanır?

Gözünü yitirir??

Ağır kafatası yaralanmasının, gözünü yitirmenin nedeni
neden biber gazı kapsüllerinin rastlamasıdır?

Neden çok basınçlı su doğrudan insanlara ve kısa uzaklıktan yüzlerine,
bedenlerine sıkılır?

Neden “plastik” de olsa mermi kullanılma aşamasına gelinmiştir ve bunlar da ortama
ya da zorunlu durumlarda belden aşağıya atılacak iken yüze, göze, kafaya gelmekte
ve ölümcül yaralanmaya, sakatlanmaya, gözünü yitirmeye neden olmaktadır?

Polis hedef gözeterek ölçüsüz vahşet uygulamasa böyle olur mu?
Niçin ülke genelinde yüzlerce yaralı vardır?

Bundan sonraki aşama panzerleri insanların üzerine sürmek ve / veya gerçek mermi ile ateş etmek midir?

Yineleyelim : Bu ölçüsüz vahşetten salt buyruk verenler değil, yasaya aykırı emri uygulayanlar da sorumludur. Anayasa’nın ilgili maddesi aşağıdadır :

Kanunsuz emir

Madde 137 – “Kamu hizmetlerinde herhangi bir sıfat ve suretle çalışmakta olan kimse, üstünden aldığı emri, yönetmelik, tüzük, kanun veya Anayasa hükümlerine aykırı görürse, yerine getirmez ve bu aykırılığı o emri verene bildirir.

Ancak, üstü emrinde ısrar eder ve bu emrini yazı ile yenilerse, emir yerine getirilir;
bu halde, emri yerine getiren sorumlu olmaz.

  • Konusu suç teşkil eden emir, hiçbir suretle yerine getirilmez;
    yerine getiren kimse sorumluluktan kurtulamaz.

Askeri hizmetlerin görülmesi ve acele hallerde kamu düzeni ve kamu güvenliğinin korunması için kanunla gösterilen istisnalar saklıdır.”

Son günlerde yaşanan olaylarda, maddenin son paragrafı bağlamında herhangi bir istisna durum söz konusu değildir. “..kamu düzeni ve kamu güvenliğinin korunması için kanunla gösterilen istisnalar..” kapsamına girecek hiçbir toplumsal eylem göstericiler tarafından sergilenmemiştir. Bir kısım kışkırtıcı (provokatif) eylemlerin sahipleri MOBESE kameraları ile açıklanmalıdır. Bu kişilerin bir bölümünün sivil polis oldukları savları dehşet vericidir ve çok sayıda görüntü kaydı vardır. Devletin gelişmiş olanakları ile basının, yurttaşların, tarafsız gözlemcilerin çektikleri fotoğraflardan
YÜZ TANIMA sistemi ile bu kışkırtıcıların kimliği deşifre edilmelidir.

Tüm bunlar yakın geçmişin tipik faşist eylemlerini anımsatmaktadır.

En yakını 6-7 Eylül 1955 olaylarıdır, sorumlusu Başbakan Adnan Menderes asılmıştır!

Biraz geride Almanya ve İtalya’da 1930’ların faşizmi vardır; A. Hitler sefil biçimde
intihar etmiş (?), B. Mussolini bacağından asılarak cesedi sokaklarda sürüklenmiştir.

Başbakan RT Erdoğan hiç ders almaz mı?

Ülkeye dayatmaya kalktığı şeriatın ana kaynağı Kuran’da kezlerce “siz hiç düşünmez misiniz, siz hiç aklınızı kullanmaz mısınız, siz hiç ders almaz mısınız?”
benzeri sorular sorulmaz mı?

Sahi, kızılca kıyamette RT Erdoğan’ın Afrika ziyareti bir de “ne olur ne olmaz” kaygısıyla “güvenlik” amaçlı mıydı??

Bu tür provalar da ancak bir yere dek işe yarayabilir..
Tarihsel diyalektiğin öğretisi bu yönde..

  • Tam tamlar AKP ve RTE için çalıyor..

Bu insanlık dışı vahşetin sorumluları, insanlığa karşı suç işlemişlerdir:
Er ya da geç mutlaka yargı önünde hesap vereceklerdir.

Bu arada TBB’nin (Türkiye Barolar Birliği) suç duyurusunun Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığınca ne yönde işleme alınacağını da dikkatle izleyeceğiz.

Tıpkı, uygar dünyanın sözümona küreselleşmiş ve de küreselleşerek sözde demokrasiye, barışa, insan haklarına kavuşmuş olduğu yanılsaması içindeki
sözcülerini de izleyeceğimiz gibi..

Ve “yetmez ama evet” çi aydın taslaklarını, bir kısım “akil” sakilleri de..

Sonuç                 :

Bunca sefaletin üstünde hiçbir şey ama hiçbir şey sürdürülebilir değildir.

Anamuhalefet CHP ve MHP, adında “Demokrasi” sözcüğü olan ne ölçüde katılır BDP,

– TBMM’de siyasal denetimi çalıştırmalı, gensoru vermeli,
– TBMM Araştırma Komisyonu kurulmalı ve sonuç alınana dek,

Hükümet istifa edene ve erken seçim kararı alınana dek

– gerekirse TBMM çalışmaları boykot edilmelidir.

Son söz de AKP’nin -giderek eriyen, asla %50 olmayan- bilinçli bilinçsiz yandaşlarına :

  • “Kitabım insan, Kâbem sevgi, tapınağım gönüldür.. “
    Mevlana Celalettin Rumi


Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 4.6.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

======================================

TTB_logosu

Bütün Hekimleri,
Vahşice Şiddete Maruz Kalan Vatandaşların Yardımına Koşmaya Çağırıyoruz!

Türk Tabipleri Birliği tarafından 3 Haziran 2013 tarihinde yapılan açıklamada,
“Bütün Hekimleri İşlerini Güçlerini Bırakıp Sokaklarda Vahşice Şiddete Maruz Kalan Vatandaşların yardımına koşmaya çağırıyoruz!” denildi.

 Basın Açıklaması

03.06.2013, Ankara

Bu Koşullarda Hekimlik Yapılamaz..

BÜTÜN HEKİMLERİ İŞLERİNİ GÜÇLERİNİ BIRAKIP

SOKAKLARDA VAHŞİCE ŞİDDETE MARUZ KALAN VATANDAŞLARIN YARDIMINA KOŞMAYA ÇAĞIRIYORUZ!

Taksim Gezi Parkı’nı savunmak amacıyla, tümüyle barışcıl ve demokratik bir şekilde gerçekleştirilen protesto eylemlerine yönelik şiddet, birçok vatandaşımızın yaralanmasına ve Mehmet Ayvalıtaş adlı gencecik bir insanın ölümüne yol açtı.

Türk Tabipleri Birliği (TTB)  olarak yaralılarla ilgili olarak 3 Haziran 2013 Pazartesi günü itibariyle ulaşabildiğimiz bilgiler şöyledir :

İstanbul Tabip Odası’nın İl Sağlık Müdürlüğü’nden aldığı bilgilere göre İstanbul’da hastanede servise yatırılarak tedaviye alınan 26 kişi, yaşamsal tehlikesi olan 2 kişi, yoğun bakımda yatan 5 kişi bulunmaktadır. Gözlem altına alınan ve ayakta tedavi olan hastalar ile birlikte bu süreçte toplam 880 kişi hastanelere başvurmuştur.
Bu rakamlara, İstanbul Tabip Odası acil yardım birimlerince tedavisi yapılan 625 kişiyi eklediğimizde İstanbul’da en az 1.485 kişi yaralanmış durumdadır ve bu rakama
saptaması yapılamayan yaralanmaların dahil edilmesi gerekmektedir.

Ankara’daki eylemlerde ise  Ankara Tabip Odası’nın hastanelerden meslektaşlarımızın ilettiği bilgiler doğrultusunda elde ettiği verilere göre 15’i ağır olmak üzere en az
515 yaralı hastanelere başvurmuş bulunmaktadır. Ankara Numune Hastanesi’nde
polis saldırısıyla kafasından yaralanan bir genç ölümle pençeleşmektedir.

İzmir’den iletilen verilere göre 2 gün içinde hastanelere 800 yaralı başvurmuştur.
2 hastanın durumunun ağır olduğu bilinmektedir.

Adana, Eskişehir, Gaziantep, Kocaeli, Antalya ve Hatay başta olmak üzere birçok il ve ilçede halka karşı gerçekleşen son polis saldırıları sonucunda net rakamını
elde edemediğimiz kimileri ağır, yüzlerce yaralı ve gözaltı olmuştur.

Polisin tavrı yurttaşların sağlığı açısından kaygı vericidir!

Yaralanmaların çoğu;

  • Basınçlı suyun ölçüsüz biçimde insan bedeni hedef alınarak kullanılması,
  • Biber gazı kapsüllerinin eylemcilerin üzerine sıkılması,
    doğrudan hedef alınarak direkt fırlatılması ve
  • Plastik mermilerin yakın mesafeden ateşlenmesiyle gerçekleşmektedir.
  • Çok sayıda yurttaşımız, bu yaralanmalar sonucunda gö-zü-nü yitirmiştir.
  • Kafatası kırığı ve beyin kanaması geçiren, beyninde yabancı cisim bulunan hastalar vardır.

Bu şiddet ortamında rutin sağlık hizmeti verilemez.
Olağan, rutin sağlık hizmeti sunabilmemiz için ülkemizin de normalleşmesi gerekiyor. Rutin hekimlik yapabilmemiz için Beşiktaş’tan, Taksim’den, Kızılay’dan,
Adana’nın, İzmir’in meydanlarından yaralı akınının durması gerekiyor.

Türk Tabipleri Birliği olarak Taksim Gezi Parkı’nı korumak ve uygulanan şiddeti protesto etmek için yapılan / yapılacak bütün eylemleri son derece haklı buluyor ve destekliyoruz.

Tüm meslektaşlarımızı da bir yandan bu vahşete karşı tepkilerini göstermeye,
öbür yandan yurttaşlarının polis tarafından ölümcül yaralanmalara maruz bırakılmadığı bir ortam gelişinceye dek hekimlik hizmetini acil durumlar için yoğunlaştırmaya ve

İŞLERİNİ GÜÇLERİNİ BIRAKIP,
SOKAKLARDA VAHŞİCE ŞİDDETE MARUZ KALAN VATANDAŞLARIN YARDIMINA KOŞMAYA ÇAĞIRIYORUZ!

TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ