Yazar arşivleri: Ahmet SALTIK

Ahmet SALTIK hakkında

Atılım Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet SALTIK’ın özgeçmişi için manşette tıklayınız: CV_Ahmet_SALTIK Hekim (Halk Sağlığı Profesörü), Hukukçu (Sağlık Hukuku Uzmanı) Mülkiyeli (Kamu Yönetimi - Siyaset Bilimci)

Halk Sağlığına Giriş

Sevgili sitemiz okurları,

HALK SAĞLIĞI,
Toplum Hekimliği,
Koruyucu Sağlık Hizmetleri,
Nasıl bir sağlık sistemi?
Ülkemizin temel sağlık sorunlarına nasıl yaklaşılmalı?
Erken Cumhuriyet yıllarında gerçekleştirilen Atatürk’ün SAĞLIK DEVRİMİ,
Hekimliğin geleceği…

gibi konularda kapsamlı bir gözden geçirme yaparak 162 yansıdan (slayttan) oluşan bir PP (power point) sunumu hazırladık.

14 Mart Tıp ve Sağlık Haftası‘nda artık “Tıp Bayramları” yap(a)mıyoruz.

  • 20+ yıllık AKP=RTE tek adam rejimi / ceberrut iktidarı sevinçlerimize de el koydu! 

Gerek ülkemizin – halkımızın sağlık sorunları, gerek biz hekimler ve bir bütün olarak sağlık emekçilerinin çok yönlü sorunları tüm ağırlığı ile sürmekte.

AKP=RTE tek adam rejimi, küresel sermaye çevrelerinin buyrumları (direktifleri) çerçevesinde, Haziran 2003’ten bu yana SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM (Health Transformation) adlı bir neo-liberal Küreselleştirmeci politikayı dayatmakta.

Ulusumuz yoksullaştırıldı, sağlıksızlaştırıldı, eğitimsiz bırakıldı ve yaşam dinci kuşatmaya alındı.

14 Mayıs 2023 genel seçimleri ve Cumhurbaşkanlığı seçimi ile bu baskıcı düzen bitecek!

Yansıları izlemek için lütfen tıklatınız (3 MB) indirebilir, arşivleyebilir bu dosyanın web sitemizdeki erişkesini (linkini) paylaşabilirsiniz. Okunması, dağıtılması ve gereklerinin yapılması dileğimizdir.

Seçime katılacak siyasal partilere ulaştırılması önemli olacaktır.

Halk Sağlığı’na Giriş, Dr. Ahmet SALTIK

Sevgi ve saygı ile. 12 Mart 2023, Ankara

(12 Mart 1971 darbesinin 52. yılı. Hacettepe Tıp’ta tam da bu konuları işliyorduk.
Nusret hoca Toplum Hekimliği anlatıyordu. Teksir ders notlarını hala saklıyoruz)

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
A​tılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı ​AbD
​Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, ​Mülkiye’li​
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter : @profsaltik    

 

 

 

ÇOK YAKINILAN BÜROKRASİDEN ESER KALDI MI? AFAD ÖRNEĞİ

Mahmut ESENmahmut esen (@mahmutesen19) / Twitter

Em. Mülkiye Başmüfettişi

06.02.2023 tarihinde meydana gelen ve 11 ilimizi etkileyen büyük deprem afeti sırasında Devlet birimlerinin afet bölgesine ulaşma, ilkyardım/kurtarma faaliyetleri başta olmak üzere depremzedelere verilmesi gereken hizmetlerde geç ve yetersiz kalındığı bilinmektedir.

Bu yüzden özellikle afet ve acil durumlarda verilecek hizmetlerin, yurt düzeyinde gerçekleştirmesinde ilk sırada görevli Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı-AFAD yöneticileri hakkında ağır eleştiriler yapılmış, yapılmaya devam edildiği görülmektedir. Bu eleştirilerde büyük ölçüde haklılık payı vardır.

Bununla birlikte   yazımızda, bu tür eleştiriler yerine, eleştiriye yol açan durumların kaynakları/nedenleri, yığınakta yapılmış hatalar ve bunların giderilmeleri üzerinde durulmaktadır. Bu bağlamda AFAD örneğinden hareketle ülkemizde bürokrasinin içinde bulunduğu, ulaştığı durum açıklanmaya çalışılacaktır.

Bilindiği üzere ülkemizde siyasetçilerin; yıllardır bürokrasi ile mücadele ettiklerini, bürokrasiyi kaldırmak için çaba gösterdiklerini dile getirdikleri, bürokrasiyi hizmetlerin önünde engel/ayak bağı olarak değerlendirdikleri görülmektedir. Mevcut (varolan) siyasal iktidar bu amacını büyük ölçüde gerçekleştirmiş bulunmaktadır.

Bu yüzden gelinmiş son aşamada ne yazık ki ülkemizde bürokrasi kalmamış veya yok denecek ölçüde azalmıştır. Çünkü bir ülkede bürokrasinin varlığından söz edilebilmesi için öncelikle bürokratların mesleksel bilgisine göre işe alınması; yapacağı görevin kurallarının açık/seçik belli olması, bürokratın işinin gereklerine/kurallara göre hareket edebilmesi, mesleğinde kıdem ve liyakate dayalı olarak yükselebilmesi, bilgi ve deneyimleriyle siyasetçiye yol gösterebilmesi gerekmektedir. Bürokrasinin sözü edilen bu tür temel görevlerini zamanında ve noksansız (eksiksiz) yerine getirebilmesi için kurumsal hafızası (belleği) olan köklü bir idari (yönetsel) yapı, uygulayacağı (sıklıkla değişmeyen) belirli kuralların bulunması gerekmektedir.

Oysa ülkemizde son yıllarda sıklıkla görüldüğü üzere; organizasyon ve metot araştırmaları, kadro analizleri vb. bilimsel araştırma yapmadan yeni kamu idareleri ve birimleri kurulmakta, mevcutları sıklıkla yenilenmekte, kamu idarelerinin yönetsel yapılarında deneme ve yanılma yöntemiyle büyük değişikliklere gidilmekte, personelin görev tanımlarında da ilgililerin dahi takipte zorlandığı hızlılıkta baş döndürücü tarzda düzenlemelere gidilmektedir. Böylesi bir ortamda, uygulanacak kurallar konusunda dahi bilgi/deneyim sahibi bürokrat/bürokrasiden söz edilebilmesi çok zordur.

Nitekim bunun yakıcı bir örneği deprem sırasında AFAD hizmetlerinin uygulanması sırasında da görülmüştür. Deprem ülkesi olan/sıklıkla deprem olayları ile karşılaşılan ülkemizde afetlerle ilgili kamu idaresi olan AFAD’ın teşkilat (donanım) yapısı ve görevlerini düzenleyen mevzuat çok fazla değiştirilmiştir. AFAD’ın idari (yönetsel) yapısı ve görevlerine ilişkin geniş kapsamlı/köklü son değişiklik sadece (yalnızca) 9 ay önce gerçekleştirilmiştir.

Bu yüzden teşkilatta (örgütte) yeni yapılanma ve görev değişiklikleri nedeniyle AFAD’ın; 9 ay sonra meydana gelen asrın felaketi (yüzyılın yıkımı) bir deprem için hazır olması/hazırlık yapması bir yana, kendi iç yapılanmasını, örgütlenme sorunlarını dahi (bile) çözümleyebilmiş olması kolay değildir. Gerçekten de yeni kurulmuş başkan yardımcılığı ve 4 genel müdür kadrolarına bile depremden 25 gün önce atamaları yapılmıştır. AFAD genel müdürlerinin deprem bölgesindeki iş ve işlemlerini değerlendirirken henüz 25 günlük kıdeme sahip oldukları gerçeği göz ardı edilmemelidir.

Deprem sırasında AFAD’ın hizmetlerinin arzu edilen seviyede (düzeyde), hızlı ve verimli bir şekilde (biçimde) verilmesini engellediği (dolayısıyla bürokrasiyi ortadan kaldırdığı)  düşünülen AFAD’ın teşkilat (örgüt) yapısı ve görevleri konularında son 14 yıl içinde yapılmış çok sayıda ek/ değişiklikler tarihsel süreç içinde özetle aşağıya çıkarılmıştır.

129.05.2009 gün ve 5902 sayılı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunu kabul edilmiştir.

Kabul edilen Yasayla; afetlerle ilgili olarak görev yapan İçişleri Bakanlığına bağlı Sivil Savunma Genel Müdürlüğü, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’na bağlı Afet İşleri Genel Müdürlüğü ve Başbakanlık’a bağlı Türkiye Acil Durum Yönetimi Genel Müdürlüğü kapatılmıştır.

Başbakanlık’a bağlı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) kurularak; afet/acil durumlar ve sivil savunmaya ilişkin hizmetlerin ülke düzeyinde etkin bir biçimde gerçekleştirilmesi için gerekli önlemlerin alınması, olaylar öncesi hazırlık, olay sırasında müdahale (girişim) ve iyileştirme çalışmalarını yürüten kuruluşlar arasında eşgüdüm sağlanması ve bu konulara ilişkin politika üretilmesi ve uygulanması amaçlanmıştır. Bu bağlamda;

– AFAD merkez örgütünde plan/programları onaylamak, afet acil durumlarında bilgileri değerlendirmek ve önlemleri belirlemek, deprem zararlarını azaltmak depremle ilgili araştırmalar yapmak vb. iş/işlemler için bakanlıkların ve kimi kamu kurumlarının üst yetkililerinin katılımı ile (3) ayrı daimi (sürekli) kurul oluşturulmuştur.

Ayrıca  5 ana hizmet birimi oluşturulmuştur.

-AFAD’ın taşra örgütü olarak her ilde il özel idaresi bünyesinde valiye bağlı il afet ve acil durum müdürlükleri kurulmuştur. (Mevcut/varolan birimler korunmuştur.)

Belirli illerde daha önceden kurulmuş bulunan ve doğrudan merkez örgütüne bağlı sivil savunma arama ve kurtarma birlik müdürlüklerinin ise  görev yerleri değiştirilene dek merkeze, görev yeri değiştikten sonra bulundukları il özel idaresine bağlanması kabul edilmiştir. Genel idare kuruluşu olan AFAD’ın taşra örgütü, mahalli idare (yerel yönetim) birimi olan il özel idaresine bağlanmıştır. Oysa bu durum bakanlıkların kuruluş görev esaslarını (temellerini) belirleyen temel mevzuata/ yönetim ilkelerine aykırıdır. Zira AFAD ile taşra teşkilatının (merkezi yönetim/il özel idaresi) bütçeleri bile farklıdır.

Başlangıçta, kuruluşta yapılmış hatalar nedeniyle kabul edilişinden iki yıl geçmeden geçici olanlar hariç (dışında) toplam 26 madde olan AFAD kuruluş yasasında çok yönlü köklü değişiklikler yapılmaya başlanmıştır. Nitekim 29.05.2009- 27.07.2018 tarihlerini kapsayan toplam (9) yılı kapsayan dönem içinde 5 ayrı yasayla (kimi maddeleri mükerrer/yinelenen olmak üzere) toplam 21 maddesinde ek/değişiklikler yapılmıştır.  Bu bağlamda merkez ve taşra örgütü yeniden yapılandırılmış; merkezde 3 yeni başkanlık kurulmuş, taşra örgütü doğrudan valiye bağlanmış, arama – kurtarma birlik müdürlükleri de il afet ve acil yardım müdürlüğü bünyesine alınmış; birimlerin görev tanımlarında köklü değişikliklere gidilmiştir.

2- Başkanlık/Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçişin altyapısının hazırlayan, kamu idarelerinin örgütlenme yasalarında köklü değişiklikler, bu bağlamda bir tür “mıntıka temizliği” yapan 2.07.2018 gün ve 703 sayılı KHK ile, 5902 sayılı 9 yıl önce yürürlüğe girmiş olan AFAD Teşkilat Yasasının 3 maddesi dışında tüm hükümleri yürürlükten kaldırılmıştır.

3- Yeni dönemde AFAD kuruluş, görev yetkileri; 15.07.2018 gün ve 4 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile (CBK) 27 madde olarak yeniden düzenlenmiştir.

AFAD merkez/taşra örgütü tümüyle İçişleri Bakanlığına bağlanmış, merkez ve taşra örgütlerinin bağlı oldukları makamlar bakımından farklılık giderilmiştir. Merkez örgütü (1) başkan;  (3) başkan yardımcısı, (12)  daire başkanlığı, hukuk müşaviri ve özel kalem müdürlüğünden oluşturulmuştur. Kurul sayısı 3’ten 1’e düşmüştür. Taşra örgütünde varolan yapılanma korunmuştur.

Ancak AFAD’ın kuruluş görevlerini düzenleyen bu maddelerde  (4 yıldan az bir süre içinde) 18.9.2020 günlü 67 sayılı ve özellikle 9.06.2022 gün ve 103 sayılı CBK ile köklü/geniş kapsamlı ek ve değişikliklere gidilmiştir. Bu bağlamda;

-Afet ve acil durum danışma kurulu kaldırılmıştır.
-Başkan yardımcılarının sayısı 2’ye indirilmiştir. 4 daire başkanlığı genel müdürlük düzeyine getirilmiş, (6) daire başkanlığı kaldırılmış, 2 daire başkanlığına ise dokunulmamış, basın halkla ilişkiler müdürlüğü ile afet araştırmalar merkezi kurulmuştur.

AFAD Başkanı da içinde olmak üzere tüm birim başkanlıklarının görevleri yeniden düzenlenmiştir.

Sonuç itibarıyla (olarak); idari (yönetsel) yapılanma ve personelin (çalışanların) görev tanımlamalarında yönetim biliminin gereklerine göre davranılması, dolayısıyla kısa aralıklarla deneme-yanılma yöntemine göre değişikliklere gidilmemesi, kurum/kuralların sıklıkla değiştiği durumlarda bunları uygulayacak deneyim ve bilgi sahibi bürokrat kalmayacağı..
gerçeği göz ardı edilmemelidir.

Depremden bu yönden de ders alınmasında yarar vardır.

CEHALET NASIL KENDİNİ YİNELER ve NASIL YOK EDİLEBİLİR?

Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

Aydınlanmamış ve geri kalmış toplumlardaki, özellikle de islam ülkelerindeki cehalet bireysel değil, bilinçli(!), sistemli ve kurumsaldır. Tarihsel olarak resmi ve resmi olmayan (sözde tarikat, cemaat, dernek, vakıf… vb.) EĞİTİM(!) KURUMLARI aracılığı ile tıpkı BUĞDAY TOHUMU ekilir gibi henüz aklını kullanabilme çağına gelmemiş çocukların beyinlerine din(!) diye cehalet tohumları ekilir. Daha sonra da hasat edilen bu cehalet ürünleri, yine resmi ve resmi olmayan kurumların, yazılı ve görsel basın araçları eliyle topluma sanki EKMEKMİŞ(!) gibi, kuşaktan kuşağa aktarılarak sürer.. Bu süreç, tarih boyunca, durmadan, donmuş durumda, aynen yeniden yinelenir durur.

Bu geri bıraktırıcı kısır döngüden, ancak ve ancak sürekli olarak cehalet üretilen, resmi ve resmi olmayan bataklıkları hukuksal olarak ve fiilen (eylemle) yok edip akıl, bilim ve özgür düşünce temeline dayalı

  • AYDINLANMACI, ÇAĞDAŞ ve LAİK BİR EĞİTİM SİSTEMİ ile çıkılabilir.

Atatürkçü düşünce sistemi ve Atatürk devrimlerinin temeli, kutsal dinimizi ve dinsel değerleri bu cehalet bataklıkları ya da cehalet öbeklerini yok edip, toplumu topyekün (bütünüyle) nakilci (aktarıcı) hatta tahrif edilmiş (çarpıtılmış) bir din anlayışından akılcı ve özgürlüçü duru bir din anlayışına kavuşturmak; dinin ve dinsel değerlerin dinbazlar ve din tüccarlarının vesayetinden kurtarmak; siyaseti, hukuku, devlet yönetme kurallarını dinden ayırmak, dini devlet işlerinin ve siyasetin dışında tutmaktır.

Zaten bilimsel olarak, bireyler ve toplumların din ve vicdan özgürlükleri de ancak insanların tam bir özgür irade sahibi olabilmeleriyle sağlanabilir. Günümüzdeki dinbazlar, yani

  • Dini kendi çıkarları için araçsallaştırıp dinden geçinmek isteyen din baronları şunlardır.

1- Dinden siyasal güç ve iktidar devşirmek isteyenler.
2- Dinden ekonomik rant ve servet sağlayanlar.
3- Dinden dinsel makam, rütbe ve prestij (saygınlık) türetmek isteyenler.
4- Dinbazlığa dayalı kurulu siyaset, servet ve itibar düzenini korumak ve sürdürmek isteyenler.
5- Dinden geçinmeyi meslek durumuna getirmiş olanlar.

  • Bir tek tümce ile söylemek gerekirse, Atatürk’e, Cumhuriyete, laikliğe, demokrasiye, sosyal hukuk devletine karşı çıkanlar içten  dindarlar değildir!

Bunlar, dinden geçinen dinbaz din baronları ile yine dinsel cehaletlerinden dolayı bu dinbaz din baronların dolduruşuna gelenlerdir.

Hiç unutulmasın ki; İslam dini öz olarak SEVGİ, BARIŞ, ESENLİK, GÜZEL AHLAK ve AKIL DİNİDİR. Çünkü aklı olmayanın dini de yoktur.

Dinbazlık yaparak dini kullanıp saltanat sürme ve dinden geçinme din değildir; dini ve dinden kaynaklanan kutsalları kötüye kullanmaktır

Ayrıca İslamda ruhban (din adamı) sınıfı da yoktur.
Ayrıca doğru anlaşılmış gerçek inanç sahibi olan gerçek dindarlar insanları ötekileştirmez, toplumu da bölmez, birleştirip bütünleştirir.

Erdoğan’ın adaylığı

Oktay EkşiOktay Ekşi
oktay.eksi@cumhuriyet.com.tr
Son Yazısı / Tüm Yazıları
11 Mart 2023, Cumhuriyet

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 13’üncü cumhurbaşkanı ile TBMM’nin 600 milletvekilini belirleyecek seçimlerin 14 Mayıs 2023 Pazar günü yapılacağına ilişkin kararını resmen açıkladı.

Seçim tarihini belirleme yetkisi anayasanın 116’ncı maddesi gereğince ya cumhurbaşkanı yahut da TBMM Genel Kurulu tarafından kullanılabilir. Konuyla ilgili maddede aynen şöyle deniyor:

  • “Türkiye Büyük Millet Meclisi, üye tamsayısının beşte üç çoğunluğuyla seçimlerin yenilenmesine karar verebilir. Bu halde Türkiye Büyük Millet Meclisi genel seçimi ile cumhurbaşkanlığı seçimi birlikte yapılır.
  • Cumhurbaşkanının seçimlerin yenilenmesine karar vermesi halinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi genel seçimi ile cumhurbaşkanlığı seçimi birlikte yapılır.
  • Cumhurbaşkanının ikinci döneminde Meclis tarafından seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi halinde, cumhurbaşkanı bir defa daha aday olabilir.”

Yani seçime TBMM karar verecekse en az 360 milletvekilinin olumlu oy vermesi şart. Ancak “Cumhur İttifakı”nın yani AKP, MHP ve Büyük Birlik Partisi’nin Meclis’teki oylarının toplamı 18 Haziran’dan farklı bir tarihte yapılabilmesi için yeterli değildi. Hepsi 334’tü. Bu nedenle muhalefetin desteğine ihtiyaç vardı. O yüzden Erdoğan seçim tarihini kendisi belirledi.

Lakin anayasa, (AS: erken seçim tarihini) cumhurbaşkanı belirleyince tekrar aday olmasına izin vermiyor. Çünkü madde bunu

  • “Cumhurbaşkanının ikinci döneminde Meclis tarafından seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi halinde, cumhurbaşkanı bir defa daha aday olabilir.”

diyerek ifade etmiş. Anlaşılan TBMM, kendisi seçimi öne aldığı takdirde, cumhurbaşkanının 5 yıllık görev süresi dolmadan seçime gidilmesinin ona karşı haksızlık teşkil edeceğini (oluşturacağını) dikkate almış.

Ama dün seçim tarihini açıklarken Erdoğan, bu seçime Cumhur İttifakı’nın adayı olarak katılacağını da ilan etti. Yani anayasanın yukarıdaki hükümlerini yok saydı.

Bu konu geride kalan ocak ayında Türkiye’nin seçkin anayasa profesörleri tarafından uzun uzun tartışıldı. Gözlemimiz o ki; oybirliğiyle yukarıda özetlediğimiz noktada birleştiler.

Ancak Beştepe’deki Saray’ın hukukçularıyla, TBMM Başkanı Mustafa Şentop aksi görüşteler. Onlara sorarsanız, seçim kararını Erdoğan’ın alıp ilan etmesi halinde de (durumunda da) tekrar (yeniden) aday olması mümkündür (olanaklıdır). Çünkü cumhurbaşkanlığına seçildiği ilk dönemin, “ilk dönem” olarak sayılması doğru değildir!

Bir an için bu görüşü doğru sayalım. O zaman aklımıza Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığı dönemi biterken yaşananlar geliyor. O zaman, anımsanacağı gibi cumhurbaşkanı seçimi ile ilgili usul ve süre değiştiği için Gül’ün tekrar aday olabileceği ihtimali tartışılmış ancak Erdoğan, Gül’ün ikinci defa (kez) seçilmesini engellemek için TBMM’ye gönderdiği bir yasa tasarısına açık bir madde koydurmuştu. Hüküm şöyleydi:

“5678 sayılı (…) kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce seçilen cumhurbaşkanları, iki defa seçilememeleri kuralı dahil, anayasanın değişiklik öncesi hükümlerine tabidir.”

Yüksek Mahkeme (Anayasa Mahkemesi) bu hükmü iptal etmiş, Gül’ün bir önceki anayasa hükümlerine göre seçildiğini, o nedenle yeni hükümlere tabi (bağlı) olmayacağını karara bağlamıştı.

Oysa Erdoğan, iki döneminde de halktan %50+1 oy alanın seçileceği hükmüne göre seçildi.

O nedenle adaylığı kabul edilemez.

Seçmen iradesini gölgeleyici zorlamalar

SİYASET09.03.2023, BİRGÜN

 

Anayasa’ya sadakat andı içmiş olan seçilmişlerin açıklamaları, 2023 seçimlerine ilişkin olarak halkın özgür tercihini gölgeleme eğilimini dışa vurmakta ve seçim hukukuna ilişkin aykırılıkları yansıtmakta.

Aykırılıklar, adaylık, seçim tarihi, uygulanacak yasa ve süre bakımından açıktır:

Tarih: 18 Haziran seçimlerini 14 Mayıs’a almanın hiçbir haklı gerekçesi ve nedeni yok. Üstelik 14 Mayıs, üç aylık OHAL dönemi ile örtüşmekte. Seçimleri öne almak, bu bakımdan da sakıncalı.

Adaylık: 2007’de konulan ve kesintisiz biçimde yürürlükte olan ”Bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir” kuralına göre, görevdeki Cumhurbaşkanı’nın 3’üncü kez aday olabilmesi için TBMM kararı gerekli.

Uygulanacak yasa: Eğer seçimler 14 Mayıs’a çekilirse, seçimlerde uygulanacak yasa hangisi olacak? 6 Nisan 2022 günü Resmi Gazetede yayımlanan 7393 sayılı Yasa, Anayasa md. 67 gereği, bir yıl içinde yapılacak seçimlere uygulanamaz. 14 Mayıs için seçim takvimi mart ayında başlayacağına göre, uygulanacak yasa hangisi olacak?

60 gün mü, 90 gün mü: Yenileme kararının Cumhurbaşkanı’nca verilmesi halinde, bu kararın verildiği günden sonra gelen ………… ilk pazar günü oy verilir (2839 sy. MV Seçim K., md.8/2). Bu kural yürürlükte.
(AS: Madde metni eksik aktarılmış, tümü şöyle :
“Yenileme kararı Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından verilmişse Meclis, seçimin yapılacağı tarihi de belirler. Yenileme kararının Cumhurbaşkanınca verilmesi halinde, bu kararın verildiği günden sonra gelen doksanıncı günü takip eden ilk pazar günü oy verilir.”)

OHAL CBK’LERİ…

OHAL ilanı TBMM’de oylanmadan önce (9 Şubat) uyarmıştım:

-OHAL’e gerek yok, mevzuat yeterli…

-OHAL ilanı TBMM’ce onaylansa da, OHAL yasası yeterli; ayrıca OHAL Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri (CBK) çıkarmaya gerek yok.

Ne var ki, 2 Mart’a kadar çıkarılan 11 OHAL CBK’si, düzenleme konularıyla ilgili yürürlükteki yasalar ile çakışmakta ve birçok maddesini yürürlükten kaldırıcı sonuçlar doğurmakta; OHAL amacı dışına çıkmakta; zaman olarak, OHAL sonrası dönemi etkileyici düzenlemeler öngörmekte. Dahası, konuları, TBMM gündemindeki yasa önerileri ile örtüştüğü halde, bunlarla hiçbir ilişki kurulmamakta.

CBK 126 ÖRNEĞİ

Yürürlükteki yasalarda afet sonrası yerleşme ve yapılaşmaya ilişkin düzenlemeler vardır. Oysa CBK-126, afet sonrası yasal düzenlemeleri (örn.7269 sy. yasa) yok saymaktadır.

OHAL önlemleri zamanla sınırlı olması gerekirken CBK-126, olağan dönemde etkisini sürdürecek düzenlemelerle; olağan mevzuattaki sınırlayıcı ve koruyucu hükümlere aykırı düşecek hukuksal ve fiili (eylemli) durumlara, özellikle meraların ve ormanların yapılaşmaya açılmasına ve mülkiyet hakkı ihlallerine yol açmaktadır. Oysa

  • Depremzedelerin konut ihtiyacının ivedi olarak giderilmesi için ormanlık arazilerin ve meraların yok edilmesi gerekmemektedir.

TBMM tarafından görüşülüp karara bağlanacağı yaklaşık üç ay sonraki tarihe kadar, Anayasa’ya aykırı bu CBK temelinde başlayacak inşaatlar ilerlemiş olacak ve depremzedeler konut beklerlerken TBMM’nin mevcut (varolan, eldeki) inşaatların yıkılmasına yol açacak biçimde bir tutum alması olanaklı olamayacak.

Dahası, milyonlarca insanın yaşam hakkını etkileyecek iskân (yerleşim) alanlarının belirlenmesinin ve söz konusu kriterlerin (ölçütlerin) saptanmasının, nesnel ve bilimsel olarak maddi ve şekli anlamda yasa düzeyinde yapılması gerekirdi. Bu hususların Bakanlığın keyfî takdir yetkisine bırakılması, yaşananlardan ders alınmadığı göstermekte olup, Anayasa’nın yaşam hakkını düzenleyen 17’nci maddesi ve hukuk devleti ilkesini düzenleyen 2’nci maddesiyle çelişmektedir.

SOL İLE DİYALOG

OHAL gölgesinde seçim yolunda en önemli gelişme, CHP Lideri Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun Millet İttifakı tarafından Cumhurbaşkanlığı’na aday gösterilmiş olmasıdır. Bütün halkın adayı olarak Sn. Kılıçdaroğlu’nun, başta HDP gelmek üzere sol ile diyalog içinde seçim kampanyası yürütmesi pek doğal.

Bunu yapması, yalnızca seçimi kazanması için değil, demokratik siyaset ve demokratik toplum gereğidir.

Demokratik güç birliği yelpazesinin genişletilmesi, ‘kişi+parti+devlet birleşme süreci’ ile özdeşleşen Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı arasında eşit olmayan yarışma koşullarının dengelenmesi açısından da önemli ve yaşamsaldır.

Millet İttifakı ve olasılıklar

Barış Doster
Barış Doster
08 Mart 2023, Cumhuriyet

 

Millet İttifakı, büyük bunalım yaşadı. İYİ Parti, önce ağır sözler edip masadan kalktı, sonra yoğun bir görüşme trafiği yapıldı ve masaya döndü. Birkaç günde yaşananlar, siyasetçilerin alması gereken çok ders olduğunu gösterdi. Sıralayalım…

Birincisi, kamuoyunun gücünü, Millet İttifakı’na gönül veren, umut bağlayan seçmen kitlesinin etkisini, bu kitle özelinde İYİ Parti tabanının, parti yönetimi üzerindeki baskısını gösterdi. İYİ Parti’nin masadan öfkeyle kalkarken hiçbir B planının olmadığını kanıtladı. Parti liderliği, liderin kurmay heyeti büyük yara aldı. “Öfkeyle kalkan, zararla oturur”, “Büyük lokma ye, büyük söz söyleme”, “Bir kahvenin kırk yıl hatırı vardır”, “Keskin sirke, küpüne zarar” gibi atasözü ve deyimleri, siyasetçilerin kulaklarına küpe etmesi gerektiğini ortaya koydu.

İkincisi, siyasetin her an gerilime ve her an pazarlığa açık yapısını gösterdi. Satranç bilmeyen, bir adım ötesini hesaplayamayan siyasetçilerin halini ortaya çıkardı.

Üçüncüsü, CHP genel başkanı, istediğini aldı, oybirliğiyle cumhurbaşkanı adayı oldu. İYİ Parti lideri, büyük güç ve itibar kaybetti.

Meral Akşener; parlamenter sisteme geçilmesi durumunda, eğer partisinde genel başkanlık yarışına girer ve kazanırsa, iddialı bir siyasetçi olarak yarışacak olan Ekrem İmamoğlu’nu, fazlaca etkili olmayan bir cumhurbaşkanı yardımcısı yaparak, etkisiz kılmak mı istedi? Bilemeyiz. Keza, kendisi gibi Ülkücü gelenekten gelen Mansur Yavaş’ı da fazla yetkisi bulunmayan bir cumhurbaşkanı yardımcısı yaparak siyaseten daha da güçlenmesini önlemeye mi çalıştı? Bilemeyiz. İkisi de halkta karşılık bulmuş belediye başkanlarının enerjisini, seçime daha güçlü şekilde yansıtmayı mı istedi? Bilemeyiz. Zaman gösterecek.

Dördüncüsü, Cumhurbaşkanı Erdoğan, karşısında rakip olarak Kılıçdaroğlu’nu görmek istiyordu? İstediği oldu. Bu aşamadan sonra, hem Milli Görüş çizgisinin asıl temsilcisi olan Saadet Partisi’nden, hem de AKP’den kopan iki partiden (DEVA ve Gelecek), Kılıçdardoğlu’nun adaylığına tepki gösteren isimlerin, AKP’yle temas kurması, AKP’nin siyasal radarına girmesi şaşırtıcı olmaz. Aynı durum, İYİ Parti için de söz konusudur. Bu parti içinden bir kesim de yeniden MHP’yle yakınlaşabilir.

Beşincisi, bu aşamadan sonra Millet İttifakı’nı bekleyen en önemli gerilim konusu, oy oranı düşük dört partinin, CHP’den kaç milletvekili kontenjanı isteyeceğidir. Keza, oy oranı %1 bile olmayan, henüz seçime girmemiş partilere, en az bir bakanlık verilmesi, genel başkanlarının da cumhurbaşkanı yardımcısı olması, oy oranlarının çok üzerinde bir siyasal güç kazanmalarına yol açacaktır. Bu da önemli bir tartışma konusudur.

Altıncısı, genel seçimler ve cumhurbaşkanlığı seçimi aynı gün yapılacağından, ikinci tura kalması halinde cumhurbaşkanlığı seçimini etkileyecek en önemli unsurlardan biri, genel seçimde ipi kimin göğüsleyeceğidir. Seçimde Millet İttifakı TBMM’de çoğunluğu sağlar, cumhurbaşkanlığı seçimi de ikinci tura kalırsa, bu Kılıçdaroğlu’nun lehine olur.

Yedincisi, iki büyük ittifakın oy oranları arasında çok fark olmadığından, cumhurbaşkanlığı seçiminde belirleyici olan HDP seçmeninin tutumu olacaktır. Eğer Millet İttifakı partileri de HDP de tabanda fire vermeden Kılıçdaroğlu’nu desteklerse, seçilme şansı artar.

FEODAL, TEOKRATİK ve ERİL TOPLUMLARDA İDEAL EŞ OLARAK KADIN ALGISI ve ÇAĞDAŞLAŞMA

Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

Dün 8 Mart Dünya Kadınlar günü idi. Ben bu yazımda, söz konusu günün doğuşu, tarihsel ve kültürel gelişimi ve güncel durumu, ülkemiz başta olmak üzere, dünya kadınlarının güncel sorunları yerine konunun toplumsal, dinsel, feodal ve kültürel arka planı (ardalanı) üzerinde durmak istedim. Çünkü, geçmişi, eğrisi ve doğrusuyla, tam çözüme kavuşturamadan bu günü anlamak oldukça zordur.

Feodalite, tarımsal üretim biçimi ya da tarım toplumu demektir. Sosyolojik açıdan da, ağalık ya da derebeylik düzeni anlamına gelir. Feodal toplumlarda yoğun bir töre ve gelenek zinciri vardır.

Teokrasi, sosyolojik ve siyasal açıdan, dinsel kurallarla feodal töre ve geleneklerin harmanlandığı bir dinsel yönetim rejimidir. Genellikle krallık, sultanlık ve padişahlık gibi buyurgan rejimlerle bütünleşiktir.

Eril toplum, erkek egemen değerler sistemi ya da erkek egemen kültürle örüntülenmiş ve yapılanmış, kadınları, kadın kimliğini ve kadın haklarını ikinci plana (düzleme) iterek göz ardı eden bir kültürlenme ve toplum demektir.

Geleneksel olarak, dinsel ve ahlaksal açıdan Musevi, Hıristiyan ve İslam dinlerinin kadına bakış açıları, kimi küçük ayrıntılar dışında, birbirlerine çok benzer ve yakındır. Zaten bu benzerliklere de şaşmamak gerekir. Çünkü ilahi, dinsel, coğrafi, feodal ve toplumsal kültür ve bilgi kaynakları büyük oranda ortaktır.

Kanımca, başta İslamiyet olmak üzere, tek tanrılı dinlerdeki ideal ya da idolleştirilmiş kadın figürü genelde erkeklerin eş seçiminde kendini gösterir. Çünkü her erkek o toplumdaki en uygun kadın ya da ideal kadın tipini kendine eş seçmek ister. Bu seçimlerin temelinde de erkeğin zihniyetini ve eş seçme kararlarını feodal töreler, gelenekler ve baskın erkek egemen dinsel ahlak anlayışı biçimlendirir. Zaten genelde, erkeklerin kadınlara bakış açıları da çoğunlukla yararcı ve vesayetçidir.

Bu yazıdaki temel kaynağım, bir bütün olarak, ABD yurttaşı, İran kökenli, İslam ilahiyatçısı Zahra Ayubi‘nin, yazdığı ve Türkçe’ye yeni çevrilmiş olan AHLAKIN CİNSİYETI adlı kitabı olacaktır(1). Ayubi’ye göre, klasik İslami ahlak anlayışının üç büyük temsilcisi vardır Bu üç temsilci ve bu temsilcilerin yazmış oldukları ahlak kitapları şunlardır .

1- İmam Gazali (1055-1111), en önemli ahlak kitabı ” Kimya-i Saadet”
2- Nasraddin Tusi (1201-1274). en önemli ahlak kitabı ” Ahlak’ı Nasıri”
3- Celaleddin Devvani (1424-1502), en önemli ahlak kitabı “Ahlakı Celali” dir.

Yine Zahra Ayubi diyor ki; ahlak ve inanç olarak Gazzali Sünni, Tusi Şii, Devvani ise ikisi arası bir inanç temsilcisi konumdadır. Her üç ahlakçı bilginin kadına bakış açıları büyük bir yüzde ile ortaklaşadır. Bu 3 İslam düşünürü ve ahlakçısının kadına bakış açıları çok kısa olarak şöyle :

Kadınlar yaratılış olarak, hem akıl ve hem de fizik güç olarak erkeklerden daha eksik ve dolayısıyla zayıf ve aşağı konumdadır. Ayrıca duygu seline kapılmaları, nefis ya da arzularına yenik düşme olasılıkları çok yüksektir. Bu nedenle iffetlerini ve onurlarını yeterince koruyamazlar. Öyleyse erkekler, doğuştan gelen yaratılıştaki üstünlükleri nedeniyle, kadınlara vesayet etmelidir. Bu durum kadınların da yararınadır. Ayrıca kadınlar erkeklerle aynı haklar ve yetkilere sahip olamazlar. Tek başlarına toplum içine çıkamazlar. Kadınların evleri dışındaki hal ve hareketleri kocalarının mutlak izinine ve gözetimlerine bağlı olmalıdır.

Burada bir küçük anımsatma yapalım : Anadolu Alevi ve Bektaşi inancında; İslam öncesi eski Türk geleneklerinin bir uzantısı, ayrıca İslam dininin tasavvufla ve akılla (us ile) yorumuna bağlı olarak, kadın-erkek ilişkileri daha eşitlikçi bir konumda kalmış ve devam etmiştir.

Peki, erkekler niçin evlenmelidir?
Ya da erkekler için ideal kadın figürü niçin gereklidir?

1- Neslini, soyunu sürdürmek için.
2- Peygambere ümmet (taraftar) yetiştirmek için.
3- Topluma, dine hayırlı evlatlar yetiştirebilmek için.
4- Cihat ve fetihlere asker yetiştirmek için.
5- Ölünce, arkasından dua edecek ve kendisini hayırla anacak birilerini bırakabilmek için.
6 – Ahlaklı yaşayıp zinadan korunabilmek için.
7- Sağlığında kazandığı malları bırakacak bir mirasçı bırakabilmek için.

Dikkat edilirse, sıralanan koşulların içinde mutlu kadın ve mutlu aile yoktur. Kadına düşen salt sadakat ve itaattir.

Gazzali başta olmak üzere, bu 3 ahlakçıya göre, acaba evlenilecek kadınlarda ne gibi özellikler aramak gerekir?

1- Kadın dindar olmalıdır.
2- Düzgün huylu, söz dinler olmalıdır.
3- Mihri, ailesine ödenecek bedel (maliyeti) düşük olmalıdır.
4- Doğurgan olmalıdır. Çoçuk doğurmalıdır.
5- Bakire olmalıdır.
6- Güzel olmalıdır.
7- Asaletli bir aile kızı olmalıdır.
8- Yakın akraba kızı olmamalıdır.

Yine eş seçiminde de, kadın için dikkate değer bir şey yotur. Yalnızca erkeğin beğenileri, arzuları ve kesin çıkarları vardır.

Evlilikte ideal kadından beklenen temel ilke şudur :
Kadın, her zaman bedenini ve nefsini yani iradesini erkeğe sunmaya hazır olmalı, erkeğin iradesini kendi iradesinden üstün saymalı ve erkeğin vesayetini ve aile reisliğini tartışmasız kabul etmelidir. İtaat ve sadakatta kusursuz olmalıdır.

Yine bu 3 ahlakçımiza göre, şu 3 tür kadınla evlenilmez :

1- Kocasının yasını tutan ve sıklıkla ölmüş kocasını anan kadınlarla evlenilmez.
2- Şimdiki kocasının servetini, malını ve parasını eski kocasından olan çocuklarına harcayan kadınla evlenilmez
3- Kendisi çokça mal ve servet sahibi olup da kocasına servetini yönetme görevini veren kadınlarla evlenilmez.

Söz konusu ahlak kitaplarında burada yazılan her maddenin sayfalarca ayrıntılı gerekçeleri vardır. Kadın yalnızca evlatları tarafından “cennet anaların ayakları altındadır” denilerek saygıya yaraşır görülür.

Fakat bu ahlak kitaplarında evlenmek isteyen bir kadının evleneceği erkeklerde aranması gereken özelliklerden hiç söz edilmez. Yalnızca, ender de olsa, evli bir erkeğin karısını hoş tutması, davranışlarına kabalığa giden fiil ve sözlerden kaçınması gibi kimi öğütlerden söz edilir. Zaten koca sözü dinlemeyen kadınlar da sonu dayak yemeye varan cezaları bile hak edebilir, yine akıllanmazlarsa(!) iş boşanmaya varabilir.

Sözün özü şudur             :

Kutsal kitap kaynakları ne denli eşitlikçi söylem ve işaretler verirse versin, ataerkil zihniyetli erkek ulema ya da ruhban sınıfı tüm ahlak kurallarını tarih boyunca, sürekli olarak erkeklerin yararına yorumlamış ve kadınların arka plana atılmasına neden olmuşlardır. Ataerkil zihniyet ve eril baskının temeli de bu erkek egemen bakış ve yorumlardan türetilen ataerkil feodal kültürdür.

Batı toplumları, evrim yoluyla, özgür aklı ve bilimi kullanarak, söz konusu ataerkil, feodal ve teokrasi temelli kültür kodlarını en az üç yüzyıl tartışarak demokratik, laik ve sivil (seculaire) bir hukuk devleti kurup gerekli zihniyet devrimini başarabilmişlerdir.

Bizdeki; kadın-erkek, zengin-fakir (varsıl – yoksul), dil, din, mezhep ırk, bölge ve makam-konum farkı olmaksızın yurttaşların eşitliğini, hukuk ve yasalar karşında cinsiyet fakını ortadan kaldıran demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti düzeni ile kadınları erkeklerle her konuda eşitleyen Cumhuriyet rejimini Mustafa Kemal Atatürk kurmuştur.

  • Demokratik laik, sosyal bir hukuk devleti düzeni ve rotası halkımız için asla geri dönülemez bir erektir.

Son tümce şu olsun :

  • Erkek özne, kadın nesne değildir, olmamalıdır.

Kadınlarımız her yerde, her meslekte, her konuda ve her alanda, evde, işte, meslekte, sokakta, büroda, gezide, tatilde, alışverişte… erkeklerin nesnesi değil kesinkes eşiti olmalıdır.

Çağdaş Cumhuriyetimizin kadına bakışı bunu gerektirir.

Bu derin hukuksal, ahlaksal, eşitlik ve adalet özlemine bağlı kalarak;

  • Bütün dünya kadınlarının kadınlar günü kutlu olsun.

(1)- Zahra Ayubi. AHLAKIN CİNSİYETİ. Klasik İslamda Kendilik, Aile ve Toplum Etiği. Çev. Galipcan Altınkaya, Livera Yay., 1. Bs., Aralık 2022

ÇARŞAMBA İĞNELERİ : 08 Mart 2023

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

KÖRLEŞME

Kahramanmaraş Belediye Başkanı Kahraman Güngör, bütün olanakları ile Kahramanmaraş’a yardıma koşan Ankara BŞBB Mansur Yavaş’ı görmediğini söyledi.

Perdelenmiş gözleri kentteki depremi ve depremzedeleri gördü mü acaba?..

İSTİFA

Yunanistan’da tren kazasında 40 kişi ölünce Ulaştırma Bakanı hemen istifa etti.

Depremde en az 45 bin kişi öldü, önemseyen bir kişi çıkmadı…

YANDAŞ

Perinçek, “Gelecek hükümet, Cumhurbaşkanımız önderliğinde AK Parti, MHP ve Vatan Partisi ortaklığında kurulabilir.” diyor.

2015’ten beri süren yandaşlığın bedelini istiyor…

HİZMET

Çadırları alt kuruluşumuz sattı” diyen Kızılay Başkanı’nın 12 alt kuruluşun  yönetim kurulu başkanı olduğu, 300 bin TL’nin üzerinde aylık aldığı, oğlunun da Kızılay’da başkan yardımcısı olduğu açıklandı.

Kızılay, başkanına hizmetten halka hizmete zaman / olanak bulamamış…

VİCDAN MI?

Kızılay Gayrimenkul ve Girişim Sermayesi Portföy Yönetimi’nin, depremin üçüncü günü (9 Şubat) Kurumun paralarını altın ve dövize yatırdığı belirtildi.

O (Kızılay) artık yardım kuruluşu değil kâr amaçlı bir holding.

Yapılan hukuki, ahlaki ve vicdani!..

BAKAN

Kayıp (yitik) çocukların akıbeti sorulan Aileden sorumlu Bakan, ”Umuyoruz sosyal kurumlardadır” dedi.

Umuyorum, “Umuyoruz” diyen kişi ne Bakanı olduğunun ayırdındadır…

SEYİRCİ

Futboldan sonra FB basketbol seyircisi de “İstifa!” sloganı attı.

Bahçeli’den çözüm bekleniyor. FB Eurolig’ ten çekilsin mi?..

DAYATMA

Akşener, Kılıçdaroğlu’nun adaylığının “dayatma” olduğu gerekçesi ile, “terk etmem” dediği masayı terk etti.

CHP’li belediye başkanlarını dayatarak geri döndü.

Zevzek…

KUŞ

FETÖ’cülerin avukatı Prof. Ersan Şen, fırsatı ganimet bilip, ”İyi Parti’den istem gelirse aday olacağını” açıkladı.

TV’lerde boy gösterince kimi kuşlar kendilerini deve sanıyor…

MAL

Akşener’in masadan ayrılması üzerine RTE, ”Onlar mal derdinde, biz can derdindeyiz.” dedi.

21 yıldır gözünün maldan başka bir şey görmediğini bilmesek!..

HELALLİK

RTE depreme müdahaledeki gecikmelerden dolayı Adıyamanlılar’dan helallik istedi.

Öbür illere zamanında yetişmiş miydi?

Adıyaman’ın Menzil Tarikatı’nın merkezi olması fark yaratır mı?..

GEREĞİ

RTE, seçimlerin 14 Mayıs’ta yapılacağını açıkladı ve “Millet gereğini yapacak” dedi.

Sonunu görüyor…

6’lı Masa’nın güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçiş yol haritası

6 liderin imzaladığı güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçiş süreci yol haritası / 06 Mart 2023

1. Geçiş Sürecinde Türkiye’yi; Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem ilke ve hedefleri ile mutabakata vardığımız referans metinleri doğrultusunda anayasa, yasa, kuvvetler ayrılığı denge ve denetleme esasları çerçevesinde, istişare ve uzlaşıyla yöneteceğiz,

2. Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme geçişiyle ilgili Anayasa değişiklikleri, genel seçimde ortaya çıkan TBMM yapısının mümkün kıldığı en kısa sürede tamamlayacak ve yürürlüğe girecektir.

3. Geçiş Sürecinde Millet İttifakına dahil diğer partilerin genel başkanları Cumhurbaşkanı Yardımcısı olacaktır.

4. Bakanlık dağılımı, Millet İttifakını oluşturan siyasi partilerin milletvekili genel seçiminde çıkardığı milletvekili sayısına göre belirlenecektir. İttifak partilerinin her biri kabinede en az bir bakan ile temsil edilecektir. Bakanlıklara paralel olarak kurulmuş Cumhurbaşkanlığı bünyesindeki Politika Kurulları ve ofisleri lağvedilecektir.

5. Bakanların atanma ve görevden alınmaları, mensup oldukları siyasi partinin genel başkanıyla uzlaşı içinde Cumhurbaşkanı tarafından yapılacaktır.

6. Geçiş sürecinde Cumhurbaşkanı, yürütme yetkisini ve görevini katılımcılık anlayışı, istişare ve uzlaşı esaslarına göre kullanacaktır.

7. Cumhurbaşkanlığı kabinesi (Cumhurbaşkanı Yardımcıları ve Bakanlar) yetki ve görev dağılımı, Anayasa ve yasalar çerçevesinde çıkarılacak Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile belirlenecektir.

8. Cumhurbaşkanı; seçimlerin yenilenmesi, OHAL ilanı, milli güvenlik politikaları, Cumhurbaşkanlığı Kararları, Kararnameleri ve genel nitelikteki düzenleyici işlemler ile üst düzey atamalarda Millet İttifakı’na dahil partilerin genel başkanlarıyla uzlaşı içinde karar alacaktır.

9. Geçiş Sürecinde yasama faaliyetlerinin işbirliği içinde gerçekleşmesini koordine edecek mekanizmalar oluşturulacaktır.

10. Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme geçiş sürecinin tamamlanmasıyla birlikte, mevcut Cumhurbaşkanının -var ise- siyasi parti üyeliği sona erecektir.

11. Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme geçildikten sonra yeni bir seçime gerek olmaksızın 13. Cumhurbaşkanı ve TBMM görev sürecini tamamlayacaktır.

12. İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanları Sayın Cumhurbaşkanının uygun gördüğü zamanda ve tanımlanmış görevlerle Cumhurbaşkanı Yardımcısı olarak atanacaktır.

Atatürkçü Düşünce Derneği’nden 6’lı Masa’ya Çağrı

BASINA VE KAMUOYUNA

(AS: 06 Mart 2023 günü Cumhuriyet Gazetesi arka sayfasında tam sayfa basın açıklaması metnidir.)

Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Merkezi olarak, kuruluşundan bu yana geçen 34 yılda Atatürk ilke ve devrimleri ve Laik Cumhuriyet için çok bedel ödemiş bir Demokratik Kitle Örgütü olma sorumluluğu ile 28 Şubat 2022’den itibaren (başlayarak) 6’lı Masa’nın Sayın Genel Başkanlarına defalarca (kezlerce) basın  açıklamalarımızla, gazete ilanlarımızla, e posta iletilerimizle ve randevu alabildiklerimizle de baş başa görüşerek görüş ve düşüncelerimizi aktardık. Aralarındaki anlaşmazlıkları uzlaşarak çözmeleri, birbirlerine basın aracılığı ile mesaj vermemeleri, temel konuları da bir an önce görüşmeleri gerektiğine yönelik kamuoyu beklentisini ulaşabildiğimiz her kanalı kullanarak anımsatmaya çalıştık.
Zaman zaman görülen kimi aykırı ve her türlü yoruma açık söylemlerin masanın geleceği konusunda endişe yarattığını, buna izin verilmemesi gerektiğini açıkça söyledik.
Tek amacımız gördüğümüz olumsuzluklara dikkatlerini çekmekti.

Bu bağlamda;

– 28 Şubat 2022’de kamuoyuna sundukları Mutabakat Metni’nde gördüğümüz yanlışları belirttiğimiz 1 Mart 2022 tarihli basın açıklamamızı tüm 6’lı Masa partilerine ilettik,
tam sayfa gazete ilanları ile duyurduk, ulaşabildiğimiz kurmaylarla da tartıştık.

– 23 Nisan 2022’de 10 bini aşkın üyemiz ve Atatürkçü yurttaşımızın katılımı ile gerçekleştirdiğimiz Büyük Ankara Buluşması’nda yayınladığımız Yeniden Atatürk Cumhuriyeti Manifestomuz’u
24 Nisan 2022’de yine gazete ilanları ile duyurduk. Bütün 6’lı Masa partilerine ulaştırdık. Randevu alabildiğimiz Sayın Genel Başkanlara baş başa görüşerek elden de sunduk ve ülkemizin gereksiniminin böyle bir program olduğuna inandığımızı belirterek hazırlayacakları İktidar Programı’nda dikkate almalarını önemle talep ettik.

– 7 Ocak 2023 tarihinde yine tam sayfa gazete ilanları ile duyurduğumuz YETER ARTIK başlıklı basın açıklamamızla tüm 6’lı Masa liderlerini sorumlu davranmaya, aykırı söylem ve eylemlerden kaçınmaya davet ettik, milyonlarca yurttaşımızın kendilerine bağlanmış umutlarını boşa çıkarmama yükümlülüklerinin altını çizdik.

– Nihayet (Sonunda) 24 Ocak 2023 tarihinde yine tam sayfa gazete ilanları ile duyurduğumuz
UYARIYORUZ başlıklı basın açıklamamızla bir kez daha birlikte hareket etmeye çağırdık.

Bu amaçla bütün muhalefet milletvekillerine mektuplar da yazdık. Sonuç alamadık, üzgünüz.

Şimdi Ulusumuza ve ömürlerini vatana hizmete adamış on binlerce üyemize karşı sorumluluğumuz gereği ve olanca iyi niyetimizle -geç kalmamış olmayı ve bu kez değerlendirileceğini umarak- bir kez daha Sayın Genel Başkanlara seslenmeyi görev sayıyoruz.

Sayın Genel Başkanlar

  • Ülkemiz yıllardır tek adam rejiminde savruluyor.
  • Siyasal İslam, Laik Cumhuriyetimizi boğmaya çalışıyor.
  • Çevremiz ateş çemberi.
  • Geçici sığınmacılar emperyal bir proje olarak demografik yapımızı ve toplumsal barışımızı tehdit ediyor.
  • Ekonomimiz perişan, paramız pul olmuş.
  • İlaveten (Ek olarak) deprem felaketi çökmüş üstümüze…

Bütün bu sorunların ve dahasının çözümü için geniş halk kesimleri size ve birlikteliğinize güvenmişken son toplantınızda ortaya çıkan ve 4 gündür yakıcı deprem acılarını bile gölgeleyen tablodan kimin ya da kimlerin sorumlu olduğunun şu aşamada hiçbir önemi olmadığı ortada.
Yaşananlara bakıldığında, bir biçimde anlaşmazlıklarınızı aşıp uzlaşarak yeniden bir araya gelmeniz gerektiği, bunun birlikteliğinize umut bağlamış milyonların ortak kanı ve beklentisi olduğu görülüyor.

Henüz yitirilmiş bir şey yok, yaraları sarabilecek zaman var. Hepiniz ciddi devlet deneyimine sahip siyaset insanlarısınız, başarabilirsiniz.

Olayın sıcaklığı sürerken sosyal medyada izlenen iklim kimseyi aldatmamalıdır.
Toz duman dağıldığında seçmen tepkileri şu anda hiç öngörülmeyen biçimde ortaya çıkabilir,
kimsenin vebalini üstlenemeyeceği, ama bedelini çok ağır ödeyeceği sonuçlar doğabilir.

Saygılarımızla. 06 Mart 2023

ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ
GENEL MERKEZİ