Etiket arşivi: Yüce Atatürk

Bunlar benim başörtüsüz bacıma vals yaptırdılar…

Bunlar benim başörtüsüz bacıma
vals yaptırdılar…

portresi_Yimaz_Ozdil_yazdi

 

 

Yılmaz ÖZDİL,
SÖZCÜ, 30 Ekim 2015

 

 

Şeriatçıyım.
Ata’ya saygı duruşunda sap gibi ayakta durmaya gerek yok.
Minareler süngü, kubbeler miğfer, camiler kışlamız.
Dindar nesil yetiştireceğiz, dininin, kininin davacısı bir gençlikten bahsediyorum,
dindar olmasınlar da tinerci mi olsunlar?
İki ayyaş…
Kadın erkek eşitliği fıtrata ters.
10’uncu yıl marşında geçer, demir ağlarla ördük falan, neyi ördün?
Hiçbir şey örmüş değilsin, biz örüyoruz.

Hem laik, hem müslüman olunmaz, ya müslüman olacaksın, ya laik.
Tutturmuşlar laiklik elden gidiyor diye, yahu millet istedikten sonra laiklik
tabii elden gidecek.

Ben laik değilim.
Türkiye Cumhuriyeti 1923’ten beri gerileyiş içindedir, 70 yıllık tarihi boşa harcanmış zamandır.
İstanbul’un imamıyım.
Hedefimiz İslam devletidir.
Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir lafı koskoca bir yalan, egemenlik kayıtsız şartsız Allah’ındır.
Mahkemenin söz söyleme hakkı yoktur, söz söyleme hakkı din ulemasınındır.
Danıştay kim oluyor, Mecelle karar verir. Hukuka aykırı bir şey yapmıyoruz,
Mecelle’de böyle bir kaide var.
Bakın size tarihten bir vesika göstereceğim, Türk Antropoloji Enstitüsü tarihçesi,
kafatası fotoğrafları var, raflarda yüzlerce kafatası var, Reisicumhur Mustafa Kemal, İsmet Paşa’nın da başbakan olarak imzası var, insani midir, vicdani midir,
bunun bizim dinimizde yeri olabilir mi?

Zorunlu fizik dersi, zorunlu kimya dersi, zorunlu matematik dersi tartışılmıyor,
din dersi neden tartışılıyor?
Hitler sevdalısı arıyorsan, dönüp cehape’nin tarihine bak.
İsteseler de istemeseler de bu ülkede Osmanlıca öğrenilecek, öğretilecek, bu dinin bir sahibi var.
Türkçe’yle felsefe yapamazsınız.
Türk Arapsız yaşayamaz, kim ki yaşar der, delidir, Türk Arap’ın hem sağ gözüdür,
hem sağ elidir.
Teksas Tommiks okumak serbestken, Kuran-ı Kerim’e neden mani olunuyor?
Namaz kılacak yer kalmamıştı, tek parti döneminde camileri ahır yaptılar.
Cumhurbaşkanlığı külliyesinde Osmanlı’yı görürsünüz, cumhuriyetin sembolü cumhurbaşkanlığı külliyesidir.
*
En son ne dedi?
*
Bunlar cumhuriyet bayramında vals yaptılar, insanımızı istiskal ettiler,
cumhuriyet adına milleti taciz ettiler.
*
E, iki cümle de ben kurayım bari.
1 Kasım’da Saltanat lağvedildi.
Tekerrürün böylesi, tarihin fıtratında var demek ki.

==================================

Dostlar,

Ne diyelim??
Seçime saatler kaldı.. Gündelik politikaya girmeyelim..
Cumhuriyet’in erdemi, tüm yurttaşlarımızı aydınlatsın diliyoruz..
En başta Bay RTE‘ye, hakkında demediği söz bırakmadığı Cumhuriyet sayesinde
o makama geldiğini bir an olsun aklından çıkarmaması gerektiğini anımsatıyoruz…
Sözlerinde öylesine çok yanlış, tutarsızlık, çelişki… var ki, hangisini açıklayalım?
Örn. Danıştay‘a çatıyor.. Danıştay Osmanlı’da Şurayı Devlet olarak 1860’larda kurulmuştu. Ayrıca Osmanlı’nın Mecelle‘si Medeni Yasa yerinde idi.. Cumhuriyet onun yerine
4 Ekim 1926’da yürürlük alan Medeni Yasa’yı getirdi. Ceza Yasası, Ticaret Yasası… da yoktu Osmanlı’nın, onları da Batı‘dan aldı..
*****
Kafatasları
Fiziksel Antropometri denen bir bilm dalından Bay RTE gerçekten habersiz.. (mi?)
Bu ırkçılık – kafatasçılık değil.. İnsanların soyağaçlarını, göçlerini, kökenlerini.. anlamak için yürütülen bir bilimsel çalışma.. Dünyanın her yerinde yapıldı, yapılıyor..
Yeni biçimiyle ise, radyoaktif C14 (Karbon 14) testi ile arkeolojik buluntuların yaş belirlemesi yapılıyor.. O zaman dünyada bu teknoloji yoktu. Yüce Atatürk‘ün devrimci Milli Eğitim Bakanı Dr. Reşit Galip, kafataslarında bilimsel ölçümler yapıyor ve yaptırıyordu. Anadolu uygarlıklarının aydınlatılması başlıca amaç idi.. Bay RTE bunları gerçekten bilmez mi??

%52 oyla seçildiği masalına kendisi de inanıyor.. Seçime katılanların % 52’si bu..
Toplam seçmenin ise % 38’i… Ayrıca son 7 Haziran seçiminde sahaya indi, partisi AKP’ye
var gücüyle çalıştı ve %41 aldı.. Bu da Bay RTE‘nin son oy durumu.. İstifa etmesi gerekmez mi demokrasi terbiyesi gereği?? Dahası, tarafsızlık yemini eden Cumhurbaşkanı bunu yapar mı??

*****

Türk Ulusu, olup bitenleri gereğince değerlendirecek demokratik olgunluğa erişmiştir.
1 Kasım 2015 günü, Bay RTE’nin yeniden Saltanata dönüş ham hayallerinin,
sonsuza dek tarihin çöplüğüne atıldığı bir tarihsel tekerrür olacaktır ders alamayanlar için!.

Herkese serinkanlılık ve sağduyu içinde bir seçim iklimi diliyoruz.

Sevgi ve saygı ile.
31 Ekim 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

FİKRET OTYAM BİR CUMHURİYET AYDINI ve SANATÇISIYDI


FİKRET OTYAM

BİR CUMHURİYET AYDINI ve SANATÇISIYDI

Fikret Otyam

Türkiye’miz bunca yangın yeri iken, üstüne üstlük bu gün (09.08.2015) bir de,
Fikret Otyam nam seçkin vatan evladını yitirdik.

1926 doğumlu idi, 89 yıl dolu dolu yaşamıştı acıları ve sevinçleri ile.

Bizi en çok etkileyen sanat yapıtları içinde, Anadolu kadınlarının yüzlerini resmettikleri
tablolar başta geliyor..

Ne denli iridir O caaanım Anadolu kadınlarının gözleri.. Yüzlerinin üst yarısı neredeyse gözleridir.. Göz göz olmuştur Anadolu kadını da bize neler neler demektedir!?..

Gözlerime, gözlerimin içine, gözlerimin derinliklerine bakın.. Anlarsınız derdimi, meramımı.. diye haykırmaktadır o bakışları ile adeta..

Otyam ustanın görsel sanat yapıtları düşsel kurgular, fantastik imgelemler (imaginations) soyut çıkarımlar temelli (kökenli) değildir.

Ya nedir? Esinini (ilhamını) doğrudan yaşamdan alarak beslenmiş ve tuvallere Otyam’ın “parmaklarından” (fırçadan değil!) resmedilmişlerdir. Anadolu’yu, özellikle Doğu’yu
dağ taş gezmiş, benzersiz kareler çekmiş ve doğrudan o yaşantı ortamlarında
deyim yerinde ise “sür – şarj” olmuştur.

Gördükleridir, görsel algısıdır o iri mi iri kara gözler Anadolu kadınlarının leçeklerinin, yemenilerinin, tüllerinin, başörtülerinin (ama asla günümüzdeki gibi siyasete alet edilen İslamın türbanı gibi değil!) gerisinde.. Anadolu kadınları, Nazım Hikmet’in deyimi ile “Bizim Kadınlarımız”, Otyam usta ile göz göze gelmiş ve iletilerini Usta’nın yüreğinin derinliklerine sözsüz olarak (non-verbal) deyim yerinde ise tam anlamıyla ekmişlerdir.
Tohumlamışlardır Otyam Usta’yı o acılı mı acılı iletileriyle..
“Doğurmak” kalmıştır Fikret Otyam ustaya, sancılı, coşkulu sanatsal doğumlar..
(Resmi web sitesine bakılmalıdır : http://www.fikretotyam.com)

Konuş(a)mamış ama daha derinlerden özdeşim (empati, diğerkamlık) kurarak Otyam Usta ile “hemhal” olmuşlardır. Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın Küreselleşme şiirinde
benzersiz ustalıkla kullandığı biçimde “birbirni yaşamak” tır bu!
Batı kökenli Empati‘nin en yetenekli tanımı bir ozanımızdan : “Birbirini yaşamak“..

Kolay mıdır bunca içkin içkin sanat ürünü ortaya koymak?!
Hangi gönül pınarı dayanır bu varsıl mı varsıl aktarımlara?
Kurur da gider birkaç üründen sonra..
Onların her biri birer ciğer paresidir derinlerden sökülüp, kopup da gelen..

Otyam Usta’yı halkı, Anadolu insanı ve O’nun kültürü, acılı yaşam biçimi bilemiş ve yontmuştur. O ekinin (kültürün) ayrılmaz bir parçası olarak da Otyam Usta içinde, yüreğinde, beyninde bir eştitreşim (rezonans) üretebilmiş, onu algılayabilmiş ve yapıtlarına hünerle yansıtabilmiştir.

Bu, Otyam’ın ardına dek açılmış olan “Gönül gözü” nün objektifidir, tuvalidir, daktiolosudur..

Fikret Otyam bir Cumhuriyet aydını ve sanatçısıdır.

Fikret Otyam, Atatürk Türkiye’sinin AYDINLANMA DEVRİMİ’nin ürünüdür.

Otyam, Toplumcu (Sosyalist) bir sanatçıdır.
Yüce Atatürk‘ün deyimiyle “..alnında ışığı ilk ayırdenlerdendir..”
Sanatını topluma adamış; onun sorunlarını, güzelliklerini, öykünmelerini, çözümlerini, iletilerini taşımıştır bize. Bu iletiler, kültürel kodlar her zaman çok açık olmayabilir.
O kodları çözmek yaman iştir, Devrimci sanatçının her şeye karşın yılgınlaşmaya,
hele hele yabancılaşmaya hiç mi hiç hakkının olmadığı nice alınterleriyle sulanmak gerekir.

Fikret Otyam Usta ve can yoldaşı, sanatçı dostu – eşi Filiz Otyam işte böyle üretken, onurlu, devrimci – toplumcu sanatçıya yaraşan, Atatürk Devrimlerine karşı tarihsel sorumluluklarını sonuna dek yerine getiren saygın bir yaşam sürdüler.
Filiz hanıma nice üretken yıllar dileriz.

Selam olsun Otyam’a; Fazıl Hüsnü’ye de, Behçet Kemal’e de, Mehmet Akif’e,
arkadaşın Orhan Kemal’e, çok acılı ezgilerin benzersiz terennümcüsü Selda Bağcan’a da..

Selam olsun Anadolu Erenlerine.. Pir Hacıbektaş’a, Saltık Sultan’a, Yunus Emre’ye, Karacaoğlan’a, Pir Sultan’a, Aşık Veysel’e…

Selam olsun Mustafa Kemal Paşa‘nın canlandırdığı – harladığı, Osmanlı kara şalını kaldırarak yol verdiği kadim Anadolu kültürüne ve Anadolu Rönesansı’na..
-ki Osmanlı yüzlerce yıl engel oldu, geciktirdi Aydınlanmayı-.. 

Bu topraklar, bu halk; dinci – mezhepçi – faşist – kanlı – totaliter başkancı rejim dayatan
tarih artıklarını kesinkes tasfiye ederek;

Uygarlıklar Beşiği Anadolu (Ahmed Arif!) mirasını geleceğe taşıyacaktır.
Anadolu, Dünya uygarlık ve kültür birikimine değerli katkılar sunacaktır.

Fikret Otyam Usta; sen rahat uyu, bu aynen böyledir ve sen bu kadim gerçeği yüreğinde
– beyninde bilgece besleyip harmanlayarak yaşadın.. Dönüştürdün ve sundun..
Üstüne düşeni fazlasıyla yaptın.
Biz sana çook borçluyuz ve ne yapmamız gerektiğini biliyoruz.
Emin ol gereğini yapacağız, başaracağız!

Yazının pdf biçimi :
FIKRET_OTYAM_BIR_CUMHURIYET_AYDINI_ve_SANATCISIYDI

Sevgi ve saygı ile.
9 Ağustos 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Ufuk SÖYLEMEZ : OYUM VATAN’a!


Ufuk SÖYLEMEZ :
OYUM VATAN’a!

Oyum Vatan Partisi#039;ne!

Genel seçime 10 gün kala, oyumu hangi partiye ve hangi gerekçelerle vereceğimi açıklayarak
siz değerli okurlarımız ve kamuoyu ile paylaşmak istediğimi belirtmiştim. Öncelikle ne halen üyesi olduğum DP’den, ne de başka bir partiden aday olmadığımı ve/veya adaylık başvurusunda bulunmadığımı vurgulamak isterim.
Şimdi “nasıl” bir partiye “niye” oy vermek istediğimi özetleyeyim                :
1. “Andımızı” Cumhuriyet okullarında yeniden okutacağını söyleyen bir siyasi partiye
oy vermek istiyorum.
2. Sağ-sol demeden Atatürk’te Birleştik şiarıyla (AS: ilkesiyle) partiler üstü demokratik bir kuvay-ı milliye hareketi olan ‘Milli Anayasa Forumlarına ve Milli Merkez’e destek veren ve bizlerle omuz omuza mücadele eden bir siyasi kadroyu barındıran bir partiye oy vermek istiyorum.
3. Cumhuriyet tarihinin gördüğü en karanlık ve tehlikeli organizasyon olan, ABD bağlantılı-Cemaat görünümlü, F-Tipi örgütle yıllardan beri kararlılık ve gayretle mücadele eden kadrolara ve fikriyata sahip bir siyasi partiye oy vermek istiyorum.
4. Ergenekon-Balyoz ve benzeri kumpaslara cepheden karşı çıkan, Milli ordumuza ve
Milli aydınlarımıza sahip çıkan, bu yolda ağır bedeller ödemelerine rağmen, yürekli bir mücadeleyi ortaya koyan kadroların yoğunlaştığı bir siyasi partiye oy vermek istiyorum.
5. Hem Sorosçu-hem Atatürkçü olunmaz diyenlerin, sözde değil özde Atatürk ve ilkelerine sahip çıkmak isteyenlerin buluştuğu bir siyasi partiye oy vermek istiyorum.
6. Altta kalanın canının çıktığı bir vahşi kapitalizme, üretimden kopuk, sıcak paraya ve borçlanmaya dayalı bir kumarhane ekonomisine karşı, Atatürk’ün “karma” ekonomik modeline sahip çıkan bir siyasi partiye oy vermek istiyorum.
7. Mezhepçi-yobaz-dinimizi siyasallaştırmak isteyen gerici zihniyete karşı,
laiklik ilkesine bağlılığını açıkça ortaya koyabilen bir siyasi partiye oy vermek istiyorum.
8. Emperyalizm destekli bölücü terörle müzakere ve pazarlık yapmayacak, Türk ile Kürdü,
ulus devlet ve üniter yapımızda birleştirecek bir siyasi partiye oy vermek istiyorum.
9. “Kayden Türk – Kalben ABD’li” K. Derviş’in müridi değil,
“Mustafa Kemal’in askeri” olanların birleştiği bir siyasi partiye oy vermek istiyorum.

10. Bir yandan oyları bölmeyin masalını anlatırken, öte yandan vahşi-kanlı-bölücü örgütün siyasi uzantısı ile koalisyon yapmaya çalışmayan, anti-emperyalist duruşa sahip bir siyasi partiye oy vermek istiyorum.

11. Soğuk savaş döneminden kalan sağ-sol kamplaşmasını aşan ve bugün milli-gayrı milli saflaşmasında Cumhuriyetçi-Milli cephede, yer alanların buluştuğu bir siyasi partiye
oy vermek istiyorum.
12. Sn. Nihat Genç’ten – Sn. Yaşar Nuri Öztürk’e,
Sn. Yılmaz Özdil’den – Sn. Soner Yalçın’a,
Sn. Levent Kırca’dan – Sn. Rıza Zelyut’a,
Sn. Mustafa Mutlu’dan – Sn. Sabahattin Önkibar’a kadar,
…..
millici-demokrat-yurtsever ve Atatürkçü yurttaşlarımızın sevip saydığı, fikirlerine ve duruşlarına saygı duyduğu, ülkemizin yüz akı milli aydın-yazar ve sanatçılarımızın da değer ve önem verdiği bir siyasi fikre, kadroya ve partiye oy vermek istiyorum.
13. Silivri’de karda kışta toplanan onbinlerin, 19 Mayıs’larda, 10 Kasım’larda Anıtkabir’e yürüyen yüz binlerin, Haziran Gezi direnişinde Mustafa Kemal’in askerleriyiz diye haykıran milyonların, bu taleplerini kucaklayacak, milli duruştan-ulusal çıkarlardan yana bir partiye
oy vermek istiyorum.
14. Son olarak; 8 Haziran 2015 sabahından başlayarak, Demokratik-Milli ve Cumhuriyetçi
bir cephenin, birliğin ve ittifakın öncüsü olabilecek bir siyasi partiye oy vermek istiyorum.
İşte yukarıda bir kısmını sıralayabildiğim gerekçe ve önceliklerle,Bu genel seçimde oyumu Atatürk’te Birleştik diyen, Cumhuriyet’in Kurucu değerlerine gönülden bağlı olan, milli duruşlu ve ulusal çıkarlardan yana olan kadroları ve programıyla; “Vatan Partisine” vereceğimi beyan ve ilan ediyorum!

Ufuk Söylemez
AYDINLIK
, 28.05.2015
http://www.aydinlikgazete.com/oyumu-kime-ve-niye-verecegim-makale,59996.html 

===================================Dostlar,

Sevgili dostumuz Sayın Ufuk SÖYLEMEZ ne güzel yazmış ya da “söylemiş“…
Biz de “ay-nen” katılıyoruz bu gerekçelere.

Fazlası da var… Ufuk bey 14 gerekçe saymış.. 14 gerekçe de biz ekledik.
Laf kalabalığı, ucuz popülizm vb. ne girmeden..
Deyim, yerinde ise “Kapı gibi” gerekçelerle..

Düzen partilerine oy veren kaç yurttaş böylesine “SIKI” 10-15 GEREKÇE SAYABİLİR??
Çook merak ediyoruz doğrusu..

1- “Birileri”, Yüce Atatürk‘ün eşsiz kalıtını (mirasını) ve ona gönülden bağlı milyonlarca yurttaşı daha çok sömürmesin diye…
2- Milyonlarca Atatürk sevdalısı çantada keklik oy deposu olarak görülmesin.. diye.
3- Pek ala, Vatan Partisi’nin de % 10’luk utanç verici barajı geçme olasılığı var diye..
4- “Oyları bölmeyin” diyenlerin bir yandan da %10 baraj altında kalacak partilerin kazanabilecekleri vekilliklere göz koymalarını içime sindiremediğim için..
5- %10 Barajlı d’Hond’t diye bir kepaze ve dünyanın en adaletsiz seçim sistemine
isyan ettiğim için..
6-  Barajı aşamasa bile, insanların artık “tıpış tıpış” bir yerlere oy vermeye mahkum olmadıklarını göstermek için..
7- Vatan Partisi’nin oylarının büyümesi ölçüsünde elinin güçleneceğini ve savaşım gücünün artacağını bildiğim için..
8- Baraj altında kalsa da, “sistemin telef ettiği” oyların, TBMM’de oluşan görünümün meşruluğunu sorgulaması için..
9- TBMM’ye oy hırsızlığı – seçim sistemi utanmazlığı ile girenlerin uykusunun kaçması için..
10- Sözde “yönetimde istikrar” adına gerçekte “temsilde adalet”i kurban etmenin
daha fazla ve bunca pişkinlikle sürdürülememesi için..
-11 Temsil adaleti çok çarpıklaşırsa, bir erken seçimle, barajsız ya da % 3 gibi bir barajla seçimlerin yinelenmesi düşünsel ikliminin oluşmasına katkı vermek için..
12- Egemenlerin, sefil baraj dayatması ile yaklaşık 5 milyon oy alıp %10 barajını aşamasa bile, olabildiğince çok oyun kendilerine otomatik gelmediğini, onurla muhalefette VATAN PARTİSİNDE konum aldığını göstermek için…
13- Yüce ATATÜRK‘ün evrensel ölçekte geçerli, denenmiş ve başarılı olmuş, halen Çin – Hindistan – Brezilya – Rusya – Güney Afrika (BRICS Ülkeleri) başta olmak üzere gelişmekte olan pek çok mazlum ülkede uygulanagelen “6 OK” programına içtenlikle sahip çıktığı için..
14. VATAN PARTİSİ’ne omuz veren gerçek yurtsever ve harman yürekli yiğitlerin arasında olma onurunu paylaşmak için…

40 yıldır CHP’ye oy veren, halen hiçbir adaylığı ve parti üyeliği olmayan biz de,
7 Haziran 2015 “kritik” genel seçimlerinde VATAN PARTİSİ’ne oy vereceğiz.
Sevgi ve saygı ile.
28 Mayıs 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Atatürk’ün hatırasına hakaret etti; 3 yıl 9 ay hapis cezası aldı!

DHA, 20 Mayıs 2015

Kendisine ait internet sitesinde Atatürk’e hakaret ettiği gerekçesiyle
“Atatürk’ün hatırasına alenen hakaret” suçlamasıyla yargılanan kişiye
3 yıl 9 ay hapis cezası verildi.

“YAYINLARIN ARKASINDAYIM”

Anadolu 6. Asliye Ceza Mahkemesi’nde yargılanan sanık Tuncay Tokay (34) suçlamaları
kabul etmediğini belirterek,

“Sitemde yaptığım yayınların arkasındayım. Benim söylediğim, paylaştığım yazı ve sözler sadece kaynaklardan edindiklerimi paylaşmaktan ibarettir. Türk Tarih Kurumu‘nun yayınlarından Rıza Nur‘un kitaplarından yapılmış alıntılardır” dedi.

AĞIR VE AŞAĞILAYICI: 3 YIL 9 AY HAPİS CEZASI

Mahkeme, sanık Tuncay Tokay’ın “Atatürk’ün hatırasına alenen hakaret” suçundan 3 yıl 9 ay hapis cezasına çarptırılmasına karar verdi. Mahkeme ceza kararının gerekçesinde ise
Tokay’ın kendisine ait 3 internet sitesinde Atatürk aleyhine hakaret içeren yazılar yazdığını, Cumhuriyet’in kurucusu olan Atatürk’ün hatırasına ağır, alenen, zincirleme bir şekilde hakaret edildiğini ifade etti. Mahkeme, gerekçeli kararında yazıların kendisine ait olmadığı yönünde Tokay’ın savunma yaptığını ancak yazıları paylaşmakla sanığın da hakaret eylemine katıldığı kanısına varıldığını belirtti. Kullanılan söz ve yazıların ağır ve aşağılayıcı olduğunu kaydeden mahkeme ayrıca Tokay’ın, kamu görevlerini üstlenmekten, seçme ve seçilme haklarını kullanmaktan hapis cezasını tamamlayana kadar yoksun bırakılmasına hükmetti.

İDDİANAMEDEN

Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianamede, Tuncay Tokay’ın kendisine ait 3 internet sitesinde 2013 yılının Mayıs ayında yazdığı yazılara yer verildi.
Tokay’ın yazılar ile Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olan Atatürk’e zincirleme bir biçimde basın yayın yoluyla ve alenen hakaret ettiği belirtilen iddianamede 5816 sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkındaki Kanun uyarınca “Atatürk’ün hatırasına alenen hakaret” suçlamasıyla 2 yıl 3 aydan 5 yıl 3 aya kadar hapis cezası istemiyle
Anadolu Asliye Ceza Mahkemesi’ne dava açıldı.

=========================================

Dostlar,

Yüce ATATÜRK de eleştirilebilir kuşkusuz.
Bunun için ilk koşul, Atatark’ü yapıp ettikleriyle bir bütün olarak devrinlemesine kavramaktır.
Örneğin Büyük SÖYLEV’i (NUTUK’u) dikkatle okuyacak, karşı belgeniz varss koyacaksınız.

2. olarak terbiyeli olmak, adam olmak gerekir.
3. Kin ve intikam kusarak, kör nefret duygularıyla nesnel eleştiri olmaz.
4. Hakaret kimseye birşey kazandırmaz; “kem söz sahibinindir” sözü büyük atasözüdür.
5. Müslüman iseniz, inanıyor iseniz kul hakkı yemeyeceksiniz;
Allah bile kendine kul hakkını bağışlamayı çok görmüştür..

Kanıta dayalı görüşlerinizi yazınız; yanıtlayalım, efendi efendi konuşalım.
Şunu da ekleyelim; ortada düşman işgalini kaldıran ve bize bir vatan bağışlayan – devlet kuran adamın adıdıdır.

Atatürk’ün eylemi ve başarısı evrensel, muazzam ve somut olarak ortadadadır.
Sayısız yabancı bilim insanı takdir ve teslim etmektedir bu tarihsel olguyu.

Bugüne dek hiçbir ciddi eleştiri getiremediniz.
Örn. Bandırma vapurunu nerdeyse transatlantik yaptınız ama 1878 yapımı, 42 yaşında idi.
40 m dolayında uzunluğu vardı. 3 kez batmış ve yüzdürülmüştü, pusulası da biraz bozuktu.

Mustafa Kemal’i Vahdettin yolladı... dediniz.. 19 Mayıs’tan 22 gün sonra 8 Haziran’da
neden İngiliz talimatıyla geri çağırdı. Dönmeyince de idam fermanı verdi Vahdettin!
Niye, İngilizlerin beklentisi olan Rum çetelerinin korunması için Türklerin silahsızlandırmasını yapmadığı için..

23 Nisan bayramının coşkusunu örtmek için Kutulu Doğum Haftası uydurdunuz..
Peygamberin belli bile olmayan doğum gününü bu haftaya denk düşürdünüz ve 1 doğum günü ile yetinmeyip 1 haftaya yaydınız.. Hiç utanmadan, Hicri takvim gereği her yıl bu haftanın
11 gün daha erken gelmesi gerekirken (Kurban ve Ramazan gibi!) sabitlediniz..

Daha hangi akıl dışı saçmalıklarınızı yazalım??

Dolayısıyla bu saçmalıklarınıza ayıracak çok zamanımız da yok..
Ciddi olun arkadaşlar ciddi..
Müslüman olun efendiler müslüman; kul hakkı yeneyin, iftira – çamur atmayın, bühtan etmeyin; büyük günah işliyorsunuz..

Allah sizleri ıslah etsin; kendinizi ve masum yığınları Allah ile aldatmak gibi bir
günah-ı kebirden korusun!

Sevgi ve saygı ile.
20 Mayıs 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Atatürk Devrimi, Atatürkçülük Nedir?

Dostlar,

ADD Kurucularından çok değerli meslektaşımız Sayın Dr. Armağan Cengiz Büker
önemli bir yazı göndermiş. Sayın Prof. Dr. Sina AKŞİN‘in önenli ve özlü bir derlemesi..

Atatürk Devrimi, Atatürkçülük Nedir?

Arial 10 punto ile dolu dolu 8 sayfa..
Daha önce ADD Genel Merkezi web sitesinde yayımlanmış ama en altta verilen erişke (link) bizim de not koyduğumuz üzere, ne yazık ki çalışmıyor..

Bu katkısı için Sayın Dr. Büker’e ve yazı sahibi Prof. Akşin’e teşekkür ederek paylaşmak istiyoruz.. Makalenin tümüne pdf olarak erişmek için lütfen tıklar mısınız??

Ataturk_Devrimi_Ataturkculuk_Nedir_SINA_AKSIN

Türkiye’nin bu zor m zor günlerinde bir kez daha özenle okunalı..
O’nun, Yüce ATATÜRK‘ün yolundan ayrılmasaydık bugün bu ağır sorunları yaşamayacaktık

Sevgi ve saygı ile.
01.04.2015, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

ADD Bandırma Şube Başkanı Melih Çınar’ın Önemli Konuşması


ADD Bandırma Şube Başkanı Melih Çınar’ın Önemli Konuşması

Dostlar,

ADD Bilim Danışma Kurulu Başkanı Sayın Prof. Ali Ercan kısa bir ileti yolladı.
Onu aşağıda sunacağız. Ekinde bir konuşma metni var..

Kadim dostumuz, ADD Bandırma Şubesi Kurucu Başkanı ve 20 yılı aşkın süredir de kesintisiz seçimle gelen başkanı Sayın Melih Çınar‘ın konuşma metni..

ADD’nin 11 Şubat’ta yapılan toplantısında yapılan bir konuşma..
Biz ADD Çankaya Şubesi’nin seçilmiş delegesi olmamıza karşın bu toplantıya çağrılmadık,
hiç haberimiz olmadı.. (Herhalde Tüzük gereği katılmamız gerekmeyen bir toplantıdır..??)

Bu yüzden, geç de olsa o başarılı konuşma metnini yeni paylaşabiliyoruz :

Sayın Ercan’a da, Sn. Melih Çınar’a da teşekkür ederiz.

Sevgi ve saygıyla.
12.3.2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

=================================

Melih_Cinar_Bandirma_ADD_Bsk.

 

 

 

 

Değerli arkadaşlar,

ADD Bandırma Şube Başkanımız Sayın Melih Çınar’ın 22 Şubat 2015 günü
11. Olağan Genel Kurul konuşmasını sizlerle paylaşıyorum.
Bir bakıma Tarihe not düşen bu kısa konuşma metni uyarıcı olduğu kadar da öğreticidir.

Sevgilerimle. Æ
12.3.2015

***
Saygıdeğer Ülküdaşlarım,

Sizleri şahsım ve yönetim kurulumuz adına saygı ile selamlıyorum.
11. Olağan Genel Kurulumuzun başarıyla geçmesini diliyorum.

Sizle ülkemizin son yılları içinde küçük bir gezinti yapalım istiyorum.
Biliyorsunuz, AKP 2001 yılında kuruldu ve 2002 yılı 3 Kasım’ında iktidara geldi.
Bir partinin kurulduktan sonra bir yıl içinde iktidara gelmesi görülmüş bir şey değildir.
Arkadaki güçler çok çabuk açığa çıktı.
Recep Tayyip‘in seçilme hakkı olmamasına karşın başta İngiltere ve Fransa olmak üzere
AB ve ABD’nin olağanüstü ilgisine mazhar oldu. Hiçbir yetkisi olmadığı halde bu ülkelerde kezlerce resmi kimliği varmış gibi karşılandı.

Sonra birileri birilerinin kulağına bir şeyler fısıldadı, yasa değişikliğiyle seçilme hakkı elde etti. Bu yetmiyormuş gibi Siirt seçimleri iptal edilerek seçim yasasına aykırı olarak aday gösterildi ve Meclise girdi. İçteki ve dıştaki Cumhuriyet yıkıcıları statükoya karşı “ileri demokrasi” (!) söylemiyle harekete geçti. Halk, satılık liboşlar ve irtica artıklarının saldırıları altında
adeta hipnotize olmuştu. Bizi şaşırtan Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan belli olduğu halde,
siyasal partilerin, yargının, Ordu’nun, üniversitelerin, baroların, sivil toplum örgütlerinin
ve sendikaların suskunluğu, Ülkenin geleceğini görememeleri idi.

Oysa biz bu ekibin ne olduğunu biliyorduk. Bu siyasal anlayışa karşı, ülkemizde ilk başkaldırıyı Şubemiz yaptı. Bunlar henüz iktidarda on beş aylık iken, 14 Şubat 2004’te
Ulusal Uyanış Mitingi yaptık. Marmara ve Ege bölgelerindeki ADD şubelerini çağırdık.
Çağrı metnimiz şöyle başlıyordu:

  • “Bütün Yurtseverlere, Atatürkçü Düşünce Derneği sayın şube başkanları, yönetim kurulu ve üyelerine,

Ülkemiz bir karşı devrim süreci yaşıyor. 3 Kasım 2002 seçimleriyle iktidara gelenler Avrupa Birliği kalkanı arkasında pervasızca Cumhuriyete karşı eyleme geçmiş bulunmaktadırlar. Ulusalcılığa karşı ümmetçiliği savunan bu yönetim, Devletin bütün kadrolarını ele geçirme peşindedir. Bütün bakanlıklarda en alt kademeye dek on binlerce, hatta yüz binlerce kadroyu kendi yandaşları ile doldururken, dokunulmazlık rafa kaldırılmış, kişiler için yasalar çıkarılmış, onları denetleyecek yargı oyun içinde oyun ile töhmet altına sokulmak istenmiştir. Avrupa Birliği hevesi ve yutturmacası içinde;

*Annan Planı ile Kıbrıs elden çıkarılmak istenmekte.
*Ege Yunan gölü haline getirilmek istenmekte,
*Dış borç sürekli artmakta,
*Fener Rum Patrikhanesine Vatikan usulü statü verilmek istenmekte,
*Kuzey Irak’ta Kürt devleti kurulması işlerlik kazanmakta,
*Karadeniz’de Rum Pontus hayali canlandırılmakta,
*Ekonomi IMF dümen suyunda teslimiyetçi bir çizgi izlemekte,
*Tarımımız öldürülmekte…
*Petkim, Tüpraş, Tekel, Türk Telekom gibi ulusal stratejik KİT’ler
çok uluslu şirketler (ÇUŞ) yararına yok pahasına satılmaktadır…”

Aradan bir süre geçti. Bir sabah duyduk ki; ADD Genel Başkanı Em. Org.Şener Eruygur ile emekli 1. Ordu Komutanı Hurşit Tolon tutuklanmışlar.

Biz darbe heveslisi değiliz; Darbelerden en çok zarar görenleriz. İşte 12 Eylül 1980 darbesi gözümüzün önünde. Ama maksat başka, maksadın arkasını görmek gerek.
Bu komutanların tutuklanması 2 veya 3 Haziran 2008’de oldu,
ben 18 Temmuz 2008’de Kara Kuvvetleri Komutanı İlker Başbuğ’a mektup yazdım

“Sayın İlker Başbuğ,
Orgeneral
Kara Kuvvetleri Komutanı

Sayın Komutanım,

İçim acıyor…
Yurdumuzu hayasızca işgale kalkan, yaşlı- genç insanlarımızı öldürüp, çocuklarımızı süngüleyen, kadınlarımızın ırzına geçip köylerimizi, kentlerimizi yıkan Yunan ordusu
bozguna uğrayıp komutanları Trikopis tutsak edilince yüce Atatürk tarafından teselli edildi, konuk işlemi gördü. Oysa yaşamları boyunca ülkesine onurla hizmet veren görevi vatan savunması olan Atatürk Ordusunun iki şerefli komutanı F tipi cezaevinde bölücülerle, soyguncularla, çetelerle aynı çatı altında tutuklu bulunuyor. Tutuksuz yargılanırlarsa birtakım soysuzun dediği gibi darbe mi yapacaklar, yoksa kaçacaklar mı? Cumhuriyete,
Cumhuriyeti ve Aydınlanmayı savunanlara karşı bu ne kin;
düşmandan daha düşmanca davranış? Demokrasi, özgürlük, insan hakları insanlığın
en kutsal kavramlarıdır. Ne var ki, Türkiye’de kim bu kavramların arkasına gizleniyorsa
bilin ki ülke aleyhine bir pislik vardır.

İçim acıyor …
En derin saygılarımla.”

***

Arkadan nelerin geldiğini, aydınlarımızın, bilim adamlarımızın, gazetecilerin ve en önemlisi ülkemizin karada – havada – denizde savunmasını yapacak olan Ordumuzun başına neler geldiğini gördük. Bakın Dr. Erdal Atabek bir yazısında neler diyor:

“ÖN GÖRÜ MÜ? SON GÖRÜ MÜ?”

“Böyle olacağı hiç aklıma gelmemişti”.
“Nasıl oldu ben de anlayamadım”.
“Daha önce böyle bir şey olmamıştı. Olmazdı da bize rastladı, şans işte.”

Bu tür sözleri duyduğum zaman bizim kültürümüzün ne denli “son görü kültürü” olduğunu düşünürüm. “Son görü” sözcüğünü, -sonradan görebilmek- anlamında kullanıyorum. “Aklı başına iş işten geçtikten sonra, geç gelmek” de denebilir.

Saygıdeğer ülküdaşlarım;
Kurucu irade Türkiye Cumhuriyetini

– akıl ve bilim temelinde,
– tam bağımsız,
– ulusal / üniter,
– laik ve demokratik bir hukuk devleti

olarak kabul etmiştir. Tam bağımsızlık kime yarar, kimin işine gelmez?
Ulusal ve tekil (üniter )yapı kime yarar, kimin işine gelmez?
Laik, demokratik hukuk devleti kimin işine gelir, kimin işine gelmez?

Cumhuriyetin temel ilkelerine (6 OK!) gelince;

1. CUMHURİYETÇİLİK insanlığın bulduğu en son rejimdir.
2. LAİKLİK çağdaş toplumun, Demokrasinin olmazsa olmazıdır.
3. MİLLİYETÇİLİK Yurt sevgisini, yer altı ve yer üstü zenginliklerini kendi ulusu için kullanmayı,
4. HALKÇILIK sınıfsız, ayrıcalıksız toplumu hedefler.
5. DEVRİMCİLİK sürekli gelişmeyi,
6. DEVLETÇİLİK ise halkı liberalizmin acımasızlığından korumayı,
özel girişimin başaramadığını devletin yapması gerektiğini, planlı ekonomiyi öngörür.

Bunların hangisi “statükoculuk” tur? “Bilimi rehber alan Ulus-Devlet anlayışı” şeklinde
kısaca tanımlayabileceğimiz Atatürkçülük ve Cumhuriyet devrimi, bir çağdaşlaşma modeli,
bir aydınlanma tasarımıdır.

“Aydınlanma nedir?” diye sorarsanız;

“AYDINLAMA Aklın inançtan, bilimin dinden özgürleşmesidir.”

Peki biz aydınlanmayı bu anlamda gerçekleştirebildik mi?
Bilimi dinden, aklı inançtan ayırabildik mi? Cumhuriyet bunu yaratabilmek için yola çıkmıştı. Oysa bugün gelinen noktaya bakın. Akıl kör inancın batağında çırpınmaktadır.

“Profesör” sanı taşıyan bir politikacı önce 4+4+4 uygulaması için çırpınmış,
kavga ile TBMM Komisyonundan geçirmiş ve ödül olarak Bakan olmuş,
şimdi de minicik yavruların beyinlerini dıştan tesettürle ile içten hurafelerle karartmaktadır.

Saygıdeğer arkadaşlarım,

Bizim A Partisi, B Partisi ile işimiz yok.
– Biz her şeyden önce, Laik Cumhuriyetin yıkıcılarına karşıyız.
– Biz halkımızı Ortaçağın kör karanlığına itenlere karşıyız.
– Biz devletimizin adından “T.C.”yi kaldıranlara karşıyız.
– Biz tekil (üniter) yapımızı bozmaya kalkanlara karşıyız.
– Biz ulusal bütünlüğümüzü hedef alanlara karşıyız.
– Biz güney doğuyu elden çıkarmak isteyenlere, Ege’deki adalarımızı Yunan’a verenlere karşıyız.
– Biz Atatürk heykellerini yıkıp, İskilipli Atıf Hoca’ların, Şeyh Said’lerin heykellerini dikenlere karşıyız.
– Biz KİT’lerin satılmasına karşıyız.
– Biz yasama, yürütme ve yargı erklerinin tek elde toplanmasına, diktatörlüğe karşıyız.
– Biz Yüce ATATÜRK‘ün ““yurtta barış, dünyada barış” ilkesinden uzaklaşıp etrafımızın düşmanlarla çevrilmesine karşıyız.
– Biz rüşvete, hırsızlığa, yolsuzluğa karşıyız.
– Biz ülkemizin aşırı borçlandırılıp, geleceğimizin ipotek altına alınmasına karşıyız.
– Biz polis devleti oluşturulup Berkin’lerin – Ali İhsan Korkmaz’ların öldürülmelerine karşıyız.
– Biz ancak düşmanlarımızın yapabileceği, ulusal  bütünlüğümüzü parçalayıcı, ayrıştırıcı, kitleleri birbirine düşman edici politikalara karşıyız.

Evet, sevgili arkadaşlarım,

Söylenecek çok şey var. Ama konuşmayı bir kenara bırakalım, zaman konuşmak zamanı değil birleşmek, birlik olmak ve gücümüzü ortaya koymak zamanıdır.
Çünkü biz Vatanı satıp, İngiliz donanmasıyla kaçanların değil,
Bandırma Vapuruyla yola çıkıp, Laik Türkiye Cumhuriyetini kuranların torunlarıyız.

Melih Çınar
ADDBandırma Şube Başkanı
11 Şubat 2015, ADD Kurutayı, Ankara

Pekünlü Komitesi göreve başladı


Pekünlü Komitesi göreve başladı

Cezaevinde bulunan Prof. Dr. Rennan Pekünlü için İzmir’de akademisyenlerden siyasilere, sanatçılara kadar geniş bir katılımla ‘Rennan Pekünlü Komitesi’ kuruldu.

Pekünlü Komitesi göreve başladı

Ege Üniversitesi Fen Fakültesi’nde öğretim üyesi olduğu dönemde yasaları uygulayıp
türbanlı öğrencileri okula almadığı gerekçesiyle
, ‘eğitim hakkını engellemek’ suçundan
dava açılan Prof. Dr. Rennan Pekünlü’ye, 2 yıl 1 ay hapis cezası verildi. Bu süreçte emekli olan Pekünlü, Yargıtay’ın kararı onamasının ardından Foça Açık Cezaevi’ne girdi. Pekünlü için, akademisyenlerden siyasilere, sanatçılardan, sivil toplum örgütü temsilcilerin bir araya gelmesiyle, “Rennan Pekünlü Komitesi” kuruldu. Pekünlü’nün eşi Belma Pekünlü’nün de destek verdiği komiteyi tanıtmak için basın açıklamasını komite sözcüsü Av. İrfan Koçana yaptı.

Rennan Pekünlü ile birlikte laiklik, hukuk devleti, aydınlanma, bilim ve üniversite kavramlarını da mahkum ettiğini sanan zihniyetle mücadele için komiteyi kurduklarını belirten Koçana,
şöyle konuştu:

Anayasa Mahkemesi, Danıştay ve AİHM kararlarıyla hareket eden Rennan Pekünlü,
hapis cezası almıştır. Bu dava, son zamanlarda örneklerini sıkça gördüğümüz hukukun ayaklar altına alınmasından birisidir. Pekünlü davasındaki ağır haksızlıkları gündemde tutmak, Pekünlü’nün eyleminin suç olmadığını toplumun geniş kitlelerine anlatmak, Pekünlü davasında, hukuka aykırılıkları uygulayan kişileri ortaya çıkarmak için komiteyi kurduk. Pekünlü davasının takipçisi olacağız. Siyasal iktidar ve yargıya egemen olduğunu düşünen güçler,
tarihin karanlık dönemlerinde olduğu gibi hukuku, yargıyı bir zulüm aracı olarak kullanarak bir yere varabileceklerini, kitleleri sindirebileceklerini zannediyorlarsa büyük bir yanılgı içindedirler. Cezalar bizi korkutmayacaktır.”

Komite dönem sözcülüğüne İzmir Barosu Temsilcisi Av. İrfan Koçana seçildi.
Yürütme kurulu ise şu adlardan oluşuyor;

Rennan Pekünlü’nün Avukatı  M. Fatih Ülkü, TÜMÖD İstanbul Şubesi Başkanı Prof. Dr. Kürşat Yıldız, TGB İzmir İl Başkanı Meltem Ayvalı, Ege Üniversitesi Öğretim Elemanları Derneği Başkanı Can Ceylan, Eğitim-İş İzmir 2 No’lu Şube Başkanı Ömer Lütfi Değirmenci,
Cumhuriyet Kadınları Derneği İzmir Şube Başkanı Zuhal Of, Aydınlık Gazetesi Editörü
Füsun İkikardeş, Bilim ve Ütopya Kooperatifi Başkanı Prof. Dr. Semih Koray, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, TÜMÖD Genel Sekreteri Suay Karaman, İzmir Tabip Odası,
Atatürkçü Düşünce Derneği. (http://www.aydinlikgazete.com/egitim/pekunlu-komitesi-goreve-basladi-h59612.html, 28.12.14)

=====================================

Dostlar,

Çok sevindik bu Kurulun oluşmasına..
Rennan hocanın hapse atılmasını izleyen günlerde, TÜMÖD İzmir Şb. Başkanı ve
Pekünlü hocamızın yakın arkadaşı Sn. Prof. Dr. Kayhan Kantarlı ie telefon görüşmemizde böylesi bir fikri ortaya atmış ve biz de katılmak istediğimizi belirtmiştik…

Her neyse.. arkadaşlar yol almışlar (3 sayın üye ile doğrudan dostluğumuz var…)..
Bize düşen ne görev olursa katkı vermeye hazırız..

27 Aralık 2014 günü TGB (Türkiye Gençlik Birliği) öncülüğünde Güven Park’ta Devrim şehidi
Kubilay’ın katlinin 84. yılında ve Yüce ATATÜRK‘ün Ankara’ya gelişinin 95. yılında
mitingde ve Anıtkabir’e yürürken

  • “Dün Galile bugün Pekünlü; kahrolsun AKP diktatörlüğü”

diye gümbür gümbür ilerliyorduk.. Gazi Mustafa Kemal Bulvarı tarihsel bir gün daha yaşamıştı.

Rennan hocanın kulağına mutlaka gitmiştir..
3,5 ay kaldı şunun şurasında..
Dayan Rennan hoca, bu akıl dışı AKP operasyonu Bumerang gibi sahiplerine dönecek, dönmekte..

Daha güzel bir 2015 diliyoruz sevgili Rennan hocamıza ve ailesine, insanlığa..
Koğuş arkadaşları ile birlikte 2015’i umut ve bilenme ile karşılamasını da bekliyoruz Rennan Pekünlü’den..

YeniYil 2011

Sevgi ve saygıyla.
29.12.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

ATATÜRK ve KADIN


ATATÜRK ve KADIN Açıkoturumu..


Dostlar
,

Dün, 5 Aralık 2014 günü, Devrim tarihimizin önemli bir dönemeciydi.

Türk kadınlarına seçme ve de seçilme hakları tanındı genç Cumhuriyetimizin
ileri görüşlü yöneticilerince..

Başta Yüce ATATÜRK, dava ve silah arkadaşları devrimci kadro,
Kurtuluş’tan sonra Kuruluş‘u bilinç ve kararlılıkla inşa etmekteydiler..

Dünyanın önde gelen pek çok kıdemli demokraitk cumhuriyetinde olmayan haklar,
Türk kadınına tanınmaktaydı aydınlık önderlerce.. Cumhuriyet daha 11 yaşında idi..

Üstelik salt “seçme”de değil; aynı zamanda “seçilme” hakkı..
Vurgulamak gerekir ki; Osmanlı’dan kalan hazin “miras”, kadınlarda okur-yazarlık oranını % 1’lerde bırakmıştı. Toplamda % 7 olan bu oran, kadınlarda dibe vuruyordu.
Ayrıca bu kesimin önemli bir bölümü salt okuyor, Arap abecesi (alfabesi) ile yazamıyordu..

Dolayısıyla 1 Kasım 1928’de yapılan Harf Devrimi ile halkın okur-yazar olmaktan çıkarıldığı savı tarihsel – bilimsel temelden yoksundur. Çok sınırlı Osmanlı enteli
zaten Latin abecesini de biliyor ve özellikle Fransızca okuyup – yazıyordu..
Devrim, aslında çok uygun bir zamanlama ile Harf Devrimini yapmış ve ardından da
bir ulusal seferberlikle Millet Mektepleri açarak her yaştan insanına hızla
okuma – yazma öğretmeye girişmişti..

Gazi Mustafa Kemal Paşa Başöğretmen idi ve O da elinde tebeşir,
kara tahta başında idi..

İşte böylesi bir ortamda

– kadınlar cahil, eğitimsiz,
– okur – yazarlık % 1’lerde..
– bu kitleye seçme – seçilme hakkı verilir mi??

İtirazlarına karşılık devrimci adım atılmış ve izleyen yıl 1935’te yapılan genel seçimlerde 17 kadın TBMM’ye üye seçilmiştir.. Bu açılım tam anlamıyla demokratik bir açılım
değil midir?

1930’larda Dünyada faşizm rüzgarları eserken (İtalya, Almanya, Japonya, Portekiz, İspanya..) Türkiye’de Atatürk Cumhuriyeti, kararlı ve gerçekçi adımlarla
demokratik cumhuriyete taşınıyor, dönüştürülüyordu.

İşte bu önemli gün bağlamında ADD Çankaya Şubesi üyesi E. Alb. Sn. Cemil Denk arkadaşımız bir görsel konferans sundu :

ATATÜRK ve KADIN..

portresi
105 yansıdan oluşan varsıl bir görsel içerik paylaşıldı..
Ortalarda 5 dakika ara ile, 6-7 yaşlarında bir kızımızın piyano resitali kaydı izletildi..

İzleyicilerden 80’lik delikanlı Ziya HIZIROĞLU, Atatürk’ün sesini
bire bir, büyük ustalıkla taklit ederek bir söylevini seslendirdi..

İkinci bölüm de ilgiyle izlendi ve 65 dakikada sunum bitirildi..

Cemil Albay, sunumu, genç bir bayan arkadaşımız Buse İNALCI ile paylaşarak yürüttü..
Bu yaklaşım da beğeni topladı..

Kadın arkadaşlarımızın, Türk Devrimi’nin paha biçilmez haklarına öncelikle ve
çelik bir dirençle sahip çıkmaları gerekiyor.. Gerici oyun özellikle onların üzerinden oynanıyor..

Bildik türban oyunu, türbanın siyallaştırılan İslamın simgesine dönüşütürülerek,
mide bulandıran biçimde din sömürüsüne alet edilmesi ve oya avcılığı yapılması.. Karşıvevrimin yollarının bu yöntemle döşenmesi ve açılması..
Türkiye’de siyasal iktidarın Batı destekli olarak izlediği irticacı yolun rotası budur!

Sayın Denk’in sunumu 7 MB’ı aştığından 2 dosya olarak veriyoruz.
İzlemek için lütfen erişkeleri (linkleri) tıklar mısınız??

ATATURK_ve_KADIN1_CEMIL_DENK_5.12.14

ATATURK_ve_KADIN2_CEMIL_DENK_5.12.14

Sevgi ve saygı ile.
06.12.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Not : Düzenleme ADD çankaya Şubesinin, salon ise Yüksek Ticaretliler Derneği
Ankara Şubesi’nin binasında idi..Mithatpaşa Cad. 16/2..
Her 2 kurum da sağolsunlar..

ESK TASARISI : BOŞA KÜREK Mİ?


ESK TASARISI : BOŞA KÜREK Mİ?
 


Dostlar
,

AKP iktidarı ülkemizi yozlaştırarak dönüştürmeyi sürdürüyor..
İnat, ısrar ve kararlılıkla..
Geri dönüştürülmemek üzere koyu bir totaliter rejim adım adım inşa ediliyor.

Yaşamın hemen her alanına sistematik olarak el atarak..

Yasamayı bir Noter dönüştürerek..
Anaysal suç işleyerek, erkler ayrımını ortadan kaldırarak..
İstediği her düzenlemeyi dilerse “yasa” olarak TBMM’den mutlak çoğunluğuyla çıkarıyor. Biçimsel hukuk bakımından da uyulmasını istiyor, bizleri bağlıyor.
Beğenmezse hemen değiştiriyor ya da çiğniyor..
Kamu İhale Yasası 100’den (yüz!) çok kez değiştirildi örneğin..
Meşruiyet diye bir kaygıları asla yok.

Açık söyleyelim :

  • Ülke dar-ül harp alanı olarak görülüyor ve “kutsal cihat” (!) ile
    kale kale düşürülerek teslim alınıyor; Hedef 2023!
    Bu bilinç kuşatması ile her türlü yolsuzluk bile halka yutturuluyor..

Ülkemiz tarihinin en zor dönemlerinden birini yaşıyor..
Ülke ayakta ama polis devleti de tüm ceberrutluğuyla, direnen insanımızın üstüne sürülüyor. Hükümet şiddeti gözükara, çok sayıda adam öldürme pahasına bilerek sürdürülüyor; toplum gözdağı ile korkutularak baskılanmaya çalışılıyor.

Örnekler öyle çok ki..
Son bir tanesi de Ekonomik ve Sosyal Konsey..

Bu kurumun yasasında son derece tehlikeli, geriye giden ve kesinlikle anti-demokratik değişiklikler tasarlanıyor. Sözde 12 Eylül 2010’da yapılan halk oylaması ile
Anayasanın 26 maddesi “toptan” değiştirildi ve bu Kurum (ESK) Anayasa’ya alındı.

Bu dönemde 1’den çok sendikaya üyelik hakkı tuzağı da ustaca (….?!) kuruldu ve
“ileri demokrasi” (!?) diye sunularak eğitimsiz halk yığınları aldatıldı. Satılık – kiralık sözde uzmanlar kalem oynatarak bu ilkel düzenlemeyi de ileri bir hak olarak sunma utanmazlığını sergilediler. Süreç içinde emek sendikaları ufalandı, hükümet yanlısı
HAK İŞ büyütüldü ve DİSK‘ten daha çok üye sahibi 2. büyük konfederasyon yapıldı.

Memur sendikalarına (!) toplu sözleşme ve grev hakkı gene verilmedi bu kapsamlı anayasa değişikliği ile. Hükümetle memur sendikalarının –siz toplu sözleşme ve
grev hakkı olmayan örgüte sendika diyebiliyorsanız!
– ücretler, sosyal haklar… görüşmeleri hep tıklandı ve son sözü Hükümet ağırlıklı ESK, AKP hükümetlerinin öngördüğü biçimde “kesin” olarak sonlandırdı (Anayasa md. 166).

Şimdi, bu yapısıyla gerçekte tümüyle hükümet güdümünde olmasına karşın,
bu da AKP iktidarına yetmiyor ve ipleri daha da sıkılaştırarak eline almak istiyor.

Gerisini Sn. Prof. Oğuz Oyan ustalıkla açıklıyor..

Bu tehlikeli girişimin mut-la-ka durdurulması gerek..

  • AKP AİHM kararlarını da dinlemiyor..
    (Örn. son AİHM kararı zorunlu din derslerinin kaldırılması..)

Böyle giderse, Avrupa Konseyi başta olmak üzere Batı ile kurumsal – hukuksal bağlarımız kesilecek ve Türkiye yalnızlık içinde Ortadoğu’da olabildiğince yeşil bir
şeriat kuşağına itilecek.. Federe bir İslam Devleti çatısı altında.. Suudi Arabistan’a benzer, bu coğrafyada emperyalizmin çıkarlarının bekçiliğin yapma karşılığında
ölene dek onlarca yıl iktidarda kalma / tutulma pazarlığı karşılığında
işbirlikçi siyasal kadrolar eliyle karanlığa sürükleniş..

Yüce ATATÜRK‘ün Cumhuriyet tasarımı asla bu değildi..
Çağdaş uygarlık düzeyinin üstü idi..
Değil ki çağdışı şeriatçı Ortadoğu rejimlerinin mide bulandıran bir versiyonu!

Cumhuriyet kuşakları bu lanetli kuşatmayı yaracaklardır;
bundan hiç ama hiç kuşku yok!

Sevgi ve saygı ile.
03 Aralık 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

================================================

ESK TASARISI : BOŞA KÜREK Mİ? 

portresi_CHP'li

 

Prof. Dr. OĞUZ OYAN
İzmir Mv. (CHP)

 

 

Bugünlerde Meclis komisyonlarında görüşülen “Ekonomik ve Sosyal Konseyin (ESK’nın) Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı”, hazırlanış koşulları ve içeriği bakımından mevcut düzenlemeyi aratacak gözükmektedir.

UYDURMA GEREKÇELER 

Tasarının gerekçesi, yürürlükteki 4641 sayılı yasanın “hem etkin çalışma için gerekli fonksiyonel yapıyı sağlayamadığı hem de toplumun tüm kesimlerini içermediğini” ileri sürmekte ve “bu durum, Konseyin temel amacı olan sosyal diyalog fonksiyonunun aksamasına neden olmakta ve Avrupa Komisyonu’nca eleştiri konusu yapılmaktadır.” demektedir. Bu gerekçe tümüyle temelsizdir.

Bir kere, 12 yıldır tek başına iktidarda olan bir Hükümetin, istediği şekilde değiştirebileceği bir yasayı mazeret olarak öne sürmesi kabul edilemez. Kaldı ki, yürürlükteki yasa Başbakana istediği kadar STK temsilcisini Konseye dahil etme yetkisini verdiği için de bu gerekçenin altı boştur.

İkincisi, yasayı düzenli işletmeye teşebbüs bile etmeden işlemediğine hükmedilemez. Sorunun daha çok bir siyasal niyet ve irade sorunu olduğu, ESK’nın bir yasal dayanağa sahip olmadığı dönemlerde bile daha sık toplanmış olmasından bellidir. 1995’te bir Başbakanlık Genelgesiyle kurulan ESK, 1995-2001 arasında tam 12 kez toplanırken, 2001’de çıkarılan 4641 sayılı yasadan sonra yani 12 yıllık AKP döneminde yalnızca 8 kez toplanabilmiş ve 5 Şubat 2009’den sonra ise hiç toplanmamıştır. Daha vahimi, 12 Eylül 2010 referandum aldatmacasıyla bir anayasal kurum haline getirilen ESK, bu tarihten sonra hiç çağrılmamıştır. AB eleştirilerinin merkezinde de bu vardır.

GERÇEK GEREKÇELER 

AKP’nin ESK mekanizmasını işletmemesinin gerçek gerekçelerini, bilinçli siyasal tercihleri bağlamında değerlendirmek doğru olur:

Birincisi, ESK’nın AKP döneminde çalıştırılmamasının asıl gerekçesini, Hükümetin kendi iktidarını hiçbir kurumsal güçle paylaşmama niyetlerinde aramak gerekir.

İkincisi, AKP iktidarı, yürürlükteki düzenlemenin içerdiği sosyal dengeleri ve kurumsal temsil edilişleri benimsememiştir. Nitekim yasadan farklı olarak tasarıda işçi ve işveren örgütleri ismen sayılmayarak kurumsal temsil güvencesine son verilmektedir. İktidar, çağırılacakları bir yönetmelikle belirleyecektir. Partizanlığın, siyasal kliantelizmin (AS: sözcük anlamıyla müştericilik, müşteri odaklılık) tepe yaptığı bir dönemde yönetmeliğe bırakılacak her yarı-mamul düzenleme, yeni keyfiliklere yol açacaktır. Yönetmeliğin hangi sürede çıkarılacağına ilişkin bir kayıt da yoktur.

Kritik bir konu da, 2012’de yürürlüğe giren 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nun, ESK üyesi işçi konfederasyonlarına bağlı sendikalar için işkolu düzeyinde yetki koşulunu %3’ten %1’e düşürmesi; ayrıca, çerçeve sözleşme yapma yetkisini de münhasıran (AS: salt) ESK’da temsil edilen işçi ve işveren konfederasyonlarına üye işçi ve işveren sendikalarına tanımasıdır. Bu durumda Hükümet, ESK üyeliğini “Demokles’in kılıcı” gibi sendikaların tepesinde tutma, bunu bir cezalandırma/ödüllendirme aracı olarak kullanma olanağını ele geçirmektedir.

Üçüncüsü, gerek Avrupa’da gerekse Türkiye’de varolan üçlü denge (İşçi-işveren-STK veya STK yerine Hükümet) bu tasarıyla ortadan kaldırılmaktadır. ESK’yı STK’larla kalabalıklaştırarak temsili artırdığını iddia eden Hükümet, aslında işçi/memur ve işverenin temsil oranını düşürmekte ve Avrupa ESK uygulamasına uyumsuz bir yapı oluşturmaktadır. Bu, eldeki duruma göre bile bir geriye gidiştir ve etkisi emek kesimleri açısından daha belirgin olacaktır; çünkü sermaye örgütleri sistemde baskı aracı olarak her zaman ağırlıklıdır; AKP iktidarıyla ideolojik yakınlık kuranlar açısından daha da belirleyici olmak üzere…

Dördüncüsü, Konsey’in görev ve yetkilerinin tasarıyla önemli ölçüde budanması; özellikle de çalışma kurulları oluşturma yetkisinin, kimi yasa tasarıları ve kalkınma planı ile yıllık programların hazırlanması sırasında görüş bildirme yetkisinin kaldırılması, iktidarın sistem içinde sürekliliği olacak bir danışma-diyalog yapısıyla yetki paylaşmaktan özenle kaçınmak istediğini göstermektedir. Nitekim, bu sözde diyalog tasarısını hazırlanırken bile sosyal tarafların görüş ve önerileri dikkate alınmamıştır.***

Sonuç olarak, bugünkü girişim, içerde sosyal taraflarla bir diyalog arayışından ziyade, genel seçimler öncesinde AB görüşmelerinde yeni fasıllar açılmasına yönelik taktik bir göz boyama çabasının parçası gibi gözükmektedir. Ama çok iyi biliyoruz ki; totaliterleşen iktidarlar, her düzenlemeyi, kendi çıkardıkları kısıtlayıcı yasalar dahil, giderek bir ayakbağı olarak görme eğilimine girerler. (Cumhuriyet, 03.12.14)

Rıfat Serdaroğlu: TORUN TORBA BİR ARADA


Dostlar
,

Yurtsever ve yürekli insanımız Sn. Rifat Serdaroğlu‘nun aşağıdaki yazısı bize,
Yüce ATATÜRK‘ün çok önemli bir uyarısını anımsattı.
Bu sözü sitemizin girişinde (manşetinde) tutuyoruz sürekli :

  • “Efendiler, sırası gelmişken, aziz Milletime şunu tavsiye ederim ki;
    başının üzerine çıkaracağı adamların kanındaki öz cevheri
    çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an bile geri kalmasın.”

Bir de aşağıdaki uyarıyı..

ATA_ic_cephenin_suskunlugu

 

 

 

Dileriz, Ulusumuz çok geç kalmadan her 2 kulvarda da “gereğini” yapsın..

Sevgi ve saygı ile.
26 Kasım 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

===============================================

 

TORUN TORBA BİR ARADA

portresi

Rıfat Serdaroğlu
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 1-2-3-4. maddeleri ve Devrim Yasalarının korunmasını emreden 174. maddesi yürürlükte iken, T.C. Başbakanlık koltuğuna oturtulan kişi nasıl böylesine ihanete varacak davranışlarda bulunabilir?

Sorumlu bir yönetici, nasıl olur da ülkesinin birliğini bozacak,
ülkeyi bir iç savaşa sürükleyecek politikalar uygular?

Adamın işi-görevi buysa, dedesinden babasından bunu öğrendiyse bal gibi yapar.
Daha beterini de yapar!

Bugün şu Dede – Torun ilişkilerine birlikte bakalım;

-Adamın dedesi, Cumhuriyetin kurulduğu yıllarda, Cumhuriyet Devrimlerine karşı çıktıysa, Potamya’da askere gitmemek, devlete vergi vermemek için isyan edip
yakıp yıktıysa, TORUN da aynı işi yapmayı sürdürür.

O torun, Avrupa’da gariban Müslümanlardan toplanan sadaka paralarıyla
siyaset yaparsa, üstelik gerçeği bilmeyen – toplumun problemleriyle ilgilenmeyen – okumayan- öğrenmeyen kişiler tarafından ülkenin tepe noktalarına getirilirse,
ihanetin katmerlisini yapar!

Niçin şaşırıyorsunuz ki?

– Adamın dedesi, Cumhuriyetin fidan gibi bir asteğmeni KUBİLAY’ı kör bıçakla ensesinden kestiyse ve o adam dedesinin yolundan yürüyorsa, ihanetin daniskasını yapar.

Başka bir hainin torununu da, T.C. Başbakanlık binasındaki makamında
davul-zurna ile ağırlar!

Niçin şaşırıyorsunuz ki?

-Adamın dedesi ve dedesinin babası Hazar Yahudileriyle beraber Kafkaslarda Müslüman -Türk katliamı yaptıysa ve sen de bu kuşağın torununu ülkenin tepe noktalarından birine oturttuysan, adam Türkiye’yi bölmek isteyen Ermeni çetelerinin adamını kendisine danışman yapar.

Cumhuriyete-Laiklik ilkesine- Demokrasiye- çağdaşlığa düşman olup, kendi Şeyhliğini ve gücünü korumak için binlerce zavallıyı silahlandırıp, devlete isyan ettiren ve
binlerce cana kıymış eşkıyanın torunlarının ayaklarına gider.

Niçin şaşırıyorsunuz ki?

İhanetin nedeni olmaz, hainin sütünde vardır ihanet!
Ama her ihanetin mutlaka bir bedeli olur!

Bu hainler için;

Cumhuriyet Dönemi, zulüm dönemidir!
Cumhuriyeti kuran Atatürk ve arkadaşları, işkenceci – asimilasyoncu – inkârcı
ve din düşmanıdırlar!

Bu hainler için;

Muaviye yanlıları Yezid taraftarları!

Öcalan ve Kandildeki çıyanlar!

İngiliz Ajanı-Feodal Derebeyi-Şeyh Bozuntusu Çete Reisi Şeyh Said!

Amerika’nın maaşlı memuru diktatör – binlerce Türk Askerinin katili Barzani!

İngiliz Ajanı Yunanistan elemanı İskilipli Atıf Hoca!

Damat Ferit-Bedirhanlar Özallar-Topbaşlar-Kalyoncular-Halid-i Bağdadi-
Seyit Taha-Berzenciler- Reza Zarraf gibiler, makbul adamlardır…

Ne demiş atalarımız; Hoca hocayı tekkede, it iti dakkada bulur!

Bu kafadaki adamlardan Demokrasi-Hukuk Devleti-Dürüstlük bekleyen insanlara
çok şaşırıyorum.

Bunlar demokrasimizin, Türklüğün, Türk Vatanının, Türk Milletinin sırtına yapışmış sülüklerdir.

Bunlara “Ne Mutlu Türküm Diyene” yazan levhalar batar, derhal indirtirler!
Fakat PKK ve Kürdistan paçavralarının asılmasına ses çıkarmazlar!

Geçmişte yaşanan acı olayları çarpıtırlar ve Türk Devletine-Cumhuriyetin Kurucularına hakaret ederler. Ama 54 bin insanımızın yaşamını söndüren yılan çetesi ile görüşürler!

Türk Ordusunun Genel Kurmay Başkanını “Terör Örgütü Lideri” diye zindana atarlar, PKK Narko-Terör örgütünün lideri ile kucak kucağa olurlar.

Türk Milleti ayağa kalkmadığı, kendi haklarına, kendi demokrasisine sahip çıkmadığı takdirde bu ihanet düzeni Türkiye parçalanıncaya kadar devam eder.

Herkes demokratik yollarla hakkını-hukukunu korumayı, direnmeyi, demokratik tepkisini kullanmayı öğrendiğinde bu şarlatanlar layık oldukları Ortaçağa kaçacaklardır.

Tekrar tekrar söylüyorum: Çare var, çaresiz değilsiniz.
Çare sizsiniz…