ESK TASARISI : BOŞA KÜREK Mİ?


ESK TASARISI : BOŞA KÜREK Mİ?
 


Dostlar
,

AKP iktidarı ülkemizi yozlaştırarak dönüştürmeyi sürdürüyor..
İnat, ısrar ve kararlılıkla..
Geri dönüştürülmemek üzere koyu bir totaliter rejim adım adım inşa ediliyor.

Yaşamın hemen her alanına sistematik olarak el atarak..

Yasamayı bir Noter dönüştürerek..
Anaysal suç işleyerek, erkler ayrımını ortadan kaldırarak..
İstediği her düzenlemeyi dilerse “yasa” olarak TBMM’den mutlak çoğunluğuyla çıkarıyor. Biçimsel hukuk bakımından da uyulmasını istiyor, bizleri bağlıyor.
Beğenmezse hemen değiştiriyor ya da çiğniyor..
Kamu İhale Yasası 100’den (yüz!) çok kez değiştirildi örneğin..
Meşruiyet diye bir kaygıları asla yok.

Açık söyleyelim :

  • Ülke dar-ül harp alanı olarak görülüyor ve “kutsal cihat” (!) ile
    kale kale düşürülerek teslim alınıyor; Hedef 2023!
    Bu bilinç kuşatması ile her türlü yolsuzluk bile halka yutturuluyor..

Ülkemiz tarihinin en zor dönemlerinden birini yaşıyor..
Ülke ayakta ama polis devleti de tüm ceberrutluğuyla, direnen insanımızın üstüne sürülüyor. Hükümet şiddeti gözükara, çok sayıda adam öldürme pahasına bilerek sürdürülüyor; toplum gözdağı ile korkutularak baskılanmaya çalışılıyor.

Örnekler öyle çok ki..
Son bir tanesi de Ekonomik ve Sosyal Konsey..

Bu kurumun yasasında son derece tehlikeli, geriye giden ve kesinlikle anti-demokratik değişiklikler tasarlanıyor. Sözde 12 Eylül 2010’da yapılan halk oylaması ile
Anayasanın 26 maddesi “toptan” değiştirildi ve bu Kurum (ESK) Anayasa’ya alındı.

Bu dönemde 1’den çok sendikaya üyelik hakkı tuzağı da ustaca (….?!) kuruldu ve
“ileri demokrasi” (!?) diye sunularak eğitimsiz halk yığınları aldatıldı. Satılık – kiralık sözde uzmanlar kalem oynatarak bu ilkel düzenlemeyi de ileri bir hak olarak sunma utanmazlığını sergilediler. Süreç içinde emek sendikaları ufalandı, hükümet yanlısı
HAK İŞ büyütüldü ve DİSK‘ten daha çok üye sahibi 2. büyük konfederasyon yapıldı.

Memur sendikalarına (!) toplu sözleşme ve grev hakkı gene verilmedi bu kapsamlı anayasa değişikliği ile. Hükümetle memur sendikalarının –siz toplu sözleşme ve
grev hakkı olmayan örgüte sendika diyebiliyorsanız!
– ücretler, sosyal haklar… görüşmeleri hep tıklandı ve son sözü Hükümet ağırlıklı ESK, AKP hükümetlerinin öngördüğü biçimde “kesin” olarak sonlandırdı (Anayasa md. 166).

Şimdi, bu yapısıyla gerçekte tümüyle hükümet güdümünde olmasına karşın,
bu da AKP iktidarına yetmiyor ve ipleri daha da sıkılaştırarak eline almak istiyor.

Gerisini Sn. Prof. Oğuz Oyan ustalıkla açıklıyor..

Bu tehlikeli girişimin mut-la-ka durdurulması gerek..

  • AKP AİHM kararlarını da dinlemiyor..
    (Örn. son AİHM kararı zorunlu din derslerinin kaldırılması..)

Böyle giderse, Avrupa Konseyi başta olmak üzere Batı ile kurumsal – hukuksal bağlarımız kesilecek ve Türkiye yalnızlık içinde Ortadoğu’da olabildiğince yeşil bir
şeriat kuşağına itilecek.. Federe bir İslam Devleti çatısı altında.. Suudi Arabistan’a benzer, bu coğrafyada emperyalizmin çıkarlarının bekçiliğin yapma karşılığında
ölene dek onlarca yıl iktidarda kalma / tutulma pazarlığı karşılığında
işbirlikçi siyasal kadrolar eliyle karanlığa sürükleniş..

Yüce ATATÜRK‘ün Cumhuriyet tasarımı asla bu değildi..
Çağdaş uygarlık düzeyinin üstü idi..
Değil ki çağdışı şeriatçı Ortadoğu rejimlerinin mide bulandıran bir versiyonu!

Cumhuriyet kuşakları bu lanetli kuşatmayı yaracaklardır;
bundan hiç ama hiç kuşku yok!

Sevgi ve saygı ile.
03 Aralık 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

================================================

ESK TASARISI : BOŞA KÜREK Mİ? 

portresi_CHP'li

 

Prof. Dr. OĞUZ OYAN
İzmir Mv. (CHP)

 

 

Bugünlerde Meclis komisyonlarında görüşülen “Ekonomik ve Sosyal Konseyin (ESK’nın) Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı”, hazırlanış koşulları ve içeriği bakımından mevcut düzenlemeyi aratacak gözükmektedir.

UYDURMA GEREKÇELER 

Tasarının gerekçesi, yürürlükteki 4641 sayılı yasanın “hem etkin çalışma için gerekli fonksiyonel yapıyı sağlayamadığı hem de toplumun tüm kesimlerini içermediğini” ileri sürmekte ve “bu durum, Konseyin temel amacı olan sosyal diyalog fonksiyonunun aksamasına neden olmakta ve Avrupa Komisyonu’nca eleştiri konusu yapılmaktadır.” demektedir. Bu gerekçe tümüyle temelsizdir.

Bir kere, 12 yıldır tek başına iktidarda olan bir Hükümetin, istediği şekilde değiştirebileceği bir yasayı mazeret olarak öne sürmesi kabul edilemez. Kaldı ki, yürürlükteki yasa Başbakana istediği kadar STK temsilcisini Konseye dahil etme yetkisini verdiği için de bu gerekçenin altı boştur.

İkincisi, yasayı düzenli işletmeye teşebbüs bile etmeden işlemediğine hükmedilemez. Sorunun daha çok bir siyasal niyet ve irade sorunu olduğu, ESK’nın bir yasal dayanağa sahip olmadığı dönemlerde bile daha sık toplanmış olmasından bellidir. 1995’te bir Başbakanlık Genelgesiyle kurulan ESK, 1995-2001 arasında tam 12 kez toplanırken, 2001’de çıkarılan 4641 sayılı yasadan sonra yani 12 yıllık AKP döneminde yalnızca 8 kez toplanabilmiş ve 5 Şubat 2009’den sonra ise hiç toplanmamıştır. Daha vahimi, 12 Eylül 2010 referandum aldatmacasıyla bir anayasal kurum haline getirilen ESK, bu tarihten sonra hiç çağrılmamıştır. AB eleştirilerinin merkezinde de bu vardır.

GERÇEK GEREKÇELER 

AKP’nin ESK mekanizmasını işletmemesinin gerçek gerekçelerini, bilinçli siyasal tercihleri bağlamında değerlendirmek doğru olur:

Birincisi, ESK’nın AKP döneminde çalıştırılmamasının asıl gerekçesini, Hükümetin kendi iktidarını hiçbir kurumsal güçle paylaşmama niyetlerinde aramak gerekir.

İkincisi, AKP iktidarı, yürürlükteki düzenlemenin içerdiği sosyal dengeleri ve kurumsal temsil edilişleri benimsememiştir. Nitekim yasadan farklı olarak tasarıda işçi ve işveren örgütleri ismen sayılmayarak kurumsal temsil güvencesine son verilmektedir. İktidar, çağırılacakları bir yönetmelikle belirleyecektir. Partizanlığın, siyasal kliantelizmin (AS: sözcük anlamıyla müştericilik, müşteri odaklılık) tepe yaptığı bir dönemde yönetmeliğe bırakılacak her yarı-mamul düzenleme, yeni keyfiliklere yol açacaktır. Yönetmeliğin hangi sürede çıkarılacağına ilişkin bir kayıt da yoktur.

Kritik bir konu da, 2012’de yürürlüğe giren 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nun, ESK üyesi işçi konfederasyonlarına bağlı sendikalar için işkolu düzeyinde yetki koşulunu %3’ten %1’e düşürmesi; ayrıca, çerçeve sözleşme yapma yetkisini de münhasıran (AS: salt) ESK’da temsil edilen işçi ve işveren konfederasyonlarına üye işçi ve işveren sendikalarına tanımasıdır. Bu durumda Hükümet, ESK üyeliğini “Demokles’in kılıcı” gibi sendikaların tepesinde tutma, bunu bir cezalandırma/ödüllendirme aracı olarak kullanma olanağını ele geçirmektedir.

Üçüncüsü, gerek Avrupa’da gerekse Türkiye’de varolan üçlü denge (İşçi-işveren-STK veya STK yerine Hükümet) bu tasarıyla ortadan kaldırılmaktadır. ESK’yı STK’larla kalabalıklaştırarak temsili artırdığını iddia eden Hükümet, aslında işçi/memur ve işverenin temsil oranını düşürmekte ve Avrupa ESK uygulamasına uyumsuz bir yapı oluşturmaktadır. Bu, eldeki duruma göre bile bir geriye gidiştir ve etkisi emek kesimleri açısından daha belirgin olacaktır; çünkü sermaye örgütleri sistemde baskı aracı olarak her zaman ağırlıklıdır; AKP iktidarıyla ideolojik yakınlık kuranlar açısından daha da belirleyici olmak üzere…

Dördüncüsü, Konsey’in görev ve yetkilerinin tasarıyla önemli ölçüde budanması; özellikle de çalışma kurulları oluşturma yetkisinin, kimi yasa tasarıları ve kalkınma planı ile yıllık programların hazırlanması sırasında görüş bildirme yetkisinin kaldırılması, iktidarın sistem içinde sürekliliği olacak bir danışma-diyalog yapısıyla yetki paylaşmaktan özenle kaçınmak istediğini göstermektedir. Nitekim, bu sözde diyalog tasarısını hazırlanırken bile sosyal tarafların görüş ve önerileri dikkate alınmamıştır.***

Sonuç olarak, bugünkü girişim, içerde sosyal taraflarla bir diyalog arayışından ziyade, genel seçimler öncesinde AB görüşmelerinde yeni fasıllar açılmasına yönelik taktik bir göz boyama çabasının parçası gibi gözükmektedir. Ama çok iyi biliyoruz ki; totaliterleşen iktidarlar, her düzenlemeyi, kendi çıkardıkları kısıtlayıcı yasalar dahil, giderek bir ayakbağı olarak görme eğilimine girerler. (Cumhuriyet, 03.12.14)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir