Etiket arşivi: www.ahmetsaltik.net

AŞILAR VE İLAÇLAR

AŞILAR VE İLAÇLAR

Prof. Dr. Coşkun ÖZDEMİR
Cumhuriyet,
09.01.2020

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Ağır ve üstelik çözümleri çok zor görünen sorunlarla baş başa bir ülkede yaşıyoruz. İşsizlik var, geçim zorlukları, borç içinde yaşayan milyonlar, rekor düzeyde kadın cinayetleri, Suriye’den sonra Irak ve şimdi de Libya. Az daha İstanbul Kanalını unutuyordum En hararetli tartışmalar onda. Neredeyse 40 yıldır süregelen terör ve her gün yürek yakan şehitler ve şehitler. Bunlar yetmezmiş gibi şimdi bir de aşılar ve ilaçlar sorunu ortaya çıktı. Sevilen bir yazar, Kara Kutu adlı çok okunan çok satan bir kitap yazdı. Beklendiği gibi çok tepki aldı. Kimileri bu eleştirilerde çok ileri gittiler. Kolaylıkla insan harcamak bizim aydınlarımız arasında bir gelenek gibidir. Siliverirler sizi. Ben kitabı henüz okumadım. Ama yazdıklarına katılarak, beğenerek okuduğum bu yazarın, kitabın SÖZCÜ’deki tanıtımına takıldım. Bunu da O’na dostça yazdım”.

Genellemek yanlış

İlaçlar (genelleyerek) hastalıkları iyileştirmez, kronikleştirir, çok sayıda yan etki yapar, ben ilacı bıraktım, spor, temiz hava, iyi beslenme ile yetineceğim..” diyor. Üstelik şeker hastası. Sevgili Soner Yalçın, kapitalizmi onun parayı, kazancı her şeyin üstünde tutmasını aldatmasını, sömürmesini savaşlara yol açmasını sonuna kadar ileri sürebilirsin. Sana katılırız. Ama ilaçları ve aşıları topyekûn kötülemek, kullanımlarını zararlı ilan etmek çok yanlış. Kapitalizme karşı yalnız ilaçlar için değil, gıdalar için satılık eşyalar için ve her şey için önlem almak zorundayız. Uzun yoldan gidip benden çok para isteyen şoför ben bu hilekârlığı fark edince bana “Ne yapalım efendim, çok kazık yiyoruz, biz de fırsat bulunca kazık atıyoruz..” diyor. Onun önlemi böyle. Eminim bakkal da, tamirci de, doktor da, profesör de, öğretmen de, satıcı da benzer önlemler alıyordur. Bunu yapamayan asgari ücretle çalışanlar, ancak Allah’a dua edebilirler. Azgelişmiş kapitalist bir ülkede yönetimde, ekonomide, eşitlikte, eğitimde bir adalet sağlayamıyorsa orada çok sayıda suç işlenecek ve rüşvetin yolsuzluğun önüne geçilemeyecektir.

İlaç firmaları ticari kuruluşlardır. Bir ilacın tedavide kullanım aşamasına gelmesi 8-10 yıl sürebilir. Bu gelişimin maliyeti milyarları bulabilir. Sık görülen hastalıkların ilaçlarına öncelik verirler, ender görülenleri ihmal edebilirler. Rekabet de var. İlaçlarının çok satılması için o ülkenin yasaları engellemedikçe her çareye başvururlar. Polifarmasiyi teşvik ederler. Kimi doktorların ve akademisyenlerin tatmin edici para karşılığında sipariş ilaç makaleleri yazdığı iyi biliniyor. Yıllar önce yeni kurulan bir ilaç firması bize hisse senedi almayı önermişti. İlaçları satıldıkça birlikte kazanacaktık. Bunların önlemini sosyal devletin Sağlık Bakanlığı, dürüst akademisyenler araştırmaları ile üniversiteler alabilir. Yaşam kurtaran ilaçları, antibiyotikleri kötülemek, reddetmek olmaz. En iyi en doğru kullanımını sağlamak yönetimin görevidir. Bizde kabul görüp onay alıp çok kullanılan bir akıl fikir ilacından bahsettiğim zaman Amerikalı nörologlar gülmüşlerdi. İngiltere’de bize göre ne denli az ilaç kullanıldığını görüp şaşmıştım. Devlet hastanesinde görev yapan bir öğrencim

  • “80 hasta bakmaya zorluyorlar. Olacak şey değil, ama itiraz etmiyorum çünkü performans ödeneği alıyorum. Yanılmayayım diye 3 yerine 30 MR istiyorum..” diyor.İsrafı ve nedenini görüyor musunuz?

Yanlışlığı anlaşıldı

Aşılara gelince, orada da büyük yanlışlık yapılıyor. Grip aşısı %10-60 yarar sağlıyor. Virüsler her yıl değiştiği için, her zaman ayni derecede etkili olmuyor. Risk kümeleri kullanmalı.

Aşılar otizme neden oluyor..” deniyor.

Bunu Habertürk’te konuşan üçlü de söyledi. Eski arkadaşım Dr. Canan Efendigil de vardı. Oysa bunu yazan Dr. A. Wakefield ve arkadaşları idi. Geniş araştırmalar yapıldı ve bunun doğru olmadığı anlaşıldı (Dr. Mustafa Çetiner- Herkese Bilim ve Teknoloji). O yazı geri çekildi. Bu tartışmalar yüzünden halka doğru olanı anlatmak zor oluyor. Bu aşı karşıtlığı nedeni ile kızamık olguları ve ölenlerde büyük artış oldu. Çare, çok güvenilir uzman kişilere danışarak doğru olanı yapmaktır. Tabii devlet ve Sağlık Bakanlığının büyük sorumluluk yüklenmesi ve öncü bir rol oynaması gerekiyor.
================================
Dostlar,

Sayın Prof. Dr. Coşkun Özdemir, 90 yaşını aşan bir bilge hekimdir..
İstanbul Tıp Fakültesi’nde öğrencisi olmuş olmak bize onur veriyor.
O’nun insancıl hekim yüreciği hala insanımızın sağlığı için çarpıyor..
40+ yıldır İstanbul / Yeşilköy’de kurup yüklendiği KASDER‘de (Kas Hastalıkları Derneği) yoksul kas hastalarının dertlerine deva olmaya çabalıyor, yetkin bir Nörolog olarak..

Aşı karşıtlığı sorununu bu sitede çoooook işledik. Daha dün sitemizde yayınlanan bir yazımızda şu dizelere yer verdik :

“..Çocuk aşılama oranları düşüyor, geçen yıl 3 bine yakın kızamık saptandı ülkede, hala aklınızı başınıza alıp bu bağlamda etkili bir girişim yapmıyorsunuz! TBMM’ye bu aşıların zorunlu olmasını öneren yasa önerisi sunalı yıllar oldu, kadük ettiniz.. Dinci takıntılarınızla aşıları, pek çok ülkenin yaptığı gibi yasal olarak zorunlu kılmaya yanaşmıyorsunuz.. Örn. TV’lerde halkı bu bağlamda eğitecek ve aşıya teşvik edecek neden tek bir kamu duyurusu (spotu) bile yok?! Siz ne yapmak istiyorsunuz? Salgın çıksın ve mazlum – yoksul çocuklar ölsün, engelli mi kalsın!”.. (http://ahmetsaltik.net/2020/01/10/istanbul-trakyayi-yutamaz/)

*****
Soner Yalçın’ı da geçtiğimiz yıl SÖZCÜ‘deki köşesinde aşı karşıtı bir yazısı nedeniyle e-ileti ile nazikçe uyarmış, konunun uzmanlık gerektirdiğini belirtmiş ve çok rahat yanlışa düşebileceğini, halkın  – çocukların sağlığına istemeden zarar verebileceğini vurgulamıştık. Telefonumuzu da yazarak dilerse bu gibi yazılarda bizden görüş alabileceğini eklemiştik. Çok kısaca “Teşekkür ederim hocam..” yanıtını almıştık.. Ama gene bildiğini okudu.. (yazışma arşivimzdedir..)

  • Bu konuda hata yapmak, aşıyla korunulabilir hastalıklar yüzünden SALGIN ÇIKMASI anlamına gelir. Bu salgında masum – yoksul çocuklar (erişkinler de!) ölür, engelli kalır.

Bedel böylesine ağırdır. O yüzden, konuyu uzmanlarına bırakmak zorunludur.

Soner Yalçın çok birikimli, zeki, üretken ve yazdıklarıyla halkımıza ışık tutan nitelikli bir yazardır. Ancak son kitabındaki ilaç ve özellikle AŞILAR konusunda yazdıkları son derece sakıncalı, halk sağlığını tehdit eden, bilimsel açıdan yanlış, temelsiz içeriklerdir.

Şimdi ne yapmalıdır Soner Yalçın???

Bir deli” kuyuya bir taş atıyor, 40 akıllı yıllarca çıkaramıyor..

Soner Yalçın Bir deliolmak / kalmak istemiyorsa;

SONER YALÇIN’a çağrı                                     :

– kamuoyuna bir açıklama yapmalı,
– açıkça özür dilemese bile,
– özellikle AŞILAR konusunda yanıldığını,
– yazdıklarını geri aldığını,
– anababaların çocuklarını mutlaka aşılatmaları gerektiğini

duyurmalı ve zaten ipe un seren ağır sorumlu AKP iktidarını da derhal göreve çağırmalıdır…

Bunu yapmayan ya da tersini yapanlar, salgın çıktığında ölecek – engelli kalacak masum ve çoğu yoksul çocukların KATİLİ olmaktan kurtulamazlar..

  • Sağlık Bakanlığı hiç yoktan, hemen, ivedilikle TV’lerde kamu uyarıları (spotları) yayınlayarak anababaları çocuklarını aşılamaya çağırmalıdır..
  • Hiç yoktan, hemen, gecikmeden, SALGIN KAPIDA!

Sevgi ve saygı ile. 11 Ocak 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Halk Sağlığı Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

 

KESK’ten enflasyon tepkisi: Zam oranlarının yeniden hesaplanması elzemdir

KESK’ten enflasyon tepkisi:
Zam oranlarının yeniden hesaplanması elzemdir

BİRGÜN, 03.01.2020

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), TÜİK tarafından açıklanan enflasyon verilerine tepki gösterdi. Twitter hesabından açıklama yapan KESK,

  • “Tüketici enflasyon’u olarak açıklanan %11,8 yıllık artış, 2018 Aralık ayı ile 2019 Aralık ayı fiyat kıyaslamasıdır. TÜİK rakamlarının doğru olduğunu varsaysak bile yıllık hesaplamada doğru ölçü, 12 aylık ortalama artış oranı olan %15’in üzeridir.” dedi.

KESK, “Kamu emekçilerinin ücretleri büyüme ve refahtan payı olmadan hesaplanmıştır. Ücretlerimiz enflasyon karşısında erimekte, satın alma gücümüz düşmektedir.
Zam oranlarının yeniden hesaplanması elzemdir.
Halk için bütçe” talebimizle işyerlerinde, alanlarda olmaya devam edeceğiz” dedi.

KESK@KESK1995

Tüketici ‘u olarak açıklanan %11,8 yıllık artış, 2018 Aralık ayı ile 2019 Aralık ayı fiyat kıyaslamasıdır. TÜİK rakamlarının doğru olduğunu varsaysak dahi yıllık hesaplamada doğru ölçü, 12 aylık ortalama artış oranı olan %15’in üzeridir.

View image on Twitter

KESK@KESK1995

Kamu emekçilerinin ücretleri büyüme ve refahtan payı olmadan hesaplanmıştır. Ücretlerimiz karşısında erimekte, satın alma gücümüz düşmektedir. Zam oranlarının yeniden hesaplanması elzemdir. “Halk için bütçe” talebimizle işyerlerinde, alanlarda olmaya devam edeceğiz!

View image on Twitter
****
Dostlar,

2019 enflasyonu gerçekten TÜİK’in açıkladığı gibi %11,8 ise, “yeniden değerleme
oranı” neden bunun 2 katı olan %22,5’in üzerindedir?
AKP iktidarı neden kamu hizmetlerine “yeniden değerleme oranı” dediği orana göre zam yapmıştır? Niçin TÜİK’in açıkladığı enflasyon oranına göre artış yapılmadı bu kamu mal ve hizmetlerine?? Üstelik TÜİK verileri açıklanmadan epey önce! Yoksa, halktan gizlenen “gerçek enflasyon oranı” en az bu “yeniden değerleme oranı” düzeyinde mi?
* Bir Hükümet halka yalan söyler mi, halkı kandırır mı?
* Hangi hükümetler halkı yoksullaştırarak ve türlü yalanlarla kandırarak yandaşlarına ve yabancı sermayeye muazzam düzeyde / yüzlerce milyar Dolar!) ulusal serveti akıtır?
Bir iktidar bunu yıllardır yapıyorsa kaza – kader – yazı mıdır; yoksa akıl fukaralığı ya da ihanet midir?
Bu ağır sömürüyü – aldatılmayı gören halk ne yapar? Ne yapmalıdır?
Soruları uzatmaya gerek var mı?
Yanıt : Halktan yana iktidarlar bunları yapmaz!
O halde AKP iktidarı da halktan yana değil!
Peki kimden yana AKP = Erdoğan iktidarı??

* AKP, dinci sermaye ve yabancı sermayeden yana ama halkına dost değil!
***
Şu verilere ne buyurulur ?
Dünya ekonomisinden 200 yıl boyunca aldığımız pay; 

* 1820’de % 0,96
* 1913’de % 0,80
* 1923’de % 0,41
* 1950’de % 0,77
* 1973’de % 0,85
* 2003’de % 1,03
* 2019’da % 0,81

Osmanlı’nın büyük felaket yıllarını gösteren 1914-1923 arasını dışarıda tutarsak, 200 yıldır aynı düzeyde debelenip duruyoruz. Kimse kimseyi kandırıp durmasın ! Artık anlamak zorundayız ki; bu topraklara “bilimsel gelişmeyi“, bilimin yaşama aktarılma biçimi olan “teknolojiyi” ve “hukuk bilincini” yerleştirmeden OLMAYACAK ! (Prof.Dr. Y. Ziya Yergök, 4.1.20, what’s up ile)

2019 sonunda toplam ulusal bakımından zar sor 20. sırada olacağız ya da G20’den düşeceğiz! Ama nüfusumuz  tavşanlar gibi büyümeyi sürdürüyor. 2018 boyunca net 1,2 milyon daha çoğaldık ve 82 milyon olduk. 2019 boyunca da aynı hızla %1,47 (veya binde 14,7) hızla çoğaldı isek, en az 1,22 milyon daha nüfus alacak ve 83,2 milyonu bulacağız. Dünya nüfus artış hızı ise %1,12. Dolayısıyla dünya nüfusu içindeki payımız 83,2 milyon / 7,7 milyar = %1,1..
Dünya ekonomisinden %0,81 pay alan ama nüfusu dünya nüfusunun %1,1’i olan bir Türkiye! Dolayısıyla kişi başına yıllık gelirde ilk 60’a giremeyen Türkiye, küresel kişi başına gelir ortalamasının (11 bin $) da en az 2 bin $ altında!
Dünya alem bizi kıskanıyor (!), başımız göğe eriyor (!) asrın lideri ile ama hem rakamlar hem de gerçek yaşam bu söylemlere – masallara hiç ama hiç uymuyor.

Niye acaba??

  • 17+ yıldır tek başına iktidar olan AKP = Erdoğan, bu yıkımdan sorumludur!Halkımız, yaşadığı gerçeklerin nedenlerini soracak ve bulacak ölçüde akıllıdır.
    Sonra da ne yağacağına karar verecek ölçüde bilgedir.

    Göreceğiz..

    Sevgi ve saygı ile. 05 Ocak 2020, Ankara

    Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
    Halk Sağlığı Uzmanı, Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı

    Mülkiyeliler Birliği Üyesi
    www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

MENDERES KARA BİR HAİNDİ VE ONU NE YAZIK Kİ SADECE BİR KEZ ASABİLDİK!

BU KONUYU SON KEZ YAZIYORUM.. SAĞ PALAVRALARA İTİBAR ETMEYİN..

MENDERES KARA BİR HAİNDİ ve O’NU NE YAZIK Kİ SADECE BİR KEZ ASABİLDİK…!!!


Prof. Dr. Siber GOKSEL

03 Ocak 2020

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Menderes Neden Asılmıştı?
Erdoğan, Davutoğlu ve AKP ince saz heyeti, her sıkıştıklarında ağızlarından Adnan Menderes’i düşürmüyorlar. Peki Menderes neden asılmıştı? İşte bu sorunun yanıtı:
Adnan Menderes Yassıada’da 17 Eylül 1961’de sağlık muayenesini yapan doktor heyetinden sağlam raporu alındıktan sonra öğlen 13:21’de idam edildi.

Adnan Menderes neyle suçlanmıştı?
1- Örtülü ödenek paralarını zimmetine geçirmek,
2- 6-7 Eylül Olayları’na önceden haberi olduğu halde müdahale etmemek, ((AS: Olaylar DP kurgusu – kışkırtması idi; İstanbul’da çok sayıda Rum kökenli yurttaşın ev ve işyerleri yağmalandı; 1955)
3- Yasaya aykırı olarak üniversite basmak ve halka ateş açtırtmak,
4- Bazı muhalefet milletvekillerinin ve muhalefet liderinin seyahat özgürlüğünü kısıtlamak,
5- Devlet radyosunu siyasi çıkarları için kullanmak,
6- Halkı Demokrat İzmir gazetesinin matbaasını tahrip etmeye teşvik etmek
7- Kırşehir’in haksız olarak ilçe yapılması, (AS: Seçimi CHP kazandığı için..)
8- Yargı bağımsızlığının ihlali,
9- Tahkikat Komisyonu kurulup olağanüstü yetkilerle donatılması,
10- CHP’nin mallarına “haksız” yere el konulduğu iddiaları, gibi nedenlerle.

Peki bunlar idam cezası için yeterli mi?

İçinizde kimileri İDAM cezasına karşı olabilir.
Fakat Menderes de idama karşı mıydı?
Elbette değildi.. 1951-1960 arasında Menderes 43 kişinin idam kararına imza attı ve hepsi idam edildi. İdamların en dramatik olanı ise, 14 Nisan 1955’te casusluk suçundan idam edilen Hayati Karaşahin idi. İnfazı, Ankara Samanpazarı’nda halka açık olarak yapıldı. Suçu neydi? Rusya için casusluk yapmak.

Menderes’in başka suçları yok muydu? Aslında Menderes’in suçları mahkemelerde gündeme gelmeyenlerdi. ABD’nin tepkisinden çekinen Cemal Gürsel hükümeti aşağıdakileri hiç gündeme getirmedi.

1- 1951’de Menderes’in DP hükümeti Kore Savaşı’nda Amerika için asker gönderdi. Amerikan çıkarları için bine yakın vatan evladı Kore’de yaşamını yitirdi, binlercesi yaralandı.
2- 1952’de NATO’nun isteği üzerine komünizme karşı gayri-nizamı harp yapacak Seferberlik Tetkik Kurulu, daha sonraki adıyla Özel Harp Dairesi kurdu.
3- 1954’te yabancılara petrol arama ve çıkarma izni verildi. (AS: Max Bell yasası)
4- Tek parti döneminde kurulan bazı traktör ve basma fabrikaları Menderes döneminde özelleştirildi veya ekonomik olmadıkları (!) için kapatıldı.
Nuri Demirağ tarafından kurulduktan sonra İsmet İnönü tarafından devletleştirme kapsamına alınan uçak ve uçak motoru fabrikaları, Eskişehir tank fabrikası ve Kırıkkale silah fabrikası Menderes döneminde NATO standartlarına uymadıkları gerekçisiyle kapatıldılar
5- Cezayir kurtuluş savaşı sırasında Fransa’yı destekledi. (AS: BM’de oylamada çekimser kalındı)
6- 1954-1958 arasında 238 gazeteci iktidara karşı yazılar yazmak suçundan mahkûm oldu.
7- “Tahkikat Komisyonu”nu kurdu. 15 DP milletvekilinden oluşan Komisyon hem suçlama hem de yargılama hakkına sahipti. Komisyon, 5 kişiden çok yan yana yürümeyi bile yasakladı.
8- İsmet İnönü’ye 12 oturum Meclisten men cezası verildi
9- Turan Emeksiz hükümete karşı İstanbul Üniversitesi’nde düzenlenen bir protesto mitinginde polisin açtığı ateş sonucu öldü. Hüseyin Onur ise sol bacağı kesilerek kurtarıldı.
10- Hukuk’un üstünlüğünü savunan Yargıtay Başkanı Bedri Köker, Yargıtay Başsavcısı Rifat Alabay, Yargıtay 2. Başkanlarından Haydar Yücekök, Yargıtay Üyeleri Melahat Ruacan, Kamil Çoşkunoğlu, Faik Uras ve İlhan Dizdaroğlu ‘görülen lüzum üzerine’ re’sen bir günde emekliye sevkedildiler.

Gerçekte Menderes hükümeti, ordu darbe yapacak gerekçesiyle daha 6 Haziran 1950’de (AS: Seçim 14 Mayıs 1950’de, 3 hafta önce yapılmıştı), Genelkurmay Başkanı Nafiz Gürman başta olmak üzere bütün üst komuta kademesi dahil olmak üzere 15 general ve 150 albayı re’sen emekliye sevk etti. 1950-1960 DP hükümetinin kısa bir değerlendirmesini yapmaya çalıştım.

  • TANRI TÜRK MİLLETİNE BİR DAHA MENDERES VER BENZERLERİNİ
    HİÇBİR ŞEKİLDE YÖNETİCİ YAPMASIN..

Hiç laga – luga yapmasınlar. BİZ O GÜNLERİ BİZZAT YAŞADIK.
YAZILANLARIN HEPSİ DE DOĞRU..
==============================
Dostlar,

DEMOKRAT PARTİ ve BAŞBAKAN MENDERES’in BAĞIŞLANMAZ SABIKALARI

Liste rahatlıkla uzatılabilir…..

– İktidar karşıtı 147 üniversite hocasının işten atılması
– İstanbul Üniversitesi Rektörü, saygın hukuk bilimcisi Ord. Prof. Dr. Sıddık Sami Onar’ın, izinsiz / hukuk dışı girilen İstanbul Üniversitesi bahçesinde polis tarafından darp edilmesi ve yerlerde sürüklenmesi..
–  Karşıt (Muhalif) TAN Gazetesi baskını ve yağmalanması, matbasının tahrip edilmesi
– “Vatan Cephesi” adıyla halkı bölmek için radyodan her gün bu Cephe’ye katılanların ilan edilmesi..
– İktidara geleli (14 Mayıs 1950) 1,5 ay olmadan, Haziran 1950’de, Büyük ATATÜRK‘ün Türkçe okunmasını sağladığı Ezan’ın yeniden arapça okutulmaya başlanması..
– İnönü’nün yurt gezilerinde engellenmesi, başından taşla yaralanması ve İstanbul Topkapı’da linçten kurtarılması (bir generalin havaya ateş açması ile..)
– “Odunu aday göstersem seçtiririm” diyerek böbürlenmesi ve ulusa ağır saygısızlığı..
– “Siz isterseniz şeriatı bile geri getirebilirsiniz” diyerek Laik Cumhuriyet düşmanlarına açık çağrı yapması..
– Veeeeeeeeeeeeee, 1954’te, dünyaya örnek ve Cumhuriyetin sigortalarından, gözbebeği kurumlarımız, Atatürk‘ün düşünsel öncülüğünü yaptığı, Hasan Ali Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç‘un evlatları gibi kolladığı KÖY ENSTİTÜLERİNİ, DP Başbakanı Adnan Menderes kapattı.. DP Van Milletvekili aşiret ağası Kinyas Kartal TBMM’de,

O ağa, bu ağa, benim ineği kim sağa; hani benim marabam??” diyerek feodaliteyi savundu!

– Son olarak; aşırı borçlanma ve israf ile ülkemizi resmen ekonomik – mali bakımdan iflas ettirerek Moratoryum ilan etti çok yüksek enflasyon sonucunda Temmuz 1958’de muazzam bir devalüasyon ile TL %320 oranında değersizleştirilerek (devalüe edilerek), 1 $ = 2.80 TL iken 1 $ = 9.20 TL yapıldı!

UNUTMAYALIM                     :

  • 1952’de Türkiye’yi NATO‘ya yalvar – yakar sokarak (Güney Kore’de 700’ü aşkın şehit ve 2 bini aşkın gazi vererek) kontr-gerillayı içimize sokan, yurtsever aydın cinayetleri ile, Çorum – Maraş – Sivas / Madımak… gibi iç isyan amaçlı kırımların ardındaki yasa dışı (illegal) yapıları meşrulaştıran. NATO’ya / ABD’ye ülke topraklarında çok sayıda askeri üs kurma ve nükleer silah depolama olanağı veren de Demokrat Parti hükümeti ve başbakanı Adnan Menderes idi..

    Celal Bayar Cumhurbaşkanı idi. Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan da, Menderes ile birlikte idam edilen, hükümetin meşruluğunu yitirmesinde başlıca sorumlu Dışişleri ve Maliye Bakanları idi..

    ATATÜRK diyor ki                               :

  • “Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır.”

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

2020 BAŞINDA AKP = ERDOĞAN’ın TÜRKİYE’yi SÜRÜKLEDİĞİ BATAKLIK

2020 BAŞINDA AKP = ERDOĞAN’ın TÜRKİYE’yi SÜRÜKLEDİĞİ BATAKLIK

 

Türkiye çok zor bir kavşağa giriyor 2020 ile birlikte..
Ülkenin pek çok göstergesi olumlu olmaktan çok uzak ve üstelik gerilemekte.
Örneğin dış borçlar 2002 sonunda 129 milyar $ iken AKP 17 yılda 450 milyar Dolara çıkardı, 3,5 kat büyüdü borçlar. Halkın bankalara borcu 2019 sonunda 583 milyar TL’ye yükseldi. 23 milyon hanenin her biri, ortalama 25.348 TL borçlu. Ulusal gelir 230 milyar $ idi, bu yıl 800 milyar $ olur mu bilemiyoruz. Olursa o da 3,5 kat büyümüş olacak yaklaşık..
Peki bu “büyüme” salt borçlanma ile mi oldu?

Ve en yeni haberlerden biri; Danıştay Dava Daireleri Kurulunun, ortaokulda türban serbestliği getiren yönetmeliğe (2014) itirazı oyçokluğu ile reddettiğini öğreniyoruz. (Davayı açan Av. Ömer Faruk Eminağaoğlu‘na teşekkür borçluyuz..) Oysa AKP Türbanı salt üniversitede okuyan kız öğrenciler için diye sunmuştu başlangıçta.. Artık anaokulu öğrencisi 4-5 yaşındaki çocuklar bile türbanlı!

  • Sahi, AKP’nin dilinden düşürmediği 2023 hedeflerini / davasını bilen var mı??

Bir yandan Laik rejimi her tür saldırı ile yıpratma, bir yandan dini siyasete hiç utanmadan alet etme, bir yandan

  • Türkiye İslamcılarının Batı emperyalizmi ile işbirliği ile ülkeyi emperyalizme peş keş çekmesi…

TEBLİĞCİLER denen bir cemaatin üyeleri, Beyoğlu’nda sarık ve cübbeleriyle dolaşarak insanlara Yılbaşı kutlamasının haram olduğuna ilişkin bildiri dağıtarak insanları taciz ediyor ama bu güruha polis hiç ses çıkarmıyor!? Oysa o bölgede kadınlar bile yürütülmeyip şiddet uygulanıyor!

17+ yıllık tek başına AKP iktidarı bu kaygı ve acı veren tablonun tek sorumlusu.
Ne var ki, kabahat samur kürk de olsa giyen yok. Temel sorun da burada.
AKP = Erdoğan, yineleyelim, 17+ yıldır tek başına iktidar ve gelinen kabul edilemez hazin tabloda sorumluluk üstlenmiyor! Bu olacak şey değil. Dahası, ortalığı güllük – gülistanlık gösterme çabasında her türlü algı operasyonlarını sergilemekten geri durmuyor.
Üstelik çok büyük ölçülerde yolsuzluklar, rüşvet, talan, peş keş, yandaş kayırma, rant dağıtımı.. suçlamalarından geçilmiyor..

Bir yandan da BASKI ve DİNCİ DAYATMA ile Laik rejimi dönüştürme sürecinde
DİNCİ FAŞİZME varan uygulamalar izliyoruz.

Dış politika başlıbaşına bir facia ve 5 milyonu aşkın Suriye + Irak + Pakistan + Afganistan + Sudan……. insanı ülkemizde.. Yol geçen hanı olduk; 250 bin $ parası olan T.C. Vatandaşlığı alıyor! Ülkemizdeki Müslüman yabancılar “muazzam” bir hızla üremeye devam ediyorlar.. Kestirimlere göre, böyle giderse, –ki gitmeyeceğine ilişkin veri yok–  2050’de, yaklaşık olarak 150 milyona varacak Türkiye nüfusunun 1/3’ü, 50 milyonu “yabancılar” olacak. Bu durum altından kalkılamaz ve geri dönüşümü olmayan çok yönlü sorunlar doğuracaktır. Bir kez demografik ve kültürel yapı, ULUS BÜTÜNLÜĞÜ alt üst olacaktır. Ülkemizin Laik – Batı’ya dönük çağdaşlaşma amaçlı ülküsü açısından taşınamaz bir yük oluşacaktır Türkiye’de.

  • AKP = Erdoğan’ın mutlaka ama mutlaka Esad rejimi ile uzlaşması ve ülkemizdeki milyonlarca “zoraki konuğun” ülkelerine gönderilmesi en doğal yoldur.

    Ancak iktidar gündem oyunları ile hem kendini hem kamuoyunu oyalamaya çalışmakta ve ürkünç (vahim) olanı da yaşamın gerçekliğinden (realiteden) kopmaktadır. Bu olgu, Türkiye için olağanüstü kırılganlık yaratan stratejik bir sorundur.

  • Şizoid, şizofrenik yarılmalarla malul bir iktidarla hiçbir ülke yönetilemez!

    Somut örneklemek gerekirse, Batı emperyalizminin türlü oyunlarıyla TUTSAK ALINAN TEK ADAM ERDOĞAN;

    pek çok iç – dış politika sorunsalında manevra alanından yoksundur.

    Kanal İstanbul projesinde Erdoğan salt kamuoyu ile inatlaşmakla kalmamakta, aslında çaresizliğini – tutsaklığını haykırmaktadır..

  • “ABD Kongresinin Erdoğan ve ailesinin mal varlığını araştıracağız – araştırıyoruz.. açıklaması son derece kritiktir ve AKP = Erdoğan, bu “Şah” diyen politik hamle karşısında açıkça “mat” olmuştur, deyim yerinde ise “gıkını çıkaramamıştır”! Dolayısıyla, şaibe altındadır, “İspatlamazsanız müfterisiniz..” diye gürleyememiştir. Kanal İstanbul bu gelişmenin hemen ardından güncellenerek tutsak alınan Erdoğan eliyle ülkemize dayatılmıştır..

    Erdoğan çaresizdir. 2 arada 1 derede kalmak deyimi hafiftir. Uygun olanı belki de “40 katır mı, 40 satır mı?” olmalıdır..

Ancak gözden kaçırılmamalıdır ki; Rusya için Kanal İstanbul varlık / yokluk sorunu düzeyinde yaşamsaldır ve Suriye – Esad güçleriyle Erbil yöresindeki terörist ögeleri önceki hafta havadan – karadan vurmaya başlamıştır. Bu girişimle Türkiye sınırına ek olarak yüz bin dolayında insan yığıldığı öğrenilmiştir. Zaten Türkiye, güney sınırı ötesinde 3 milyon dolayında yerinden edilmiş (IDP) Suriyeliye kapsamlı yaşam desteği vermektedir. Ülkemizin sırtındaki yük 8,1 milyon insanı aşmıştır. Bu rakam Türkiye’nin resmi nüfusunun 1/10’u olup, kaldırılamaz bir yüktür, sorunun nedeni olan Batı emperyalizmi, Erdoğan eliyle Türkiye’yi oyalamaktadır. 2011 ilkyazından (ilkbaharından) bu yana AB’den gelen desteğin 4 milyar €’yu bulmadığını ancak 40 milyar $’ı aşan bir harcamanın Türkiye tarafından yapıldığını Erdoğan, bir anlamda “övünerek” (!?) söyleyebilmektedir. Ekonomik bunalıma sürüklenmiş bir ülkede bu tutar son derece büyüktür ve “ensar olduk – ensar olacağız” masallarıyla halka dayatılamaz. Fatura, halkımızın yoksullaştırılması ile Ulusa ödettirilmektedir. Harcanan muazzam kaynakların belgeleri nerededir? Hangi yasal dayanakla yapılmıştır bu harcamalar, hesabı verilmiş midir? Sayıştay denetim raporları var mıdır?

– Erdoğan, tek başına bunca muazzam harcama yapmaya yetkili değildir..

Nitekim yukarıda değindiğimiz İdlib yöresindeki yeni Rusya atakları Astana süreci dışındadır ve sanıyoruz Türkiye’ye bilgi bile verilmemiştir; Kanal İstanbul Projesiyle Montrö’yü boşa çıkarıp Karadeniz’e ABD – NATO donanmasını doldurma operasyonuna Rusya, bir başlangıç hamlesi ile yanıt vermiştir. AKP = Erdoğan iktidarı bu politik satranç hamlesini -doğru- okuyabilmiş midir? Karşı atak ne olmuştur, yapılabilmiş midir? Kocaman bir hayır..
****
Mustafa Kemal ATATÜRK döneminde dış politika, büyük güçler arasında taraf olmadan denge politikaları yürütmeye dayandırılmıştı. Kimsenin içişlerine karışılmıyordu. YURTTA BARIŞ, DÜNYADA BARIŞ temel ilke idi. 2011 baharında Suriye’de iç savaş çıkarıp petrol – doğalgaz yataklarına el koymayı hedefleyen ABD’nin maşası olmanın, 8,5 – 9 yıl sonra açıklanabilir yanı var mıdır? Komşu, çoğunluğu Müslüman ülke Suriye’ye bu kanlı emperyalist zulme araç – alet olmanın vebali ödenemez.

  • Türkiye, denetlenemeyen – sorgulanamayan – hesap sorulamayan bir TEK ADAMIN PEŞİNDE son derece tehlikeli serüvenlere sürüklenmemelidir, sürüklenemez. Bu sorunsala ivedi çözüm bulmak Türkiye’nin başlıca önceliklerindendir.

    2020’de ilk olarak yeniden Parlamenter rejime dönülmelidir.

    HDP’nin, 16 Nisan 2017 halkoylaması ile Anayasada yapılan kapsamlı – gerici değişiklikler için Anayasa Mahkemesine yaptığı başvuru hala bekletilmektedir!? Erdoğan için de bir fırsattır, en azından örtük bir “rıza” verirse, sorun çözülme yoluna girebilir.

    Yeryüzünde örneği olmayan ucube bir Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile Türkiye, bataklığa saplanmıştır.

  • Türkiye’yi post-modern sömürge kılmak isteyen emperyal güçler,
    TEK ADAM REJİMİNİ apaçık kurgulamışlardır ülkemizde.

    Yukarıda da belirttiğimiz gibi, TEK ADAM türlü yollarla açığa düşürülmüş, hatalara – yolsuzluklara… bulaştırılmış ve tutsak alınarak her isteneni yapacak duruma düşürülmüştür.

    Hastalığın sağaltımı için önkoşul doğru tanıdır. Bir Tıbbiyeli ve Mülkiyeli olarak Türkiye’nin ağır – ciddi ve artık ertelenemez – ötelenemez duruma gelen hastalıklarına koyabildiğimiz tanıları ve uygun sağaltımları (tedavileri) 2020’nin ilk gününde kamuoyunun bilgi, ilgi ve sorumluluğuna sunuyoruz.

Sevgi, saygı ve umut ile. 01 Ocak 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Siyaset Bilimci, Mülkiyeliler Birliği Üyesi, Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

 

2019 Aydınlanma Makalelerimiz – Konferanslarımız, Bilimsel Çalışmalarımız

2019 Aydınlanma Makalelerimiz – 
Konferanslarımız, Bilimsel Çalışmalarımız

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
MD, MSc, BSc

Sevgi, saygı ve ümit ile. 01 Ocak 2020, Ankara

Ankara Üniv. Tıp Fak. – Halk Sağlığı Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

No Makalenin konusu Yayımlandığı yer(ler) Tarihi
1 2018’de
Neler Yaptık?
http://ahmetsaltik.net/2019/01/01/2018de-neler-yaptik/ 01.01.2019
2 2018 Nüfus Sayımının Düşündürdükleri.. http://ahmetsaltik.net/2019/02/04/tuik-adrese-dayali-nufus-kayit-sistemi-sonuclari-2018/ 04.01.2019
3 Dış Borçlar Ülkemizi İflasa Sürüklüyor! http://ahmetsaltik.net/2019/02/05/dunya-borca-gomuluyor/ 05.02.2019
4 Erdoğan’ın İŞ Bankası Gündem Oyunu.. http://ahmetsaltik.net/2019/02/09/is-bankasi-calisanlarindan-duyuru/ 09.01.2019
5 Toplumsal Sistemde Basınç ve Sıcaklık Çok Yükseldi; Mutlaka ve Hızla Düşürülmeli.. http://ahmetsaltik.net/2019/02/12/erdogani-zorla-sevme-cezasi/ 12.02.2019
6 AKP’ye “nafile” öneriler.. Dr. Alev COŞKUN’un “Pahalılığın sebebi çarpık kapitalist düzendir…”

makalesi nedeniyle

http://ahmetsaltik.net/2019/02/24/pahaliligin-sebebi-carpik-kapitalist-duzendir/ 24.02.2019
7 AKP = Erdoğan’ın Kendinden Başka Düşmana Gereksinimi Yok! http://ahmetsaltik.net/2019/03/03/turkiyede-secim-ve-gecim-sorunlari/ 03.03.2019
8 3 Mart Devrim Yasalarının 95. Yılı http://ahmetsaltik.net/2019/03/04/mustafa-kemali-anlamak-2/ 04.03.2019
9 Erdoğan’ın Golan Tepeleri İçin Trump’a Çatmasının Bedeli 26 Milyar $! http://ahmetsaltik.net/2019/03/24/degisen-kosullar-degisen-yaklasimlar/ 24.03.2019
10 Mülkiye’de Bir Tıbbiyelinin Ardından

Tıbbiyeli Bir Mülkiyelinin Dizeleridir…

http://ahmetsaltik.net/2019/04/10/mulkiyede-bir-tibbiyelinin-ardindan-tibbiyeli-bir-mulkiyelinin-dizeleridir/ 10.04.2019
11 AKP Genel Başkanı R.T. Erdoğan’a sorular.. http://ahmetsaltik.net/2019/04/13/akp-gn-bsk-erdogana-sorular/ 13.04.2019
12 AKP=RTE’nin Türkiye’ye Kaldırılamaz ve Sürdürülemez Maliyeti AKP=RTE’nin_Turkiye’ye_Kaldirilamaz_ve_Surdurulemez_Maliyeti 12.05.2019
14 ILO, TÜRKİYE ve AKP İKTİDARI http://ahmetsaltik.net/2019/05/21/ilo-nedir/ 21.05.2019
13 YSK’nın 7 İptalcisi http://ahmetsaltik.net/2019/05/23/49-barodan-ysknin-iptal-kararina-tepki/ 23.05.2019
15 Kendini Yakan Yurttaşlar ve AKP = RTE’nin
Süren Tehlikeli Sanrıları (Hezeyanları)
http://ahmetsaltik.net/2019/05/26/heey-bir-issiz-kendini-yakti/ 26.05.2019
16 AKP = Erdoğan’ın Kat Edebileceği Daha Fazla Yol Kalmamıştır http://ahmetsaltik.net/2019/05/26/tusiadin-tespitleri-ve-erdogan/ 26.05.2019
17 Kılıçdaroğlu, Demirağ ve Önkibar’a
Saldırıların Düşündürdükleri
http://ahmetsaltik.net/2019/05/27/sabahattin-onkibar-kendisine-kimin-saldirdigini-yazdi/ 27.05.2019
18 AKP = RTE Ekonomisi,
Dolayısıyla İktidarı Duvara Dayandı
http://ahmetsaltik.net/2019/06/01/mit-profesoru-acemoglu-uyardi-en-kotu-kisim-daha-baslamadi/ 01.06.2019
19 Anayasa Mahkemesinin Barış Akademisyenleri İçin Verdiği Hak İhlali Kararının Hukuksal İrdelemesi http://ahmetsaltik.net/2019/07/30/aym-hak-ihlali-kararinin-gerekcesini-acikladi/ 30.07.2019
20 Post-Modern İşgal Altındaki Ülkemiz,
AKP = RTE ve Kurtuluş
http://ahmetsaltik.net/2019/08/13/paran-olsa-da-ol-sistemi/ 13.08.2019
21 Van, Mardin ve Diyarbakır Belediyelerine
Kayyım Atanması İşleminin Hukuksal Açmazları 
http://ahmetsaltik.net/2019/09/01/van-mardin-ve-diyarbakir-belediyelerine-kayyim-atanmasi-isleminin-hukuksal-acmazlari/ 01.09.2019
22 “Kürt sorunu devam ettikçe gerillaya katılım da olacak, çatışma da olacak, savaş da olacak..” mı acaba?? http://ahmetsaltik.net/2019/09/14/israilin-hedefleri-ve-igdirin-satilmasi/ 14.09.2019
23 Türkçe’miz de Emperyalist Kuşatma Altında http://ahmetsaltik.net/2019/09/29/oz-turkce-sozcukler-neden-tutmazmis/ 29.09.2019
24 CHP’den Suriye Sorununa Çözüm Önerileri Üzerine http://ahmetsaltik.net/2019/09/30/denize-dusen/ 30.09.2019
25 Beklenen Şiddetli Marmara Depremi ve

AKP = Erdoğan’ın Tarihsel Sorumluluğu

BEKLENEN_SIDDETLI_MARMARA_DEPREMI_ve_AKP-ERDOGAN’im_Tarihsel_Sorumlulugu 30.09.2019
26 Buradan sana kemik de düşmez..”

Yeryüzünde Hangi Devlet Bakanının Ağzına Yakışır?

http://ahmetsaltik.net/2019/10/05/dinci-mezhepci-bataklik/     05.10.2019
27 AKP’nin Suriye Politikası,
Tıkanan Erdoğan İçin Uluslararası Kurgu mu?
http://ahmetsaltik.net/2019/10/09/cekic-gucun-yarattigi-yikim-unutulmasin/ 09.10.2019
28 Erdoğan Suriye’deki Tutumunu Değiştirmeli; Erdoğan’ın Banka Hesaplarını İnceledik http://ahmetsaltik.net/2019/10/19/cumhurbaskani-ve-ailesine-acilan-davanin-anlasma-uzerinde-ne-kadar-tesiri-var/ 19.10.2019
29 7188 Sayılı “Yargı Reformu” Yasası Yüzeysel Bir Adımdır; O Denli! http://ahmetsaltik.net/2019/10/29/turkiye-barolar-birliginin-7188-sayili-kanun-yargi-reformu-strateji-belgesi-konusunda-hazirladigi-brosur-uzerine-degerlendirmeler/ 29.10.2019
30 Sosyal Güvenlik Sistemi ve AKP = Erdoğan’ın
Ürkünç Yanılgısı ya da Özgörevi (Misyonu)
http://ahmetsaltik.net/2019/11/17/agbabadan-erdogana-chpden-sert-yanit/ 17.11.2019
31 Prof. Mümtaz Soysal’ın Ardından Birkaç Çarpıcı Anı http://ahmetsaltik.net/2019/11/19/mumtaz-insan/      19.11.2019
32 Silahlanma Yarışı Uygar İnsanlığa Yakışmıyor. http://ahmetsaltik.net/2019/12/28/putin-acikladi-her-yeri-vurabiliriz/    28.12.2019
33 2019 Biterken AKP’nin Utandırıcı Sicili http://ahmetsaltik.net/2019/12/28/mansur-yavas-ve-gozyaslari-icindeki-anne/ 28.12.2019

*****

2019 Yılı İçinde Katıldığımız Bilimsel Toplantılar, Sunumlarımız

  1. Saltık, A. Farklı Bakış Açılarıyla Aşı Reddi Paneli.Sağlık Hukuku Boyutu (bizim konumuz), Hacettepe Tıp Fak. Biyoetik AbD, 18 Ocak 2019 Ankara.
  2. VIII. Sağlık Hukuku Kurultayı. 29-30 Kasım 2019, Ankara Barosu, Ankara.
  3. 11. Ulusal Medikolegal Düzlem Malpraktis Simpozyumu, 05.12.19, Ankara.
    *****

2019 Yılı Aydınlanma Konferanslarımız / Konuşmalarımız
[08 adet ]

  1. Saltık, A. Farklı Bakış Açılarıyla Aşı Reddi Paneli. Sağlık Hukuku Boyutu,
    Hacettepe Üniv. Tıp Fak. Biyoetik Anabilim Dalı, 18 Ocak 2019, Ankara
  2. Saltık, A. DİKKAAT! KüreselleşTİRmeciler Sağlık Hakkını da Kamudan Gasp Etmekte! Sağlık Hakkı ve Hizmetlerinin Kamusal Boyutu Tarih mi Oluyor? 06.02.2019,
    Mülkiyeliler Birliği, konf.
  3. Saltık, A. Ekonomik ve Sosyal Kriz Ortamlarında Sağlıklı Kalmak. İkili Konf., AÜTF Psikiyatri AbD’ndan Prof. Dr. Vesile Şentürk Cankorur ile. (Toplumsal ve Bireysel boyutlarıyla).     Yüksek Ticaretliler Dern. Ankara Şb., 22 Mart 2019.
  4. Saltık, A. Küresel Açlık Felaketi : Ne Yapmalı? Ankara Üniv. Tıp Fak. Türk MSIC Öğrencileri
    düzenlemesi, 30 Nisan 2019.
  5. Saltık, A. Hava Kirliliğinden Kaynaklanan Sağlık Sorunları. Egzos – Kanser :
    Farkında Ol “DUR” De.. Simpozyumu, 21.05.2019, Ankara
  6. Saltık, A. 97. Yılında 30 Ağustos Zaferinin Tarihsel, Stratejik, Politik… Boyutları.
    Çorlu Devrim Web TV. 29.08.2019, https://youtu.be/td8bbgaz25Y
  7. Saltık, A. 96. Yılında Cumhuriyetin Tarihsel, Stratejik, Politik… Boyutları. Çorlu Devrim
    Web TV. 29.10.2019, https://www.facebook.com/devrimwebtv/videos/2562049013830865/
  8. Saltık, A. Ölümünden 81 Yıl Sonra Mustafa Kemal ATATÜRK’ü Nasıl Anlamalı ve Anmalıyız? Çorlu Devrim Web TV, 10.11.2019, (33,5 dk.,  https://www.facebook.com/devrimwebtv/videos/505739086685521/
    *****

    Dostlar,
     

    Her şeyimizi Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK‘ün Türkiye Cumhuriyeti’na borçluyuz taaa derinlerden..
    Ne yapsak o borcu tümü ile ödeme olanağımız yok..
    Üstelik AYDIN, hele DEVRİMCİ AYDIN olma sorumluluğu öylesine ağır, öylesine ağır ki, altından kalkılası değil..
    Aydınlanma devrimleri ve çağdaşlaşma azmindeki Türkiye Cumhuriyeti, sorumluluğunun bilincinde milyonlarca yurttaşın omuzunda ve yüreğindedir. 
    2019 boyunca, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesindeki (Halk Sağlığı Anabilim Dalı) ağır akademisyenlik yüküne ek olarak, “TIBBİYELİ” şapkamızın yanı sıra yukarıda sunduğumuz çalışmaları da “MÜLKİYELİ” şapkamızla kotarmaya çabaladık.
    Elimizden gelen budur.
    Son nefesimize dek var gücümüzle, Anadolu coğrafyasında bu masum halkın AYDINLANMA – ÇAĞDAŞLAŞMA uğraşına – kavgasına destek olmayı sürdüreceğiz. 17 Ocak 1996’da “Profesör” unvanını kazanmıştık. 2 hafta sonra bu unvan ile 25. yıla gireceğiz. Büyük onur ve büyük sorumluluk.. Yıl sonunda, 14 Kasım 2020’de 67 yaşı bitirerek emekli oluyoruz.

    Ama bitmedi! Daha 3. sınıfında öğrenciyiz Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin..
    Daha ilk yılındayız aynı fakültede Anayasa Hukuku Doktora (PhD) eğitimimizin.
    Emeklilik sonrası, Doğa izin verirse, SAĞLIK HAKKI – SAĞLIK HUKUKU çalışmak ve yazmak istiyoruz. (Sağlık Hukuku tezli yüksek lisans eğitimimizi 2016’da tamamlamıştık.)
    O sağlık hakkı ki, Gazi Mustafa Kemal Paşa;

     

    “Devlet olma iddiasındaki siyasi teşekküllerin EN BİRİNCİ görevi halkın sağlığı ve sağlamlığıdır..” buyurmuştu.Tersinden okumayı deneyelim mi ? 

    – “Halkın sağlığı ve sağlamlığını EN BİRİNCİ görev saymayan siyasi teşekküller Devlet değildir!

    Tam da günümüzde AKP’nin kökü dışarıda, asla yerli ve milli olmayan SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM (Health Transformation) güdümlü rantçı sağlık politikalarıyla örtüşmüyor mu?

    Yapılacak ne çok iş var değil mi?? Şöyle bağlayalım :


    ATATÜRK’ün Türkiye Cumhuriyeti’ne
    ve tüm insanlığa barış, sağlık, gönenç, adalet.. dolu bir 2020 yılı diliyoruz..

    Image result for Atatürk + yeni yıl kutlama mesajları

    Sevgi, saygı ve KOCAMAN UMUTLAR ile. 01 Ocak 2020, Ankara

     

    Dr. Ahmet SALTIK

İktidar, Neron gibi Roma’yı da yakarım moduna geçmiş

İktidar, Neron gibi Roma’yı da yakarım moduna geçmiş

NEVŞİN MENGÜ
@nevsinmengu
http://www.diken.com.tr/iktidar-neron-gibi-romayi-da-yakarim-moduna-gecmis-durumda/

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Alman meslektaşlarla konuşurken kafamın epey karıştığı meselelerden biri Almanya’daki konut sorunu. Özellikle Münih ve Berlin’de konut fiyatları ve kiralar uçmuş durumda. Bu kentler hem Almanya’nın içinden hem de dışından göç alıyor ama yeterli konut yok. Bir Türk olduğum için bu soruna kafam basmıyor. Yav kardeşim her yer boş, boş alanlara diksinler apartmanları işte diye düşünüyorum. Gerçekten de öyle, bir Türk gözüyle bu kentlerde o kadar çok boş alan var ki. Üstelik kentler fazla büyük de değil, etrafları da bomboş.

Fakat Almanya’da öyle kolay olmuyormuş. İnsanlar kentin dokusu değişmesin, yeşil alanları azalmasın, ormanla bağlantıları kesilmesin istiyor. Yeni inşaat yapılmasına direniyorlar. Tabii dev inşaat firmaları da inşaat yapmak için izin koparmaya çalışıyor. Bu konuda bir çekişme var. Kentlerin göbeğinde kocaman kocaman parklar olması, şehrin hemen dışına çıkar çıkmaz ormana dalabilmek gerçekten çok güzel bir şey. İyi zaman geçirmek, spor yapmak orta sınıf, orta alt sınıf insanlar için bir lüks olmaktan çıkıyor. Bahçeli apartmanlar, kent içindeki yeşil alanlar insanlara nefes aldırıyor.

Öte yandan Almanya akın akın yazılımcı, mühendis, doktor göçmen alıyor. Almak zorunda. Zira nüfusu yaşlı, hastanede çalışacak doktora, teknoloji şirketlerinde çalışacak insanlara ihtiyacı var. Almanya’ya göç eden bu yeni orta sınıfın da konuta ihtiyacı var. Trump seçildikten sonra ABD’den Berlin’e ufak bir göç dalgası gözlenmiş mesela. Kendi ülkelerinden ümidi kesen orta sınıf Amerikalılar kendilerine Avrupa’da bir gelecek aramaya gelmiş.

Konut az olunca kira fiyatları alıp başını gidiyor. Berlin’de solcu belediye kiralarda bir tavan fiyat uygulamasına gidiyor. Buna gerekçe olarak anayasal barınma  hakkını gösteriyor. Ancak tabii bu karara serbest piyasaya ve rekabete aykırı diye itiraz edenler var. Öte yandan kentlere büyük paralarla konut almaya gelenler de dengeleri bazen alt üst edebiliyor. Londra buna bir örnek. Londra’daki konutların büyük kısmı Londra’da doğmuş, Londra’da çalışan kişilere değil, göçmenlere, yatırımcılara ait. Arap yatırımcıların büyük payı olduğu söyleniyor. Hatta Londra Belediye Başkanı Sadiq Khan’ın seçim kampanyasını yürütürken verdiği sözlerden biri de konut piyasasını düzenleme ve Londralıların da ev sahibi olmasını sağlamaktı.

Gelelim Kanal İstanbul meselesine. Proje Arap ülkelerinde tanıtılmış, belli ki Arap yatırımcılar hedef alınmış vb. haberleri hepimiz okuduk. Kanal İstanbul çevresinde yeni kurulacak bu bölgede serbest bölgeler planlandığı da iddia ediliyor. Pek çok kişi de Arap kolonisi mi kurulacak endişesini dile getirmeye başladı. Paranın bol olduğu yerden yatırım çekmek Türkiye için kötü bir şey değil. Bu ister Arap sermayesi olsun, ister Rus, ister Avrupa. İnsanların ev sahibi olmak isteyeceği yeni bir merkez yaratmak, ekonomiyi canlandırır, yeni iş kolları yaratır. Fakat burada temel sorunlardan biri projenin İstanbul gibi artık bir ucube durumuna gelmiş megakenti daha da büyütmek, daha da karmaşık hale getirmek üzerine kurulmuş olması.

Madem yabancı yatırımcının da parasını getireceği, gelip yaşamak isteyeceği bir cazibe (AS: çekim) merkezi oluşturmak isteniyor, bu uçsuz bucaksız Anadolu’nun başka bir noktasına yapılabilir. Uzun zamandır göç veren, insan kalmayan bir küçük Anadolu kenti kurtulmuş olur. Hem İstanbul hem İzmir’e yakın Balıkesir neden olmasın örneğin. Hem yeşil alanlara hem Ege Denizi’ne erişimi var, halihazırda otoban ağlarına bağlı. Ya da Bilecik… Hem Bursa’ya yakın, ulaşımı kolay. Kentin hemen dışında çok güzel doğası var. Benzer pek çok küçük kent sayılabilir.

Evet, işler iyi gitmiyor, çarklar dönmüyor. Zira kimse yatırım yapacak cesareti bulamıyor, piyasa şu anda sopayla regüle ediliyor. Bunu da herkes biliyor. İktidar, çarkları yeniden döndürecek, milleti yeniden heyecanladıracak, umut verecek yeni bir şeye, yeni bir hikayeye gerek duyuyor. Yerli ve milli araba, Kanal İstanbul gibi projeler yeni öykü yazmaya dönük, bunu anlıyoruz.

  • Ancak iktidar, Neron gibi Roma’yı da yakarım moduna geçmiş durumda.

Madem çılgınca bir şeyler yapmak gerek, elimizdekileri yok etmeyecek, pirince giderken bizi bulgurdan etmeyecek bir şeyler yapmaya kafa yorsak ya da aslında yorsalar. Ben yaptım oldu, illa da olacak inadı sonuçta kimse için iyi sonuçlar doğurmuyor. Tarih bu konuda hep tekerrür ediyor.
=====================================
Dostlar,

2020’de AKP = ERDOĞAN’DAN İVEDİ BEKLENTİLER..

2020’ye gireli 12 dakika olmuş biz bu dizeleri yazalı.. Öncelikle;

ATATÜRK’ün Türkiye Cumhuriyeti’ne ve tüm insanlığa barış, sağlık, gönenç, adalet.. dolu bir 2020 yılı diliyoruz.. 

Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal ATATÜRK‘ün de katıldığı, aşağıdaki fotoğraftaki Türkiye’yi özlüyoruz..

Image result for Atatürk + yeni yıl kutlama mesajları

Günümüzde İslamiyeti tekellerine almaya çabalayan iktidar çevreleri, dünyada hiçbir İslam ülkesinde görülmeyen tesettür örnekleri  sergiliyorlar.. Hemen alttaki fotoğrafta R.T. Erdoğan ve eşi Emine Erdoğan’ı görüyoruz. Tarih 2019’lar.

Image result for Emine Erdoğan

Alttaki fotoğrafta da Katar emiri ve eşi Şeyha Moza’yı..

Image result for katar emiresi şeyha

Nasıl açıklayacağız bu tabloyu 2020’nin ilk dakikalarında?
Türkiye 1930’larda nerede idi, gerici iktidarlarla nereye çekildi.
Müslüman ülkeler giderek Batı tipi modern giysilere evrilir ve kadınlar başlarını açarken, Türkiye’ye Tayyipgiller anlayışı dayatılıyor. Bu ne biçim bir İslamiyet yorumudur ve dayanakları nelerdir? Kaç tür İslam yorumu vardır, kimler buna yetkilidir ve “GERÇEK İSLAM” hangisidir?

Bir başka İslam ülkesi Malezya’nın başbakanının eşi Emine Erdoğan ile..

Image result for Malezya başbakanının eşi

Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ve eşi Reina aşağıda..

Image result for Mısır başbakanının eşi

BAE Başbakanı'nın eşi Almanya'ya kaçtı

 

Birleşik Arap Emirlikeri Şeyhi ve karısı sol yanda..

 

 

 

 

 

 

Emine Erdoğan, Özbekistan Cumhurbaşkanı Mirziyoyev’in eşi ile aşağıda..

Örnekleri çoğaltmak olanaklı..

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bağırıyorum, Kuran kadına vücudunuzu örtün demiyor

Prof. Dr. Zekeriya Beyaz imam, vaiz ve müftü olarak çalıştı. Sosyoloji dalında yüksek lisans ve doktora yaptı. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı. Bir laf etti, ortalık birbirine girdi. Hem TV ekranında hem de İslam ve Giyim Kuşam – Başörtüsü Sorununa Dini Çözüm
adlı kitabında, Kuran’da örtünmeyle ilgili hüküm olmadığını söyledi.

Kitaba kelime soktular! 

…. Nur Suresi, … 30 ve 31’inci ayetler önceki ayetlerle birlikte bir bütünlük içinde sorunlara çözüm getiriyor. Ayet diyor ki :

  • ‘Örtünüzü veya başörtünüzü –iki anlama da gelir– göğüs değil, bu yakaların üzerine örtün’, ziynetinizi kapatsın, gerdanlığı kapatsın, kimse görmesin. Ancak bu ziynetlerinizden görünenler müstesna, yüzük gibi küpe gibi. Bunun dışında ziynetlerinizi göstermeyin.Nur Suresi 30 ve 31‘inci ayetlerin tesettürle ilgisi olmadığı halde, daha önceki ayetlerden ve iftira olayından bağımsız gibi ele alınıyor ve kelimelerin anlamları kaydırılarak yanlış yorum yapılıyor. Ziynetinizi, yani gerdanlığınızı örtün’ anlamı yanına yerleri‘ kelimesini ilave ettiler.
  • Allah’ın kitabına bir parantez içinde soktular.Sokunca da ‘ziynet yeri‘ oldu. Böylece de ‘ziynet yerini örtün‘ dendi. O zaman da ziynet yeri, ne oldu? Başı, bedeni oldu. Halbuki kastedilen tamamen ziynet, gerdanlık, takılar, altın ve gümüştü. Bu ayette “baş” kelimesi hiç yok. Örtünün ziyneti örtmesi söz konusu. (Hürriyet, 09.12.2000, İslamiyet Gerçekleri Anasayfası ve Prof. Dr. Zekeriya Beyaz, İSLAM VE GİYİM KUŞAM, Sancak yay. 1999, önsözden önceki çizimli 6 sayfa vd.)
  • Bu açıklama ile bir ilahiyat profesörü bile, Kuran’ın değiştirildiğini kabul-itiraf etmiş oluyor.
    ****
    21. yy’ın şafağında, önceleri Türbanı salt Üniversitede okuyacak kızlar için (!) isteyen AKP, tüm ülkenin başına Türbanı geçirdi deyim yerinde ise. 4-5 yaşlarındaki ana okulu kız çocukları dahil!

2020’de, AKP = Erdoğan‘ın bu akıl ve gerçekte din dışı İhvan / çöl şeriatı anlayışını toplumda dayatmaktan vazgeçmesini diliyoruz. Toplumsal barışın temelinde Laik devleti düzeni olduğunun çok iyi anlaşılması ve uygulanması zorunludur.

Halkımızın da bu gerçekleri iyi anlaması ve aldatılmasına izin vermemesini bekleriz..

Diyanet İşleri Başkanlığı başlıbaşına bir “sorun” durumuna gelmiştir. Adeta militanca davranmakta, İslamın Hanefi yorumunu / mezhebini tüm Türkiye’ye dayatmaktadır. Bu politika ve uygulama kabul edilemez ve sürdürülemez. Kuşkusuz dayanağı AKP iktidarıdır. “Hanefi” mezhebi İslamın yorumlarından / mezheplerinden yalnızca biridir. Dahası, 57 İslam ülkesinin hiçbirinde İslamın yorumu / yaşanışı aynı değildir, ciddi ayrışmalar vardır. Bunların hangisi Kuran’ın doğru yorumudur? Bu sorunun yanıtı yoktur. Dolayısıyla, herkes dini kendi anlayışınca yorumlar ve yaşar; kamusal alanda hiçbir dinsel inanç egemen olamaz. Din – mezhep – inanç çatışmaları geçmişte yüzlerce yıl sürmüş ve çooook kanlı olmuştur. Batı, bu sorunu LAİKLİK – SEKÜLARİTE ile çözmüştür son birkaç yüzyıldır. İslam dünyası için de başka hiç-bir ama hiç-bir seçenek yok tur…

  • İslamda reform ve dinci faşizmi, emperyalizme alet olmayı artık kesinkes bırakmak!

Öncelikle Cumhuriyetin LAİK yapısının korunması, toplumsal barış için olmazsa olmazdır.

Ardından öbür sorunların çözümü için uzlaşıcı yöntemler çoğulcu toplumda bulunabilir. Bunun da yolu yeniden Parlamenter Demokratik yönetime dönüş ve net bir Güçler Ayrılığı rejimidir.

Ülkemizin olağanüstü ağırlaşan sorunlarının çözümü için atılacak ilk 2 ivedi adım, yukarıda sunulmuştur.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının, açıkça yapamıyorsa bile, AKP ve Erdoğan’ı uygun bir yöntemle uyarması Anayasal ve artık kaçınılamaz, ertelenemez görevidir (Anayasa md. 69).

AKP = Erdoğan toplumla çatışmayı bir yana bırakmalıdır. Çatışmacı ve ayrıştırıcı bir dil belki kısa erimde konjonktürel politik kazanç (OY!) sağlayabilir ancak orta – uzun erimde bu olanak yoktur, geri teper hatta. Örn. Kanal İstanbul projesi konusunda “Siz ne derseniz deyin, bu kanal yapılacak” söylemi, demokratik bir rejimde hiçbir devlet başkanının söyleyebileceği bir söz değildir, olamaz. Böylesi bir dayatma ancak mutlak monarklar döneminde belki olabilir; o rejimlerin de dünyada sonlanmasının üzerinden çooook uzun onyıllar hatta birkaç yüzyıl geçti.

Erdoğan BM’de sıklıkla Güvenlik Konseyi’nin 5 sürekli üyesinin ayrıcalıklı konumunu, veto hakkını haklı olarak eleştirmekte ve “Dünya 5’ten büyüktür söylemini dillendirmektedir. Buradan esinle, Kanal İstanbul projesini Erdoğan’ın Türkiye’ye dayatması karşısında diyoruz ki;

  • Türkiye 1’den çooook büyüktür!

Erdoğan Makyavelist dönemini çoktaaaan geride bırakmıştır.
Kesin ve net olarak narsisistik döneminin doruklarındadır.
Bir sonraki adım, Neronist – Hitlerci adımdır!
Ne var ki; Roma ve Almanya, Neron ve Hitler’e karşın hala ayaktadırlar.
Ancak bu 2 prototip, tarihte nereye konmuştur??

ATATÜRK’ün Türkiye Cumhuriyeti’ne ve tüm insanlığa barış, sağlık, gönenç, adalet.. dolu bir 2020 yılı diliyoruz..

Sevgi, saygı ve ümit ile. 01 Ocak 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Siyaset Bilimci, Mülkiyeliler Birliği Üyesi
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

2020 için Yeni Yıl Dileği

ATATÜRK’ün Türkiye Cumhuriyeti’ne
ve tüm insanlığa barış, sağlık, gönenç, adalet.. dolu bir 2020 yılı diliyoruz..

 

Image result for Atatürk + yeni yıl kutlama mesajları

Sevgi ve saygı ile. 31 Aralık 2019, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Halk Sağlığı Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

 

KANAL İSTANBUL İÇİN İTİRAZ DİLEKÇEMİZİ CİMER’e SUNDUK

KANAL İSTANBUL İÇİN İTİRAZ DİLEKÇEMİZİ CİMER’e SUNDUK

  • TÜRKİYE 1’den BÜYÜKTÜR!


İSTANBUL VALİLİĞİ ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK İL MÜDÜRLÜĞÜ’NE,

İTİRAZ EDEN : Prof. Dr. Ahmet SALTIK (VN 156 979 76 0910)

Adres : Ankara Üniv. Tıp Fak. Cebeci Hastanesi Dikimevi, Mamak/Ankara.

KONU : İstanbul Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünün web sitesinde 23.12.2019’de halkın görüş ve önerilerine açıldığı duyurulan, TC Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığınca yapılması planlanan Kanal ile ilgili olarak hazırlanan ve İnceleme ve Değerlendirme Komisyonunca yeterli bulunarak son biçimi verilen Çevresel Etki Değerlendirme Raporuna karşı itirazlarımın sunulması, ÇED Olumsuz Kararı verilmesi istemidir. Gerekçelerim jpg olarak eklenen dosyadadır.

Anayasanın 56. maddesine göre “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.” Buna göre Anayasada, vatandaşların da çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek konusunda ödevli olduğu açıkça belirtilmiştir. Kanal İstanbul doğal çevreyi olumsuz etkileyecek, çevre ve halk sağlığını bozacak bir proje olduğundan Anayasal hak olan “sağlıklı çevrede yaşama hakkı”mın ihlal edilmesini kabul etmiyorum. Anayasal hak ve yetkilerimi kullanarak Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliğinin 11. maddesinin 4. fıkrası çerçevesinde ÇED Raporuna itiraz ediyor, proje için ÇED Olumsuz Kararı verilmesini diliyorum. 29/12/2019, Ankara,

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
**************
CİMER’den ekranda alınan yanıt aşağıdadır :

  • T.C. Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi (CİMER)’ ne yapmış olduğunuz
    başvurunuz 1903053685 sayısı ile alınmıştır.
    Başvurunuz ile ilgili tüm işlemleri CİMER’in internet adresinden takip edebilirsiniz.

ÇED raporlarının kamuoyu bilgisine sunulduğu 10 gün içinde gerekli itirazları yapmalıyız.
Bu sayının 100 bini geçmesi gerek 02 Ocak 2020 günü mesai bitimine dek..

CİMER sayfasında başvuru metni için karakter sınırlaması var (sanırız 600). O yüzden dilekçemizin özetini word olarak ilgili kutuya koyduk, tam metin dilekçemizi ise sistemin isteğine göre jpg olarak iliştirdik.

Kısaltılmış metni yukarıda en başta verdik. jpg biçimli tam metin hemen üstte..
Dilekçenin word olarak tam metni ise aşağıda.

*****
İSTANBUL VALİLİĞİ ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK İL MÜDÜRLÜĞÜ’NE, İSTANBUL

İTİRAZ EDEN​ : Prof. Dr. Ahmet SALTIK (VN : 156 979 76 0910)

Adres : Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı AbD, Cebeci Hastanesi, Dikimevi, Mamak / Ankara.

KONU​​​                         : İstanbul Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’nün web sitesinde 23.12.2019 tarihinde halkın görüş ve önerilerine açıldığı duyurulan, T.C. Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı Altyapı Yatırımları Genel Müdürlüğü tarafından yapılması planlanan Kanal İstanbul Projesi (Kıyı Yapıları [Yat Limanları, Konteyner Limanları ve Lojistik Merkezler], Denizden Alan Kazanımı, Dip Taraması ve Beton Santralleri Dahil) ile ilgili olarak hazırlanan ve İnceleme ve Değerlendirme Komisyonunca yeterli bulunarak son biçimi verilen Çevresel Etki Değerlendirme Raporuna karşı itirazlarımın sunulması, ÇED Olumsuz Kararı verilmesi istemidir.

İTİRAZLARIM​               :

İstanbul İli, Küçükçekmece Gölü – Sazlıdere Barajı – Terkos Gölü doğusunu izleyen güzergâhta yaklaşık 45 km uzunlukta, 20,75 m derinlikte ve 275 m genişlikte bir Kanal açılması için hazırlanan projeye ilişkin ÇED Raporuna, aşağıda belirttiğim nedenlerle itiraz ediyorum. Kanal İstanbul Projesi;

  • İstanbul’un yaşam destek sistemleri olan Kuzey Ormanları, su havzaları, su havzalarını besleyen su kaynakları, tarım ve mera alanları yok olacaktır,
  • İstanbul’un önemli su kaynaklarından biri olan Sazlıdere Barajı ve Terkos gölü yok olacaktır,
  • Doğal yaşam alanları ve ekosistem bozulacaktır,
  • Doğal ve arkeolojik SİT alanları, doğa parkları, milli parklar vb. koruma alanları yok olacaktır,
  • Yalnızca İstanbul’da değil, Trakya’ya dek tatlı suların beslediği tarım alanları yok edileceği için, bölgede tarım ve hayvancılık yapılamaz duruma gelinecektir,
  • ÇED Raporuna göre 1.155.668.000 m3 olan kazı materyalinin taşınmasıyla bozulan ekosistem halkın sağlığını tehdit edecektir,
  • Üç aktif fay hattının geçtiği bölgeye nüfus ve yapılaşma baskısı yükleyerek afet riskini artıracaktır.

ÇED Raporu, projenin olumsuz çevresel etkilerini dışlayacak (bertaraf edecek) değerlendirmeler içermemektedir, yukarıda açıklanan sakıncalara ilişkin kaygılarımı gidermekten uzaktır ve bilimsel yeterliği konusunda kuşku uyandırmaktadır. Bu Rapor ile Projenin yaşama geçirilmesi, 2872 sayılı Çevre Yasasının 3. maddesinde İdareye yüklenen görevlere aykırılık oluşturmaktadır.

1968 Tahran Bildirgesinde belirtildiği gibi “İnsan hakları ve temel özgürlükler bölünmez olduğundan, ekonomik, sosyal ve kültürel haklar tanınmaksızın, kişi hakları ve siyasal hakların tam olarak gerçekleşmesi olanaklı değildir.” Çevre, tüm hakların kullanılabileceği yaşam alanını ifade eder. Bu nedenle çevre hakkı tüm hak ve özgürlüklerin varlık ve geçerlik koşuludur. Haklar ancak yaşanabilecek bir ortamda kullanılabilir. 1982 Anayasasına “Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler” bölümünde 56. madde ile çevre hakkı konarak bu temel hak hukukumuza girmiş, anayasal kurum olarak da “çevre koruma” kavramı gelişmeye başlamıştır. Anayasanın 56. maddesine göre “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.” Buna göre Anayasada, vatandaşların da çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek konusunda ödevli olduğu açıkça belirtilmiştir.

Kanal İstanbul doğal çevreyi değiştirerek olumsuz etkileyecek, bir başka deyişle çevre ve halk sağlığını bozacak bir proje olduğundan Anayasal bir hak olan “sağlıklı çevrede yaşama hakkı”mın ihlal edilmesini kabul etmiyorum. Anayasal hak ve yetkilerimi kullanarak Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliğinin 11. maddesinin 4. fıkrası çerçevesinde ÇED Raporuna itiraz ediyor;

  • proje için ÇED Olumsuz Kararı verilmesini diliyorum. 29/12/2019, Ankara,

Prof. Dr. Ahmet SALTIK

=====================================
AKP = Erdoğan‘ı bu akıl ve bilim dışı dayatmadan vazgeçmeye tarih önünde bir kez daha çağırıyoruz.

İstanbul’un = Türkiye’nin felaketine neden olan kişi olarak tarihe geçmek istemiyorsa..

Hani MİLLET iradesi her şeyin üstünde idi?

AKP = Erdoğan’a anımsatıyoruz :

  • TÜRKİYE 1’den BÜYÜKTÜR!

Sevgi ve saygı ile. 29 Aralık 2019, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Halk Sağlığı Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

 

ADD’DEN SUÇ DUYURUSU

ATATÜRKÇÜDÜŞÜNCE DERNEĞİ

ADD’DEN SUÇ DUYURUSU

ANAYASAL DÜZENİ İHLAL EDEN İŞLEMLER SUÇTUR VE YOK HÜKMÜNDEDİR!

14 Aralık 2019 tarihli ve 30978 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Faizsiz Finans Kuruluşlarının Bağımsız Denetimini Yürüten Denetçiler İçin Etik Kurallar” düzenlemesinin Anayasamızın laiklik ilkesine, laik devlet ve laik toplum yapısına aykırı olduğu tartışma götürmeyecek biçimde açıktır.

Yürürlükte olan Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 2. maddesi: “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” hükmünü içermektedir. Bu maddenin değiştirilmesi ve değiştirilmesinin teklif edilmesi bile Anayasa’nın 4. maddesi ile yasaklanmıştır.

Bu düzenleme, idare hukukunda “yok hükmünde” olan idari işlemler denen; sakatlıkları çok ağır olan ve hukuk dünyasında hiç doğmamış kabul edilen “batıl” işlemlerdir.  Söz konusu idari işlem de “ANAYASAL DÜZENİ İHLAL EDEN” bir işlem olduğu için “yok” hükmündedir.

Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Merkezi, yukarıda sözü geçen ve Resmi Gazetede yayınlanan düzenleme için Kamu Gözetimi Muhasebe ve Denetimi Standartları Kurumu Yöneticileri ve Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Hukuk ve Mevzuat Genel Müdürlüğü Yöneticileri hakkında suç duyurusunda bulunmuştur.

Anayasamızın laiklik ilkesine, laik toplum ve laik devlet yapısına aykırı işlem uygulama ve eylemlerde direnen siyasal iktidarı bir kez daha uyarıyoruz: Laiklik yalnızca Anayasa hükümleri ile değil; yurtsever, aydınlıktan, bilimden yana olan demokratik kitle örgütleri ve yurttaşlarca da korunmaktadır. Anayasamıza 5 Şubat 1937’de giren Laiklik İlkesi tüm vatan toprağımıza sarsılmaz şekilde kök salmıştır.

Bu tür girişimler sonuçsuz kalacak demokratik, laik Türkiye Cumhuriyeti sonsuza dek yaşayacaktır. 25.12.2019

ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ GENEL YÖNETİM KURULU
===============================================
Dostlar,

ADD’nin bu girişimini yerinde buluyor ve destekliyoruz.

Ek olarak, 30978 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan bu düzenleyici idari işlemin Danıştay’a taşınarak iptal davası açılmasını da öneriyoruz. ADD’nin basın açıklamasında RG’de yayın tarihi yanlışlıkla 12 Aralık olarak belirtilmiştir. Biz metinde düzelterek yayınlıyoruz. Dava zaman aşımına uğramadan, 60 gün içinde Danıştay’da dava açılarak, anayasal lalik sisteme meydan okuyan bu şeriatçı düzenlemenin, yürütülmesinin durdurulması da istenerek iptali sağlanmalıdır.

Sevgi ve saygı ile. 29 Aralık 2019, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
ADD Genel Başkan Yard. (2004-2006)
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Halk Sağlığı Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

AKP TÜRKİYE’yi DİNCİ – FAŞİZME SÜRÜKLÜYOR!

AKP, TÜRKİYE’yi HIZLA
DİNCİ – FAŞİZME SÜRÜKLÜYOR!

Türkiye’de AKP = Erdoğan rejimi yalnızca otoriter değil aynı zamanda totaliterdir.
Otoriter rejimlerde yönetim erki tek 1 kişide değil, bir kurumda, organda.. da olabilir.
Ne var ki Türkiye’de tüm yetkiler, muazzam bir tahkimat ile TEK ADAM’a sunulmuştur.
AKP’li Cumhurbaşkannı Erdoğan, 32 yıl istibdat uygulayan Osmanlı Padişahı 2. Abdülhamit’ten bile daha çok yetkilidir.

Bunun açık adı tipik Totaliterizmdir. (Latince “total” toplam, hepsi demektir..)

83 milyonluk bir ülkenin geleceği, kim olursa olsun tek bir kişiye asla bırakılamaz, bırakılmamalıdır! 1876’da ilan edilen 1 Meşrutiyet, Halife – Sultan’ın yetkilerini Kanun-u Esasi üzerinden Mecli-i Mebusan eliyle az da olsa sınırlamıştı. Bilindiği gibi “Meşruti” sözcüğü “şarta bağlı, şarta bağlanmış” anlamındadır ve Mutlak Monarşi / Monark, kimi sınırlamalara tabidir. 2. Abdülhamit’in Meclis-i Mebusan’da kendisini destekleyecek, genel başkanı olduğu bir partisi de yoktur. Oysa Erdoğan, Anayasa’da ettiği tarafsızlık yeminine karşın AKP genel başkanıdır ve asla tarafsız değildir. Cumhurbaşkanı gibi olmaktan çok, AKP Genel Başkanı gibi siyaset yapmaktadır. Bu durum açıkça, Anayasa’nın aşağıdaki 103. maddesine aykırıdır ve sürdürülemez, sürdürülmemelidir

Anayasa md. 103 :“Cumhurbaşkanı sıfatıyla, Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma, Anayasaya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve inkılaplarına ve laik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağıma, milletin huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerinden yararlanması ülküsünden ayrılmayacağıma, Türkiye Cumhuriyetinin şan ve şerefini korumak, yüceltmek ve üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma Büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim üzerine andiçerim.”

  • Erdoğan, AKP üyeliğini sürdürse bile, AKP genel başkanlığı görevini bırakmak zorundadır.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının, bu açık ihlali sonlandırması Anayasal görevi gereğidir (md. 69/3). AKP’ye anayasal aykırılığı ihtar etmeli ve derhal sonlandırılmasını istemelidir.

Eylemli (fiili,  de facto) durum, Anayasanın 68/4 fıkrasına da açık aykırılık oluşturmaktadır :

Anayasa md. 68/4 : “Siyasi partilerin tüzük ve programları ile eylemleri, Devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine, millet egemenliğine, demokratik ve laik Cumhuriyet ilkelerine aykırı olamaz; sınıf veya zümre diktatörlüğünü veya herhangi bir tür diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlayamaz; suç işlenmesini teşvik edemez.
***
Çoğulcu yönetim ve halk egemenliğinin korunması – etkin kılınması için kurumsal düzeneklerin etkili çalışması ve denge – denet (check balance) sisteminin sorunsuz çalıştırılması zorunludur.

Güçler ayrılığı, örneğin ABD’de olduğu gibi olabildiğince netleştirilmezse, tek adam yönetimleri hızla ve kaçınılmaz biçimde, güç sarhoşluğu hatta zehirlenmesi ile totaliterliğe kaymaktadır. Türkiye’de olan da tipik olarak budur.

Makyavelist aşama çoktan geçilmiş, Narsisist aşama aşılmak üzeredir. Son aşama bilindiği üzere siyaset bilimi yazınında (literatüründe) “Sezarizm – Neronizm” aşaması olarak bilinmektedir.

  • Türkiye’nin rejiminin despotizme, faşizme kaydığı yaygın olarak dile getirilmektedir.
  • Üstelik AKP iktidarı, dini siyasete ölçüsüz ve sorumsuz biçimde alet etmektedir;
    dolayısıyla ülkemiz AKP eliyle dinci – faşizme doğru hızla sürüklenmektedir.

Bu Parti, Anayasa Mahkemesince, laikliğe karşı eylemlerin odağı olarak suçlanarak hüküm giymiş sabıkalı bir anti-laik dinci partidir ve laik rejimi, anayasayı açıkça çiğneyerek şeriat rejimine dönüştürmek istemektedir.

14 Aralık 2019 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan ve açıkça şeriata dayalı denetim ilkeleri, bir başka net ve tevil götürmez kanıttır. Kamuoyunun şiddetli ve yaygın tepkisine karşın bu düzenleme hala geri çekilmemiştir ve TBMM’deki tartışmalarda AKP’li vekillerce savunulmuş ve son derece olağan olarak değerlendirilebilmiştir!? Erdoğan suskundur, örtük destekçidir.

Image result for 14 Aralık 2019 resmi gazetede şeri karar

Örnekler rahatlıkla çoğaltılabilir.

Dolayısıyla, dünyada örneği görülmeyen ucube cumhurbaşkanlığı hükmet sisteminin, yukarıda vurgulanan dinci – faşizan dönüşümü Türkiye’ye dayatmak için kurgulu olduğunu düşünüyor ve görüyoruz.

  • AKP = Erdoğan yönetimi, bu bağlamda, Türkiye için açık, stratejik ve yakın bir tehlike ve tehdit durumuna gelmiştir.
  • Demokratik muhalefet yolları iktidar tarafından giderek tıkanmaktadır.

Demokratik – laik hukuk devleti, AKP = Erdoğan tarafından zorla – fiili darbe ile ya da hile-i şeriye ile dönüştürülmeye devam edilirse, neler olabileceğini hayal bile etmek istemiyoruz.

Ancak bu durumda da meşru çareyi yine Anayasa, Başlangıç bölümünde (3. ve son bent) açıkça gösteriyor:

  • “Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunu millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı;..”

    “TÜRK MİLLETİ TARAFINDAN, demokrasiye aşık Türk evlatlarının vatan ve millet  sevgisine emanet ve tevdi olunur.”

Bu çözüm; açıkça, halkın, meşruluğunu yitiren bir yönetime karşı “MEŞRU DİRENME HAKKINI KULLANMASI” dır ve salt Anayasal dayanaklı olmayıp, tarih boyunca kadim bir pratik olup, meşruluğu kendinden menkuldür.

Sevgi, saygı VE DERİN KAYGI ama umut ile. 30 Aralık 2019, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı
Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimci (SBF) 

www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com