Etiket arşivi: www.ahmetsaltik.net

Dr. Güle Çınar ve Dr. Lee Tarih tekrar ediyor

Dr. Güle Çınar ve Dr. Lee
Tarih tekrar ediyor

Dr. CEYHUN İRGİL
Cumhuriyet
20 Mart 2020

Soruşturma sonucu ne olursa olsun; toplum ve biz meslektaşları Dr. Güle Çınar’ın yanındayız. Aynen Dr. Lee gibi düşüncesini ve uyarılarını söylemiştir. Bu çabaları ve bugüne dek topluma verdiği emekler için soruşturma açmak değil, aslında madalya vermek gerekir.

Tarih tekerrür ediyor. Dr. Çınar’ın başına gelenler daha 3 ay önce Çin’de salgını ilk duyuran Dr. Lee’nin de başına gelmişti. Aralık 2019’da Çin’de başlayan ve tüm dünyada salgına neden olan koronavirüs pandemisinde tüm uzmanların üstünde ısrarla durduğu konu;

  • toplumun bilgilendirilmesi.

Bilgilendirme konusundaki duyarlığın nedeni nedir?

Hastalığın şu an bilinen bir tedavi ve aşısı olmadığı için korunma önlemlerinin ve bulaş sayısının azaltılması çok daha önemli. Bu nedenle toplumun bilgilendirilmesi ve bulaşmanın azaltılması en iyi önlem. Özel anlamda bir başka neden ise yaşadıklarımız, yaşananlar…

Çünkü hastalığın ilk görüldüğü Çin’de ve sonra yayıldığı İtalya’da konunun ciddiye alınmaması, örtbas edilmeye çalışılması, toplumun bilgilendirilmemesinin sonuçları çok ağır oldu. Çin ve İtalya’da binlerce insan bu ihmal ve gecikmenin bedelini yaşamı ile ödedi, ödüyor. Ülke ekonomileri altüst oldu. Dengeler bozuldu.

18 Mart 2020’de sosyal medyada bir görüntü paylaşıldı :

Ankara Üniversitesi’nde hizmet içi eğitimde hastanenin çalışkan ve deneyimli uzmanı Dr. Güle Çınar bu salgına karşı sağlık personeline yönelik bir eğitim toplantısında salgının ulaşabileceği boyutu ve korunma önlemlerini anlatıyordu. Toplantıya katılan, izinsiz ve gizli çekim yapan biri bunu paylaştı.

Dr. Çınar’ın uyarı ve öngörüleri toplumda karşılık bulunca bundan rahatsız olan bir kitle tarafından linç edilmeye başlandı. Üniversite yönetimi bilimsel doğrular ve kendi hekiminin itibarını hiçe sayarak ve iktidara karşı zor duruma düştüğünü düşünüp statükoyu kurtarma endişesi ile alelacele, gizli çekim yapıp, konuşmanın bir bölümünü yayımlayan kişi ile ilgili değil, Dr. Çınar’a soruşturma açtı.

Dr. Lee olayı nedir?

Dr. Çınar’a belli ki zorla bir özür mektubu yazdırıp, bir de “özel” dilekçesini, kişisel verilerin korunma hakları da çiğnenerek, adeta itirafname gibi sosyal medya hesabından paylaşarak “evin küçük kızını” topluma hedef gösterip, konuyu bilmeyen nice cahil cühelanın önüne atıp linç edilmesine yol açarak, adeta günah çıkarmaya çalıştı. Ancak toplumun tepkisi tam tersi oldu. Toplum Dr. Güle Çınar’a sahip çıktı. Aksine bu tutumu nedeniyle Ankara Üniversitesi yönetimini kınadı, eleştirdi.

Olayın ilginç yanı, aynı sorun ve yaşananlar tam 3 ay önce Çin’in Wuhan kentinde hastanede çalışan ve koronavirüsü ilk duyuran, salgına dikkat çeken Dr. Lee Wenliang’ın başına gelmişti. Adeta tarih tekerrür etti.

Peki, Dr. Güle Çınar, Dr. Lee ve koronovirüs salgını arasındaki bu benzerlik nedir? Dr. Lee olayı nedir?

Wuhan Devlet Hastanesi’nde doktor olan Lee, virüs salgınını ilk fark eden ve yetkilileri uyaran paylaşımlarına ve virüs tehdidi için halkı uyarmaya devam edince, polis tarafından sorgulandı. Polis ayrıca Lee’nin de aralarında olduğu sekiz kişi hakkında söylenti yaydıkları gerekçesiyle soruşturma açmıştı.

Kamu Güvenliği Kurumu, “toplum düzenini şiddetle sarsan yanlış iddialarda bulunmakla” suçladıkları Dr. Lee’ye yalan iddialarda bulunmakla suçlandığı bir belge imzalatmıştı.

Yetkililer Dr. Lee ve arkadaşlarını korkutmak ve susturmak için tehdit ettiler. Bir belge hazırlayarak şöyle yazdılar; “Sizi uyarıyoruz: Aynı küstahlık ve inatla bu yasa dışı faaliyete devam ederseniz hakkınızda işlem yapılacaktır. Anlaşıldı mı?”

Dr. Lee ve arkadaşları baskı ile belgelerin altını imzaladılar ve el yazısıyla “anlaşıldı” yazdılar. Ancak bu olaydan 3 gün sonra ölümler başladı. Salgının boyutu arttı ve sonunda Çin yönetimi başlangıçta örtbas etmeye çalıştığı salgını kabul etti ve acil durum ilan etti.

  • Toplumu uyaran Dr. Lee’den özür dilendi.

Ama artık çok geç kalınmıştı. Çünkü Dr. Lee devleti ve halkı 2019 Aralık ayı sonunda uyarmıştı.

Böylece neredeyse 1 ay geciken Çin yönetimi salgının yüzbinlerce kişiye bulaşmasına yol açtı ve dünyaya yayılmasına neden oldu. Ve maalesef hastalığı ilk duyuran ve toplumu uyaran

  • Dr. Lee Wenliang 7 Şubat günü Korona virüs enfeksiyonu ile öldü.

Çin halkı tarafından kahraman ilan edildi ve Dr. Lee’yi haksız yere suçlayan, soruşturma açan ve O’na zorla belge imzalatanlara büyük bir toplumsal tepki oldu.

Dr. Çınar’a yapılan haksızlık

Yıllarca kurumda hizmet etmiş, çalışkan, başarılı ve sokağa çıkılmayan, el sıkışmaktan bile korkulan bu günlerde işinin başında, o kalabalık toplantıda salgın ile mücadele için çabalayan Dr. Güle Çınar olayına gelince;

Sağlık personeline yönelik, kapalı bir hizmet içi eğitim toplantısında söylediklerinin doğruluğu bir yana –ki yanlış olsa bile, yıllarca doğru düzgün hizmet eden insanların bir cümle, bir yanlış ile toplumsal linçe maruz kalması kabul edilemezetik açıdan asıl sorun, gizli çekim yapıp sosyal medyada paylaşmak ve sonrasında zorla dilekçe yazdırmak ve kişisel bir dilekçeyi resmi sosyal medya hesabında paylaşarak, toplumsal linçe önayak olmaktır.

Hangi açıdan ve yasa çerçevesinden bakılırsa bakılsın üniversite yönetiminin, yıllardır hizmet veren ve herkesten çok karakterini bildiği bir hekimini, üstelik hekimlerin en korunması gereken bu salgın hastalık döneminde kendi hekimine yaptığı bu muamele toplumdan tepki görür.

Üniversiteye yakışan, bir satırlık; “Hastanemizdeki hizmet içi eğitim toplantısında gizli çekim yapan ve sosyal medyada paylaşanlar ve konu ile ilgili soruşturma başlatılmıştır. Kamuoyunun bilgisine arz ederiz.” demekti. Ancak panik ile bu basit liyakatli yaklaşımı bile gösteremedikleri gibi, Dr. Çınar’ın dilekçesine attığı “18 Mart 2018” yanlış tarihini bile fark etmeden ve düzeltmeden yayımlayacak ölçüde kendi dertlerine odaklandıkları görülüyor. Kaldı ki, Dr. Çınar’ın bu yanlış tarihlemeyi bilinçli veya bilinçsizce yapmış olması tarihe bir nottur. Dilekçenin zorla, alelacele ve gönül rızası ile yazılmadığının “tarihi bir işareti” olmuştur.

Toplumsal anlayış ve vicdan önemli

Ülke olarak zor ve sıkıntılı dönemlerden geçiyoruz. Bu dönemde fedakârca (AS: özveriyle) işini yapmaya çalışan herkese daha anlayışlı ve hoşgörülü olmak zorundayız. Bunu yalnızca sağlıkçılar için değil, siyasetçiler, gazeteciler, işçiler.. tüm çalışanlar için söylüyorum.

Vicdan, hoşgörü, anlayış denilince mangalda kül bırakmıyoruz.

  • Dr. Çınar’ın bir yanlışı olmadığını düşünüyorum.

Bir insanı anlamadan dinlemeden ve aslını öğrenmeden yanlış anlamaya, karalamaya hazırız ve toplumsal olarak linç ediyoruz. İnsanların emeğini, biriktirdiklerini, ailesini, çocuklarını bir kalemde harcıyoruz. Ülkeye, insanlara küstürüyoruz. Aslında bu kadar kolay harcayan ve değer bilmez tutumumuzla kendi hastalıklı halimizi de deşifre ediyoruz. Ancak Devletin, ortak aklın, kurumların daha dikkatli, özenli ve topluma, bireylere örnek olması gerekir. Bu tutumu ile üniversiteler ve akademi camiası uzun yıllardır içinde olduğu ruh halini, bilimle, toplumla değil erk ve güç ile yan yana olmanın getirdiği ayrıcalık ve huzuru tercih ettiğini bir kez daha gösterdi.

Soruşturma sonucu ne olursa olsun,

  • Toplum ve biz meslektaşları Dr. Güle Çınar’ın yanındayız.

Aynen Dr. Lee gibi düşüncesini ve uyarılarını söylemiştir. Bu çabaları ve bugüne dek topluma verdiği emekler için soruşturma açmak değil, aslında madalya vermek gerekir.
================================
Dostlar,

Bizim de çalıştığımız AÜTF’de (Ankara Üniv. Tıp Fak.) meslektaşımız Dr. Güle Çınar‘a dönük uygulama çok üzüntü vericidir. Yine değerli meslektaşımız Dr. Ceyhun İrgil yukarıdaki nefis yazısında gereken her şeyi söylemiş durumda.. Kendisine teşekkür ederiz, aynen katılıyoruz makalesine.

Ek olarak, şu noktanın bilinmesinde yarar var :
AÜTF Dekanlığı resmi instagram hesabından aşağıdaki açıklamayı yayınladı :

Kamuoyu bilgilendirmesi              :

Kurum içi bir çalışmanın izinsiz olarak yapılan kaydının dün gece sosyal medyada paylaşılması bu süreçte canla başla çalışan bir öğretim görevlimizi ne yazık ki gereksiz bir gündemin içine sokmuştur. İzinsiz paylaşımı yapan çalışanımız hakkında gerekli işlemler başlatılmıştır.
Öğretim görevlimiz bu süreç içinde olağanüstü çalışmalar gösteren çok değerli bir insandır. Gündeme esas olarak gelmesi gereken nokta kendisinin çalışkanlığı ve özverili çalışmaları olmalıdır.
İçinde bulunduğumuz günler topyekün kenetlenme ve sağlık ordumuzun yıpranmadan, yıpratılmadan, kendi hayatlarını düşünmeksizin gerçekleştirdikleri azimli çalışmalara destek verilmesi gereken günlerdir.
Merak edilmesin, toplumumuzun desteği ile ve sizlerden aldığı güçle sağlık ordusu görevinin başındadır ve birlik ve beraberlik içinde memleketimizi sağlık ve esenlik dolu günlere ulaştırmak hepimizin misyonudur.
Bilgilerinize sunarız. 19.03.2020

Tıp Fakültesi Dekanlığı
https://www.instagram.com/p/B96KqqWpInG/?igshid=1mezpgrwb85we
******

AÜTF Dekanlığının bu açıklaması yerinde oldu. Böylelikle, Dr. Güle Çınar’a yönelik kabul edilemez, tıp etiğine sığdırılamaz uygulamanın kaynağının AÜTF Dekanlığı olmadığı anlaşıldı..

“Özür” iletisi yayınlama sırası onlarda..

Sevgi ve saygı ile. 21 Mart 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc

Hekim, Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (SBF-Mülkiye)
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı

www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

 

KORONA SALGINI İLE İLGİLİ GÜVENİLİR BİLGİ KAYNAKLARI ve AKP İKTİDARINA ÖNERİLER

KORONA SALGINI İLE İLGİLİ GÜVENİLİR BİLGİ KAYNAKLARI
ve AKP İKTİDARINA ÖNERİLER


Değerli Sitemiz İzleyicileri,

Yaşadığımız küresel salgın ile ilgili güncel ve güvenilir bilimsel bilgiye erişmek önemli..

Sitemizde elden gelen çabayı gösteriyoruz..

Bizim de çalıştığımız Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi web sitesi bu bağlamda oldukça değerli.

www.medicine.ankara.edu.tr 

adresinin düzenli olarak izlenmesini öneririz. Aşağıdaki poster bir örnek..

Bu sitede ayrıca kısa filmlere de erişmek olanaklı.

http://www.medicine.ankara.edu.tr/2020/03/17/79028/

http://www.medicine.ankara.edu.tr/2020/03/17/79010/

Yeni Corona Virüs Hastalığı (Covid-19) ile ilgili bilgi alınabalecek siteler.

  • T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI

https://hsgm.saglik.gov.tr/tr/covid19

Bu site, Sağlık Bakanlığı’nın HALK SAĞLIĞI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ resmi / kurumsal sitesidir.

Salgınların yönetimi, Tıp Dalları içinde “Halk Sağlığı Uzmanları” nın bilimsel sorumluluğundadır. Dolayısıla Sağlık Bakanlığında kilit sorumluluk Halk Sağlığı Genel Müdürlüğünündür.

Sağlık Bakanlığının, Halk Sağlığı Uzmanları Derneği – HASUDER ile çok sıkı kurumsal işbirliği içinde olması zorunludur.

Bilim Kurulu’nda bildiğimiz ölçüde tek 1 Halk Sağlığı Uzmanı vardır; oysa tam tersine, bu Kurul esas olarak Halk Sağlığı Uzmanlarından oluşmalı, gerektiğinde balka dallar çağrılmalıdır.

  • DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜ (DSÖ / WHO / OMS)

https://www.who.int/health-topics/coronavirus

  • TÜRKİYE ENFEKSİYON HASTALIKLARI VE KLİNİK NMİKROBİYOLOJİ UZMANLIK DERNEĞİ (EKMUD)

https://www.ekmud.org.tr/

  • KLİNİK NMİKROBİYOLOJİ UZMANLIK DERNEĞİ

https://www.klimud.org/
*****

Ayrıca bizim uzmanlık derneğimiz olan HALK SAĞLIĞI UZMANLARI DERNEĞİ – HASUDER web sitesi ve bu amaçla özel olarak hazırlanmış bir web sitemiz de var :

www.hasuder. org.tr ve www.korona.hasuder. org.tr

Unutulması ki; Anayasanın 135. maddesi uyarınca özel yasa ile (6023 sayılı yasa) kurulan ve Anayasada “kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşu” olarak tanımlanan, bizim de doğallıkla üyesi olduğumuz Türk Tabipleri Birliği‘nin

www.ttb.org.tr

adresli kurumsal web sitesinde sorunun hem tıbbi hem de ekonomo – politik boyutlarını irdeleyen bilimsel kaynaklara erişilebilir. Dün, 18 Mart 2020 günü Erdoğan’ın yaptığı toplantıya TTB’nin çağrılmaması asla bağışlanamaz. Hem ulusal birlikten söz edeceğiz, hem de ülkenin yasal hekim birliğini dışlayacağız, utandırıcıdır!

* Ne yazık ki Sağlık Bakanlığı yeterince saydam değil..

Örneğin korona olgularının hangi illerde olduğunu bilmiyoruz. Oysa örneğin ABD, tüm eyaletlerde olgu ve ölüm sayılarını saydamlıkla yayınlıyor web sitelerinde.

Meslektaşımız, Çocuk Hekimi Sağlık Bakanı Dr. Fahretttin Koca bu gün TBMM’de bilgi verdi, soruları yanıtladı epey geç de olsa..

Temel sorunlardan biri şudur                                        :

Türkiye sayısal yeterince korona testi yapmamıştır..
Bu bağlamda çoooook gecikmiş ve kritik zamanlar heba edilmiştir..
Oysa Singapor, Honkong, Güney Kore, Tayland.. ve koskoca Çin bu bağlamda baştan beri çok atak olmuşlardır.

1. Çok sayıda test uygulayarak hastalara – taşıyıcılara erken tanı koymuşlardır.

2. Erken tanı konan taşıyıcı ve hastalar toplumdan ayrılmış (izolasyon, tecrit, karantina..) ve sağaltımları (tedavileri) yapılmıştır..

Gerçekte reçete yalındır ve DSÖ Genel Başkanı Dr. Thedros G. Adhenom’un ustaca özetlediği üzere 3 T formülüdür..

Sağlık Bakanlığı, ilk olgunun bildirildiği 31 Aralık 2019’dan bu yana geçen 2,5 ayda gerekli lojistik hazırlığı yapmamış, yapamamıştır..

Korona testi, Sağlık Bakanı’nın bu gün TBMM’de açıkladığı üzere şu güne dek toplam 10 bin dolayında uygulanmıştır. Bu sayı olağanüstü yetersizdir, belki de 10 milyon kişide yapılmalıydı! Örneğin 21 bin Umre ziyaretçisine bile test yapılmış değildir, bu kişilerin büyük çoğunluğu, bağışlanmaz bir hata ile ülkeye dağılmışlardır.

Testin maliyeti çok yüksek değildir, ülkeler bu amaçla on milyarlarca Dolar kaynak ayırmaktadır. Türkiye’de hala 18 ilde testin yapılabilir olacağından söz etmektedir AKP iktidarı..

Çok üzücüdür.. 81 ilde derhal yapılabilir olmalıydı, 2,5 ay içinde bu hazırlık yapılmalıydı.

Cerrahi maske, yoğun bakım yatakları, sahra hastaneleri.. gibi lojistik eksikler giderilmeliydi.

Oysa öğrenci yurtları boşaltılarak karantina yerleri yapılmıştır.. Salgın uzarsa ve karantina altına alınması gereken nüfus daha da artarsa ne yapılacaktır? Üniversitelerde eğitim, yurtlar kullanılamayacağı için başlatılmayacak mıdır??

Sonuç olarak                              :

  • Politik olmayan gerçek bir beka sorunu ile yüz yüzeyiz..
  • Türkiye bu sorunla baş edemez ise AKP iktidarı da yerle bir olur..
  • Gerçek anlamda BİLİMSEL AKILCILIK – SAYDAMLIK – Politik DÜRÜSTLÜK kaçınılmazdır..

AKP = Erdoğan‘ı ve iktidarını, Sağlık Bakanını ve Bakanlığını bir kez daha uyarmak isteriz..

Başka yol yok; BİLİMSEL AKILCILIK – SAYDAMLIK – Politik DÜRÜSTLÜK dışında!

43 yıl kıdemli bir hekim,
40 yıllık Halk Sağlığı Uzmanı
33 yıllık Halk Sağlığı Öğretim Üyesi
Sağlık Hukuku Uzmanı (MSc)
ve Mülkiye de okumuş (BSc) 65+ yaş bir T.C. Yurttaşı sorumluluğu ile bilgi ve ilgiye sunarız.

Bu dosyadan sonra, Korona salgını ile ilgili 3 sayılı güncelleme raporumuzu yazacağız sitemizde..

  • 23 Mart 2020 Pazartesi saat 21:00’de Halk TV’de canlı yayında birikimlerimizi sunacağız..

Sevgi, saygı kaygı ama umut ile. 19 Mart 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc

Hekim, Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (SBF-Mülkiye)
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı

www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Teyit.Org, Fatih Altaylı’nın konuğu Soner Yalçın’ın aşı yalanını ortaya çıkardı

Teyit.Org, Fatih Altaylı’nın konuğu Soner Yalçın’ın aşı yalanını ortaya çıkardı

(AS: Bizim kapsamlı katkımız ve 104 yansılık pdf sunumumuz yazının altındadır..)

  • Gazeteci Soner Yalçın, Fatih Altaylı’nın Habertürk’teki Teke Tek programında, Almanya’da çocuk doktorlarının yalnızca %8’inin kendi çocuklarını aşılattığı savında bulunmuştu. Ancak bu bilginin gerçek ile hiçbir ilgisi yok.teyit.Org’a göre, Almanya’da araştırmaya katılan 2010 çocuk doktorunun neredeyse hepsi çocuklarını aşılatıyor. Öbür hekimler de katıldığında Almanya’da çocuklarını aşılatan doktorların oranı ise %99,33.

Soner Yalçın’ın 14 Kasım 2019’da konuk olduğu Teke Tek programında “Almanya’da yapılan bir kamuoyu araştırmasına göre çocuk doktorlarının yalnızca % 8’inin kendi çocuklarını aşılattığı” savı, teyit.org tarafından çürütüldü.

Soner Yalçın’ın söz konusu savına hiçbir kaynak göstermediğini anımsatan teyit.org, çocuk doktoru ve öbür doktorların kendi çocuklarını aşılatmayla ilgili tutumlarını inceleyen farklı araştırmaları derledi.

Bu alanda yapılan ayrıntılı ve önemli araştırmalardan biri, 2014’te European Journal of Public Health adlı dergide yayımlanmış. Araştırmada doğu ve batı Almanya kökenli 2010 çocuk doktoruna kendi çocuklarına aşı yaptırıp yaptırmadığı sorulmuş. Aynı soru 1712 pratisyen hekime de yöneltilmiş.

Araştırmaya göre 2010 çocuk doktorundan yalnızca altısı çocuğuna hiç aşı yaptırmadığını ifade etmiş. Aynı sorunun yöneltildiği 1712 pratisyen hekimden ise salt 19’u… Yani çocuk hekimi ve pratisyen hekimleri bir araya katarsak 3722 hekimden yalnızca 25’i çocuklarına hiç aşı yaptırmamış. Çocuklarına aşı yaptırmayan doktorların oranı %0,67; aşılatanlarınki ise %99,33.

GERÇEKLER, SONER YALÇIN’IN AKSİNİ SÖYLÜYOR

Teyit.org’un yayınladığı makalede şu bilgilere yer verildi:

Ülkedeki doktorların aşılar hakkındaki görüşlerine ışık tutan başka çalışmalar da var. Yine 2014’te yapılan ve doktorların meningokok menenjit aşısı hakkındaki tutumunu ölçen bir araştırma var. 3107 katılımcının görüşlerinin değerlendirildiği araştırmanın sonuçlarına göre, doktorların % 79,1’i ailelere meningokoksik menenjit aşısını önereceğini belirtiyor.

Kızamık salgınıyla mücadele kapsamında kızamık aşısını zorunlu kılan Almanya’da, çocuk doktorları da Yalçın’ın savının aksi açıklamalar yapıyor. Çocuk Doktorları Meslek Birliği Başkanı Thomas Fischbach (BVKJ) 1 Temmuz 2019’da kızamık tartışmaları hakkında yaptığı açıklamada, çocuk doktorlarının zamanlarının büyük bölümünün anababalara bekleyen aşıları anımsatmakla geçtiğini söylüyor. Fischbach başka bir açıklamasında da Aşı Konseyi tarafından önerilen aşıların yapılması gerektiğini ifade ediyor.

Almanya’daki en önemli sağlık kuruluşlarından biri olan Robert Koch Enstitüsü’nün internet sitesinde de atıfta (AS: göndermede, yollamada) bulunulan bir araştırmaya göre, homeopati doktorları tetanoz, difteri ve çocuk felci gibi aşıları, neredeyse öbür doktorlar kadar kullanıyor.

Robert Koch Enstitüsü tarafından 2019’da yayımlanan bir belgede Almanya’daki aşılama oranlarının son yıllarda azalmış olsa da %90’ların üzerinde olduğu ifade ediliyor. Çocuk doktorlarının bile yalnızca %8’inin kendi çocuklarına aşı yaptırdığı doğru olsaydı, %90’ları bulan aşılama oranlarına ulaşmak pek olanaklı olmazdı.

Konu hakkında Türkiye’de yapılan çalışmalar da var. 2018’de 10 doktor tarafından hazırlanan “Pediatristlerin Meningokok Enfeksiyonları ve Aşıları ile İlgili Bilgi Düzeyleri ve Tutumları” adlı çalışma da benzer sonuçlara ulaşmış. Katılımcılara “Çocuğunuza (varsa ya da olsaydı) meningokok aşısı yaptırır mısınız?” diye sorulduğunda, %80,1’i “evet” seçeneğini işaretlemiş. (sf. 61)

Doktorların ulusal aşı programlarında olmayan aşılara karşı tutumları da kimi araştırmalara konu olmuş. Örneğin, 2018’de The Turkish Journal of Pediatrics’de yayımlanan bir araştırmada, Türkiye’de ulusal aşı programında olmayan dört aşının doktorlar tarafından kendi çocuklarına yapılma oranları incelenmiş. RV, MCV4, HPV ve Tdap aşılarını kendi çocuklarına uygulamayan doktorlar, uygulayanlardan daha çok çıkmış. Fakat doktorlar bu aşıların ulusal aşı programına alınmasını desteklemiş.

 

 

 

 

 

 

 

 

=========================================

Dostlar,

Buraya bir pdf dosyası eklemek istiyoruz.. Yaklaşık 1,5 yıl önce bilimsel jüri önünde savunduğumuz, Sağlık Hukuku alanındaki Master / Yüksek Lisans Tezimizi..

Anayasa Mahkemesi’nin 2 bireyel başvuru nedeniyle “aşı yaptırmayabilirsiniz” diye verdiği 2 kritik ve Halk Sağlığı açısından son derece tehlikeli kararlarına ilişkin..

Bu 2 tarihsel kararı hukuksal ve tıbbi – halk sağlığı açısından irdeleyen ve kanımızca da net olarak çürüten bir tezdi sunduğumuz (250+ sayfa).

Soner Yalçın ve benzer düşünen aşı karşıtı – aşıdan çekinen – aşılamayı erteleyen insanlarımızın, siyasal iktidarın… sunumda sergilediğimiz bilimsel ve hukuksal gerçekleri dikkate almaları hepimizin yararına olacaktır.

S. Yalçın’ın KARA KUTU adlı kitabında 0,5 cc (ml) aşı içinde 2,5 gm Civa olduğu ileri sürülecek ölçüde bilimsellikten kopulması acı vericidir. Yarım (0,5) cc / ml sıvı aşı içine 2,5 gm etil civa bileşiği sığdırmak olanak dışıdır. Avogadro katsayısı, Dalton formülü ile atom ağırlığı hesabı bilgilerinden tümü ile yoksun olmak anlamına gelir. Bu olanaklı olsaydı, olasılıkla bir fil bile kısa sürede akut civa zehirlenmesinden ölebilirdi! Oysa tüm dünyada böylesi bir olay yok!

Yaşamda en gerçek yol gösterici, hiç kuşku yok, Mustafa Kemal ATATÜRK ve pek çok bilim – felsefe insanının tartışmasız kabul ettiği BİLİMSEL AKILCILIKTIR.

104 yansıdan oluşan (9,4 MB) kapsamlı tez savunmasını pdf olarak izlemek, indirmek yaygın olarak paylaşmak için lütfen tıklayınız  : AHMET_SALTIK_Tez_sunumu_10.08.2018

Sevgi ve saygı ile. 18 Mart 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc

Hekim, Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (SBF-Mülkiye)
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı

www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

CHP’li Haluk Koç’a ‘Bilal Erdoğan’a para transferi’ davasında beraat

(AS: Bizim kapsamlı irdelemememiz yazının altındadır..)

Suudi Arabistan kaynaklı bir hesaptan, dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın hesabına, 2012’de yatırılan 99 milyon 999 bin 990 dolarlık bağışı gündeme getiren ve o dönemde CHP sözcüsü olan Ankara milletvekili Haluk Koç’un “iftira ve bankacılık sırlarını açıklama” suçlarından yargılandığı davada karar çıktı. Mahkeme, oybirliğiyle Koç’un beraatına karar verdi.

Koç’un avukatı Celal Çelik, “Mahkemenin kararı, Koç’un yolsuzluk açıklamalarının iftira değil, somut olgulara dayalı olduğunu göstermiştir.” dedi.

CHP'li Haluk Koç'a 'Bilal Erdoğan'a para transferi' davasında beraat © T24

CHP’li Haluk Koç’a ‘Bilal Erdoğan’a para transferi’ davasında beraat Alican Uludağ’ın Cumhuriyet’te yer alan haberine göre, 17-25 Aralık döneminde Bilal Erdoğan’ın hesabına yattığı iddia edilenbir para gündeme gelmişti. Dönemin CHP Sözcüsü Haluk Koç, partisinin merkez yönetim kurulu (MYK) toplantısı sonrasında, 5 Şubat 2014’te, yaptığı açıklamada;

  • “Bakın günün biri, tarih 26 Nisan 2012. Vakıflar Bankası’ndaki Necmettin Bilal Erdoğan’ın hesabına Royal Protocol adlı kaynaktan, muhtemelen Orta Doğu ya da Suudi kaynaklı bir yapı… Buradan 99 milyon 999 bin 990 dolar havale geliyor. 100 milyon değil, 10 dolar eksik.10 dolar herhalde havale kesintisi. 5 dakika içinde Bilal Erdoğan’ın hesabından TÜRGEV’in hesabına aktarılıyor para, Vakıfbank’a bu havalenin geliş tarihi 26 Nisan 2012. 100 milyon dolardan bahsediyoruz, bu para neyin karşılığıdır. Rüşvet midir?”

ifadelerini kullanmıştı.

TÜRGEV, bu konuşmalardan sonra Haluk Koç hakkında suç duyurusunda bulundu. Savcılık, CHP’li Koç hakkında, “dokunulmazlığının kaldırılması” istemiyle fezleke düzenledi. TBMM’de dokunulmazlıkların kaldırılmasının ardından da Haluk Koç’a dava açıldı. Davanın iddianamesinde Koç’un, “saklanması gereken bankacılık sırlarının açıklanması suretiyle 5411 sayılı yasanın 159. maddesine muhalefet” ve “iftira” suçlarından dava açıldı. Koç, yargılama sırasındaki savunmasında, “Söz konusu bilgiler basında yayımlandı. Sır olma özelliği yoktur. Kamu yararı olduğu için konuyu gündeme getirdim” dedi.

Oybirliğiyle beraat

Koç’un yargılandığı karar duruşması geçen hafta perşembe günü yapıldı. Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmaya katılan Haluk Koç’un avukatı Celal Çelik, müvekkilinin beraatını talep etti. TÜRGEV’in avukatları ise “mağdur olduklarını” savunarak, Koç’un cezalandırılmasını istedi. Mahkeme heyeti, yargılama sonucunda Koç’un beraatına karar verdi.

CHP’li Koç’un avukatı Çelik, karara ilişkin şunları söyledi:

“Bilal Erdoğan’ın avukatları, Haluk Koç’un yolsuzluk değerlendirmesinin iftira kapsamında olduğu, gerçek olmadığını iddia etmişlerdi. Savcı da bir anlamda Haluk Koç’un iftira attığını, yolsuzluk olgularının doğru olmadığını iddia ederek, iftiradan dava açtı. Yargılama sırasında 17-25 Aralık dosyasını, dosyaya sunmuştuk. Israrla şunu ifade etmiştik: Bu olguların doğru olmadığı konusunda en ufak bir şüphe varsa ses kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırın. Mahkeme buna gerek duymadı. Haluk Koç’un açıkladığı TÜRGEV’le ilgili bilginin, doğru olgulara dayalı olduğu mahkemece kabul edildi, iftira suçunun oluşmadığı değerlendirildi. Karar, oybirliğiyle verildi.”
===========================================
Dostlar,

KORONA VİRUS NELERE ŞAL, NELERE MERCEK?

İçimiz dışımız “corona virus” oldu..
Oysa Ülkemizin yakıcı sorunları ağırlaşarak sürüyor..
Dolar 6,44 TL’ye tırmandı! Öbür dövizler de yükseliyor..
Üstelik elin ülkesinde de (ABD – AB, UK..) hastalık var, can alıyor onlarca ,yüzlerce.
Sektörler akçalı (mali) bunalımda, ortada döviz kıtlığı var büyük ölçüde dolaşımın (sirkülasyonun) yavaşlamasına bağlı.

Ancak “Küresel AĞA“, kerameti kendinden menkul senyoraj hakkını (!) / hegemonisini pervasızca kullanıyor ve FED, 198 milyar $ nakiti kağıt ve mürekkep bedeli karşılığında basıp piyasaya sürüyor.. (Bu para, 2020 Türkiye bütçesinden yaklaşık %20 daha fazla!?)
ABD’de enflasyon olmuyor, paranın değeri de düşmüyor.. FED fazileri neredeyse sıfırlıyor. Siyasal iktidardan bağımsız, para politikalarını “büyük oyunun kurallarına göre” oynuyor ABD Merkez Bankası FED.. Bizde ise “biat etmedi” diye AKP = Erdoğan tarafından TCMB Başkanı görevden alındı. Üstelik Erdoğan’ın bilim dışı takıntısı ile : Faiz enflasyon doğuruyor!? 

Ekonomist olduğunu savlayan ama gerçek diplomasını bir türlü göremediğimiz AKP = Erdoğan, İktisat 1. sınıf öğrencisinin bile öğrendiği evrensel bilimsel gerçeği ters yüz ederek gerekçe (!) yaratıyor kendine, kamuoyunu yönlendidiyor… Dolayısıyla bu kafayla yönetilen ülkemiz bir türlü belini doğrultamıyor.

Cılız – hastalıklı – çok borçlu – üretmeyen ekonomi, haliyle ulusal parasını da güçlü kılamıyor..

Sürekli olarak yoksullaş-TIRIL-ıyoruz!

Kişi başına ulusal gelir 7 yıl öncekinin altında ve 9 bin doları zor buluyor.. (Dünya ortalaması 11 bin doları aşkın) ve bu iktidar, TEK ADAM eliyle harikalar yaratıyor öyle mi??

Bir de küresel korona salgını eklenince, ekonomi, deyim yerinde ise su kaynatıyor..
Kuşkusuz bu olumsuz gelişmeler günlük yaşama yansıyacak ve yaşamı daha da katlanılmaz kılacak.. Ailece intiharlar unutulmayacak, işsizlik kavuruyor, toplumsal cinnet içindeyiz!

AKP = Erdoğan büyüsü – illüzyonu giderek bozuluyor!

Kuşku yok, hiçbir halk sonsuza dek aldatılamaz, idraki köreltilemez.
Ne var ki, bu süreçte küplerini doldurarak karunlaşaranlar, yolsuzluklarla talan ederek halk yığınlarını yoksullaştıranlar, ülkeyi açıkhava hapishanesine dönüştürenler.. birkaç kuşak çooook varsıllaşmış (zenginleşmiş) oluyorlar. Halkın yaşamı, geleceği çalınıyor haramzade soygunu ile.
****
Korona virus salgını AKP = Erdoğan için bir bakıma “ilaç” gibi geldi..

Tüm yakıcı sorunları, iktidarı bunaltan dertleri öteledik (!)..
Muhalefet yok, eleştiri yok, toplantı yok, gösteri yok, yok, yok, yok.. TBMM bile tatilde!

Bu arada AKP = RTE‘nin sesi de çıkmıyor.. Konuş(a)mıyor.. Karşısına yığma kalabalıkları alıp esip gürleyemiyor.. Ama Erdoğan konuşamdan yapamaz ki; bir yolunu mutlaka ama mutlaka bulacak, dağlarca kibirli mimiklerini – postürünü – giyimini – jestlerini – ses tonunu – edasını – hamasetini… gündemini ne yapıp edip yaratacak ve bizleri daha çok yoksun bırakmayacaktır! Akıllarına hiçbir şey gelmiyorsa, biz söyleyelim; çağırırsınız TRT’yi sarayınıza 1-2 muhabirle, “ULUSA SESLENİŞ” konuşması yaparsınız hiç yoktan, boşalırsınız..
Ama bu arada KORONA SALGINI ile ilgili hesap da vereceksiniz halka, yolu yok!

Peki ne söyleyecek Tek Adam Erdoğan? Kader – fıtrat, bizde hasta çoook az, ölüm yok, Dünya biz hayran.. öyle mi? Karantinaya alınmayıp evlerine yollanan 21 bin Umre ziyaretçisi için ne buyuracak örneğin?

Yaşam adeta durdurulurken, camilerde namaz için ayak sürümeyi, yarım ağız “camiler açık ama evde kılabilirsiniz, toplu gelmeseniz fena olmaz…” fetvalarını nasıl savunacak?

Kapatılan hastanelere yeniden duyulan gereksinime ne buyuracaktır??

31 Aralık’tan bu yana 2,5 ayda hala birkaç merkezde ancak korona testi yapılabilmesine ne buyuracaktır?

  1. Basamak sağlık hizmetlerini felç edişlerine ne buyuracaktır?

Sağlık sektörünü ezici düzeyde piyasalaştırmasına / özelleştirmesine ne buyuracaktır?

Halkın yoksullaştırılmasına, beslenmesinin bozulmasına, yaygın açlığa ne buyuracaktır?

Vahşetle kirletilen çevreye, tarım ve hayvancılığın çökertilmesine, ithalat bağımlılığına ne diyecektir?

Etil alkolde bile stokları birkaç günde tükenen ve dışalıma mahkum ülkemiz 18 yıldır kimin elinde??

Üniversite öğrencilerini apar topar yurttan atıp, yurtları karantina mekanlarına dönüştürme ayıbına ne açıklama sunacaktır?

  • Örneğin camiler bu amaçla / karantina mekanları olarak kullanılsa fena olmaz mı?

TOKİ hızla prefabrik karantina alanları yaratabilir mi? Özellikle büyük kentlerde boş arazi bulabilir mi? Akçalı (mali) gücü buna yeter mi? Ya da satılmayan yüzbinlerce konutunu karantina mekanları olarak kullanmayı aklına getirir / içine sindirir mi??

İyi kotü sosyal medya canlı; orada da AK tiroller ve yandaş – kandaş – candaş yargı mensupları 7/24 görev başındalar.. çizmeyi aşmak yok.. Üstelik salgın hastalık hukuku gündemde bu kez!
*****
Kamusal olanaklar sağlık dahil öylesine sınırlı ki, KORONA SALGINI ile başetmek hiiiiç kolay değil.. Kamu sağlık sektörü olabildiğince küçülmüş.. Ülkedeki 1530 dolayındaki hastanenin yaklaşık 650’si özel sektörün. Hastane yatakları ve yoğun bakım birimlerinin 1/4’ünden çoğu yine özel sektörde. Hemşire sayısı neredeyse hekim sayısına denk, 160 binlerde. Oysa 1 hekime karşılık 4 hemşire uluslararası standart.

Yeterli cerrahi maske yok sağlık çalışanlarına..

TTB Merkez Konseyi Başkanı sevgili meslektaşımız Prof. Dr. Sinan Adıyaman’ın web sitemizde yer verdiğimiz açıklamasında, korona testi negatif gelen hastada 2. kez test istemi yapıldığında “riskli” gibisinden saçma sapan yanıtların geldiği belirtildi. (http://ahmetsaltik.net/2020/03/17/ttb-hekimlerden-aldigimiz-duyumlar-koronavirus-hastasi-sayisinin-daha-fazla-oldugu-yonunde/)

Bilim Kurulu’nun kararları düzenli açıklanmıyor, neden?
Hem Kuran’da – Fıkıhta,şer’i kaynaklarda yeterince hüküm yok mu? Neden bilim kuruluna sarıldınız, hani yaşamın her alanının dininizin kurallarına uydurup öylr yaşayacaktınız 6. Din Şurasında Erdoğan’ın konuşmasına göre??

Neden salgını DİB yönetmiyor da Sağlık Bakanı çırpınıyor??

Demek ki ülkeye 160 bini bulan imam değil, SAĞLIK ÇALIŞANI – HEKİM gerekliymş, haa??
****
Ülkemizde yüz bini aşkın hekimin yasal meslek örgütü Türk Tabipleri Birliği‘nin bilim insanı kimlikli – alanın uzmanı akademisyen temsilcisi neden yok Bilim Kurulunda?

……….
………………….

Sorular, dertlere tercüman ve de hal-i pür melalimize ayna olarak daha da uzatılabilir..

Bu arada, sevgili meslektaşımız Prof. Haluk Koç, 9 yıl sonra, bu yüz milyon dolarlık yurt dışı havaleyi açıklama davasından aklandı. İyi de, bu para kimden ve neden geldi mahdum Bilal Erdoğan‘a? Sıra bunun açıklanmasında değil mi? TÜRGEV yurt dışı kaynaklardan gelen bu muazzam parayı ne amaçlarla kullandı? Bunları bilmek hakkımız değil mi? Türkiye demokratik bir hukuk devleti ise, TÜRGEV, Baba – Oğul Erdoğan’lar kamuoyuna yeterli açıklama yapmak zorundalar. Tersi ise ancak diktatörlükle yönetilen ülkelerde düşünülebilir korkarız!

Sevgi, saygı ve KAYGI ile. 17 Mart 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc

Hekim, Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (SBF)
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı

www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

Koronavirüs (Covid-19) Hakkında bilgilendirme videoları

Değerli Site Okurlarımız,

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi, Türk Klinik Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Derneği Başkanı ve Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi, sevgili arkadaşımız – meslektaşımız Prof. Dr. Alpay Azap Hocamızın, Koronavirüs (Covid-19) Hakkındaki bilgilendirme videolarına aşağıdaki bağlantılara tıklanarak ulaşılabilir.

Sevgi ve saygı ile. 12 Mart 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc

Hekim, Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (SBF)
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı

www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Koronavirüs Enfeksiyonundan Korunmaya İlişkin TTB Bilgi Notu

Koronavirüs Enfeksiyonundan Korunmaya İlişkin TTB Bilgi Notu

Nasıl korunabiliriz?

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Solunum yolu enfeksiyonlarının bulaşma riskini azaltmak için yapılan öneriler yeni koronavirüs hastalığı için de geçerlidir.

  • Hasta insanlarla temastan kaçınılmalıdır (mümkün ise en az 1 m uzakta bulunulmalı).
  • Özellikle hasta insanlarla veya çevreleriyle doğrudan temas ettikten sonra eller sık sık yıkanmalıdır.
  • Eller yıkanmadan ağız, burun ve gözlerle temas edilmemelidir.
  • Eller, en az 20 saniye boyunca sabun ve suyla yıkanmalı sonrasında kurulanmalıdır.
  • Antiseptik veya antibakteriyel içeren sabun kullanmaya gerek yoktur, normal sabun yeterlidir.
  • Sabun ve suyun olmadığı durumlarda alkol bazlı el antiseptiği veya kolonya kullanılmalıdır.
  • Elde görünür bir kirlenme olmadığı sürece el antiseptikleri, el yıkama kadar etkilidir. Ancak elde görünür bir kirlenme olduğunda ellerin mutlaka yıkanması gerekir.

Maske ne zaman kullanılmalı?

  • Sağlıklı kişilerin maske kullanmasına gerek yoktur.
  • Herhangi bir viral solunum yolu enfeksiyonu geçirmekte olan kişinin öksürme veya hapşırma sırasında burun ve ağzını tek kullanımlık kağıt mendil ile örtmesi, kağıt mendilin bulunmadığı durumlarda ise dirsek içini kullanması gereklidir.
  • Hasta kişilerin mümkünse kalabalık yerlere girmemesi, eğer girmek zorunda kalınıyorsa tıbbi maske kullanması önerilmektedir. Maske çıkarıldığında hemen çöpe atılmalı ve eller yıkanmalı veya antiseptikle temizlenmelidir.
  • Hasta olmayan kişilerin maske kullanmasına normalde gerek yoktur. Yalnızca yeni koronavirüs hastalığını geçirenlerle temas edenlerin (sağlık çalışanları, hasta ile aynı evde yaşayanlar) maske takması gerekmektedir. Bu durumlarda kullanılacak maskelerin cerrahi/basit/tıbbi maske olması yeterlidir.
  • N95 veya FFP2 türü maskeler sağlık çalışanları tarafından yalnızca özel koşullarda (hastanın solunum aygıtına bağlanması gerektiğinde.. vb.) kullanılmalıdır.

Eldiven giymeli mi?

  • Hayır. Eldiven, salt sağlık çalışanları tarafından hastanın bakımı ve muayenesi sırasında kullanılır. Sağlık çalışanları dışındaki kişiler eldiven kullanmamalıdır. Bunun en önemli nedeni, eldivenlerin uygun şekilde kullanılmadığı durumda hastalığın daha çok yayılmasına neden olmasıdır.
  • Eldivenlerin uygun kullanımı,  sağlık çalışanlarına verilen eğitimlerle sağlanmaktadır.
  • Sağlık çalışanları dışındaki kişilerin eldiven kullanması uygun değildir.

Eller, hastalığın bulaşmasında çok önemlidir ve bulaşı azaltmanın yolu ellerin su ve sabun ile yıkanmasıdır. Sabun ve suyun olmadığı durumlarda alkol bazlı el antiseptiği veya kolonya kullanılmalıdır.
******

******

Dostlar,

Meslek örgütümüz TTB’nin yukarıdaki önerilerine katılıyoruz.
(Yazının sonundaki “TTB Barışı Savunduğu İçin Yargılanıyor” logosunu TTB web sitesinden biz ekledik, bu basın açıklamasında yoktu..)

Sorunu küçümsemiyoruz ancak sağduyuyu ve ölçüyü de elden kaçırmamak gerek. Lütfen aşağıdaki kutuda verilen sayısal değerlere bakalım.. 1 insanın bile önlenebilir – ötelenebilir ölümü kuşkusuz çok önemlidir. Ancak sayısal karşılaştırma da sorunun boyutunu irdelemede önemli bir ölçüttür.

  • En çok görülen / en çok engelli bırakan / en çok öldüren sağlık sorunu elbette en önemlisi olmak gerekir.

Bize bu ölçütü armağan eden Dr. Alfred Grotjhan‘a şükran doluyuz (Sosyal Patoloji, 1912).

Sağlık Bakanlığı’nın bilimselliği ve saydamlığı asla bırakmadan, serinkanlılıkla, toplumu da katarak bu savaşımı sürdürmesini diliyoruz..
Ancak “elbirliği” ile en az zararla kurtulabiliriz bu ciddi sorundan..
Sağlık Bakanlığı, bu Pandemi = Küresel salgın / kıtalararası salgın nedeniyle, süreçte ve ilerleyen zamanda Ulusumuzun herhangi bir biçimde aldatılmasına, sömürülmesine izin vermemesini diliyoruz. Olası tüm durumlar stratejik bir derinlikle irdelenmelidir. Uluslararası İlişkiler uzmanlarından, deneyimli diplomatlardan da görüş alınmalıdır.

Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulunu tanımak istiyoruz..
Eğer yoksa, Türk hekimlerinin yasal meslek örgütü Türk Tabipleri Birliği – TTB’nin de temsilcisinin Kurula mutlaka katılmasını diliyoruz.

Birkaç Halk Sağlığı Uzmanı‘nın yer almadığı bir Bilimsel Kurulu hayal bile edemiyoruz. Gerçekte ve temelde bu sorunu yönetecek olan tıp disiplini Halk Sağlığı bilim dalıdır. Orkestra şefliğini bu disiplin yapmalıdır. Türkiye’de Tıp uzmanlık derneklerinden biri de HASUDER kısaltmasıyla Türkiye Halk Sağlığı Uzmanları Derneğidir. Bu dernekle de mutlaka kurumsal işbirliği kurulmalıdır.

DSÖ salgını Pandemi = Kürsel salgın / kıtalararası salgın olarak ilan etti bu gün, 12 Mart 2020 günü. Dolayısıyla, DSÖ Anayasası ve Uluslararası Sağlık Tüzüğü (International Health Regulasyon) temelli yönergelere T.C. Sağlık Bakanlığının da uyum sağlamasını, küresel toplumla uyumlu davranmasını diliyoruz.

AKP’nin sabıkaları artık bıktırdı hepimizi, ciddi bir güven bunalımı yaşıyoruz.
Bu olayda olsun, akıl – bilim / bilimsel akılcılık yolundan ayrılmayalım.

Sakın unutulmasın; sürecin ulusal elbirliğiyle yönetimi kaçınılmazdır ve bu da ancak en küçük bir güven bunalımı yaratmamaya bağlıdır; aman dikkat.

Her şeyin başı sağlık..

Ve de Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca, siyasetçiden çok bir hekim; Hipokrat yemini etmiş üstelik..

Sevgi ve saygı ile. 12 Mart 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc

Hekim, Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (SBF)
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı

www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

 

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününde AKP’nin Yüz Kızartıcı Şiddeti

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününde AKP’nin Yüz Kızartıcı Şiddeti


Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc

Hekim, Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (SBF – Mülkiye)
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı, Anayasa Hukuku PhD Öğrencisi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Emekçi kadın arkadaşlarımızın sokaklarda toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenlemeleri, doğrudan Anayasanın koruması altında olan bir temel hak ve özgürlüktür.

Bu haklı eylemleri ve hukuka uygun istemleri biz de bütünüyle destekliyoruz, katılıyoruz, paylaşıyoruz. Anayasanın ilgili maddesi aşağıdadır :
*****
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı

Madde 34 – (Değişik: 3/10/2001-4709/13 md.)

Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak,  millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir.
*****

Kolluğun görevi bu temel hak ve özgürlüğün kullanılmasını engellemek için elinden geleni açık ve örtük cansiperane sergilemek (!) ve kadınlara orantısız, yersiz, hukuk dışı ŞİDDET uygulamak değil; tam da tersine insanların bu temel hak ve özgürlüğünü yasal sınırlar içinde kullanabilmesi için elinden ne geliyorsa yapmak ve gerekli güvenliği sağlamak, engelleri kaldırmaktır.

  • Gözaltına alınan tüm eylemci kadınlar – erkekler, gazeteciler derhal serbest bırakılmalıdır.

Türkiye, AKP iktidarında her geçen gün daha çok faşizme kaymaktadır!

İktidar, yarattığı sorunlar sarmalında boğulmakta ve demokratik çıkış bulamamaktadır.

  • Yerlerde, saçlarından sürüklenen kadınların görüntüleri AKP iktidarının yüz karasıdır!

Toplumda en küçük bir kıvılcımın hızla yayılarak önü alınamaz protestolara, iktidara dönük eylemlere dönüşeceğinden olağanüstü korkmaktadır. Bu nedenle de her geçen gün daha çok şiddete ve hukuksuzluğa batmaktadır.

Bir toplumsal kalkışma paranoyası AKP = Erdoğan’ı içten içe, derinlemesine tutsak almıştır

Ne var ki, bu gidiş çare değildir; aksine kısır döngüdür ve AKP iktidarının kaçınılmaz sonunu hızlandırmaktadır.

Öte yandan, TEK ADAM = Bay RTE yönetimi sağduyudan kopmuş, karmaşaya (kaosa) boğulmuştur.

  • 21. yy’ın şafağında, Türkiye’de kadınlara polis şiddeti yüz kızartıcı olmanın da ötesinde utanç vericidir!
  • Rejim, diktatoryal sınırları zorlamaktadır.

Ne var ki, bu yöndeki eleştiriler yandaş yargı sopasıyla bastırılmaktadır. TELE1 genel yayın yönetmeni Merdan Yanardağ‘a verilen Cumhurbaşkanına hakaret suçlaması (!) gerekçeli 15 ayı aşkın hapis cezası da bir gösterge ve karşıt medyaya – muhalefete gözdağıdır.

AKP = Erdoğan, “Ben diktatör olsam bana diktatör diyemezdiniz..” buyurmuştu. Oysa son günlerde, bu yöndeki imalar bile DER – HAL savcılarca sabaha karşı ev baskınları ve gözaltılarla, ardından sulh ceza yargıçlarınca tutuklamaya dönüştürülmektedir.
Baskıcı demir yumruk uygulaması “tipik” leşmiş, klişeleşmiştir, öngörülebilir olmuştur!

  • AKP, karşıt olan her – ke – si kodese mi tıkacaktır?

Gazeteciler Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan ve Murat Ağırel‘in alelacele ve palas pandıras tutuklanmalarının hukuk devleti – demokrasi – bağımsız / tarafsız yargı ile açıklanıp anlaltılması asla ve asla olanaklı değildir.

Mahzenlere atılan gazeteciler, aydınlar, siyasetçiler… yazıp – çizmeye, halkı aydınlatmaya daha da etkili olarak devam edeceklerdir.

Baskı ile, zulüm ile insanların hak- özgürlük savaşımının engellenemeyeceğini AKP = Erdoğan başta, tüm iktidar ve yandaşları çok iyi kavramalıdır.

Bir zamanların mağdur rolü oynayan AKP’si, apaçık zulme ve zalime evrilmiştir, hazin ve ibretliktir!

AKP = Erdoğan rejimi, kapalı – örtük / kesimsel (kısmi) baskıcı yönetimden, açık faşizme savrulmaktadır; hem de hızla ve dünya kamuoyunun gözleri önünde..

Oysa çare tam tersidir, hem de tez elden.

Sevgi, saygı ve KAYGI ile.
08 Mart 2020, Ankara
 

8 Mart’ta kadınlardan AKP iktidarına: ‘Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz’

(AS: Bizim kapsamlı irdelememiz yazının altındadır..)
8 Mart’ta kadınlardan AKP iktidarınaa: ‘Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz’

Kadınlar 8 Mart’ta başta İstanbul olmak üzere Türkiye’de 81 ilinde eşitsizliğe ve emek sömürüsüne karşı ayaktaydılar. Kadın Platformunun çağrısıyla Beşiktaş İskelesi önünde buluşan yüzlerce kadın, Taksim’deki yürüyüş yasağına

“Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz”

sözleri ile yanıt verdi.

Kadınlar 8 Mart başta İstanbul olmak üzere Türkiye’de 81 ilde de eşitsizliğe ve emek sömürüsüne karşı ayaktaydılar. Ankara, İzmir, Adana, Kocaeeli de binlerce kadın sokaklarda siyasal iktidara, kazanılmış haklarına yönelik saldırılara karşı,

  • “Krize ve şiddete karşı isyandayız. Tüm dünyada ayaktayız” mesajı verdi.
  • “Asla yalnız yürümeyeceksin” diye haykırdı.

Renkli kıyafetleriyle, hazırladıkları dövizlerle, sloganlarla, alkış ve zılgıtlarıyla alanı dolduran kadınlar, krize, şiddete, savaşa, eşitsizliğe, kazanılmış haklarına yönelik saldırılara karşı,

  • “Krize ve şiddete karşı isyandayız. Tüm dünyada ayaktayız” mesajı verdi.

İstanbul’da adeta sıkıyönetim ilan edilen 8 Mart etkinlikleri için kadınlar Beşiktaş’ta iskele meydanında buluştu. Taksim’deki yürüyüş yasağına yanıt verdiler,

  • “Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz” diye haykırdılar.

Kadın Meclisleri önderliğinde bir araya gelen yüzlerce kadına erkeklerde destek verdi. Grubun ortak sloganı ‘Asla yalnız yürümeyeceksin’ oldu.

Taksim’deki yürüyüş yasağına yanıt verdiler,

Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz” diye haykırdılar.

ANKARA’DA KADINLAR: TÜM DÜNYADA AYAKTAYIZ

Ankara’da kadınlar

  • “Emeğimiz, kimliğimiz, özgürlüğümüz, hayatımız ve barış için tüm dünyada ayaktayız” diyerek sokaklara çıktı.

Kadın cinayetlerinde hayatını kaybeden kadınların fotoğraflarını taşıyan kadınlar, Gülistan Doku’yu, Nadira Kadirova’yı, Yeldana Kaharman’ı unutmadı.

İZMİR’DE KADINLAR EYLEMLERE İKİ GÜN ÖNCESİNDEN BAŞLAMIŞTI

İzmir’de 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, ilçelerde yapılan yerel kutlamalarla başladı. Balçova, Bornova ve Urla’da bir araya gelen kadınlar istemlerini haykırdı.

İzmir Kadın Platformu, 7 Mart Günü Deriteks Sendikasına üye oldukları için işten atılan ve 140 gündür direnen SF Trade işçilerini ziyaret ederek, dayanışma çağrısında bulundu.

Aliağa Emek ve Demokrasi Platformunun çağrısıyla bir araya gelen kadınlar, Petrol-İş’in önünden Demokrasi Meydanı’na bir yürüyüş gerçekleştirdi.

İzmir’de Buca Evka-1 Kadın Kültür Evi (BEKEV) üyesi kadınlar da 7 Mart günü söyleşi gerçekleştirdi. Dernek binasında yapılan söyleşiye Ekmek ve Gül adına Nuray Öztürk katıldı.

Buca Kadın Platformu’nun çağrısıyla toplanan kadınlar da

  • “Savaşa, şiddete, krize ve sömürüye karşı yaşasın mücadelemiz” dedi.

Yürüyüşte sık sık
– “kadınlar savaş istemiyor”,
– “krizin yükü patronlara”,
– “Yaşasın 8 Mart yaşasın kadın dayanışması”
sloganları atıldı.

Bornova Kadın Dayanışma Derneği (BORKAD) 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kapsamında Atatürk Mahallesi Sırrı Aydoğan Kültür Merkezinde etkinlik düzenledi.

KOCAELİ’DE KADINLAR:

  • YAŞANILIR BİR DÜNYA YARATMAK İÇİN DAYANIŞMAYA ÇAĞIRIYORUZ

Kocaeli Ekmek ve Gül Kadın Dayanışma Derneği 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü dolayısıyla düzenlediği eylemde, dayanışma vurgusu yaptı.

Derince’nin Yenikent mahallesinde düzenlenen eylemde kadınlar elleriyle hazırladığı dövizleri taşıdı, halaylar çekti, ayrı ayrı istemlerini afişe yazdı. Açıklama sonrası mikrofon kadınlara verildi. Kadınlar görüşlerini, dileklerini dile getirdi. Eyleme Emek Partisi Kocaeli İl Başkanı Arzu Erkan da katıldı.

ADANA’DA KADINLARDAN BARIŞ ÇAĞRISI

Adana’da kadınlar Adana Kadın Platformu’nun çağrısı ile Uğur Mumcu Meydanı’nda miting düzenledi. Mitingin gündeminde Suriye operasyonu vardı. Kadınlar,

  • “Türkiye’de, Suriye’de, Libya’da savaş istemiyoruz. Savaşa hayır, barış hemen şimdi!” dedi.
    ===========================================
    Dostlar,

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününde AKP’nin Yüz Kızartıcı Şiddeti

Emekçi kadın arkadaşlarımızın sokaklarda toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenlemeleri, doğrudan Anayasanın koruması altında olan bir temel hak ve özgürlüktür.

Bu haklı eylemleri ve hukuka uygun istemleri biz de bütünüyle destekliyoruz, katılıyoruz, paylaşıyoruz. Anayasanın ilgili maddesi aşağıdadır :

*****
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı

Madde 34 – (Değişik: 3/10/2001-4709/13 md.)

Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak,  millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir.
*****

Kolluğun görevi bu temel hak ve özgürlüğün kullanılmasını engellemek için elinden geleni açık ve örtük cansiperane sergilemek (!) ve kadınlara orantısız, yersiz, hukuk dışı ŞİDDET uygulamak değil; tam da tersine insanların bu temel hak ve özgürlüğünü yasal sınırlar içinde kullanabilmesi için elinden ne geliyorsa yapmak ve gerekli güvenliği sağlamak, engelleri kaldırmaktır.

  • Gözaltına alınan tüm eylemci kadınlar – erkekler, gazeteciler derhal serbest bırakılmalıdır.

Türkiye, AKP iktidarında her geçen gün daha çok faşizme kaymaktadır!

İktidar, yarattığı sorunlar sarmalında boğulmakta ve demokratik çıkış bulamamaktadır.

  • Yerlerde, saçlarından sürüklenen kadınların görüntüleri AKP iktidarının yüz karasıdır!

Toplumda en küçük bir kıvılcımın hızla yayılarak önü alınamaz protestolara, iktidara dönük eylemlere dönüşeceğinden olağanüstü korkmaktadır. Bu nedenle de her geçen gün daha çok şiddete ve hukuksuzluğa batmaktadır.

Bir toplumsal kalkışma paranoyası AKP = Erdoğan‘ı içten içe, derinlemesine tutsak almıştır

Ne var ki, bu gidiş çare değildir; aksine kısır döngüdür ve AKP iktidarının kaçınılmaz sonunu hızlandırmaktadır.

Öte yandan, TEK ADAM = Bay RTE yönetimi sağduyudan kopmuş, karmaşaya (kaosa) boğulmuştur.

21. yy’ın şafağında, Türkiye’de kadınlara polis şiddeti yüz kızartıcı olmanın da ötesinde utanç vericidir! Rejim, diktatoryal sınırları zorlamaktadır.

Ne var ki, bu yöndeki eleştiriler yandaş yargı sopasıyla bastırılmaktadır. TELE1 genel yayın yönetmeni Merdan Yanardağ‘a verilen Cumhurbaşkanına hakaret suçlaması (!) gerekçeli 15 ayı aşkın hapis cezası da bir gösterge ve karşıt medyaya – muhalefete gözdağıdır.

AKP = Erdoğan, “Ben diktatör olsam bana diktatör diyemezdiniz..” buyurmuştu. Oysa son günlerde, bu yöndeki imalar bile DER – HAL savcılarca sabaha karşı ev baskınları ve gözaltılarla, ardından sulh ceza yargıçlarınca tutuklamaya dönüştürülmektedir.
Baskıcı demir yumruk uygulaması “tipik” leşmiş, klişeleşmiştir, öngörülebilir olmuştur!

  • AKP, karşıt olan her – ke – si kodese mi tıkacaktır?

Gazeteciler Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan ve Murat Ağırel‘in alelacele ve palas pandıras tutuklanmalarının hukuk devleti – demokrasi – bağımsız / tarafsız yargı ile açıklanıp anlaltılması asla ve asla olanaklı değildir.

Mahzenlere atılan gazeteciler, aydınlar, siyasetçiler… yazıp – çizmeye, halkı aydınlatmaya daha da etkili olarak devam edeceklerdir. Baskı ile, zulüm ile insanların hak- özgürlük savaşımının engellenemeyeceğini AKP = Erdoğan başta, tüm iktidar ve yandaşları çok iyi kavramalıdır.

Bir zamanların mağdur rolü oynayan AKP’si, apaçık zulme ve zalime evrilmiştir, hazindir!

AKP = Edoğan rejimi, kapalı – örtük / kesimsel (kısmi) baskıcı yönetimden, açık faşizme savrulmaktadır; hem de hızla ve dünya kamuoyunun gözleri önünde..

Oysa çare tam tersidir, hem de tez elden.

Sevgi ve saygı ile. 08 Mart 2020, Ankara 

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Hekim, Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (SBF – Mülkiye)
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı, Anayasa Hukuku PhD Öğrencisi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

 

 

 

“SAĞLIKLI YAŞAM” ve TOPLUM SAĞLIĞI AÇISINDAN ÖNEMİ

“SAĞLIKLI YAŞAM” ve TOPLUM SAĞLIĞI AÇISINDAN ÖNEMİ

Sevgili Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Dönem 2 öğrencilerimiz,
Asistanlarımız, lisansüstü öğrencilerimiz ve sitemiz okuyucuları,

Sağlıklı Yaşam Biçimi“, kişi ve toplum sağlığı açısından temel belirleyicilerden biri.

Sınırlı ekonomik olanaklarla da “bir yere dek” sağlıklı yaşam biçimi sürdürülebilir.

Üstelik, “sağlıklı yaşam biçimi“, uygulanabildiği ölçüde daha sağlıklı bir topluma erişilmesine elverdiği gibi, toplumsal kaynak tasarrufu da sağlayabilir.

Kritik ve vazgeçilmez olan ise;

  • Sağlığın / Sağlıklı Yaşamın her – kes için doğuşta kazanılan temel bir insan hakkı olduğunu benimsemek. (İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi md. 25 ve pek çok ulusal – uluslararası norm..)

Bu temel ilke ancak koruyucu sağlık hizmetlerio arada  sağlıklı yaşam biçimi– öncelenerek ve kamusal sorumlulukla sosyal devlet eliyle yaşama geçirilebilir.

Türkiye ve Dünya / Uluslararası toplum – sistem; sağlık alanında yabanıl (vahşi) özelleştirme politikalarından artık vazgeçmek zorundadır. Özellikle 1975 sonrası dayatılan KüreselleşTİRme süreçleri ile olabildiğince piyasalaştırılan sağlık hizmetleri, küresel toplumun sağlık düzeyi göstergelerinde beklenen iyileşmeyi sağlamaktan çok uzak kaldığı gibi, sağlıkta eşitsizlikleri kabul edilemez ve sürdürülemez biçimde artırmıştır.

  • Çok uluslu / trans-nasyonel hastane zincirleri,
  • Farmasötik teknololji tekelleri (ilaç devleri) ve
  • Tıbbi teknoloji tekellerinin oluşturduğu şeytan üçgenine insanlık yenilmemeli, tutsak olmamalıdır.

Bu ders bağlamında hazırladığımız 74 yansıdan oluşan (3,16 MB) power point sunumlarını pdf olarak izlemek için lütfen tıklayınız..

Saglikli_Yasam_Nedir_Toplum_Sagligi_Acisindan_Onemi_AHMET_SALTIK_AUTF_D2

Paylaşalım, bilgilenelim ve en temel insanlık hakkı olan YAŞAM HAKKI‘nı anlamlı kılan sağlık hakkımıza sahip çıkalım..

J. J. Rousseau‘ya şükranla, sahip olduğumuz TOPLUMSAL SÖZLEŞME (1762) gereği Devletten, vergilerimiz karşılığında 4 temel kamu hizmetini mutlaka bekliyor, istiyoruz :

  1. Sağlık hizmetleri
  2. Eğitim hizmetleri
  3. İç ve dış güvenlik hizmetleri (can ve mal güvenliği)
  4. Adalet hizmetleri..

Sevgi ve saygı ile. 07 Mart 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc

Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı AbD
Hekim, Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (SBF – Mülkiye)
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı

www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Meşruluğunu Apaçık Yitiren AKP = Erdoğan İktidarı Ulusumuz Tarafından Görevden Uzaklaştırılmalıdır

Meşruluğunu Apaçık Yitiren
AKP = Erdoğan İktidarı

Ulusumuz Tarafından
Görevden Uzaklaştırılmalıdır

Sayın Fatih Yaşlı‘nın başlattığı “Suriye’den elinizi çekin, askerler evlerine dönsün” bildirgesine biz de imza verdik, metni ve imzacıları web sitemizde yayınladık. İmza verenlerin sayısı hızla artıyor.
(http://ahmetsaltik.net/2020/02/29/suriyeden-elinizi-cekin-askerler-evlerine-donsun/)

Sayın Yaşlı’nın yukarıda aktardığımız açıklamalarından bir paragrafı paylaşmak istiyoruz :
****

Son on yıldır izlenen Suriye politikasının bir parçası olarak İdlib’de olan bitenin de elbette ki Türkiye’nin ve Türkiye halkının çıkarlarıyla uzaktan yakından alakası yok.

Ortada iktidarın İhvancılıkta somutlaşan siyasal İslamcı ideolojisi ve emperyal hevesleri var.

Buna bir de içerideki sıkışmışlığı, yeni kurulan partileri, yitirilen belediyeleri, ekonomik krizi, rant dağıtımında yaşanan sıkıntıları eklediğimizde tablo tamamlanıyor.

Söz konusu olanın kimin istikbali, kimin istiklali ve kimin bekası olduğu çok daha iyi anlaşılıyor.

****
Yukarıdaki 4 saptama son derece önemlidir ve sorunun özünü ortaya koymaktadır.

  • Ulusumuzun artık, AKP = Erdoğan‘ın hemen hemen hiçbir söylemine inancı kalmamıştır.
  • Erdoğan, içeride bütünüyle tıkanmıştır, tükenmiştir.
  • Dış politikada ulusal duyguları istismar etme dışında seçenek kalmamıştır ancak bu kez de ölçü elden kaçırılmıştır. Şehit sayıları halkın sabrını taşırmış durumdadır.
  • Nitekim Erdoğan bu yıkıcı – yakıcı tabloyu halka açıklayamamış, olaydan yaklaşık 36 saat sonra kamuoyu önüne çıkabilmiştir.

Aşağıdaki 2 fotoğraf, tarihe düşülen utanç kareleridir, suçüstü yakalanmışlardır.


Bütün Ulus tam anlamıyla “kan ağlarken”, ağzımızı bıçak açmazken, Erdoğan ve damadı Hazine Bakanı Berat Albayrak, eski TBMM Başkanı İsmail Kahraman her nasılsa ve nedense, içleri nasıl kaldırdı ise, iç dünyalarını adeta ele verircesine, gülmekte hatta kahkaha atmaktadırlar!?

Bu fotoğrafları Ulusumuzun dikkatine, bilgisine, ilgisine ibret belgeleri olarak sunuyoruz..

Özellikle inançlı ve AKP’ye sadakatla oy veren, Reis’e kul gibi körü körüne tapan” (!?) insanlarımıza..

  • Artık uyanın.. uyanın deriiiin mi derin gaflet uykusundan, uyanın lütfen..


(Sait Munzur, İdlib’te yaşananların ardından çizdi: Sarıkamış’tan İdlib’e…, sol.org.tr)

Tarih okumalarımızdan bir söz beynimizde zonkluyor :

  • Ekonomi kötüye gidiyor, kriz ve işsizlik artıyor, memnuniyetsizlik yayılmaya başlıyordu; sonra aklıma mükemmel bir fikir geldi; savaşmak!Benito Mussolini

Sayın Rifat Serdaroğlu‘nun dünkü (29.02.2020) “NE YAPMALISINIZ?” başlıklı yazısından çok önemsediğimiz bir bölümü paylaşalım (yazının tümünün okunmasını öneriyoruz : https://rifatserdaroglu.net/2020/02/28/ne-yapmalisiniz/)

  • Öyle bir noktadayız ki; ya AKP iktidarını demokratik yolla göndereceğiz
    ya da son devletimiz
    olan T.C. Devleti için Fatiha okuyacağız.
  • Eğer Türk Milleti olarak, seccademize dadanmış şeytanları, İhvancıları, Muaviye özentilerini, devlet hazinesini talan eden soyguncuları, biatçıları iktidardan indirmeyi beceremezsek önümüz çok karanlık!
  • Artık gerçekleri görmek zorundayız.
  • Konu Türk Vatanı olunca, kimseye keyif bağışlayacak halimiz yok.
  • Kripto AKP’lilere, tarikat artıklarına, “istikrar var para kazanıyoruz” diyen eblehlere, demokratik rejimi korumanın hepimizin görevi olduğundan habersiz fikirsizlere
    acıyacak durumumuz yok…
    ****
    Lütfen, AKP’den istifa ederek ayrılan bağımsız milletvekili Mustafa Yeneroğlu’nun Ruşen Çakır ile söyleşisini ve ibretlik itiraflarını, isyanını ve önerilerini izler misiniz? (5 dk.)
    https://www.facebook.com/623224320/posts/10158062008014321/

Bu tür sağduyulu / yurtsever çıkışların AKP içinden artık çığ gibi büyümesi gerekiyor.

  • Sorun Erdoğan iktidarının bekası değil, TÜRKİYE’nin BEKASI’dır.

Medyada yansımayan / yansıtılmayan, şehit yakınlarının yürekleri paralayan feryatlarını izlemeye gücünüz var mı AKP = Erdoğan ve hala körü körüne alkışlayanlar, tapanlar, kula kul olarak dinden çıkanlar???

Tek çözüm                                   ;

  • Artık, meşruluğunu apaçık yitirmiş olan AKP = Erdoğan iktidarının,
    Ulusumuz tarafından görevden uzaklaştırılmasıdır.Muhalefet, bu meşru savunmanın tüm demokratik – hukuksal yollarını hazırlamaya koyulmalıdır.

Birinci öncelikli görev budur ve yitirilecek zaman yoktur.

Sevgi, saygı ve derin KAYGI ile. 01 Mart 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc

Hekim, Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (SBF)
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı

www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com