Etiket arşivi: laiklik

CHP PROGRAMININ YENİLENMESİ

Suay KARAMAN

7 Ağustos tarihli yazımızda; CHP yönetiminin yeni bir parti programı hazırlanmasına karar verdiğini yazmış, hem vatandaşlardan, hem de parti üyelerinden aşağıdaki beş soruya yanıt vermelerinin istendiğini belirtmiştik. Şimdi biz, bu sorulara tek tek yanıtlarımızı verelim.

* CHP’nin yüzyıllık tarihi ve Türk siyasal yaşamındaki yeri hakkındaki görüşleriniz nelerdir?

Ulusal Kurtuluş Savaşımızdan, Kuvayı Milliye’den, Müdafaa-i Hukuk’tan, Halk Fırkası’ndan gelen Cumhuriyet Halk Partisi; Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu ve ilkeleri Cumhuriyetçilik, Ulusçuluk, Halkçılık, Devletçilik, Laiklik, Devrimcilik olan, ülkemizi kuran bir partidir. Üstelik bu yönüyle dünyada ilktir, tektir. CHP, kurtuluştan, kuruluşa dönüşen bir süreçte özellikle 1923 ile 1938 arasında az zamanda çok ve büyük işlerin üstesinden gelmiştir.

Sanayi kongreleriyle, ziraat kongreleriyle, kalkınma planlarıyla eldeki kıt kaynaklarla halkın ihtiyaçlarının en iyi biçimde karşılanmasına çalışılmış, hammaddesi Türkiye’de olmasına karşın dışarıdan ithal edilmek zorunda kalınan ürünlerin ülkemizde üretilmesini sağlanmıştı. Planlanan hedeflere ulaşmak için; sınırsız yurt sevgisi, inanç ve özveriden başka, bilinçli, kararlı, örgütlü ve devrimci bir tavır sergilenmişti.

1923 yılında kurulan genç Türkiye Cumhuriyeti, halkın büyük çoğunluğu yoksul ve eğitimsiz, sanayi kuruluşları yok denecek kadar az, sermaye birikiminden yoksun, geri kalmış bir ülke konumundaydı. Üstelik iktisadi açıdan Osmanlı İmparatorluğundan devraldığı “Düyun-u Umumiye” borçlarını da ödemek zorundaydı. Atatürk’ün CHP’si döneminde gerçekleştirilen somut ekonomik girişimler, on beş yıl gibi kısa bir zamanda çok büyük bir kalkınma hamlesine girişildiğini göstermeye yeterlidir.

1922-1925 arasında fiyatlarda artış oranı yılda %3, 1925-1927 arasında ise %1 olmuştur. Kimi fiyatlarda ucuzlama görülmüştür. Türk parası yabancı paralar karşısında değer yitirmemiş, aksine kimilerine karşı değer kazanmıştır. 1923-1938 arasındaki 11 yıl, gelir ve giderin eşit olduğu denk bütçe; 3 yıl, gelirin giderden çok olduğu bütçe fazlası gerçekleştirilmiştir. Yalnızca, Cumhuriyet’in ilk bütçesi olan 1924 yılı bütçesinde, %8’lik bir açık verilmiştir. 1924 yılı dışında, dış ticaret dengesi 1923-46 arasında hep pozitif, yani dışsatım hep dışalımdan çok olmuştur. 1929-39 arasında bütün dünyada sanayi üretimi %19 artarken, genç Türkiye Cumhuriyeti’nde %96 artmıştır. Dünyada ortalama kalkınma hızı %4-5 düzeyindeyken, Türkiye’de %10 olmuştur. Tarım üretimi 1923-30 arasında %10, 1930-40 arasında %5 artmıştır.

10. Yıl Marşı’ndaki “Çıktık açık alınla, on yılda her savaştan” sözünün içi sosyal, toplumsal devrimlerin yanı sıra kalkınma planlarıyla, sanayi planlarıyla, şeker fabrikalarıyla, basma fabrikalarıyla, demiryollarıyla, Sümerbank’la, Etibank’la dolu olduğunu bilmeliyiz.

Atatürk’ün önderliğindeki CHP’nin, tam bağımsız ve emperyalizm karşıtı kararlı yönetimi ve ilkeleri sayesinde gelişen Türkiye, ne yazık ki O’nun ölümünden sonra bu gelişmeyi sürdürememiştir. 1940’lı yıllarda CHP, eski performansından ve ilkelerinden uzaklaşmış, erken biçimde çok partili yaşama geçilmiş ve ardından Atatürk ilkelerinden ödünler verilmeye başlanmıştır.

CHP’nin 12 Ocak 1959’da gerçekleştirilen 14. kurultayında ilan edilen “İlk Hedefler Beyannamesi”, CHP’nin Demokrat Parti iktidarı boyunca dile getirdiği hak ve özgürlükler ile modern hukuk devletinin gereklerini bir bütün olarak yayınlandığı manifestoydu (bildirgeydi). İlk Hedefler Beyannamesi, 1961 Anayasası’nın maddeleri arasında yer almıştı.

1961 Anayasası, ülkemizin önünü ve yönünü her alanda açarak, geliştirerek,
demokratik ve laik sosyal hukuk devleti ilkesiyle,
yeniden Kemalist devrimlere sahip çıkılmasına olanak sağlamıştı.

1965 genel seçimlerinin öncesinde, 29 Temmuz 1965 tarihinde CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, “CHP, bünyesi itibarı ile devletçi bir partidir ve bu sıfatla elbette ortanın solunda bir anlayıştadır” diyerek, CHP’nin yönünü açıklamıştır.

12 Eylül 1980 darbesiyle kapatılan CHP, 9 Eylül 1992 tarihinde yeniden açılmış ancak gerek genel başkanların, gerekse yöneticilerin Atatürk ilkelerinden uzaklaşarak, liberalizme savrulmaları üzerine, girilen her seçimde %25 düzeylerinde oy almıştır.

  • Özellikle son genel başkanın “laiklik tehlikede değildir” söylemiyle CHP iyice ilkelerinden uzaklaştırılmış,
  • Atatürk karşıtları, dinciler, bölücüler partiye doldurulmuş, kendi seçmeni küstürülmüştür.

CHP gibi köklü bir partinin, Türk siyasal yaşamına yaptığı katkılar, görüldüğü gibi çok büyüktür. Eğer Atatürk ilke ve devrimlerine sıkı sıkı sarılırsa, ülkemize yine büyük ve yararlı hizmetlerde bulunulacağı tartışılmaz bir gerçektir.

* CHP, Türkiye’nin geleceğini biçimlendirmede nasıl bir rol oynamalıdır?

CHP Cumhuriyetçilik, Ulusçuluk, Halkçılık, Devletçilik, Laiklik, Devrimcilik ilkelerine sahip, tam bağımsızlık ve emperyalizm karşıtlığı ilkelerini özümseyen yöneticilerle, ülkemizin aydınlığa doğru biçimlenmesinde önemli görevler üstlenir.

CHP, ilkelerinden biri olan laikliğe sıkı sarılmalı; bilimselliği temel ilke edinerek, dinci eğitime ve din ticaretine kesinlikle karşı olmalıdır. CHP, planlı ekonomiden yana olmalıdır. Kamu kaynaklarının sektörel ve bölgeler arası dağılımını düzenleyerek, kaynak kullanımının iyileştirilmesini sağlamaya çalışmalıdır. CHP, gelir dağılımının iyileştirilmesi için uğraş vererek, dengeli ve adaletli bir gelir bölüşümünden yana olmalıdır. CHP, sosyal devlet ilkesini benimseyerek, sağlık ve eğitim hizmetlerinin yeterli düzeyde ve ücretsiz olarak tüm halk kitlelerine ulaşmasına çalışmalıdır.

CHP, özelleştirme politikalarına ilke olarak karşı çıkmalıdır ve özelleştirilen kuruluşların yeniden kamunun eline geçecek şekilde yapılandırılması gerçekleştirilmelidir. Etkin ve dürüst bir kamu yönetimi anlayışını savunmalıdır. CHP, ülkemizin dış dünya ile siyasal, ekonomik ve teknolojik ilişkilerinin, karşılıklı çıkar dengeleri üzerine oturtulmasını sağlamalıdır. CHP, komşularıyla iyi ilişkilerin sağlanmasına öncülük ederek, “Yurtta Barış, Dünyada Barış” söylemine sıkı sıkıya sarılmalıdır.

  • NATO’dan çıkılarak, Avrupa Birliği’ne üye olmaktan vazgeçilmelidir.

CHP ulusal tarımın, hayvancılığın ve sanayinin gelişmesi için önlemler alarak, çokuluslu şirketler karşısında ezilmesine karşı çıkmalı ve üretimin artırılmasını desteklemelidir. Yeraltı ve yerüstü zenginliklerini ülkesinin gelişimi için ve gerekirse yeni teknolojiler üreterek, değerlendirmelidir.

CHP, Atatürk düşmanlarını, ikinci cumhuriyetçileri, tarikatçıları, din tüccarlarını, bölücüleri, mezhepçileri, küreselleşme yanlılarını, Menderes ve Özal hayranlarını, sağcı söylemde bulunanları, ilkesiz ve tutarsız olanları içinde barındıramaz, barındırmamalıdır. Çünkü böyleleriyle ülkemizin aydınlık geleceği biçimlenemez.

* CHP’nin programına yön vermesi gerektiğini düşündüğünüz ana ilke ve temel değerler nelerdir?

  • CHP’nin programına yön vermesi gereken ana ilke  ve temel değerler,
    kuruluş ayarlarına dönmesiyle sağlanabilir.

Tek parti dönemi CHP’sinin 1923-38 arasında neler yaptığı ve nasıl büyük başarılara imza attığı yukarıda ayrıntılı olarak açıklanmıştı.

Kemalizm; 1938’de yaşama veda eden bir kişiye gösterilen sevgi ve saygı biçiminde değil, temeli akılcılık olan sosyal, politik ve ekonomik bir dünya görüşüdür. Kemalizm, bilimin ve aklın ışığında sürekli kendini yenilemek ve ileriye gitmektir.

Altı Ok” ile bu sağlanmaktadır.

CHP’nin yeni hazırlayacağı programına yön vermesi gereken ana ilke kuşkusuz ki Altı Ok’tur.

  • Altı Ok’un içinde tüm evrensel değerler bulunmaktadır.

Bunun yanında temel değerler olarak tam bağımsızlık ve emperyalizm karşıtlığı da mutlaka olmalıdır.

* Türkiye’nin öncelikli olduğunu düşündüğünüz 3 sorununu yazınız.
Bu sorunların çözümü için nasıl bir yol izlenmesi gerektiğini kısaca açıklayınız.

  • Türkiye’nin en önemli sorunu eğitimdir.

Ardından laiklik ve ekonomi gelmektedir. Eğitimin sorunlarını çözmek için ulusalcı, vatansever ve cumhuriyet devrimlerini özümsemiş kadrolara gereksinim vardır. Öncelikle her alanda ulusal eğitim yapılmalıdır. Ulusal eğitim; ulusun kendi eğitimcileri tarafından hazırlanmış, kaynakları, yöntemleri, planları, olanakları ve uygulamaları ulusal olan eğitimdir. Bütün öğretim kademelerini içine alan bilimsel, laik, demokratik ve çağdaş eğitime inananlardan oluşan bir kurul ile köklü bir eğitim reformu yapılmalıdır.

Eğitimin de sağlık hizmetleri gibi ülke genelinde mutlaka devlet tarafından ve ücretsiz sağlanması ön koşul olmalıdır. Eğitim dili resmi dildir. Ancak öğrencilerin bir ya da daha çok yabancı dil öğrenmeleri için gerekli çalışmalar yapılmalıdır. Eğitim sistemi sınav temelli değil, öğrenme temelli olmalı; ezbere değil, düşünmeye ve sorgulamaya dayanmalıdır. Nitelikli bir eğitim için öğrencilerin temel fen bilimleri ve matematik bilgisi yanında felsefe, mantık, sosyoloji, psikoloji, sanat tarihi, tarih, coğrafya bilgilerine sahip olması için çalışmalar yapılmalıdır. Farkındalık ve duygusal zekânın yüksek olduğu, soyut, analitik düşünme ve sorgulama becerisinin kazandırıldığı bir yöntem gerekir. Öğrencilerin gelişimi açısından kültürel, sosyal ve spor etkinliklerine yer verilmelidir.

Laiklik, dinsel fikirlerle dünya işlerinin birbirinden ayrılmasıdır; toplum ve devlet yaşamının akla ve bilime dayandırılmasıdır. Toplumun binlerce yıl önce konmuş, o günün sorunlarına çözüm getiren kurallara göre yönetilme zorunluluğunun kaldırılmasıdır. Din adına yapılan baskı ve zorbalığın devre dışı bırakılmasıdır. Laiklik, aydınlanmanın ve çağdaşlaşmanın gerekli ilkesidir. Laiklik, devletin inançlar karşısında yansızlığı, inanç özgürlüğü, farklılıklarla birlikte barış içinde bir arada yaşamanın temel güvencesi ve garantisidir. Aynı zamanda,

  • Laiklik bir yaşam biçimi ve demokrasinin olmazsa olmazıdır.
  • Bugün ülkemizde laiklik tehlikededir!

Çünkü yapılanlar hep dinci temele dayandırılmaktadır. Diyanet Akademisi’nin kurulmasından tutun, Yargıtay’ın dua ile açılmasını, türban için yasa tasarısı verilmesini, okullara imam atanmasını, laik ve bilimsel eğitim yerine dinci eğitime geçilmesini, tarikatlar ve cemaatler gibi oluşumların laikliğe karşı yapılan eylemler olduğu bilinmelidir. Laiklik, aklın sorgulamasıdır. Bu sorgulamayı yapamayanlar ya da laikliğin tehlikede olmadığını sananların, ülkemizin bugün getirildiği durumun baş sorumluları arasında olduğunu bilmeliyiz.

24 Ocak 1980 kararlarından beri ülkemiz ekonomik sorunlarla boğuşmaktadır ve ekonomik olarak büyük çöküş yaşamaktadır. AKP döneminde vatandaş borçlandı, üretici borçlandı, sanayici borçlandı. Tarım ve hayvancılık bitirildi, sanayi yok edildi, üretim çökertildi. Ulusal değerlerimiz KİT’lerin en karlı olanları özelleştirilerek, peş keş çekildi, yağmalandı.

Dış kaynak girişine dayalı, üretimi bitiren, ülkeyi borçlandıran sisteme son vermek gerekiyor. Dünya Bankası, İMF gibi kuruluşlardan kredi alımına son verilerek, yerli kaynakların kullanımına olanak sağlayacak önlemler alınmalıdır. Devlet; sanayiciye ve çiftçiye gerekli teşvikleri sağlamalıdır.

Türkiye ekonomisinin dış kaynaklara aşırı bağımlı olma sorunu ortadan kaldırılmalıdır. Türkiye’nin sahip olduğu enerji kaynakları iyi kullanılarak, enerjide dışa bağımlılık azaltılmalıdır.

Vergide adalet sağlanmalıdır. Dolaylı vergiler adaletsizliğe yol açmaktadır. Akaryakıt, iletişim, gıdadan alınan yüksek vergiler düşürülmelidir. Buna karşın yüksek kar elde eden bankalar, finansal kazançlar adil biçimde vergilendirilmelidir. Böylece toplam vergi gelirleri içinde dolaylı vergilerin payı azalırken, doğrudan vergilerin payı artacaktır.

AKP iktidarından önce yaklaşık 100 milyar Dolar dış borcu bulunan Türkiye (AS: 130 milyar $), AKP iktidarından sonra yaklaşık 500 milyar Dolar dış borca yaklaşmıştır. Bu borcun büyük çoğunluğu “beşli ihale grubu“nun yaptığı inşaatlara harcandı. Bu grupta biriken servetin bir bölümü toplumun gereksinimleri için bir kez vergilendirilmelidir. Ayrıca bu grubun silinen vergileri, toplumun yararı için geri alınmalıdır. Kayıt dışı büyük kazançlar, “nereden buldun yasası” ile takip edilerek, vergilendirilmelidir.

Özelleştirilen Devlet Üretme Çiftlikleri vb.  kuruluşlar modernleştirilerek, yeniden kamu kuruluşu durumuna getirilmelidir. Devlet, çiftçi için yerli tohum ve gübre üretmeli, çiftçiye mazot düşük fiyattan verilmelidir. Yerli ırk hayvancılığın gelişmesi için çalışmalar yapılmalıdır. İmara açılan meralar ıslah edilerek, hayvancılığa kazandırılmalıdır.

Sanayi yatırımları belirli bir program çerçevesinde yapılmalı, yurtiçi kaynakların kullanımına özen gösterilmelidir. Gerçekten yerli ve milli olmak için ulusal sanayi desteklenmelidir.

AB ile Gümrük Birliği andlaşmasına son verilmelidir.

Türk vatandaşlarına vize koyan tüm ülkelere, karşılıklılık ilkesi gereğince vize konmalıdır. Turizmde “her şey dahil” sistemi kaldırılarak, turistlerin gittikleri yerlerde esnafla buluşmalarını sağlayacak bir sistem getirilmelidir.

Türkiye için çare, planlı kalkınmadır, karma ekonomidir ve bunlara bağlı olarak denk bütçedir. 1923-38 arasındaki başarılardan ders çıkarmak gerekir.

* CHP’nin politikalarını uygulaması ve ilkelerini yaşama geçirmesi için gereken iktidar stratejisi hakkındaki görüşlerinizi yazınız.

CHP’nin politikalarını uygulaması ve ilkelerini yaşama geçirmesi için öncelikle Atatürk ilke ve devrimlerini özümseyen kadroların parti yönetiminde olması gereklidir. Son yıllardaki savrulan CHP’nin iktidar olma şansı hiç yoktur, zaten alınan seçim yenilgileriyle de bu durum görülmektedir.

CHP’de tüm üyeler yenilenerek, delege ağalığı sistemine son verilmelidir. CHP’de parti içi demokrasi yoksa ülkeye sağlıklı bir demokrasi getirmek söz konusu olamaz. Parti içi demokrasinin ön koşullarından birisi de parti içi eğitim alan ve parti ödentilerini yerine getiren üyelerle yapılan önseçimdir. Genel başkan dahil tüm organların, milletvekillerinin, yerel yöneticilerin seçimi yargı denetiminde önseçim ile yapılmalıdır. Böylece örgütün bildiği, güvendiği nitelikli adaylar yönetim görevlerine gelir ve bu da partinin iktidara uzanmasının önünü açar.

Yeni bir parti programı, parti örgütlerine, demokratik kitle örgütlerine, meslek odalarına, sendikalara danışılarak hazırlanmalıdır. Buralardan alınacak görüşler değerlendirilir, yeni program biçimlenir ve Kurultayın onayına sunulur. İzlenecek bu yol için en az iki yıla gereksinim vardır. Vatandaşlardan ve üyelerden gelecek bu beş sorunun yanıtlarını birkaç ay içinde değerlendirmek olanaklı değildir. Üstelik bu yanıtları kimlerin ve nasıl değerlendireceği belli olmadığı gibi, yetkinlikleri hakkında da hiçbir bilgi yoktur.

Şimdi ortaya çıkan ve şimdiki yönetimin yaptıklarına hiç ses çıkarmayıp, ortak olan genel başkan adaylarının bu sorulara vereceği yanıtlar da merak konusudur. Çünkü ortaya çıkan adaylar, Atatürk ilke ve devrimlerini özümsemiş olsalardı, yapılan yanlışlara tepki verilerdi.

Kemal Kılıçdaroğlu 21 Eylül 2010’da Berlin’de “Laiklik tehlikededir diyemem, çünkü altını dolduramam” derken hangi genel başkan adayı tepki vermişti? 10 Şubat 2012’de Kemal Kılıçdaroğlu’nun “yargıda cemaatçi yapılanma var diyemem” sözüne hangi genel başkan adayı tepki vermişti? 2014 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde siyasal İslamcı birini aday olarak önerenlere hangi genel başkan adayı tepki vermişti? 16 Nisan 2017 halk oylamasında mühürsüz oylarla rejim değiştirilirken hangi genel başkan adayı tepki vermişti? CHP Tunceli örgütü 15 Kasım 2017’de hain (AS: biz “hain” sıfatını doğru bulmuyoruz) Seyid Rıza’yı anarken hangi genel başkan adayı tepki vermişti? 2022 yılında Diyanet Akademisi kurulurken hangi genel başkan adayı tepki vermişti? 7 Haziran 2022’de CHP grup toplantısında Kemal Kılıçdaroğlu’nun; “Türkiye’nin genç muhafazakâr kadınlarına bir kez daha seslenmek istiyorum. CHP eski CHP değildir. Beraberiz, birlikteyiz. Artık aynı değerleri savunuyoruz.” söylemlerine hangi genel başkan adayı tepki vermişti? Kemal Kılıçdaroğlu’nun verdiği türban yasası önerisi için hangi genel başkan adayı tepki vermişti? Altı sağ kökenli partiyi bir araya getirip, başarı kazanılacağı söylemlerine hangi genel başkan adayı tepki vermişti? Genel başkanın “Helalleşme” söylemiyle tarikatlara, cemaatlere ve tüm gericilere kol kanat germesine hangi genel başkan adayı tepki vermişti? Danışmalarından bazılarının Fetöcü oldukları bilinmesine karşın hangi genel başkan adayı tepki vermişti? 22 Temmuz 2023’te genel başkanın; “Genel başkanlık yükünü taşıyabileceğine inanacağım, CHP’nin ilkelerine bağlı, partiyi ileri götürebilecek ve geçmişi temiz birisi olsa Genel Başkanlığı yarın bırakırım” söylemine hangi genel başkan adayı tepki vermişti? CHP içinde Atatürk’e dil uzatanlar, ‘TR’ kodlu ajanlar, Dersim’i katliam olarak kabul edenler (AS: bize göre kırım boyutu vardır), Seyid Rıza’nın ve Çerkes Ethem’in olmayan onurlarının (AS: Seyid Rıza bu nitelemeyi hak etmiyor) geri verilmesini isteyenler, sözde Ermeni soykırımı için özür dilenmesini isteyenler, Kürtçülük, ırkçılık, mezhepçilik, dincilik, bölücülük yapanlara, ilkesiz ve tutarsız olanlara karşı hangi genel başkan adayı tepki vermişti?

CHP’deki sorun ideolojiktir. CHP’nin ideolojisi Kemalizm’dir, yolu Altı Ok’tur. Kemalizm ileriye açık, aydınlanmacı bir ideolojidir. Mazlum ulusların, ulusal demokratik devriminin ideolojisidir.  Değişen koşullar içinde, sürekli ve akılcı bir yenilenmeyi ve o yenilenmenin ilkelerini içerir. Kemalizm ile sosyal demokrasi çok farklıdır. Emperyalizmin ideolojik ve siyasal yedek lastiği konumundaki sosyal demokrasi, ulusalcılığın aşılması gerektiğini savunmaktadır. Kısaca söylemek gerekirse hem Atatürkçü, hem de sosyal demokrat olunmaz. Parti üyelerinin bunları bilmemesi belki bir ölçüde doğal karşılanabilir ancak partiyi yönetmeye istekli kadroların bunları bilmemesi aymazlıkla ve sapkınlıkla bile açıklanamaz.
***
Yıllardır CHP yönetimlerinin yanlışlarını söyledik, yazdık; genel başkanları, yöneticileri eleştirdik. Çizgimiz hep Atatürk’ten yana, hep ilke ve devrimlerinden yana olduğu için korkmadan gerçekleri haykırdık. Şimdi bu gerçekleri yeniden ve hep birlikte haykırma zamanıdır.

  • “CHP kurtarılmadan, Türkiye kurtarılamaz!”

Söyleminin içini doldurmalıyız ve bu yüzden CHP genel başkanlığı için, “Altı Ok temelinde” partimizi yönetmek için buradayız diyoruz. Parti çökmeden, güzel ülkemiz yitirilmeden ulusalcılar,

  • Kemalistler görev başına…

Azim ve Karar, 14 Ağustos 2023

CHP örgütüne düşen görev

Olaylar ve Görüşler
HAMDİ YAVER AKTAN

Yargıtay Onursal Daire Başkanı

10 Ağustos 2023, Cumhuriyet

 

Büyük beklentilerle girdiği son seçimde CHP başarısız olmuştur; seçmenlerini de düş kırıklığına uğratmıştır. Kuşkusuz ki başarısızlığın nedenleri, bakış açısına göre değişebilir; farklı görüşler ileri sürülebilir.

Her seçim yenilgisinden sonra CHP örgütünden haklı olarak tepki gelir. Son seçimden sonra beklenenden daha az tepki geldiği görülmekte; üstelik yüksek beklentilerle seçime girildiği halde! Büyük bir olasılıkla yaklaşan genel yerel seçimlerin etkili olduğu düşünülebilir.

Öncelikle örgütten beklenen ve dillendirilmesi gereken tepkinin -ilginçtir ki- CHP üst yönetiminden gelmekte oluşudur. İlginç olması, üst yönetimin birkaç cılız ses dışında sorumluluğu almamış olmasıdır. Gerçekten de liderlik etrafında yer alanlar, dahası seçim öncesi belirleyici olanlar, seçim sonrası içeriksiz, ideolojisiz değişim söylemine sarılmışlardır. Karşılarına ise yenilenme kavramı konulmuştur.

Uzun bir süredir “kul hakkı” son zamanlarda “helalleşme” gibi dinsel referanslı (kaynaklı) söylemlerin kurucu değerlere aykırı olduğu gecikmeli olarak da olsa cesaretle söylenmelidir. Başta laiklik ilkelerine, Cumhuriyetin niteliklerine, çağdaş hukuka aykırıdır. Bu bağlamda üzülerek belirtilmelidir ki örgütten de bu yönde direnç gelmemiş, sessizce kabullenilmiştir. Varlığı kuşkulu medyada görebilmiş değiliz; Cumhuriyet gazetesi dışında göremediğim varsa özrümü peşinen belirtiyorum. Düşüncemi “merkez medya” ile de sınırlamak istiyorum. Örgüt belki iyimser bir yaklaşımla, liderliğe ve yönetime saygı düşüncesiyle suskun kalmıştır.

Örgütün dışlandığı bir gerçektir. Ne var ki son söylemlerde örgüte değer verildiği de görülmekte. Onlarla ifade edilen belirleyici kişiler adayları saptamıştır. Ayrıca adeta sınava girmiştir aday adayları. Onur kırıcı olmadığını savunmak olası mı? Özellikle üç büyük kente oy kaçışları olduğu bir gerçektir. Bu konuda araştırma, istatistik vb. yöntemlere gerek yok; bilinmektedir!

Seçim kazanılsaydı, liderlik çevresinde olacakların yenilgiden sonra etik olmadığı belirtilen toplantılar yaptıkları görülmekte. Olası bir liderlik değişiminde potansiyel liderin yanında önceden konumlanılmak istenildiği söylenebilir (mi?) Başarısızlıktan bu kadro içinde yer alanlar sorumlu değiller mi? Parti meclisinden alınanlar ve gönderilenlerin birlikte yenilgiden pay sahibi olmamaları mümkün mü?

YENİDEN YAPILANDIRMA

Başkalaşıma uğramış CHP’yi yeniden yapılandırmak gerekmekte. Seçimlerdeki beklentinin karşılık bulmaması inandırıcılıkla birlikte sorgulanmalıdır. Ücretsiz konut yerine yıllara yayılan ödemeyi kabul eden depremzedeler ile bayram ikramiyelerinin yüksek olmasını isteyen emekliler vd. Anlamak gereklidir.

Bu bağlamda son yakıcı zam getiren yasanın yasama organındaki oylamasına milletvekili çoğunluğunun katılmamasının yurttaşları haklı kıldığı düşünülmektedir. “Nasıl olsa iktidar bloku yasayı çıkaracaktı” şeklinde bir görüş mevcut (var) ise mazeretsiz oylamada bulunmayanların Parlamentodaki varlıkları gerekli mi? İktidar olmak için verilen oylar, muhalefet olmaya da yaramamış ise bu soru haklıdır! Bu tespit (saptama) ve çözümlemelere ilave edilecekler (eklenecekler) kuşkusuz ki vardır. Gazete yazısında bu kadarı yeterli görülmeli.

  • CHP örgütü en olumsuz koşullarda bile gücünü korur.

Yeter ki örgütün özgür istencine saygı duyulsun; gereksiz görevden almalara vb. uygulamalara son verilsin! Görevdeki CHP örgütlerinin yanı sıra önceki il, ilçe başkanları ile gençlik ve kadın kolları başkanlarına, milletvekilleri ve bakanlarına, hatta eski genel başkanlara görev ve sorumluluk düşmektedir. Değişim/yenileşme gibi yanılsamaya yol açacak söylemelerle zaman yitirmeye gerek yok!

  • CHP, temel ilkelerine dayalı olarak yeniden yapılanmalıdır.

Salt/katı, antidemokratik tüzük kuralları belki hukuksal olarak doğru görülebilir ancak meşruiyetinin tartışmalı olduğu bir gerçektir. Hukuksallığı da kendinden menkuldür. Güçlü parti meclisi ve genel sekreterlik zorunludur; gelenek de budur!

Yenilgiden sorumlu olanlarla yürünemeyeceği açık. Aynı kadronun, değişim söylemine katılanlar dahil, liderliği/yönetimi almaları olasılığında sonucun değişmeyeceği noktası iddialı bir öngörü olarak görülmemelidir.

  • Yerel seçimlerin yaklaştığı gözetilerek
  • örgütün mevcut yönetime/lidere saygıyı dışlamadan,
  • teşekkür de ederek yeni CHP’yi oluşturmak yükümlülüğü vardır.

CHP kurucu partidir. Bu söyleminden dolayı CHP seçmeni olmayanlar bile CHP üzerine düşünce üretmektedirler. Yalnızca CHP seçmenleri ve üyeleri tarafından değil, devlette de saygınlığı olan, entelektüel ve siyasal birikimli, başarılı kişiyi örgüt bulmalıdır.

Bulmak ve seçmekle karşı karşıyadır. Var mıdır? O da CHP örgütüne düşer!

Yenilginin ve değişimin anatomisi

Merdan Yanardağ

Merdan Yanardağ
Siyaset 06.08.2023, BİRGÜN

Değişim tartışmaları, muhalefet alanında bütün tuhaflıkları ile sürüyor. Üstelik öznesi ve nesnesi CHP olan bu tartışma, sanki adil ve demokratik bir seçim yapılmış da kaybedilmiş gibi yürütülüyor. Tuhaflığı da yüzeyselliği de bu yanından kaynaklanıyor.

Oysa yapılması gereken şey:

  • Seçimlerin hangi koşullarda gerçekleştiğini ortaya koyarak
    iktidarın ahlaki ve siyasal meşruiyetini sorgulamaktır.

Çünkü, ancak böyle bir tartışma yapıldığı ve siyasal hamle geliştirildiği takdirde, gelecekte gidilecek seçimlerde de aynı şeylerin olmasını, hile ve kara propagandayı önleyebiliriz. İktidarın meşruiyetini (yasallığını değil) tartışalım demek bu anlama gelir. Ancak, bu an ne yazık ki kaçırılmış görünüyor. Devrimci bir perspektif olmadan değişim de olmuyor.

Durum böyle olunca, gerçekte daha yüksek olduğunu tahmin ettiğimiz, % 48’lik çok önemli bir muhalefet ve direniş potansiyeli de değersizleştiriliyor. Gericilik ve faşizm karşıtı bu büyük toplumsal güç dağıtılıyor. Dahası içine kapanarak umutsuzluk ve karamsarlıkla siyasal mücadele alanından çekiliyor. En büyük kayıp ve tehlike bu durumdur.

Diğer taraftan, CHP’de bir değişim ve yenilenme tartışması kaçınılmazdır.

Hiç kimse hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam edemez… Ülkenin en gelişkin ve dinamik kesimlerinin derin bir yenilmişlik duygusu ile siyasetten ve örgütten kopması karşısında, bu kesimleri yeniden kazanacak ve ayağa kaldıracak dürüst ve serinkanlı bir seçim değerlendirmesinin yapılması gerekiyor. Bu sorumluluk seçimin üzerinden neredeyse 2,5 ay geçmesine karşın yerine getirilmiş değil. Birgün gazetesi, devrimci bir yaklaşımla bu tartışmayı yapıyor.

CHP genel merkezinin hâlâ üzerinde tartışabileceğimiz, katkıda bulunabileceğimiz yazılı bir seçim değerlendirmesi yok. Ortada, kamuoyu ve toplumla paylaşılan anlamlı bir metin olmayınca seçim değerlendirmeleri ve değişim tartışması da ister istemez medya üzerinden yürütülüyor. Konu dalgalanmaya bırakılmış durumda. Oysa konuya ilişkin olarak yapılan ve bazılarının kesintisiz 12 saat sürdüğü belirtilen toplantılarda ortaya çıkan sonuçlar bile, bir rapor haline getirilebilirdi.

Dolayısıyla; kamuoyunda kişilere sıkıştırılmış, verimsiz, çerçevesi belirlenmemiş ve ideolojik-politik bir zeminden yoksun tartışmalar devam ediyor. Bir disiplini olamayan bu tartışmalardan anlamlı bir sonuç çıkması mümkün görünmüyor. Yönü ve kapsamı belli olmayan, genel başkanın değişimine indirgenmiş böyle bir tartışmanın partiyi paralize (felç) ederek önümüzdeki yerel seçimlerin de yitirilmesine yol açacağını söylemek, sanırım yanlış olmaz.

  • Bu tartışmayı başlatanlar, değişimin ideolojik oylumu, siyasal ve tarihsel yönü, felsefi ve teorik arka planına ilişkin hiçbir şey söylemiş değil.

Bunu konuda ortaya yazılı bir metin, ciddiye alınacak teorik (kuramsal) bir çalışma da konulamamış durumda. Bu nedenle; partideki sağa kayışı tersine çevirecek halkçı, yurtsever, kamucu, laik ve cumhuriyetçi bir perspektifle hareketi/örgütü yeniden inşa edecek bir irade ve inisiyatif de gelişemiyor. Bugün yaşanan krizin asıl kaynağı budur.

Kazanılacak seçim, büyük hatalar yapıldığı için kaybedildi.

Dahası, kaybetmek için adeta özel bir çaba gösterildi. Dolayısıyla; seçim yenilgisinin tek nedeni adil ve demokratik olmayan koşullar, hile ve iftiraya dayalı kampanya değildir. Bu yenilginin muhalefetin (daha çok CHP’nin) izlediği politikalardan da kaynaklanan çok önemli nedenleri var. Ancak bunların hiçbiri derinliğine ele alınmıyor. Siyasal İslam eleştirisi yapılmadı, başta laiklik olmak üzere cumhuriyetin ilerici ve demokratik değerleri savunulmadı. Cumhuriyeti kurduğu için neredeyse özür dileyecek bir partinin, bu kompleksle seçimleri alması çok zordu.

Oysa bir rejim tartışmasının yapıldığı, ülkenin yönünün yeniden çizilmeye çalışıldığı bir tarihsel dönemeçte, “normal bir seçim” yapılması mümkün değildi. Zaten olmadı da…
***
Nihayet ortaya yazılı bir metin çıktı. Ekrem İmamoğlu, hafta sonu gazetesi Oksijen’de “Türkiye İçin Yeniden” başlıklı bir yazı yayımladı. Ben yazıya biraz geç ulaştım, Çünkü haftalık olduğu için dergi sayılıyor, idarenin izni ile abone olmak gerekiyor. Neyse ki Tele1’den arkadaşlar yazıyı gönderdi ve gecikmeli olsa da tam metni okuyabildim.

Öncelikle belirteyim; ortaya yazılı bir metin konulmasını, bütün eksikliklerine karşın önemli buluyorum. Yazının ideolojik ve siyasal bir derinliği olmasa da bir tartışmanın yürütülmesi için ipuçları veriyor. İlk ipucu da yazının yayımlandığı gazete. Yazının liberal beyaz Türklerin gazetesi denilen Oksijen’de çıkmış olması, İmamoğlu’nun ekibinin bazı temel tercihlerini de ortaya koyuyor. Zaten, söz konusu yazı, demode liberal tezlerin arka arkaya sıralandığı (ağırlıklı olarak) bir metin olmuş. Yazı, bıktırıcı bir ezbere ve yaşam tarafından defalarca (kezlerce) yanlışlanmış görüşlere dayanıyor. Bu görüşlerin ilerici ve yenilikçi olduğu ise tam bir şehir efsanesidir.

Yazıda, CHP’nin sağa savrulduğuna ilişkin tek bir eleştiri ya da tespit (saptama) bulunmuyor. Artık gına getiren bir liberal yaklaşımla CHP’nin Kemalist, vesayetçi, devletçi ve seçkin bir parti olduğuna ilişkin ideolojik ön kabul, örtük şekilde benimseniyor. Buna karşılık; AKP’nin inşa etmeye çalıştığı, en hafif deyimiyle, dinci-faşizan totaliter rejime ilişkin hiçbir değerlendirme yapılmıyor.

  • İslamo-faşist bir düzenin kurulmasının büyük bir hızla sürdürüldüğünden yazının haberinin olmadığı anlaşılıyor.

Bu durumda; CHP’nin emekçi tabanlı, sol eksenli, cumhuriyetçi ve yurtsever bir parti olmaktan çok daha da sağa çekileceği bir sürecin yolu da açılıyor. Yazının yarattığı bu izlenimin çok sayıda kanıtı bulunuyor. Oysa bu liberal tezleri Avrupa solu/sosyal demokrasisi terk edeli neredeyse 20 yıl oluyor.

Tarihin çağrısı ve cezası

34 gündür hukuksuz olarak tutuklu..

Türkiye’de siyasal İslamcılığa karşı ideolojik bir mücadele yürütmediğiniz sürece, yalnızca ekonomik ve sendikal taleplerle yürütülen bir mücadeleyle kazanma şansınız neredeyse sıfıra yakındır.

Cumhuriyetin kazanımlarının ve insanlığın ilerici birikiminin savunmasız kaldığı; toplumda büyük ve yıkıcı bir sağa savrulmanın yaşandığı, cumhuriyetçi ve merkez solu da içine alarak gerçekleştiği bir siyasal ortamda gericiliğe karşı yürütülen mücadeleyi kazanma şansı çok düşüktü. Öyle ki, din düşmanlığı sanılır diye laikliğin neredeyse ağızlara alınmadığı bir seçim yarışının yenilgiyle sonuçlanması kaçınılmazdı.

Türkiye, ideolojik ve kültürel mücadelenin ihmal edilmesinin bedelini ödüyor. Geçen hafta, Prof. Dr. Korkut Boratav’ın, kurtuluşun yolu olarak sosyalistlerin öncülük edeceği, taşıyıcı gücünü devrimcilerin oluşturacağı bir ideolojik sınıf mücadelesi önerdiğini belirterek bu yaklaşımın önemine işaret etmiştim. Konuyu sürdüreceğim.

Nitekim adil olmayan koşullarda yapılmasına, yalan, iftira ve kara propagandaya dayanmasına karşın, seçim sonuçları yine de çıplak gerçeği bize gösterdi. İktidar blokunun oyları en kötü halde bile %40-45 bandının altına inmemişti. Sanıldığı gibi zamlar, hayat pahalılığı, artan yoksulluk, derinleşen gelir adaletsizliği, evde kaynamayan tencere her zaman ve her koşulda iktidarları düşürmüyordu.

  • Aklı ve vicdanı teslim alınan yığınlar, önlerine sandık konulunca, bütün sefaletlerinin sorumlusu olan efendilerini seçmeye devam ediyordu.

Bu nedenle; laiklik bir orta sınıf fantezisi değil, daha çok emekçiler ve yoksul halk için gerekli olan bir düzendi. Ortaçağdan çıkışın temel ölçütü, modernite ve Aydınlanmanın zeminiydi.

Marx, 1945’te Almanya’da “dinin eleştirisinin tamamlandığını” yazar. Daha önemlisi, dinin eleştirisinin tamamlanmasını, “bütün eleştirilerin başlangıcı” olarak nitelendirir. Hegel’in Hukuk Felsefesinin Eleştirisi adlı makalesinde Marx’ın yaptığı bu değerlendirme yaşamsal bir önem taşır. Çünkü Marx dinin eleştirisi tamamlanmamışsa, kapitalizm eleştirisine başlayamazsınız, bu işe girişseniz bile sonuç alamazsınız demektedir. Türkiye’nin içine sürüklendiği karanlığın ve dramın nedeni bu olgudur.
***
Marx 1845 Almanya’sında insanların dinsiz olduğunu söylemiyor. Onun kastettiği, dinin kamusal alandan çekilerek, yani siyasetten; eğitimden toplumsal yaşamı düzenleme iddiasından uzaklaşarak, özel alanda kaldığını belirtir. Din, dünya işlerinden çekilmiştir. Sözünü ettiği ya da tanımladığı laikliktir. Marx kendi kuramını, yani kapitalizmin eleştirisini de bu tespit üzerine kurar.

Dolayısıyla, Türkiye’de siyasal İslamcılığa ve dinci gericiliğe karşı ideolojik bir mücadele yürütmediğiniz, bu alanda ideolojik bir hegemonya oluşturmadığınız sürece, ekonomik ve sendikal taleplerle yürütülen bir mücadeleyle kazanma şansınız neredeyse sıfıra yakındır.

Durum böyle olduğu halde muhalefet 14-28 Mayıs seçimlerini neredeyse kazanıyordu. Eğer bazı taktik hatalar yapılmamış ve sandık güvenliği tam olarak sağlanmış olsaydı, sonuç farklı olabilirdi. Çünkü muhalefet alanının en büyük gücü olan CHP’ye rağmen, toplum büyük bir ”nefs-i müdafa” mücadelesine girişmişti. Alınan %48 oyun (aslında daha fazladır) anlamı buydu. Çok değerlidir.

Aslında tablo açıktı. Benim, seçimlerimden hemen önce (Mayıs başı) çıkan ve şu günlerde 3. baskısını yapan İslamo-Faşizm adlı kitabımın sonuç bölümünde şöyle yazmıştım:

  • “Bilinmelidir ki; Türkiye’nin ilerici demokratik, yurtsever ve sol güçleri, topluma ve ulusa güven verecek bir seçeneği geliştiremez ise; faşist bir karakter almış tarihsel gericiliğin bir kez daha kazanması kimseyi şaşırtmamalıdır.
  • “Toplumların tarihi böyle trajik deneyimlerle doludur. Çünkü çok boyutlu ve çok katlı kriz dönemeçleri her zaman ilerici ve demokratik çözümler üretmez, daha koyu bir gericilikle de sonuçlanabilir. (…)
  • “Eğer tarihin çağrısına uygun yanıtlar verilemez ve ilerici/demokratik bir çıkış yaşama geçirilemez ise, toplum gerici çözümlere razı olabilir. Gereğini yapmak tarihsel zorunluluktur, bu nedenle.
  • “Burada gereğini yapmak deyimiyle ifade edilen şey şudur: Kötülüğü örgütleyerek iktidara taşıyanlara karşı gerektiğinde kavgayı göze almak demektir. İslamo-faşizmi sokakta da durdurma cesaretine, siyasal kararlılığa ve önderlik bilincine sahip olmaktır.

***
“Nedeni açıktır; bir rejimin temelini tartışılmaz, eleştirilemez sorgulanamaz ve itiraz edilemez kutsal inançlar oluşturmaya başlamışsa, orda demokrasi ve özgürlüklerden söz edilemez. Siyasal İslamcılık ve faşist ideolojinin, yani dincilik ve aşırı ırkçı milliyetçilik ile şiddet kültürünün bir sentezi olarak tanımlanabilecek İslamo-faşizm, kutsallara dayalı bir siyaset kültürü oluşturur. Böylece halkın geniş kesimlerinin genel kabullerine dayalı, kutsal değerlerinin istismarı üzerinden, her türden siyasal itiraz bastırılır. (İslamo-Faşizm, 1. Baskı, Kırmızı Kedi Yay. Mayıs 2023, İst. s.165)

Böyle özelliklere ve siyaset tarzına sahip bir iktidara/harekete karşı mücadeleyi ideolojik-kültürel perspektiften kurmadan, salt ekonomik taleplerle yürütmek ve başarılı olmak zordur. Korkut Boratav hocanın, “ideolojik sınıf mücadelesi” yürütmek gerekliliğine işaret etmesinin anlamı budur. (BirGün, Pazar, 16 Temmuz 2023)

Tıpkı 1960’lar ve 70’lerde olduğu gibi, sosyalistlerin ve devrimcilerin önderliğinde ideolojik derinliği olan bir siyasal- toplumsal mücadeleyi örgütlemek aydınlığa çıkmanın ilk koşuludur.

Değilse, toplumun en geri kesimleri, alt sınıfları bütün yoksulluklarına ve olumsuz şartlara karşın “alnı secde görüyor” diye güçlü olana yönelir.

  • Bilinci kuşatılan ve teslim alınan yığınlar, çaresizliğe düştüğünde otoriteye ve egemen olana sığınmayı seçer.

Deprem illerindeki seçim sonuçlarının anlamı budur. Bu nedenle, ideolojik inisiyatifi ele geçirmek, iktidarın gücünü sahada dengelemek yaşamsal öneme sahiptir.

  • İnsanların aklını ve vicdanını yeniden özgürleştirmek gerekir.

Şartlar determinist değil, volantrist olmaya zorluyor.

Tarihin çağrısı budur.

Bu çağrıya doğru yanıt veremeyenler, onun cezasına razı olur.

Not: Silivri’de henüz spor buluşması yapamadık. Bu hafta Can Atalay, Osman Kavala; Tayfun Kahraman ve Hakan Altınay ile maç yapmayı umuyorum. Golleri Cem için atacağım. Umarım bir aksilik olmaz. Dilekçeyi verdik, bakalım.

 

Prof. Dr. Halil ÇİVİ’den önemli notlar..

Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

Köktendincilik ya da siyasal İslamcılık

Köktendincilik ya da siyasal İslamcılık öz ve biçim olarak Emevi, Muaviye tarzı arkaik ve otoriter bir siyasettir.

Bu siyasetin özü muhalefetsiz biat, biçimi de koşulsuz itaat ettirmektir.

Bu siyasette farklı fikir ve açılımlara yer yoktur.

Seçimi kazanmak, toplumun tümünü biat ve itaate zorlamaktır.

Bu tür yönetimlerde demokrasi ve seçim sadece biat ettirmenin biçimsel ambalajından ibarettir.

Çoğulculuğa ve “öteki” sayılanlarla ortaklaşa sevgi ve barış içinde yaşamanın erdemine inanmayan tekil (monist) inanca sahip yönetimlerden çoğulcu (plüralist), laiklik, hukuk devleti ve gerçek demokrasiye uygun tutum ve davranışlar beklenemez.

  • Bu nedenle muhalefetin ayrışmaya değil daha de genişleyerek büyümeye ve güçlenmeye ihtiyacı vardır.

Sayın K. Kılıçdaroğlu doğru siyaset yapmıştır. Kendisine hem kendi partisi, hem öbür muhalefet partilerince büyük haksızlıklar yapılarak iktidarın ekmeğine yağ sürülmektedir.

Gerçek demokrasi isteyip, çoğulcu bir demokratik yapı özleyenlerin demokrasi ve hukuk kurallarına uygun olarak demokratik güçbirliği yapmaları zorunlu ve kaçınılmazdır.
=======================================

BÜYÜK ve EVRENSEL ÜTOPYAM

Tüm insanlığın sözcük dağarcığından
– cebir,
– şiddet,
– kin,
– kibir,
– nefret,
– düşmanlık,
– yoksulluk,
– sefalet,
– zulüm,
– baskı,
– savaş,
– işkence,
– adaletsizlik,
– hukuksuzluk,
– haksızlık,
– din, mezhep, renk, cinsiyet… vb. insanları ayrıştırıp düşmanlaştıran tüm fikirler, eylemler ve sözcüklerin yok olduğu,
– yaşanın dünyanın cehennemsiz, gerçek ve adil, tam bir cennete dönüştüğü

bir gelecek düşlemenin kime ve neye zararı olabilir ki?

Hayal bile olsa; ben böyle bir güzel gelecek düşlemeyi sürdüreceğim.

Tıpkı herkesin birbirine kesin eşit ve tek can kabul edildiği Alevi-Bektaşi ütopyasındaki

Kırklar Meclisi” ve
Rıza Şehri” gibi..

KADERİNDEN KAÇAMAYACAKSIN!

Rifat Serdaroğlu
DOĞRU Parti Genel Başkanı

Bu laf, kendini dünyanın lideri ve dünyanın sahibi zannedip, kibre saplananlara..
Dünya kurulduğundan bu yana, kaderden kim kaçabilmiş ki!
Ülkelere hükmeden nice Padişahlar, Sultanlar, Krallar kaderlerinden kaçamadılar.

  • Herkes yaptıklarının hesabını önce bu dünyada verecek.

Bu dünya “Etme-Bulma Dünyasıdır!” Kötülük yapan, kötülük bulacaktır.
Bir de şu kural var : Siyasette iki kişinin bildiği, sır olarak kalmaz!

Ne haldeyiz?

  • Yargı bağımsızlığını tamamen (tümüyle) yitirdi, adalet sizlere ömür.
  • Laiklik tümüyle devre dışı, İmamlar “Kürsü Dokunulmazlığı” istiyor.
  • Liyakat sahibi kişilere yaşam hakkı tanınmıyor.
  • Demokrasi katledildi, sandık demokrasisi peydah oldu.
  • Ekonomi akıl dışı uygulamalarla perişan edildi, toplum açlığa mahkum edildi.
  • Yolsuzluk sıradan hale geldi. Her varlığımız yabacılara peş keş çekildi.
  • Eğitim sistemi tarikat ve cemaatlerin yobaz ellerine teslim edildi.
  • Milyonlarca sığınmacı ülkeye sokuldu, daha da geliyor.

Bu durumlara düşmemizin nedeni,
AKP yönetiminin ahlakı ve İslam’ı perişan etmesidir

Nasıl bu hale geldik?

ABD eski Dışişleri Bakanı ve Başkan Adayı H. Clinton’un e-postaları Wikileaks tarafından ele geçirilmişti. Sızanlar çok ilginç! Bunlar görmezden gelinemeyecek olan ciddi iddialardır. Mutlaka açıklanması gerekir. İddia şu :

IŞİD, Amerika tarafından “Petrol Devleti” olarak gördüğü Suriye ve Libya yönetimlerini devirmek için kurduruldu!

Suriye ayağında IŞİD’in denetimini Dönemin Başbakanı Erdoğan sağlayacaktı
ve IŞİD’in ele geçirdiği petrol havzalarındaki işlenmemiş petrol,
Rus ekonomisini zayıflatmak amacıyla
Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak tarafından karaborsaya sürülecekti…

– Başbakan Erdoğan, 07 Temmuz 2005 / ABD World Affairs Council Toplantısında :

  • Türkiye’nin, Amerika Birleşik Devletleri’yle yapabileceği çok şey var.
  • Türkiye’nin, Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika inisiyatifinde EŞBAŞKAN olarak yer almış olması bundan kaynaklanmaktadır.”

Türk Devleti tarihinde ilk kez, emperyalist devletlerin tetikçisi, kullanılabilir malzemesi, petrol kaçakçısı durumuna getirildi.)

Bir başka iddia yurtiçinden :

29 Aralık 2010’da, Türk tarihinde ilk kez,
Genelkurmay Başkanlığı Kozmik Odasına mahkeme kararı ile girildi!

Dönemin Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, dönemin Başbakanı Erdoğan’a Kozmik Odaya girilmesinin doğru olmayacağını söylediğini fakat buna karşın, Başbakan’ın emriyle girildiğini açıkladı.

-Dönemin Kozmik Oda Savcısı Mustafa Bilgili, Kozmik Odada yapılan aramanın dönemin Başbakanı Erdoğan ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in bilgisi dahilinde yapıldığını söyledi!

  • Erdoğan/Aralık 2013; “O Cemaat, Türk Ordusuna KUMPAS kurdu” dedi!

(Türk Devletinin binlerce yıllık belge ve bilgileri, ilk kez kendi hükümeti tarafından, terör örgütlerinin eline geçirildi. Buna içten ihanet, denir.)
Bu iddia değil, bir gerçek!
***
28 Mayıs 2013 tarihinde Gezi Olayları başladı.

Erdoğan bu olayları hükümetine karşı bir kalkışma olarak yansıttı. Önce gezi direnişine katılanları illegal örgüt üyeleri olmakla suçladı.

Aralık-2016 ise, Gezi direnişini FETÖ’nün düzenlediğini söyledi!
Söylemesine söylüyor ama FETÖ’cular hala Bakanlıklarda ve Yargıda, suçsuz insanlar hapiste! (MV Can Atalay ve arkadaşları)

16 Haziran 2013 günü Polis, Erdoğan’ın emriyle aşırı güç kullanarak Gezi alanını boşalttı. Bu olaylarda 12 kişi öldü, 7 kişi kör oldu, binlerce insan yaralandı.

Aynı günün akşamı, 16 Haziran 2013 tarihinde yani 17-25 Aralık Hırsızlık-Yolsuzluk-Rüşvet olaylarından yalnızca 6 ay önce Gülen Cemaati‘nin düzenlediği 11. Türkçe Olimpiyatlarında yaptığı konuşmada FETÖ için bakın ne dedi :

  • Bozkurttaki Fidan gibi
    Çölün ortasında vaha gibi,
    Kuruyan dudaklarda bir damla su gibi,
    Kararmış yüreklerde bir nebze merhamet gibi,
    Pörsümüş dimağlarda aydınlık bir ufuk gibi,
    Bize güzeli anlattınız, bize güzeli hatırlattınız…
    Muhterem Hocaefendi’ye saygılarımı sunuyorum. Gel artık, bitsin bu hasret!
  • Türk tarihinde ilk kez, seçimle gelmiş bir hükümet,
    CIA uşağı silahlı terör örgütü ile beraber çalışıyordu!

11 yıl boyunca emperyalist devletlerin hatırına Türk Devleti, Libya’dan Mısır’a, Suriye’den Irak’a sürüklendi.

  • Tarikat ve Cemaatler Türk Devletine girdi.

Onlara güç verildi. Cumhuriyet düşmanları “Darbe” yapacak güce ulaştırıldı.
En sonunda da vatanımız, Gri Listenin içine atıldı.
(Türk Devleti ilk kez, uyuşturucu ticaretine göz yummak-Teröre finansman sağlamakla yeterince uğraşmamak gibi ağır suçlara muhatap oluyordu.)

Aziz Türk Milleti,

Kimi suçlar zaman aşımına bağlı olamaz!
Suç işleyenler kendilerini yasaların zırhına sığınmakla kurtulacaklarını sanıyorlarsa, aldanırlar. Tek maddelik bir Anayasa değişikliği, Türk Milleti tarafından onaylanırsa,
kimse yargıdan kaçamaz…

Sağlık ve başarı dileklerimle, 04 Temmuz 2023

CHP’de ilke ve demokrasi

Örsan K. Öymen
Örsan K. Öymen
03 Temmuz 2023, Cumhuriyet

 

Türkiye’de AKP iktidarının değişmesinin yolu, ana muhalefet partisi CHP’nin lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun ve CHP yönetiminin değişmesinde yatmaktadır.

Genel başkan olduğundan beri girdiği tüm seçimleri, toplam 12 seçimi yitiren Kılıçdaroğlu, ana muhalefet lideri olarak kaldığı sürece, AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan iktidarda kalmaya devam edecektir.

Bu gerçek 13 yılda bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Aksini savunmak yalancılıktır, dürüstlüğe aykırıdır, halkı kandırmaktır, muhalefette kalmaya razı olmaktır ve AKP’ye hizmet etmektir!

O nedenle, kongre ve kurultay sürecinde CHP’deki parti içi tartışmalar, genel başkanlık yarışı ve Kılıçdaroğlu’na yönelik eleştiriler, CHP yönetiminin ve onun denetimindeki kimi medya üyelerinin iddia ettiği gibi, AKP’nin iktidarda kalmasına ve seçim kazanmasına değil; aksine, AKP’nin iktidardan düşmesine ve seçim yitirmesine yarayacak gelişmelerdir.
***
CHP’de haftalardır bir sahte değişim rüzgârı esmekte, CHP tabanıyla ve seçmeniyle adeta alay edilmektedir.

Bir yanda kendisinde hiçbir sorun görmeyen ve “Benim dışımda herkes değişebilir” mesajı veren Kılıçdaroğlu var.

Bir tarafta, “Her şey güzel olacak” ve “Sevgi kazanacak” gibi ideolojik anlamı olmayan soyut söylemlere başvuran Ekrem İmamoğlu var.

Bir tarafta, Kılıçdaroğlu’nun olası kukla adayı konumunda olan Özgür Özel var.

Bir tarafta, CHP’nin kurumsal ilkelerinden kopmasının mimarlarından olan Gürsel Tekin ve Oğuz Kaan Salıcı var.
***
Kılıçdaroğlu koltuğunu ve CHP’deki misyonunu korumak için şimdi de hiçbir içtenliği olmayan tüzük değişikliği çalışmalarını başlattı. Acaba 13 yıldır aklı neredeydi?

Kılıçdaroğlu’nun misyonu nedir?

  • CHP’yi, başta laiklik olmak üzere, kurumsal kimliğinden ve ilkelerinden kopartmak!

Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlık koltuğunu tüm yenilgilere karşın korumakta ısrar etmesi başka türlü açıklanamaz!

Çünkü küresel emperyalist tasarım, Türkiye için “ılımlı İslam” modelini uygun gördü! Türkiye’de iktidar da, muhalefet de, buna göre tasarlandı!

O nedenle CHP’de değişim istediğini iddia edenler, yalnızca tüzüğe odaklanıyorlar; CHP’nin ilkelerinden ve kurumsal kimliğinden,

  • Mustafa Kemal Atatürk’ün Aydınlanma devrimlerinden hiç söz etmiyorlar.

O nedenle CHP’de değişim istediğini iddia edenler cumhuriyetçilik, halkçılık, devletçilik, laiklik, ulusçuluk, devrimcilik, sosyal demokrasi, demokratik solculuk ilkelerini ve kavramlarını bir bütün olarak savunmuyorlar;

  • Partinin ideolojisini, tanımını bile doğru dürüst yapamadıkları “sosyal demokrasi” sözcüğüne indirgiyorlar.

Bu aynı zamanda CHP’nin ideoloji, kadro, seçmen ve taban üzerinden,
bölünüp parçalanması projesidir.

***
On gün önce CHP’de ortaya çıkan İlke ve Demokrasi Hareketi bu nedenle yaşamsal önemde bir oluşumdur. Çünkü bu oluşum, parti içi demokrasinin sağlanmasıyla birlikte, partinin kurultay tarafından onaylanan parti programındaki temel ilkelere ve CHP’nin kurumsal, tarihsel kimliğine de sahip çıkılmasını hedeflemektedir.

Söz konusu hareket, kamuoyuna duyurduğu ve medyada çok az bir bölümü yer alan bir bildiri ve çağrı metniyle, CHP yönetimi konusundaki tüm gerçekleri halkla paylaşmış, aynı zamanda CHP ve Türkiye için, geleceğe yönelik bir yol haritasının ana hatlarını ortaya koymuştur.

Bu metin aynı zamanda, https://www.change.org adlı web sitesi üzerinden, CHP üyelerinin, seçmeninin, tabanının ve halkın imzasına açılmıştır.

CHP üyeleri, örgütü, tabanı, seçmeni, partiyi işgal eden oligarşik yapılardan kurtulup, CHP’nin halkın partisi olmasını istiyorlarsa, bu hareketin içinde yer almalıdırlar.

CHP’yi işgal ve bölme operasyonu

Örsan K. Öymen
Örsan K. Öymen
26 Haziran 2023, Cumhuriyet

 

Emperyalizme hizmet eden odaklar, 12 Eylül askeri darbesinden sonra, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi’ni kapattılar.

  • Çünkü CHP, Türkiye’de bağımsızlığın, Aydınlanmanın, laikliğin,
    ekonomik ve sosyal adaletin simgesi olmuştur.

Emperyalizm ise ülkeleri din, mezhep, etnik kimlik ve ekonomik sınıflar üzerinden böler.

Bağımsızlığına kavuşmuş, Aydınlanma sürecinin bir parçası olmuş, cehaletten kurtulmuş, dinsel dogmatizmin ve despotizmin esiri olmamış, ekonomik sınıfların arasındaki uçurumu gidermiş bir ülkeyi, hiçbir emperyalist güç bölemez ve parçalayamaz.

CHP bu nedenle her zaman emperyalizmin hedefinde olmuştur. CHP’nin eski genel başkanları Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü ve Bülent Ecevit, emperyalizmin CHP’ye müdahalelerine karşı her zaman onurlu bir direniş sergilemişlerdir.
***
CHP 12 Eylül’de kapatıldıktan sonra CHP kadroları, önce SODEP ve HP, daha sonra SHP ve DSP arasında bölünüp parçalandılar. Bu bölünmelerin ve parçalanmaların sonucunda, merkez sağ ve İslamcı sağ siyasi partiler geliştiler ve iktidar oldular.

1992 yılında Deniz Baykal, Altan Öymen, Erol Tuncer gibi CHP’lilerin öncülüğünde CHP yeniden açıldı ve SHP kendisini kapatıp CHP’ye katıldı. Ancak bu gelişme de, CHP’nin 1950’lerde, 1960’larda ve 1970’lerde sahip olduğu %30’lardaki ve %40’lardaki oy oranına ulaşmasını sağlamadı.

Çünkü bu sefer (kez) de, parti içi demokrasi mekanizması bertaraf edildiği gibi, CHP’yi içeriden işgal etme ve bölme operasyonları başladı. Deniz Baykal, 1 Mart tezkeresinde (AS: 2003) söz konusu olduğu gibi, dış politika alanında emperyalist müdahalelere direnmiş olsa da, parti içinde bu konuda yeterince etkili olamadı.

Kemal Derviş’in partiye alınmasıyla, partide sosyal demokrasi ve “Altı Ok” karşı karşıya getirildi. Oysa CHP’nin Kurultay tarafından onaylanan Parti Programı’na ve Parti Tüzüğü’ne göre, Altı Ok olarak da bilinen Cumhuriyetçilik, Halkçılık, Devletçilik, Laiklik, Milliyetçilik/Ulusçuluk, Devrimcilik ilkeleri, 1960’larda başlayan bir sürecin sonucunda, sosyal demokrasi ve demokratik solculuk ilkeleriyle bağdaştırılmıştı ve sentezlenmişti.

Derviş ise Olof Palme ve Willy Brandt gibi gerçek sosyal demokratların siyasetiyle uzaktan yakından ilgisi olmayan sahte bir sosyal demokrat anlayışı CHP’ye ithal ederek, Altı Ok”o partiden silmeye kalktı.

Parti tabanının, örgütünün ve parti meclisi üyelerinin baskısıyla, Derviş CHP’den ayrılmak zorunda kaldı.
***
Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin başına gelmesiyle büyük bir umut oluştu ancak zaman içinde Kılıçdaroğlu da CHP’nin kurumsal kimliğinden uzaklaştı, hatta Baykal’dan da farklı olarak, laiklik karşıtı İslamcı siyasetin yörüngesine girdi, laikliği AKP gibi, “din ve vicdan özgürlüğüne” indirgedi.

CHP’de sözde bir değişim söylemi geliştiren Özgür Özel ve Tunç Soyer gibi siyasetçiler ise son günlerde, “Altı Ok” ve Atatürk vurgusu yapmadan, tek başına sosyal demokrasiyi ön plana çıkararak, Derviş’in ve Kılıçdaroğlu’nun yolunda ilerliyorlar.

Ekrem İmamoğlu da bugüne kadar, “Her şey çok güzel olacak” ve “Sevgi kazanacak” dışında bir söylem geliştirmiş değil.

CHP il başkanlarının açıkladığı gibi, önemli olan kişilerin değil, fikirlerin ve ilkelerin değişmesidir. Ancak bunun için öncelikle, fikir ve ilke sahibi kişilere ihtiyaç vardır.

Partinin ilkelerini ve fikirlerini bütüncül bir biçimde özümsememiş olan kişiler değişmeden, ilkelerin ve fikirlerin değişmesi olanaksızdır!

Hekimler demokrasiye ve bilime çağırıyor

26.05.2023, BİRGÜN

Türkiye tarihinde bir ilki ve pek çok yönden en kritik seçimi önümüzdeki Pazar günü yapacağız. Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turu. Şakası yok, Türkiye bir yol ayrımına geldi. Seçim, iktidarın tüm devlet olanaklarını istediği gibi kendi kampanyası için kullanmasından tutun seçmen sayısının açıklanamayan artışına kadar pek çok antidemokratik özellikler taşıyor. Bu da yetmiyor, cami imamları silahlanma çağrıları yapıyor.

  • Bunlara hiç bakmadan oylarımızı eksiksiz kullanmamız ve sandıklara sahip çıkmamız gerekiyor.

Neleri oylayacağımıza bakalım. Zenginlik mi, yoksulluk mu? Emeğe saygı mı, sadaka kültürü mü? Adalet mi, hukukun ayaklar altına alınması mı? Demokrasi mi, otoriterleşme mi? Cumhuriyet mi, tek adam rejimi mi? Kadınlara, çocuklara korkmadan eşit yaşayacakları ülke mi, “bir kereden bir şey olmaz” diyenler mi? Sağlık mı, hastalık mı? Barış içinde bir arada yaşam mı, çatışma mı? Laiklik mi, dinbazlık mı? Eğitimde fırsat eşitliği mi, paran kadar eğitim mi? Liyakat mı, adam kayırma mı? Doğanın korunması mı, ranta kurban gitmesi mi? Depreme dayanıklı kentler mi, enkaz altında kalmak mı? Şeffaflık mı, yolsuzluk mu? Bilim mi, şarlatanlık mı? Gerçek mi, yalan mı?

Daha çok var. Burada durup, tüm bunları gören yerden hekimlerin çağrısına bakalım.

UMUT VEREN DURUŞ

Bu hafta içinde ülkenin yüz akı uzmanlık dernekleri, TTB Uzmanlık Dernekleri Eşgüdüm Kurulu ve 28 uzmanlık derneği tarihsel bir açıklama yayımladılar. Açıklamada hekimler sağlıklı yaşamın koşullarını sıralıyorlar: Bilimi kılavuz edinen bir siyaset, düşünce özgürlüğü, demokratik toplum, gelir başta olmak üzere eşitlikçi bir toplumsal hayat. COVID-19 salgınının ortaya çıkardığı, bilimsel düşünce ve yaklaşımın toplumların geleceği için hava kadar, su kadar yaşamsal olduğu gerçeği hatırlatılıyor. Bilimsel ve tıbbi gelişmelerin ancak özgürlüklerin olduğu ortamda mümkün olduğu belirtiliyor.

  • Totaliter ülkelerde bireysel ve toplumsal sağlığın da kötü olduğu vurgulanıyor.

Bunlardan hareketle hekimler mesleklerinin gereğini ilan ediyor:

  • “Biz uzmanlık dernekleri olarak; bilimin ve tıbbi gelişmenin ön koşulu olan özgürlükten ve sağlıklı işleyen çoğulcu bir demokrasiden yana taraf olduğumuzu beyan ediyoruz.”
  • Kadın bilim insanlarının ve hekimlerin başarılarına değinerek kadınların tarihsel kazanımlarının ellerinden alınmasına itiraz ediyorlar:
  • Toplumsal cinsiyet eşitliğinden yana taraf olduğumuzu, bilimin ve tıbbın geleceğinden kadınların kovulmasına izin vermeyeceğimizi beyan ediyoruz.”

Dahası var. Hekimler kişisel ve toplumsal erdemlere, eşitliğe, özgürlüğe, demokrasiye sahip çıktıklarını vurgulayıp herkesi insan olmanın gereğini yerine getirmeye çağırıyor. Bu ülkenin insanları hekimleriyle ne denli övünse azdır. Böylesine baskıcı bir dönemde bu onurlu duruşları tüm dünyaya örnek teşkil edecek (oluşturacak) niteliktedir. Devlet hastanelerinden bir türlü alınamayan randevuları parayla alıp pazarlayanların peydahlandığı bozuk sağlık sistemimizi düşününce, bu uzmanlık derneklerimizin duruşu başka bir yerdedir. Ülkemizin geleceği için umut vermektedir.

Şimdi sıra halkımızda. Unutmayalım, oyumuzu bu ülkenin çocuklarına, gençlerine, kurduna kuşuna, ağacına çiçeğine yaşanabilir bir ülke bırakmak için vereceğiz.

KIVRAK ZEKÂ

Hekimler bilime, doğruya çağrı yapadursun, Türkiye bu seçimlere meydanlarda gösterilen montajlanmış videolar ve rakip siyasal parti adına üretilen sahte broşürlerle gidiyor. Üstelik Cumhurbaşkanı, mitinglerinde gösterdiği, seçimdeki rakibini terörle ilişkili gösteren videoların montaj olduğunuiyelik bir video” olarak tanımlıyor. Oysa Türkiye’nin ihtiyacı bu değil. Gençlerin kıvrak zekâsını doğrudan, bilimden, ahlaktan yana kullanmasını ve ülkeyi yönetenlerin bunu teşvik etmesini bekliyoruz. Mümkündür; çünkü aklını iyilik, doğruluk, güzellik için kullanan gençlerimiz var, onlarla gurur duyuyoruz.

Seçime giderken gereken en önemli şeyi büyük şairimiz Can Yücel yazmış zaten:

Ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi.

Halil Çivi şiiri : KARAR, YARAR ve ZARAR…

ŞİİR KÖŞESİ..

Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı
Halk Şairi

 

 

Kaderini kendin yazmak istersen,
Cahilin aklını alanları gör.
Hileyi, tuzağı bozmak istersen,
Alnının terini çalanları gör.
Xxx
Kibirlenip azanlara yüz verme,
Halka kuyu kazanlara yüz verme,
Birliğini bozanlara yüz verme,
Dinbazlık fitnesi salanları gör.
Xxx
Rüşvet çarklarında dümen tutanı,
Halkını aldatıp haram yutanı,
Çıkar için dostlarını satanı,
Buruştuturup çöpe atanları gör.
Xxx
Ahlaksız yaşayıp ahlak satanlar,
Çıkar pazarında cirit atanlar,
Para için her çöplükte ötenler,
Vara, yoğa çamur atanları gör.
Xxx
Üretim çarkını döndüremeyen,
Enflasyon hızını indiremeyen,
Mutfak yangınını söndüremeyen,
Yalana, dolana batanları gör.
Xxx
Eğitimi amacından saptıran,
İlahlaşıp el ve etek öptüren,
Sakalını dinbazlara kaptıran,
Ahlaktan, imandan kopanları gör.
Xxx
Kin, nefret üstüne siyaset yapan,
Halkın yaşamından tamamen kopan,
Gösteriş, fiyaka yoluna sapan,
Yoksulu yokluğa salanları gör.
Xxx
Suçsuz insanlara iftira atan,
Haram kazançları bal gibi yutan,
Mazlumu dışlayıp zalimi tutan,
Vatan, bayrak nutku atanları gör.
Xxx
Hak, hukuk, adalet gelsin diyorsan,
Haklılar hakkını alsın diyorsan,
Adalet borusu çalsın diyorsan,
Kumpasla hapiste yatanları gör.
Xxx
Halkın kararıdır, her oy kutsaldır,
Yanlış yere vermek büyük vebaldır.
Çağdaş demokrasi en güzel haldır,
Rejimin çarkını bozanları gör.
Xxx
Akıl, bilim, laikliği dışlayan,
Arapçılık vahasında kışlayan,
Türk diline karşı günah işleyen,
Arap harflerine tapanları gör.
Xxx
Atatürk’ü, devrimleri yok sayan,
Sadakayla geçineni tok sayan,
Halkın kazancını halka çok sayan,
İşçiyi, memuru silenleri gör.
Xxx
Halil Çivi der ki, karar milletin,
Akılcı olursan, yarar milletin,
Yanlışlık yaparsan, zarar milletin,
Halkı karpuz gibi bölenleri gör.
Xxx


Prof. Dr. Halil Çivi / Çiğli, İzmir