Etiket arşivi: “Ermeni soykırımı” emperyalist bir yalandır!

Perinçek’ten bayram hediyesi

Perinçek’ten bayram hediyesi

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

İsviçre’de “Ermeni soykırımı emperyalist bir yalandır” diyen Doğu Perinçek’in “soykırımı inkar suçu” işlediği gerekçesi ile İsviçre’deki Vaud Kanton Mahkemesi’nin verdiği mahkumiyet kararını Federal Mahkeme bozdu.

İsviçre Federal Mahkemesi Kararı:

“Vaud Kantonu, Doğu Perinçek’e tazminat olarak 3000 İsviçre Frangı ödemeye mahkum edilmiştir.”

“Vaud Kantonu ve İsviçre Ermeni Derneği, Doğu Perinçek’e temyiz süreci tazminatı olarak 2500’er İsviçre Frangı ödemeye mahkum edilmişlerdir.”

“Doğu Perinçek’in dava gideri olarak ödediği 4000 İsviçre Frangı kendisine geri ödenecektir.”

“Doğu Perinçek’in temyiz başvurusu kabul edilmiştir.”

“Vaud Kantonu Ceza Temyiz Mahkemesi’nin 13 Haziran 2007 tarihli kararı bozulmuştur. Dava, belirtilen gerekçeler göz önüne alınarak yani bir karar alınmak üzere Kanton Mahkemesi’ne geri gönderilmiştir.”

“Karar, Vaud Kantonu İstinaf Mahkemesi’ne, İsviçre Konfederasyonu Devlet Bakanlığı’na ve taraflara bildirilecektir.”

Doğu Perinçek, Vaud Mahkemesi’nin kararına AİHM (Avrupa İnsan hakları Mahkemesi) nezdinde itiraz etmişti. AİHM 2. Daire, İsviçre Mahkemesi’nin kararının Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi‘ne aykırı olduğu, parlamentoların ve mahkemelerin 1915 olaylarını değerlendirmeye yetlilerinin olmadığı, Uluslararası Soykırım Sözleşmesine göre soykırıma karar verme yetkisinin olayın yaşandığı yerdeki yerel mahkemelere veya Uluslararası Ceza Mahkemesine ait olduğu yönünde karar vermişti.

İsviçre ve Ermenistan’ın bu karara itirazı üzerine dosya AİHM Büyük Daire‘ye gönderilmişti.
AİHM (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) Büyük Daire de 15 Ekim 2015’te verdiği kararla İsviçre Mahkemesi’ni haksız bulmuştu.

Fransa Anayasa Konseyi, Yahudi Soykırımı Yasası’na Ermeni Soykırımı’nın eklenmesi için yapılan başvuruyu reddetmişti.

Almanya Hükümeti, Alman Parlamentosu’nun aldığı soykırım kararının hukuki bir geçerliliği olmadığını geçtiğimiz günlerde açıklamıştı.

Şimdi İsviçre Federal Mahkemesi’nin verdiği kararla bu konu Türkiye Devleti lehine kalıcı olarak kapanmıştır.


Aydınlık, 10 Eylül 2016

===================================

Dostlar,

Tabloyu sevinç ve gururla karşılıyoruz..

Sayın Dr. Doğu PERİNÇEK ve dava – yol arkadaşlarını gönülden kutluyoruz..
Av. Mehmet Cengiz‘in sonuç alıcı katkısı olmuştur, kutlamayı O da hak etmektedir.

Son derece büyük bir Uluslararası başarıya imza atmışlardır..

Türkiye’nin başını çoook ağrıtacak bir dertten kurtaran ululsal kahraman olmuşlardır.

Tarih yerli yerinde bu olayı dileriz yazacaktır.
Bu Ulusal davada AKP iktidarının Sayın Perinçek’e ne ölçüde destek – köstek olduğunu da!

Evet, gür sesle tüm insanlığa haykırıyoruz..

  • “Ermeni soykırımı emperyalist bir yalandır”

Sevgi ve saygı ile.
11 Eylül 2016, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Kaynak Yayınevi : Türk Devrimi’nin Yayınevi.

KAYNAK YAYINLARI…

AİHM Büyük Dairesi, Perinçek-İsviçre davasında kararını verdi!

Karar, Yazarımız Doğu Perinçek lehine sonuçlandı…

Doğu Perinçek, İsviçre’de 2005 yılında verdiği konferanslarda,

“Ermeni soykırımı emperyalist bir yalandır”

demesi üzerine bu ülke yargısınca ‘ırkçı ayrımcılık’ gerekçesiyle cezaya çarptırılmıştı.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) 2. Dairesi ise 17 Aralık 2013 tarihli kararında, ‘ifade özgürlüğü’ vurgusu yaparak İsviçre’yi haksız bulmuştu.

Ancak İsviçre bu karara itiraz ederek, davayı Büyük Daire’ye taşıdı.

ERMENİ MESELESİ İLE İLGİLİ KİTAPLARIMIZI İNCELEMEK İÇİN TIKLAYIN

GÜNCEL KAMPANYALARIMIZ

 

Mehdi Mesih plus Deccal Dindarmış 48,00 TL yerine 29,99 TL


KİTAP SETLERİ

Dostlar,

Kaynak Yayınevi gerçekten de Türk Devrimi’nin Yayınevi..

Destek olalım, Kaynak yayınlarını okuyalım, okutalım..
Kişi ve kurumlara armağan edelim…

Hele hele ATATÜRK’ün BÜTÜN ESERLERİ

30 cilt, muazzam bir belge – bilgi hazinesi..

Sevgi ve saygı ile.
15.10.2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

SOYKIRIM YALANI

SOYKIRIM YALANI

portresi_adiyla

 

Türker ERTÜRK

 

 

Doğu Perinçek’i sevmeyebilir, fikirlerini beğenmeyebilir ve analizlerini yanlış bulabilirsiniz. Ama ülkemizi bölüp parçalamaya yönelik büyük planın fikirsel alt yapısını oluşturan iddialardan biri olan Ermeni soykırımı konusunda cesaretli ve yurtseverce bir duruş göstermiştir.
Bu tavır takdire şayandır.

Bazen bu yurtseverce duruşu küçümseyenleri, hatta esas nedenin geniş kitleleri kazanmak için yapıldığı suçlamasını duyuyorum. Bu konuda verilecek yanıt çok net;
siz de böyle duruş gösterin, sizi de takdir edelim.

Bu gün size sözde Ermeni soykırımı konusunda bir şeyler anlatmaya çalışacağım.
Bu yazıyı yazmamı tetikleyen nedenler;

  1. Ermeni teröristler tarafından Amerika’da Santa Barbara’da Los Angeles Başkonsolosumuz Mehmet Baydar ve Konsolosumuz Bahadır Demir’in katledilmesinin 41. yıldönümünü
    27 Ocak’ta anacak olmamız,
  2. “Ermeni soykırımı emperyalist bir yalandır” dediği için Doğu Perinçek’i yargılayan İsviçre’yi mahkum eden AİHM’de 28 Ocak’ta temyiz duruşmasının yapılacak olması,

ŞÜKRÜ SERVER AYA

  1. Geçen hafta başında Aydınlık Gazetesi’nde değerli büyüğüm ve dostum Şükrü Server Aya’nın iki gün üst üste çıkan sözde Ermeni soykırımı konusunu aydınlatan yazılarıdır.

“Ermeni soykırımı” iddialarının nasıl bir yalan olduğunu, bu iddianın arkasındaki delillerin nasıl uyduruk ve düzmece olduğunu öğrenmek istiyorsanız Şükrü Server Aya’nın kitaplarını mutlaka okumalısınız. Sayın Aya hem de yabancı belgelere dayanarak bu düzmece delilleri bir bir çürütüyor.

Bu yıl sözde Ermeni soykırımı iddialarının 100. yılı… Emperyalizmi arkasına alan
Ermeni diyasporası ve Ermenistan, dört koldan Türkiye’ye karşı saldırılarını artırmış durumda. Uluslararası kamuoyunu da arkalarına alarak ülkemize baş eğdirmek ve bu yalanı kabullenmemizi istiyorlar. Saldırıların ve baskıların şiddeti 24 Nisan’a doğru daha da artacak. Hedefleri   3 T, yani sorgusuz sualsiz “soykırımın” olduğunun Tanınması, arkasından Tazminat ve Toprak talepleri.

STRAZBURG

Bu konuyu okumuş, incelemiş ve araştırmış birisi olarak söylüyorum;

  • “Ermeni soykırımı” iddiaları tümüyle asılsızdır
    ve yer kürenin gelmiş geçmiş en büyük yalanıdır.

Esas soykırım 18. ve 19. yüzyılda Türklere ve Müslümanlara karşı yapılmıştır.
Bugün Balkanlarda homojen sayılabilecek devletler bu soykırım sayesinde yaratılmıştır.
Hal böyleyken bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı eğer “Ermeni soykırımı” savını bir şekilde destekliyorsa bunun nedenini cibilliyetinde, emperyalist işbirlikçiliğinde, çıkarcılığında
veya bilgisizliğinde aramak gerekir.

Strazburg’da 28 Ocak 2015’te görülecek temyiz duruşması Doğu Perinçek’in değil Türkiye’nin davasıdır. Destek vermek, arkasında durmak vatanseverlik borcu,
atalarımıza ve geleceğimize saygının ifadesidir.

BAŞARININ SIRRI!

Dünyanın her yerinde etkin olan Yahudi diyasporası gerçekte kendi içinde “kedi köpek” gibi birbirini yer ve anlaşamaz. Ama Yahudi cemaatinin ve İsrail’in çıkarları söz konusu oldu mu, kavgayı bırakır, birleşir ve ortak davanın arkasında olur.  2 bin yıllık başarının sırrı budur!

Öte yandan 28 Ocak’ta (AS: 2015) başarılı olursak, hukuken öyle olması gerekiyor,
soykırım yalanı biter mi? Asla! Biteceğine inanmak emperyalizmi ve onun uzun soluklu planlarını anlamamak demektir.

Anadolu’nun kadim halklarından olan Ermeniler; 100 yıl önce emperyalizm tarafından kandırıldılar, vaatlerle aldatıldılar ve bin yıldır barış içinde birlikte yaşadıkları Türkleri ve Müslümanları arkadan vurdular ve sonrasında istenmeyen şeyler oldu. Bu yüzden Ermeniler travmalı ve tarihsel gerçeklik peşinde değiller. Şimdi Ermeniler emperyalizmden pisliklerini temizlemesini, destek vermesini istiyor. İşte bunun için daima güçlü olmak daha uzunca bir süre bu sorunla birlikte yaşamak zorundayız. Bu sorunun kısa dönemde tarihsel araştırmalarla ve mahkemelerle biteceğini sanmak saflık olur.

Saygılar sunarım. (24.1.15)

Doğu Perinçek AİHM’de Savunma Hakkını Kullanmalıdır!


Doğu Perinçek,
AİHM’de Savunma Hakkını Kullanmalıdır!


İP Genel Başkanı Doğu Perinçek
‘in AİHM’nde (Fransa, Strasburg) 28 Ocak 2015 günü Büyük Daire’de yapılacak temyiz duruşmasına katılmasının mutlaka sağlanması gerekir.

Bu dava, geldiği aşamada salt Doğu beyin değil Türk Devleti’nin,
Türkiye’nin davası olmuştur.
AKP hükümetinin yapmadığını / yapamadığını bir yurtsever T.C. yurttaşı başarmıştır.
Engin tarih, hukuk, siyaset bilimi, yabancı dil … bilgisi ile..
Harman yüreğiyle.. Hiçbir şey beklemeden ama çok şey vererek..
Bu aşamadan sonra Türkiye bir bütün olarak, kale gibi bu davaya sahip çıkmalıdır.
Başlangıçta Dışişleri’nin çekinceleri vardı.. Dava açılsın mı açılmasın mı??
Bu riski göze alamadı AKP hükümeti.. (?)

– “Ya AİHM de aleyhte karar verirse? Ne yaparız?” kaygısı ağır bastı sanırız (?).

Son 2 tümceye “?” koyduk çünkü 23 Nisan 2014 günü dönemin Başbakanı RTE, Ermenilerden neredeyse soykırım özürü anlamına gelecek saçma sapan tümceler kurmuştu.
Bu bakımdan AKP’nin niyetinin / çekincenin içtenliğini sorguluyoruz ister istemez..

AKP iktidarının bu endişeleri artık geride kalmıştır.

AİHM, en azından, bu kararı ile İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNÜN arkasında net olarak durmuş ve

“ERMENİ SOYKIRIMI EMPERYALİST BİR YALANDIR!”

bağlamında tümcelerin kurulmasının yasaklanamayacağını, eylemin düşünce ve
onun ayrılmaz uzantısı olan düşünceyi açıklama özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gereğini vurgulamıştı.

Her şeyden önce SAVUNMA HAKKI KUTSALDIR ve SON SÖZ SAVUNMANINDIR..

Savunma son sözünü söylemeden karar verilebilir mi?

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu gerçekten içtenlikli ise,
Adalet Bakanlığı’na başvurmalı ve

  • Doğu Perinçek için Yargıtay’dan özel izin istenmelidir.

Böylesi bir istemin ceza muhakemeleri hukukuna aykırı bir tarafı yoktur, olağandır.
İnsanlar tutuklu – hükümlü iken bile cezaevinden gerektiğinde izinle dışarı çıkabilmektedir..
Adalet Bakanı da kendiliğinden harekete geçebilir, geçmelidir.
Gerektiğinde kefaletle de bu izin verilebilir.
Bildiğimiz kadarıyla dosya Yargıtay’dadır ve ilgili 9. Daire’ye doğrudan ya da
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı üzerinden yapılacak yazılı bir başvuru ile

– yurt dışına çıkış yasağının bir güvenlik tedbiri olarak sürdürülmesinin gereğinin olmadığı
– ya da bu özel, meşru, yerinde, hukuka uygun, gereği yapılmadığında doğacak olumsuz durumun gideriminin (telafisinin) olanaksız olması,
– bu önlemden beklenen yararın daha büyük bir sakıncaya yol açabileceği,
– ülkenin ulusal çıkarları karşısında sürdürülmesinin akla – hukuka uygun tarafının kalmadığı…
-… gereğinde kefalet koşuluna bağlanarak
– … gereğinde güvenlik görevlileri eşliğinde
– …..

gibi gerekçelerle yurt dışına çıkış yasağı (özü bakımından geçici bir güvenlik önlemidir)
– geçici
– sürekli
– ya da bu olaya özgü olarak kaldırılması İVEDİLİKLE istenmelidir.

Gereği de aynı duyarlık ve ivedilikle yerine getirilmelidir.

Bay RTE Başbakan iken MİT Müsteşarı savcılıkça ifadeye çağrıldığında,
hukukun ırzına geçilerek “kişiye özel yasa” çıkarılmıştı Yüce TBMM’den birkaç gün içinde..
Oysa hukukun genel ilkelerindendir; yasalar soyut ve genel olmak zorundadır.

Aynı başvuruyu Doğu Perinçek de Yargıtay’a ve ilgili 2 Bakanlığa yapmalıdır.

Eğer dosya Yargıtay’dan AYM’nin “hak ihlali yapılmıştır” kararı üzerine yeniden ve
tutuksuz yargılama amacıyla görevlendirilen Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildi ise (bilindiği gibi Özel Yetkili Ceza Mahkemeleri kapatılınca dosyaları Ağır Ceza Mahkemelerine dağıtıldı), yazılı yasal başvuruların bu mahkemelere yapılması gerekecektir.
Kuşkusuz Sn. Perinçek kamu hukuku alanında Doktora yapmış bir hukukçu olarak ve
saygın avukatları bizden çook daha fazlasını ve doğrusunu bileceklerdir.. Türkiye Barolar Birliği’nin de (TBB) tüm hukuksal desteği vereceğini açıklamış olması ferahlık sağlamıştır. TBB başkanı Av. Sayın Prof. Dr. Metin Feyzioğlu da, İstanbul Barosu Başkanı
Sn. Doç. Dr. Ümit Kocasakal da ülkemizin önde gelen Ceza Hukuku uzmanlarıdır.

Hukuk düzeni çaresizlik rejimi değildir.
Son çözümlemede hukuk adaletin aracıdır;
temel işlevi budur,
dolayısıyla bu bağlamda üretmek zorunda olduğu çözümler meşrudur. 

Sivas katliam hükümlülerinin cezaevinde iken çocukları oldu!
İmralı’daki katilin ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası İnfaz Yasası kurallarına uygun mu ?

Bizim önermelerimiz yanlışı örnek göstererek değildir.
Eski deyimle “sui misal misal değildir.(kötü örnek örnek değildir..)

Tümüyle meşru, hukuka uygun ve yasaldır. Kişiye değil olaya / olguya özgüdür ve
ortada ülkemizin yaşamsal çıkarları söz konusudur. AİHM’de tezini en ustalıkla savunacak kişi, favayı açan ve bu aşamaya dek taşıyan Hukuk Doktoru / Avukat Dr. Doğu Perinçek’tir.
Sn. Perinçek, yaşamsal önemdeki AİHM temyiz duruşmasında kendisini değil,
80 milyonluk Türkiye’nin onurunu savunacaktır.

Ulusumuza atılan hayasız soykırım iftirasının engellenmesi için boğuşmaktadır.
Bu kesitte üzerine düşen yapmaktan kaçınanlar, olası ağır olumsuz sonucun da
1. dereceden sorumlusu olacaklardır.

Yarın 12 Ocak’tır.. 28 Ocak’a (2015) dek daha 2 hafta vardır.
İstenirse 1 gün içinde bile olumlu sonuç alınabilir, yurt dışına çıkış izni sağlanabilir.

Böylesi olumlu bir adım, ülkemizin çok gerildiği bir ortamda sosyal psikoloji bakımından da çok yerinde ve yararlı bir adım olacaktır.

Ayrıca unutulmasın; Perinçek hakkında kesinleşmiş bir yargı kararı, bir hüküm yoktur. Anayasa, AİHS ve evrensel hukuk kuralları gereği yalnızca “sanık” tır ve masumiyet karinesi” gereği henüz suçlu değildir!

Dilerseniz tersini düşünelim bir an için :

* AİHM Büyük Daire’de temyiz kararında Ermeni diyasporasının / İsviçre hükümetinin tezini kabul ederse,

“ERMENİ SOYKIRIMI EMPERYALİST BİR YALANDIR!”

tümcesi artık kurulamayacaktır. Sanırız 45 dolayında ülke bu tümcenin kurulmasını yasaklamış ve ceza yaptırımına bağlamıştır. Bu ülkeler daha da artabilecek,
Tarih uzmanları bile bilimsel veriler doğrultusunda bu yönde bir yargı ileri süremeyecek, makale – kitap vb.  yazamayacaklardır.

Fransız tarihçi Jean Michel Thibaux’nın aşağıdaki davranışı örnek alınmalıdır.

Fransız_tarihci_Jean_Michel_Thibaux_Turk_vatandasi_olmak_istiyor

Dolaylı olarak, reddedilemeyen, reddedilmesi yasaklanan bir olgu “doğruymuş “gibi
kabul görecektir. Bu dolaylı ama yanlış çıkarım, de facto olarak bizim soykırım yaptığımız yönünde dayatılarak bu kez AİHM, Uluslararası Ceza Mahkemesi, BM Genel Kurulu gibi uluslararası zeminlerde tazminat ve giderek toprak isteme boyutlarına taşınabilecektir!

AKP’nin bir “proje” partisi olduğunu, ülkemizi BOP kapsamında parçalamak için,
95 yıl sonra SEVR’i yeniden dayatmak için Başbakan iken RTE’nin 30+ kez
“BOP EŞBAŞKANI” olduğunu itiraf ettiğini hiç unutmamakla birlikte;
AKP’li vicdan sahibi ve yurtsever vekil, yönetici ve özellikle AKP üyesi ve oy vereni yurttaşlarımızdan umudumuzu kesmiş değiliz..
Onlardan yüzü aşkın milletin vekili, 1 Mart 2003 tezkeresine red oyu vererek
ülkemizin ABD tarafından sıcak işgalini engellemişlerdi..

AKP iktidarına bir kez daha sağduyu ve yurtseverlik çağrımızı yineliyoruz.

Her – ke – si üzerine düşen yurt görevini İVEDİLİKLE yapmaya çağırıyoruz.

Hiç kimse zerrece endişe etmesin, Doğu Perinçek kovsanız da, ülkesini 70’i aşan yaşından sonra terk edecek değildir. O, vatanına aşık, yaşamını devrimci savaşıma adamış bir insandır. Yaşamının en az 1/7’si, 11+ yıl hapislerde geçmiştir. AİHM’de tarihsel savunmasını
hukuk ustalığıyla ve gibi aslanlar gibi savunacak, davayı kazanacak ve onurla yurduna dönecektir.

Herhalde bu çok prestijli tablodan salt Doğu Perinçek’i yoksun bırakmak için
ülke çıkarları riske sokulmaz!?

Haydi Türkiye, ilkel kimi dürtüleri bir yana atarak sağduyunun gereğini, sana yakışanı yap..

Not : Makalenin pdf örneği (formatı) için lütfen tıklayınız :

Dogu_Perincek_AIHM’de_Savunma_Hakkini_Kullanmalidir

Sevgi ve saygı ile.
11.01.2015, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

AHİM’in Perinçek davasında İsviçre’nin temyiz başvurusunu kabul etmesinin düşündürdükleri


Evet Dostlar
,

Türkiye gündemi ile acımasızca oynanırken, AKP hükümeti yaşamsal sorunları
kamuoyunun gündeminden – gözünden kaçırıyor.

Sayın Öymen bunlardan yalnızca birini öne çıkarıyor.

{ Kendisine e-iletisine karşılık olarak şunları yazdık : Değerli Öymen,
Uzunca bir yorum ekleyerek özlü ve değerli yazınızı yayımladık..
Teşekkür ederiz.. İyi ki varsınız ve iyi ki düşünüyor – yazıyorsunuz..
Ülkemize ışık tutuyorsunuz.. Lütfen devam.. }

Türkiye, bu önemli davanın temyizi ile ilgili olarak uluslararası hukuk bağlamında
hangi girişimlerde bulunmuştur?

Dışişleri, Sayın Perinçek’e temyiz savunması için destek vermekte midir?

Doğu Perinçek, Anayasa Hukuku Doktorası sahibidir.
Hukuksal birikimi yetkinlikle gerekli hukuksal savunma hattını örmeye yeterlidir.
Ancak uluslararası ilişkilerde Devletlerin konumu önemlidir ve ciddi bir psikolojik ögedir.
Temyiz başvurusunu irdeleyecek 5 yüksek yargıcın evrensel hukukun gereğine ve
hukuk ilkeleri içinde vicdanlarına göre karar vermelerini beklemek hakkımızdır.

“Ermeni soykırımı emperyalist bir yalandır!” diyebilmek apaçık düşünce ve
onun ayrılmaz parçası olarak anlatım – düşünceyi açıklama özgürlüğü içindedir.
Bu saptama, her tülü tartışmanın dışında a priori verili bir gerçektir

Bu söylemin içerik olarak tartışılması, doğru olup – olmadığı bir başka tartışma alanıdır.
Bu tartışmaya mahkemeler yetkili değildir; Parlamentolar da!
Bu sorunun yanıtını verecek olanlar Tarih bilimcileridir.
Şimdiye dek yapılan tüm araştırmalar ve arşivler, Türklerin Ermeni ahaliye dönük sistemli bir soykırıma girişmedikleri, tersine Rus işgalci ordularıyla işbirliği yapmaları
ve Türk Ordusunu arkadan vurmaları nedeniyle bulundukları bölgeden zorla göç ettirilmişlerdir (tehcir). Tehcir sırasında da elden gelen tüm önlemler alınmıştır.
Bu arada Ermenilerin, işgalle boğuşan savunmasız Türk ahaliye karşı maalesef
Rus desteğiyle “ölçüsüz kanlı zulmü” gözlenmiş ve 2 halk arasında Türklerin
savunmaya geçmeleri nedeniyle karşılıklı bir kanlı kırım (mukatele) yaşanmıştır. Ermenistan Başbakanı O. Kaçaznuni de apaçık bu gerçeği “Türklere savaş açtık” diye itiraf etmiş (1923’te Bükreş’te Taşnaksutyun genel kurultayına sunduğu konuşma tutanakları) kitaplaştırılmıştır (bkz. Kaynak yaınları).

Apaçık görülmektedir ki; uluslararası siyasetin karanlık dehlizlerinde kimi emperyalist hesaplarla Türkiye köşeye sıkıştırılmak istenmektedir. Acı olan ise;
Türkiye Başbakanı R.T. Erdoğan’ın bu yalın tarihsel – politik gerçeklerim ayırdında olmayışıdır.. (?) Dahası, Erdoğan olup bitenin ayırdında ise ve yine de böyle davranmakta ise bu davranışa ne ad konacağı sorunsalıdır!
Sorunun olası yanıtı suç oluşturabilecktir.

Egemen hukuk, suç işletmeme – düzenini koruyup sürdürme adına,
halkı uyaracak yalın olguları yazıp – söylemeye izin vermemektedir!

Nitekim Başbakan R.T. Erdoğan’ın 23 Nisan 2014 günü Ermeni halkından,
günümüzde artık olmayan Osmanlı Devleti’nin “tehcir” uygulaması adına, –en azından bir başka bağımsız devlet olarak uluslararası hukuk katında hiçbir yükümlülüğü yokken– özür dileme bağlamında talihsiz ve yersiz sözleri, günü bakımından da aykırı zamanlamalıdır. Ulusal Egemenlik Bayramına rastlatılmıştır!.. Pek ala ertesi gün erken saatlerde de yapılabilirdi bu açıklama.

Usta ve deneyimli diplomat, üstelik Dış İlişkiler alanında Doktora sahibi bir bilim insanı olarak Sayın Öymen, incelikle, zamanlama bir yana, bu noktaya yollama yapmaktadır. Başbakanın değinilen talihsiz ve yersiz açıklaması İsviçre hükümetinin temyiz başvurusunu yüreklendirmiş midir ? Bu sorunun olumlu yanıtı ürkütücüdür.

Temyiz kabul edilirse Türkiye ne fatura ödeyecektir;
Başbakan ve partisi AKP bu kabulden ne yarar sağlayacaktır?

Bu son sorunun kendisi de, akla gelip sorulması da, yanıtları da birlikte dehşet vericidir!

Tam da bu dakikalarda (06 Haziran 2014, sabah 10:30……) Diyarbakır’da İçişleri Bakanı Efgan Ala hazretleri sözde “Çözüm Süreci Çalıştayı” nda konuşuyor ve
2-3 sözcükten biri olarak “Yeni Türkiye” den söz ediyor!? 1. Cumhuriyet yıkıldı
Bakan Ala’ya göre (!).. Kendileri yenisini, hem de yep yenisini inşa etmekteler..
Bakan Ala, sürekli ayrıştırıcı bir dil kullanıyor, yandaşlarını pekiştirmeye (konsolide etmeye), politik karşıtlarını ise sorumsuzca ötekileştirmeye çabalıyor.. Bilinçli olarak yapıyor bunu.. Başbakan yardımcısı Beşir Atalay da bir sosyoloji profesörü olarak döktürüyor… Bu yapageldiklerinin, başından beri partilerinin programlarında
yazılı olduğunu vurguluyor.. Bir itirafta bulunuyor bilerek – bilmeyerek..

İyi ya, AKP’nin programının CFR tarafından yazıldığınıArslan Bulut yıllar önce YENİÇAĞ’da yazmadı mı? Partinin kuruluşundaki dış girişimler, R.T. Erdoğan’ın daha İstanbul İl Başkanı iken Başbakanlığa Abramowitz vd. ABD’liler tarafında hazırlanması..
Bunlar hep yazıldı..

Hiç yoktan bu birkaç örneğin ürkünç kodları, Türkiye’nin nerelere sürüklendiğini
gözleri – kulakları – yürekli mühürlülere anlatmayacak mı, anlatamayacak mı?

  • Türkiye Türkiye’den yönetilmiyor! 
  • Çıplak ve acı geçek budur ve bu gidişin sonu
    etnik ve inanç ayrıştırması temelli iç savaş, parçalanma ve bölünmedir.

AKP içinde bu vahim gidişe elverenler bir yana; susarak, bilerek ve bilmeyerek
destek verenler aynı derecede ve çok ağır biçimde sorumluluğa ortaktırlar.

Bilmem kaçıncı kez gene yazmış olalım..
Bırakın AB-ABD güdümlü “AÇILIM” ihanetini;
bir Kürdümüzle kendi ulusal kardeşçe – barışçı çözümlerimizi üretiriz.
Dün nasıl çiçek bahçesi gibi bir arada yaşadıysak, bugün de çekin emperyalizmin kamasını, yine aynı erdemli barışı (peacefull co-existence, co-existance pacifiqué) sağlayabilir ve sürdürebilirz. Dahası, bugünkü ayrıştırıp düşmanlaştırma doğrudan, alçakça bir Batı kurgusudur.

Kendimizi ve halkı aldatmayalım, gerçek budur.. Tüm tarihsel veriler ortadadır.

Sevgi ve saygı ile.
06 Haziran 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

===================================================

AHİM’in Perinçek davasında İsviçre’nin temyiz başvurusunu
kabul etmesinin düşündürdükleri

Portresi_gulumseyen

 

Onur ÖYMEN

 

İsviçre Hükümeti’nin Doğu Perinçek’in başvurusunu haklı bulan
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararına karşı yaptığı temyiz başvurusu
AHİM’in görevlendirdiği 5 yargıçtan oluşan kurul tarafından kabul edildi.
Konu 5 Kasım 2014’te üst mahkemede ele alınacak.
AHİM’in kararı soykırım iddiasıyla yıllardan beri propaganda yapan Ermenistan’a, Ermeni diyasporasına ve onları destekleyen ülkelere karşı büyük bir darbe olmuş
ve Türkiye’nin tezlerine güç kazandırmıştı. AHİM’deki İsviçre’li yargıcın bile bizim beklentilerimiz doğrultusunda oy kullanması bizim açımızdan sevindirici olmuştu.


Şimdi nasıl olmuştur da İsviçre Hükümeti üç aylık başvuru süresinin sonuna dek bekledikten ve Türkiye’de iyimser beklentiler yarattıktan sonra temyiz başvurusunda bulunmuştur? İsviçre’nin başvurusu ne anlama gelmektedir?
İsviçre Hükümeti, kendi mahkemesinin kararı doğrultusunda sözde soykırım iddiasını
desteklemekte midir? 


İsviçre’yi bu başvuruda bulunmaya teşvik eden bazı sivil toplum örgütlerinin yanı sıra Fransa gibi kimi ülkelerin de telkinleri olmuş mudur?

Türkiye bu süre içinde İsviçre Hükümeti katında ne gibi girişimlerde bulunmuştur ve
niçin sonuç alamamıştır? AHİM bu gibi temyiz başvurusunda bulunan ülkelerden
pek azının istemini benimsemişken, bu kez hangi gerekçeyle bu temyiz başvurusunu
kabul etmiştir?

Başbakan Erdoğan’ın Ermenilere taziyede bulunurken kullandığı ifadeler,
bu arada tehcir olayını eleştirici sözleri, acaba AHİM tarafından Ermeni tezleri lehinde yeni bir öge olarak mı değerlendirilmiştir? Acaba Başbakanın AHİM davasının en kritik aşamasında böyle bir beyanda bulunmasını öneren yabancı devletler olmuş mudur? 


Eğer İsviçre hükümeti temyiz başvurusunda bulunmasaydı kesinleşmiş olacak olan Perinçek davası şimdi belirsizlik içine girmiştir. 

Siyasi içerikli davalarda uluslararası yargı kuruluşlarının etkilenmesi için bazı.büyük devletlerin nasıl çaba harcadıklarını bilenler açısından bütün bu gelişmeler kaygı verici olmuştur. AHİM’in Yüksek Kurulu’nun 5 Kasım’dan (2014) sonra dış baskılara direnerek Perinçek’in başvurusuna hak verecek bir karar almasın ümit ediyoruz ancak
aksi yönde bir kararın çıkması da olasılık dışında değildir. Bu takdirde Ermenistan ve onu destekleyen güçler büyük bir avantaj sağlayacaklardır. Türkiye açısından
bunun bedeli yüksek olacaktır. 


Bu denli önemli bir konunun Türkiye’nin siyasetinde ve basınında yeterince
yer almaması şaşırtıcıdır. Şimdi devlete, siyasal partilere ve Türkiye’nin tezlerinin doğruluğuna inanan bütün sivil toplum örgütlerine büyük görev düşmektedir.
İşin ciddiyetini görmezden gelmek veya iyimser demeçlerle konuyu geçiştirmeye çalışmak büyük hata olur.

Konu gecikmeden TBMM’de ele alınmalı ve Hükümetten açıklama istenmelidir.

Saygılar, sevgiler. 6.6.14

Ermeni Açılımı’nda Yeni Dönemeç


Dostlar,

Sevgili arkadaşımız, Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü hocalarından Prof. Bige Sükan oldukça önemli bir makale kaleme aldı. Türkiye bir hengame içinde ulusal çıkarlarını koruyamaz durumda.. Ekonomideki yangın neredeyse ülke ekonomisinin 1/5’ini yuttu.. Ama AKP hükğmeti bu korkunç bedeli ülkeye ödetme pahasına iktidardan çekilmiyor.. Ancak uluslararası takvim ve gündem işliyor..
24 Nisan 1915 yaklaşıyor ve sözde Ermeni Soykırımı‘nın 100. yılında bilinen çevreler atak yapma planları içindeler.. Türkiye ise kritik savsaklamalar (ihmaller) ve hatalar içinde.. Ermenistan’a bir dizi karşılıksız ödün, Karabağ işgali konusunda zerre ödün vermeyen bir Ermenistan ve topraklarının 1/5’i 22 yıldır işgalde, yurttaşlarının yaklaşık 1,5 milyonunun sürgünde – işgal yönetiminde olduğu küstürülen kardeş ülke Azerbaycan..

Sayın Prof. Sükan, bir yakın tarih uzmanı ve doktora tezini Fransa’da Ermeni arşivlerinden hazırlayan çok değerli bir uzman olarak yetkinlik ve ağırbaşlılıkla
AKP hükümetine yol gösteriyor. Kendisi de akademisyen olan Bakan Davutoğlu’nun artık bu inanılmaz gafları, yalpalamaları bir yana bırakarak (!?) haklı ulusal çıkarları koruyan bir normalleşmeye gelmesi kaçınılmaz görünüyor.

Sevgili arkadaşımız Prof. Sükan’a teşekkür ederiz..

Bir de elde Dr. Doğu Perinçek’in görkemli başarısı AİHM kararı var :

“Ermeni soykırımı emperyalist bir yalandır!” tezinin savunulmasını suç sayan
ilkel İsviçre – Fransa vb. ülkelere esaslı bir hukuk dersi..

Türkiye’nin eli yeterince güçlü ama bu konjektürü kullan(a)mıyorsanız ya gafil
ya da dış güdümlü olmalısınız..

Çok hazin..

Sevgi ve saygı ile.
24 Ocak 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

===========================================

Ermeni Açılımı’nda Yeni Dönemeç

portresi

Prof. Dr. Bige SÜKAN
www.add.org.tr, 23.1.14

 

 

2013, Türk dış politikasında Atatürk’ün “yurtta barış dünyada barış” ilkesinin
rafa kaldırıldığı bir yıl özelliğini taşımaktadır. Türk Hükümeti’nin özellikle Suriye ve Mısır’a yönelik dış politikası bu gerçeğin en önemli göstergelerindendir. 2013 yılının
son günlerinde Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun gerçekleştirdiği Ermenistan ziyareti ise, Türkiye’nin Ermenistan politikasında yeni bir dönemece girdiğinin işaretçisi gibi gözükmektedir.

Davutoğlu’nun 12 Aralık 2013’te yaptığı Erivan ziyareti, Türk kamuoyunun neredeyse unuttuğu bir konuyu yeniden gündeme getirmiştir: Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleştirilmesi ve diplomatik ilişkilerin kurulması amacıyla 10 Ekim 2009’da
Türkiye Cumhuriyeti ile Ermenistan Cumhuriyeti arasında Zürih’te imzalanan,
ancak onaylanmadıkları için yürürlüğe konulamayan protokoller. İşte Davutoğlu’nun Erivan ziyareti, her ne kadar Karadeniz Ekonomik İşbirliği toplantısı çerçevesinde gerçekleşmiş olsa da, Türk kamuoyunda “acaba rafa kaldırılan protokollerle ilgili
yeni bir süreç mi başlıyor?” sorusunun sorulmasını birlikte getirmektedir.
“Ermeni Açılımı” olarak Türk kamuoyuna sunulan bu iki protokolde ana hatlarıyla şunlar öngörülmüştü:

– Ermenistan ile Türkiye arasında diplomatik ilişkilerin kurulması,
-Türkiye-Ermenistan sınırının açılması,
-Tarihsel kaynak ve arşivlerin tarafsız bilimsel incelemesini de içerecek şekilde bir diyaloğun uygulamaya konulması,
– Kara, hava ve demiryolu ulaşım bağlantılarının kurulması vb.

İki ülke Dışişleri Bakanları (Davutoğlu ve Nalbandyan) tarafından dört yıl önce imzalanan bu protokoller, imza aşamasından sonra Türkiye’de TBMM’nin onayına sunulurken, Ermenistan’da Anayasa’ya uygunluğunun denetlenmesi için Anayasa Mahkemesi’ne gönderilmişti. Ne var ki, 12 Ocak 2010’da kararını açıklayan Ermenistan Anayasa Mahkemesi, Türkiye-Ermenistan protokollerini Ermenistan Anayasası’na uygun bulurken, gerekçeli kararında protokollerin yürürlüğe girmesini sözde Ermeni soykırımının tanınması şartına bağlamıştı. İşte Ermeni soykırım iddialarının Türkiye tarafından tanınmasının bir ön koşul gibi ileri sürülmesi, o günlerde Ankara’nın hoşuna gitmemişti.
O dönemde Türk Hükümeti’ni kızdıran Ermenistan Anayasası Mahkemesi’nin yukarıdaki gerekçeli kararı acaba Türkiye için bir sürpriz miydi? Öbür yandan bu karara karşın Türk Dışişleri’nin protokollerle ilgili olarak Ermenistan’la yeniden ilişkileri başlatması
bile bile lades değil midir? Dolayısıyla protokollerin onaylanmaması ve de yürürlüğe girmemesi nedeniyle Ankara ile Erivan arasında bütün ilişkilerin kesildiğinin sanılmasına karşın Türk tarafının Erivan’da yeni bir diplomatik atağa geçmesinin gerçek nedenleri gün ışığına çıkarılmalıdır.

Birinci sorunun yanıtı tabii ki “hayır”dır. Zira bilindiği üzere Ermenistan, Sovyetler Birliği’nden ayrılma sürecinde, 1990’da yayınladığı Bağımsızlık Bildirgesi’nde
“Batı Ermenistan” olarak adlandırdığı Doğu Anadolu toprakları üzerinde
emelleri olduğunu açıklamış ve bu bildirgede yer alan esasları daha sonra Anayasa hükmü haline getirmiştir. Bağımsızlık Bildirgesi’nde, ayrıca, soykırım iddiaları da
yer almaktadır.

Dolayısıyla 10 Ekim 2009 tarihli protokollerin yürürlüğe girmesini engelleyen Ermenistan Anayasa Mahkemesi’nin gerekçeli kararı Türkiye açısından bir sürpriz değildir;

  • kaldı ki Türkiye, protokolleri Doğu Anadolu’yu topraklarıa katma hedefini Anayasası’nda koruyan bir Ermenistan ile imzalamıştır.

İkinci sorunun yanıtı ise “evet”tir. Şöyle ki; 2009 tarihli protokoller, Ermenistan ile diplomatik ilişkilerin kurulması konusunda Türkiye’nin 2000’li yıllara dek ileri sürdüğü koşullara aykırı imzalanmıştır.

Geleneksel Türk diplomasisinin koşulları şunlardı:

1. Ermenistan soykırım iddialarından vazgeçmeli ve uluslararası platformda
    gündeme getirmekten kaçınmalı,
2. Ermenistan Anayasası’ndan “Ermenistan Bağımsızlık Bildirgesi”ne yapılan
    atıf çıkarılmalı,
3. Ermenistan Karabağ işgalini sona erdirmeli.

Ne var ki Türkiye ile Ermenistan arasında imzalanan iki protokolde, özellikle AB ve ABD’nin Türkiye’ye yaptığı baskılardan ve Rusya’nın desteğinden yararlanan Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarından çekileceğine ilişkin hiçbir açıklama bulunmuyordu. Öte yandan Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan, Türkiye ile varılan uzlaşmayı değerlendirirken “soykırım konusunda ödün vermediklerini” açıklamıştı.

  • Doğu Anadolu’yu topraklarına katma hedefini Anayasası’ndan çıkartmak konusunda ise Ermenistan Hükümeti herhangi bir girişimde bulunmamıştı.

Görüldüğü üzere, Türkiye’nin 2000’li yıllara dek ileri sürdüğü koşulların hiçbirini
yerine getirmeyen bir Ermenistan ile “ilişkilerin normalleştirilmesi ve diplomatik ilişkilerin kurulması” amacıyla iki protokol imzalanmıştır. Gerek Azerbaycan’ın yakınlaşma konusundaki tepkisi ve Türk-Ermeni ilişkilerinin düzelmesi durumunda Ermenilerin işgal ettikleri Azeri topraklarından hiç çekilmeyecekleri kaygısı (Azeri topraklarının yaklaşık %20’si Ermenilerin işgali altında!) gerekse Ermenistan Anayasa Mahkemesi’ nin kararı bu protokollerin uygulanmasını engelleyen temel etkenlerdendi .

Davutoğlu henüz Ermenistan’a gitmeden önce Türk, Rus, Ermeni ve Azerbaycan basınında ziyaretin gerçek amacıyla ilgili haberler yer aldı. Bu haberlere göre Türk Dışişleri Bakanı Erivan’a “Dağlık Karabağ etrafındaki işgal olunmuş yedi bölgenin en az ikisinde işgali kaldırın, biz de sınırları açalım.” önerisinde bulunmak amacıyla gidiyordu. Ancak Davutoğlu bu haberleri yalanladı ve hedeflerinin öncelikle Ermenistan sınırının açılması değil, Kafkasya’da kapsamlı barışın önünü açacak bir konjonktürün oluşması olduğunu belirtti. Dışişleri Bakanı’nın bu açıklamalarının dışında,
Türk yayın organlarında Erivan ziyaretinin amacının yalnızca Türk-Ermeni ilişkilerinin normalleşmesi ve Karabağ sorununun çözümüne ivme kazandırmak değil;
sözde Ermeni soykırımının 100.yılı öncesi, yani 2015’ten önce Ermeni diasporasının girişeceği soykırım kampanyasının zararlarını en aza indirmek olduğu yönünde yorumlar yer aldı

12 Aralık 2013 tarihli Davutoğlu-Nalbandyan görüşmesini yerinde izleyen
Agos Gazetesi ise, ziyaretin anlamını aynı zamanda Ermenistan açısından irdeledi. Gazeteye göre, 2009’da imzalanan protokollerin uğradığı akıbetten sonra,
o gün Türkiye’deki muhataplarından daha büyük bir siyasal risk aldığını düşünen Ermenistan iktidarı, bu yeni girişim karşısında yoğurdu üfleyerek yemeyi tercih ediyordu. Gazeteye göre, iki bakanın görüşmeden sonra ortak basın açıklaması yapmaması, içeride konuşulan konularda uzlaşmadan uzak olunduğunu gösteriyordu. Dolayısıyla Davutoğlu’nun Erivan ziyareti, dört yıldan beri görüşmeyen iki bakanın birbirlerine pozisyonlarını aktarması anlamını taşıyordu ve önümüzdeki dönemde bu tip pek çok görüşmeye tanık olunacağı açıktı.

Davutoğlu’nun ziyarete ilişkin değerlendirmesine gelince; Türk Dışişleri Bakanı,
bir seferde tüm sorunların çözülmesini beklemenin doğru olmadığını vurgulayarak, Erivan ziyaretini “psikolojik eşiğin aşılması” olarak nitelendirdi. Bununla birlikte
bu ziyaret Erivan’da tepkilere neden oldu. Daha Davutoğlu Erivan’a gitmeden önce,
9 Aralık’ta, Ermenistan Dışişleri Bakan Yardımcısı Şavarş Koçaryan “eğer Türkiye ülkelerimiz arasında medeni ilişkiler kurulmasını arzu ediyorsa Osmanlı İmparatorluğu’ nun işlediği Ermeni soykırımını kabul etmeli ve kapattığı sınırı açmalı” yönünde bir açıklama yaptı. 12 Aralık’ta ise, Erivan’da toplantının yapıldığı otelin önünde bir grup eylemci, “Türkiye’nin Ermeni soykırımını kabul etmesi” gerektiğine ilişkin pankartlar taşıyıp, sloganlar atarak Davutoğlu’nu protesto ettiler. Türkiye’de ise, özellikle Dışişleri Bakanı’nın Erivan’a giderken uçakta gazetecilere söylediği “tehciri benimsemiyoruz, gayri insani bir uygulama. ‘Adil hafıza’ ile taraflardaki dirençli kolektif bilinci yıkabiliriz. Buzu çözeyim derken altında kalabilirsiniz.” sözleri muhalefet tarafından tepkiyle karşılandı.

Türkiye ile Ermenistan arasında yaşanan tüm bu gelişmelere karşın Ahmet Davutoğlu “komşularla sıfır sorun” politikasının yanlış olmadığını, yalnızca “kimi komşuların yanlışlarından kaynaklanan olumsuzluklardan söz edilebileceğini” ileri sürmektedir.

Sonuç      :

Her ne denli protokoller onaylanmamış olsa da, Türk Hükümeti’nin Ermenistan’la ilişkilerin normalleşmesi konusundaki tavrında değişiklik yapmadığı Türk kamuoyunun dikkatinden kaçmamaktadır. Öbür yandan bu normalleşmeyi bölgesel barış sürecinin bütününden soyutlayarak gerçekleştirmenin siyaseten doğru olmadığını,
dolayısıyla Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki sorunların çözülmesini arzuladığını söyleyen bir Ankara vardır. Dolayısıyla Ankara, Güney Kafkasya’daki sorunların çözümü için bölge üzerindeki yadsınamaz etkileri nedeniyle ABD, Rusya,
AB gibi küresel aktörlerle de temasların kesintisiz sürdürülmesinden yanadır.

Ne var ki bu süreçte Türkiye tarafından göz ardı edilmemesi gereken bir gerçek vardır:

AB ve Avrupa Parlamentosu, Türkiye’nin AB’ye tam üyelik için başvurduğu tarih olan 1987’den başlayarak Ermeni davasının ısrarlı savunucuları olmuşlar ve Türkiye’den

  • “sözde Ermeni soykırımının Türkiye tarafından resmen tanınmasını,
    Ermenistan Cumhuriyeti ile diplomatik ilişki kurulmasını ve
    Türkiye-Ermenistan sınırının açılmasını” 

talep etmişlerdi. Türkiye ise, bu doğrultuda Ermenistan’la 2009’da iki protokol imzalamıştı. Ne var ki bu protokoller, Türk Kurtuluş Savaşı döneminde TBMM Hükümeti ile imzaladığı Gümrü, Moskova ve Kars Antlaşmaları’nda Sevr’i geçersiz sayan,
ancak günümüzde

– Sevr emellerinden vazgeçmeyen,
– Ermeni soykırım iddialarını sürdüren ve
– Karabağ işgalini sona erdirmeyen bir Ermenistan

ile imzalanmıştır.

Öte yandan Türkiye ile Ermenistan arasında protokoller imzalanırken çekilen fotoğrafta arkada duranlar, Ermeni Sorunu’nun ortaya çıkmasında ve gelişmesinde rol oynayan Rusya, Fransa ve ABD’nin Dışişleri Bakanları idi; bir başka deyişle 1992’de Karabağ Sorunu’nu çözmek üzere kurulmuş olan AGİT Minsk Grubu’nun eş başkanlarıydı. Dolayısıyla Ermeni Sorunu’nu uluslararası bir sorun durumuna getirerek Türkiye’nin başına bela eden bu ülkeler mi Karabağ Sorunu’nu çözecekler ve Güney Kafkasya’ya barış getirecekler?

Kaldı ki, Minsk Grubu’nun kurulduğu tarihten bu yana Karabağ Sorunu’nun çözümünde hiçbir ilerleme sağlanamamış olması da unutulmamalıdır.

Davutoğlu’nun Erivan ziyareti, yukarıda gözler önüne serilen tüm olumsuzluklara, özellikle Ermenistan’ın ödünsüz politikalarına karşın, Türk Hükümeti’nin rafa kaldırılan protokollerin uygulanmasını sağlamak amacıyla Ermeni Açılımı olarak adlandırdığı
dış politika vizyonu çerçevesinde başlattığı yeni bir girişim olarak değerlendirilebilir. Esasen protokoller, 19. yüzyılın başlarında Doğu Sorunu” olarak adlandırılan Türk topraklarının parçalanması ve paylaşılması projesinin bir parçası olan Ermeni Sorunu çerçevesinde ele alınmalıdır. Bu nedenle Türkiye’nin 19. yüzyılın ikinci yarısından başlayarak karşı karşıya kaldığı Ermeni Sorunu karşısında izlemesi gereken
dış politikanın bir “hükümet politikası” değil, bir “devlet politikası” olması gerekir.

Dolayısıyla Türk diplomasisinin Ermenistan ile diplomatik ilişkilerin kurulması konusunda 2000’li yıllara dek sürdürdüğü geleneksel tavır korunmalı ve Türkiye tarafından ileri sürülen koşulların Ermenistan tarafından yerine getirilmesi konusunda ısrarcı ve kararlı davranılmalıdır. Çünkü Ermenistan, başta Karabağ işgalinin sona erdirilmesi ve
Ermeni soykırım iddiaları olmak üzere, günümüze dek Türkiye’nin ileri sürdüğü koşulların hiçbirini yerine getirmemiştir.

Esasında Türkiye, Ermenistan’ın 1992’den bu yana Azerbaycan’ın Yukarı Karabağ bölgesini ve yedi Azerbaycan ilini işgal etmesi nedeniyle 1993’te ortak sınırını kapatmış, ancak bu neden (işgal) ortadan kalkmadan Türk-Ermeni sınırının açılmasını öngören protokolleri imzalayarak uluslararası arenada saygınlık (prestij) yitiğine uğramıştır.
Bu çerçevede düşünüldüğünde, Protokollerin onaylanmamış olması Türkiye açısından diplomatik bir fırsat olarak değerlendirilebilir.

Şöyle ki; Türkiye’nin ulusal çıkarları gereği geleneksel Türk dış politikasına geri dönülerek ödünsüz bir tavır sergilenebilir ve bunun için hâlâ geç kalınmış değildir. Unutulmamalıdır ki Ermenistan, şimdiye dek Türkiye’ye yönelik geleneksel
dış politikasından hiçbir ödün vermemiştir.

Prof. Dr. Bige SÜKAN
ADD Bilim ve Danışma Kurulu Üyesi
Ankara, 20.01.2014

YARARLANILAN KAYNAKLAR

– dunya.milliyet.com.tr/davutoglu-erivan-da-psikolojik/…/default.htm‎
– http://www.agos.com.tr/haber.php?seo=davutoglu…ermenistan
– http://www.medyagunlugu.com/…/674-davutoglu-ermeniler.
– http://www.mfa.gov.tr/data/DISPOLITIKA/türkiye-ermenistan-turkce.pdf
– ‎http://www.1news.com.tr/yazarlar/20131216063347942.html
‎- http://www.trtturk.com.tr/haber/davutoglu-erivan.html
– SOYSAL, İsmail, Türkiye’nin Siyasal Andlaşmaları, C.I, 3.B, Ank., TTK, 2000

AYDINLIK Gazetesi 23 Aralık 2013 günlü kapak sayfası ve güncel yorumlarımız


AYDINLIK Gazetesi 23 Aralık 2013 günlü kapak sayfası ve
güncel yorumlarımız

AYDINLIK Gazetesi…

23 Aralık 2013 günlü kapak sayfası..

Bakan çocukları hapiste..

aydinlik22aralik-1

Hiç ar – haya kalmadı…

Pişkin pişkin, zerre utanmadan koltuklarda hala oturmak..

Ve olup bitenleri kendilerine dönük komploya dayandırmak..

Hem deh hükümete komplo.. İçişleri bakanına komplı!?

11 yıldır tek başına iktidar olan bir parti, hala devlet içinde çetelerden söz edebilmekte!

Hala kazıyamadınız mı 11 yılda??

Ülkemiz tarihinde -belki de dünyada- hiçbir iktidar bu denli acze düşmemiş ve yüzsüsz davranmamıştı..

Suçluların telaşı öylesine sırıtıyor ki..

  • Merdi kıpti şecaat arzederken sirkatin söylüyor..

Her yere saldırıyorlar.. Emniyet örgütü hallaç pamuğu gibi atıldı..
Yeni atananlar kimler?? Göreceğiz..

Savcılara müdahale ettiler..

Adli Kolluk Yönetmeliğini Hukuk Fakültesi 1. sınıf öğrencisinin bile yap(a)mayacağı biçimde hukuka ayrı biçimde değiştirdiler..  Dileriz hızla yönetsel yargıya göürülür
(örn. Barolar Birliği!) ve açık hukuksuzluğu nedeniyle bir an önce iptal edilir.

  • Emniyete gazetecilerin girmesi yasaklandı..

Neymiş efendim, soruşturmanın gizliliği zedeleniyormuş..

Ellerinden gelse basına sansür bile koyacaklar da yürekleri yetmiyor..
Bu arada SORUŞTURMANIN GÜVENİLİRLİĞİ  bırakılmadı!

Zırva öyle büyük ki; tevil götürmüyor..
Mızrak çuvala sığmıyor..

Atlantik ötesi R.T. Erdoğan’ı deliğe süpürmeye karar vermesine verdi de
yeni başvekil kim olacak AKP ile devamda??

Tabii bu halk bu plana izin verirse..

Yani, kendisini ALLAH İLE ALDATANLARA dayancı (tahamülü) kaldı ise..

Hiç yüzleri kızarmadan “bizim Allahımız var” diyenleri 30 Mart 2014’te yerle bir edecektir umuyor ve diliyoruz..

“AKP’nin RTE’si – RTE’nin AKP’si” Türkiye için artık taşınması olanaksız ve gereksiz bir yük durumuna gelmiştir..

Erbakan hocanın çocukları salt kendisine, Milli Görüş’e ihanetle kalmadılar..

Ülkeye öyle büyük, öylesine ölçüsüz zarar verdiler ki;
bunun hesabını mutlaka ama mutlaka verecekler..

Bu arada, Devletin tepesindeki zat ise, deyim yerinde ise top çevirmekle meşgul ve zaman kazanmaya bakıyor, çatlatan bir suskunlukla.. İbretliktir..

Çoook sevindirici olan ise Sn. Dr. Doğu Perinçek’in AİHM’nde kazandığı davadır..
Görkemli bir başarıdır.
Ulusumuza, ülkemize ve hatta insanlığa armağandır..
Avrupa’yı da büyük bir ayıptan kurtarmıştır.. Artık “Ermeni soykırımı yoktur” demek İsviçre’de, Fransa’da hapis ve para cezası görmeyecektir.
Doğu bey tarihsel gerçeği haykırmış ve bunun düşünce özgürlüğü kapsamında olduğunu yaşlı Kıtanın fanatiklerine de kabul ettirmiştir..
O halde ağzımızı ve gönlümüzü doldurarak bir kez daha söyleyelim :

  • ERMENİ SOYKIRIMI EMPERYALİST BİR YALANDIR!

Doğu beyin hiçbir övgüye gereksinimi yoktur ama bu başarı her türlü övgünün üstündedir.
Çabasını ve başarısını gönülden kutluyoruz..
AİHM’nin bu hakkaniyetli karara imza koyan sayın yargıçlarına da teşekkür ederiz..

Sevgi ve saygı ile.
23 Aralık 2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net 

 

ABD BÜYÜKELÇİLERİNİN MANTIK DIŞI ÇELİŞKİLERİ


E. Amiral Türker Ertürk

portresi_gulumseyen


ABD BÜYÜKELÇİLERİNİN MANTIK DIŞI ÇELİŞKİLERİ..

1930’da Romanya’nın Galati kentinde dünyaya gelir. Kentin adı kale anlamına gelen Kuman Türkçesinden gelmektedir. Ailesi ise 19. yüzyılda Trabzon’dan gelerek

Tuna nehrinin Karadeniz’e döküldüğü yerde bulunan bir liman kenti olan Sulina’ya yerleşmiştir. O zaman Sulina çoğunlukla Türklerin yaşadığı bir yerleşim bölgesidir.

Ağustos 1939’da Sovyetler Birliği’nin bugün Moldova olarak adlandırılan
Besarabya 
bölgesini işgal etmesi üzerine babası tası tarağı toplar ve ailesi ile birlikte
Türk bayraklı bir yük gemisi ile kaçarak anavatan Türkiye’ye İstanbul’a gelir.

İlk, Orta ve Lise öğretimini izleyerek bugünkü adı Boğaziçi Üniversitesi olan
Robert Koleje 
kabul edilir. Babasının 1951’de bir deniz kazasında yaşamını yitirmesi üzerine eğitimine ara verir ve ailesini destekler. Daha sonra yeniden okuluna döner ve 1953’te mezun olur.

Mezuniyetten sonra şirketini kurar, uluslararası ticarete başlar ve yaklaşık 50 yıl
hem dünyayı gezer hem de para kazanır. Daha sonra yaşı ilerleyince işlerini tasfiye eder, keyfine keyif katacağına, balık tutup arkadaşlarına avcı hikayeleri anlatacağına
O yine zorlu bir savaşımı (mücadeleyi) seçer.

Çocukluğunun geçtiği Arnavutköy’de, okul sıralarında ve iş yaşamında çok sayıda Ermeni ile ilişki kurmuş ve arkadaş olmuştur. Fakat Ermeni iddiaları konusunda
kafası karışmakta ve kuşku duymaktadır. Tarihe meraklıdır ve sonunda karar verir,
1915 olaylarının gerçek yüzünü araştıracaktır. Gerçekten ataları olan
Türkler soykırım yaptı mı? Yoksa yargısız bir infaz mı söz konusu?

İddialar tümüyle yalan ve iftira

Gerçekleri öğrenmek için kolları sıvar. “Ermeni soykırımı” iddiasında bulunan kitapları, makaleleri ve belgeleri tarar. Bu iddiaların tümüyle yalan ve iftira olduğunu, büyük bir projenin bir parçası olduğunu görür. Bugüne dek 3’ü İngilizce olmak üzere
5 kitap ve başvuru kaynağı yazmış ve hazırlamıştır.

Bu değerli ve yurtsever insanımız Şükrü Server Ayadır. Ben de birlikte katıldığımız bir TV programında yakından tanıma onuruna eriştim. O günden beri arkadaşız ve dostuz. Kendisine Şükrü ağabey diye hitap etme ayrıcalığına sahibim.

Yarın ( 30 Mart 2013 ) saat 15:30’da İstanbul Hasköy’de bulunan Rahmi Koç Müzesi’nde Şükrü ağabeyin “Preposterous Pradoxes of Ambassador Morgenthau“ (Büyükelçi Morgenthau’nun Mantık Dışı Çelişkileri) adlı
yeni kitabının basın mensuplarına ve uluslararası arenaya tanıtımı yapılacak.

Morgenthau, Kasım 1913 – Şubat 1916 arasında 26 ay İstanbul Büyükelçisi olarak görev yapmış. Morgenthau’nun görev yaptığı dönem ile ilgili olarak İttihat ve Terakki Cemiyeti Yöneticileri ile olan ilişkilerini, görüşlerini ve konuşmalarını, Ermeni tehciri ile ilgili olarak duyduklarını yazdığı “Büyükelçi Morgenthau’nun anlatısı“ adlı bir kitabı var.

Bu kitap Ermeniler tarafından “değeri paha biçilmez bir kaynak“ olarak nitelendirilmektedir. Ermenilerin sözde soykırım iddialarının çok büyük bir bölümü
bu kitaba dayanmaktadır. Ama bu kitap, yalan, dolan ve iftiranın üstüne oturmaktadır. Kitabın yazarı bile şaibelidir!

Morgenthau İstanbul’da görev yaptığı sürede şehrin 10 km dışına dahi çıkmamıştır. Kitap, tercümanları olan Arşak Şimavonyan ve Agop Andonyan’ın anlatılarına dayanmaktadır. Büyükelçi ABD’ye döndükten sonra Osmanlı’yı suçlayabilecek böyle bir kitap yazabileceğini Başkan W. Wilson’a söyler ve onayını alır. Kitabın yazarının kendisi olduğu da yalandır biliyor musunuz? Kitap Pulitzer ödüllü Burton J. Hendrick’e yazdırılmış ve karşılığında bugünkü değeri yaklaşık 1 milyon 300 bin
ABD doları verilmiştir.

İşte Sayın Aya’nın yarın tanıtacağı kendi kitabında bu rezillikleri, kepazelikleri ve iftiraları yabancı kaynaklı belgelere dayanarak anlatıyor. Kitabında karşı konulamaz ve yadsınamaz (inkar edilemez) belgeler konuşuyor, masal anlatılmıyor. Bu kitabı mutlaka alın, okuyun ve çocuklarınıza ve torunlarınıza bırakmak için kütüphanenizde saklayın.

Öldürücü saldırı için hazırlanıyorlar

  • İki yıl sonra 1915 Ermeni iddialarının 100’üncü yıldönümü olacak.

Emperyalizm ve onun güdümünde bulunan Ermeni Diasporası, öldürücü saldırı için hazırlanıyorlar. 10 yılı aşkın süredir iktidarda bulunan AKP şimdiye dek her konuda olduğu gibi bu konuda ne yaptı? Ne yapmayı planlıyor?

İlerlemiş yaşına karşın gecesini gündüzüne katarak çalışan, üreten, bu konuda kendi ekonomik olanaklarını da harcayan ve bağrından çıktığı Türk Milletine hizmet etmeye çalışan Şükrü Server Aya ile gurur duyuyorum. Toplumlar kendisine hizmet edenlerle gurur duyar. Aksi, yani Yorgo ve Barzani gibi örnekler ancak hainler için söz konusudur.

Hiç kuşku yok ki;

  • “Ermeni soykırımı” emperyalist bir yalandır!

Bu yalan büyük bir planın ve ulaşılmak istenen hedefin önünü açmak için uydurulmuştur.

Aynen Ergenekon, Balyoz ve benzeri yalanlar gibi.

Bu nedenle yalanların içinde çelişkilerin olması çok doğaldır. Her iki yalanın ve
iftiranın da amacı bölgemize ve ülkemize yönelik olarak hazırlanan emperyalist planların realizasyonudur.

Yalanlar kendi içinde çelişkili olabilir ama 100 yıl arayla ortaya konan bu yalanların hizmet ettiği hedefler açısından emperyalizm tutarlıdır.
Hedef dün Osmanlı, bugün onun halefi Türkiye’dir. Bölgenin istikrarsızlaştırılması, Türkiye’nin büyütülüyormuş gibi yapılıp küçültülmesi, iyice taşeronlaştırılması,
komşularına terör ihracı ve rejim değişikliğidir.

ABD Büyükelçilerine çok kızmayın, onlar emir kuludur;
ülkemize ve bölgemize yönelik planların eşgüdüm (koordinasyon) makamıdır!

Saygılar sunarım.
(29.3.13)