Etiket arşivi: Büyük Atatürk

Uğur CİVELEK : Nasıl bir yıl bizi bekliyor??

Nasıl bir yıl bizi bekliyor??

PORTRESSİ

Uğur CİVELEK

Geride bırakmaya hazırlandığımız 2014 yılının son çeyrek döneminde yaşanan gelişmeler, küresel ölçekte belirsizliğin arttığına işaret ediyor. Gelişen ekonomiler kademeli olarak durgunlaştıkça riskten kaçınma eğilimi güçleniyor; ABD Doları öbür paralara karşı değerlenirken, başta petrol olmak üzere emtia talebi zayıflıyor ve fiyatlarında sert dalgalanmalar yaşanıyor. Bu durum küresel ticaret hacmine ilişkin endişeleri artırırken, borç-alacak zincirinde yıkıcı kırılmalar yaşanması olasılığını güçlendiriyor. Hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağı algılaması daha yoğun biçimde
hissediliyor; giderek büyüyen çıkar çatışmaları daha farklı düşünmeye izin vermiyor.

***

Yukarıda özetlemeye çalıştığımız eğilimler, Küreselleşme denilen kuralsızlık aleyhine ve korumacılık lehine gelişmeleri de daha olası hale getiriyor.
Bazı gelişmeler, gerçeği aramak adına farklı sorular üzerine kafa yorulmasını gerektiriyor. Rusya’da son aylarda giderek yoğunlaşan olumsuzluklar, onlar adına
bir fırsat mıdır? Yoksa geleceğe ipotek koyan bir tehlike midir? Kısa vadeli bir bakış açısından konuya yaklaşanlarla uzun vadeli yaklaşım sergileyenlerin değerlendirmesi tam aksi yönde olabilir. Örneğin Ruble’nin değer kaybı sayesinde Rusya,
doğal kaynakların lanetinden ve bunun yarattığı bağımlılıklardan kurtulabilir;
ithal ikamesine yönelerek sınai üretim kapasitesini artırmayı ve bölgesel işbirliklerini güçlendirerek öbürlerine karşı koruma kalkanlarını yükseltmeyi tercih edebilir!

***

Küresel koşullar her bir ekonomiyi değişmeye zorluyor ve böylesi bir dönüşümün, kısa süreli ve sancısız olamayacağı çok iyi biliniyor. Radikal tercih değişiklikleri, öbür tüm ekonomileri de doğrudan veya dolaylı olarak benzer değişimleri yaşamaya veya kendilerini daha farklı bir biçimde konumlamaya mecbur edebilir. Bu tür gelişmelerden çok zarar görecek olanlar girişimin başarısız olması için çaba harcarken, buna karşı koruma kalkanlarının devreye girmesi veya akla bile gelmeyen yeni ilişkilerin şekillenmesi önlenemeyebilir. Jeopolitik gelişmeler ve
sıcak çatışmalar farklı boyutlara tırmanabilir. Küreselleşmeye aşırıya kaçan oranda bağımlılaşan ve sürdürülebilir olmayan eğilimlerden nemalananlar, telafisi olanaksız yitikler yaşamak durumunda kalabilir.

***

Küreselleşmeden ve finansal sermayenin diğer üretim faktörleri ve tüm bölgeler üzerinde belirleyici olmasından yana olanlar, direnmeye çalışıyorlar. Avantajlı konumlarını korumak adına her yolu deniyorlar. Bu çabalar,  eşitsizlikleri büyütürken yapısal sorunları ağırlaştırıyor; kendi bindikleri dalı kesmek ve itibar kaybetmekten başka bir sonuç elde edemiyorlar. İstikrarsızlığın etki alanı genişliyor ve güvensizlik daha belirleyici oluyor, kırılganlık algısı güçleniyor. Niyeti gizli teşviklerden sonra, tehditlerin de pek bir işe yaramadığı bir dönemden geçiyoruz!

Kendi ürettiği sorunları kalıcı bir şekilde çözemeyen sistemlerin er veya geç çökmesi kaçınılmazdır. Sancılı bir geçiş sonrasında her şey değişmek zorunda kalır.
Güç dengeleri, ideolojik bakışlar, geniş kesimlerin aşırı duyarlık sergilediği konular büyük bir değişim geçirir; dramatik kayıpların ardından yeni bir düzen biçimlenmeye başlar. Hiçbir şey eskisi gibi olamaz; nefsinin köpeği olmayı alışkanlık haline getirerek yoldan çıkanlar, en çok yitirenler listesine girmekten kurtulamaz.

***

Yukarıda ifade etmeye çalıştığımız sancılı değişim sürecinin başlangıç aşamasında olduğumuzu bilmemiz ve tercihlerimizi bunu dikkate alarak şekillendirmemiz gerekiyor.

  • Yaşanacak değişim yalnız ekonomiyi değil, sosyal ve siyasal gelişmeleri de
    derinden etkileyecek.

Bu nedenle her gelen yılın gideni aratabileceğini düşünüyoruz. Özellikle olumlu küresel koşullara aşırıya kaçan oranda bağımlı olan ve bu nedenle gerçekçi olamayan ekonomilerdeki yıpranmanın, çok daha yük olabileceğini sıkça dile getiriyoruz.
2015 yılının nasıl geçebileceğine ve özellikle döviz kuruna ilişkin sorular ile
sık sık karşılaşıyoruz. Belirsizlik ve kırılganlığın çok yüksek olduğu dönemlerde isabetli rakamsal kestirim yapmaya çalışmak anlamsızdır; çoğunluğu, kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmeye çalışanların önünüze koyduğu rakamlara da
pek itibar etmeyin. Olabildiğince tedbirli olmaya çalışmak, kazanmaktan çok kaybetmemeye odaklanmak yaşamsal önemde olabilir. (AYDINLIK, 25.12.14)

============================

Dostlar,

Ne denebilir ki Ekonomist Sayın Uğur Civelek’in yazdığı çarpıcı gerçeklere??
“Sağolasın AKP”  (!) mi diyelim? Tek başına iktidarının 13. yılında olan bir siyasal kadro, konjonktürel küresel olumlu ortamda borçlanarak, sıcak parayla, özelleştirme talanı ile, üretmeden bir hovarda ekonomisi sürdürdü. Gelip duvara dayandık.
Şimdilerde, kumarhane kapitalizminin hayta dönemi sonrası “geri ödeme” zamanı!
Dar ve orta gelirli halkımıza bir kez daha çok yazık olacak..
Yaşlılara, işsizlere ve gelecek kuşaklara – gençlere de..

Bu ağır ve kapsamlı tarihsel sorumsuzluğun hesabı ilgili siyasal kadrolardan sorulamayacak ama, ödemek zorunda bırakıldığınız çok ağır faturanın öfkesiyle eleştirinin dozunun biraz kaçırırsanız CB’na, Başbakan’a, TBMM – Hükümetin manevi kişiliğine hakaretten hatta “darbecilik” ten yargılanabileceksiniz!?

Sevsinler insanlık düşmanı vahşi ve hastalıklı küresel kapitalizmi ve
içerideki maşası siyasal kadroların cici mi cici demokrasisini!?

Bir yandan olabildiğince ekonomik sömürü ve yolsuzluk; bir yandan da koyu – ağır dinci – faşist baskı ve istismar.. ve eklenen inanç – etnisite eksenli bölücülük!
Tarih ve toplum bu insanlık düşmanı infazcıları bağışlamayacak.

Küresel ikiyüzlü patronlar utanmadan koşullu arka verse de, bu melodramın sürdürülebilirliği kalmadı.. Türk halkı “yandım anam” aşamasındadır

– iyi (sorgulayıcı) eğitilmediği
– doğru haber alamadığı (medya dezenformasyonu!)
– geçimini yeterince sağlayamadığndan (kurgulu yoksullaşTIRma!)

isabetli soyutlama ve politik öngörüde bulunamamış ve algı operasyonları ile
birkaç yıl yanlış yönlendirilmiştir. Ancak sonunda, epey gecikmeyle de olsa,
deneme – yanılma ile, başına örülmek istenen kara çorabı bir güzel kavramıştır.

2015 bu örümcek ağlarının yırtılacağı, hırsızlardan hesap sorulan bir yıl olacaktır..

Büyük ATATÜRK‘ün öngördüğü üzere, insanlık emperyalizm ve sömürgeciliği yenecek, tüm Dünya insanlarının bir arada ve kardeşçesine yaşadığı tatlı bir yaşama kavuşacağız. Civelek’in çarpıcı anlatımıyla “Nefsinin köpeği olmayı alışkanlık haline getirerek yoldan çıkanlar” en çok yitirenler olsun dileriz..

“Mutlu yıllar Türkiye” diyoruz, yukarıda yazdıklarımız bağlamında..

Sevgi ve saygı ile.
30 Aralık 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

AKP Alevi Haklarını ve AİHM Kararlarını Neden Görmezden Geliyor?

 

AKP,
Alevi Haklarını ve AİHM Kararlarını Neden Görmezden Geliyor?

 

Dostlar,

Yukarıdaki başlığı bu gün, 21.12.14 günü Ulusal Kanal‘da
20:00 – 22:00 arasında işledik.

Sayın Gazeteci – Yazar Necdet SARAÇ İstanbul’dan,
Av. Kazım Genç de Ankara’dan konuğumuz oldular.

36 yıl önce 19-25 Aralık 1978 günleri arasında neredeyse 1 hafta süren 1978 Maraş Alevi kırımının masum kurbanlarını (resmen 110 dolayında, fiilen beş yüzü aşkın!) anarak başladık. Sn. Saraç son birkaç yıldır Maraş’a giderek bu anmalara katılıyor. Bu yıl bilindiği gibi Valilik, “olaylar çıkmasın, provokasyon olmasın” (!) gerekçesi ile her tür anma girişimini yasakladı.. Gerçekten traji-komik bir durum.. 1 hafta boyunca hunhar – barbar – kanlı kırımı engelle(ye)meyen Devlet, 36 yıl sonra bile insanların yüreklerine sığdıramadıkları acılarını yaşamalarını engelliyor.. Valilik bu yasakçı hukuk dışı tutumunu derhal sonlandırmalı, örtük sıkıyönetimi kaldırarak anmalar için gerekli güvenlik ortamını sağlamalıdır. Uzun yıllar “travma sonrası stres bozukluğu” yaşayan Alevi toplumu, adalet duygusu da tatmin edilmediği için, neredeyse süregen (kronik) yas sendromu içine giriyor. Öğrenilmiş çaresizlikle içine kapanıyor ve toplumdan kendisini yalıtarak yalnızlaşıyor. Öbür toplum kesimleri ile kaynaşarak sosyalleşmesini tamamlayamıyor. Böylelikle halkı bir arada tutan kederde – tasada – kıvançta birlik – ortaklaşma gerçekleştirilemiyor.

Sosyal psikoloji açısından son derece sakıncalı hatta tehlikeli bir durum..

Unutulmasın, Kerbela faciası 1375 yıl önceydi ve 72 insan çölde aç – susuz bırakılarak kadın – çocuk – yaşlı demeden kırılmıştı. Katliam, İslam Peygamberinin soyu kurutularak Halifeliğin Abbasi’lerden Emevilere geçişini hedeflemişti Şam valisi Yezid. 1375 yıl sonra bile tüm dünyada on milyonlarca Alevi – Şii – Caferi, çok az da olsa bir bölüm Sünni insan toplu kırımın yasını tutmakta her yıl Muharrem ayında. 12 gün susuz ve çile içinde oruç tutarak yasını yaşamaktadır.

Bu tür kapsamlı kırımlar Türkiye’de ne yazık ki belli aralarla neredeyse dönemsel (periyodik) nitelik kazandı. Ulusal birliğin kurulup – pekiştirilmesini apaçık dinamitleyen kökü dışarıda senaryo ve tezgahlardır bunlar..

Son 40 yılda Maraş – Çorum – Sivas katliamları sahnelenmiş ve yüzlerce Alevi yurttaş öldürülmüş, onbinlercesi kapsamlı göçlere zorlanmış (tehcir!);  toplumsal yaşamın dışına itilmişlerdir.
Nüfusun demografik yapısı, etnisite politkaları ile değiştirilmektedir.

Aleviler, bir yandan da 1982’den bu yana Anayasaya konan zorunlu din dersleri ile assimile edilmeye başlanmışlardır. Toplu cinayetlerin eylemcileri ve azmettiricileri yakalanıp adalete teslim edilmemiş, Alevi yurttaşların adalet gereksinimi gözardı edilmiştir.
Bu politikalar halkı bütünleştirici – kaynaştırıcı değil tersine ayrıştırıcı ve hatta düşmanlaştırıcıdır. 1990’larda 31 Ocak 1990 günü, ADD kurucu genel başkanı Prof. Muammer Aksoy’un öldürülmesiyle başlanan  cinayetler 15 yıl kadar sürdürülmüştür.

Vurgulanması gereken bir husus da tekil ya da toplu öldürmelerin katillerinin ve iç – dış azmettiricilerinin bulunmaması ve yargıda hesap vermemeleridir. Böylelikle ortaya çok ürkünç (vahim) bir gerçek çıkmaktadır :

  • Devlet suça ortaktır! 

Ortada çooook sayıda toplu – tekil cinayet vardır ve aradan geçen onca zamana karşın “faili meçhul” (!) kalabilmiştir. Üstelik devletin onca gücü – olanağı varken.. Kimi katiller ödüllendirilerek milletvekili bile yapılmış, katil sanıklarının avukatları bakanlığa dek yükseltilebilmiştir!

*****

Bu durum (zulüm!) sürdürülemez..

Bir devletin en temel işlevi tartışmasız olarak yurttaşlarının can güvenliğini sağlamaktır.

Böyle olmak gerekirken tersine Devlet suça ortaksa;
orası sözün bittiği ve Devletin tüm meşruluğunu yitirdiği yerdir.

Ülkede barış ve adaletin sağlanması başarılamazsa kalkınma ve istikrar da hayal olur.. Türkiye’nin bu profile uyan görünümü büyük acı vericidir ve artık mutlaka düzeltilmesi zorunluğu vardır.
Bu bağlamda, sayıları 15-20 milyondan az olmayan (belki daha da çok!) olan Alevi – Bektaşi yurttaşlar, ülkenin asli kurucularından olarak son derece temel beklentiler içindedir ve istemlerinin daha fazla ötelenmesi olanağı kalmamıştır :

===============================================

1. Aleviler, inançları yüzünden hiçbir ayrıma uğramadan
eşit yurttaş” olmak istemektedir.

2. 1826’lardan bu yana süregelen mallarına el koymanın sonlanmasını ve bunların geri verilmesini istemektedirler.

3. Cemevlerinin kendi belirledikleri ibadet (tapınç) yeri olarak tanınmasını istemektedirler.

4. Zorunlu din dersleri, Sünni öğretinin ideolojik aracı ve assimilasyon yöntemine dönüşmüş olup mutlaka kaldırılmalıdır.

5. DİB (Diyanet İşleri Başkanlığı) kaldırılmalı ya da Alevilerin de adil temsil olanağı sağlanmalıdır. DİB, muazzam bütçe payları ve devasa vakıf fonlarıyla 140 bin çalışanı ile (yeterince denetlenebiliyor mu??), DİB Başkanı’nın Devlet protokolünde
50. sıralardan 10. sıraya uçurularak yükseltilmesi sonucu (Şeyhülislam!?) Başkanlık bir fetva makamı kılınmış ve laik devlet yapısına tümden aykırı düşmüştür. Merhum Prof. İlhan Arsel‘in
söylemiyle hurafe üretmeye devam etmektedir! Prof. Arsel,
dine eleştirileri yüzünden ölüm tehditleri almış ve yaşamının uzunca yıllarını yurt dışında (ABD) geçirmek zorunda
bırakılmıştır! İmam Gazali‘den bu yana 600 yıldır İçtihat kapısı kapatılarak İslami kaynaklar yenileşmeye kapatılmış, adeta dondurulmuştur.

6. Türkiye, Anayasasının  da öngördüğü bağlamda mutlaka laik bir devlet olmalı (başta md. 2, 24 ve 174) ve giderek sekülerleşerek çağdaşlaşmalıdır.

Alevilik ve ülkemizdeki sorunları konusunda uzmanlığı tartışmasız, basılı kitapları yayımlanmış olan Sn. Hüsnü Merdanoğlu,
program sırasında bize ulaşmaya çabalamışlar,
ancak stüdyoda internet erişimi sağlanamadığından katkılarını alamamıştık. Program bitiminde gördüğümüz uyarılarına göre listeye 7. bir madde eklenmelidir:

7. Alevilerin isteklerine yönelik sayın Saraç’ın belirtikleri yanında, Alevilerin günümüzde bile yanlış tanınmalarına neden olan Osmanlı dönemi fetvalarının, Osmanlı-Safevi sürtüşmesi sürecinde birer psikolojik savaş kalıntıları olduğunun, bu fetvaların içeriğinin doğru olmadığının da siz aydınlarca ve ülkemizin birliği ve bütünlüğü yanında olanlarca sürekli dile getirilmesi gerekmektedir.

Sn. Merdanoğlu’nun uyarı ve katkısı son derece yerindedir. Özellikle Osmanlı Şeyhülislamı Ebussuut‘un fetvalarının hiçbir temeli olmayan, bir din adamına (!?) asla yakışmayan söylemleri ayrımcı, kışkırtıcı, düşmanlaştırıcı ve tümüyle uydurmadır. “Şeyhülislam” sanını almış, İslam Dininin şeyhi,
onu yorumlamaya – aktarmaya en yetkili kılınmış birinin (gerçekte İslamda ruhban sınıfı yoktur ve herkes dinini Kuran’ı okuyarak yorumlar; Peygamber bile salt elçidir, tebliğden öte yetkisi yoktur!..) böylesine nifakçı tanımları – fetvaları bir insanlık suçudur ve günümüz Diyanet İşleri Başkanlığınca yalanlanarak son derece olumsuz etkisi kırılmalıdır.

     Dinin kamusal alan dışına çıkarılması zorunludur.

Batı uygarlığı, ancak Hıristiyanlıkta reformla Kiliseyi
salt bireysel
inanç alanına iterek günümüz uygarlık düzeyine erişmiştir.

Benzer reform, İslam dininde de yapılmak zorundadır.

================================================

Çağımız İNSAN HAKLARI ÇAĞI’dır!

Bu bağlamda yeterince yerleşik hukuk metni vardır ve bu metinler uluslararası bakımından geçerli ve yürürlüktedirler, ulusalüstüdürler.

BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi (İHEB) 1948’den yana
en başta gelenidir.

Avrupa Konseyi’nin belirlediği İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi (İHAS) 2. sırada önemli belgedir. İHAM (İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi) bu Sözleşmenin yaptırımı olan
yargı organıdır.

BM Çocuk Hakları Sözleşmesi 3. sırada sayılabilir.

Türkiye, bu uluslararası insan hakları sisteminin üyesidir, içindedir. Fakat uygulama bu yönde değildir. Üstelik 1982 Anayasasının 90. maddesinin son fıkrasında Mayıs 2007’de yapılan devrim niteliğinde değişime karşın!

Milletlerarası andlaşmaları uygun bulma

MADDE 90./son fıkra :

  • “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek: 7.5.2004-5170/7 md.)
  • Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.

İnsan hakları sistemine taraf olan Türkiye, aykırı kamusal uygulamaları ile AİHM’nde en çok mahkum edilen birkaç ülke içindedir. AKP hükümetleri ile 2002 Kasım’ından bu yana bu karne  – sicil daha da olumsuzlaşmıştır. AKP, Anayasa Mahkemesi kararı ile Laikliğe aykırı işlem ve uygulamaların odağı durumuna gelmiştir fakat ne yazık ki hala iktidardadır! Ülkeyi dincileştirme azim ve kararındadır. Birkaç hafta önce yapılan 19. Milli Eğitim Kurultayı (Şurası) kararları ve 12. CB Bay RTE’nin orada yaptığı konuşma tam anlamıyla dehşet vericidir. AKP, örtük -fakat artık açık- 2023 gündemi ile Türkiye’yi bölünmüş bir dinci faşist Anadolu Federe İslam Devletine dönüştürme azim ve kararlılığındadır.

Alevi hakları ülkenin en önemli sorunlarındandır
ve laik düzenin korunması salt Alevilerin sorunu değildir.
Sorun hukuksal olmaktan çıkmış ideolojik düzleme taşınmıştır. Ülkedeki tüm yurttaşların Türkiye’yi demokratik bir ülke kılmak ve Cumhuriyetin temel niteliklerini korumak yükümü ve sorumluluğu vardır. Anayasanın 2. maddesinde tanımlı Cumhuriyetin 6 temel niteliği, 4. maddede değiştirilmesinin önerilmesi bile olanaksız kılınarak kurucu irade tarafından pekiştirilmiştir ve mutlaka uyulması gerekmektedir. AKP hükümetlerinin bu meşruiyet dışı tehlikeli gidişi terk etmeleri gerekmektedir.

Uluslararası toplum; insan haklarının çiğnenmesinin ülkemizde ağır ve sürgit nitelik kazanmasından kaynaklanan süreçte, uluslararası hukuka bütünüyle uygun olarak, etkili BM yaptırımları uygulama (ekonomik – ticari – politik – diplomatik – mali -askeri..), Avrupa Konseyi’nden atılma … gibi araçlara – etkili yaptırım olanaklarına sahiptir.

Alevilere dönük her türlü ötekileştirme – ayrımcılık (diskriminasyon)
insanlığa karşı suçlardır ve gecikmeden son verilmelidir.

Türkiye, büyük ATATÜRK‘ün “Yurtta barış Dünyada barış” ilkesinin gereklerini yerine getirmelidir. 10. Yıl Söylevi‘nde yer alan “imtiyazsız – sınıfsız kaynaşmış bir kitle olmak” hedef alınmalıdır.

*****

Ulusal Kanal‘daki açık oturumumuzdan çıkarımlarımız yukarıda kapsamlı olarak özetlenmiştir.

Tüm insanları, Hünkâr Pir Hacıbektaş‘ın evrensel öğretisi
“eline – beline – diline sahip çıkmaya” çağırıyoruz..

Her ne arar isen insanda ara
Kudüs’te, Mekke’de, hacda değildir..
Hararet nardadır sacda değil
Keramet baştadır taçta değil 

Sevgi, muhabbet kaynar yanan ocağımızda,
Bülbüller şevke gelir, gül açar bağrımızda,
Hırslar, kinler yok olur, aşkla meydanımızda,
Aslanla, ceylanlar dosttur kucağımız..

Hacı Bektaşı Veli

Sevgi ve saygıyla
22.12.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Not : Laik – bilimsel – parasız – karma eğitime ve eğitim emekçilerinin haklarına sahip çıkma bağlamında 20.12.14 günü Ankara Tandoğan meydanından basın açıklaması yaptıktan sonra Güven Park’a dek yürümek isteyen, bizim de üyesi olduğumuz EĞİTİM-İŞ üyesi öğretmenlere polisin uyguladığı hukuk dışı orantısız şiddeti insan hakların aykırı ve kabul edilemez buluyor esefle kınıyoruz! İlgililerin cezalandırılmasını istiyoruz.
Benzer şiddet eylemlerine AKP iktidarının kesinkes son vermesini istiyoruz.

* Program kaydı elimize geçtiğinde YouTube‘a yükleyeceğiz..
* Bu yazının pdf formatı için lütfen tıklayınız:

AKP_Alevi_Haklarini_ve_AIHM_Kararlarini_Neden_Gormezden_Geliyor_ULUSAL_KANAL

Açıkoturum : ATATÜRK ve KADIN


Açıkoturum : ATATÜRK ve KADIN..

Dostlar,

5 Aralık 1934, Türkiye’de kadınların seçme ve seçilme hakkının tanındığı” gündür.

2 gün sonra 80. yılını kutlayacağız.
Büyük ATATÜRK‘ün dünyada pek çok ülkeden önce ve daha kapsamlı olmak üzere, üstelik çok daha az eğitimli Türk kadınına bu hakları tanıması devrim niteliğindedir.

Günümüzde bu görkemli kazanımlar, siyasal iktidarın doğrudan tehdidi ve saldırısı altındadır ve aşamalı olarak geri alınmakta, sınırlandırılmaktadır. 4+4+4 ucube yasası tipik bir örnektir bu yasanın kabul edildiği TBMM kabulü 30.3.2012, 6287 sayılı yasa; RG 11.4.2012)) 2,5 yılda onbinlerce kız öğrencinin okuldan dışlandığına ilişkin veriler yayımlanıyor..

Erken yaşta evlilikler, doğallıkla erken yaşta annelik ve dahası çok sayıda çocuğa boğulma, kadını eğitimden, dolayısıyla sosyal ve ekonomik yaşamdan dışlıyor.
Eğitimi yeteriz ya da dinci koşullandırma ile imam veya hatip olamayacakları halde
bu okullarda okutularak başları ve bilinçleri bohçalanan yavrularımız gelecek kuşakları anne olarak eğitecekler!? Hangi donanım ve hangi bilinçle??

Dolayısıyla Cumhuriyetin hedefi olan aydınlık bir yurttaş kitlesi yaratmak yerine kalabalık, dinci, niteliksiz bir tebaa – ümmet kalabalığı – güruhu hatta Abdülhamit’in deyimiyl “sürüsü” yetiştirmek hedef oluyor.. Kolayca yönlendirmek, sadaka kültürüne mahkum etmek, tarikat – cemaat – parti kulu yapmak, oy deposuna dönüştürmek..

Türkiye’de sahnelenen iğrenç oyun budur..
Kadınlarımız bu uyunları bozmada öncü olmak zorundadır.

Sayın Cemil Denk (E. Albay) Atatürk ve Din – Laiklik – Kadın hakları konusunda uzmanlaşmış bir araştırmacı yazardır. Basılı ürünler vermiştir.
O’nun ve Buse İnalcı’nın birikimlerinden yararlanmak gerekiyor.

ADD Çankaya Şubemizin etkinlik programı aşağıda..

Bekleriz..

Üstelik kız ve erkek çocuklarınızla birlikte..

Sevgi ve saygı ile.
03 Aralık 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

======================================================

DAVETLİMİZSİNİZ! 

Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Genel Başkanlığı Çankaya Şubesi adına, ATATÜRK ve KADIN konulu GÖRSEL SUNUM yapılacaktır

Tüm Atatürkçüler davetlidir..

Konu: ATATÜRK ve KADIN
Yer: Mithat Paşa Cad. 16/ 2 Kızılay
Tarih: 5. Aralık 2014
Saat: 14. 00

Konuşmacılar:
Cemil DENK ve Buse İNALCI

Bir çuval geçirme eyleminin öyküsü..


Dostlar
,

AYDINLIK‘tan Mustafa Bilgin çizdi..
Bir çuval geçirme eyleminin öyküsü..
Bizim yorumumuz ise karikatürün altında..

01-karikatur

AYDINLIK, 16.11.14

  • «Türkiye Gençlik Birliği (TGB), dün (12.11.14) ABD denizcilerinin başlarına çuvalı geçirdi.
  • ARKADAŞLARIMIZI KUTLUYORUZ!
  • Bu satırlar yazılırken, İşçi Partisi Öncü Gençlik İstanbul yöneticileri ve üyeleri olan bir grup arkadaşımız, çuval eylemi nedeniyle gözaltına alındılar.
    (AS: Ertesi gün salıverildiler; yürekli Cumhuriyetçi savcılarımıza teşekkür ederiz..)
    Gençlik yöneticilerimiz, Emniyet ifadelerinde, şiddet eyleminde bulunmadıklarını, ABD’nin Türkiye’yi bölme girişimine karşı gençliğin duruşunu gösterdiklerini belirttiler.
  • Arkadaşlarımızı kutluyoruz.
  • Gençlik, görevini yapmaktadır.
    Onlara bugün bütün milletimiz güven duymaktadır.
    ZAMANLAMA TAM YERİNDE»

    Doğu Perinçek, AYDINLIK, 12.11.14*****
    HDP’den muhterem zat Altan Tan da içinde olmak üzere,
    Atlantik ötesinin bildik ABD kurumları bu meşru eylemi kınamışlar..
    Elbette AKP ve başkaca piyon ve maşalar da..
    Biz de kınayanları kınıyoruz..

    Vatanı, büyük ATATÜRK‘ün çoook yerinde deyimiyle siz “dahili bedhahlar”a
    karşı da savunuyoruz ve savunmayı sürdüreceğiz.

Sevgi ve saygıyla.
16.11.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Cuval_gecirme_karikaturu_ve_yorumumuz

 

 

Doğu Perinçek’in yazısının tümü..

Kılıçla gelirseniz…
AYDINLIK, 13.11.14

portresi_bayrakli

DOĞU PERİNÇEK

Türkiye Gençlik Birliği (TGB), dün ABD bahriyelilerinin başlarına çuvalı geçirdi.

ARKADAŞLARIMIZI KUTLUYORUZ

Bu satırlar yazılırken, İşçi Partisi Öncü Gençlik İstanbul yöneticileri ve üyeleri olan bir grup arkadaşımız, çuval eylemi nedeniyle gözaltına alındılar. Gençlik yöneticilerimiz, Emniyet ifadelerinde, şiddet eyleminde bulunmadıklarını, ABD’nin Türkiye’yi bölme girişimine karşı gençliğin duruşunu gösterdiklerini belirttiler.

Arkadaşlarımızı kutluyoruz. Gençlik, görevini yapmaktadır. Onlara bugün bütün milletimiz güven duymaktadır.

ZAMANLAMA TAM YERİNDE

Başa geçirilen çuvala baktığımız zaman, bu eylem 4 Temmuz 2003 günü Süleymaniye’de Türk askerinin başına çuval geçirilmesine bir yanıt olarak görülebilir. O yönü de var kuşkusuz.

Ancak eylemin zamanlaması dünden çok bugünle ilgilidir. ABD askeri artık Türkiyemizle cephe cepheye gelmiştir. Ayn El Arap’ta ABD bombardımanı PKK’yı kurtarmak içindir. PKK ise, Türkiyemizi bölmeye kalkan terör örgütüdür.

Genelkurmay Başkanı, daha birkaç gün önce, dış güçlerin Türkiye’de kalkışmalar tertiplemesine karşı hazır olmak gerektiğine işaret etti. ABD yetkilileri ve uzmanları ise, artık Türkiye’yi hedef aldıklarını açık açık söylüyorlar.

KILIÇLA GELİYOR

ABD Büyükelçisinin çuval eylemi üzerine yayınladığı açıklamada, Türk halkının konukseverliğinden söz ediliyor. Doğrudur. Bizim halkımız elinde gülle gelenleri gülle karşılar. Ama kılıçla gelen, çuvala değil kılıca da hazır olmalıdır.

ABD artık Türkiye’nin üzerine kılıçla geliyor. Hem sınırdan silah gösteriyor, hem de içerden. Bu durumda çuval, tarihsel bir uyarı olmaktadır.

ABD, Suriye’de yenildi. Ayn El Arap’taki piyon savaşında bir kez daha yenildi. Üçüncü bir yenilgi daha istiyorsa, Türkiye bunu başaracak birikime fazlasıyla sahiptir. Türkiye’nin direnci bir başka olur. Bunu herkes bilmektedir kuşkusuz.

Bölücü terörü silahla ve her imkanla desteklediğini her gün ilan eden ABD’nin bu süreci güle oynaya götürebileceğini düşünmesi büyük yanılgı olur. Türkiye barışçı yoldan bölünemez, silahla da bölünemez. Bunu anlayacaklardır.

DOSTLUĞUN İKİ KOŞULU

ABD, artık başta Türkiye olmak üzere Batı Asya ülkelerinin toprak bütünlüğünü kabul etmek durumundadır.

Kabul etmezse, sonuçlarına katlanacaktır.

Biz Türk milleti olarak ABD ile düşmanlık istemiyoruz. Ancak dostluk için ABD’nin iki koşula saygı göstermesi gerekiyor:

Bir: Vatanımızı bölemezsiniz!

İki: Cumhuriyetimizi yıkamazsınız!

OKURYAZARLIK ÇALIŞTAYI..


OKURYAZARLIK ÇALIŞTAYI..

OKURYAZARLIK_CALISTAYI_17.10.14

Okuryazarlik_Calistayi_Izlence

Çalıştaya başarı diliyor, emek verenlere, vereceklere teşekkür ediyoruz..

OKURYAZARLIK” kavramına ilişkin bizim dillendirdiğimiz 2 kavram oldu
akademik yaşamımızda.. 90’lar öncesinde “BİLGİSAYAR OKURYAZARLIĞI” sorunu ile yüzleştik.. 1986’da ABD’deki çalışmlarımızda bu dünyayla tanışmıştık.
Commodore 64 – 128 eldeki kişisel bilgisayarlardı ve yetenekleri çok sınırlıydı..
Yurda dönüşümüzde Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesinde ilk masaüstü (desktop) kişisel bilgisayarı cebimizden ödeyerek satın almış ve fakültede eğitime sunmuştuk.
Lisans ve lisansüstü (Sağlık Bilimleri Enstitüsü) düzeyde dersler açmıştık :
“Tıp ve Sağlık Bilimlerinde Bilgisayar Kullanımı”..
Fakülte yönetimini bir bilgisayar laboratuvarı kurmaya zorlamış ve 20 pc’den oluşan laboratuvarda adını andığımız dersleri üstlenmiştik.
Daha sonra Edirne Tabip Odası bünyesinde aynı laboratuvarı kullanarak kurslar açmış (Dr. Serbülent Orhaner ve Dr. Ahmet Yılmaz ile birlikte), sınırlı maddi girdileri
Tabip Odası Lokalinin inşaat bütçesine aktarmıştık (1/4 maliyeti karşılamıştık..)
Sonrasında masaüstü pc’ler (kişisel bilgisayarlar) ve dolayısıyla
“bilgisayar okuryazarlığı” sevinerek izledik ki, hızla ve çooook yaygınlaştı.
Sonra dizüstüler, tablet bilgisayarlar ve cep telefonlarında uygulamalar geldi..

****

2. olarak “Makale okuryazarlığı” kavramını dildndirdik..
Öretim üyeliği görevimizde, genç akademisyen adaylarının böylesi bir sorunu olduğunu gözledik. Sorun salt yabancı dil bağlamında değildi.
Türkçe makalelerde de benzer sorun yaşanıyordu.
Lisans ve lisansütü derslerimizde bu konuyu uygulamalı olarak işledik yıllarca.
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde geçtikten sonra da (Mayıs 2004) benzer çabamız sürdü. Sağlık Bilimleri Enstitüsü’nde “Tıp ve Sağlık Bilimlerinde Bilimsel Araştırma Metodolojisi” dersleri kapsamında bu konuyu işledik. Tıp Fakültesinde de (6. sınıfta).

*****
Şimdilerde “okuryazarlık” çok daha geniş ve farklı boyutlar kazanmış durumda..
Dünyayı, yaşamı kavrayabilmek, neler olup bittiğini görebilmek..
Medyanın dezenformasyon – propaganda tuzaklarına düşmemek..
Sermaye güdümünde Postmodern Bilimin bilim adına servis ettikleri
bilgi kirliliğinden korunabilmek.. Makale üretebilmek..
(Lütfen “Postmodern Bilim (!) Karabasanı : Nasıl Başetmeli ?
başlıklı makalemize – ODTÜ bildirimize bakar mısınız??
http://ahmetsaltik.net/2012/05/03/postmodern-bilim-karabasani-nasil-basetmeli/)

Küresel kapitalist düzenin oyuncağı olmamak için YAŞAMI OKUYABİLMEK..
Günümüzde okuryazarlık, artık böylesi geniş ve yaşamsal bir kapsama erişmiştir.
Yaşamı sorgulayabilmek; neden – niçin – nasıl .. sorularını sorabilmek;
eleştirel – sorgulayan akla erişmek; bilimsel akılcılığı yaşamın rehberi kılmak..
Büyük ATATÜRK‘ün neredeyse 80 yıl önce vurguladığı ilkeyi yaşama geçirmek..
“Çağının okuryazarı” olabilmek için
aklı ve bilimi yaşamda en gerçek yol gösterici edinebilmek..
Sorun budur.. Yakıcıdır, insanımızı mutlaka çağcıl anlamda OKURYAZAR kılmak zorundayız. Tersi durumda, yeterince okuryazar kılın(a)mayan milyonlarca yığınlar
oy sandıklarında belirleyici olacak ve biz “okuryazarlar” bu sonuçlara katlanacağız!?

Sevgi ve saygı ile.
13.10.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

İlkokula Türban Yönetmeliği Yürürlüğe girdi : Bravo AKP!


İlkokula Türban Yönetmeliği  Yürürlüğe girdi : Bravo AKP!


Dostlar
,

Bu konuyu geçtiğimiz günlerde sitemizde işledik :

Türban İlkokul 5. Sınıfta Başlayabilecek; YAŞASIN AKP!
(http://ahmetsaltik.net/2014/09/24/27491/)

Turban_bebeklere_de


AKP iktidarı
söz konusu Yönetmelik değişikliğini de yaptı ve dün, 27.9.14 günü RG’de yayımlanarak aynı gün yürürlüğe girdi. Üstelik Bakanlar Kurulu kararı ile, Bakanlar Kurulu Yönetmeliği ile.. Yalnızca Milli Eğitim Bakanlığı’nın düzenlemesi ile olanaklı iken, (Anayasa md.124) tüm Hükümet bu kritik manevranın arkasına tam kadro yığınak yaptı..

*****

MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞINA BAĞLI OKUL ÖĞRENCİLERİNİN KILIK VE KIYAFETLERİNE DAİR YÖNETMELİKTE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA YÖNETMELİK (RG 29132, 27.9.14)

MADDE 1 – 26/11/2012 tarihli ve 2012/3959 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulan Millî Eğitim Bakanlığına Bağlı Okul Öğrencilerinin Kılık ve Kıyafetlerine Dair Yönetmeliğin 3 üncü maddesinin altıncı fıkrası yürürlükten kaldırılmış ve 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (d) ve (e) bentleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“d) Okullarda yüzü açık bulunur; siyasî sembol içeren simge, şekil ve yazıların yer aldığı fular, bere, şapka, çanta ve benzeri materyalleri kullanamaz; saç boyama, vücuda dövme ve makyaj yapamaz, pirsing takamaz, bıyık ve sakal bırakamaz,

e) Okul öncesi eğitim kurumlarında ve ilkokullarda okul içinde baş açık bulunur.”

************

Eski biçimi (RG 28480, 26.11.2012)

d) Siyasî sembol içeren simge, şekil ve yazıların yer aldığı fular, bere, şapka,
çanta ve benzeri materyalleri kullanamaz ve giysileri giyemez,

e) Okul içinde baş açık, saçlar temiz ve boyasız olarak bulunur, makyaj yapamaz,
bıyık ve sakal bırakamaz. 3 üncü maddenin altıncı fıkrası hükümleri saklıdır.

*****************

Bir yandan AİHM’nin zorunlu din derslerini artık kaldırması gerektiğine ilişkin yorumlu kararı geçtiğimiz hafta verilmiş iken ve kararın nasıl uygulanması gerektiğinin de kararda yer almasına karşın (yukarıda erişkesini – linkini verdiğimiz yazımıza bakılması lütfen..), AKP hükümeti adeta meydan okurcasına bir salvo ile
Türbanı ilkokul 5. sınıfa dek indirmiş bulunuyor..

Bir yandan gündem değiştirme.. IŞİD fiyaskosu, BM’de yaşanan sıkıntı, RTE’ye
180 derece çark ettirilmesi, ekonomide bunalım ve dövizin alıp başını gitmesi… AÇILIM krizi, HSYK seçimlerine abanma vd.

Bir yandan iyice sıkıştıran AİHM’nin bağlayıcı kararı..

Ve meydan okuyan bir AKP..

Apaçık ülkeye İSLAMİ FAŞİZMİ DAYATAN ve giderek
YEŞİL KUŞATMAYI DARALTAN bir AKP baskısı…

Bunlar, AKP hükümetini bilmem kaçıncı kez meşruluk sınırları dışına savurur..

Bu durum son derece sakıncalı, tehlikelidir. Bir iktidar meşruluk (meşruiyet) sınırı dışına çıkarsa, tarihten örnekleri bilindiğine göre (bkz. 1961 Anayasası’nın gerekçesi!)
halkın da meşru direnme hakkı doğacaktır. Hiçbir hukuk dinlemeden insanlara – çocuklara zorla bir dinin bir mezhebinin kuramı – pratiği – Arapça sureleri..
ezberletilebilir mi??

Başbakan Davutoğlu gözdağı vererek bu derslerin bir de camide uygulamasından
söz edebilir mi? Ortadoğu’da İslami terörü reddedip insan haklarına aykırı,
çocuklara Sünni öğreti – şeriatı eğitimini bu lanet olası kanlı teröre reçete olarak gösterebilir mi??

Hangi çağda yaşıyoruz?

AKP siyasal intiharını sürdürüyor..

İktidarda 12. yılın sonuna doğru yanlışlar iyice artmış ve ağırlaşmıştır.
Parti kadroları çok yorulmuştur ve agressiftir, iç çelişkiler derinleşmiştir.

AKP kadrolarını bir “mola” almaya ve sonu yıkım olacak bu siyasal kumarı
durdurmaya çağırıyoruz..

Bu dayatmalar apaçık iç hukuka (Anayasaya, Anayasa Mahkemesi ve yüksek yargının kesinleşmiş kararlarına) – uluslararası hukuka (İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, AİHS ve BM Çocuk Hakları Sözleşmesi başta olmak üzere…) kesin olarak aykırıdır.

İktidar bilerek ve isteyerek hukuku ayaklar altına almakta ve
ağır anayasal suç işlemektedir.

Bu tehlikeli durum sürdürülemez – sürdürülMEmelidir.

“HEDEF 2023” ün kodları çözülmüştür..

Türkiye buna izin veremez!
Türkiye bir din – şeriat devleti yapılamaz!
Laik – seküler yapısını sürdürmek zorundadır!

Bu tehlikeli serüvenden AKP iktidarı derhal vazgeçmeli, rejimle kavgalarını bitirmelidir.

En büyük sorumluluk AKP’ye iyi niyetle oy veren yurttaşlarındır.
2. olarak da her düzeyden AKP yöneticileri, özellikle milletvekilleridir.

Köşk’te yalıtılan ve politik sönümlenmeye terkedilen RTE’nin
agresyonuna ve ölçüsüz ihtiraslarına koskoca bir ülke feda edilemez.

Ey AKP’liler duyuyor musunuz?

Duymalı ve artık gereğini yapmalısınız… Bu vatan hepimizin..

***********

Dileriz Danıştay, bu açıkça hukuka ve insan haklarına kökten aykırı Yönetmeliğin yürütülmesini kendisine yapılacak başvuru üzerine durdurur ve sonra da iptal eder ve ülkemiz çok ciddi bir karmaşadan (kaostan) kurtulur..

Türban’ın Kuran’da yeri yoktur !
https://www.facebook.com/video/video.php?v=124977754198460

Acımasız bir dinci sömürü siyaseti ülkemizin geleceğini karartmasın!

Bu konuda sayısız kanıt var..
Ayrıca da AİHM, AYM, Danıştay ve Yargıtay kararları..
AKP, ülke gündemini bir kez daha Türbana çekerek utanmazca bir dinci istismar ile 2015 seçimlerine yatırım yapmaya epey erken başladı..

Türkiye bu lanetli kuşatmayı da yaracak..
Büyük ATATÜRK‘ün aydınlık yoluna devam edecek;
yarasalar bir kez daha karanlık inlerine çekilecekler..

Başka yolu yok!

Sevgi ve saygı ile.
28.9.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Not : Metni pdf olarak indirmek için lütfen tıklayınız..

Ilkokulda_Turban_Yonetmeliği_Yururluge_girdi

DİL DERNEĞİ : 82. DİL BAYRAMINI KUTLUYORUZ!

 

Dostlar,

Bir Türkçe tutkunu, Dil Derneği Üyesi olarak Dil Bayramımızın 82. Yılı
gönülden kutluyoruz…

Bir kez daha, Büyük Atatürk‘ün kurduğu, vasiyet ettiği ve kalıtından (mirasından)
gelir bıraktığı

TÜRK DiL KURUMU 

ve

TÜRK TARİH KURUMU‘nun

eski statülerine döndürülerek hukuksuz biçimde el konan malvarlıkları,
gelir kaynaklarının yasa ile faiziyle geri verilmesini diliyoruz..

12 Eylül ile hesaplaşma bunlar yapılmadan olabilir mi??

Dil Devrimi

Yüce ATATÜRK‘ün doğrudan ayrıntılı okuduğu 4000+ kitabın yaklaşık 1200’ü Tarih, 800’ü Dil ile ilgilidir.

Kalan yarısı da, asıl mesleği olan Askerlik başta olmak üzere pek çok alana dağılmıştır.
Örn. Reşat Nuri’nin (Gültekin) ÇALIKUŞU’nu savaşlarda bile geceleri ve birkaç kez okumuştur. O aynı zamanda bu özelleşmiş birikimiyle bir Dil Bilimci, bir Tarih Uzmanı bile sayılabilir..

Örneğin GEOMETRİ Terimleri Kılavuzu’na ne denebilir??

Sevgi ve saygı ile.
26 Eylül 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Dil Derneği Üyesi
www.ahmetsaltik.net

=======================================

82. DİL BAYRAMINI KUTLUYORUZ!

82._Dil_Bayrami

 

 

 

 

 

 

 

    26 Eylül 1932’de toplanan ilk Türk Dili Kurultayı’nın ve Dil Devriminin 82. yıldönümü, 26 Eylül 2014 Cuma günü Dil Derneği, Cumhuriyet gazetesi ve Çankaya Belediyesinin birlikte hazırladığı törenle kutlanacak.
Dil Bayramına Arkadaş Kitabevi, Atatürkçü Düşünce Derneği, Bilgi Yayınevi, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, Devlet Tiyatrosu Opera ve Balesi Çalışanları Yardımlaşma Vakfı (TOBAV), Kavaklıdere Dayanışma ve Güzelleştirme Derneği, Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı, Müzik Eğitimcileri Derneği, Pembe Kurbağa Çocuk Tiyatrosu, Toplumsal Dayanışma Gönüllüleri Derneği, Tunçbilek Reklam, Türk Hukuk Kurumu, Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı ve Ulusal Eğitim Derneği destek veriyor.
82. Dil Bayramı, 26 Eylül 2014 Cuma günü, saat 14.30’da Anıtkabir’de Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’e saygı sunumuyla başlayacak. Saat 18.00’de Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezinde düzenlenecek töreni değerli Tiyatro Sanatçıcı Ali Nihat Yavşan sunacak. Dil Derneği Ömer Asım Aksoy ve Dil Derneği Kerim Afşar Ödüllerinin törenlerini de kapsayan etkinlikte devrimlerimizin yüz akı aydınlarımıza 82. Dil Bayramı Onur Ödülleri verilecek.
Dilseverleri, yurtseverleri, üyelerimizi Dil Bayramının coşkusunu paylaşmaya,
Dil Devriminin 82. yıldönümünü bir arada kutlamaya bekliyoruz.

82. DİL BAYRAMI İZLENCESİ

26 Eylül 2014 Cuma

DİLE GELEN, ELE GELİR!

14.30 – ANITKABİR’DE MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’E SAYGI SUNUMU
* * *
18.00 – 82. DİL BAYRAMI TÖRENİ
Sunan: Ali Nihat YAVŞAN

Açış Konuşmaları
Yunus Bekir YURDAKUL
  – Dil Derneği İzmir Temsilcisi
Sevgi ÖZEL – Dil Derneği Başkanı
Alper TAŞDELEN
– Çankaya Belediye Başkanı
Konukların Konuşmaları
* * *
Ödül Törenleri
DİL DERNEĞİ ÖMER ASIM AKSOY ÖDÜLÜ TÖRENİ
DİL DERNEĞİ KERİM AFŞAR ÖDÜLÜ TÖRENİ
* * *
Onur Ödülleri
Prof. Dr. Erendiz ATASÜ, Prof. Dr. Semih BİLGEN,
Yüksel ERİMTAN, Rükzan GÜNAYSU,
Ayşe KAYA, Zekeriya KAYA, Çetin ÖRGEN, Tuncay ÖZKAN.
* * *

Dinleti
Ali Seçkiner ALICI
* * *
Ağırlama

* * *
Düzenleyenler
     DİL DERNEĞİ * CUMHURİYET GAZETESİ * ÇANKAYA BELEDİYESİKatılımcı Kuruluşlar
Arkadaş Kitabevi * Atatürkçü Düşünce Derneği * Bilgi Yayınevi *
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği
Devlet Tiyatrosu Opera ve Balesi Çalışanları Yardımlaşma Vakfı (TOBAV)
Kavaklıdere Dayanışma ve Güzelleştirme Derneği *
Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı
Müzik Eğitimcileri Derneği * Pembe Kurbağa Çocuk Tiyatrosu *
Toplumsal Dayanışma Gönüllüleri Derneği
Tunçbilek Reklam * Türk Hukuk Kurumu * Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı * Ulusal Eğitim Derneği
* * *
Yer: Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi
Kenedi Cad. No. 4 Kavaklıdere – Ankara

Dr. Halit SUİÇMEZ : FINDIK ve FATSA ÖYKÜLERİ..


Kitap tanıtımı…

Dostlar,

Dün, 13.914 günü Sn. Dr. Halit SUİÇMEZ‘in

ÜRETKEN TÜRKİYE adlı yapıtını tanıtmıştık.

Bu gün de “FINDIK ve FATSA ÖYKÜLERİ..” ni…

Kendi ağzından..

Bir yerel kalkınma öyküsü..
Bilindiği gibi Halit beyin uzmanlık alanı Kalkınma iktisadı..
İktisat Doktorası bu alanda.. Dolayısıyla aklı fikri

– Kalkınmada,
– Üretimde,
– Türkiye’nin ve insanımızın gönencini (refahını) artırmada.. 

O’na ve yazdıklarına özenle kulak vermeli..

Yazmak ve de okumak ne doyumsuz edimleridir insanoğlunun..
Hem insanı insanlaştıran hem de yaşamı daha anlamlı ve değerli kılan..

Büyük ATATÜRK‘ün vurguladığı üzere;

“Yaşamda en geçek yol gösterici olan akla ve bilime” dayalı
ve insanlığı güzelleştirme erekli olma koşuluyla

Teşekkürler Sn. Dr. Suiçmez..

Sevgi ve saygıyla.
14.9.2014, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

======================================

Dr. Halit SUİÇMEZ : FINDIK ve FATSA ÖYKÜLERİ..

Findik_ve_Fatsa_Oykuleri_kitap_kapagi

Fındık ve Fatsa Öyküleri

portresi

 

 

Değerli dostlarım;

 

 

Daha önce birçok bilimsel kitap yayımlamıştım.
Bu kez ise ilk kez edebiyat alanında bir öykü ve deneme kitabım çıktı.

FINDIK ve FATSA ÖYKÜLERİ

Bu kitapta daha çok otobiyografik (AS: özyaşam öyküsü) anlatılar ve kurgusal metinler bulunmakta. Çocukluk ve ilk gençlik yıllarından,1960 ve 70’li yılların romantizminden, hareketli günlerinden yaşantısal öyküler, denemeler..

Gençlik günleri ve yaşamın aktığı coğrafyalar Orta Karadeniz’in Fatsa bölgesinde denizin doğanın büyüleyici dansı.. İnsan yaşadığı yere benzermiş gerçekten..
Bugün artık yitip giden ve özlemle aradığımız masumiyetlerin buruk acıları..

Sizler de kaydedin günlük yaşamın anısal izlerini..
Göreceksiniz bir gün yaşam size çok daha keyifli gelecek..
En yakınınızdaki aileniz, eş-dostlarınız, sevdikleriniz, arkadaşlarınız
sizin yaşam döngünüzde ne denli de önemliymişler..

Bireysel tarihimizi yazmalıyız..
Giderek bir aile tarihi oluşur ve toplumsal yapının anlaşılmasına katkı vermiş oluruz, değil mi?

Sizi besleyip-büyüten ürünleri, coğrafyaları, ilişkileri, üretim süreçlerini yazın bir deftere, bir yerlere..

Her insanın bir öyküsü, her yaşam güzelliğinin, özelliğinin bir şiiri vardır aslında..
Yeter ki bulup çıkaralım onları içimizin okyanuslarından..

Tolstoy‘un da dediği gibi, “İnsan sevgiyle yaşar“.

Sevgiyle kalın..

Bu kitap aslında bir yerel kalkınma öyküsüdür.

*****

Onur Öymen : Atatürk ve 30 Ağustos


Atatürk ve 30 Ağustos

Portresi_ATA_ile

 
Onur Öymen

 



  • “30 Ağustos Zaferi, Türk Tarihi’nin en önemli dönüm noktasıdır. Ulusal tarihimiz çok büyük, parlak zaferlerle doludur, ama Türk Ulusu’nun burada kazandığı zafer kadar kesin sonuçlu, yalnız bizim tarihimize değil, dünya tarihine yeni bir akım vermekte kesin etkili bir meydan savaşı hatırlamıyorum. Besbelli ki, yeni Türk Devleti’nin, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli burada sağlamlaştırıldı, ölümsüz yaşayışı burada taçlandırıldı. Bu alanda akan Türk kanları, bu göklerde uçuşan şehit ruhları, devletimizin,
    cumhuriyetimizin ölümsüz koruyucularıdır.”

Bu sözler 30 Ağustos zaferinin 2. yıldönümünde Büyük Atatürk tarafından
(AS: Dumlupınar’da) söylemiştir. Bugün Cumhuriyetimizi “eski Türkiye” olarak nitelendirenler (!), Osmanlı İmparatorluğuna özenerek onun yerine otoriter bir din devlet kurmaya heveslenenler bu amaçlarına ulaşamayacaklardır.

Türk milleti, 30 Ağustos’ta ortaya koyduğu azim ve kararlılıkla
Atatürk’ün kurduğu cumhuriyeti sonsuza kadar yaşatacaktır.

Saygılar, sevgiler.

====================================

Dostlar,

BÜYÜK ZAFER Ulusumuza bir kez daha kutlu ve mutlu olsun..

Sn. Öymen’in özlü yazısını paylaşıyoruz.

Sevgi ve saygıyla.
29.8.2014, Ayder – Rize

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

ATATÜRK’ÜN BÜYÜK TAARRUZ DEĞERLENDİRMELERİ

ATATÜRK’ÜN BÜYÜK TAARRUZ DEĞERLENDİRMELERİ


Dostlar
,

26 Ağustos 1922, tarihin önemli kırılma noktalarından biridir.
Olağanüstü özveri, akıl, stratejik planlama, seferberlik ürünü olan ve Anadolu halkı için kesin olarak bir ölüm – kalım savaşı niteliğinde olan Büyük Taarruz,
92 yıl önce bu gün, 26 Ağustos 1922 günü sabahın ilk ışıklarıyla başlatılmıştı.

Başkumandan, Mareşal Gazi Mustafa Kemal Paşa idi.

Bu muazzam tarihsel olayın ve soykırıma uğratılmak istenen masum Anadolu halkının tarihte örneği görülmemiş başkaldırısının değerlendirmesini büyük Atatürk‘ten okuyalım..

8 sayfa dolusu kapsamlı makaleyi pdf olarak vereceğiz.
Ama önce bir özet :

ATATÜRK’ÜN BÜYÜK TAARRUZ DEĞERLENDİRMELERİ

Afyon Kocatepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: X, Sayı: 2, Ağustos 2008

Özet

Atatürk Türk İstiklal Harbi’nin en son ve önemli aşaması olan büyük taarruz ile ilgili olarak yaptığı konuşmalarda pek çok önemli hususun altını çizmiştir. Gerek askeri harekât hakkında söyledikleri, gerekse savaş ve toplum hayatı üzerine yaptığı değerlendirmeler O’nu anlamak hususunda büyük önem taşımaktadır. Bu makalede O’nun tek adam değil ekip adamı olduğunu gösteren anlayışını değerlendirmeye çalıştık.

Türk İstiklal Harbinin en son safhasını teşkil eden Büyük Taarruz aşaması,
30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesiyle başlayan ve İzmir’in işgali ile en ileri derecesine varan düşman işgalinden Türk yurdunu ve milletini kurtaran mukaddes bir süreçtir. Türk milletinin bilhassa Sakarya “melhame-i Kübra”sından sonra bir bütün halinde Türkiye Büyük Millet Meclisi ve onun reisi, başkumandan Gazi Mustafa Kemal’in etrafında toplanarak kazandığı bu zafer, Anadolu’nun sonsuza kadar Türk yurdu olarak kalacağını tescillemiştir. Atatürk’ün büyük Nutkunda

“Her safhasıyla düşünülmüş, ihzar, idare ve zaferle intaç edilmiş olan bu harekât, Türk ordusunun, Türk zabitan ve kumanda heyetinin, yüksek kudret ve kahramanlığını tarihte bir daha tespit eden muazzam bir eserdir. Bu eser, Türk milletinin hürriyet ve istiklal fikrinin lâyemut abidesidir…” (Atatürk, 1989; 450).

sözleriyle tanımladığı bu zafer Türk milletine giydirilmek istenilen Sevr paçavrasını kesinlikle yok ettiği gibi, diplomasi sahasındaki başarıların da kaynağı olmuştur. Biz bu çalışmada büyük asker ve devlet adamlığı vasfının seçkin örneklerinin verildiği ilk değerlendirme konuşmalarını incelemeye,
bugüne ışık tutacak esasların altını çizmeye çalışacağız.

30 Ağustos 1924’de Dumlupınar’da yapılan ilk anma töreninde Türk Ocağı adına konuşan Hamdullah Suphi Tanrıöver, Atatürk ve eşi Latife Hanım, Afyonlular,
köylü hanımlar, çiftçiler, erlerimiz ve subaylarımıza hitaben şöyle diyordu: 

“Burada, hâdise sözden çok kuvvetli bir mevkidedir. Ben size ne söyleyebilirim ki, bu ovaların üstünde geçen vak’alar kadar derin, manalı, beliğ ve şümullü olsun? Söz burada fiil karşısında acizdir. Bakıyorum, aramızda Anadolu kadınları var,
hiçbir felâketin üstüne gözyaşı akıtmamış, yüzleri kayalar gibi katı, yüzleri dağ başlarındaki kayalar gibi yanık, sayısız muharebelere sayısız şehitler vermiş Anadolu kadınları var. Aramızda alaca gömlekleriyle, çıplak ayaklarıyla köylüler ve köy çocukları görünüyor. Dağ başlarındaki yaylalardan Yörükler inmiş, içtimaa onlar da gelmişler, içtima tamamdır. Burada olanlar kadar burada olmayanlar da burada… Türk milletinin ruhu, bu harp meydanının kenarında şimdi el bağlamış duruyor.” (Tanrıöver, 2000; 102). Türk milletinin harp sahasında elde ettiği başarıların zemininde yatan birlik ve bütünlüğün önemini ortaya koyan
bu manzarayı günümüzde gerçekleştirmek, milli birlik ve beraberliğin devamı için en etkili yollardan biri olacaktır.

Atatürk’ün bu ilk kutlama töreninde yaptığı konuşmaya geçmeden önce,
sıcağı sıcağına Meclis’e bilgi verirken 4 Ekim 1922 tarihli konuşmasında
altını çizdiği hususlara işaret etmekte yarar vardır.

Başarı bir kişinin eseri değildir..

*********************

Makaleyi paylaşan değerli arkadaşımız Fevziye Göl’e teşekkür ederiz..

Makalenin tümünü okumak için lütfen aşağıdaki erişkeyi (linki) tıklar mısınız??

Buyuk_Taarruz’u_Degerlendirmesi

Sevgi ve saygıyla.
26.8.2014, Çorlu

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net