Etiket arşivi: DİB (Diyanet İşleri Başkanlığı)

DÜZGÜN TV Programımız : 3 Mart 1924 : Hilafetin Kaldırılması ve Devrim Yasaları

Dostlar,

Güncelleme                                                                        :

Geçen yıl, 3 Mart 2022 günü, Halifeliğin Kaldırılması ve 3 Mart 1924 Devrim Yaslarının 98. yıldönümü nedeniyle yaptığımız bir TV konuşmasını ve kullandığımız yansıları (slaytları), içeriğin güncelliğini koruması nedeniyle, 1 yıl sonda bu gün, 3 Mart 2023’te, 99. yılda bir kez daha paylaşmak istiyoruz..

Dr. Ahmet SALTIK
================================================

Dostlar,

Birkaç gün gecikme ile de olsa, 4 Mart 2022 günü Avusturya’da yayın yapan DÜZGÜN TV‘de
Sn. Kazım Balaban ile yaptığımız söyleşiyi paylaşmak istiyoruz.

Konumuz,

  • 3 Mart 1924 : Hilafetin Kaldırılması ve Devrim Yasaları idi..


Kapsamlı biçimde konuyu bilimsel temelde irdeledik.

Halifelik kurumunun siyasal yöneticilikten kutsallık yüklenerek dinselleştirilmesi ve dinci sömürü aracı yapılmasını anlattık.
Muhammet peygamber ölünce Allah’ın elçisi olma görevi sonlandı. Kuran’ın tebliği bitti.

  • Peygamber’in yerine halef / halife atamak Tanrı’nın iradesine şirk koşmaktır; din dışıdır.

Hele Osmanlı’da Halife’yi bir de ZILLULLAH (Allah’ın yeryüzündeki gölgesi) düzeyine yükseltmek tümü ile şirktir ve yapan din dışı kalır. Allah’ın yeryüzünde bir Gölgesini bulundurmaya gereksinimi mi vardır! O, zamandan – mekandan münezzeh değil midir eyyy müslümanlar??

Halifeliğin Kuran’da da yeri – karşılığı yok ayrıca…
İslam’da ruhban sınıfı yok; Tanrı ile insan arasında ilişki doğrudan ve gönülden gönüle!

DİB (Diyanet İşleri Başkanlığı) açıkça Anayasa dışına savrulmuştur ve Devletin bir organı olacakken, Devlete ortak ve onu dönüştürmeye çalışan hukuk dışı bir zemindedir.
Bu durum kabul de edilemez, sürdürülemez de..

İslamiyet bu üstteki fotoğraf değil.. Bu düpedüz dini siyasete alet ederek insanları sömürme! Kapitalizm ekonomo-politik ideolojisi ile İslamiyet de inanç istismarı ile insanları sömürmekte ve Aydınlanma‘yı önleyerek insanın insanlaşmasına engel olmakta.

  • İslam, Reformunu yapmadığı sürece Hıristiyan dünyasınca pataklanması (sömürülmesi!) sürecek.
  • Asla unutulmasın; Batı, günümüz konumunu DİNDE REFORMA = LAİKLİK DEVRİMİNE borçlu..

87 yansı ile konuyu ayrıntılı aktardık.. Yansıları izlemek için lütfen tıklayınız..

3_Mart_2022_Düzgün_TV_Avusturya

Sevgi ve saygı ile. 10 Mart 2022

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
A​tılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı ​AbD
​Sağlık Hukuku Uzmanı, ​Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (​Mülkiye​)​
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik      twitter : @profsaltik

 

 

AKP Alevi Haklarını ve AİHM Kararlarını Neden Görmezden Geliyor?

 

AKP,
Alevi Haklarını ve AİHM Kararlarını Neden Görmezden Geliyor?

 

Dostlar,

Yukarıdaki başlığı bu gün, 21.12.14 günü Ulusal Kanal‘da
20:00 – 22:00 arasında işledik.

Sayın Gazeteci – Yazar Necdet SARAÇ İstanbul’dan,
Av. Kazım Genç de Ankara’dan konuğumuz oldular.

36 yıl önce 19-25 Aralık 1978 günleri arasında neredeyse 1 hafta süren 1978 Maraş Alevi kırımının masum kurbanlarını (resmen 110 dolayında, fiilen beş yüzü aşkın!) anarak başladık. Sn. Saraç son birkaç yıldır Maraş’a giderek bu anmalara katılıyor. Bu yıl bilindiği gibi Valilik, “olaylar çıkmasın, provokasyon olmasın” (!) gerekçesi ile her tür anma girişimini yasakladı.. Gerçekten traji-komik bir durum.. 1 hafta boyunca hunhar – barbar – kanlı kırımı engelle(ye)meyen Devlet, 36 yıl sonra bile insanların yüreklerine sığdıramadıkları acılarını yaşamalarını engelliyor.. Valilik bu yasakçı hukuk dışı tutumunu derhal sonlandırmalı, örtük sıkıyönetimi kaldırarak anmalar için gerekli güvenlik ortamını sağlamalıdır. Uzun yıllar “travma sonrası stres bozukluğu” yaşayan Alevi toplumu, adalet duygusu da tatmin edilmediği için, neredeyse süregen (kronik) yas sendromu içine giriyor. Öğrenilmiş çaresizlikle içine kapanıyor ve toplumdan kendisini yalıtarak yalnızlaşıyor. Öbür toplum kesimleri ile kaynaşarak sosyalleşmesini tamamlayamıyor. Böylelikle halkı bir arada tutan kederde – tasada – kıvançta birlik – ortaklaşma gerçekleştirilemiyor.

Sosyal psikoloji açısından son derece sakıncalı hatta tehlikeli bir durum..

Unutulmasın, Kerbela faciası 1375 yıl önceydi ve 72 insan çölde aç – susuz bırakılarak kadın – çocuk – yaşlı demeden kırılmıştı. Katliam, İslam Peygamberinin soyu kurutularak Halifeliğin Abbasi’lerden Emevilere geçişini hedeflemişti Şam valisi Yezid. 1375 yıl sonra bile tüm dünyada on milyonlarca Alevi – Şii – Caferi, çok az da olsa bir bölüm Sünni insan toplu kırımın yasını tutmakta her yıl Muharrem ayında. 12 gün susuz ve çile içinde oruç tutarak yasını yaşamaktadır.

Bu tür kapsamlı kırımlar Türkiye’de ne yazık ki belli aralarla neredeyse dönemsel (periyodik) nitelik kazandı. Ulusal birliğin kurulup – pekiştirilmesini apaçık dinamitleyen kökü dışarıda senaryo ve tezgahlardır bunlar..

Son 40 yılda Maraş – Çorum – Sivas katliamları sahnelenmiş ve yüzlerce Alevi yurttaş öldürülmüş, onbinlercesi kapsamlı göçlere zorlanmış (tehcir!);  toplumsal yaşamın dışına itilmişlerdir.
Nüfusun demografik yapısı, etnisite politkaları ile değiştirilmektedir.

Aleviler, bir yandan da 1982’den bu yana Anayasaya konan zorunlu din dersleri ile assimile edilmeye başlanmışlardır. Toplu cinayetlerin eylemcileri ve azmettiricileri yakalanıp adalete teslim edilmemiş, Alevi yurttaşların adalet gereksinimi gözardı edilmiştir.
Bu politikalar halkı bütünleştirici – kaynaştırıcı değil tersine ayrıştırıcı ve hatta düşmanlaştırıcıdır. 1990’larda 31 Ocak 1990 günü, ADD kurucu genel başkanı Prof. Muammer Aksoy’un öldürülmesiyle başlanan  cinayetler 15 yıl kadar sürdürülmüştür.

Vurgulanması gereken bir husus da tekil ya da toplu öldürmelerin katillerinin ve iç – dış azmettiricilerinin bulunmaması ve yargıda hesap vermemeleridir. Böylelikle ortaya çok ürkünç (vahim) bir gerçek çıkmaktadır :

  • Devlet suça ortaktır! 

Ortada çooook sayıda toplu – tekil cinayet vardır ve aradan geçen onca zamana karşın “faili meçhul” (!) kalabilmiştir. Üstelik devletin onca gücü – olanağı varken.. Kimi katiller ödüllendirilerek milletvekili bile yapılmış, katil sanıklarının avukatları bakanlığa dek yükseltilebilmiştir!

*****

Bu durum (zulüm!) sürdürülemez..

Bir devletin en temel işlevi tartışmasız olarak yurttaşlarının can güvenliğini sağlamaktır.

Böyle olmak gerekirken tersine Devlet suça ortaksa;
orası sözün bittiği ve Devletin tüm meşruluğunu yitirdiği yerdir.

Ülkede barış ve adaletin sağlanması başarılamazsa kalkınma ve istikrar da hayal olur.. Türkiye’nin bu profile uyan görünümü büyük acı vericidir ve artık mutlaka düzeltilmesi zorunluğu vardır.
Bu bağlamda, sayıları 15-20 milyondan az olmayan (belki daha da çok!) olan Alevi – Bektaşi yurttaşlar, ülkenin asli kurucularından olarak son derece temel beklentiler içindedir ve istemlerinin daha fazla ötelenmesi olanağı kalmamıştır :

===============================================

1. Aleviler, inançları yüzünden hiçbir ayrıma uğramadan
eşit yurttaş” olmak istemektedir.

2. 1826’lardan bu yana süregelen mallarına el koymanın sonlanmasını ve bunların geri verilmesini istemektedirler.

3. Cemevlerinin kendi belirledikleri ibadet (tapınç) yeri olarak tanınmasını istemektedirler.

4. Zorunlu din dersleri, Sünni öğretinin ideolojik aracı ve assimilasyon yöntemine dönüşmüş olup mutlaka kaldırılmalıdır.

5. DİB (Diyanet İşleri Başkanlığı) kaldırılmalı ya da Alevilerin de adil temsil olanağı sağlanmalıdır. DİB, muazzam bütçe payları ve devasa vakıf fonlarıyla 140 bin çalışanı ile (yeterince denetlenebiliyor mu??), DİB Başkanı’nın Devlet protokolünde
50. sıralardan 10. sıraya uçurularak yükseltilmesi sonucu (Şeyhülislam!?) Başkanlık bir fetva makamı kılınmış ve laik devlet yapısına tümden aykırı düşmüştür. Merhum Prof. İlhan Arsel‘in
söylemiyle hurafe üretmeye devam etmektedir! Prof. Arsel,
dine eleştirileri yüzünden ölüm tehditleri almış ve yaşamının uzunca yıllarını yurt dışında (ABD) geçirmek zorunda
bırakılmıştır! İmam Gazali‘den bu yana 600 yıldır İçtihat kapısı kapatılarak İslami kaynaklar yenileşmeye kapatılmış, adeta dondurulmuştur.

6. Türkiye, Anayasasının  da öngördüğü bağlamda mutlaka laik bir devlet olmalı (başta md. 2, 24 ve 174) ve giderek sekülerleşerek çağdaşlaşmalıdır.

Alevilik ve ülkemizdeki sorunları konusunda uzmanlığı tartışmasız, basılı kitapları yayımlanmış olan Sn. Hüsnü Merdanoğlu,
program sırasında bize ulaşmaya çabalamışlar,
ancak stüdyoda internet erişimi sağlanamadığından katkılarını alamamıştık. Program bitiminde gördüğümüz uyarılarına göre listeye 7. bir madde eklenmelidir:

7. Alevilerin isteklerine yönelik sayın Saraç’ın belirtikleri yanında, Alevilerin günümüzde bile yanlış tanınmalarına neden olan Osmanlı dönemi fetvalarının, Osmanlı-Safevi sürtüşmesi sürecinde birer psikolojik savaş kalıntıları olduğunun, bu fetvaların içeriğinin doğru olmadığının da siz aydınlarca ve ülkemizin birliği ve bütünlüğü yanında olanlarca sürekli dile getirilmesi gerekmektedir.

Sn. Merdanoğlu’nun uyarı ve katkısı son derece yerindedir. Özellikle Osmanlı Şeyhülislamı Ebussuut‘un fetvalarının hiçbir temeli olmayan, bir din adamına (!?) asla yakışmayan söylemleri ayrımcı, kışkırtıcı, düşmanlaştırıcı ve tümüyle uydurmadır. “Şeyhülislam” sanını almış, İslam Dininin şeyhi,
onu yorumlamaya – aktarmaya en yetkili kılınmış birinin (gerçekte İslamda ruhban sınıfı yoktur ve herkes dinini Kuran’ı okuyarak yorumlar; Peygamber bile salt elçidir, tebliğden öte yetkisi yoktur!..) böylesine nifakçı tanımları – fetvaları bir insanlık suçudur ve günümüz Diyanet İşleri Başkanlığınca yalanlanarak son derece olumsuz etkisi kırılmalıdır.

     Dinin kamusal alan dışına çıkarılması zorunludur.

Batı uygarlığı, ancak Hıristiyanlıkta reformla Kiliseyi
salt bireysel
inanç alanına iterek günümüz uygarlık düzeyine erişmiştir.

Benzer reform, İslam dininde de yapılmak zorundadır.

================================================

Çağımız İNSAN HAKLARI ÇAĞI’dır!

Bu bağlamda yeterince yerleşik hukuk metni vardır ve bu metinler uluslararası bakımından geçerli ve yürürlüktedirler, ulusalüstüdürler.

BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi (İHEB) 1948’den yana
en başta gelenidir.

Avrupa Konseyi’nin belirlediği İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi (İHAS) 2. sırada önemli belgedir. İHAM (İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi) bu Sözleşmenin yaptırımı olan
yargı organıdır.

BM Çocuk Hakları Sözleşmesi 3. sırada sayılabilir.

Türkiye, bu uluslararası insan hakları sisteminin üyesidir, içindedir. Fakat uygulama bu yönde değildir. Üstelik 1982 Anayasasının 90. maddesinin son fıkrasında Mayıs 2007’de yapılan devrim niteliğinde değişime karşın!

Milletlerarası andlaşmaları uygun bulma

MADDE 90./son fıkra :

  • “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek: 7.5.2004-5170/7 md.)
  • Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.

İnsan hakları sistemine taraf olan Türkiye, aykırı kamusal uygulamaları ile AİHM’nde en çok mahkum edilen birkaç ülke içindedir. AKP hükümetleri ile 2002 Kasım’ından bu yana bu karne  – sicil daha da olumsuzlaşmıştır. AKP, Anayasa Mahkemesi kararı ile Laikliğe aykırı işlem ve uygulamaların odağı durumuna gelmiştir fakat ne yazık ki hala iktidardadır! Ülkeyi dincileştirme azim ve kararındadır. Birkaç hafta önce yapılan 19. Milli Eğitim Kurultayı (Şurası) kararları ve 12. CB Bay RTE’nin orada yaptığı konuşma tam anlamıyla dehşet vericidir. AKP, örtük -fakat artık açık- 2023 gündemi ile Türkiye’yi bölünmüş bir dinci faşist Anadolu Federe İslam Devletine dönüştürme azim ve kararlılığındadır.

Alevi hakları ülkenin en önemli sorunlarındandır
ve laik düzenin korunması salt Alevilerin sorunu değildir.
Sorun hukuksal olmaktan çıkmış ideolojik düzleme taşınmıştır. Ülkedeki tüm yurttaşların Türkiye’yi demokratik bir ülke kılmak ve Cumhuriyetin temel niteliklerini korumak yükümü ve sorumluluğu vardır. Anayasanın 2. maddesinde tanımlı Cumhuriyetin 6 temel niteliği, 4. maddede değiştirilmesinin önerilmesi bile olanaksız kılınarak kurucu irade tarafından pekiştirilmiştir ve mutlaka uyulması gerekmektedir. AKP hükümetlerinin bu meşruiyet dışı tehlikeli gidişi terk etmeleri gerekmektedir.

Uluslararası toplum; insan haklarının çiğnenmesinin ülkemizde ağır ve sürgit nitelik kazanmasından kaynaklanan süreçte, uluslararası hukuka bütünüyle uygun olarak, etkili BM yaptırımları uygulama (ekonomik – ticari – politik – diplomatik – mali -askeri..), Avrupa Konseyi’nden atılma … gibi araçlara – etkili yaptırım olanaklarına sahiptir.

Alevilere dönük her türlü ötekileştirme – ayrımcılık (diskriminasyon)
insanlığa karşı suçlardır ve gecikmeden son verilmelidir.

Türkiye, büyük ATATÜRK‘ün “Yurtta barış Dünyada barış” ilkesinin gereklerini yerine getirmelidir. 10. Yıl Söylevi‘nde yer alan “imtiyazsız – sınıfsız kaynaşmış bir kitle olmak” hedef alınmalıdır.

*****

Ulusal Kanal‘daki açık oturumumuzdan çıkarımlarımız yukarıda kapsamlı olarak özetlenmiştir.

Tüm insanları, Hünkâr Pir Hacıbektaş‘ın evrensel öğretisi
“eline – beline – diline sahip çıkmaya” çağırıyoruz..

Her ne arar isen insanda ara
Kudüs’te, Mekke’de, hacda değildir..
Hararet nardadır sacda değil
Keramet baştadır taçta değil 

Sevgi, muhabbet kaynar yanan ocağımızda,
Bülbüller şevke gelir, gül açar bağrımızda,
Hırslar, kinler yok olur, aşkla meydanımızda,
Aslanla, ceylanlar dosttur kucağımız..

Hacı Bektaşı Veli

Sevgi ve saygıyla
22.12.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Not : Laik – bilimsel – parasız – karma eğitime ve eğitim emekçilerinin haklarına sahip çıkma bağlamında 20.12.14 günü Ankara Tandoğan meydanından basın açıklaması yaptıktan sonra Güven Park’a dek yürümek isteyen, bizim de üyesi olduğumuz EĞİTİM-İŞ üyesi öğretmenlere polisin uyguladığı hukuk dışı orantısız şiddeti insan hakların aykırı ve kabul edilemez buluyor esefle kınıyoruz! İlgililerin cezalandırılmasını istiyoruz.
Benzer şiddet eylemlerine AKP iktidarının kesinkes son vermesini istiyoruz.

* Program kaydı elimize geçtiğinde YouTube‘a yükleyeceğiz..
* Bu yazının pdf formatı için lütfen tıklayınız:

AKP_Alevi_Haklarini_ve_AIHM_Kararlarini_Neden_Gormezden_Geliyor_ULUSAL_KANAL

10 Nisan 1937’den Günümüze 76 Yıl Sonra Laiklik..

Dostlar,

10 Nisan 1937’den Günümüze 76 Yıl Sonra Laiklik..

Geçtiğimiz yıl, 9 Nisan’da, 10 Nisan 2012 için, yani Laiklik ilkesinin 1924 Anayasasına yerleştirilmesinin (1937) yıldönümünde yazdığımız ve ADD web sitesinde yer alan makalemizi, bu sitemizin yayına girmesi ile 29 Nisan 2012’de burada da sunmuştuk :

74 Yıl Sonra Gene LAİKLİK: Nedir, Ne Değildir?

Bu makaleyi okumak için aşağıdaki erişkeye (linke) tıklamak gerek..

http://ahmetsaltik.net/84-yil-sonra-gene-laiklik-nedir-ne-degildir/

pdf olarak okumak / indirmek isteyenler için de aşağıda erişim verelim :

Laiklik nedir, ne değildir 5.2.12

Aradan geçen 1 yılda, AKP iktidarında Türkiye laik yaşam ve seküler devlet düzeni bağlamında ne yazık ki çok şeyler yitirdi..

İlkokullarda karaçarşaflı çocuklar,
başları bohçalı öğretmenler görmeye başladık.
4+4+4 kepazeliği topluma dayatıldı.
(10 Nisan’ı izleyen gün, 11 Nisan 2012’de RG’de yaymlandı!)

  • CHP’li vekiller TBMM komisyonlarında dövülerek dışarı atıldılar 

ve söz konusu anti-laik, şeriat eğilim ve niyetli eğitim yasası çıkarıldı.
1 yılda yüz bine yakın çocuk – ergen eğitim dışı kaldı..

4+4+4_ummet_tebaa_duzeni_AKP'nin_hedefi

DİB (Diyanet İşleri Başkanlığı) yaşamın her alanına el atmak üzere, başkanı
Ali  Görmez‘in ağzıyla “sahaya indi”! 1000 (bin!) mele (mola!) Anadolu’ya devlet eliyle
ve aylığıyla atandı.. DİB, 2013 bütçesinde 8 bakanlığın toplam bütçesini aştı..
Bu başkanlığın Diyanet Vakfı eliyle kullandığı muazzam parasal kaynaklar dışında!

Başbakan RT Erdoğan, konuşmalarında, açılışlarında “Ya Allah bismillah” söylemini özellikle, bilerek klişeleştirdi..

Valiler alkollü içki yasaklarını artırdılar..

  • Üniversitelerde “türban” artık tartışma dışı..

Ağzını açan öğretim üyesi en gadar biçimde, örnek (emsal!) olsun diye cezalandırılıyor.. Bu yolu CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu açtı ne acı ki.. Üstelik ülkemizde laikliğin tehlikede olmadığını bile söyleyebildi!

Cin şişeden çıktı, çıkarıldı..

Cami sayısı 83 bini geçti..

  • Alevilerin cemevi istemleri reddediliyor..
    İbadethane sayılmıyor; AİHM kararlarına karşın..

Malatya’da bir Alevi aile ölümle tehdit edildi..

Anayasa’da 12 Eylülden kalma zorunlu din dersleri sürdürülüyor.
4+4+4 ile Arapça ve peygamberin yaşamı dersleri kondu.
Felsefe, Matematik saatleri azaltıldı.. Dünya yarışmalarında dibe vurduk.
Kuran derslerinde başını örtme serbestliği genel geçer oldu,,

*********

Çember daralıyor..

2_basli_egitimin_aci_sonucu

Laik yaşam ve seküler devlet düzeni ciddi düzeyde tahrip edildi.
AKP’nin buralarda da durmaya niyeti yok..
Üstelik, Anayasa Mahkemesince laikliğe karşı eylemlerin odağı ama bu eylemlerini artırarak sürdürmekte, topluma dayatmakta ve iktidarda kalmakta!?

Ülkenin çivisi çıktı..

Önceki Cumhurbaşkanımız Sayın Ahmet Necdet Sezer, bu tür, Devrim tarihimiz açsından önemli günleri mutlaka değerlendirir ve topluma eğitici-uyarıcı-yol gösterici iletiler yayımlardı.. Ya Gül ??

10 Nisan 1937’den 76 yıl sonra genel görünüm (manzara-i umumiye) böyle..
Fakat gündem de işgal edilmiş durumda..

APO ile pazarlık,
federasyon,

bölünme anayasası ve
Erdoğan’a BDP’nin başkanlık rüşveti
..

Halkımız ve vicdan sahibi AKP yöneticileri bu gidişe artık “dur” demeli..
Yarın çok geç olmadan

  • Atatürk ve devrimci dava arkadaşlarına şükran ve saygı ile..

Kutsal emanetleri her şeye karşın yaşatılacaktır, yaşayacaktır..

  • Türkiye bu AKP karabasanını da defetmenin yolunu mutlaka bulacaktır.

Giderek dincileştirilen AKP dayatmalarını utanmadan seyreden
“laik – uygar Batı” nın ikiyüzlülüğünü
bütün çıplaklığı ve iğrençliğiyle
bir kez daha izlemiş oluyoruz bu arada..

(Bu yazının pdf formatı için erişke : 10_Nisan_1937’den_Gunumuze_76_Yil_Sonra_Laiklik)

Sevgi ve saygı ile.
11.4.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net