Kategori arşivi: Hekim Saltık

Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca’ya Açık Çağrı

Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca’ya
Açık Çağrı

(CİMER’e başvuru metnimiz yazının altındadır..)

Ülkemiz sahipsiz.. bırakın kötü yönetilmeyi, yer yer yönetilmiyor da.. Kendi haline terk edilmiş görünümde.. Toplum kendi kendine yol bulmaya çalışıyor, de-kapite kurbağa modeli gibi!

Aşı reddi sorunu giderek büyüyor ve Sağlık Bakanlığının etkili, sonuç verebilecek bir girişimine ne denli hazindir ki tanık olamıyoruz..

Üstelik Sağlık Bakanı bir çocuk hekimi..

Çünkü her şey ama her şey, Saraydaki TEK ADAM’a bağlı!
Bakanlar dünün Bakanları değil, Saray’ın sekreterleri ve ciddi hiçbir yetkileri yok..

Sağlık Bakanına düşen, Saraydaki TEK ADAM‘ın aşılara ilişkin akıl almaz negatif takıntısını – inadını mutlaka ama mutlaka kırmak olmalıdır.

AKP = Erdoğan mutlaka ikna edilmelidir ve bu süreçte baş görev Sağlık Bakanınındır..

Sağlık Bakanı Çocuk Hekimi Dr. Fahrettin Koca, TV’lerde halkı aşılamalar için eğitip yönlendirmeye de yetkili değilse, buna gücü yoksa o koltukta ne için oturmaktadır??

Yapamıyor ya da etkili olamıyorsa, durumu kamuoyuna açıklamalı ve istifa etmelidir. Böylesi bir istifa bile sorunun kamuoyu gündemine alınmasına ve çözümüne, orada atıl oturmaktan kuşkusuz çok daha büyük yarar sağlayacaktır..

Sayın meslektaşımız Dr. Koca‘yı bir seçim yapmaya çağırıyoruz..

Çoook geç kalındı, salgın kapıda ve faturayı ölen, engelli kalan yoksul – mazlum aile çocukları ödeyecek gene.. AKP’nin, Saray’ın… ders alacağını mı sanıyorsunuz ya da ne geri dönecek?? 2019’da 3 bine yakın kayda giren Kızamık olgusu var. Oysa bu sayı 100’ü geçmeyecek denmişti.

Veriler karartılarak, saklanarak mızrak çuvala sığdırılabilir mi?

2018 TNSA (Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması) raporunda mutlaka bulunması gereken, başlıca o veriler için çalışılan 50 yıllık gelenek (1968-2018) neden bozulmuş ve bebek – çocuk ölümleri verileri yayınlanmamış, Bakanlığınızca engellenerek sansür edilmiştir?

Neden Dr. Koca, neden, neden??

Güneşi balçığınızla nasıl sıvayabilirsiniz?

TNSA 2018 çalışması dünyanın emeği ve maliyetidir.. Bebek – çocuk ölümleri verileri saklanarak – gizlenerek o Raporu nasıl kullanmamızı öneriyorsunuz Bakan Dr. Koca, nasıl??

Bütün bunlar yanlış ise, TV’lere çıkıp çocuk aşıları hakkında programlar yapıp halkı kapsamlı eğitir, anababaları ÇOCUKLARINI AŞILATMAYA çağırır mısınız lütfen??

Hem Bakan, hem Çocuk Hekimisiniz, ne büyük avantaj ve sorumluluk! Hemen yarın ANABABALARI AŞIYA ÇAĞIRAN etkili – başarılı kamu duyurularına (spotlarına), eğitimine, ulusal bir kampanyaya yol verir misiniz??

Madem yasal düzenleme ile çocukluk çağı aşılarını pek çok gelişmiş ülkenin zorunlu kılması gibi bir yolu her nedense izlemeyeceksiniz, seçenek politikanız nedir? Öyle susup oturarak bekleyip geçiştiremezsiniz.

  • Halkın sağlığı kimsenin oyuncağı değildir!

Bu temel teknik konuda olsun Saray’dan bağımsız davranabilir misiniz?
AKP = Erdoğan‘ı ikna edebilir misiniz? Sahi, hiç denediniz mi?? Ne zaman, size ne dedi??

Yoksa siz de mi aynı yolun yolcususunuz Sn. Bakan Dr. Koca??

Hangisi, hangisi??

Sn. Bakan, AA’ya demecinde (8.1.20) “Önümüzdeki dönemde aşı reddi ile ilgili birçok tartışmanın aşıda yerelleşme ve yerlileşme ile daha da azalacağını düşünüyorum.” demiş. AKP, tek başına iktidarının 18. yılında. İlk Sağlık Bakanı bir Profesör hekim idi ve 10 yıl dolayında Bakanlık yaptı. Türkiye hala “yerli aşı” üretecek, yakışıyor mu bu söylem Sn. Bakan?
***
Şu sözler, Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa‘nın :

    • “…Bulaşıcı ve salgın hastalıklara karşı insanları koruma konusunda büyük hizmetleri görülen aşıları hazırlamak ile meşgul Hıfzıssıhha Kurumlarımız tam başarı ile çalışmasına devam ve savaşıma yararlı hizmet yerine getirmektedirler.– 1337 senesi (1921) içinde üç milyon kişilik çiçek aşısı yapabilen Sivas (Hıfzıssıhha) Kurumu, geçen yıl (1929)

      – beş milyon kişilik çiçek aşısı,
      – 537 kg kolera,
      – 407 kg tifo aşıları üretmiş
      ve bunlar halka yaygın biçimde uygulanmıştır

{Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri. Cilt I-III, sayfa 306-7 ve
Türkiye’de Erken Cumhuriyet Dönemi Sağlık Hizmetleri}

2020’de Türkiye ne yazık ki tek bir aşı bile üret(e)miyor! Açıklaması ise “küresel işbölümü”!  15 aşı türünü Sağlık Bakanlığı tümüyle dışalımla (ithalatla) karşılıyor.
****
Ya bilimsel ve dürüst sağlık – ülke yönetimi sürdürün ya da düşün yakamızdan, düşün!

Uyaralım; yakınlarda kazanacağınız sıfatlardan biri de ÇOCUK KATİLİ olmasın!

Sevgi, saygı ve derin KAYGI ile. 12 Ocak 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Halk Sağlığı Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

Not : Sayın Bakana tweet iletisi olarak da sunulmuştur.
CİMER‘e başvuru metni –zorunlu olarak epey kısaltılmış– aşağıdadır..
=====================================
CİMER’e başvuru metni 

  • Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi (CİMER)‘ne yapmış olduğunuz başvurunuz 2000111313 sayısı ile alınmıştır. Başvurunuz ile ilgili tüm işlemleri CİMER’in internet adresinden takip edebilirsiniz.

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’ya Çağrı

Aşı reddi sorunu giderek büyüyor ve Bakanlığın etkili, sonuç verebilecek bir girişimine ne yazık ki tanık olamıyoruz. Üstelik Sağlık Bakanı çocuk hekimi. Çünkü her şey Saraydaki TEK ADAM’a bağlı! Bakanlar Saray’ın sekreteri ve ciddi hiçbir yetkileri yok. Sağlık Bakanına düşen, Saraydaki TEK ADAMIN aşılara ilişkin akıl almaz takıntısını, inadını mutlaka kırmak olmalı. Erdoğan mutlaka ikna edilmeli, görev Sağlık Bakanının. Bakan, TV’de halkı aşılamalar için eğitip yönlendirmeye de yetkili değilse, o koltukta neden oturmakta? Yapamıyorsa kamuoyuna açıklamalı ve istifa etmeli. Böylesi bir istifa bile sorunun kamuoyu gündemine alınmasına ve çözümüne daha büyük yarar sağlar. Dr. Koca‘yı bir seçim yapmaya çağırıyoruz. Çoook geç kalındı, salgın kapıda ve faturayı ölen, engelli kalan yoksul, mazlum aile çocukları ödeyecek gene. TV’de halk aşıya çağrılmalı. Bakan Çocuk Hekimi, büyük avantaj ve sorumluluk! Madem yasal düzenleme ile çocukluk birçok gelişmiş ülke gibi zorunlu kılmayacaksanız, seçenek politikanız nedir? Susup oturarak bekleyip geçiştiremezsiniz. Halkın sağlığı kimsenin oyuncağı değildir! Bu temel konuda olsun Saray’dan bağımsız davranabilir misiniz? Erdoğan‘ı ikna edebilir misiniz? Hiç denediniz mi, ne zaman, size ne dedi? Yoksa siz de mi aynı yolun yolcususunuz Sn. Kara?Ya bilimsel sağlık yönetimi sürdürün ya da bırakın! Uyaralım yakında kazanacağınız sıfatlardan biri ÇOCUK KATİLİ olmasın!
Kaygı ile. Prof. Dr. Ahmet SALTIK MSc BSc. 11.01.2020
******

ANTALYA TABİP ODASI : “KAYGI İLE İZLİYORUZ”

Antalya Tabipler Odası

ANTALYA TABİP ODASI :

KAYGI İLE İZLİYORUZ

http://www.antalyatabip.org.tr/haberler/guncel-haberler/kaygi-ile-izliyoruz

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

“Ailelerin kafasındaki kuşkular ortadan kaldırılmalıdır.”

Aşılar güvenli ve etkin ürünlerdir.

Aşılar geçen yüzyılın en önemli halk sağlığı kazanımıdır.
Aşılar bireysel yararları yanında toplum bağışıklığı açısından da çok önemlidir.

Yaşamla birlikte bilim de sürekli bir değişim ve gelişim içindedir. Tıp bilimi bu süreci en yoğun yaşayan alanların başında gelir. Tüm bu nedenlerle Antalya Tabip Odası olarak Antalya İl Sağlık Müdürlüğü ile birlikte Aile Hekimlerine yönelik Bağışıklama Kursları düzenledik. Temel amacımız özellikle aşılar konusunda bir anımsatma yapmanın yanı sıra, bu alandaki gelişmeleri paylaşmak, aşı reddi konusunu tartışmak ve yaşamımıza yeni giren aşılar hakkında bilgilendirme yapmaktı.

Antalya Tabip Odası Eğitim Komisyonu ve Onur Kurulu üyesi, Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları AbD Öğretim Üyelerinden Dr. Sevtap Velipaşaoğlu’nun ve İl Sağlık Müdürlüğünden konuşmacıların olduğu eğitim toplantılarımız Merkez, Alanya ve Finike ilçelerinde 6 kez yinelendi. Yoğun ilgi gören eğitimlerimizle 500’ün üzerinde aile hekimine ulaştık. Eğitimler etkileşimli (interaktif) biçimde sürdürüldü. Hekimler, sahadaki sorunları paylaşma, değerlendirme ve ortak tutum belirleme fırsatları buldular.

Aşı konusunda köklü bir tarihi olan bu topraklarda, bugün aşılanmayan binlerce çocuk olmasını ve aşı karşıtlığının giderek yaygınlaşmasını kaygı içinde izliyoruz. Sağlık Bakanlığının rakamlarına göre, çocuğuna aşı yaptırmayı reddeden aile sayısı 2011’de 183 iken 2016’da 12 bine, 2017 ise 23 bine çıktı. Bugün bu rakamın 40 binlerin üzerinde olduğu görülmektedir. Ne yazık ki, aşıyla önlenebilir hastalıklar yalnızca aşı yaptırmayan çocukları değil, aşılı olanları da tehdit etmektedir.

Aşı karşıtlarının asılsız, akıl ve bilim dışı haberleri yaymaları en önemli neden olarak görülmektedir.

Ailelerin kafasında kuşkular oluştuğundan, aşının büyük oranda uygulandığı kurumlar olan aile sağlığı merkezlerindeki sağlık çalışanları aileler ile karşı karşıya kalmaktadır

Eğitimlerde çocuklarımızın gelecekteki sağlığının aşı reddi ile hangi boyutta olumsuz etkileneceği karşısında çözüm yolları ortaya konuldu. Aşı reddi ve karşıtlığı ile oluşabilecek olumsuz sonuçların  yaşanmaması için ilgili tüm kurumlarca aynı doğrultuda topluma dönük bilimsel kanıtlarla bilgilendirme ve eğitimin sağlanmasının en önemli yaklaşım olacağı sonucuna varıldı. Bu konuda görsel sosyal medyanın ve yazılı basının olumlu katkılarının önemi de vurgulandı.

Türk Tabipleri Birliği’nin Aşı Candır Hayat Kurtarır kampanyası önemli bir adımdır.

Aşılar güvenli ve etkin ürünlerdir.

Aşıya karşı çıkanların savlarından biri, aşıların içinde bulunan maddeler nedeniyle güvenilir olmadığıdır. Oysa aşıların geliştirilme süreci öbür ürünlere göre çok daha titiz çalışma ile yürütülmektedir. Kimi aşıların içinde bulunan cıvalı bileşik (tiyomersal) cıvanın organik biçimidir ve otizm yaptığına ilişkin hiçbir bilimsel kanıt yoktur. Yakın zamanda Avustralya’da bir milyondan fazla çocuğu kapsayan bir çalışma bu konudaki tartışmaya son noktayı koymuştur. Aşıların etkisini güçlendirmek amacıyla kullanılan alüminyum çok düşük miktardadır; bu maddeye gıdalar ve hava yoluyla maruz kalma ile karşılaştırıldığında ihmal edilebilir düzeydedir.

Aşılarda domuz jelatini bulunduğu savı ise kolaylıkla açıklığa kavuşturulabilecek bir konudur. Sağlık Bakanlığının, domuz jelatini içeren ürünlerin satışına izin vermediğini kamuoyuna açıklaması ve kaygı duyanları bilgilendirmesi gerekmektedir. (AS: Bakanlık web sitesinde aşılarda domuz jelatini bulunmadığı bilgisi var..)

Bakanlıktan beklenen, topluma güçlü mesajlar vererek aşılanmayı teşvik etmesidir.

Aşı karşıtları bilmelidir ki;

Dünya Sağlık Örgütü’ne göre dünya üzerinde insan sağlığına en çok katkısı olan iki uygulamadan biri aşılar, öbürü suyun dezenfeksiyonudur.

Türkiye’de aşılama oranlarının bugünkü düzeyine erişmesi Birinci Basamakta emek veren sağlık çalışanları sayesinde gerçekleşmiştir. Aşılama hizmetinin yaygınlaşmadığı yıllarda doğan her bin bebekten 150-200’ü bir yaşını görmeden ölüyordu. Aşı yalnızca uygulandığı kişiyi korumaz; hastalık etkeninin toplumdaki dolaşımını engelleyerek toplumdaki riskli kişileri de korur. Sağlık Bakanlığından istemimiz;

– Mevzuatta belirsizliği sona erdirmeli
– Sağlık çalışanlarını aşılar ve aşılama hizmetleri konusunda güncel ve bilimsel bilgiler ile donatmalı
– Kamuoyuna dönük medya ve her türlü iletişim aracını kullanarak aşı savunuculuğu yapmalı; halkın kuşkularına karşı bilimsel ve gerçekçi yanıtlar vermeli, halkı bilgilendirmelidir.

Antalya Tabip Odası olarak Antalya İl Sağlık müdürlüğüne teşekkür ederken, mezuniyet sonrası eğitimlerin öneminin bilinciyle hem bağışıklama hem de farklı alanlarda eğitim programları oluşturulması konusunda ilgili kurumlarla çalışmalarımızı sürdüreceğiz.

ANTALYA TABİP ODASI YÖNETİM KURULU
www.antalyatabip.org.tr
=======================================
Dostlar,

Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca’ya Açık Çağrımızdır

Antalya Tabip Odamızı ve işbirliği içinde davranan İl Sağlık Müdürlüğünü kutluyoruz..

Ülkemiz sahipsiz.. bırakın kötü yönetilmeyi, yer yer yönetilmiyor da.. Kendi haline terk edilmiş görünümde.. Toplum kendi kendine yol bulmaya çalışıyor, de-kapite kurbağa modeli gibi!

Aşı reddi sorunu giderek büyüyor ve Sağlık Bakanlığının etkili, sonuç verebilecek bir girişimine ne denli hazindir ki tanık olamıyoruz..

Üstelik Sağlık Bakanı bir çocuk hekimi..

Çünkü her şey ama her şey, Saraydaki TEK ADAM’a bağlı!
Bakanlar dünün Bakanları değil, Saray’ın sekreterleri ve ciddi hiçbir yetkileri yok..

Sağlık Bakanına düşen, Saraydaki TEK ADAMIN aşılara ilişkin akıl almaz takıntısını – inadını mutlaka ama mutlaka kırmak olmalıdır.

AKP = Erdoğan mutlaka ikna edilmelidir ve bu süreçte baş görev Sağlık Bakanınındır..

Sağlık Bakanı Çocuk Hekimi Dr. Fahrettin Koca, TV’lerde halkı aşılamalar için eğitip yönlendirmeye de yetkili değilse, buna gücü yoksa o koltukta ne için oturmaktadır??

Yapamıyor ya da etkili olamıyorsa, durumu kamuoyuna açıklamalı ve istifa etmelidir. Böylesi bir istifa bile sorunun kamuoyu gündemine alınmasına ve çözümüne, orada atıl oturmaktan kuşkusuz çok daha büyük yarar sağlayacaktır..

Sayın meslektaşımız Dr. Koca‘yı bir seçim yapmaya buradan çağırıyoruz bir kez daha..

Çoook geç kalındı, salgın kapıda ve faturayı ölen, engelli kalan yoksul – mazlum aile çocukları ödeyecek gene.. AKP’nin, Saray’ın… ders alacağını mı sanıyorsunuz ya da ne geri dönecek??

Veriler karartılarak mızrak çuvala sığdırılabilir mi?

2018 TNSA (Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması) raporunda mutlaka bulunması gereken, başlıca o veriler için çalışılan 50 yıllık gelenek (1968-2018) neden bozulmuş ve bebek – çocuk ölümleri verileri yayınlanmamış, Bakanlığınızca engellenerek sansür edilmiştir?

Neden Dr. Koca, neden, neden??

Güneşi balçığınızla nasıl sıvayabilirsiniz?

TNSA 2018 çalışması dünyanın emeği ve maliyetidir.. Bebek – çocuk ölümleri verileri saklanarak – gizlenerek o Raporu nasıl kullanmamızı öneriyorsunuz Bakan Dr. Koca, nasıl??

Bütün bunlar yanlış ise, TV’lere çıkıp çocuk aşıları hakkında bir program yapıp halkı kapsamlı eğitir misiniz lütfen?? Hem Bakan, hem Çocuk Hekimisiniz, ne büyük avantaj ve sorumluluk! Ya da hemen yarın ANABABALARI AŞIYA ÇAĞIRAN etkili – başarılı kamu duyurularına (spotlarına), eğitimine, ulusal bir kampanyaya yer verir misiniz??

Madem yasal düzenleme ile çocukluk çağı aşılarını pek çok gelişmiş ülkenin zorunlu kılması gibi bir yolu her nedense izlemeyecekseniz, seçenek politikanız nedir? Öyle susup oturarak bekleyip geçiştiremezsiniz. Halkın sağlığı kimsenin oyuncağı değildir!

Bu temel teknik konuda olsun Saray’dan bağımsız davranabilir misiniz?
AKP = Erdoğan‘ı ikna edebilir misiniz? Sahi, hiç denediniz mi?? Ne zaman, size ne dedi??
Yoksa siz de mi aynı yolun yolcususunuz Sn. Bakan Dr. Koca??
Hangisi, hangisi??
Ya bilimsel sağlık yönetimi / ülke yönetimi sürdürün ya da düşün yakamızdan, düşün!

Haberiniz olsun; yakınlarda kazanacağınız kara sıfatlardan biri ÇOCUK KATİLİ olabilir!

Sevgi, saygı ve derin KAYGI ile. 11 Ocak 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Halk Sağlığı Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

AŞILAR VE İLAÇLAR

AŞILAR VE İLAÇLAR

Prof. Dr. Coşkun ÖZDEMİR
Cumhuriyet,
09.01.2020

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Ağır ve üstelik çözümleri çok zor görünen sorunlarla baş başa bir ülkede yaşıyoruz. İşsizlik var, geçim zorlukları, borç içinde yaşayan milyonlar, rekor düzeyde kadın cinayetleri, Suriye’den sonra Irak ve şimdi de Libya. Az daha İstanbul Kanalını unutuyordum En hararetli tartışmalar onda. Neredeyse 40 yıldır süregelen terör ve her gün yürek yakan şehitler ve şehitler. Bunlar yetmezmiş gibi şimdi bir de aşılar ve ilaçlar sorunu ortaya çıktı. Sevilen bir yazar, Kara Kutu adlı çok okunan çok satan bir kitap yazdı. Beklendiği gibi çok tepki aldı. Kimileri bu eleştirilerde çok ileri gittiler. Kolaylıkla insan harcamak bizim aydınlarımız arasında bir gelenek gibidir. Siliverirler sizi. Ben kitabı henüz okumadım. Ama yazdıklarına katılarak, beğenerek okuduğum bu yazarın, kitabın SÖZCÜ’deki tanıtımına takıldım. Bunu da O’na dostça yazdım”.

Genellemek yanlış

İlaçlar (genelleyerek) hastalıkları iyileştirmez, kronikleştirir, çok sayıda yan etki yapar, ben ilacı bıraktım, spor, temiz hava, iyi beslenme ile yetineceğim..” diyor. Üstelik şeker hastası. Sevgili Soner Yalçın, kapitalizmi onun parayı, kazancı her şeyin üstünde tutmasını aldatmasını, sömürmesini savaşlara yol açmasını sonuna kadar ileri sürebilirsin. Sana katılırız. Ama ilaçları ve aşıları topyekûn kötülemek, kullanımlarını zararlı ilan etmek çok yanlış. Kapitalizme karşı yalnız ilaçlar için değil, gıdalar için satılık eşyalar için ve her şey için önlem almak zorundayız. Uzun yoldan gidip benden çok para isteyen şoför ben bu hilekârlığı fark edince bana “Ne yapalım efendim, çok kazık yiyoruz, biz de fırsat bulunca kazık atıyoruz..” diyor. Onun önlemi böyle. Eminim bakkal da, tamirci de, doktor da, profesör de, öğretmen de, satıcı da benzer önlemler alıyordur. Bunu yapamayan asgari ücretle çalışanlar, ancak Allah’a dua edebilirler. Azgelişmiş kapitalist bir ülkede yönetimde, ekonomide, eşitlikte, eğitimde bir adalet sağlayamıyorsa orada çok sayıda suç işlenecek ve rüşvetin yolsuzluğun önüne geçilemeyecektir.

İlaç firmaları ticari kuruluşlardır. Bir ilacın tedavide kullanım aşamasına gelmesi 8-10 yıl sürebilir. Bu gelişimin maliyeti milyarları bulabilir. Sık görülen hastalıkların ilaçlarına öncelik verirler, ender görülenleri ihmal edebilirler. Rekabet de var. İlaçlarının çok satılması için o ülkenin yasaları engellemedikçe her çareye başvururlar. Polifarmasiyi teşvik ederler. Kimi doktorların ve akademisyenlerin tatmin edici para karşılığında sipariş ilaç makaleleri yazdığı iyi biliniyor. Yıllar önce yeni kurulan bir ilaç firması bize hisse senedi almayı önermişti. İlaçları satıldıkça birlikte kazanacaktık. Bunların önlemini sosyal devletin Sağlık Bakanlığı, dürüst akademisyenler araştırmaları ile üniversiteler alabilir. Yaşam kurtaran ilaçları, antibiyotikleri kötülemek, reddetmek olmaz. En iyi en doğru kullanımını sağlamak yönetimin görevidir. Bizde kabul görüp onay alıp çok kullanılan bir akıl fikir ilacından bahsettiğim zaman Amerikalı nörologlar gülmüşlerdi. İngiltere’de bize göre ne denli az ilaç kullanıldığını görüp şaşmıştım. Devlet hastanesinde görev yapan bir öğrencim

  • “80 hasta bakmaya zorluyorlar. Olacak şey değil, ama itiraz etmiyorum çünkü performans ödeneği alıyorum. Yanılmayayım diye 3 yerine 30 MR istiyorum..” diyor.İsrafı ve nedenini görüyor musunuz?

Yanlışlığı anlaşıldı

Aşılara gelince, orada da büyük yanlışlık yapılıyor. Grip aşısı %10-60 yarar sağlıyor. Virüsler her yıl değiştiği için, her zaman ayni derecede etkili olmuyor. Risk kümeleri kullanmalı.

Aşılar otizme neden oluyor..” deniyor.

Bunu Habertürk’te konuşan üçlü de söyledi. Eski arkadaşım Dr. Canan Efendigil de vardı. Oysa bunu yazan Dr. A. Wakefield ve arkadaşları idi. Geniş araştırmalar yapıldı ve bunun doğru olmadığı anlaşıldı (Dr. Mustafa Çetiner- Herkese Bilim ve Teknoloji). O yazı geri çekildi. Bu tartışmalar yüzünden halka doğru olanı anlatmak zor oluyor. Bu aşı karşıtlığı nedeni ile kızamık olguları ve ölenlerde büyük artış oldu. Çare, çok güvenilir uzman kişilere danışarak doğru olanı yapmaktır. Tabii devlet ve Sağlık Bakanlığının büyük sorumluluk yüklenmesi ve öncü bir rol oynaması gerekiyor.
================================
Dostlar,

Sayın Prof. Dr. Coşkun Özdemir, 90 yaşını aşan bir bilge hekimdir..
İstanbul Tıp Fakültesi’nde öğrencisi olmuş olmak bize onur veriyor.
O’nun insancıl hekim yüreciği hala insanımızın sağlığı için çarpıyor..
40+ yıldır İstanbul / Yeşilköy’de kurup yüklendiği KASDER‘de (Kas Hastalıkları Derneği) yoksul kas hastalarının dertlerine deva olmaya çabalıyor, yetkin bir Nörolog olarak..

Aşı karşıtlığı sorununu bu sitede çoooook işledik. Daha dün sitemizde yayınlanan bir yazımızda şu dizelere yer verdik :

“..Çocuk aşılama oranları düşüyor, geçen yıl 3 bine yakın kızamık saptandı ülkede, hala aklınızı başınıza alıp bu bağlamda etkili bir girişim yapmıyorsunuz! TBMM’ye bu aşıların zorunlu olmasını öneren yasa önerisi sunalı yıllar oldu, kadük ettiniz.. Dinci takıntılarınızla aşıları, pek çok ülkenin yaptığı gibi yasal olarak zorunlu kılmaya yanaşmıyorsunuz.. Örn. TV’lerde halkı bu bağlamda eğitecek ve aşıya teşvik edecek neden tek bir kamu duyurusu (spotu) bile yok?! Siz ne yapmak istiyorsunuz? Salgın çıksın ve mazlum – yoksul çocuklar ölsün, engelli mi kalsın!”.. (http://ahmetsaltik.net/2020/01/10/istanbul-trakyayi-yutamaz/)

*****
Soner Yalçın’ı da geçtiğimiz yıl SÖZCÜ‘deki köşesinde aşı karşıtı bir yazısı nedeniyle e-ileti ile nazikçe uyarmış, konunun uzmanlık gerektirdiğini belirtmiş ve çok rahat yanlışa düşebileceğini, halkın  – çocukların sağlığına istemeden zarar verebileceğini vurgulamıştık. Telefonumuzu da yazarak dilerse bu gibi yazılarda bizden görüş alabileceğini eklemiştik. Çok kısaca “Teşekkür ederim hocam..” yanıtını almıştık.. Ama gene bildiğini okudu.. (yazışma arşivimzdedir..)

  • Bu konuda hata yapmak, aşıyla korunulabilir hastalıklar yüzünden SALGIN ÇIKMASI anlamına gelir. Bu salgında masum – yoksul çocuklar (erişkinler de!) ölür, engelli kalır.

Bedel böylesine ağırdır. O yüzden, konuyu uzmanlarına bırakmak zorunludur.

Soner Yalçın çok birikimli, zeki, üretken ve yazdıklarıyla halkımıza ışık tutan nitelikli bir yazardır. Ancak son kitabındaki ilaç ve özellikle AŞILAR konusunda yazdıkları son derece sakıncalı, halk sağlığını tehdit eden, bilimsel açıdan yanlış, temelsiz içeriklerdir.

Şimdi ne yapmalıdır Soner Yalçın???

Bir deli” kuyuya bir taş atıyor, 40 akıllı yıllarca çıkaramıyor..

Soner Yalçın Bir deliolmak / kalmak istemiyorsa;

SONER YALÇIN’a çağrı                                     :

– kamuoyuna bir açıklama yapmalı,
– açıkça özür dilemese bile,
– özellikle AŞILAR konusunda yanıldığını,
– yazdıklarını geri aldığını,
– anababaların çocuklarını mutlaka aşılatmaları gerektiğini

duyurmalı ve zaten ipe un seren ağır sorumlu AKP iktidarını da derhal göreve çağırmalıdır…

Bunu yapmayan ya da tersini yapanlar, salgın çıktığında ölecek – engelli kalacak masum ve çoğu yoksul çocukların KATİLİ olmaktan kurtulamazlar..

  • Sağlık Bakanlığı hiç yoktan, hemen, ivedilikle TV’lerde kamu uyarıları (spotları) yayınlayarak anababaları çocuklarını aşılamaya çağırmalıdır..
  • Hiç yoktan, hemen, gecikmeden, SALGIN KAPIDA!

Sevgi ve saygı ile. 11 Ocak 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Halk Sağlığı Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

 

TTB’den “Türkiye’nin Sağlığı-2019” Raporu

TTB’den “Türkiye’nin Sağlığı-2019” Raporu

TTB’den “Türkiye’nin Sağlığı-2019” Raporu

Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi tarafından hazırlanan

  • “21. Yüzyılın Üçüncü On Yılına Başlarken Türkiye’nin Sağlığı-2019”

başlıklı rapor, 3 Ocak 2019 tarihinde TTB’de düzenlenen basın toplantısıyla kamuoyuna duyuruldu.

TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Sinan Adıyaman, TTB Genel Sekreteri Dr. Bülent Nazım Yılmaz, TTB Merkez Konseyi üyeleri Prof. Dr. Gülriz Erişgen ve Dr. Selma Güngör ile Ankara Tabip Odası Genel Sekreteri Dr. Ali Karakoç’un katıldığı basın toplantısında, 2019 yılında Türkiye’de sağlık ortamının genel durumuna ilişkin bilgiler paylaşıldı. Basın açıklamasını, TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Sinan Adıyaman okudu.

Sağlık Bakanlığı (SB), Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) ve Tıp Eğitimi Programlarını Değerlendirme ve Akreditasyon Derneği (TEPDAD) tarafından 2 Ocak 2020 tarihine dek yayımlanmış en son veriler dikkate alınarak hazırlanan raporda;

– Türkiye’de Toplumsal Sağlık Düzeyi ve Sağlıkta Eşitsizlikler,
– Türkiye’de Tıp Fakülteleri, Tıp Eğitimi ve Hekim Göçü,
– Sağlık Güvencesi Kapsamı ve Sağlık Sigortası Primi,
– Sağlık Hizmetlerinin Finansmanı,
– Bulaşıcı Hastalıklar,
– Çalışma Koşulları ve Özlük Hakları,
– Sağlıkta Şiddet,
– Şehir Hastaneleri ve
– Sağlık Bakanlığı

başlıkları ele alındı.

Rapor için tıklayınız. : Türkiyenin-Sagligi-2019

 

İLÂÇ ENDÜSTRİSİ


İLÂÇ ENDÜSTRİSİ

Dr. Ceyhun Balcı

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Son zamanlarda tıp ortamı üzerine sayısız yazı yazıldı. Derinlemesine tartışmalar yapıldı. Soner Yalçın’ın Kara Kutu’sundaki son derece açık ve net yanlışlar doğal olarak öne çıktı. Kara Kutu’nun doğruları da vardı elbette. İngilizce “Big Pharma” olarak nitelenen ilâç endüstrisinin bu alanda sergilediği davranışlar da irdelenmeyi ve tartışılmayı hak ediyor.

Özellikle tıp çevrelerinin bu konudaki çekinceli yaklaşımı “kendi kapımızın önünün temiz tutulması” konusunda eksiklik yaratmış oluyor. Bu önemli sorun hekimler ve akademi tarafından  masaya yatırılmayıp da iş gazetecilere ya da yazarlara bırakıldığında halk sağlığını tehlikeye düşürmeye varan abartılı saptamalar havada uçuşmaya başlıyor.

Tıpla ilgili pek çok sorun gibi ilâç alanında yaşananlar da sağlığın toplumsal bir hizmet olmaktan çıkartılarak kazanç alanına dönüştürülmesiyle yakından ilintilidir.

Kısaca anımsamak gerekirse; Türkiye’de geçmiş dönemlerde ordu ve SSK ilâç üreticisi olmuşlardır. Özel girişimin elindeki ilâç fabrikaları da uzun yıllar boyunca yerli sermaye yapısına sahip olmuştur. Bugün gelinen noktada kamunun ilâç üretmesi bir yana, bu alanda adı bile geçmez olmuştur. Yerli sermayeli ilâç fabrikaları da son 15 yılda neredeyse yabancı sermayeli hale gelmiştir. Osmanlı’nın son döneminden başlayarak Cumhuriyet’le birlikte aşı üreticisi olan Türkiye, Dr, Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü’nü kapatarak aşı üreticisi olmaktan da vazgeçmiştir. Tüm bu gelişmeleri şu tümceyle tanımlayabiliriz.

  • Türkiye başta kamu olmak üzere dev bir ilâç ve aşı müşterisi olmuştur.”
  • Bunun yalın anlamı DIŞA BAĞIMLILIK’tır.

Üretici olmaktan çıkıp tüketici olmanın önde gelen tehlikesi çok geçmeden baş göstermiş ve ilâç endüstrisi kısa süre içinde ortama egemen olma şansını yakalamıştır.

Türkiye’de ilâç endüstrisi neredeyse tümüyle dışa bağlandığına göre, ilâç kartellerinin ana yurdu ABD’de bu bağlamda olup bitenlere bakmak yararlı olabilir.

İngilizce özgün sürümüne bağlantıdan erişilebilecek yazıdan esinle aşağıdaki başlıkları sıralamak olasıdır.

İlâç endüstrisi kazanç odaklı yaklaşımlarını nasıl sergiliyor?

  1. Kullanıma yeni sunulan ilâçların hayalet hastalar aracılığıyla övülmesi. Böylelikle bu ilâçlarla ilgili istem yaratılması. Yine bu doğrultuda sosyal güvenlik kurumlarının aynı işlevi gören daha ucuz seçeneklerden uzak tutulması. Kamuoyu oluşturma amaçlı bu türden amaçlı yapay grupların ilâç endüstrisince desteklendiği belgelenmiş durumdadır.
  2. İlâç kullanımı ve geri ödemeleri için karar verici durumunda olan yönetsel unsurlarla içli dışlı ilişkiler kurulması.
  3. FDA (Amerikan Gıda ve İlâç Dairesi) tarafından henüz onaylanmamış ürünlerin deniz aşırı ülkelerde denenmesi. Buna en çarpıcı örnek Pfizer firmasının Nijerya’da denediği FDA onayı almamış antibiyotiğinin ölümlere yol açmış olmasıdır.
  4. Enstitü temelli bilimsel kurulların, ilâç firmalarının çıkarlarına engel olmayacağı varsayılan kimselerden oluşturulması doğrultusunda girişimlerde bulunulması.
  5. FDA’nın yeni ürüne sıcak baktığı anlamına gelecek kurgulamayla söz konusu ilâca ön istem yaratmak.
  6. Herhangi bir kavram ya da hastalık konusunda görünürde “farkındalık yaratma” ama gerçekte kamuoyunu duyarlılaştırma ve sunulacak ürüne ısındırma amaçlı ilâç endüstrisi duyuruları. Hatta, son zamanlarda endüstrinin önce hastalık uydurup sonra da o hastalığı sağaltacağı varsayılan ilâcı kullanıma sunduğu da savlar arasındadır.
  7. Hayalet yazarlara yazdırılan sözde bilimsel yayınların yanı sıra hekimlerin başvuru ve rehber kitabı niteliğindeki kitapların etki altına alınarak ilâç firmalarının satmak istedikleri ürünlere kolaylık sağlanması.

Bağlantısını vermiş olduğum makalenin yazarından da kısaca söz etmek gerekirse; Martha Rosenberg dilimize sağlık gazetecisi olarak çevrilebilecek işi yapıyor. Amerikan Sağlık Gazeteciliği Merkezi Üyesi.

Yazılarında dikkati çeken nokta olgulara ve olaya odaklanması. Bilgiye ve belgeye dayanan saptamaları kişilerden çok sistemi hedefe koymakta. Bizdeki aynı türün daha çok tanıtıma, bir ürünün tüketilmesine ve kişilerin yıpratılmasına dönük olduğu düşünüldüğünde Martha Rosenberg’in yaptığı türden sağlık gazeteciliği için darısı başımıza demek gerekiyor.

Tıp ortamının önde gelen ve ayrılmaz parçası durumuna gelen aşırı tüketimin önüne geçmek öncelikli görev olmalı.

Bunu başarmak için de

  • ülkemiz –geçmişte olduğu gibi– başta aşı ve ilâç olmak üzere tanı ve tedavide kullanılan gereçlerin üreticisi konumuna gelmeli.Ulus ötesi yapıların sicili bu denli açık ve kirli olduğuna göre…
    =================================
    Dostlar,

    Şu sözler, Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa‘nın :

    • “…Bulaşıcı ve salgın hastalıklara karşı insanları koruma konusunda büyük hizmetleri görülen aşıları hazırlamak ile meşgul Hıfzıssıhha Kurumlarımız tam başarı ile çalışmasına devam ve savaşıma yararlı hizmet yerine getirmektedirler.– 1337 senesi (1921) içinde üç milyon kişilik çiçek aşısı yapabilen Sivas (Hıfzıssıhha) Kurumu, geçen yıl (1929)
      beş milyon kişilik çiçek aşısı,
      – 537 kg kolera,
      – 407 kg tifo aşıları üretmiş
      ve bunlar halka yaygın biçimde uygulanmıştır

      {Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri. Cilt I-III, sayfa 306-7 ve
      Türkiye’de Erken Cumhuriyet Dönemi Sağlık Hizmetleri}2019’da Türkiye ne yazık ki tek bir aşı bile üret(e)miyor! Açıklaması ise “küresel işbölümü”!

      15 aşı türünü Sağlık Bakanlığı tümüyle dışalımla (ithalatla) karşılıyor.
      Özel sektörce dışalımı yapılan aşılar da var. Dünyada toplam 25 farklı aşı uygulamada.

      Bu “küresel işbölümü” retoriği sahibi Batılılar, Irak’ı UNSC (BM Güvenlik Konseyi) onayı ile “koalisyon güçleriyle” (!) işgallerinde uluslararası savaş hukuku kurallarını (Cenevre Sözleşmelerini) çiğneyerek aşı – ilaç – mama ambargosu bile uygulayarak yarım milyon bebek ve çocuğun ölümüne neden oldular (UNICEF kayıtları..).

      Türkiye’ye de yaparlar mı dersiniz??

Sevgi ve saygı ile. 28 Aralık 2019, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Halk Sağlığı Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

Meslek Hastalıkları – Occupational Diseases

logo_AUTF

Sevgili AÜTF Dönem 5 Öğrencilerimiz ve asistanlarımız,
Emekçilerimiz, Site Okurlarımız…

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Dönem V’te işlediğimiz
MESLEK HASTALIKLARI konulu dersin güncellenmiş yansılarını
(202 yansı, 7,5 MB) pdf olarak incelemek için lütfen tıklayınız. (27 Aralık 2019)

Bu yansıların ilk 104’ü sınav kapsamındadır
. Sonrakiler ek bilgi edinmek isteyenleredir.

Türkiye ve Dünya emekçilerini saygı ve şükranla selamlayarak!

Meslek_hastaliklari

Bu sunu, 13 Mayıs 2014’te Soma maden faciasında, iktidarın göz yumması ile sermayenin dizginsiz kâr hırsına göz göre göre kurban edilen 301 (üç yüz bir) masum emekçiye
ve ailelerine adanmaktadır…
 Karadon_faciasi_5._yil_17.5.15

ATA_Ergani'de_Kaza_Kader_Talih_Tesaduf_Arapcadir

Yüreğimiz Siirt – Şirvan – Maden köyü bakır madeni göçüğü kurbanı 16 emekçiye yandı.. Heyelan diyorlar ama Maden Mühendisleri Odası raporuna göre resmen şiv kayması ve işletmenin hatası – ihmali sonucu.. Sitemizde işledik :

Soma kırımının (katliamının), 301 masum maden emekçisinin ilkel ve vahşi – rezil sermaye birikimine kurban edilmesini lanetliyoruz..

6 yıl sonra sorumluların hak ettikleri yaptırımı görmemeleri sonucunu esefle kınıyoruz..

2017 sonunda kayda giren meslek hastalığı sayısı yalnızca 691…

İşle ilgili hastalık” kaydı yok! ILO toplam 160 milyon meslek hastalığı + İşle ilgili hastalık kestirimi yapıyor her yıl. Türkiye Dünya nüfusunun %1,1’i; kabaca 1,6 milyon / yıl meslek hastalığı + İşle ilgili hastalık tanısı beklenebilirdi. 2018’da kişi başına yaklaşık 9 kez hekime başvurduk.. 700 milyonu aşıyor toplam hekim – başvuran görüşmesi (muayene!?).
Meslek hastalığı sayısı toplam muayene sayısının milyonda 1’i bile değil..

  • Örtük/örtülen, saklı/saklanan açık ama gizli meslek hastalığı salgını için için sürüyor..
  • Emekçiler sermayeye post-modern vahşi mi vahşi “yeni” bir vergi (!) daha ödüyor :
  • KAN VE CAN VERGİSİ!

Sorunların çözümünün BÜTÜN EMEKÇİLERİN BİRLEŞMESİNDEN GEÇTİĞİNİ
bir kez daha anımsıyor ve anımsatıyoruz.

Ama patron, sendika değiştiren emekçiyi bile işten atıyor; değil ki sendika kuran / üye olanı..

Siyaset kurumu seyirci olan bitene : Ölçüsüz-tarifsiz bir aymazlık ya da sermaye iktidarı..
3. seçenek ufukta görülüyor mu??

Yaklaşık 7 milyon emekçi için asgari ücret 2020 yılı için dün, net 2324 TL olarak belirlendi.
400 Dolar bile değil..

Sevgi ve saygı ile. 27 Aralık 2019, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK, MD, MSc, BSc
AÜTF Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı –
Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

ANKARA TABİP ODASI 90 YAŞINDA

 

 

 

ANKARA TABİP ODASI 90 YAŞINDA

Değerli Meslektaşımız,

Odamızın kuruluşunun 90. Yılı nedeniyle düzenlemiş olduğumuz etkinlik,

27 Aralık Cuma (yarın), Saat: 18.30’da, Mülkiyeliler Birliği Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilecektir.

Bilgilerinize sunar, katılımınızı bekleriz.

Saygılarımızla. 26.12.19

Ankara Tabip Odası Yönetim Kurulu

Tarih: 27 Aralık 2019 Cuma
Saat: 
18.30
Yer: 
Mülkiyeliler Birliği Kültür Merkezi (Konur Sk. No: 1 Kızılay)

2019’da modern tıbba üzülmemek elde mi?

2019’da modern tıbba üzülmemek elde mi?

Image result for Prof. Dr. Metin ÖZENCİ

Prof. Dr. Metin ÖZENCİ
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji AD (E) Öğretim üyesi
Cumuriyet, 27 Kasım 2019

Zararlı (!) şeyler söyledikleri için haklarında dava açılan, RTÜK tarafından ceza verilen TV kanalları yanında, uydudan yayın yapan ve kimlerin seyrettiğini bilemediğim, gönlüme göre bir kanal ararken karşıma çıkıveren onlarca TV kanalında çok yararlı (!) ve halkımıza tıp alanındaki güncel mucizeleri (!) aktaran ve elbette yalnızca halkımıza hizmet aşkıyla çalışan (!) iyiliksever insanların varlığı içime su serpiyor.

Tıp araştırmacılarının büyük emek ve özveriyle uğraşmaları ve büyük ilaç firmalarının milyarlarca dolar destek vermelerine karşın bir türlü beceremedikleri (!) şeyleri, bu arkadaşlarımız keşfediyor, derhal imal ediyor, ambalajlıyor ve satışa sunuyorlar. Hem de yerli ve milli olarak!…

Halbuki beceriksizlerin (ve de müsriflerin) (!) bir ilacı araştırma ve geliştirme süreci, 1 milyar dolar gibi gereksiz (!) harcamalara ve 12-15 yıl gibi zaman kaybına (!) yol açıyor.

Kolayı varken (!)

Önce enayi gibi düşünüp bir fikir doğuracaksın, sonra plan yapıp proje takımı oluşturacaksın, bileşiklerin sentezini yapıp tarayacaksın, zavallı fareler üzerinde erken güvenlik çalışmaları yapacaksın, aday molekülü saptayıp formüllerini geliştireceksin ve geniş güvenlik çalışmaları yapacaksın, benzer moleküllerden çok miktarda aday ilaç sentezleyeceksin, sonra işin yoksa ve paran varsa sağlıklı gönüllü bulup insanda ilk etkileri göreceksin (Faz I), sonuçlar içine sinerse bu kez 100-300 hastada etkisini göreceksin (Faz II), eh fena gitmiyorsa bu kez 3 bin-10 bin hastada test edeceksin (Faz III), ondan sonra klinik veri analizi yapacaksın, sonuçlar olumluysa ve gücün yetiyorsa ruhsatlandıracaksın, ilacın piyasada satışa sunulduktan sonra da çalışmalar devam edecek (Faz IV).

Üstelik, bu yüksek riskli süreçte on binlerce molekülden ancak bir tanesi ilaç olarak kullanıma sunulabilecek.

Yaşasınnn!, Faz IV’e başarıyla geçtim diye sevinme!. Bak başına neler gelir de harcadığın onca paraya mı, yoksa harcadığın zamana mı yanarsın?

Bir örnek vereyim, kolesterol düşürücü ilaçlar (statinler), küçük molekül farklılıklarıyla ve aynı biyokimyasal yolları izleyerek iş görürler. Şu anda piyasada en çok satılan ve değişik isimlerle (jenerik) sunulan “atorvastatin”in  orijinal molekülünü Pfizer firması buldu, geliştirdi, üretti ve çok başarılı oldu.

Bayer ilaç firması da “cerivastatin”i buldu, geliştirdi, saydığım aşamalardan geçirerek büyük iddialarla 1990 sonlarında piyasaya sürdü.

Ne yazık ki Eylül 2001’de ilaç üretici firma tarafından piyasadan çekildi. Neden mi? 52 hastada kas erimesine bağlı akut böbrek yetersizliği ve ölüm görüldü de ondan.

Ne uğraşacaksın bunlarla abi!.. Zaten bütün ilaçlar bitkilerden elde edilmiyor mu? Alırsın oradan bir tutam karabaş otu, yanına biraz meşe yaprağı kurusu. Sıcak suda çayını yap, günde şu kadar iç, bak bir şeyin kalıyor mu?

Yok yok

Bizim firmadan alırsan elbette daha güvenli olur. Aktarlar satar ama tarifesini bizim gibi veremezler. Zaten doktorlar da bunlardan anlamaz. Bu yöntemle üretilmiş büyütücüler”mi ararsınız, “uzatıcılar”mı ararsınız, tıkanmış kalp ve beyin damarlarını “şıp diye” açanlar mı ararsınız hepsi bu TV’lerde. Üstelik hemen arayanlara bir tane fiyatına 3 tane ve kargo parası da şirketten kapıya teslim. İnanmazsanız ilacı kullanıp övgüler düzen tanıklar da canlı yayında.

İlaç pazarlayanlarla bitmiyor.  Ameliyat pazarlayanlar, adres gösterenler de var. Burun düzeltmek, porselen diş veya implant yaptırmak, yağ aldırmak veya mide küçültmek için bizim merkezimize geleceklere uçak biletleri bizden!

Haydi bunlara “özel sektör”ümüzün “girişimci ruhu” diyelim. Peki, modern tıbbın uygulandığı hizmetlerden daha fazla pay aldıklarını duyduğum “devlet destekli ”yeni “eski” uygulamalara ne demeli?

Dahice (!) bir buluş yaparak “GETAT = Geneneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları” adını verdikleri ortaçağ yöntemleri için devlet, hatta üniversite hastanelerinde özel poliklinikler kurmuşlar. Buralarda yapılan uygulamalar için, modern tıbbın uygulandığı poliklinik hizmetlerine ödedikleri paranın çok daha fazlasını ödüyorlar.

Ne yazık ki

Güzel Türkçemizin, yaptığı işi en güzel, en doğru, en kestirme yolla tanımladığı, sürekli atan  “atardamar = arter”larımız, kalbimizin arka (sol) karıncığından aldıkları (oksijen başta olmak) üzere tüm “yaşamsal mallar” vücudumuzun en uç noktalarına kadar taşırlar.

Dokular ve organlar tarafından alınıp kullanıldıktan sonra kan, bu kez de, adına bayıldığım  “toplardamar = vena”larımız tarafından toplanır “yeniden yüklenmek üzere” kalbimizin ön (sağ) karıncığına geri getirilir.

Kanımızın kırmızılığını veren, nefesimizle havadan aldığımız oksijeni kendisine bağlayarak doku ve hücrelerimize ulaştıran “hemoglobin” dediğimiz muhteşem yapı, iletici (atar)damar kanına yüksek oksijen doygunluğu nedeniyle “gül kırmızısı” rengini verir.

Kullanılmış kanda ise oksijen yoğunluğu azalacağından, geri taşıyıcı (toplar) damar kanı “morumsu” renk alır. Biyokimya, hematoloji, fizyoloji ve fizyopatoloji gibi bilim dallarının bilinmediği veya gelişmediği zamanlarda, anatomik olarak yan yana seyreden 2 damar sisteminden gelen kanların renklerinin aynı olmadığını çıplak gözle gören eski hekimler “yanlış olarak” arter (atardamar) kanına “temizkan”, vena (toplardamar) kanına da “piskan” demişler.

İkisi de “tertemizkan”. Yalnızca birinde oksijen doygunluğu yüzde 100, diğerinde yüzde 70.

Üzücü manzara

Ne yazık ki, 2019 yılında ortaçağ bilgileri sahneye çıkarılıp “piskan alma” (!) ile “sözüm ona tedavi yöntemi “yani çaresizlik dönemlerinin hacamat”ı, GETAT uygulaması adı altında modern tıbba monte edilmeye çalışılıyor.

Mikrobiyoloji, farmakoloji ve farmakognozi bilim dallarının henüz ortaya çıkmadığı, mikrop, asepsi, antisepsi kavramlarının bilinmediği, antibiyotiklerin, anestezik maddelerin keşfedilmediği o dönemlerin balta ile bacak amputasyonu yapmak zorunda olan “talihsiz” hekimlerin ellerindeki olanakların ne kadar sınırlı olduğunu düşünebilirsiniz.

Tıp biliminin artık moleküler düzeye indirgendiği, bilgi birikiminin neredeyse her gün katlandığı günümüz dünyasında, şişe çekme, sülük vurma, hacamat gibi eskiçağ yöntemlerinin yeni bir keşifmiş gibi piyasaya sürülmeleri, üstelik devlet desteği almaları beni daha çok şaşırtıyor. 1965’te başladığı Tıp Fakültesini 1971’de bitirmiş, 1976’da İç Hastalıkları, 1978’te Kardiyoloji uzmanı, 1981’de Doçent, 1989’te Profesör olmuş, 2015’te emekli olana kadar tam yarım asır yurtiçinde ve yurtdışında “abesle iştigal etmiş” ve bu arkadaşlar gibi “bir baltaya sap olamamış” bir mektepli olarak düştüğüm duruma çok üzülüyorum.

Halk Sağlığı Anabilim Dalımızın Uzmanlık Eğitimi Akredite Oldu

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı’na Akredidasyon..


Değerli Site okurlarımız,

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanlığının bu gün Fakülte öğretim üyelerine e-ileti olarak duyurduğu sevindirici haber başlıkta..

Biz de bu Anabilim Dalı’nın 20 Mayıs 2004’ten bu yana 15,5 yılı aşan süredir emek veren bir öğretim üyesi olarak sevinçli ve gururluyuz.

Dekanlık yazısında da özenle vurgulandığı üzere, bu aşamaya erişilmesinde emeği geçen herkesi şükran ve saygı ile selamlıyoruz. Anabilim Dalı Başkanımız “Sevgili Meltem hocamız” başta olmak üzere.. Emeğimizi değerlendiren Akredidasyon Kuruluna da teşekkür ederiz.

Tıpta Halk Sağlığı Uzmanlık alanının tartışılmaz yer ve önemi ortadadır.

Dolayısıyla bu bilim ve uygulama alanında Uzman Hekimlere olan yaşamsal gereksinim de her türlü tartışmanın dışındadır..

AÜTF Halk Sağlığı Anabilim Dalı, ülkemize nitelikli Halk Sağlığı Uzmanı hekimler yetiştirmeyi coşku ile sürdürecektir.

Kuşku yok, bu “niteliklilik” salt teknik bağlamda bilgi – beceri yetkinliği ile sınırlı olmayıp, “değerler” ve Halk Sağlığına / Halkın Sağlığına katkı verme coşkusu eksenlerinde de geçerlidir.

Dekanlık yazısı aşağıdaki gibi :

Değerli Öğretim Üyesi,

Geçtiğimiz haftalarda akreditasyon için ziyaret edilen Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı’nın, “Uzmanlık Eğitimi” 27 Kasım 2019 tarihi itibariyle akredite oldu.

Bu sonuçta, emeği olan başta Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanımız Prof. Dr. Meltem Çöl olmak üzere tüm öğretim üyelerimizi, emekli öğretim üyelerimizi, öğretim elemanlarımızı ve Anabilim Dalının çalışanlarını kutluyoruz.

Bilgilerinize sunarız. 28 Kasım 2019

Tıp Fakültesi Dekanlığı
(Tip.Fak.Dekanligi@medicine.ankara.edu.tr)
********

Sevgi ve saygı ile. 28 Kasım 2019, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Halk Sağlığı Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

  

Aşı karşıtlarının iddiaları ve gerçekler

Aşı karşıtlarının iddiaları ve gerçekler

Türk Tabipleri Birliği (TTB) – Uzmanlık Dernekleri Eşgüdüm Kurulu, Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği (KLİMİK), aşı karşıtlarının iddialarını yönelik bir açıklama yayınladı.

Aşılar insanoğlunun sağlık alanındaki en değerli buluşudur. Hiçbir bilimsel ortamda aşıların gerekli olup olmadığının tartışıldığını duyamazsınız. Yapılması gereken, insanların aşı olmaması için değil, tam tersine, aşıların gelişmiş-gelişmemiş tüm ülkelere aynı miktarda ve kolaylıkla temin edilmesi, zengin-fakir herkese ücretsiz şekilde yapılması için mücadele etmektir. Aşılar bütün insanlık içindir.

Aşıların gereksiz olduğunu hatta zararlı olduğunu iddia eden, farklı gerekçeler öne sürerek aşılar konusunda toplumda kafa karışıklığı oluşmasına neden olan kişi ve kesimlere kısaca “aşı karşıtı” diyoruz. Aşı karşıtlığı ne yazık ki son yıllarda giderek daha çok taraftar toplamaktadır. Geleneksel olarak modernleşmeye-bilimsel ilerlemeye karşı olan kesimler dışında daha eğitimli, kentli, çağdaş yaşam süren ve teknolojik gelişmeleri destekleyen toplum kesimlerinde de aşılar ve aşılanma konusunda soru işaretleri oluşmaktadır. Sosyal medya ve öbür iletişim kaynaklarının yaygınlık kazanması aşı karşıtlarına daha geniş kitlelere ulaşarak iddialarını dillendirme ve yandaş kitlesini genişletme şansı vermektedir.

Kapitalist üretim biçiminin, düşünen-sorgulayan-araştıran “insan” yerine, sorgulamayan-inanan “tüketici” yetiştiren eğitim sisteminin insanları bilimsel düşünceden uzaklaştırarak metafizik ve akıl dışı düşüncelerin etkisine açık bırakıyor olması aşı karşıtlarının savlarının yayılmasını kolaylaştıran bir başka önemli etkendir. Aşı karşıtlarının komplo kuramlarını dillendirmedeki başarısı da kuşkusuz aşı karşıtlığının etkisini artırmaktadır.

2000’lerin başında İngiltere’de kızamık-kızamıkçık-kabakulak aşısının otizme neden olduğuna ilişkin yalan yayın yapan ve bu nedenle hekimlik diploması iptal edilen Andrew Wakefield, ABD’de aşı karşıtı hareketlerin etkinliklerinde yer alarak açık bir yalanı dillendirmeyi sürdürmekte, ne yazık ki hâlâ yandaş toplayabilmektedir.

Aşı karşıtlarının taktikleri     :

YALANIN BÜYÜĞÜNÜ SÖYLE

Aşı karşıtları toplumu ikna etmek için 2 önemli taktiğe başvurmaktadır.

Birincisi; doğru olmadığı açık olan bilgilerin büyük bir iddia ile doğruymuş gibi savunulmasıdır. Bilim insanları bunu çürütünce hemen başka bir iddiayı dile getirirler. Böylece kamuoyunu ve bilim insanlarını sürekli meşgul etmeye çalışırlar. Bunu yaparken bir önceki savlarının çürütülmüş olmasından hiç utanç duymadıkları gibi, o konunun önemsiz olduğu, asıl önemli olanın yeni sav olduğu yönünde bir algı yaratırlar. Bu böyle sürüp gider. Ülkemizden örnek verecek olursak, birkaç ay önce, adının önünde profesör unvanı olan bir doktorun grip aşısı içinde alüminyum bulunduğu için yaşlılarda Alzheimer hastalığına neden olduğu savı tam da böyle bir iddiadır. Üretilen hiçbir grip aşısının içinde alüminyum yoktur. Bu gerçeğin Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları (KLİMİK) Derneği tarafından kamuoyuna sunulmuş olmasına karşın, bu kişi ortaya yeni savlar atmayı ve insanları kandırmayı sürdürmektedir.

BİLİMSEL GERÇEKLERİ ÇARPIT

2. taktik çok daha ikna edici ve sinsidir. Açıkça yalan söylemek yerine bilimsel kimi gerçekleri çarpıtarak veya onlardan yanlış sonuçlar çıkartarak, bir anlamda bilimi kullanarak yalan söylemektir. Örnek vermek gerekirse, anne sütü bebeği infeksiyonlardan koruduğu için iki yaşını bitirene dek çocuklara aşı yaptırmak yerine anne sütü vermenin yeterli olacağını iddia ederler. Anne sütünün infeksiyonlardan koruduğu çok doğrudur. Hekimler anne sütünü bebeğin ilk aşısı olarak tanımlar. Ancak bu bilgi ne denli doğru ise buradan yola çıkarak dile getirilen “tek başına yeterlidir” savı o ölçüde yanlıştır.

Yine aşıların özel şirketlerce üretildiği ve bu şirketlerin aşı yan etkilerini gizlediği savı da benzer biçimde doğru bir bilgiden yanlış sonuç çıkartmaktır. Aşıları özel şirketlerin ürettiği, kâr etmeyi hedefledikleri doğru olmakla birlikte, aşı yan etkileri bağımsız bilimsel kuruluşlarca izlenmektedir.” (cumhuriyet.com.tr, 23.11.19)

Aşı karşıtlığının etkisini azaltabilmek, her fırsatta ve her ortamda bilimsel gerçekleri ortaya koymakla olanaklıdır. (http://www.ttb.org.tr/haber_goster.php?Guid=cc313f06-0c65-11ea-b2cc-3f57f9d95314)

Türk Tabipleri Birliği
TTB – Uzmanlık Dernekleri Eşgüdüm Kurulu
Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği (KLİMİK)