Kategori arşivi: Hekim Saltık

İZMİR/GAZİEMİR’DE YAŞANAN NÜKLEER ATIK SKANDALINA İLİŞKİN ANAYASA MAHKEMESİ KARARI

İZMİR/GAZİEMİR’DE YAŞANAN NÜKLEER ATIK SKANDALINA İLİŞKİN ANAYASA MAHKEMESİ KARARI; RUSYA’YA NÜKLEER SANTRAL YAPTIRMAYA KARARLI MISINIZ?

Anayasa Mahkemesi 2. Bölüm’ün 26 Şubat 2020 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 28 Ocak 2020 tarihli kararıyla; İzmir, Gaziemir’de bulunan bir kurşun fabrikasının bahçesine gömülen nükleer/tehlikeli atıkların bertaraf edilmemesi nedeniyle fabrika sahibi olan şirkete kesilen 5 milyon liralık idari para cezasına karşı yapılan bireysel başvuru, oybirliğiyle reddedildi.

Türkiye Barolar Birliği Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu

Oldukça uzun bir geçmişi olan ve son günlerde yaşadığımız olaylarla “güvenilir ülke” kategorisinde olmadığını ortaya koyan Rusya’ya yaptırmaya niyetlendiğimiz nükleer santralin potansiyel risklerini ciddi bir şekilde ortaya koyan bu süreci anımsamakta yarar var.

Kurşun Fabrikasına Nükleer Atık Gömme Faaliyetinin Cezasız Bırakılması

Gaziemir’de bulunan kurşun fabrikası tarafından, kendi arazisine atık gömüldüğü ihbarı üzerine 2007 yılında yapılan denetimlerle, tehlikeli atıkların fabrika bahçesine gömüldüğü tespit edilerek şirkete 321 bin lira idari para cezası kesilirken, “çevreyi kasten kirletme” suçlamasıyla idare tarafından yapılan suç duyurusu üzerine de şirket yetkilisi hakkında 2008 yılında kamu davası açılmıştır.

Şirket tarafından, idari para cezasının iptali için idare mahkemesinde açılan dava İzmir 2. İdare Mahkemesince; yapılan kazılarda atıklara rastlandığı ve bu atıkların tehlikeli atık niteliğinde olduğunun belirlendiği gerekçesiyle reddedilmiştir. Yanı sıra, İzmir 3. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından şirket yetkilisine “çevrenin kasten kirletilmesi” nedeniyle önce hapis cezası verilmişse de, karar Yargıtay tarafından bozulur.

Bozma kararı sonrasında, İzmir 3. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 01.07.2015 tarihli karar ile mahkumiyete yeter, kesin, net ve inandırıcı kanıt olmadığı için beraat kararı verilir. Ve ne yazık ki, 2008 yılında başlayan ceza yargılaması, Yargıtay’ın 02.05.2017 tarihli kararı ile zamanaşımı nedeniyle düşürülür. Yani, İzmir’de, bir şirketin arazisine gömdüğü ve bugün bile olumsuz etkilerini sürdüren nükleer/tehlikeli atıklar için cezai açıdan kimsenin sorumluluğu “bulunamaz”.

Süreci daha da hazin duruma getiren ise, 2007’de belirlenen nükleer/tehlikeli atıklarla ilgili olarak 2013 yılında bir kez daha analiz/inceleme yapılması ve bilirkişi raporu ile işletme arazisindeki

  • tehlikeli atıkların bertarafının sağlanmadığı ve çevredeki su kuyularının yüksek oranda ağır metaller içerdiğinin

ortaya konulmasıdır. İlk saptamanın üzerinden altı yıl geçmiş olmasına karşın, neredeyse hiçbir işlem yapılmamıştır!

Şirkete Nükleer Atıkları Bertaraf Etmemekten Verilen Para Cezasına AYM’den Onay

2013 yılında yapılan saptama üzerine şirkete, bu kez en üst sınırdan, 5.079.900,00 TL idari para cezası uygulanır. Şirket idare mahkemesinde dava açsa da, Mahkeme; para cezasının “atıkların bertaraf edilmemesi nedeniyle verildiği ve durumun sabit olması” karşısında, davayı reddeder. Şirketin temyiz ve karar düzeltme başvurularının da Danıştay 14. Dairesi tarafından reddi sonrasında bu kez Anayasa Mahkemesine, mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasıyla bireysel başvuru yapılır.

Başvuruyu değerlendiren Anayasa Mahkemesiçevreyi koruma amacıyla yapılan bir yasal düzenlemeye dayalı olarak verilen idari para cezasında kamu yararına aykırılık bulunmadığı, tehlikeli atıkların bertaraf edilmesinin çevrenin korunması ve sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı açısından büyük önem arz ettiği, devletin idari para cezalarının düzenlenmesi ve uygulanmasında geniş bir takdir yetkisinin olduğu, somut olayda kamu makamlarının özensiz bir tutum ve davranışının söz konusu olmadığı, saptamalarını yaparak, bireysel başvuruyu reddetmiştir.

Anayasa Mahkemesi’nin çevrenin korunması süreçlerinde idarenin yaptırım yetkilerini onaylayan ve destekleyen bu kararı ile ortaya çıkan bir dizi sonucu değerlendirmemiz gerekmektedir. Başvuru yapan şirket, atıkların bertarafından tek sorumlunun kendisi olmadığını, bu atıkları bertaraf etmenin hukuken ve fiilen mümkün olmadığını ileri sürmüştür ki, bu itiraz kayda geçmelidir.

Nükleer Santrallerin Çözümsüz Atık Sorunu ve Rusya Sorunu

  • Nükleer santraller ile ilgili en önemli sorun, ortaya çıkan nükleer atıkların bertarafıdır.
  • Nükleer atıkları güvenli bir şekilde bertaraf bugün için mümkün değildir.
  • Binlerce yıl boyunca radyasyon yaymaya devam eden nükleer atıklarla ilgili çalışmalar devam etmektedir.

Gaziemir olayında daha da düşündürücü olan ise, bu konuda mevzuat bile olmayan bir dönemde ülkemizde nükleer atık bulunması gerçeğidir. Başvurucu şirketin, bertaraf ile ilgili anılan dönemde düzenleme olmadığı itirazı idarenin nükleer atıklarla ilgili hazırlıksızlığını ve hizmet kusurunu ortaya koymuştur.

Tam da bu noktada, Mersin, Akkuyu’da, “güvenilir ülke” kategorisinde görmemizin mümkün olmadığı Rusya’ya nükleer santral kurdurulmak istenmesini nasıl yorumlamak gerekir? Çok stratejik noktadaki bir alanın, niyet ve davranışlarının ne anlama geldiğini ciddiyetle idrak ettiğimiz bu günlerde Rusya’ya terk edilmesi, ileride ne gibi büyük sıkıntılar yaşayabileceğimiz konusunda bize bir öngörü vermiyor mu? Kendi ülkesinde, kendi yurttaşlarının can ve mal güvenliği konusunda gerekli duyarlığı göstermekten uzak, totaliter bir yönetimin, bizim ülkemizde, bizim topraklarımıza, suyumuza ve insanımıza zarar vermeyeceğinin güvencesi ne olacaktır?

Daha da ötesinde; ülkemiz siber güvenliği açısından kritik altyapı konumunda olması kaçınılmaz olan nükleer bir faaliyetin yürütümünde, siber saldırılarla başta ABD’deki seçimlere müdahale olmak üzere pek çok sürece müdahale etmek gibi bir pratiği olan, dijital dünyayı bir savaş alanı olarak görüp tanımlayan Rusya’nın ortak seçilmesi, akıllıca mıdır?

Bu soruları sormamız, yanıtlarını da kararlılıkla aramamız gereken bir zamandayız.

SAĞLIK DÜZEYİ ÖLÇÜTLERİ – HEALTH LEVEL INDICATORS

SAĞLIK DÜZEYİ ÖLÇÜTLERİ
HEALTH LEVEL INDICATORS

Değerli AÜTF Dönem 5 Öğrencilerimiz,
Asistanlarımız, Lisansüstü öğrencilerimiz ve genel okuyucular,


Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı
’nda
Dönem V’te 2 saat süreli staj dersi olarak sunduğumuz.

SAĞLIK DÜZEYİ ÖLÇÜTLERİ konulu dersin yansılarını pdf olarak izlemek için
lütfen tıklayınız.. Yayınlanmış tüm resmi kaynaklara dayanılarak güncellenmiştir,
Sağlık Bakanlığınca 2018 Sağlık İstatistikleri Yıllığı (2017 verileri), TÜİK raporları ve 8.11.2018’de yayınlanan TNSA 2018 verileri dahil..
(155 yansı, 4,7 MB)

D5 öğrencilerimiz bu yansıların ilk 96’sından sınavda sorumludur..
Kalan 59 yansı ek bilgi edinmek içindir.

SAGLIK_DUZEYI_OLCUTLERI

Bilindiği üzere sunular sizlere kaynak sağlamak için geniş tutulmakta, derste özetlenerek işlenmektedir. Yansıların (slaytların) altındaki tarih en son güncelleme günüdür.

  • Birlikte soralım; sağlık düzeyimiz neden çok olumsuz
    ve devasa sağlık harcamalarımız ile uyumlu mu??
    Onlarca milyar dolarımız nereye gidiyor??

Ayrıca, TNSA 2018 özet verilerini de incelemeniz için, bu dosya, sizlere kolaylık sağlamak üzere aşağıdaki erişkeden (linkten) çağrılabilir.. TNSA 2018 raporunun okunması uygun olur. Ne var ki, bu raporda başlıca veri olarak beklediğimiz bebek – çocuk ölümleri verileri nedense yayınlanmamıştır. Duyumlara göre, Sağlık Bakanlığı verilerinden daha yüksek çıkan rakamların yayınlanması engellenmiştir. Bu doğru ise, Türkiye’de bilimsel sağlık yönetimi ve demokratik – hesap veren idare – iktidar adına esef vericidir.

2018_TNSA_Ozet_Rapor

Sevgi ve saygı ile. 25 Şubat 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı, AÜTF Halk Sağlığı AbD
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı, Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (SBF – Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması 2018 Ne Söylüyor?

Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması 2018 Ne Söylüyor?

(AS: Bizim kapsamlı irdelememiz yazının altındadır..)

(HASUDER Kadın ve Toplumsal Cinsiyet Çalışma Grubu tarafından hazırlanmıştır.)

Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü tarafından 1968 yılından bu yana her beş yılda bir düzenli olarak ülke çapında yürütülen nüfus araştırmalarının sonuncusu, 2018 yılında Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması (TNSA-2018) olarak gerçekleştirilmiş ve sonuçları kamuoyu ile paylaşılmıştır. Bu araştırmalar, Türkiye’de üreme sağlığında var olan durumu yıllar içinde karşılaştırma ve geleceğe dönük değerlendirmede bulunmayı sağlayan önemli bir ulusal veri kaynağıdır. 2018 TNSA sonuçlarında dikkate değer sonuçlar aşağıda vurgulanmıştır:

4 evlilikten 1’i akraba evliliğidir : TNSA 2018’de, 20-24 yaşlarındaki evlenmiş kadınların %24’ü, eşleriyle akraba olduklarını bildirmişlerdir. Bu durum, çocuk sağlığına yönelik önemli bir risk oluşturmaktadır.

Çok eşlilik vardır : TNSA 2018’te halen evli kadınların %2’si eşlerinin kendilerinden başka eşleri de olduğunu bildirmiştir. Bu veri özellikle kadının statüsü açısından önemli bir risk faktörüdür.

Toplam doğurganlık hızı : Türkiye için toplam doğurganlık hızı kadın başına 2,3 çocuktur (kentsel alanlarda 2,2 çocuk, kırsal alanlarda 2,8 çocuk).

En yüksek yaşa özel doğurganlık hızı 25-29 yaş dilimindedir. 2008 ve 2013 TNSA sonuçları  dikkate alındığında Türkiye’de toplam doğurganlık hızının durağanlaştığı görülmektedir.
Kadınların yarısından çoğu başka çocuk sahibi olmak istemiyor: Araştırma sonuçlarına göre,
kadınların %53’ü, şu anda sahip olduğundan daha çok çocuk sahibi olmak istemediğini belirtmiştir. Buna %14’lük “daha sonra gebelik isteyenleri” de eklediğimizde, kadınların yaklaşık %70’inin (AS: yeni bir) gebelik istemediği görülmektedir.

Doğum öncesi bakım ve sağlık kuruluşunda doğumlar : Araştırma sonuçlarına göre, gebelerin %96’sı doğum öncesi bakım hizmeti almakta (%90’ı 4+ kez), %99’u ise doğumlarını bir sağlık kuruluşunda yapmaktadır. Ancak, bu oranlarda kır-kent ve doğu-batı bölgeleri arasında fark büyüktür.

Sezaryen doğumlar artıyor : Hastane doğumları yıllar içinde artış gösterirken sezaryen doğumların artması son derece dikkat çekicidir. 2018 TNSA sonuçlarına göre doğumların
yarısından çoğu (%52) sezaryen doğumlardır.

Çocuk yaşta ve erken evlilikler, ergen gebelikler hala bir sorun : Ergen gebeliklerin anne ve
çocuk sağlığına olumsuz etkilerinin yanı sıra, bu kadınların eğitim ve iş olanaklarına erişimlerinin sorun olduğu bilinen bir gerçektir. 2018 TNSA’da 15-19 yaş dilimi kadınların %4’ünün çocuk sahibi olduğu saptanmıştır.

Riskli gebelikler hala çok yüksek : Anne ve çocuk sağlığına olumsuz etkileri ve ölümlülük açısından yüksek riskli gebelikler hala yaygındır. Son 5 yılda doğum yapan kadınların %27’si
tekli yüksek risk diliminde, %9’u ise çoklu yüksek risk dilimindedir.

İsteyerek ve kendiliğinden düşükler önceki yıllara benzer düzeydedir : Araştırmaya göre, kendiliğinden düşükler yüz gebelikte 13, isteyerek düşükler ise yüz gebelikte 6’dır.

Modern aile planlaması yöntem kullanımında küçük de olsa bir artış var: 2018 TNSA sonuçlarına göre, 15-49 yaş arasında evli kadınlardan %70’i herhangi bir yöntem (%49’u modern, % 21’i geleneksel yöntem) kullanmaktadır. Daha önceki yıllar ile karşılaştırıldığında, en çok kullanılan gebeliği önleyici yöntem olan geri çekme (AS: coitus interuptus) %26’dan %20’ye düşmüştür. Modern yöntem kullanımı (Kondom, Hap, RİA vb.) %1.5 artmıştır.

En çok kullanılan modern yöntem artık kondom  : Önceki yıllarda en çok kullanılan modern
gebeliği önleme yöntemi olan rahim içi araç (RİA) kullanımı son beş yılda %20’den %14’e düşmüştür. Kondom kullanımı ise %16’dan %19’a yükselerek Türkiye’de en çok kullanılan
modern yöntem olmuştur.

Hap ve tüp ligasyonu oranlarında da büyük bir değişiklik yok  : Uzun yıllardır %5 düzeyinde gerçekleşen gebeliği önleyici hap kullanımı, 2018’de de %5 olarak belirlenmiştir.

Tüp ligasyonu (AS: kadında tüplerin bağlanması ile cerrahi kısırlaştırma) oranı ise son 2
araştırmada olduğu gibi %1’lik küçük bir artışla %10 düzeyine çıkmıştır.

Karşılanamayan aile planlaması gereksinimi 2 katına çıktı : 2013 TNSA’da %6 olarak gerçekleşen karşılanamayan aile planlaması gereksiniminin (halen sahip olduğundan başka çocuk sahibi olmak istemediği halde hiçbir yöntem ile de korunmayan kadınların oranı) 2018 sonuçlarında 2’ye katlanarak %12’ye çıktığı görülmüştür. Oldukça önemli olan bu artışın nedenleri son yıllarda Aile Planlaması hizmetlerine erişimin azalmış olmasıdır.

TNSA 2018’in en önemli yeniliği, geniş bir Suriyeli göçmen örnekleminin de araştırma kapsamına alınmış olmasıdır. Suriyeli göçmenlerin aile planlaması davranışlarını Türkiye verileri ile kıyasladığımızda şu sonuçlar göze çarpmaktadır:

Suriyeli kadınların aile planlaması yöntem bilgisinde bir farklılık yok: Hem Türkiyeli hem de Suriyeli göçmen kadınlar arasında herhangi bir gebeliği önleyici yöntem bilme oranı %99 dolaylarında olup bir farklılık bulunmamaktadır.

  • Suriyeli kadınlarda herhangi bir yöntem kullanan kadınların oranı %43.

Türkiye örnekleminde %70 olarak gerçekleşen bu oran, Suriyeli göçmenler arasında %43’tür. Bu kesim içinde geleneksel yöntem kullananların oranı %19 iken modern yöntem kullananların oranı %24’tür.

Suriyeli kadınlarda en fazla kullanılan modern yöntem RİA: Suriyeli kadınların gebeliği önleyici modern yöntem kullanım tercihlerini incelediğimizde rahim içi aracın %13 ile en çok kullanıldığını görüyoruz. Bunu %6 ile hap izlerken, kondom ve tüp ligasyonu oranları %2’dir. Türkiye verileri ile kıyasladığımızda RİA ve hap oranlarında büyük bir farklılık gözlenmezken, kondom ve tüp ligasyonunun (AS: bağlanmasının) Suriyeli göçmenler arasında oldukça az kullanıldığı ortaya çıkmaktadır.

  • Suriyeli kadınlarda karşılanamayan aile planlaması gereksinimi %21’dir.

Suriyeli kadınlarda toplam doğurganlık hızı 5.3 ve aile planlaması kullanım oranı %43 olan örneklemde, karşılanmamış aile planlaması gereksiniminin oldukça yüksek, %21 olduğu görülmektedir.
=================================

Dostlar,

TNSA 2018’in KODLARI ve
HALKTAN SAKLANANLAR

2,3 olarak verilen Toplam Doğurganlık Hızının (TDH) 0.3’lük bölümü istemsiz gebelikler ve doğumlar yüzündendir. Aile Planlaması gereksinimi karşılansa idi bu hız 2’de kalacaktı.. TÜİK henüz doğum – ölüm istatistiklerini yayınlamadı. 2018’in doğum verisi çok yaklaşık 1,25 milyondur, nüfus 1,2 milyon artmıştır, o yıl TÜİK’in verdiği TDH 1,99’dur. 2019’da nüfus artışı 1,15 milyondur (2018’den 50 bin daha eksik). 2019’da da 1,25 milyon doğum varsayılırsa, aile planlaması gereksinimi karşılansa idi

1 250 000 x  2 /2,3 = 1 086 957 doğum olacaktı.

Dolayısıyla, 1 250 000 – 1 086 957 = yakl. 163 bin doğum istemsiz gerçekleşmiştir.

Anayasa’nın 41. maddesi ve 2827 sayılı Nüfus Planlaması Yasası açıkça çiğnenerek,

  • topluma gereksindiği aile planlaması hizmetleri AKP iktidarınca yeterince verilmemekte;
  • bedeli, 2019 yılı boyunca fazladan 163 bin doğum, kadın başına 2 çocuk yerine 2,3 çocuk sahibi olmaktır..

Oysa Aile Planlaması temel bir insanlık hakkıdır, AİHM kararları da açıkça bu yöndedir.

Üstelik, aile planlaması hizmeti alamayanlar alt sosyo-ekonomik katmanlardan yoksullardır. Bu kırılgan kesimler haksız bir yük altındadırlar ve AKP tabanıdırlar büyük ölçüde. Yoksulluktan kurtulamayan, çağdaş bir eğitim alamayarak aydınlanamayan halk yığınları, Devletin kurumlaşmış yardımları yerine parti, cemaat, tarikat, dernek, vakıf.. yardımları ile istismar edilerek oyları yönlendirilmektedir. Bu politika ahlak, etik ve hukuk dışıdır, adaletsizdir.

AKP iktidarının bu hizmetleri dinci takıntıları ile gereğince vermemesi,
açıkça  İNSAN HAKLARI ÇİĞNEMİDİR (İHLALİDİR).

Anayasayı ve yasaları çiğneme / ihlal suçudur, İNSANLIĞA KARŞI SUÇTUR.

Toplam düşük oranı %19 ile her 5 gebelikte 1 düzeyindedir, oldukça yüksektir. Bu düşükler yaşanmasaydı, 1 155 000 olan nüfus artışının 825 bininden sorumlu doğumlar (2018’de olduğu gibi 430 bin ölüm varsayılarak) %19 fazlasıyla 157 bin daha çok olabilecekti.

2019’da TÜİK, nüfus artış hızını %1,39 olarak vermiştir. Bu rakam 2018’de % 1,47 idi. Dünya ortalaması ise, BM Nüfus Fonu (UNFPA) verisiyle %1,15 olup, Türkiye % 0,24 puan fazlasıyla çoğalmaktadır.

Türkiye, Dünya nüfusunun %1,1’ine sahip iken;
– Toprakları dünyanın %0,5’idir.
– 1 km2’ye düşen nüfus 108 olup (Nüfus yoğunluğu), Dünya verisinin 2 katıdır.
– Su kaynakları dünyanın %0,6’sıdır.
– Enerji kaynakları %0,2’sidir.
– 2018 ulusal zenginliği 1,36 Tr $ ile dünya toplamının % 0.38’idir.
– 2019’da, nüfus artışına yakın sayıda yeni işsiz oluşmuştur.
– Ulusal gelir, son 6-7 yıldır, nüfus her yıl 1+ milyon artarken; azalmaktadır!
– Nitelikli nüfusunu dış göç verirken, niteliksiz birkaç katı iç göç almaktadır.
– 5 milyon dolayında Suriye – Irak, Sudan, Afganistan, Somali, Cibuti, Tanzanya… göçmeni  Cumhuriyetin laik – eğitimli – belli ölçülerde uygarlaşmış nüfusunu tehdit etmektedir; demografik yapıda başlayan değişimler orta – uzun erimde içinden çıkılmaz sorunları hızla hazırlamaktadır.
– …………
****
Dahası                      :

2018 TNSA, 1968’den beri 5 yılda bir 11. kez yapılan bir çalışma olup; bebek ve çocuk ölümlerine yer vermemektedir!
Oysa bu maliyetli ve geleneksel çalışmanın başlıca amacı bu temel verilere erişmektir.
Toplam Doğurganlık Hızı, TÜİK verisinin 0.4 puan üzerinde, 2,3 çıkmıştır TNSA 2018’de. Bebek Ölümlerini 2018 için Sağlık Bakanlığı binde 9,3 vermişti, acaba TNSA 2018’de kaç bulundu ki, ne denli yüksek çıktı ki, Sağlık Bakanlığı bu verilere sansür uygulatarak yayınlatmamıştır!?

Bu sitede 12 Ocak 2020’de paylaştığımız ve Sağlık Bakanı Koca’ya CİMER eliyle ulaştırdığımız açık mektupta sormuştuk (Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca’ya Açık Çağrı; http://ahmetsaltik.net/2020/01/12/saglik-bakani-dr-fahrettin-kocaya-acik-cagri/) :

….. 2018 TNSA (Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması) raporunda mutlaka bulunması gereken, başlıca o veriler için çalışılan 50 yıllık gelenek (1968-2018) neden bozulmuş ve bebek – çocuk ölümleri verileri yayınlanmamış, Bakanlığınızca engellenerek sansür edilmiştir? Neden Dr. Koca, neden, neden?? Güneşi balçığınızla nasıl sıvayabilirsiniz? TNSA 2018 çalışması dünyanın emeği ve maliyetidir.. Bebek – çocuk ölümleri verileri saklanarak – gizlenerek o Raporu nasıl kullanmamızı öneriyorsunuz Bakan Dr. Koca, nasıl??

***
Söz konusu çağrımıza 12 Ocak’tan bu yana yanıt yok!? CİMER, iletimizin Sn. Bakana iletildiğine ilişkin özel kalem müdürü yanıtını bize ulaştırdı; hepsi bu denli..

Bu açık çağrımız özünde çocuk aşılarına ilişkin idi, oranlar düşüyor, Bakanlık açıklama yapmıyordu! 3 bine yakın Kızamık olgusu da açıklanmamıştı; örtük bir salgın yaşıyorduk.

Sonuç olarak               ;

  • AKP’nin karnesi hemen her alanda berbat, hatta karanlık! Sağlık düzeyi ölçütleri, bebek – çocuk ölümleri de halktan saklanıyor!- Açık – saydam, demokratik ve bilimsel bir yönetim istemek, yurttaş olarak hakkımızdır.
    – AKP iktidarı, nüfusu artırıcı ve niteliğini düşürücü politikalardan derhal vazgeçmelidir.
    – Sağlıkta piyasacılığı – özelleştirmeyi terk edip halktan yana sağlık politikaları izlemelidir.

Sevgi ve saygı ile. 23 Şubat 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Hekim, Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (SBF)
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı

www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

 

 

SAĞLIK HUKUKU / Turkish Health LAW

logo_AUTF

 

 

Değerli AÜTF Dönem 5 Öğrencilerimiz, Asistanlarımız;
Site okurlarımız,

AÜTF (Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi) Halk Sağlığı Anabilim Dalı’nda Dönem V’te 2 saat süreli staj dersi olarak sunduğumuz TEMEL SAĞLIK HUKUKU MEVZUATI konulu dersin güncellenmiş yansılarını pdf olarak izlemek için lütfen tıklayınız..

Son olarak 25.08.2017’de 694 s. OHAL KHK’si değişiklikleri ve 1 ve 703 sayılı CBK ile yapılan değişiklikler yansıtılmıştır… Örn. artık Yüksek Sağlık Şuramız yok.. Sağlık Bakanlığı Müsteşarı da.. Bakan yardımcıları var.. Bütün örgüt yapıları 9 Temmuz 2018 sonrası adeta “reset” lendi TEK ADAM tarafından..

Saglik_Hukuku (08 Şubat 2020)

Bilindiği üzere sunular sizlere kaynak sağlamak için geniş tutulmakta,
derste özetlenerek işlenmektedir. Bu konu 205 yansı içermektedir (4,2 MB).
Sınav kapsamında ilk 95 yansıdan sorumlusunuz. Sonrakiler ek bilgi içindir.

Konuya ilişkin olgu çalışmasını da yapmanız gerekmektedir..
Verilen 4 olgu örneğinin kazanılan bilgilerle çözümlenebilmesi gereklidir.
Bu amaçla “657 Sayılı Yasada İzinler” başlıklı dosyadan da yararlanılmalıdır.

657’de izinler

SAGLIK_HUKUKU_SEMINERI_TBB_19.9.2015

Sevgi ve saygı ile. 08 Şubat 2020

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
AÜTF Halk Sağlığı AbD Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı, Mülkiyeli 
www.ahmetsaltik.net      profsaltik@gmail.com

2014 yılının ilk Sağlık Mevzuatı dersi 8.9.14 günü sabah 08:30 – 10:20 arasında işlenmişti.
Bu ders ve ardından “Gıda Güvenliği ve Sanitasyonu” dersimiz için 
yıllık iznimiz içinde Datça’dan Ankara’ya günübirlik gelmiş ve sevgili öğrencilerimize görevimizi yapmıştık..

Yeni Koronavirüs Salgını

Yeni Koronavirüs Salgını


Değerli okurlarımız,

Yeni Koronavirus salgını tüm hızıyla sürmekte..
Ölenlerin sayısı 500’ü, doğrulanmış olgu sayısı 20 binleri aştı.
Ülkemizde henüz hastalık yok.
Gerekli tüm bilimsel önlemleri almak zorundayız.
Bu bağlamda Ankara Tabip Odamızda 4 Şubat 2020 akşamı, geleneksel Salı toplantıları kapsamında bir sunum gerçekleştirildi.

Konuşmacı, Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı’ndan meslektaşımız Sn. Prof. Dr. Özlem KURT AZAP idi.

Özenle hazırlanmış ve güncel bilgiler içeren 59 yansı ile bilgilerimizi tazeledik. ardından soru – katkı – tartışma bölümü oldu. Prof. Ö.K. Azap’tan yansılarını web sitemizde yayınlamak üzere izin aldık ve aşağıda sunuyoruz. Kendisine emeği ve izni için teşekkür ederiz.

Yansıları PDF olarak izlemek için lütfen tıklayınız.. (3 MB)

Yeni Koronavirüs-4 Şubat 2020

Tartışma bölümünde, Türkiye’de ve genelde alınan önlemlerin dengeli – abartılı olup olmadığı gündeme geldi. Prof. Ö.K. Azap “abartılı” bulmaktaydı özellikle Türkiye’de alınan önlemleri. Biz karşı görüşü savunduk.. “Ro değeri”nin üstel olarak katlanarak büyüdüğünü belirttik. 4 Şubat 2020 günü okuduğumuz Çin kaynaklı bir makalede [ Shi Zhao ve ark. Preliminary estimation of the basic reproduction number of novel coronavirus (2019-nCoV) in China, from 2019 to 2020: A data-driven analysis in the early phase of the outbreak; doi: https://doi.org/], 17 Ocak 2020 günü, bir bulaşıcı hastalığın salgın yapıp yapmadığını değerlendirme ölçütü olan bu değerin –1’i aştığında, yayılma hızının salgın sayılabileceği bilinmektedir– ortalama Ro değeri aralıklarının 2.24 [ %95GA: 1.96-2.55] ile 3.58 [% 95 GA: 2.89-4.39] olarak hesaplandığını ve bu ölçütün üstel (ekponansiyel) olarak büyüdüğünün belirtildiğini aktardık. Dolayısıyla yayılma hızının tartışmasız bir SALGIN oluşu ve aritmetik hızla (eklemeli) değil üstel hızla (katlamalı) yayılma hızı nedeniyle, alınan önlemlerin abartılı sayılmaması gerektiği yönünde görüş sunduk.

Sonuç olarak;

Dünya Sağlık Örgütü‘nün “ALARM DURUMU” yerindedir.
Uluslararası toplumun işbirliği içinde uyumlu önlemler alması ile bu salgın önümüzdeki günlerde – haftalarda sönümlendirilebilecektir.
Sağlık Bakanlığı’nın, BİLİM KURULU  son derece yerindedir ve tüm politikalar bu Kurulun önerileri doğrultusunda özenle sürdürülmesini dileriz.

  • PANİK tepkisi vermek yersiz ve gereksizdir.
  • Bilimsel önlemleri uygulamak ve sakin olmak gerekir.Bu arada, yeri gelmişken, Yeni Koronavirüs küresel salgını (Pandemi) ile ilgili kamuoyuna her gün açıklamaları Sağlık Bakanı yerine, “Bakanlık Sözcüsü“nün yapmasını öneriyoruz.
    ABD’de bu bağlamda görevlendirilen “Surgeon General” kurumu / makamı vardır.
    Uzun yıllar içinde bu makam halkın büyük güvenini sağlamıştır ve kamuoyunu aydınlatmada etkili bir araç olarak yararlanılmaktadır.

    Koronavirüs salgını ile ilgili Dünya Sağlık Örgütü‘nün toplumu bilgilendirme amacıyla hazırladığı görseller, Sağlıkta Hamilik Topluluğu (SAHA) ve gönüllü öğrenciler tarafından Türkçeye çevrilmiştir. Toplumun koronavirüs farkındalığını artırmak için hazırlanmış olan bu çalışmanın görsellerine aşağıdaki erişkeden (linkten) ulaşılabilir…

  • DSÖ – Koronavirüs Salgını Türkçe Görselleri-20200206T205425Z-001

    Sevgi ve saygı ile. 06 Şubat 2020, Ankara

    Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
    Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı / AÜTF Halk Sağlığı AbD
    www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com

YENİ CORONAVİRUS (2019-NCOV) HAKKINDA BİLGİ NOTU

YENİ CORONAVİRUS (2019-NCOV) HAKKINDA BİLGİ NOTU

Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği (KLİMİK), Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan ve kısa sürede çok sayıda kişide görülen Yeni Coronavirus ile ilgili bilgi notu paylaştı.

Bilgi notu şöyle:

YENİ CORONAVİRUS (2019-NCOV) HAKKINDA BİLGİ NOTU

Yeni Coronavirus nasıl ortaya çıktı?

Yeni Coronavirus ilk kez 29 Aralık 2019’da, Çin’in Wuhan şehrindeki deniz ürünleri ve canlı hayvan satan bir markette çalışan 4 kişide ve aynı günlerde bu marketi ziyaret eden çok sayıda kişide akciğer infeksiyonu (pnömoni) bulgularının belirlendiğinin açıklanmasıyla gündeme gelmiştir. Hastalardan alınan örneklerin incelenmesi sonucunda 7 Ocak’ta, hastalığa neden olan virusun SARS (2002) ve MERS (2012) gibi Coronavirus ailesinden olduğu anlaşılmış ve virusa Yeni Coronavirus 2019 (2019-nCoV) adı verilmiştir.

Coronaviruslar insanlar arasında hastalık yapabilen, kimi hayvan türlerinde (kedi, deve, yarasa) tespit edilebilen geniş bir virus ailesidir. Hayvanlar arasında dolaşan Coronaviruslar zaman içinde değişim göstererek insana bulaşma yeteneği kazanabilirler ve böylelikle insan olguları görülmeye başlar. Ancak bu virusların insanlar açısından tehdit oluşturması, insandan insana bulaşma yeteneği kazanmalarından sonra söz konusu olur. 2019-nCoV, Wuhan şehrinde canlı hayvan marketini ziyaret edenlerde ortaya çıkmış, insandan insana bulaşma yeteneği de kazanmış olan bir virustur.

Hastalık kaç kişide ve nerelerde görüldü? Kaç kişi yaşamını yitirdi?

Kesin olarak kanıtlanmış hasta sayısı 23 Ocak saat 01:00 itibariyle 571 kişidir. (AS: 02 Şubat 2020 gecesi yaklaşık 15 bin!) Bunlardan 95’inin ağır seyirli olduğu ve 17 kişinin de yaşamını yitirdiği bildirilmiştir. (AS: 02 Şubat 2020 gecesi 300’e yakın) Ayrıca henüz kesin olarak kanıtlanmamış 393 (AS: çoook fazla) hasta daha olduğu belirtilmektedir. Hastalık Wuhan başta olmak üzere ve buradan yayılarak Çin’in 25 şehrinde, Japonya’da (1 kişi), Hong Kong’da (1 kişi), Tayvan’da (1 kişi), Makau’da (1 kişi), Güney Kore’de (1 kişi), Tayland’ta (3 kişi) ve ABD’de (1 kişi) görülmüştür. (AS: sayılar çok büyüdü..)

Hastalığın belirtileri nelerdir?

Hastalık, 2-14 gün süren bir kuluçka süresinden sonra birden başlayan yüksek ateş (39 derece), öksürük ve nefes darlığı ile niteliklidir. Kimi hastalarda boğaz ağrısı ve burun akıntısının da olduğu görülmüştür. Hastalık genellikle orta-ağır bir klinik seyir göstermektedir. Ağır hastalanan ve ölen kişilerin büyük kısmı ileri yaştaki (>65 yaş), altta yatan hastalıkları (akciğer hastalıkları, organ yetmezlikleri, kanser, diyabet, bağışıklık baskılayan hastalıklar) olan kişilerden oluşmaktadır. Genç sağlıklı erişkinlerde hastalık görece hafif seyretmektedir.

Hastalık nasıl bulaşır?

Yeni Coronavirusun, öbür Coronaviruslar gibi solunum salgıları ile bulaştığı düşünülmektedir. Hasta kişilerden öksürük, hapşırık, gülme, konuşma sırasında çevreye saçılan virus içeren solunum salgısı damlacıkları, sağlam kişilerin mukozalarına temas ederek bu kişilerin hastalanmasına neden olur. Hastalığın bu yolla insandan insana bulaşması için yakın temas (1 m’den yakın) gereklidir. Bugüne dek 16 sağlık çalışanının hastalarla temas sonucunda hastalandığı, hayvan marketini hiç ziyaret etmeyen kişilerde de hastalık geliştiği gösterilmiştir. Bu bulgular 2019-nCoV’nin insandan insana bulaşabildiğinin göstergesidir. Ancak halen bulaştırıcılığın ne ölçüde olduğu bilinmemektedir. Salgının nasıl seyredeceğini belirleyen en önemli etmen, virusun insandan insana ne ölçüde kolay bulaşabildiği ve gerekli önlemlerin ne denli başarıyla alınacağıdır. Bugünkü bilgiler ışığında 2019-nCoV’nin gıdalarla (et, süt, yumurta vb.) bulaşmadığı söylenebilir.

Hastalıktan nasıl korunulabilir?

Hastalıktan korunmak için bir aşı söz konusu değildir. Bu nedenle korunmada şimdilik en etkili yöntem virusla (hasta kişilerle) temas etmekten kaçınmaktır. Bugün için ülkemizde hastalığın yayılması söz konusu olmadığından, toplumda özel bir önlem alınmasına gerek yoktur. Ancak solunum yolu enfeksiyonu yapan çok sayıda virusun (grip, nezle virusları vb.) insanlar arasında dolaşmakta olduğu kış aylarında yalnızca 2019-nCoV’tan değil, öbür tüm solunum viruslarından

  • korunmak için el temizliğine dikkat edilmesi,
  • temiz olmayan ellerin göz, ağız ve buruna götürülmemesi çok önemlidir.

Hastalığın kaynağı olan Çin’den dünyanın öbür bölgelerine yayılmasını engellemek için Wuhan’da toplu taşıma araçları kullanımı yasaklanmış, kentten giriş-çıkışlar durdurulmuş, maske kullanım zorunluluğu getirilmiştir.

Hastalığın tedavisi var mıdır?

Bugün için Coronaviruslara etkili olduğu gösterilmiş ilaç yoktur. Bu nedenle hastalara yakınmalarını azaltacak ve varsa bozulan organ işlevlerini destekleyecek tedaviler verilmektedir. Ülkemizde son 14 gün içinde Çin’e bizzat seyahat etmiş olan veya seyahat etmiş biriyle yakın teması olan kişiler, ateş, öksürük, solunum sıkıntısı gibi belirtileri olursa mutlaka en yakın sağlık kuruluşuna başvurmalıdırlar.

TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ
TÜRK KLİNİK MİKROBİYOLOJİ VE İNFEKSİYON HASTALIKLARI DERNEĞİ

MESLEK ÖRGÜTLERİNE BASKILAR VE SAĞLIK HAKKI..

Dostlar,

27. Adalet ve Demokrasi Haftası bağlamında düzenlenen aşağıdaki açıkoturumu (paneli) bilgi ve ilginize sunarız..

  • MESLEK ÖRGÜTLERİNE BASKILAR VE SAĞLIK HAKKI..

Ne yazık ki, devr-i AKPde meslek örgütleri de inanılmaz bir baskı altında..

Oysa bu kurumlar Anayasa’nın 135. maddesi gereğince ayrı ayrı yasalarla kuruluyorlar ve “KAMU KURUMU NİTELİĞİNDE MESLEK KURULUŞU” niteliği taşıyorlar Anayasa gereği..

Sorun ciddi boyutlarda ve AKP iktidarının bu hukuk dışı uygulamalarını durdurmak gerekiyor.

Çünkü bir yandan demokratik muhalefet odakları yok edilmeye çalışılırken, bir yandan da en temel insanlık hakkı olan SAĞLIKLI YAŞAM HAKKI tehdit edilmekte ve savunmasız bırakılmakta.

Üstelik bu politika istemsiz (arızi) ya da ayrımında olunmadan yürütülesi değil..

Acımasız ve vahşi bir kurgu var..

Ancak örgütlü – birlikte direnebiliriz..

Tarih: 30 Ocak 2020, Perşembe, saat 17:00
Yer : Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi / Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net 

POLİS ŞİDDET ATÖLYESİ – ATO BAŞKANI Prof. Dr. Vedat BULUT

POLİS ŞİDDET ATÖLYESİ

Prof. Dr. Vedat BULUT
Ankara Tabip Odası Başkanı
HEKİM POSTASI, Aralık/Ocak 2020, syf. 3
http://www.hekimpostasi.org.tr/2020/01/27/polis-siddet-atolyesi/

Bu yılın ilk yazısını 2020 yılı Sağlık Bütçemize ayıracaktık. Malum nedenlerle başlık değiştirmek zorunda kaldık. Bütçe cephesinde değişen bir şey yoktur. Yine sermayenin lehine, emekçilerinse aleyhine bir bütçe ile karşılaştık. Halk Sağlığı, Birinci Basamak Sağlık Hizmetleri, Koruyucu Hekimlik için ayrılan pay % 4’lerde kaldı. Böylece insanlar daha da artan pahalılıkla birlikte bozulan yaşam koşulları ve koruyucu hekimlikten uzaklaşan politikalarla daha çok hasta olacaklar, böylece sermaye çevrelerinin kendi söylemiyle “müşteri” sayısı artacak.1  Yukarıdan aşağıya, aşağıdan yukarıya saysanız sayısı 10’dan çok olmayan şirketlerin iştahına göre planlanmış bir bütçede, emekçilere, sağlık çalışanlarına yine enflasyonun altında eriyen maaşlarıyla dar geçimlilik uygun görülmüştür.

  • İlan ettikleri enflasyon rakamları sahtedir,
  • hükümet yetkililerinin dillerinde ekonomiye ilişkin yalanları dinlemekten usandık.

Asur Kralı 2. Sargon’u hayırla yad ediyoruz.2

Türk Tabipleri Birliği olarak 14 Mart Tıp Bayramımızın 101. Yılına doğru yol alırken, “HEKİMLİK YAPMAK İSTİYORUZ” ana temasıyla bir dizi eylemlilik planı yaptık. Bu programda 17 Ocak 2020’de tüm şehirlerde

  • “Sağlıkta Şiddet Sona Ersin”

başlığıyla iyi hekimlik yapmak için hastaya yeterli süre ayrılması gerektiğini vurgulayan, 1. Basamak Sağlık Hizmetlerinin verimsizleştirilmesine karşı çıkan ve sağlıkta şiddetin en yoğun olduğu alan olan acil servislerde izdihamın önlenmesine yönelik istemler içeren bir basın açıklamasını hastaneler önünde yapacaktık. Bizler de Ankara’da bu yıl Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ni tercih ederek, acil servis önünde basın açıklamamızı yapmak istedik.

Sağlıkta Şiddet Sona Ersin” basın açıklamasını Anayasanın 34. maddesini açıkça ihlal eden polisler şiddet kullanarak engellemiştir. Dört arkadaşımız gözaltına alınmıştır.

Ancak çok daha önemlisi yapılan bu alçakça uygulama hastanelerde şiddet uygulayan suça eğilimli bireyler için de teşvik edici olmasıdır. Adeta, “şiddet böyle uygulanır” tatbikatıyla Polis Şiddet Atölyesi bir hastanenin acil servisi önünde gerçekleştirilmiştir. Sağlıkta şiddeti özendiren bu alçakça emri verenler ve uygulayanlar hakkında suç duyurumuz gerçekleştirilecek ve sonuna kadar takibi yapılacaktır.

  • Bu suç çetesinin çekirdeği ortaya çıkarılarak teşhir edilecektir.

Her ilde serbest olan Anayasal hakkımızı ”Burası Ankara” diyerek engelleyen yasa tanımaz suçlulara burasının Ankara olduğunu öğretme zamanıdır.

Anayasal haklarımızın keyfi telsiz konuşmalarıyla verilen bir emirle ayaklar altına alınmasına tahammülümüz kalmamıştır.

Bu kentte elbette ki işçi cinayetleriyle ilgili bir basın açıklamasının “Madenci Anıtı” önünde, insan haklarıyla ilgili bir basın açıklamasının “İnsan Hakları Anıtı” önünde, sağlıkta şiddetle ilgili bir açıklamanın hastane çalışanlarımızla birlikte hastane önünde yapılmasından daha doğal bir uygulama olamaz.

Bizim diktatörlüğe alışmamızı arzu edenler varsa, dönüp 12 Mart Muhtırası, 12 Eylül Askeri Darbesi dönemlerine baksınlar.

O günlerde diz çökmeyenler olarak, bu dönemde de diz çökmeyeceğimizi anlamaları için icat edilmiş bir zeka aşısı maalesef elimizde bulunmuyor.

Bu açıklamaya izin veren ve olay sonrası Ankara Tabip Odasını arayarak geçmiş olsun dilekleriyle üzüntümüzü paylaşan Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi yöneticilerine ve bu hastanenin sağlık çalışanlarına teşekkür ediyoruz.

15 Mart 2020’de hep birlikte Türkiye’nin her yerinden Ankara’ya gelecek sağlık çalışanlarıyla “BEYAZ MİTİNG” gerçekleştireceğiz ve 17 Nisan 2020’de

  • SAĞLIKTA ŞİDDETE KARŞI GöREVDEYİZ, İŞ BIRAKIYORUZ” temasıyla GöREV yapacağız.

Acil servisler ve ameliyathanelerde işlerin aksamaması için bu alanlarda çalışma sürdürülecektir. “Sağlıkta Şiddet Yasası” TBMM’den çıkıncaya ve bu konuda hükümet tarafından gerekli önlemler alınıncaya dek mücadelemiz bitmeyecektir.

  1. https://www.youtube.com/watch?v=3lAJi8fE0Yk
  2. Rahiplerin ne kadar çok yalan söylediklerini herkes bilir. Onların ağızlarından çıkanla benim bağırsaklarımdan çıkan arasında pek fark yoktur. Asur Kralı II. Sargon. (MÖ 765 – 705 )

POLİS ŞİDDET ATÖLYESİ

POLİS ŞİDDET ATÖLYESİ

BİRİNCİ BASAMAK SAĞLIK SİSTEMİ GÜÇLENDİRİLMELİ, SEVK SİSTEMİ KURULMALI,
ACİL SERVİSLERDE SADECE ACİL HASTALARA HİZMET VERİLMELİ VE SAĞLIKTA ŞİDDET DURDURULMALIDIR!

Basın Açıklaması 

ÖNCELİKLE;

  • BİRİNCİ BASAMAK SAĞLIK SİSTEMİ GÜÇLENDİRİLMELİ,
  • SEVK SİSTEMİ KURULMALI,
  • ACİL SERVİSLERDE YALNIZCA ACİL HASTALARA HİZMET VERİLMELİ VE
  • SAĞLIKTA ŞİDDET DURDURULMALIDIR!

Ülkemizde şiddet kol geziyor. Yaşamın her anında şiddeti besleyen, neredeyse kutsayan bir iklim var. Ülkeyi ve sağlık sistemini yönetenlerin, duygusal ve kırılgan zemini olup tüketim nesnesi haline getirilen sağlık hizmetindeki şiddete karşı hiçbir ciddi adımı olmadı.

Sağlıktaki şiddet eğilimini önce inkâr eden, ardından şiddetin mağduru hekimleri ve sağlık çalışanlarını suçlayan idareciler; olaylar yılda en az bir hekim ya da sağlık çalışanının ölümüne, yüzlercesinin yaralanmasına ve binlercesinin sözlü ya da fiili tacizine dönüşünce şekilsel ve kararlılık içermeyen adımlarla oyalama yoluna gittiler. Sağlık hizmeti sunarken şiddete uğrayan, öldürülen, bıçaklanan, kafasında mermer kırılan, tekmelere maruz kalan, küfür ve hakaret edilen hekimlerin ve sağlık çalışanlarının arkasından timsah gözyaşları döktüler. Oy kaybederiz kaygısıyla her beklentilerinin anında ve talep ettikleri biçimde karşılanmasını isteyenlerin sırtını sıvazladılar.

Örneğin gittiği Aile Sağlığı Merkezinde, olmayan hastaya ilaç yazılmasını, saptanmayan hastalığa tedavi uygulanmasını, gerekmeyen raporun verilmesini, istediği her ilacın reçete edilmesini istemekle kalmayıp usulsüz ve etik dışı talebinin karşılanmaması durumunda şiddete başvuran binlerce insan, sıradan bir kavgaya, karşılıklı darba karışmış gibi muamele gördü.

80 milyon nüfuslu ülkede 120 milyon kişinin acil servislere gittiği yanlış kurgulanmış bu sitemde kendi hastasının ve yakınlarının beklentileri karşılanmadığı anda acil servisleri savaş alanına çeviren, acil” servis içerisinde cinayet işleyebilen, sağlık çalışanlarının yanı sıra sedyede yatan başka hastaların bile ölümüne yol açan bir cinnet ortamı sıradanlaştı. Ne bir Aile Sağlığı Merkezinde ne de herhangi bir hastane ortamında sözel ya da fiili şiddete hiç kimsenin kalkışamayacağı, şiddete sıfır tolerans gösterileceğine dair caydırıcı, sonuç alıcı ve somut adımların atılması artık zorunluluktur.

Gelişmiş ülkelerde sağlık hizmetinin çok önemli kısmını daha az maliyetle ve nitelikli bir biçimde karşılayan Birinci Basamak sağlık sistemi ülkemizde ne yazık ki her dönem olduğu gibi bugün de popülist yaklaşımların kurbanı oldu. 2018 yılında kişi başına yapılmış olan ortalama 2030 liralık sağlık harcamasının yalnızca 88 lirası koruyucu sağlık hizmetleri için yapılmış, 1. Basamak sağlık hizmetlerini güçlendirmek adına yatırım yapılmamış, 1. Basamak sağlık kurumları değersizleştirilmiştir. Sağlık hizmetinin kışkırtılmış talebe göre değil de bilim ve gereksinimler doğrultusunda yönetilebileceği “sevk zincirinin” adı bile anılmamaktadır.

Büyük propaganda ile getirilen “Aile Hekimliği“ uygulaması hekimlerin gelirlerinde artış sağlamakla birlikte, hekimlerin iş ve gelir güvencesini ortadan kaldırarak devletin-hükümetlerin birinci basamaktaki sorumluluğu hekimler üzerine yıkma programının ötesine gidemedi. Binasından alt yapısına kadar şiddete de zemin hazırlayabilecek koşulların iyileştirilmesi için adım atılmadı. Sıfır nüfuslu, binasız sanal ASM’lerin açılması ile sistem sürdürülmeye çalışıldı. Birinci basamak ekibinin bir parçası olan sağlık personelini de güvencesiz hatta çoğu zaman taşeron şirketler üzerinden çalışmak zorunda bıraktı.  Partilerin dönemsel çıkarlarına, siyasetçilerin günlük popülist yaklaşımlarına kurban edilmemesi, aşılama, takip, kontrol, eğitim ve önleyici tıp uygulamaları ile sağlık tüketimine değil de insanların koruyucu hekimlik esaslı sağlıklı bir yaşam sürmelerine odaklanması gereken 1. Basamakta da şiddet ne yazık ki her geçen gün artıyor.

Bugün sağlıkta yaşadığımız şiddete karşı 1. Basamak sağlık ortamından hareketle yaptığımızı açıklamamızla bir kez daha sağlıkta şiddet sona erene bu konuda somut ve inandırıcı adımlar atılıncaya dek mücadelemizi sürdüreceğimizi ilan ediyor, her ayın 17’sinde yeniden çağrısını yapacağımız ve “Sağlıkta Şiddeti Önleme Günü” olan 17 Nisan’da

  • “Ya Sağlıkta Şiddet Duracak Ya Da Biz Sağlık Sistemini Durduracağız!”

söyleminin kararlılığıyla İş Bırakma – GöREV eylemi gerçekleştireceğimizi bir kez daha duyurmak istiyoruz. (17.01.2020)

Türk Tabipleri Birliği
Ankara Tabip Odası

Aşırı ilgi çekme merakı bir hastalık mıdır?

Aşırı ilgi çekme merakı bir hastalık mıdır?

Dr. Bill Gordon
Psychology Today

Çeviren: M. Birol Güger (Cumhuriyet, 12.1.20)

Bütün insanların ilgiye gereksinimi vardır. Öyle ki, ilgi görmeden ve göstermeden sağlıklı bir iletişim geliştirmek neredeyse olanaksızdır. Dikkat çekmek, yaşam içinde sergilediğimiz girişimler için son derece gereklidir ve kriz anlarında işlevi daha da önemli duruma gelir. Bu nedenle, yeterince dikkat çekememek yaşam niteliğini ve sürekliliğini tehdit eder duruma gelebilir. Bu nedenle, insanların uygun ölçülerde sosyal ilgiyi üzerine çekme istekleri anlaşılabilir. Ancak aşırı ilgi çekme meraklıları bu güdülerini, duygusal çaresizlikleri tarafından yönlendirilen sağlıksız boyutlarda tatmin etmek istemektedirler.

Aşırı ilgi çekme eğilimi bir karakter kusuru değildir. Bu aksine, insan beyninin, yaşamın erken dönemlerinde “ihmal edilme” nedeniyle oluşmuş gelişimsel travmaya verdiği tepkidir. Örneğin yeni doğanlar, yaşamda kalmak için annelerinin ilgisini çekmeye son derece bağımlıdır. Çocuğun erken gelişim sırasında gereksinimleri ne denli ihmal edilirse, yaşamda kalma ve güvenlik duygularını aynı oranda dikkat çekme ile özdeşleştirir. Karşılığında da hangi ölçüde dikkat çekmesi gerektiğine ilişkin bir inanç sistemi geliştirir.

Bu merak nasıl gelişir?

Beyin, ilgi eksikliğini tehlikeli olarak tanımlar ve ona doğal bir refleksle, beyindeki duygusal tepkilerin oluşumunda öncül role sahip olan amigdala bölgesinde oluşan bir tehdit unsuru olarak yaklaşır. Aslında, tıpkı bir “mikro anne” örneği “şunu yapma, bunu yap; şuraya git, oraya gitme” diyen ön singulat korteks (ÖSK) (1) bu duruma müdahale edebilir. Zira ÖSK, beynin amigdala harekete geçtiğinde serbest kalan kortikal (2) düşünme bölümündedir. Ancak ÖSK söz konusu yönetim etkinliğini gerçekleştirmek için serotonin hormonuna gereksinim duyar.

Bu tür temel sorunlara sahip insanlar, genellikle aşırı stres altındadır. Sürekli devam eden aşırı stres, serotonin varlığını sınırlar. Erken dönemde ilgi eksikliği ayrıca, beynin hipotalamus (3) bölümünde yeniden şekillenmeye yol açar. Bu genellikle hipotalamusunuzun daha küçük olduğu; serotonin ve öbür nörokimyasallar için daha az reseptöre sahip olduğunuz anlamına gelir. Bunun sonucu olarak da ÖSK’nize sevk edilecek askerler olsa bile, savaşacakları bir saha bulunmayabilir.

Dram bağımlılığı ile ilişkisi

Aradaki ilişkiyi şu şekilde özetleyebiliriz: Dram ilgi çeker ve ilgi çekmesinin yanı sıra hipofiz bezi (4) ve hipotalamusun, ağrı kesici ve haz verici bir bileşik olan endorfin (5) salgılamasına neden olur. Eroin ve öbür kimi uyuşturucular, insanlara yaşattıkları bakımından bu etkiyi taklit eder. Dram duygusu sonucu endorfin salgılanması, daha çok ilgiye gereksinim duyma yolundaki endişelerinizi hafifletir. Dram, beyinde afyon maddesinden elde edilen ilaçlar ile aynı mekanizmaları kullandığından, insanlar kolayca dram bağımlısı olabilir. Herhangi bir bağımlılık gibi, dram bağımlılığı da aynı nörokimyasal etkiyi elde etmek için her kezinde dozu artırdığınız türden bir tolerans oluşturur. Dram bağımlılığında da, aynı heyecanı elde etmek için her kezinde daha yüksek bir doza gereksiniminiz vardır.

Dramı bir ilaç olarak kullanmak da iyi hissettirir ve bu yüzden de dram ödüllendirici niteliktedir. Ödül, beynin mutluluk ilacı olan dopamin (6) kullanır. Dopamin, ödül almak için daha çok dopamin salarak çalışır.

Tedavi edilebilir mi?

Aşırı ilgi çekme merakı tedavi edilebilir mi? Hayır, beyninizin temel bağlantılarını değiştiremezsiniz. Erken yaşam travmalarının etkilerini tümden silmek olanaklı değildir. Ancak bu yönetilebilir bir durumdur. Bu eğilime sahip bireyler için tavsiyem;

  • dürüst ve siz duymak istemeseniz bile size gerçeği söyleyecek birilerini bulmanız.

Bu kişiye, herhangi bir durumu, yorumlama şeklinizin duygusal bağlamda aşırı olup olmadığını sorabilirsiniz.

Temel stres düzeyinizi azaltmak için yaratıcılığınıza başvurun. Meditasyon ve yoga yapın.

Bir hareketi hangi sıklıkla yinelerseniz, nöronlarınız da o denli verimli bir biçimde ortak hareket sergileyecektir. Bu şekilde, ilgili davranışın yaşam programınıza adapte olması (AS: uyum sağlaması) daha kolay duruma gelecektir.

Kaynaklar

(1) Ön singulat korteks: Beyinde duyguların ve duygusal davranışların düzenlendiği alan.
(2) Kortikal: Beynin üst bölgesinde yer alan yoğun sinir tabakasına korteks (beyin zarı) adı verilir. Kortikal, korteksle ilişkili olan anlamına gelir.
(3) Hipotalamus: Beyin tabanında bulunan ve hormon salınımına yardımcı olan bölgedir.
(4) Hipofiz bezi: Beyin tabanında bulunan Sella Turcica (Türk Eyeri) adı verilen kemik yapının içinde bulunur. Hormon salınımlarını düzenler.
(5) Endorfin: Ağrıyan dokularda ağrının azalması için üretilen hormonlara verilen isimdir.
(6) Dopamin: Beyin tarafından salgılanan ve bireyin duygusal tepkilerinin ve eylemlerinin denetiminde kritik rol oynayan bir kimyasaldır.
(7) Ventral striatum: Beynin, ödül mekanizmalarını içinde bulunduran bölgesidir.