Etiket arşivi: BM Nüfus Fonu (UNFPA)

Dünya Nüfusu bu gün 8 milyarı aştı : Day of 8 Billion

Humanitarian Data ExchangeBirleşmiş Milletler dünya nüfusunu açıkladı: Bu gün 8 milyar kişiyi aştı!

  • Population to hit 8 billon! 

    Day of 8 Billion!

Birleşmiş Milletler (BM), dünya nüfusunun bu gün 8 milyar kişiye ulaştığını açıkladı. Dünyanın 7 milyardan 8 milyar nüfusa yükselmesi yaklaşık 12 yıl sürerken, bir sonraki milyara ulaşmanın yaklaşık 14,5 yıl (2037’ye dek) sürmesi bekleniyor.

alt=""

BM Nüfus Fonu (UNFPA), dünya nüfusunun 15 Kasım 2022’de 8 milyar kişiye ulaştığını bildirdi.

UNFPA’nın yayımladığı rapora göre, dünyanın 2030’da 8,5 milyar, 2050’de 9,7 milyar, 2100’de 10,4 milyar nüfusa ulaşacağı kestiriliyor.

Dünyada nüfus artışı hızı yavaşlarken, nüfusun 2100’e dek artmayı sürdürmesi bekleniyor.

1970’lerden bu yana azalan dünya nüfus artış hızı, 2020’de ilk kez % 1’in (yıllık) altına düştü.

Dünyanın 7 milyardan 8 milyar nüfusa yükselmesi yaklaşık 12 yıl sürerken, bir sonraki milyara ulaşmanın yaklaşık 14,5 yıl (2037’ye dek) sürmesi bekleniyor.

Yüksek doğurganlık oranları dolayısıyla Sahraaltı Afrika’daki nüfus artışının 2050’ye dek küresel büyümenin yarısından çoğunu oluşturması öngörülüyor.

Güney Avrupa ve Doğu Asya’da nüfus azalıyor

Nüfusun giderek daha fazla ülkede azalıyor olması yeni bir gerçeklik olarak ortaya çıkarken, gelecekte aktif nüfusun azalmasıyla karşı karşıya kalan ülke sayısında artış yaşanması kestiriliyor.

Bugün, 1990 yılındakinden daha az nüfusa sahip 17 ülke bulunurken, bu ülkelerin hepsi Doğu Avrupa’da yer alıyor. Güney Avrupa ve Doğu Asya’da da nüfusun azaldığı kimi ülkeler bulunuyor.

Küresel olarak nüfus azalması, düşük ve giderek azalan doğurganlık oranı ile nüfus azalmasından en çok etkilenen Avrupa ülkelerindeki yüksek göç düzeyinden kaynaklanıyor.

Gelişen ülkelerde nüfus artışı sürüyor

Dünya nüfusunun 7 milyardan 8 milyara yükseldiği sürede nüfus artışının büyük çoğunluğu, alt-orta ve düşük gelirli ülkelerde meydana gelirken, yalnızca 250 milyonluk artış üst-orta ve yüksek gelirli ülkelerde gerçekleşti.

Dünya nüfusuna eklenen bir sonraki 8 ile 9 milyar arası 1 milyar kişiden 920 milyonunun, alt-orta ve düşük gelirli ülkelerde yaşaması öngörülüyor.

Yeni 1 milyarı oluşturanların yarısı Asya’dan

Bu yıl, Çin’in nüfusunun tepeye ulaşması ve ardından azalmaya başlaması bekleniyor. Hindistan’ın 2023’te, “dünyanın en kalabalık ülkesi” olarak Çin’i geride bırakacağı kestiriliyor.

BM, dünya nüfusunun 7 milyardan 8 milyara çıkarken, yeni 1 milyarı oluşturanların yarısının Asya’dan olduğunu açıkladı. (AS: 8. milyar, 11 yıl gibi rekor bir sürede eklendi!)

Afrika, nüfus artışının görüldüğü ikinci en büyük bölge (neredeyse 400 milyon) olurken, Afrika nüfusunun 2038’e dek 2 milyara ulaşması bekleniyor.

Avrupa’nın gelecek dönemde nüfus artışına katkısının negatif olacağı öngörülüyor.

Dünya nüfusunun 7 milyardan 8 milyara ulaşmasında Hindistan, açık ara en büyük “katkıyı” (!) yapan ülke olurken (177 milyon), onu sırasıyla Çin (73 milyon) ve Nijerya (60 milyon) izledi.

Nüfus artışının genel olarak yavaşlaması, çalışma yaşındakilerin oranının artmasına neden olduğundan ekonomik büyümeyi de etkileyebileceği bekleniyor.

7 milyardan 8 milyara çıkan nüfus artışının yarısından çoğu, yetişkin nüfustaki artışa (30-64) bağlanabiliyor. Buna karşılık gelecek milyarın (8’inci ve 9’uncu milyar arasında), 400 milyonundan çoğunu 65+ yaş bireylerin oluşturması öngörülüyor.

Bu günün (15 Kasım), insanlık için hem dönüm noktası hem de farkındalık anı olduğunu vurgulayan BM, küresel toplumun karşı karşıya olduğu zorluklar ile fırsatlara da dikkati çekiyor.

BM, tüm ülkeleri, 8 milyarı oluşturan her bir bireyin aynı haklara ve seçimlere sahip olabileceği daha eşit bir dünya kurabilmek için birlikte çalışmaya çağırıyor.

8 milyarlık nüfusun arkasında bir başarı öyküsü olduğuna işaret eden BM, sağlık hizmetlerinde, yaşam nitelik ve sürelerini uzatan, anne ve çocuk ölümlerinin azaltılması gibi konularda ilerlemeler sağlandığına değiniyor.

BM, teknolojik yeniliklerin yaşamı kolaylaştırdığını ve insanları her zamankinden daha çok birbirine bağladığını da vurguluyor.

Temel endişeler sürüyor

İklim değişikliği (AS: İklim faciası – Climate Disaster), şiddet ve ayrımcılık gibi, 11 yıl önce dünya 7 milyar nüfusa ulaştığında dile getirilen temel endişeler ve zorluklar hala sürüyor.

İklim krizi ve doğal kaynakların orantısız kullanımı, varolan eşitsizlikleri ve kırılganlıkları artırırken; silahlı çatışmalar ve göç, şiddeti ve ayrımcılığı besliyor.

Bugün dünya çapında 100 milyondan çok kişi zorla yerinden edilmiş durumda iken, sağlık alanında yaşanan gelişmelerden tüm toplumlar eşit ölçüde yararlanamıyor. (AA)
===============================

HER AİLEYE 1 ÇOCUK!

Başka yolu yok! Hemen, ivedilikle, ikna ile, teşvikle, yasal caydırcılıkla.. 

Şu yazıya da bakılması önerilir :

http://ahmetsaltik.net/2022/11/22/nufus-patlamasi/

Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması 2018 Ne Söylüyor?

Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması 2018 Ne Söylüyor?

(AS: Bizim kapsamlı irdelememiz yazının altındadır..)

(HASUDER Kadın ve Toplumsal Cinsiyet Çalışma Grubu tarafından hazırlanmıştır.)

Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü tarafından 1968 yılından bu yana her beş yılda bir düzenli olarak ülke çapında yürütülen nüfus araştırmalarının sonuncusu, 2018 yılında Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması (TNSA-2018) olarak gerçekleştirilmiş ve sonuçları kamuoyu ile paylaşılmıştır. Bu araştırmalar, Türkiye’de üreme sağlığında var olan durumu yıllar içinde karşılaştırma ve geleceğe dönük değerlendirmede bulunmayı sağlayan önemli bir ulusal veri kaynağıdır. 2018 TNSA sonuçlarında dikkate değer sonuçlar aşağıda vurgulanmıştır:

4 evlilikten 1’i akraba evliliğidir : TNSA 2018’de, 20-24 yaşlarındaki evlenmiş kadınların %24’ü, eşleriyle akraba olduklarını bildirmişlerdir. Bu durum, çocuk sağlığına yönelik önemli bir risk oluşturmaktadır.

Çok eşlilik vardır : TNSA 2018’te halen evli kadınların %2’si eşlerinin kendilerinden başka eşleri de olduğunu bildirmiştir. Bu veri özellikle kadının statüsü açısından önemli bir risk faktörüdür.

Toplam doğurganlık hızı : Türkiye için toplam doğurganlık hızı kadın başına 2,3 çocuktur (kentsel alanlarda 2,2 çocuk, kırsal alanlarda 2,8 çocuk).

En yüksek yaşa özel doğurganlık hızı 25-29 yaş dilimindedir. 2008 ve 2013 TNSA sonuçları  dikkate alındığında Türkiye’de toplam doğurganlık hızının durağanlaştığı görülmektedir.
Kadınların yarısından çoğu başka çocuk sahibi olmak istemiyor: Araştırma sonuçlarına göre,
kadınların %53’ü, şu anda sahip olduğundan daha çok çocuk sahibi olmak istemediğini belirtmiştir. Buna %14’lük “daha sonra gebelik isteyenleri” de eklediğimizde, kadınların yaklaşık %70’inin (AS: yeni bir) gebelik istemediği görülmektedir.

Doğum öncesi bakım ve sağlık kuruluşunda doğumlar : Araştırma sonuçlarına göre, gebelerin %96’sı doğum öncesi bakım hizmeti almakta (%90’ı 4+ kez), %99’u ise doğumlarını bir sağlık kuruluşunda yapmaktadır. Ancak, bu oranlarda kır-kent ve doğu-batı bölgeleri arasında fark büyüktür.

Sezaryen doğumlar artıyor : Hastane doğumları yıllar içinde artış gösterirken sezaryen doğumların artması son derece dikkat çekicidir. 2018 TNSA sonuçlarına göre doğumların
yarısından çoğu (%52) sezaryen doğumlardır.

Çocuk yaşta ve erken evlilikler, ergen gebelikler hala bir sorun : Ergen gebeliklerin anne ve
çocuk sağlığına olumsuz etkilerinin yanı sıra, bu kadınların eğitim ve iş olanaklarına erişimlerinin sorun olduğu bilinen bir gerçektir. 2018 TNSA’da 15-19 yaş dilimi kadınların %4’ünün çocuk sahibi olduğu saptanmıştır.

Riskli gebelikler hala çok yüksek : Anne ve çocuk sağlığına olumsuz etkileri ve ölümlülük açısından yüksek riskli gebelikler hala yaygındır. Son 5 yılda doğum yapan kadınların %27’si
tekli yüksek risk diliminde, %9’u ise çoklu yüksek risk dilimindedir.

İsteyerek ve kendiliğinden düşükler önceki yıllara benzer düzeydedir : Araştırmaya göre, kendiliğinden düşükler yüz gebelikte 13, isteyerek düşükler ise yüz gebelikte 6’dır.

Modern aile planlaması yöntem kullanımında küçük de olsa bir artış var: 2018 TNSA sonuçlarına göre, 15-49 yaş arasında evli kadınlardan %70’i herhangi bir yöntem (%49’u modern, % 21’i geleneksel yöntem) kullanmaktadır. Daha önceki yıllar ile karşılaştırıldığında, en çok kullanılan gebeliği önleyici yöntem olan geri çekme (AS: coitus interuptus) %26’dan %20’ye düşmüştür. Modern yöntem kullanımı (Kondom, Hap, RİA vb.) %1.5 artmıştır.

En çok kullanılan modern yöntem artık kondom  : Önceki yıllarda en çok kullanılan modern
gebeliği önleme yöntemi olan rahim içi araç (RİA) kullanımı son beş yılda %20’den %14’e düşmüştür. Kondom kullanımı ise %16’dan %19’a yükselerek Türkiye’de en çok kullanılan
modern yöntem olmuştur.

Hap ve tüp ligasyonu oranlarında da büyük bir değişiklik yok  : Uzun yıllardır %5 düzeyinde gerçekleşen gebeliği önleyici hap kullanımı, 2018’de de %5 olarak belirlenmiştir.

Tüp ligasyonu (AS: kadında tüplerin bağlanması ile cerrahi kısırlaştırma) oranı ise son 2
araştırmada olduğu gibi %1’lik küçük bir artışla %10 düzeyine çıkmıştır.

Karşılanamayan aile planlaması gereksinimi 2 katına çıktı : 2013 TNSA’da %6 olarak gerçekleşen karşılanamayan aile planlaması gereksiniminin (halen sahip olduğundan başka çocuk sahibi olmak istemediği halde hiçbir yöntem ile de korunmayan kadınların oranı) 2018 sonuçlarında 2’ye katlanarak %12’ye çıktığı görülmüştür. Oldukça önemli olan bu artışın nedenleri son yıllarda Aile Planlaması hizmetlerine erişimin azalmış olmasıdır.

TNSA 2018’in en önemli yeniliği, geniş bir Suriyeli göçmen örnekleminin de araştırma kapsamına alınmış olmasıdır. Suriyeli göçmenlerin aile planlaması davranışlarını Türkiye verileri ile kıyasladığımızda şu sonuçlar göze çarpmaktadır:

Suriyeli kadınların aile planlaması yöntem bilgisinde bir farklılık yok: Hem Türkiyeli hem de Suriyeli göçmen kadınlar arasında herhangi bir gebeliği önleyici yöntem bilme oranı %99 dolaylarında olup bir farklılık bulunmamaktadır.

  • Suriyeli kadınlarda herhangi bir yöntem kullanan kadınların oranı %43.

Türkiye örnekleminde %70 olarak gerçekleşen bu oran, Suriyeli göçmenler arasında %43’tür. Bu kesim içinde geleneksel yöntem kullananların oranı %19 iken modern yöntem kullananların oranı %24’tür.

Suriyeli kadınlarda en fazla kullanılan modern yöntem RİA: Suriyeli kadınların gebeliği önleyici modern yöntem kullanım tercihlerini incelediğimizde rahim içi aracın %13 ile en çok kullanıldığını görüyoruz. Bunu %6 ile hap izlerken, kondom ve tüp ligasyonu oranları %2’dir. Türkiye verileri ile kıyasladığımızda RİA ve hap oranlarında büyük bir farklılık gözlenmezken, kondom ve tüp ligasyonunun (AS: bağlanmasının) Suriyeli göçmenler arasında oldukça az kullanıldığı ortaya çıkmaktadır.

  • Suriyeli kadınlarda karşılanamayan aile planlaması gereksinimi %21’dir.

Suriyeli kadınlarda toplam doğurganlık hızı 5.3 ve aile planlaması kullanım oranı %43 olan örneklemde, karşılanmamış aile planlaması gereksiniminin oldukça yüksek, %21 olduğu görülmektedir.
=================================

Dostlar,

TNSA 2018’in KODLARI ve
HALKTAN SAKLANANLAR

2,3 olarak verilen Toplam Doğurganlık Hızının (TDH) 0.3’lük bölümü istemsiz gebelikler ve doğumlar yüzündendir. Aile Planlaması gereksinimi karşılansa idi bu hız 2’de kalacaktı.. TÜİK henüz doğum – ölüm istatistiklerini yayınlamadı. 2018’in doğum verisi çok yaklaşık 1,25 milyondur, nüfus 1,2 milyon artmıştır, o yıl TÜİK’in verdiği TDH 1,99’dur. 2019’da nüfus artışı 1,15 milyondur (2018’den 50 bin daha eksik). 2019’da da 1,25 milyon doğum varsayılırsa, aile planlaması gereksinimi karşılansa idi

1 250 000 x  2 /2,3 = 1 086 957 doğum olacaktı.

Dolayısıyla, 1 250 000 – 1 086 957 = yakl. 163 bin doğum istemsiz gerçekleşmiştir.

Anayasa’nın 41. maddesi ve 2827 sayılı Nüfus Planlaması Yasası açıkça çiğnenerek,

  • topluma gereksindiği aile planlaması hizmetleri AKP iktidarınca yeterince verilmemekte;
  • bedeli, 2019 yılı boyunca fazladan 163 bin doğum, kadın başına 2 çocuk yerine 2,3 çocuk sahibi olmaktır..

Oysa Aile Planlaması temel bir insanlık hakkıdır, AİHM kararları da açıkça bu yöndedir.

Üstelik, aile planlaması hizmeti alamayanlar alt sosyo-ekonomik katmanlardan yoksullardır. Bu kırılgan kesimler haksız bir yük altındadırlar ve AKP tabanıdırlar büyük ölçüde. Yoksulluktan kurtulamayan, çağdaş bir eğitim alamayarak aydınlanamayan halk yığınları, Devletin kurumlaşmış yardımları yerine parti, cemaat, tarikat, dernek, vakıf.. yardımları ile istismar edilerek oyları yönlendirilmektedir. Bu politika ahlak, etik ve hukuk dışıdır, adaletsizdir.

AKP iktidarının bu hizmetleri dinci takıntıları ile gereğince vermemesi,
açıkça  İNSAN HAKLARI ÇİĞNEMİDİR (İHLALİDİR).

Anayasayı ve yasaları çiğneme / ihlal suçudur, İNSANLIĞA KARŞI SUÇTUR.

Toplam düşük oranı %19 ile her 5 gebelikte 1 düzeyindedir, oldukça yüksektir. Bu düşükler yaşanmasaydı, 1 155 000 olan nüfus artışının 825 bininden sorumlu doğumlar (2018’de olduğu gibi 430 bin ölüm varsayılarak) %19 fazlasıyla 157 bin daha çok olabilecekti.

2019’da TÜİK, nüfus artış hızını %1,39 olarak vermiştir. Bu rakam 2018’de % 1,47 idi. Dünya ortalaması ise, BM Nüfus Fonu (UNFPA) verisiyle %1,15 olup, Türkiye % 0,24 puan fazlasıyla çoğalmaktadır.

Türkiye, Dünya nüfusunun %1,1’ine sahip iken;
– Toprakları dünyanın %0,5’idir.
– 1 km2’ye düşen nüfus 108 olup (Nüfus yoğunluğu), Dünya verisinin 2 katıdır.
– Su kaynakları dünyanın %0,6’sıdır.
– Enerji kaynakları %0,2’sidir.
– 2018 ulusal zenginliği 1,36 Tr $ ile dünya toplamının % 0.38’idir.
– 2019’da, nüfus artışına yakın sayıda yeni işsiz oluşmuştur.
– Ulusal gelir, son 6-7 yıldır, nüfus her yıl 1+ milyon artarken; azalmaktadır!
– Nitelikli nüfusunu dış göç verirken, niteliksiz birkaç katı iç göç almaktadır.
– 5 milyon dolayında Suriye – Irak, Sudan, Afganistan, Somali, Cibuti, Tanzanya… göçmeni  Cumhuriyetin laik – eğitimli – belli ölçülerde uygarlaşmış nüfusunu tehdit etmektedir; demografik yapıda başlayan değişimler orta – uzun erimde içinden çıkılmaz sorunları hızla hazırlamaktadır.
– …………
****
Dahası                      :

2018 TNSA, 1968’den beri 5 yılda bir 11. kez yapılan bir çalışma olup; bebek ve çocuk ölümlerine yer vermemektedir!
Oysa bu maliyetli ve geleneksel çalışmanın başlıca amacı bu temel verilere erişmektir.
Toplam Doğurganlık Hızı, TÜİK verisinin 0.4 puan üzerinde, 2,3 çıkmıştır TNSA 2018’de. Bebek Ölümlerini 2018 için Sağlık Bakanlığı binde 9,3 vermişti, acaba TNSA 2018’de kaç bulundu ki, ne denli yüksek çıktı ki, Sağlık Bakanlığı bu verilere sansür uygulatarak yayınlatmamıştır!?

Bu sitede 12 Ocak 2020’de paylaştığımız ve Sağlık Bakanı Koca’ya CİMER eliyle ulaştırdığımız açık mektupta sormuştuk (Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca’ya Açık Çağrı; http://ahmetsaltik.net/2020/01/12/saglik-bakani-dr-fahrettin-kocaya-acik-cagri/) :

….. 2018 TNSA (Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması) raporunda mutlaka bulunması gereken, başlıca o veriler için çalışılan 50 yıllık gelenek (1968-2018) neden bozulmuş ve bebek – çocuk ölümleri verileri yayınlanmamış, Bakanlığınızca engellenerek sansür edilmiştir? Neden Dr. Koca, neden, neden?? Güneşi balçığınızla nasıl sıvayabilirsiniz? TNSA 2018 çalışması dünyanın emeği ve maliyetidir.. Bebek – çocuk ölümleri verileri saklanarak – gizlenerek o Raporu nasıl kullanmamızı öneriyorsunuz Bakan Dr. Koca, nasıl??

***
Söz konusu çağrımıza 12 Ocak’tan bu yana yanıt yok!? CİMER, iletimizin Sn. Bakana iletildiğine ilişkin özel kalem müdürü yanıtını bize ulaştırdı; hepsi bu denli..

Bu açık çağrımız özünde çocuk aşılarına ilişkin idi, oranlar düşüyor, Bakanlık açıklama yapmıyordu! 3 bine yakın Kızamık olgusu da açıklanmamıştı; örtük bir salgın yaşıyorduk.

Sonuç olarak               ;

  • AKP’nin karnesi hemen her alanda berbat, hatta karanlık! Sağlık düzeyi ölçütleri, bebek – çocuk ölümleri de halktan saklanıyor!- Açık – saydam, demokratik ve bilimsel bir yönetim istemek, yurttaş olarak hakkımızdır.
    – AKP iktidarı, nüfusu artırıcı ve niteliğini düşürücü politikalardan derhal vazgeçmelidir.
    – Sağlıkta piyasacılığı – özelleştirmeyi terk edip halktan yana sağlık politikaları izlemelidir.

Sevgi ve saygı ile. 23 Şubat 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Hekim, Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (SBF)
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı

www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

 

 

Vatan Partisi : Bedelli askerlik, ‘Mehmetçik’ten vazgeçmektir!

Vatan Partisi: Bedelli askerlik, 'Mehmetçik'ten vazgeçmektir!

Vatan Partisi:

Bedelli askerlik, ‘Mehmetçik’ten vazgeçmektir!

AYDINLIK internet, 19.7.2018 14:37

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

AKP’nin çıkardığı CHP’nin destek verdiği bedelli askerlik tasarısına tek tepki Vatan Partisi’nden geldi: Bu adım milletin birliğine dinamittir. Güçlü ordu ancak zorunlu askerlikle mümkündür. Bedelli askerlik, ‘Mehmetçik’ten vazgeçmektir! Türk ordusunun gelenekleriyle oynamayın!

Vatan Partisi Genel Sekreteri Utku Reyhan, Ankara’daki genel merkez binasında düzenlediği basın toplantısında bedelli askerlik tasarısına sert tepki gösterdi. Reyhan’ın açıklamasının satırbaşları şöyle:

Değerli basın mensupları,

Günlük siyasal çıkarlar, oy kaygısı ve ekonomik ihtiyaçlar bir kez daha Millî gereksinimlerin önüne geçmiştir. 24 Haziran seçimleri öncesinde başlayan “bedelli askerlik” geliyor açıklamaları, seçimin ardından da artarak devam etmiş ve ilgili düzenleme AKP grubu tarafından TBMM başkanlığına bir torba yasanın içinde teslim edilmiştir. Kamuoyuna yapılan açıklamalardan anladığımız kadarıyla AKP’nin ortağı konumundaki MHP’nin de, muhalefet partilerinin de bedelli askerlik uygulamasına bir itirazları bulunmamaktadır.

MİLLETİN BİRLİĞİNE DİNAMİT

Milletin vicdanının ve halen canı pahasına Vatan Savaşı yürüten Mehmetçiğin sesi olmak yine Vatan Partisi’ne kalmıştır. Şimdi Milletimize bedelli askerlik uygulamalarının sakıncalarını maddeler halinde sıralıyoruz:

1 – Eğer toplumun bir kısmı kanıyla canıyla, diğer kısmı ise parayla askerlik yapıyorsa, o toplumun millet olma özelliği aşınmaya başlar. Genel ve zorunlu askerlik uygulaması, bölgesi, gelir durumu, mesleği ne olursa olsun milletin bütün bireylerini eşitleyen, milletin bütününe vatan savunması yükümlülüğü veren ve bütün milleti silah arkadaşı yaparak kaynaştıran eşitlikçi ve demokratik bir uygulamadır. Bundan vazgeçmek, milletin birliğine dinamit koymaktır.

2 – Genel ve zorunlu askerlik uygulaması, belirli bir ücret karşılığında toplumun bir kesimi için esnetilirse eşitlik duygusu zedelenir. Daha önce askerliğini yapmış, halen silah altında olan ya da gerekli maddi koşulları yaratamadığı veya kapsama girmediği için askerlik yükümlülüğünü yerine getirecek vatandaşlarda güven sorunu yaratır. Bu eşitsizlik, toplumun belleğine kazınır. Millet askerliğini yapanlar ve bedelli askerlik yapanlar diye ikiye bölünür.

3 – Türkiyemiz hem sınırlarının ötesinde hem de yurt içinde halen bir Vatan Savaşı yürütmektedir. PKK, YPG, FETÖ, IŞİD gibi terör örgütleriyle mücadele sürmektedir. Bu mücadeleyi sürdüren Mehmetçikte “Biz bunun için mi savaşıyoruz?” ruh hali oluşabilir. Terörle mücadelede ve silah altındaki Mehmetçikte zafiyetler yaratabilir.

4 – Kısa aralıklarla gerçekleştirilen ve neredeyse teşvik edilen bedelli askerlik uygulaması, askere gitmeme, askere gitmeyi çeşitli yollarla geciktirme eğilimi yaratabilir. Bu durum ilerleyen zamanlarda Türk Silahlı Kuvvetleri’nin asker mevcuduyla ilgili krizlere yol açabilir.

5 – Özellikle ABD tarafından Mehmetçik kavramına yönelik bir psikolojik savaş yürütülmektedir. “Kimin için öleceğiz?”, “Askerlik bir yük!”, “Bu savaş bizim savaşımız değil!” gibi söylemlerle yükseltilmek istenen bir anti-militarizm ortalıkta gezinmektedir. Bizim gibi dede-baba-oğul askerlik yapan bir toplumda bunun tutma olasılığı olmasa da bedelli askerlik uygulaması bu tür yıkıcı söylemleri de teşvik edecektir.

GÜÇLÜ ORDU, ZORUNLU ASKERLİKLE MÜMKÜN

Ülkemizin bulunduğu coğrafya geçmişte olduğu gibi bugün ve görünen gelecekte de her zaman dış saldırılara açık bir coğrafyadır. Burada güçlü ordusu olmayanlar ayaklar altında kalır. Türk Ordusunun gücü genel ve zorunlu askerlik uygulamasından gelmektedir. Şimdi hem iktidar partisi hem de ana muhalefet partisi Türkiye’ye “profesyonel askerlik” önermektedir. Yani genel ve zorunlu askerliği zamanla tümden kaldırmak, Türk Ordusunun mevcudunu çok büyük oranda azaltmak ve vatan savunması görevini dar ve maaşlı bir gruba devretmek. Bedelli askerlik uygulaması profesyonel orduya geçişin ilk adımlarıdır. Profesyonel ordu, ordu-millet özelliğimizi yıkacak ve Mehmetçik kavramını ortadan kaldıracaktır. Unutmayalım,

  • Kurtuluş Savaşı’nı zafere ulaştıran, profesyonel ordu değil, Mehmetçikti.

TÜRK ORDUSUNUN GELENEKLERİYLE OYNAMAYIN

Basınımız aracılığıyla Tayyip Erdoğan hükümetini uyarıyoruz. Türk Ordusunun gelenekleriyle oynamaktan vazgeçin. Önce emir-komuta zincirini bozdunuz, sonra terfi düzenine müdahale ettiniz şimdi de bedelli askerlik uygulamasıyla Mehmetçik kavramını yok ediyorsunuz. Bu uygulamalar ülkemize ilerde telafisi çok güç zararlar verebilir.

  • Kimsenin milletin ve ülkenin geleceğini tehlikeye atma hakkı yoktur.

Tartışmalı olsa da eğer gereksinim ve kapasite fazlası er/erbaş varsa, ya da bir yığılma öngörülüyorsa, Milli Savunma Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı bir çalışma yaparak askerlik süreleriyle ilgili yeni bir düzenleme önerebilirler. Ama bunu yapmak yerine bedelli askerlik uygulamasını tercih etmek asla kabul edilemez. Bütün gazetelerde devletin kasasına ne denli para gireceği yazıyor. Türkiye 5-10 milyar TL “gelir” için askeri geleneklerini çöpe atacak ölçüde küçük bir ülke midir?

Vatan Partisi olarak, bedelli askerlik uygulamalarının karşısında olduğumuzu, bunun milli güvenliğimize tehdit oluşturan bir uygulama olduğunu açık bir biçimde ilan ediyoruz.

Milletimize saygıyla duyurulur.”
============================================
Dostlar,

ASKERLİK HİZMETİNİ SATMAK NİYE Kİ!?
ZORUNLU ASKERLİK HİZMETİ İÇİN ÖNERİLER..

Yukarıdaki açıklama karşısında doğru söze ne demeli??

Nüfus artışımız maşallah, yolda 1 milyonu geçiyor ve ha bire kamçılıyor iktidar!?
Oysa devir değişti, Ordu toplam yarım milyonu biraz geçiyor.. Er’in bile uzmanı gerekli.
Ama her yıl yarım milyon genç erkek askerlik çağına giriyor, eritmek olanaksız!

  • Önce şu anlamsız, ağır yük… olan  anormal nüfus artışını frenleyelim..

2827 sayılı Nüfus Planlaması yasasını uygulayalım..
Anayasanın 41. maddesinin gereğini yapalım ve “doğum kontrolünü” çağdışı ilan etme ilkelliğinden kurtulalım..

Bu yıl BM Nüfus Fonu (UNFPA) geçen yıl olduğu gibi, bir kez daha

  • “AİLE PLANLAMASI TEMEL İNSANLIK HAKKIDIR”

diye dünya aleme duyurdu. 11 Temmuz 2018’in teması gene AİLE PLANLAMASI idi..

Dolayısıyla “doğum kontrolünün çağdışı olduğu” falan yok.. Saçmalarsanız sorunlar ayağınıza dolanır. Bu ülkenin yılda net 1 milyon biyolojik nüfus artışını hiçbir bakımdan kaldırma gücü yok. Ayrıca bunca hızlı üremeye de hiçbir biçimde gerekçe yok.. Hem Türkiye’de hem dünyada.

*****
İşte askerlik  hizmeti.. Saçma – sapan “bedelli askerlik” zırvası ile sözde sorun çözüyoruz!?

Hem askerliği zorunlu tutuyorum yasa ile hem yaptıramıyor; kurtulmak isteyene de parayla satıyorsun.. Bu ne acayip iştir! Türkiye, aklını başına al ve biraz düşün!

*****
Basit 4 işlem ile bile “başlangıç” çözümleri üretilebilir..

Her yıl 1 milyon nüfus artışı var. TÜİK verisiyle geçen yıl (2017) 995 bin, önceki yıl 1 milyon 74 bin.. (geriye doğru 1 milyon 45 bin, 1 milyon 30 bin…)

Çok yaklaşık yarısı, yarım milyonu erkek. Kadınlara zorunlu askerlik hizmeti olmadığına göre, her yıl yaklaşık 500 bin Türk gencine askerlik hizmeti gördürülecek..

Zorunlu askerlik hizmeti süresini 1 yıl koyarsanız, her yıl 500 bin kişiyi askere alıp süreci döndüreceksiniz. Yaklaşık silah altındaki sayı kadar.. Bu yapılamıyor, gereksinim de yok!

Askerlik süresini 6 aya indirirseniz, yılda 2 kez, 250 bin dolayında Türk gencini askere almalısınız. TSK’nın sayısal varlığı yaklaşık 300 bin kişilik Jandarma da katılırsa, 700 binin altında değildir. Yılda 250 bin yeni asker döndürülemeyecekse, askerlik süresini 6 aydan da aşağı çekebilirsiniz..

Örn. 4 ay zorunlu askerlik süresi alırsak, 500 bin kişilik yıllık yükü 3’e bölerek yürütebilirsiniz.

Son örnek; 3 ay zorunlu askerlik tanımı ile yılda 4 kez, 125 bin kişilik partiler halinde gençlerimizi askerlik hizmetine alabilirsiniz.. Sanırız bu son rakam “125 bin”, TSK – Jandarma’nın kurulu altyapısı ile sürdürülebilir bir büyüklük. Sahil Güvenlik de var..

Yaklaşık 1 aylık vazgeçilmez temel askerlik eğitimi sonrası, başkaca önemli ve yapanları onurlandırıcı – keyiflendirici kamu hizmetlerinde görevlendirilmek de bir seçenek..

Yurdu ormanlaştırma gibi.. engellilere destek… gibi..

Bunlar kamuoyuna açıklanmalıdır. “askerlik hizmeti” gibi kutsal bir vatan ödevinin de küresel yozlaşma çağında 3 kuruşa feda edilmesi kabul edilemez.

Üstelik yitirilen / yitirilecek olan salt uzun yüzyılların emekle örülmüş bizi biz yapan “değerleri” değil, aynı zamanda kritik ulusal güvenlik sorunları doğuracak olmasıdır. Bu sonki nasıl görülmez? Haydi aymazlığı (gafleti) geçtik, bu öngörü “kurgulu” olabilir mi?

Sevgi ve saygı ile. 19 Temmuz 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com