Yazar arşivleri: Ahmet SALTIK

Ahmet SALTIK hakkında

Atılım Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet SALTIK’ın özgeçmişi için manşette tıklayınız: CV_Ahmet_SALTIK Hekim (Halk Sağlığı Profesörü), Hukukçu (Sağlık Hukuku Uzmanı) Mülkiyeli (Kamu Yönetimi - Siyaset Bilimci)

Askeri Sağlık Sisteminin Kaldırılması

Sarıkamış. Dersleri. Yılmadan Yorulmadan Dr. Cihangir Dumanlı - PDF Free DownloadDr. Cihangir Dumanlı
Em. Tuğgeneral
Hukukçu, Uluslararası İlişkiler Uzmanı

Bu bölümde incelediğimiz konular TSK’nin gücünü ve saygınlığını azaltarak ulusal güvenliğimizi olumsu etkileyen hususlardır. Ancak askeri sağlık sisteminin kaldırılmasının bunun yanında insancıl bir boyutu da bulunmaktadır. AKP iktidarınca kaldırılan Askeri sağlık sistemi, güvenliğimiz için büyük özveri ile çalışan askerlerimizin yaşamı, sağlığı ve morali (savaşma azim ve iradesi) ile doğrudan ilgilidir.

Askeri sağlık sistemi, art arda gelen savaşlarda cepheden cepheye koşan Osmanlı ordularının ihtiyacından kaynaklanmış, Türk tıbbının gelişmesinde öncü rol oynamıştır. Gülhane Askeri Tıp Akademisi’nin (GATA) temeli 1898’e dayanmaktadır.

Askeri tıbbiye öğrenceleri ve tıbbiyeli subaylar, Mülkiye ve Harbiye ile birlikte 20. yüzyıl başlarında Türk aydınlanmasının temelini atmışlardır. Bu nedenle karşı devrimciler ve irticacılar ileri görüşlü, aydın askeri tıbbiyelilerden hoşlanmazlar.

Askeri sağlık sistemi hain FETÖ darbe girişiminin hemen ardından kaldırılmıştır. 31 Temmuz 2016’da yayınlanan 669 no’lu Kanun Hükmündeki Kararname’nin (KHK) 106. maddesinde şöyle denilmektedir :

  • Gülhane Askeri Tıp Akademisine bağlı eğitim hastaneleri ve Türk Silahlı Kuvvetleri Rehabilitasyon ve Bakım Merkezi ile asker hastaneleri, dispanser ve benzeri sağlık hizmet birimleri ile Jandarma Genel Komutanlığına ait sağlık kuruluşları her türlü hak ve yükümlülükleri, alacak ve borçları, sözleşme ve taahhütleri, taşınırları ve taşıtlarıyla birlikte, Sağlık Bakanlığına devredilir ve bunlara tahsisli taşınmazlar Sağlık Bakanlığı’na tahsis edilir… Gülhane Askeri Tıp Akademisine bağlı yükseköğretim birimleri her türlü hak ve yükümlülükleri, alacak ve borçları, sözleşme ve taahhütleri, taşınırları ve taşıtlarıyla birlikte, Sağlık Bilimleri Üniversitesine devredilir.

Bu düzenleme ile dünyanın bütün silahlı kuvvetlerinde var olan, bizde de 1898’den beri asker hekimler yeniştiren Askeri Tıp Akademisi askeri olmaktan çıkarılmış, Türkiye’nin her yerinde ordu ve kolordu bölgelerindeki askeri hastaneler de askeri olmaktan çıkartılmış, askeri sağlık sistemi ortadan kaldırılmıştır. Buna paralel (koşut) olarak tüm askeri sağlık sistemini yöneten Genelkurmay Başkanlığı’na bağlı, başında bir tabip general olan TSK Sağlık Komutanlığı da lağvedilmiş (kaldırılmış), işlevleri MSB’ye devredilmiştir.

Bu düzenlemeler ile halen pek çok cephede silahlı mücadele veren Türkiye, NATO içinde askeri hastaneleri olmayan tek devlet durumuna getirilmiştir.

Askeri sağlık sistemi ülkenin güvenliğini sağlayan TSK çalışanlarının aileleri ile birlikte sağlıklarını koruyan ve tedavilerini (sağaltımlarını) yapan bir sistemdir. Sağlıklı asker güçlü ordu, güçlü ordu güçlü devlet demektir. Askeri sağlık sistemi barışta ve savaş veya silahlı çatışmalarda aşağıdaki gibi işletilir(di):

Barışta:

Her Birlikte kıta tabipleri hasta ve yaralılara ilk müdahaleyi yaptıktan sonra, kendi olanaklarını aşan vakaları (olguları) bölgelerindeki askeri hastanelere sevk eder. Hastaların tedavilerine (sağaltımlarına) burada devam edilir, gerekirse merkezi konumda olan daha donanımlı mevki hastanelerine veya Gülhane Askeri Tıp Akademisi’ne (GATA) sevk edilirler(di).

Savaş veya silahlı çatışmalarda:

Yaralanan askerlerin tedavileri (sağaltımı) Kara Kuvvetlerinde “takım yaralı yuvasında” ilk yardımdan başlayan tabur düzeyinde sıhhiye takımlarında doktor müdahalesi ile; tugay seviyesinde sıhhiye bölüklerin kurduğu sıhhi yardım istasyonları ile devam eden ve en donanımlı askeri hastaneye dek uzanan sıhhi tahliye ve tedavi zinciri içinde yapılır(dı). Yurt dışı operasyonlarda harekât alanında kurulan seyyar cerrahi hastanelerin kendi hekimleri tarafından veya  gerekirse yurt içinden askeri uçakla gönderilen askeri hekimler tarafından acil ameliyatlar yapılır veya yaralılar askeri ambülans uçakla GATA’ya tahliye edilir(di).

Askeri sağlık sistemi ordunun ihtiyaçlarına göre örgütlenmiş ve donatılmış sağlık tesislerinde, özel eğitim görmüş askeri hekimler ve askeri sağlık personeli tarafından çalıştırılır(dı).

Askeri hekimlik özel bir uzmanlık ve deneyim ister. Özellikle ateşli silah yaralanmaları, bazı organların kesilmesi, askeri hijyen; Nükleer, Biyolojik ve Kimyasal NBC silahlara karşı savunma, pilotların uçuş muayeneleri, harp psikiyatrisi gibi konularda askeri hekimler uzmanlaşmıştır. Askeri tıp konularında GATA’da bilimsel altyapı oluşturulmuş, TSK bünyesinde uzun yıllara dayalı deneyim ve bilgi birikimi sağlanmıştır. Bu konularda sivil üniversiteler ve hastaneler askerler kadar yeterli bilgi ve deneyime sahip değillerdir.

Ayrıca askeri hekimler asker olduklarından, birliklerin gittiği yurt içi veya dışındaki her yerde TSK’nın bir unsuru (ögesi) olarak görev yaparlar. Kore’de, Kıbrıs’ta ve iç güvenlik harekatında askeri sağlık personeli ve doktorlar bizzat cephede görev yapmış pek çok şehit ve gazi vermişlerdir. Yeterli askeri eğitim almamış sivil doktorları cepheye sürmek hem tedavi hizmetini aksatır hem onların da can güvenliğini tehlikeye atmak olur. Askerler gerektiğinde yurt dışında da seyyar cerrahi hastaneleri kurup işletirler. Bakanlığa bağlı sivil doktor ve sağlık personelinin yurtdışı görevlendirilmeleri, oralarda seyyar cerrahi hastaneler kurup çalıştırmaları askerler kadar kolay olamaz.

Askeri sağlık sistemi kaldırılınca özellikle yurt dışı operasyonlarda sorunlar yaşanmaktadır. Bunun en açık göstergesi son zamanlarda verilen şehit haberlerinin “Kaldırıldığı hastanede kurtarılamayarak şehit olmuştur” ifadesi ile bitmesidir. Örneğin Suriye’de veya Irak’ta yaralanan bir asker yurt içindeki en yakın devlet hastanesine sevk edilmekte, burada harp cerrahisi deneyimi olmayan sivil doktorlar tarafından tedavi edilmektedir. Sınır ilçelerimizdeki devlet hastanelerinde genel cerrah, beyin cerrahı, ortopedist gibi uzmanlar ya yeteri kadar bulunmamakta ya da deneyimsiz uzmanlar bulunmaktadır. Askeri sağlık sistemi bozulmamış olsaydı kurtarılabilecek askerlerimiz, bu sistemin kaldırılması yüzünden şehit olmakta veya ömür boyu engelli kalmaktadır. Bu durum askeri sağlık sistemini kaldıranlara insani ve vicdani bir sorumluluk yüklemektedir. Askeri sağlık sisteminin kaldırılması, kendi çocuklarını askere göndermeyen yöneticiler için kolay verilebilecek bir karadır.

Birinci Dünya Savaşında özellikle Çanakkale’de ve Sarıkamış’ta verilen büyük zayiatın en önemli nedeni, etkili bir sağlık sisteminin cepheye kadar götürülmemesidir.

Askeri sağlık sistemi savaşan askerlerimizin morali bakımından da önemlidir. Cephede yaralanan arkadaşlarının iyileşip birliğine katılması, öbür askerlerin moralini ve güvenini yükseltir, aksi halde şehit haberinin gelmesi moral bozucu bir etki yaratır. Savaşı şehitler değil, yaşamda kalanlar kazanır.

TSK Fizik Tedavi ve Rehabiltasyon Merkezi

Ankara Bilkent’teki bu merkez dünyadaki benzerleri arasında ön sıralarda yer alan bir sağlık kurumu idi. Bu kurum 1995 yılında TRT’nin açtığı “Mehmetçikle Elele” kampanyası ile halkın parası ile kurulmuş, öncelikle TSK mensubu gazilerin tedavilerini yapmakta idi.

Bu merkezin TSK’den alınıp Sağlık Bakanlığına bağlı bir hastaneye (gaziler fizik tedavi hastanesine) dönüştürülmesi sonucunda fizik tedavi ihtiyacı olan sivil hastalar da (örneğin trafik azasında yaralanan siviller) kabul edilmekte, TSK mensubu gazilerin tedavileri eskiden olduğu gibi öncelikle ve etkinlikle yapılmamaktadır. Burada “terör gazisi”  “15 Temmuz gazisi” ayırımının yapılması terör gazisi askerleri üzmektedir.

TSK Özel bakım merkezleri

Bu kurumlardan emekli ve bakıma muhtaç TSK personeli ile yakınları yararlanmaktadır. Ancak bakım merkezleri de eskiden bağlı oldukları TSK Sağlık Komutanlığından alınarak MSB’ye bağlanmış, kurum içindeki kimi kadrolara askerler yerine siviller atanmıştır.

Özel bakım merkezlerinin eskiden olduğu gibi TSK Sağlık komutanlığı bünyesinde askerlerce işletilmesi, sağlık sisteminin bütünlüğü ve etkinliği açısından gerekli ve önemlidir.

Askeri sağlık sistemini kaldıran 669 sayılı KHK hain FETÖ darbe girişiminden hemen sonra ve bu girişime tepki olarak çıkarılmıştır. Askeri sağlık sisteminin kaldırılmasının yeni bir darbe girişiminin önlenmesi veya FETÖ hain darbe girişimine tepki gösterilmesi ile ilgisi açıklanamamıştır. Uzun yıllar devam etmiş, oturmuş ve pek çok can kurtarmış bir sistemi kaldırmanın amacı ne olabilir?

İçine FETÖ unsurları sızan bir kurumu kapatmak veya bağlantısını değiştirmek yanlıştır. Hukuk devletinin yapması gereken kurumları toptan bozmak değil, sorumluları bulup yargı önüne çıkartmaktır.

Hain darbe girişimine salt askeri doktorlar değil, sivil doktorlar, savcı ve yargıçlar da katılmışlardır. Aynı düşünce ile öbür tıp fakültelerinin de Sağlık Bakanlığı’na, hukuk fakültelerinin Adalet Bakanlığı’na bağlanması gerekirdi. Bunlar yapılmayıp, yalnızca GATA’nın Genelkurmay’dan alınarak üniversiteye bağlanması FETÖ bahanesi ile askere bir darbe daha vurmak istendiğini göstermektedir.

Öneri

Askeri sağlık sistemini kaldıran 669 sayılı KHK iptal edilmeli, en kısa zamanda 2016 yılı öncesi sağlık sistemi yeniden kurulmalı,  TSK fizik tedavi ve bakım merkezi ile özel bakım merkezleri Genelkurmay Başkanlığı’na bağlı Sağlık Komutanlığı’na bağlanmalıdır.

Akbelen ve Anayasa Mahkemesi (AYM)

İbrahim Ö.  Kaboğlu

İbrahim Ö. Kaboğlu

Siyaset ,10.08.2023, BİRGÜN

Akbelen kıyımında sorumluluk doğrudan Yürütme’nin. Yasama, çevreye zararlı birçok yasa çıkardı. AYM ise, açıkça Anayasa’ya aykırı olan ve ekosistemi zedeleyen yasaları denetimde gecikti.

Geciktikçe, Yürütme ve İdare, ekosistemde geriye dönüşü olanaksız zedeleyici, yıkıcı tasarruflarına ivme kazandırıyor; TBMM çoğunluğu ise, Yürütme güdümünde daha olumsuz yasal düzenlemeler yapıyor.

27. yasama döneminde (çıkarılan) en az 15 yasa, doğrudan Türkiye çevresi ve ekosistemi zedeleyici maddeler içermekte; ne var ki AYM, bunların çok azı üzerine karar verdi.

YASAMA 

7153 sayılı Çevre ‘torba’ yasasından 7452 sayılı yapılaşma ve yerleşime ilişkin OHAL-CBK-126’nın yasalaştırılmasına uzanan çok sayıda düzenleme imar, kıyı, mera, orman başta Türkiye çevresi ve ekosistemi üzerine.

Sürekli torbalara ‘tepiştirilen’ ve torbalar arası geçişlerle saydam olmayan tarzda (biçimde) Türkiye’nin tarihsel, kültürel ve doğal varlıkları, yasa yoluyla sürekli yok ediliyor.

TBMM görüşmelerinde Anayasaya aykırı yasa yapılabileceği iddiası (savı) eşliğinde AKP-MHP oylarıyla kabul edilen yasalar AYM önünde bekliyor.

YÜRÜTME 

-Yasaya paralel ve Anayasa’ya aykırı Cumhurbaşkanlığı kararnameleri (CBK), çevre tahribatının (yıkımının) kurumsal ayağını oluşturuyor. Uludağ Alan Başkanlığı (CBK-117), tipik örnektir.

Acele kamulaştırma adıyla, Anayasal dayanağı bulunmayan CB kararlarıyla mülkiyet hakkı gasp edilirken, en değerli kamusal varlıkları satma işlemleri de süreklilik taşıyor.

-AYM’nin iptal kararlarını çiğnemede sınır tanınmıyor. Ahlat Sarayı, bunun somut örneği.

  • Akbelen ise, Yürütme-İdare ekseninde kamu yararına aykırı işlemler dizisinde yer alan bir ekokırım suçu.

EKOKIRIM SUÇU 

CHP’nin çağrısıyla olağanüstü toplanan TBMM’de görüşme önergesinin AKP-MHP’ce reddi, Akbelen ve ülke genelinde işlenmekte olan ekokırım suçlarını aklamaz.

Orman kıyımı, Türkiye’nin tarihsel, kültürel ve doğal değerlerini yağmalama ötesinde, ekosistemi yok etme kararlılığının göstergesi.

Bu ekokırım, kalkınma tercihi veya ağaç dikimi ile ikame edilemeyecek (yerine konamayacak) ağırlıkta.

AYM gecikmesi, Yürütme-İdare ve fail şirketlerce işlenen kolektif suçu özendiriyor.

AYM  GECİKMEMELİ 

AYM, önündeki dosyalardan yalnızca beşi üzerinde kısmen iptal kararı verdi. Bekleyenler arasında 7153 sy. (2018) yasadan 7452 sy. (2023) yasaya dek bir düzine yasa var.

7334 sayılı  (2021) Turizmi Teşvik ve 7442 sayılı Orman (2023) torba yasaları, Türkiye ekosistemi özünü zedeleme riski yüksek çok sayıda düzenleme içeriyor. Gecikme, daha riskli düzenlemeleri gölgeliyor. AYM eğer, örneğin 7334 sayılı yasa üzerine karar vermiş olsa idi, 7442 sayılı yasa, daha az hasarlı olacaktı.

AYM kararları, yasama için uyarıcı, yürütme için frenleyici etki yaratır;  yurttaşın Anayasa yoluyla çevre ve ülke için mücadelesine (savaşımına) ise ivme kazandırır.

AYM’nin iptal için yeterli hukuksal dayanakları da var:

Yalnızca Anayasa madde 169’un öngördüğü yasaklar dizisi, tıpkı insan haklarının sert çekirdeği gibi, ormanları çevrenin ve Türkiye ekosisteminin sert çekirdeği olarak güvenceliyor. Ülkesel bakışlı bütüncül okunuşu da, Anayasa’nın ekosistemi korumaya elverişli özelliğini ortaya koyar.

Kaldı ki; Anayasası bize göre ülkeyi daha az korumacı olan Devletlerde Anayasa yargıçları, çevresel normların sözel yorumlarının ötesine geçerek cesurca (yürekli) kararlar veriyor. Çevresel anayasacılık sürecinde özellikle Latin Amerika’da belirleyici olan yargı aktivizmi,  ‘yargıçlar ekolojisi’ olarak nitelenir.

YURTSEVERLİK ÖLÇÜTÜ 

AYM’nin, Anayasa ve uluslararası antlaşmalar gereklerince ekosistemi koruyucu kararları ivedi olarak vermesi, kamu makamları için frenleyici ve caydırıcı, yurttaşlar için ise özendirici işlev görür.

Dahası, sistematik duruma gelen ve ülkesel yağma riski yaratan düzenlemeler karşısında pilot karar vererek Yasama ve Yürütmenin sorumluluk çerçevesini de çizerek, uygulamaya yönelik ilkeleri buyruklar eşliğinde somutlaştırmak, Anayasa Mahkemesi’nin tarihsel yükümlülüğüdür.

Akbelen ve Anadolu bütününde Türkiye ülkesi için direnen yurtseverler için,  yargıçlar ekolojisi ve çevresel anayasa hukuku beklentisi, ivedi ve yaşamsal; gelecek kuşakların hakları için de.

14-28 MAYIS 2023 SEÇİMLERİNDEN SONRA BU SEÇİMLERİN YARATTIĞI SOSYO-PSİKOLOJİK SONUÇLAR ve CHP’DEKİ ETKİLERİ

Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

14 ve 28 Mayıs 2023 tarihli seçimlerden sonra, Meclisteki milletvekilliği çoğunluğunun yine Cumhur ittifakında kalması ve ikinci turda da olsa Cumhurbaşkanlığı makamının değişmemesi üzerine seçimi kazanan ittifak aşırı bir zafer sevinci, Millet ittifakı ise derin bir hayal kırıklığı yaşadı. Kanımca ne bu kadar aşırı sevince ve ne de bu kadar geniş, yaygın ve derin hayal kırıklığına gerek vardı. Her neyse…

Siyasal iktidarla muhalefet arasındaki tüm fırsat eşitsizlikleri, hukukun zorlanması, adaletsizlik ve siyasal ahlakı ihlal eden kuraldışı propaganda yollarına başvurmalara karşın, belki de bu seçimler için söylenecek en önemli saptama, tüm önyargı ve spekülatif yorumlara karşılık, seçimlerin yapılabilir ve sonuçlarının muhalefetçe de kabullenilir olmasıdır. Bu seçim sonuçları yine de demokrasimiz için bir kazançtır ve başarıdır.

Bu durum, her şeye karşın, açık toplumlarda, ihtilal yapmaya ve kan dökmeye gerek olmadan iktidarların halktan seçimle yetki aldıkları ve iktidarların yine seçimle değişebileceğine bir kanıt ve umuttur. Kapalı, totaliter, despot toplumlarda iktidarlar çok zor ve ancak kanlı askeri ihtilallerle değişebilir.

CHP’nin durumuna gelince               :

CHP Altılı Masanın amiral gemisiydi. Bu açıdan seçimlerdeki başarısızlığın ve topyekun (bütüncül) sorumluluğun CHP ve liderine yüklenmesi işin doğası gereğiydi ve olağandı. Belki de işin en yanlış olanı, parti kendi içinde bir değerlendirmeye gitmeden ve seçim sonuçlarını da bilimsel bir analize tabi tutmadan kurum içinde bir güvensizlik ve bir liderlik arayışlarının çok acele olarak hemen başlatılmış olmasıydı. Keşke içerikleri de pek net, inanılır ve anlaşılır olmayan bu değişim, dönüşüm, yenilenme ya da lider dahil yeniden yapılanma istekleri gerçek bir bilimsel analiz ve parti içi içten bir özeleştiriden sonra olsaydı.

Artık olan oldu, şimdi CHP’de herkes kararan umutları yeniden yeşertme ve büyütme derdinde. Bu olumlu ve sağduyulu bir gidiş…

CHP yalnızca Altılı Masa ve Millet İttifakının değil, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetinin, Atatürk ilke ve devrimlerinin, ülkenin birlik ve bütünlüğünün, laik ve karma eğitimin, devlet nimet ve külfetlerine adil katılımın, tüm yurttaşların insan onuruna yaraşır bir maddi refah (gönenç) üretimi ve adil paylaşımının, liyakata (yaraşırlığa) göre istihdamın, çağdaşlaşmanın, adaletin, birlikte yaşamanın, insan haklarının, kardeşliğin, çoğulculuk ve laikliğe bağlı olarak din ve vicdan özgürlüğünün, yurtta ve dünyada barışında koşulsuz amiral gemisi olmak gibi tarihsel, sosyolojik ve asla vazgeçilemez bir görevi vardır. Bu bakımdan CHP, başka hiçbir partide olmayan hukuksal, ekonomik, sosyal, kültürel, demokratik ve yaşatıcı bir misyon (özgörev) ve sorumluluk taşımak zorundadır.

Bu açıdan bakılınca, CHP, yeniden erozyona (aşınmaya) uğrayan halkın güvenini acilen (ivedilikle) yeniden kazanmak ve geleceğe yönelik umutlarını ikna edici ve inandırıcı biçimde yeniden yeşertmek, büyütmek ve iktidarın en önemli adayı olmak, amiral gemisini yeniden engin sularda ve esenlik içinde yüzdürmek zorundadır.

Bu bağlamda sorulması gereken temel soru şudur:

Değişim, dönüşüm, yenilenme ve yeniden yapılanma hareketleri CHP’yi hangi politikalar ve politika araçlar ile birinci iktidar adayı olma konumuna yükseltebilecektir? Yoksa bu söylemler bir koltuk kapma yarışından mı ibaret kalacaktır? Umarım öyle değildir.

Şimdi de, belki yararı dokunabilir diye, siyasetin sosyo-psikolojik ve kültürel zihniyetini deşifre etmek için bazı bazı hatırlatmalar yapmaya gerek vardır.(×).

– Birleşmek, siyasi partnerlerle güçbirliği yapmak, geçmişte öğrenilen çaresizlik ve yetersizliklerin sonucudur. Fakat kesin sonuç yoktur. Bir atalar sözü “çatal kazık yere batmaz” biçimindedir.

– Savaşlar, krizler, seller, depremler vb. büyük afetler halkı çözümsüzlük ve çaresizliklere iter. Böyle durumlarda insanlar kesin inanacak ve koşulsuz itaat edecek liderler ararlar.

Hitler, Mussolini vb. ırkçı, faşist liderler ile dini siyasete alet eden teokratik otoriter liderler seçmenlerinin aklına ve bilincine değil inançlarına ve duygularına seslenirler. Çünkü duygular her zaman akıldan daha güçlüdür.

-Cahil, yoksul ve inançlı kimseler kendi inancı ve ideolojisi ve liderine o denli derin bir şekilde bağlılık gösterir ve inanır ki; adeta militanlaşır ve kendinden başka herkesi hain ve düşman olarak algılamaya yatkınlık gösterir.

– İnanç ve ideoloji temelli siyaset yapan liderler, devlet ve iktidar aygıtlarını yönettikleri toplumların ihtiyaçlarından çok, devlet yönetimini kendi ideoloji ve egolarına uygun hale getirmek için çaba harcalar.

– İnançlı yoksullar ve işsizlerin siyasi tutumlarını değiştirmek çok zordur. Çünkü bunların belleklerinde, inançlarına göre, yoksul ve işsiz olmaları ilahi bir yazgıdır, yani kaderdir. Onlar için parti değiştirmek, kendi eliyle başını belaya sokmak gibidir.

– İktidar partileri, kendi sadık seçmenlerini ve geniş halk kitlelerini, eğer seçim kaybedilirse bu günü mumla arayacaklarına inandırır. Seçim propagandasını bu olgu üzerine bina ederler.

– İktidara gelmek isteyen muhalefet partileri ise, kendi seçmenlerini ve kendi seçmen havuzuna katmak istedikleri yeni seçmen adaylarını geleceğin bu günden çok daha iyi, adalet ve gönenç getireceğine kesin olarak inandırmaları gerekir. Ancak vaatler yalnızca umuttur, bu nedenle işleri çok daha zordur.

– Genel olarak seçmenlerin siyasi tercihlerini değiştirebilmeleri için söylemlerden çok kendilerine umut aşılamak isteyen liderlerin kesin güvenilir olmalarına bakarlar. Güven veremeyen liderler umut aşılayamazlar.

– Entellektüellerin (Aydınların) çoğunluğunun ve kamuoyu oluşturan basın ve sivil toplum örgütlerinin desteğini alamayan siyasal partiler iktidara gelemezler ve gelseler bile uzun süre iktidarda kalamazlar.

Son söz                         :
İktidara talip olmak çok ciddi bir iştir. Toplumsal olgular tek nedenli değil çok nedenlidir. Birçok disiplini birden ilgilendirir. Toplumunu iyi tanımak gerekir. Bilgili, yurtsever ve idealist insanlarla çalışmak gereklidir. Hiçbir seçim için hazır reçete yoktur. Güven vermeden ve ikna etmeden umut doğmaz. Umut vermeden ve geleceğin kesinlikle bu günden daha iyi olacağına inandırmadan da seçim kazanılamaz. Değişim, dönüşüm ve yenileşme isteyenlere de dostça duyurulur.
***
Not:  Ayrıca CHP açısından yerel yönetim seçimlerinde belediye yitirmek, varolan siyasal iktidara yeni siyasi ve ekonomik egemenlik alanları vermek demektir. Halbuki iktidar olmaya umut tazelemek için bunun tersine gerek vardır. Dost acı söyler.
—————
– (×) Buradaki önerilerin geniş yorumları için bakınız.
– ERIC HOFFER, Kesin İnançlılar, Olvido yayınları,18. baskı, 2023.

CADDE TV Programımız – 9 Ağustos 2023

Dostlar,

Dün, 9 Ağustos 2023 günü CADDE TV‘de Sn. Rahmi Aygün‘ün konuğu olduk. Saat 17:00 – 19:00 arasında 2 saate yakın bir süre ülkemizin yakıcı gündemini ve çıkış yöntemlerini konuştuk. Duyuru görseli aşağıda, program öncesinde dağıttık sanal ortamlarda (“sosyal medya mecralarında” demeye gerek var mı?) Konumuz,

  • 100 YILIN KUŞATMASI : Nasıl Yaracağız? idi.

Tıkanan sağlık sistemini, bu tablonun Haziran 2003’te AKP iktidarınca başlatılan SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM (Health Transformation) adıyla maskeli neo-liberal tezgahın istendik ürünü olduğunu açıklayarak başladık.

Laiklik‘ten DİB Ali Erbaş‘ın bir şeriat militanı gibi kışkırtıcı ve apaçık anayasayı çiğneme (ihlal) suçu oluşturan çıkışlarına; derin ekonomik çöküntüden kurgulu yoksullaşTIRmaya, Akbelen ormanlarının kırımına, Hatay/Dikmece köyünde girişilen us dışı hızlı kamulaştırmaya, 14/28 Mayıs 2023 seçimlerinin meşruluk sorununa, AKP=RTE iktidarının giderek kalıcılaşan ve yinelenen, olağanlaştırılan ve alışmamız istenen gözü kara, pervasız Anayasa çiğnemlerine (ihlallerine), çevrilemez duruma getirilen muazzam borç yüküne ve moratoryum (uluslararası iflas!) riskine, azgın enflasyona acımasız vergilere… değindik. SERVET VERGİSİ alınmasını önerdik

Ülkenin dış politikada çıkarlarının ve güvenliğinin korunamadığı, Erdoğan’ın ABD önceki başkanı D. Trump tarafından aşağılandığı / örtük tehdit edildiği mektubu, göçmenlerle demografik yapının dinamitlenmesi de tartıştığımız başlıklardandı.

AKP=RTE iktidarını uyardık : Bu gidiş gidiş değil..  Ülkeyi inanç ve etnik temelde böldünüz.. On milyonu aşkın yabancıyı ülkeye bilerek doldurdunuz ve Uluslaşmanın önünü kesmek istediniz, ümmetleşme hedeflediniz. Paramızı pul ettiniz 3 Kasım 2002’de iktidar olduğunuzda 1 $ =1,65 TL idi, bu gün 27 TL. Toplam kamu borcu 130 milyar $ iken 477 milyar $’a çıkardınız, Cumhuriyetin varlıklarını peş keş çekerek sattınız.. Yandaş İslami kesime sistemli biçimde sermaye aktarımı yapmaktasınız.

Demokrasiyi askıya aldınız.. Yasama – Yürütme – Yargı  erklerini hesap sorulamayan tek 1 kişiye bıraktınız. Yargı adalet değil korku ve zulüm dağıtıyor. RTÜK iktidar sopası. Aydınlar, gazeteciler hapiste ve hapis gözdağı ile baskı altında.. AYM ve AİHM kararlarını bile uygulamıyorsunuz!

Bu gidiş ülkemizde denetlenemeyecek patlamalara yol açabilir.. Aklınızı başınız alın. Ülkeyi bir Anadolu Federe İslam Devletine sürüklüyorsunuz. Bu ham hayal, vazgeçin..

Kurtuluş çaresi                              :

Halk öylesine sindirilip kutuplaştırıldı ki, elde, tek birleştirici gene Gazi Mustafa Kemal Paşa‘nın eylemi kaldı.. 22 Haziran 1919 Amasya Genelgesi..

1- Vatanın bütünlüğü, milletin istiklali tehlikededir.
2- İstanbul hükümeti, üzerine aldığı sorumluluğu yerine getirememektedir.
Bu durum ise milletimizi yok olmuş gibi göstermektedir.
3- Milletin istiklalini, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.

Çoook açık ki “İstanbul hükümetiyerine AKP = RTE hükümeti konmalı..

Kurucu Parti CHP derhal toparlanmalı ve Ulusu bu yönde örgütlemeli!

İzlemek için lütfen aşağıdaki erişkeyi (linki) tıklayın (toplam 2 saate yakın).

https://twitter.com/caddetvtr/status/1689282502551121922?s=08

İzlenmesi, paylaşılması ve gereklerinin hızla yapılması dileğiyle..

Sevgi ve saygı ile. 10 Ağustos 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net       profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter : @profsaltik

CHP örgütüne düşen görev

Olaylar ve Görüşler
HAMDİ YAVER AKTAN

Yargıtay Onursal Daire Başkanı

10 Ağustos 2023, Cumhuriyet

 

Büyük beklentilerle girdiği son seçimde CHP başarısız olmuştur; seçmenlerini de düş kırıklığına uğratmıştır. Kuşkusuz ki başarısızlığın nedenleri, bakış açısına göre değişebilir; farklı görüşler ileri sürülebilir.

Her seçim yenilgisinden sonra CHP örgütünden haklı olarak tepki gelir. Son seçimden sonra beklenenden daha az tepki geldiği görülmekte; üstelik yüksek beklentilerle seçime girildiği halde! Büyük bir olasılıkla yaklaşan genel yerel seçimlerin etkili olduğu düşünülebilir.

Öncelikle örgütten beklenen ve dillendirilmesi gereken tepkinin -ilginçtir ki- CHP üst yönetiminden gelmekte oluşudur. İlginç olması, üst yönetimin birkaç cılız ses dışında sorumluluğu almamış olmasıdır. Gerçekten de liderlik etrafında yer alanlar, dahası seçim öncesi belirleyici olanlar, seçim sonrası içeriksiz, ideolojisiz değişim söylemine sarılmışlardır. Karşılarına ise yenilenme kavramı konulmuştur.

Uzun bir süredir “kul hakkı” son zamanlarda “helalleşme” gibi dinsel referanslı (kaynaklı) söylemlerin kurucu değerlere aykırı olduğu gecikmeli olarak da olsa cesaretle söylenmelidir. Başta laiklik ilkelerine, Cumhuriyetin niteliklerine, çağdaş hukuka aykırıdır. Bu bağlamda üzülerek belirtilmelidir ki örgütten de bu yönde direnç gelmemiş, sessizce kabullenilmiştir. Varlığı kuşkulu medyada görebilmiş değiliz; Cumhuriyet gazetesi dışında göremediğim varsa özrümü peşinen belirtiyorum. Düşüncemi “merkez medya” ile de sınırlamak istiyorum. Örgüt belki iyimser bir yaklaşımla, liderliğe ve yönetime saygı düşüncesiyle suskun kalmıştır.

Örgütün dışlandığı bir gerçektir. Ne var ki son söylemlerde örgüte değer verildiği de görülmekte. Onlarla ifade edilen belirleyici kişiler adayları saptamıştır. Ayrıca adeta sınava girmiştir aday adayları. Onur kırıcı olmadığını savunmak olası mı? Özellikle üç büyük kente oy kaçışları olduğu bir gerçektir. Bu konuda araştırma, istatistik vb. yöntemlere gerek yok; bilinmektedir!

Seçim kazanılsaydı, liderlik çevresinde olacakların yenilgiden sonra etik olmadığı belirtilen toplantılar yaptıkları görülmekte. Olası bir liderlik değişiminde potansiyel liderin yanında önceden konumlanılmak istenildiği söylenebilir (mi?) Başarısızlıktan bu kadro içinde yer alanlar sorumlu değiller mi? Parti meclisinden alınanlar ve gönderilenlerin birlikte yenilgiden pay sahibi olmamaları mümkün mü?

YENİDEN YAPILANDIRMA

Başkalaşıma uğramış CHP’yi yeniden yapılandırmak gerekmekte. Seçimlerdeki beklentinin karşılık bulmaması inandırıcılıkla birlikte sorgulanmalıdır. Ücretsiz konut yerine yıllara yayılan ödemeyi kabul eden depremzedeler ile bayram ikramiyelerinin yüksek olmasını isteyen emekliler vd. Anlamak gereklidir.

Bu bağlamda son yakıcı zam getiren yasanın yasama organındaki oylamasına milletvekili çoğunluğunun katılmamasının yurttaşları haklı kıldığı düşünülmektedir. “Nasıl olsa iktidar bloku yasayı çıkaracaktı” şeklinde bir görüş mevcut (var) ise mazeretsiz oylamada bulunmayanların Parlamentodaki varlıkları gerekli mi? İktidar olmak için verilen oylar, muhalefet olmaya da yaramamış ise bu soru haklıdır! Bu tespit (saptama) ve çözümlemelere ilave edilecekler (eklenecekler) kuşkusuz ki vardır. Gazete yazısında bu kadarı yeterli görülmeli.

  • CHP örgütü en olumsuz koşullarda bile gücünü korur.

Yeter ki örgütün özgür istencine saygı duyulsun; gereksiz görevden almalara vb. uygulamalara son verilsin! Görevdeki CHP örgütlerinin yanı sıra önceki il, ilçe başkanları ile gençlik ve kadın kolları başkanlarına, milletvekilleri ve bakanlarına, hatta eski genel başkanlara görev ve sorumluluk düşmektedir. Değişim/yenileşme gibi yanılsamaya yol açacak söylemelerle zaman yitirmeye gerek yok!

  • CHP, temel ilkelerine dayalı olarak yeniden yapılanmalıdır.

Salt/katı, antidemokratik tüzük kuralları belki hukuksal olarak doğru görülebilir ancak meşruiyetinin tartışmalı olduğu bir gerçektir. Hukuksallığı da kendinden menkuldür. Güçlü parti meclisi ve genel sekreterlik zorunludur; gelenek de budur!

Yenilgiden sorumlu olanlarla yürünemeyeceği açık. Aynı kadronun, değişim söylemine katılanlar dahil, liderliği/yönetimi almaları olasılığında sonucun değişmeyeceği noktası iddialı bir öngörü olarak görülmemelidir.

  • Yerel seçimlerin yaklaştığı gözetilerek
  • örgütün mevcut yönetime/lidere saygıyı dışlamadan,
  • teşekkür de ederek yeni CHP’yi oluşturmak yükümlülüğü vardır.

CHP kurucu partidir. Bu söyleminden dolayı CHP seçmeni olmayanlar bile CHP üzerine düşünce üretmektedirler. Yalnızca CHP seçmenleri ve üyeleri tarafından değil, devlette de saygınlığı olan, entelektüel ve siyasal birikimli, başarılı kişiyi örgüt bulmalıdır.

Bulmak ve seçmekle karşı karşıyadır. Var mıdır? O da CHP örgütüne düşer!

FLASH HABER TV Konuşmamız : Türkiye’de Çok Yönlü Bunalım: Ne Yapmalı?

Dostlar,

FLASH Haber TV ‘de Sn. Betül Begümhan Aydoğan’ın konuğu olduk.. (07.08.20023).

Konumuz, Türkiye’nin AKP eliyle içine sürüklendiği çok yönlü bunalım idi.
Türkiye, olağandışı / olağanüstü bir döneme sürüklendi, moratoryum eşiğinde.
İktidar, dağı – taşı – limanı – ormanı – hazine arazilerini, borsayı…ne var ne yok haraç mezat satıyor! İtiraz istemiyor, halk uyanmasın istiyor, sesini çıkaranı hapse tıkıyor, ekran karartıyor. Olağanüstü – olağandışı durumlar, bu nitelikte, olağanüstü – olağandışı çözümleri zorluyor.

Saat 16:00’da başlayan konuşmamızın başında ses niteliğinin (kalitesinin) çok yetersiz olması nedeniyle, skype görüşmemiz telefon bağlantısına (salt ses) dönüştürüldü.
Sn. Aydoğan’ın bu haber kuşağı 2,5 saat süreli. Saat 14:00’te başlıyor. Biz programa 1 saat 25 inci dakikada katıldık ve yaklaşık 25 dakika sürerek 1:50’de bitti. Videonun altındaki kırmızı zaman çizgisi üzerinde ileri – geri kaydırma ile izlenecek bölüm seçilebiliyor. İzlemek için lütfen tıklayınız :

https://www.youtube.com/live/37EBSZ0YUcY?feature=share 

Özetle vurguladığımız şunlardır :

AKP=RTE ve son yıllarda MHP vd.nin ortaklığı Cumhur İttifakı eliyle Türkiye, Cumhuriyetin 100 üncü yılında derin ve çok yönlü bir bunalıma (krize) sokulmuştur.

Özellikle son 2 yıldır sürdürülen, “Nass” maskesi ile gerekçelendirilen yoksullaşTIRma bilinçli ve kurguludur. Örn. 7500 TL gibi cep harçlığı düzeyinde aylıklı emeklilere, ENAG (Enflasyon Araştırma Gurubu) verileriyle %100’ün üstünde!) korkunç enflasyona karşın Temmuz 2023’te zam verilmemesi.. Bu insanların sözde yastık altını ekonomiye kazandırma amacına AKP=RTE iktidarının inandığını savlamak çok güçtür. Çünkü ulusal ekonomiye gerçek (reel) kaynak aranışı için hiç de gerçekçi bir yol değildir ve iktidar kurmayları – bürokratları gerçekliğin ayırdındadır.

Dolayısıyla, 9 milyona yakın açlık sınırı altında aylıklı emeklinin, aileleriyle birlikte 30 milyon dolayında bir kitle nasıl göz ardı edilebilmiştir? Siyaset biliminde geçerli genel-geçer kural alt üst edilebilmiştir! Beklenen, kaynamayan tencerenin iktidarları sandığa gömdüğüdür. Ancak üst akıl güdümünde iktidar, bu derin ve yaygın yoksullaşTIRmayı şaşırtıcı biçimde yönetmekte ve siyasal avantaja dönüştürebilmektedir. Yandaşlar, bütçeden sosyal yardımlarla seçici olarak desteklenmekte ve üstelik Parti yardımı olarak sunulabilmektedir. Dolayısıyla Parti tabanı korunabilmektedir (tahkim, konsolidayon). Ancak yandaş olmayan ve acımasız biçimde açlık sınırı altına itilen yandaş olmayan milyonlar ise çaresizlikleri ile teslim alınmakta, güce teslim olmaya yönlendirilmekte, diz çöktürülerek biata zorlanmaktadır. Ya da de-politize edilmekte, siyasal katılmanın dışına itilmektedirler.

Laik yaşam / seküler düzene dönük saldırılar boğucu düzeye tırmandırılmıştır. Milli Eğitim’de üniversite öncesinde 1,2 milyon dolayında öğretmen olmasına karşın, akıl almaz biçimde imamlar-vaizler okullarda görevlendirilmektedirler! Dernek-vakıf maskesiyle çalışan gerici tarikat-cemaatlar ile sözleşmeler yapılarak okullarda öğrencilere bu kesimlerin din adamlarının sözde eğitimi dayatılmaktadır.

DİB Ali Erbaş, yalınkılıç şeriat militanlığına soyunmuştur. Günaydın sözlüğüne “Arapça” uzuuuun sözcüklerle kendince seçenek üretmektedir. Cuma namazına uygun eğitim – kamu mesaisi ayarlanması isteyebilmektedir. Bay Erbaş, pervasızca Anayasa m. 2, 24, 42, 136, 174 vd. ni çiğnemektedir. Bu suçtur ve yaptırımı TCK m. 309’da yaşam boyu ağırlaştırılmış hapistir.

Akbelen’de sermaye güdümünde orman talanı ve kırımı ve Hatay’da ivedi kamulaştırma ile köylülerin tarım alanları ve zeytinliklerinin gasp edilmeye çalışılması..

  • RTE’nin 3. kez CB adaylığının apaçık anayasaya aykırı olmasına karşın (m.101/2) YSK eliyle ve muhalefetin anlaşılmaz suskunluğu ile kotarılması..
  • RTE’nin üniversite diplomasının olmadığını eski YÖK başkanı Yusuf Özcan’ın açıklamasına karşın görmezden gelinmesi..

Seçimlerde adaletsiz medya ve devlet olanaklarının kullanılması, Bakanların görevde iken adaylığı, yüzbinlerce göçmenin oy kullanması, tırnak boyasının reddi, seçim hileleri ile kıl payı kazanılan seçim…

Korkunç borçlanma… Ege’de işgaline göz yumulan adalar..

İçeride gazetecilere (Merdan Yanardağ), aydınlara baskılar.. İntikam davaları ile tutsak alınan 5 emekli, yaşlı, hasta general.. karartılan TV ekranları (TELE1!)

Uluslaşmayı engellemek ve ümmetleştirmek için milyonlarca insanı ülkeye doldurma..

2. yy başında Türkiye Cumhuriyeti’ni ANADOLU FEDERE İSLAM CUMHURİYETİ‘ne dönüştürme, bu yolla Lozan Barış Andlaşması’nı iptalle yerine post-modern Sevr‘i getirme..

Bu korkunç dayatma ve kurgular, iktidarca Anayasa apaçık, pervasız, gözü kara ve meydan okurcasına çiğnenerek yürütülmektedir. Adını koyalım :

  • AKP=RTE, eylemli olarak (fiilen) Anayasayı çiğnenerek Cumhuriyet’e darbe yapmaktadır.
  • Üstelik bu iktidarın meşruluğu yukarıda belirttiğimiz nedenlerle açıkça tartışmalıdır.
  • Ulus kutuplara bölünmüş, etnik-inanç temelinde ayrıştırılmış ve eğitimsiz bırakılarak algı yönetimiyle kandırılmaktadır.
  • ÇÖZÜM             : Yeniden kuvay-ı milliyedir. Parça parça edilmiş kitleleri birleştirecek tek ortak payda kalmıştır. O da, Mustafa Kemal Paşa‘nın 22 Haziran 1919’da yayınladığı, Anadolu halkına seferberlik çağrısı olan Amasya Genelgesi‘ndeki tarihsel değerde 2 özlü maddedir :

1. Vatanın bütünlüğü, milletin bağımsızlığı tehlikededir.
2. Milletin bağımsızlığını, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.

Cumhuriyeti kuran parti CHP hızla derlenmeli, köklerine dönmeli ve ulusal muhalefeti yukarıdaki 2 madde ekseninde örgütlemelidir.
***
Kapsamlı bir özetleme ile yukarıdaki iletileri paylaştık. Ayrıca tarihe not düşmek için de yazdık.
FLASH Haber TV‘ye ve Sn. Betül Begümhan Aydoğan‘a teşekkür ederiz.

Okunması, TV kaydının izlenmesi, yaygın paylaşılması ve gereklerinin ivedilikle yerine getirilmesi dileğiyle.

Sevgi ve saygı ile. 09 Ağustos 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net       profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter : @profsaltik
==========================================

Bu gün, 9 Ağustos 2023 Çarşamba günü saat 17:-19:00 arasında 2 saat boyunca Cadde TV’de olacağız. Konumuz aşağıdaki görselde..

  • 100 Yılın Kuşatması : Nasıl Yaracağız?

Duyurulması, izlenmesi ve gerekleri dileğimizdir.

Saygı ile. 9 Ağustos 2023, 02:24

Dr. Ahmet Saltık

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 09 Ağustos 2023

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

GERİCİ

Perinçek: “Akbelen’de işçinin, çiftçinin, köylünün yanındayız. Ancak dünyada yeşil cereyan, emperyalizmin merkezinde gerici bir hareket olarak çıktı.”

Çevresini korumak isteyen köylüleri gericilikle suçlayan Perinçek Yeniköy-Kemerköy özelleştirilirken partiyi kime karşı yönlendirmişti?

Biraz dik duruş!..

DOMUZ

Çevre Bakanı Yardımcılığına getirilen Refik Tuzcuoğlu çift maaşa bağlanmış.

Devletin malı deniz, haksız yiyen domuz…

YAŞ

Askerlikle ilgisi olmayan Bakanlardan oluşan YAŞ’ta, Kuvvet Komutanlığı yapmayan orgeneral Genelkurmay Başkanı yapıldı.

Bu YAŞ çok yaş…

HARAM

DİB’lığı hutbesinde çalışma saatlerinin cuma namazı saatlerine göre ayarlanması istendi. Cuma ezanı okunduktan sonra alışveriş yapmanın ve elde edilen kazancın da helal olmadığı söylendi.

Devleti-milleti soymak, günah işleme özgürlüğüne girer!..

MUTLULUK

Kimsesiz çocukları yaz kampına alan Mutlu Yuva Derneği’nin, Bakanlıkla yaptığı protokolle uzun süredir çocukları kıskaca aldığı ortaya çıktı.

AKP mutlu, gerici-yobaz tarikatlar mutlu…

HİKAYE (Öykü)
(Sevgili Cihangir Dumanlı’dan)

Bakan Mehmet Şimşek, “Maaşları artırmasaydık enflasyonu düşürürdük.” demiş.

Maaşları niçin artırdınız? Enflasyon olduğu için.

Yumurta – tavuk öyküsü…

SORUMSUZ

Ensar Vakfı yurdundaki çocuk istismarında sorumlu gösterilen Asım Sultanoğlu Şanlıurfa Milli Eğitim Müdürlüğü’ne atandı.

Çocuklar güvende!..

YEŞİL

RTE’nin yeşil alan olarak kalacağını söylediği boşaltılan askeri alanlar, sırayla imara açılıyor.

Dünyada sevdiği tek yeşil vardır…

ATMA

RTE, milyonlardan değil milyarlardan fazla ağaç diktiklerini söyledi.

Ne denir? “Atma Recep din kardeşiyiz!”

Kestikleriniz her gün önümüzde, diktikleriniz nerede?..

SARIKLI

Sarıklı amirali deşifre eden albay açığa alınmıştı. YAŞ’ta emekli edildi.

  • Tarikatçıma, yobazıma dokunma!..

Yenilginin ve değişimin anatomisi

Merdan Yanardağ

Merdan Yanardağ
Siyaset 06.08.2023, BİRGÜN

Değişim tartışmaları, muhalefet alanında bütün tuhaflıkları ile sürüyor. Üstelik öznesi ve nesnesi CHP olan bu tartışma, sanki adil ve demokratik bir seçim yapılmış da kaybedilmiş gibi yürütülüyor. Tuhaflığı da yüzeyselliği de bu yanından kaynaklanıyor.

Oysa yapılması gereken şey:

  • Seçimlerin hangi koşullarda gerçekleştiğini ortaya koyarak
    iktidarın ahlaki ve siyasal meşruiyetini sorgulamaktır.

Çünkü, ancak böyle bir tartışma yapıldığı ve siyasal hamle geliştirildiği takdirde, gelecekte gidilecek seçimlerde de aynı şeylerin olmasını, hile ve kara propagandayı önleyebiliriz. İktidarın meşruiyetini (yasallığını değil) tartışalım demek bu anlama gelir. Ancak, bu an ne yazık ki kaçırılmış görünüyor. Devrimci bir perspektif olmadan değişim de olmuyor.

Durum böyle olunca, gerçekte daha yüksek olduğunu tahmin ettiğimiz, % 48’lik çok önemli bir muhalefet ve direniş potansiyeli de değersizleştiriliyor. Gericilik ve faşizm karşıtı bu büyük toplumsal güç dağıtılıyor. Dahası içine kapanarak umutsuzluk ve karamsarlıkla siyasal mücadele alanından çekiliyor. En büyük kayıp ve tehlike bu durumdur.

Diğer taraftan, CHP’de bir değişim ve yenilenme tartışması kaçınılmazdır.

Hiç kimse hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam edemez… Ülkenin en gelişkin ve dinamik kesimlerinin derin bir yenilmişlik duygusu ile siyasetten ve örgütten kopması karşısında, bu kesimleri yeniden kazanacak ve ayağa kaldıracak dürüst ve serinkanlı bir seçim değerlendirmesinin yapılması gerekiyor. Bu sorumluluk seçimin üzerinden neredeyse 2,5 ay geçmesine karşın yerine getirilmiş değil. Birgün gazetesi, devrimci bir yaklaşımla bu tartışmayı yapıyor.

CHP genel merkezinin hâlâ üzerinde tartışabileceğimiz, katkıda bulunabileceğimiz yazılı bir seçim değerlendirmesi yok. Ortada, kamuoyu ve toplumla paylaşılan anlamlı bir metin olmayınca seçim değerlendirmeleri ve değişim tartışması da ister istemez medya üzerinden yürütülüyor. Konu dalgalanmaya bırakılmış durumda. Oysa konuya ilişkin olarak yapılan ve bazılarının kesintisiz 12 saat sürdüğü belirtilen toplantılarda ortaya çıkan sonuçlar bile, bir rapor haline getirilebilirdi.

Dolayısıyla; kamuoyunda kişilere sıkıştırılmış, verimsiz, çerçevesi belirlenmemiş ve ideolojik-politik bir zeminden yoksun tartışmalar devam ediyor. Bir disiplini olamayan bu tartışmalardan anlamlı bir sonuç çıkması mümkün görünmüyor. Yönü ve kapsamı belli olmayan, genel başkanın değişimine indirgenmiş böyle bir tartışmanın partiyi paralize (felç) ederek önümüzdeki yerel seçimlerin de yitirilmesine yol açacağını söylemek, sanırım yanlış olmaz.

  • Bu tartışmayı başlatanlar, değişimin ideolojik oylumu, siyasal ve tarihsel yönü, felsefi ve teorik arka planına ilişkin hiçbir şey söylemiş değil.

Bunu konuda ortaya yazılı bir metin, ciddiye alınacak teorik (kuramsal) bir çalışma da konulamamış durumda. Bu nedenle; partideki sağa kayışı tersine çevirecek halkçı, yurtsever, kamucu, laik ve cumhuriyetçi bir perspektifle hareketi/örgütü yeniden inşa edecek bir irade ve inisiyatif de gelişemiyor. Bugün yaşanan krizin asıl kaynağı budur.

Kazanılacak seçim, büyük hatalar yapıldığı için kaybedildi.

Dahası, kaybetmek için adeta özel bir çaba gösterildi. Dolayısıyla; seçim yenilgisinin tek nedeni adil ve demokratik olmayan koşullar, hile ve iftiraya dayalı kampanya değildir. Bu yenilginin muhalefetin (daha çok CHP’nin) izlediği politikalardan da kaynaklanan çok önemli nedenleri var. Ancak bunların hiçbiri derinliğine ele alınmıyor. Siyasal İslam eleştirisi yapılmadı, başta laiklik olmak üzere cumhuriyetin ilerici ve demokratik değerleri savunulmadı. Cumhuriyeti kurduğu için neredeyse özür dileyecek bir partinin, bu kompleksle seçimleri alması çok zordu.

Oysa bir rejim tartışmasının yapıldığı, ülkenin yönünün yeniden çizilmeye çalışıldığı bir tarihsel dönemeçte, “normal bir seçim” yapılması mümkün değildi. Zaten olmadı da…
***
Nihayet ortaya yazılı bir metin çıktı. Ekrem İmamoğlu, hafta sonu gazetesi Oksijen’de “Türkiye İçin Yeniden” başlıklı bir yazı yayımladı. Ben yazıya biraz geç ulaştım, Çünkü haftalık olduğu için dergi sayılıyor, idarenin izni ile abone olmak gerekiyor. Neyse ki Tele1’den arkadaşlar yazıyı gönderdi ve gecikmeli olsa da tam metni okuyabildim.

Öncelikle belirteyim; ortaya yazılı bir metin konulmasını, bütün eksikliklerine karşın önemli buluyorum. Yazının ideolojik ve siyasal bir derinliği olmasa da bir tartışmanın yürütülmesi için ipuçları veriyor. İlk ipucu da yazının yayımlandığı gazete. Yazının liberal beyaz Türklerin gazetesi denilen Oksijen’de çıkmış olması, İmamoğlu’nun ekibinin bazı temel tercihlerini de ortaya koyuyor. Zaten, söz konusu yazı, demode liberal tezlerin arka arkaya sıralandığı (ağırlıklı olarak) bir metin olmuş. Yazı, bıktırıcı bir ezbere ve yaşam tarafından defalarca (kezlerce) yanlışlanmış görüşlere dayanıyor. Bu görüşlerin ilerici ve yenilikçi olduğu ise tam bir şehir efsanesidir.

Yazıda, CHP’nin sağa savrulduğuna ilişkin tek bir eleştiri ya da tespit (saptama) bulunmuyor. Artık gına getiren bir liberal yaklaşımla CHP’nin Kemalist, vesayetçi, devletçi ve seçkin bir parti olduğuna ilişkin ideolojik ön kabul, örtük şekilde benimseniyor. Buna karşılık; AKP’nin inşa etmeye çalıştığı, en hafif deyimiyle, dinci-faşizan totaliter rejime ilişkin hiçbir değerlendirme yapılmıyor.

  • İslamo-faşist bir düzenin kurulmasının büyük bir hızla sürdürüldüğünden yazının haberinin olmadığı anlaşılıyor.

Bu durumda; CHP’nin emekçi tabanlı, sol eksenli, cumhuriyetçi ve yurtsever bir parti olmaktan çok daha da sağa çekileceği bir sürecin yolu da açılıyor. Yazının yarattığı bu izlenimin çok sayıda kanıtı bulunuyor. Oysa bu liberal tezleri Avrupa solu/sosyal demokrasisi terk edeli neredeyse 20 yıl oluyor.

CHP Parti Programı

Örsan K. Öymen
Örsan K. Öymen
07 Ağustos 2023, Cumhuriyet

 

Siyasal partilerin tüzükleri ve programları, onların anayasası konumundadır. Her parti üyesi, o partinin tüzüğüne ve programına uymakla yükümlüdür.

CHP yönetimi tüzük değişikliği çalışmalarından sonra, şimdi de program değişikliği yapılması kararı almıştır.

Oysa parti programı, aceleye getirilmeyecek kadar ciddi bir iştir.

  • Bir partinin programı, seçimlerin yapılacağı veya hem seçimlerin hem de
    tüzük değişikliklerinin yapılacağı bir kurultayda ele alınamaz.

Parti programı, başka hiçbir konunun görüşülmediği ve ele alınmadığı, salt programın uzun uzun ve ayrıntılı bir biçimde ele alındığı, değerlendirildiği ve tartışıldığı bir Program Kurultayı’nda değişebilir.

Ayrıca, CHP yönetiminin programı hangi yönde değiştirmek istediği de son derece önemlidir. Türkiye’nin sorunlarına yönelik çözüm önerilerinin ve projelerin güncellenmesi doğaldır.

  • Ancak partinin temel ilkeleri ve ideolojisi, yönetim kademesindeki oligarşik bir yapı tarafından emrivaki ile değiştirilirse, bu CHP için de, Türkiye için de, büyük bir siyasi facia olur.

***
– Cumhuriyetçilik,
– Halkçılık,
– Devletçilik,
– Laiklik,
– Milliyetçilik,
– Devrimcilik,
– Sosyal demokrasi ve Demokratik solculuk,

CHP’nin ideolojisini belirleyen temel ilkelerdir.

Bu ilkeleri bertaraf etmek (dışlamak) veya bu kavramların içini boşaltmak veya bu kavramların anlamlarını çarpıtmak, yalnızca Cumhuriyet Halk Partisi’nin değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin tabutuna da çivi çakmakla özdeştir!

CHP’nin kurucusu ve ilk Genel Başkanı olan Mustafa Kemal Atatürk’e ve “Altı Ok” olarak da bilinen ilkelere yönelik akıl dışı bir fobi içinde yaşayan odakların, bunu fırsata çevirmeye çalışacakları kesindir!

O nedenle tüm parti üyelerinin büyük bir teyakkuz (uyanıklık) ve seferberlik durumunda olmaları gerekir!

Parti programıyla ilgili süreci, CHP MYK üyesi Yunus Emre’nin koordine ettiği (eşgüdümlediği) açıklandı. İdeolojik donanımı oldukça zayıf olan, koşullara göre fikir ve ilke değiştiren, kategorik olarak bir doktrin geliştiremeyecek olan Kemal Kılıçdaroğlu hakkında, “İkinci Yüzyıla Çağrı: Kılıçdaroğlu Doktrini adlı bir kitap yazan Yunus Emre, parti programıyla ilgili raporları da aynı zihniyetle yazarsa, CHP bölünme, parçalanma ve yok olma sürecine hızlı bir biçimde girer.
***
CHP’de bir yandan parti programı çalışmaları başlatılırken, değişim isteminde bulunan olası genel başkan aday adayları da, partinin programındaki temel ilkeleri yok sayarak siyaset üretmeye devam ediyorlar.

  • Kemal Kılıçdaroğlu zaten CHP’deki ideolojik savrulmanın ve başta laiklik olmak üzere, partinin temel ilkelerinden uzaklaşmasının baş mimarı olarak konumlanmış durumda.

Ekrem İmamoğlu, CHP’nin ilkeleriyle uzaktan yakından bir ilgisi olmayan “Oksijen” adlı gazetede bir yazı yazarak, Cumhuriyetin kurucu değerlerini yeniden yorumlamaktan söz ediyor. Oysa öncelikli olan bu değerleri yorumlamak değil, anlamaktır! Ayrıca bu değerleri yorumlamak için bile, önce onları anlamak gerekir.

Özgür Özel, Cumhuriyet gazetesine verdiği demeçte, “CHP İlke ve Demokrasi Hareketi”nin web sitesinde haftalar önce ilan ettiği CHP’de Devrim, Türkiye’de Devrim sloganından esinlenmiş olmalı ki, CHP’de bir devrime gereksinim olduğundan söz ediyor, ancak bunu söylerken, Atatürk’ün Aydınlanma devrimlerinden ve Altı Oktan hiç söz etmiyor!

Özgür Özel;

– Monarşinin anti-tezi Cumhuriyetçilik,
– Oligarşinin anti-tezi Halkçılık,
– Serbest piyasacılığın ve özelleştirmeciliğin anti-tezi Devletçilik,
– Teokrasinin anti-tezi Laiklik,
– Ümmetçiliğin anti-tezi Milliyetçilik,
– Statükoculuğun anti-tezi Devrimcilik 

olmadan, Devrimi nasıl gerçekleştirecek?!

Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, bazı CHP’liler de, gençlerle, gençlikle ve gelecekle bütünleşeceklerine; ağalık düzenini andıran, oligarşik ve feodal bir “ağa-beylik modeline sığınmaya çalışıyorlar!


Yazarın Son YazılarıTüm Yazıları

CHP Parti Programı7 Ağustos 2023

Tıp fakültelerinde güncel durum

Özellikle sağlık alanında eylemlerin arttığı, hekimlerin de her platformda sıkıntılarını dile getirdiği bir haftada üzerinde durmamız değerli. Hekimlik tüm dünyada en saygın mesleklerden. Gençlerimizin bu mesleği benimsemeleri, tercih etmeleri, gönül vermeleri Türkiye için olumlu, teşvik edilmeli. Tıp eğitimine, mesleğe, sağlığa yönelik kötülüğün devam ettiğini görmek ise üzüntü verici.

FAKÜLTELER ve KONTENJANLAR

Ankara Tabip Odası’nın derlediği güncel verilere göre 2023 yılında devlet ve vakıf üniversitelerine toplam 18 bin 18 tıp öğrencisi alınacak. Bunların dışında açılan devlet üniversitesi tıp fakültelerine bin 795, vakıf üniversitesi tıp fakültelerine 2 bin 137 yabancı öğrenci kontenjanı ile toplam alınacak öğrenci sayısı 21 bin 950 olacak.

T.C. vatandaşları için kontenjanların dağılımlarına bakalım.

Türkiye sınırları içinde (sınır dışında Kıbrıs, Azerbaycan, Özbekistan ve Suriye’de kurulmuş olanlar da var) 76’sı Türkçe, 12’si hem Türkçe hem İngilizce ve biri yalnızca İngilizce programı olan toplam 89 devlet üniversitesi tıp fakültesi var. Bunlardan 87’si bu yıl öğrenci alacak. Devlet üniversitelerindeki toplam 99 tıp fakültesi programına 13 bin 530 Türkçe, bin 221 İngilizce eğitim öğretim için toplam 14 bin 751 öğrenci alınacak.

Kurulmuş olan 37 vakıf üniversitesi tıp fakültesinden 33’ü bu yıl öğrenci alacak. Bunların 12’sinde Türkçe, sekizinde İngilizce, 13’ünde ise hem Türkçe hem de İngilizce tıp eğitimi programı var. Buralara 2 bin 87 Türkçe, bin 180 İngilizce eğitim öğretim için toplam 3 bin 267 öğrenci alınacak.

Kontenjanların belirlenmesi, tıp fakültesi ve programları açılması, öğretim üyesi ve altyapı kapasitesi konularında çok sorunumuz var. Tüm bunlarda doğru planlamayı ve bilimin gereğini yapamıyoruz. Sağlık Bakanlığı’nın kendi insan gücü planlama raporunda 2017’den itibaren (başlayarak) toplam tıp fakültesi kontenjanının yıllık 5 bin 250’ye düşürülmesi gerekiyordu. Tersine, artışın devam ettiğini ve bu yıl 18 binin üzerinde olduğunu görüyoruz. 2022 yılı itibarıyla (verileriyle) tıp fakültelerindeki toplam öğrenci sayısının 112 bin 58 olduğunu düşünürsek nitelikli hekim yetiştirmenin çok uzağında olduğumuzu söylememiz mümkün. Hekim sayısını hızla artırma telaşı bitmiyor, “giderlerse gitsinler” yaklaşımıyla da birleşince sağlık ortamımıza zarar veriyor. Genç hekimlerin sürekli artan yurt dışına gitme talebi (istemi), Türkiye’de gelecek görememeleri ülkemiz için ciddi bir kayıp olmaya devam ediyor.

İngilizce tıp eğitimi programları da tartışmalı biçimde artmaya devam ediyor. Bu yöntemle mevcut tıp fakültelerine yeni programlar ekleniyor, kontenjanlar daha da artıyor. İzmir Demokrasi Üniversitesi Tıp Fakültesi örneği çarpıcı. Daha önce Türkçe programına öğrenci alan fakülte bu sene nedendir bilinmez, Türkçe programına öğrenci almazken İngilizce programına öğrenci alıyor.

Bu kadar yaygın tıp fakültesi olduğu halde, yeterli altyapısı olmadan öğrenci almaya devam eden, eğitimin tamamı ya da bir bölümü başka yerlerde olan, altısı Sağlık Bilimleri Üniversitesi bünyesinde 11 tıp fakültesi var. Vakıf üniversitelerinin özellikle İstanbul ve Ankara’da konuşlanması da dikkat çekiyor. İstanbul’da tablo acayip, altı devlet ve 21 vakıf üniversitesi tıp fakültesi var. Vakıf üniversiteleri için tıp fakültesi açmak öyle kolaylaştırıldı ki 12’sinin kendi hastanesi yok, özel hastaneleri tıp fakültesi hastanesi olarak kullanıyor, buralardan hekimlere akademik kadro, profesörlük veriyorlar.

Tıp Eğitimi Programlarını Değerlendirme ve Akreditasyon Derneği (TEPDAD) Türkiye’de tıp fakültelerinde eğitimin değerlendirilmesinde önemli bir kurum. Dernek, Türkiye’deki tıp eğitimi programlarının ulusal ve uluslararası ölçekte akreditasyonunu sağlıyor. Güncel olarak, yazdığım tıp eğitimi programlarından 50’si akredite. Akredite olmuş programların toplam programlar içindeki oranı yalnızca %34. Alınması gereken çok yol olduğu anlaşılıyor.

VAKIF TIP ÜCRETLERİ EL YAKIYOR

Vakıf üniversitelerinin tıp fakültelerinde okuyan öğrenciler bursluluk düzeyine göre ücret ödüyorlar. Tamamı burslu olan da var, tamamını ya da bir bölümünü ücretli okuyan da. Bu fakültelerdeki öğrencilerin 115 bin TL’den 435 bin TL’ye kadar değişen ücretleri cebinden ödemesi gerekiyor. ABD gibi, hekimlerin yüksek miktarlarda kredi borcu ile mezun olduğu bir ülke olma yolundayız.

Türkiye’de tüm meslek alanlarında görülen eğitimde bozulmanın, sürekli yeni fakülteler açmanın, niceliğin niteliğin önüne geçmesinin yansımalarını tıp alanında da görüyoruz. Ancak biliyoruz ki, sağlık alanı bambaşkadır, verilen kimi zararların telafisi yoktur. O nedenle uyarımızı yineleyelim.

  • Bu ülkeyi yönetenlere “Önce zarar verme!” diyelim.

Bilimin, toplumsal ihtiyaçların gereklerine göre nitelikli tıp eğitimi talebimizi hatırlatmaya devam edelim.