Etiket arşivi: Uluslararası Ceza Mahkemesi

‘Erdoğan diktatör; IŞİD’i destekliyor’

BAE-Türkiye ilişkileri gergin:
‘Erdoğan diktatör; IŞİD’i destekliyor’

Birleşik Arap Emirlikleri ve Türkiye arasındaki diplomatik ilişkilerin gergin olduğu,
BAE basınında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a “diktatör” dendiği ve BAE yetkililerinin Türkiye’yi IŞİD’i desteklemekle suçladığı söyleniyor.

BAE-Türkiye ilişkileri gergin: 'Erdoğan diktatör, IŞİD'i destekliyor'

Middle East Monitor tarafından yapılan habere göre, Türkiye ve Birleşik Arap Emirlikleri arasındaki ilişkiler gerginleşerek krize dönüşmeye başlıyor. İlişkilerin Müslüman Kardeşler bağlantılı Muhammed Mursi indirildiğinden beri gergin olduğu belirtilirken, son seçimlerde de BAE basınının Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan için “diktatör” dediği bildiriliyor. BAE’nin Türkiye’yi IŞİD’i desteklemekle de suçladığı bildirilirken, Libya’da yakalanan bir BAE casusunun üzerinden Trablus’daki Türkiye elçiliğinin haritasının çıktığı belirtiliyor. BAE’nin Türkiye’nin Libya’daki gruplara silah sağladığını da açıkladığı söylenirken, Türkiye’nin gerekli görmesi durumunda bu suçlamalara dair resmi bir açıklama yapacağı aktarılıyor.

Suriye: Terörün en büyük destekçisi Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye’dir Suriye BM Daimi Temsilcisi, Suudilerin BM gündemini getirdiği “Suriye’yi kınama” tasarısına karşı sert bir konuşma yaptı. Temsilci, Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye’yi terörün en büyük destekçisi olmakla suçladı.

Suriye: Terörün en büyük destekçisi Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye'dir

Suriye Birleşmiş Milletler (BM) Daimi Temsilcisi Beşar Caferi, BM’de çok sert bir konuşma yaptı. Suudi Arabistan tarafından BM gündemine getirilen ve kabul edilen “Suriye’nin insan hakları ihlalleri dolayısıyla kınanması”na ilişkin tasarıya ilişkin konuşan Caferi, Körfez ülkelerini ve Türkiye’yi suçladı.

Caferi, Suriye’deki insan haklarını ihlal eden terörist örgütlerin desteklenmesinden
– Suudi Arabistan,
– Katar ve
– Türkiye’nin birinci dereceden sorumlu olduğunu kaydetti.

Kendi vatandaşlarına ve yabancılara karşı korkunç bir insan hakları sicili olan Suudi Arabistan’ın insan haklarından sözedebilecek son ülke olduğuna dikkat çeken Caferi, Suriye’de ve başka dünya başkentlerinde terör estiren Vahhabi-tekfirci teröristlerin en önemli mali destekçisinin Suudiler olduğunu vurguladı. Caferi, Suriye’nin 1969 yılından bu yana Sivil ve Siyasi Hakları Uluslararası Sözleşmesi’nin imzacısı olduğunu, ancak Suudi Arabistan’ın hala bu sözleşmeye imza atmadığını hatırlattı.

*****

Beşar Esad: IŞİD’in atar damarı Türkiye

Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, yaptığı açıklamada IŞİD’in atar damarının Türkiye olduğunu söylerken, Erdoğan’ın Osmanlı’yı canlandırma hayaliyle, Ortadoğu’da yaşanan gelişmelere çanak tuttuğunu ifade etti.

Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, Çinli Phoenix TV’ye konuştu.
Suriye’de yaşananların bir halk savaşı olup olmadığı yönündeki soruyu yanıtlayan Esad,
halk savaşı diyebilmek için toplumun muhtelif bileşenleri arasında bir çizginin olması gerektiğine dikkat çekerken, Suriye’de ise ne etnik, ne dinsel ne de siyasal farklı bileşenler arasında bir ayrım çizgisinin bulunmadığını belirtti.

Beşar Esad Suriye’de dünyanın 100’den çok ülkesinden gelen ve yabancı devletlerce desteklenen tekfircilerin bulunduğunu ifade etti.

‘ORDU TÜM BÖLGELERDE İLERLEME KAYDEDİYOR’

Son dönemde ilerleyen ordu operasyonlarına da dikkat çeken Esad, Suriye Ordusu’nun tüm bölgelerde ilerleme kaydettiğini ancak Suriye topraklarını tamamında etkin olmadıklarını söylerken bunu da kimi cihatçı gruplara yabancıların verdiği askeri ve beşeri yardıma bağladı.

Esad, koalisyon uçaklarının kimi bölgeleri bombaladığı dönemde cihatçı grupların
kaçmak yerine daha da yayıldığını söyledi.

‘MİLİTAN AKIŞI TÜRKİYE’DEN’

Suudi Arabistan’da gerek krallık ailesi gerekse Vahhabi ideolojiye sahip başkaları tarafından IŞİD ve benzeri örgütlere finans sağlandığının herkes tarafından bilindiğini ifade eden Esad;

lojistik destek, çalıntı petrolün satışı, yabancı savaşçıların akışının ise
tamamıyla AKP desteği ile Türkiye üzerinden yapıldığını belirtti.

Esad IŞİD ve daha başka örgütlerin Türkiye’yi arka bahçe olarak kullandıklarını belirtti. Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar olmaksızın IŞİD’in devam etmesinin kesinlikle mümkün olmadığını belirten Esad; IŞİD’in Suriye’de halk tabanı olmadığını da sözlerine ekledi.

Esad tekfircilerin silah ve terörle bir kısım bölgeleri ele geçirdiklerini ifade ederken, bu radikal örgütlerin pratikte güçlerini Türkiye’den aldıklarını, Erdoğan ve Davutoğlu’nun da kişisel olarak onları desteklediklerini söyledi.

‘IŞİD’İN ATAR DAMARI TÜRKİYE’DİR’

Tekfirci örgütlerin petrol satışını nasıl yaptıklarına ilişkin soruya ilişkin de konuşan Esad, bunun temel olarak Türkiye üzerinden yapıldığını belirtti.

Gerek satış, gerekse mali hesaplarda Türkiye’nin temel rolü oynadığını ifade eden Esad, paranın ise Türkiye hükümetinin yanı sıra Katar ve Suudi Arabistan’dan geldiğini, IŞİD’in atar damarının Türkiye olduğunu vurguladı.

IŞİD Petrolü Türkiye’den gidiyor..

‘ERDOĞAN OSMANLI’YI CANLANDIRABİLECEĞİNİ DÜŞÜNDÜ’

Beşar Esad; Erdoğan’ın Tunus, Libya ve Mısır’da ihvancıların (Müslüman Kardeşlerin) yönetimi ele geçirdiklerini görmesiyle Suriye’de de bunu başarıp böylece Osmanlı’yı yeniden canlandırabileceğini düşündüğünü söylerken, Erdoğan’ın bunu ‘Osmanlı’ adı altında değil de İslami bir isim altında yapmaya çalıştığını, bunun önündeki tek engel olan Suriye’yi
yok etmeye çalıştığını ifade etti.

Yurt Gazetesi, 23.11.2015
http://haber.sol.org.tr/dunya/besar-esad-isidin-atar-damari-turkiye-136972 

=====================================

Dostlar,

Daha ne söylensin ve yazılsın??

Erdoğan’dan başlayarak AKP, Davutoğlu da dahil gırtlağına dek suça bulaşmış.
İnsanlığa karşı suç, terör suçu üstelik.
Uluslararası Ceza Mahkemesi‘nde yargılanmayı gerektiren suçlar bunlar..

Biz söylersek suç oluyor, “nerden biliyorsun?” deniyor..
Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad söylüyor bunları..
Son derece ciddi savlar ve ad vererek Erdoğan ve Davutoğlu’na suçlamalar.
Hem de uluslararaı basının gözünün içine baka baka..
Üstüne basa basa ve yineleyerek..
Yarın bir gün bu ülke (Suriye) Uluslararası Ceza Mahkemesi‘nde Erdoğan ve Davutoğlu hakkında dava açacak belki de.. Yanılmıyorsak bir girişim yapıldı bile.

Geçelim Erdoğan’ı, Davutoğlu’nu (kişisel sorumlulukları nedeniyle);
dahası, BM’de Türkiye’nin “haydut devlet” ilan edilmesi ve kınanması için
karar önerisi sunacak Suriye belki de..

Türkiye’de IŞİD bağlantılı cinayetlerin, toplu kırımların asıl sorumlusu da böylelikle
ortaya konuyor; KRAL ÇIPLAK diye haykırıyor Suriye Devlet Başkanı Beşar ESAD!

Bu bir ALARM durumudur.
Türkiye insanlarının can ve mal güvenliği IŞİD terörü üzerinden kalmamıştır, sağlan(a)mamaktadır; çünkü sorumlusu IŞİD’e her tür desteği verdiği ileri sürülen
siyasal iktidardır; AKP ve yöneticileridir.
Soruna önce çok acı da olsa tanıyı koyalım ki, sağaltım bulabilelim..
Türkiye, Cumhuriyet tarihinin en karanlık sayılabilecek dönemlerini yaşamakta..
Ama eminiz bu kadim halk, bu lanetli çemberi de kıracak ve sorumluları
İstiklal Mahkemelerinde bir kez daha yargılayacak..
Gün ola harman ola..

Sevgi ve saygı ile.
23 Kasım 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Hüsnü Mahalli : BİR FOTOĞRAF.. Suriyeli çocuk Aylan

Bir fotoğraf

Bodrum sahillerinde minik cesedi bulunan Suriyeli çocuk Aylan‘nın fotoğrafını
tüm dünya gördü.
Manşetler, duygusal söylemler, iki yüzlülük ve vicdan pazarlayıcıları.
Hiç kimse ‘Bu çocuğun Bodrum sahillerinde ne işi vardı’ diye sorgulamadı.
Babası, annesi ve bir yaş büyük kardeşi ile. Binlerce benzer aileler gibi.
Her gece plastik botlar, kayıklar ve her tarafı dökülmüş teknelerle Bodrum ve Ege kasabalarından Yunan adalarına doğru ölüm yolculuğuna çıkıyorlar.
Ne sahil koruma ne de polis hiçbir önlem almıyor. Bile bile ve göre göre ölüme gönderiliyorlar.
Bodrum ve Yunan Kos Adası’nda kendim gördüm. Bu insanları Suriye’den getirenler
Bodrum sahillerinden Yunan adalarına ölüme gönderenlerdir.

Ege Denizi’nin Aylan’ın minik bedenini yutmayıp Bodrum sahiline bırakması
bu vicdansızlara bir mesajdır. Son dört yılda buna benzer birçok mesaj verildi ama anlayan yok.
Sık sık Suriyeli göçmenlerin kamplarını ziyaret eden Angelina Jolie bile sessiz.
Herkes gösteri peşinde. Suriye’de daha hiçbir olay yokken Mayıs 2011’de Hatay bölgesinde çadırlar kurulmuştu. Olayların çıkacağını ya da daha doğrusu çıkaracağını bilen AKP,
‘Haydi gelin Suriyeliler’ der gibiydi.

Suriyeliler de geldi. Sonra da utanmadan birileri ‘Suriyeliler Esad’ın zulmünden kaçıyor’ propagandasına sarıldı. Zavallı Suriyeliler kin, nefret ve intikamın malzemesi yapıldı.
Şimdi gelin bu yalana da bakalım.
Suriye nüfusu 22 milyon.
Irak, Türkiye, Lübnan, Ürdün ve Mısır’da 4 milyon Suriyeli göçmen var.
Bunların büyük bölümü sınıra yakın bölgelerden dışarıya kaçtı.
Bu bölgeler IŞİD, Nusra ve benzeri ruh hastası terör örgütlerinin işgali altında.
Dışarıya kaçmak istemeyenler Suriye içinde daha güvenli bölgelere sığındı.
Yani devletin denetimi altındaki bölgelere. Bu bölgelerde 16 milyon Suriyeli yaşıyor.
Yaklaşık iki milyon kadarı da IŞİD, Nusra ve benzeri ruh hastası örgütlerin işgali altındaki bölgelerde yaşıyor ya da yaşamak zorunda.

Şimdi size iki somut örnek vereyim               :

Önce Cerablus‘a bakalım. Bu kasaba Temmuz 2012’de Türkiye tarafından giren yüzlerce terörist tarafından işgal edildi. Kasabaya giren ruh hastası teröristler kimi devlet memurlarını öldürünce devletine bağlı olan insanlar kaçmak zorunda kaldı. Bunlar ilk göçmen grubuydu.
Sonra teröristler birbirini boğazlayınca 2. göç dalgası yaşandı.
Mart 2014’te IŞİD kasabayı ele geçirince Nusra ve yandaşlarının boğazını kesti.
Onlar da benzer yöntemle karşılık verdi.
Üçüncü ve dördüncü göçmen dalgası…
Bugün artık 200 binlik kasaba ve köylerde 30 bin insan yaşıyor ya da yaşamak zorunda.
Bu kasabanın her şeyini bilirim.
Peki bu Cerablus ve köylerinden kaçanlar Esad zulmünden mi kaçtı?

İkinci örnek Cerablus’un karşısında bulunan Aynelarab yani Kobani‘den.
IŞİD saldırınca Türkiye’ye sığınanlar da mı Esad zulmünden kaçtı ?

Suriye’yi bu hale sokanlar tarih ve insanlık önünde hesap verecektir.

  • Allah, Suriye’de 300 bin insanının ölümüne, bir milyonun yaralanmasına, 8 milyonunun
    içte ve dışta evinden uzak yaşamasına ve 600 bin evin yıkılmasına neden olanlardan
    mutlaka hesap soracak, sormalıdır.
Yaptıklarının din, iman ve insanlıkla hiçbir ilgisi yok.
Yalnız Suriye’de değil. Irak, Libya, Yemen, Mısır ve bu coğrafyanın her yerinde.
Aptalca hayaller uğruna milyonlarca insana acı çektirdiler.
‘Sünni alem’ adına ‘Kafir Alevi ve Şiileri’ yok edeceklerdi.
IŞİD, Nusra ve benzeri ruh hastası grupları kurdular kurdurdular. Dünyanın dört bir yanından
on binlerce ruh hastası katili Türkiye üzerinden Suriye’ye taşıdılar. Başından beri yalan söylediler. Utanmadan
– ‘Irak’ta IŞİD’ten kaçanlar Esad zulmünden kaçtı kaçıyor’ diyecekler.
– ‘Ezidi kızları da Esad kaçırdı  ve köle pazarında satmıştır’.
– ‘Libya’da birbirini boğazlayan ve tümü Sünni grupların arkasında da Esad vardır’!
– ‘Yemen’de her gün onlarca çocuğu öldüren Suudi uçakları da Esad kullanıyordur’!
– ‘Her gün onlarca kişiyi tutuklayıp işkence yapan Bahreyn polisine de talimatı Esad veriyordur’!
– ‘Türkiye’yi de Esad karıştırıyordur’.
Arap Baharı‘ndan bu yana bizim coğrafyada milyonlarca insan acı çekiyor. Onların bedduası mutlak yerini bulacaktır. Türkiye, Katar, Suudi Arabistan, Ürdün ve bölgesel ve uluslararası ortakları onlara demokrasi ve özgürlük getirecekti. Şimdi  hep birlikte Aylan için timsah göz yaşı döküyorlar. İnsanda biraz olsun utanma ve arlanma olur. O da yoksa Allah korkusu.
Pis oyunlarınızla acı çektirip öldürdüğünüz Aylan ve onun gibi on binlerce bebek ve çocuğun ruhu asla peşinizi bırakmayacaktır.

==============================

Dostlar,

Hüsnü Mahalli üstadımız bizim gibi çok acılı..
İçini dökmüş ve acı gerçekleri de ortaya net olarak koymuş sağolsun.
Ortadoğu konusunda uzman bir gazeteci – yazar olarak tanıyoruz Sn. Mahalli’yi
ve yazılarıyla karmaşık bölge sorunlarını anlamamıza çok katkı veriyor..

Meslektaşımız Dr. Taner Özek’in “Aylan Kurdi” çizimini sitemiz manşetine bu gün koyduk ama bu yazıda da paylaşmak istiyoruz.

AYLAN_KURDI_Taner_Ozek_cizimi_5.9.15

Dileğimiz ve umudumuz odur ki; başta Suriye olmak üzere Irak, Mısır ve Libya’da yaşanan örneği görülmemiş vahşetin ve çok ağır insanlık suçunun
Türkiye’deki ve AB-ABD’deki gerçek sorumluları, ulusal ve uluslararası yargı organları (Uluslararası Ceza mahkemesi!) önünde yargılanır ve hak ettikleri en ağır cezalara çarptırılırlar. Tarihte örnekleri var epey.. Nürnberg’ten (Hitler) tutunuz Bosna kasaplarına, Romanya ve Sudan diktatörlerine.. dek!

Bu örnekler, hem sevinçle hem kahrolarak yazalım ki, mutlaka artacak.
Türkiye’deki sorumlular da bir gün mutlaka hesap vereceklerinin kesin olarak ayırdında..
O yüzden mutlaka ve mutlaka muktedir kalmaya, dokunulmazlık zırhına mahkumlar..
Ama nereye ve ne zamana dek ??

Sevgi ve saygı ile.
05.09.2015, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

MİT TIR’ları Lahey’de

 

MİT TIR’ları Lahey’de

Uluslararası Ceza Mahkemesi,
Türk (AKP) hükümetinin Suriye’ye silah göndererek “savaş suçu” işlediğine
dair ihbarı incelemeye aldı.
Cumhuriyet, 30 Temmuz 2015 (Haber portalı)

Hollanda’nın Lahey kentinde bulunan Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM),
Suriye’ye silah taşıyan MİT TIR’larına ilişkin suç duyurusunu işleme aldı.
Mayısta (2015) Cumhuriyet’in yayınladığı görüntülerin ardından

Türk hükümetinin “savaş, saldırı ve insanlığa karşı suç” işlediğini
savunan Halkın Kurtuluş Partisi (HKP) konuyu Lahey’e götürmüştü.

Savcılık Ofisi’nden gelen yanıtta,
– Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan,
– Başbakan Ahmet Davutoğu,
– MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve
– eski İçişleri Bakanı Efkan Ala

hakkındaki suç duyurusunun incelemeye alındığı belirtildi.

Savcılık başvuruyu UCM’nin yetki ve görevlerini belirleyen Roma Statüsü çerçevesinde değerlendirerek soruşturma açılıp açılmayacağına karar verecek.

HKP Genel Sekreter Yardımcısı Avukat Tacettin Çolak, AKP Erzurum Milletvekili olan Ala’nın “devletin tanımadığı bir mahkemede aleyhine suç uydurmakla” itham ettiği HKP lideri Nurullah Ankut hakkında dava açtığını aktardı. Ankut Reuters’e mülâkatında

“MİT tırlarında silah taşınması sadece Erdoğan yönetiminin değil, ABD, İngiltere ve AB’nin de ortak işledikleri bir savaş suçudur. Biz de konuyu Lahey Savcılığı’na taşıdık ve savaş suçu ihbarında bulunduk. Bu başvurudan olumlu sonuç çıkma olasılığı yüksek.” demişti.

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (SBF) öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr.
Kerem Altıparmak ise başvurudan olumlu sonuç çıkma ihtimalini düşük buluyor.
Roma Statüsü’ndeki savaş suçu tanımında “başka bir ülkeye silah gönderme” unsurunun yer almadığına dikkat çeken Altıparmak, silahların Suriye’de işlenen savaş suçlarında kullanıldığına dair irade bağı kurulması gerektiğini ifade ediyor.

Dolayısıyla AKP hükümeti güney komşusuna silah göndererek uluslararası hukuku ihlal etmiş olsa bile, savaş suçuişlediğine hükmedilmesi için silahların siviller üzerinde kullanılması yönünde talimat verdiğini belgelemek gerekiyor.

HKP avukatlarından Doğan Erkan ise, UCM’nin hükümeti doğrudan yargılayamasa bile savaş suçu işlediği hükmüne varabileceğini vurguluyor.

=======================================

Dostlar,

AKP hükümeti Suriyeli isyancılara silah göndererek uluslararası hukuku ihlal etmiştir.
Bu silahların Suriye’de işlenen savaş suçlarında kullanıldığına ilişkin irade bağı kurulması gerekliliği aşılamayacak bir sorun olmayabilir. Suriye hükümeti bu bağlamda kanıtlara ulaşabilir ve HKP’ye verebilir. Böylece AKP’nin savaş suçu işlediğine ilişkin uluslararası hukukun (örneğimizde ICC- International Criminal Court, UCM – Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin yargılama yetkisini belirleyen Roma Statüsü!nün) öngördüğü suç ögeleri (unsurları) tamamlanabilir.

MIT_TIRLARI2_SILAH_DOLU_Cumhuriyet_29.5.12

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

MIT_TIRLARI1_SILAH_DOLU_Cumhuriyet_29.5.12

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Ne yazık ki, Türkiye Roma Statüsü’ne taraf olmamıştır ve dolayısıyla UCM’nin yargı yetkisini tanımamıştır. Bu bakımdan eski İçişleri Bakanı Efgan Ala’nın itirazı yerindedir.

Öte yandan Anayasa md. 38 /son şöyledir :

(Değişik son fıkra: 7/5/2004-5170/5 md.) “Uluslararası Ceza Divanına taraf olmanın gerektirdiği yükümlülükler hariç olmak üzere vatandaş, suç sebebiyle yabancı bir ülkeye verilemez.”

Dolayısıyla Türkiye ileride Roma Statüsü’ne taraf olarak (imza koyarak ve TBMM’de onaylayarak) UCM’nin yargı yetkisini tanıdığında, geriye dönük olarak da bu kapsama giren suçların işleyenlerinin (faillerinin) Hollanda Lahey’deki bu Uluslararası mahkemede yargılanmasına engel çıkarılmaması beklenir. Burada suçun ve cezanın yasallığı evrensel ilkesine aykırı bir durum yoktur, failler açısından kazanılmış bir hak ileri sürülemez. Çünkü söz konusu suçlar halen Türk Ceza Yasasında tanımlıdır, failler iç hukuk kapsamında yargılanabilir. Sorun, adı geçen 4 kişinin (RT Erdoğan, A. Davutoğlu, E. Ala, H, Fidan) yargılanmak üzere UCM’ne verilip verilmeyeceği sorunudur. Bu da Anayasa md. 90 /son uyarınca Roma Statüsü‘ne hükümetçe taraf olunması ve uluslararası andlaşma metninin bir yasa ile TBMM’de uygun bulunmasını gerektirmektedir..

Gün ola harman ola…
Mazlumun ahı aheste aheste çıkarmış..
İlahi adalet er ya da geç yerini bulur.. dileriz.

Sevgi ve saygı ile.
30 Temmuz 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Kaynak :
Çetin, M. Uluslararası Ceza Mahkemesi ve Türkiye’nin Durumu.
Ankara Barosu Dergisi Yıl:68 Sayı: 2010/3, syf. 335-360.

Doğu Perinçek AİHM’de Savunma Hakkını Kullanmalıdır!


Doğu Perinçek,
AİHM’de Savunma Hakkını Kullanmalıdır!


İP Genel Başkanı Doğu Perinçek
‘in AİHM’nde (Fransa, Strasburg) 28 Ocak 2015 günü Büyük Daire’de yapılacak temyiz duruşmasına katılmasının mutlaka sağlanması gerekir.

Bu dava, geldiği aşamada salt Doğu beyin değil Türk Devleti’nin,
Türkiye’nin davası olmuştur.
AKP hükümetinin yapmadığını / yapamadığını bir yurtsever T.C. yurttaşı başarmıştır.
Engin tarih, hukuk, siyaset bilimi, yabancı dil … bilgisi ile..
Harman yüreğiyle.. Hiçbir şey beklemeden ama çok şey vererek..
Bu aşamadan sonra Türkiye bir bütün olarak, kale gibi bu davaya sahip çıkmalıdır.
Başlangıçta Dışişleri’nin çekinceleri vardı.. Dava açılsın mı açılmasın mı??
Bu riski göze alamadı AKP hükümeti.. (?)

– “Ya AİHM de aleyhte karar verirse? Ne yaparız?” kaygısı ağır bastı sanırız (?).

Son 2 tümceye “?” koyduk çünkü 23 Nisan 2014 günü dönemin Başbakanı RTE, Ermenilerden neredeyse soykırım özürü anlamına gelecek saçma sapan tümceler kurmuştu.
Bu bakımdan AKP’nin niyetinin / çekincenin içtenliğini sorguluyoruz ister istemez..

AKP iktidarının bu endişeleri artık geride kalmıştır.

AİHM, en azından, bu kararı ile İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNÜN arkasında net olarak durmuş ve

“ERMENİ SOYKIRIMI EMPERYALİST BİR YALANDIR!”

bağlamında tümcelerin kurulmasının yasaklanamayacağını, eylemin düşünce ve
onun ayrılmaz uzantısı olan düşünceyi açıklama özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gereğini vurgulamıştı.

Her şeyden önce SAVUNMA HAKKI KUTSALDIR ve SON SÖZ SAVUNMANINDIR..

Savunma son sözünü söylemeden karar verilebilir mi?

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu gerçekten içtenlikli ise,
Adalet Bakanlığı’na başvurmalı ve

  • Doğu Perinçek için Yargıtay’dan özel izin istenmelidir.

Böylesi bir istemin ceza muhakemeleri hukukuna aykırı bir tarafı yoktur, olağandır.
İnsanlar tutuklu – hükümlü iken bile cezaevinden gerektiğinde izinle dışarı çıkabilmektedir..
Adalet Bakanı da kendiliğinden harekete geçebilir, geçmelidir.
Gerektiğinde kefaletle de bu izin verilebilir.
Bildiğimiz kadarıyla dosya Yargıtay’dadır ve ilgili 9. Daire’ye doğrudan ya da
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı üzerinden yapılacak yazılı bir başvuru ile

– yurt dışına çıkış yasağının bir güvenlik tedbiri olarak sürdürülmesinin gereğinin olmadığı
– ya da bu özel, meşru, yerinde, hukuka uygun, gereği yapılmadığında doğacak olumsuz durumun gideriminin (telafisinin) olanaksız olması,
– bu önlemden beklenen yararın daha büyük bir sakıncaya yol açabileceği,
– ülkenin ulusal çıkarları karşısında sürdürülmesinin akla – hukuka uygun tarafının kalmadığı…
-… gereğinde kefalet koşuluna bağlanarak
– … gereğinde güvenlik görevlileri eşliğinde
– …..

gibi gerekçelerle yurt dışına çıkış yasağı (özü bakımından geçici bir güvenlik önlemidir)
– geçici
– sürekli
– ya da bu olaya özgü olarak kaldırılması İVEDİLİKLE istenmelidir.

Gereği de aynı duyarlık ve ivedilikle yerine getirilmelidir.

Bay RTE Başbakan iken MİT Müsteşarı savcılıkça ifadeye çağrıldığında,
hukukun ırzına geçilerek “kişiye özel yasa” çıkarılmıştı Yüce TBMM’den birkaç gün içinde..
Oysa hukukun genel ilkelerindendir; yasalar soyut ve genel olmak zorundadır.

Aynı başvuruyu Doğu Perinçek de Yargıtay’a ve ilgili 2 Bakanlığa yapmalıdır.

Eğer dosya Yargıtay’dan AYM’nin “hak ihlali yapılmıştır” kararı üzerine yeniden ve
tutuksuz yargılama amacıyla görevlendirilen Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildi ise (bilindiği gibi Özel Yetkili Ceza Mahkemeleri kapatılınca dosyaları Ağır Ceza Mahkemelerine dağıtıldı), yazılı yasal başvuruların bu mahkemelere yapılması gerekecektir.
Kuşkusuz Sn. Perinçek kamu hukuku alanında Doktora yapmış bir hukukçu olarak ve
saygın avukatları bizden çook daha fazlasını ve doğrusunu bileceklerdir.. Türkiye Barolar Birliği’nin de (TBB) tüm hukuksal desteği vereceğini açıklamış olması ferahlık sağlamıştır. TBB başkanı Av. Sayın Prof. Dr. Metin Feyzioğlu da, İstanbul Barosu Başkanı
Sn. Doç. Dr. Ümit Kocasakal da ülkemizin önde gelen Ceza Hukuku uzmanlarıdır.

Hukuk düzeni çaresizlik rejimi değildir.
Son çözümlemede hukuk adaletin aracıdır;
temel işlevi budur,
dolayısıyla bu bağlamda üretmek zorunda olduğu çözümler meşrudur. 

Sivas katliam hükümlülerinin cezaevinde iken çocukları oldu!
İmralı’daki katilin ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası İnfaz Yasası kurallarına uygun mu ?

Bizim önermelerimiz yanlışı örnek göstererek değildir.
Eski deyimle “sui misal misal değildir.(kötü örnek örnek değildir..)

Tümüyle meşru, hukuka uygun ve yasaldır. Kişiye değil olaya / olguya özgüdür ve
ortada ülkemizin yaşamsal çıkarları söz konusudur. AİHM’de tezini en ustalıkla savunacak kişi, favayı açan ve bu aşamaya dek taşıyan Hukuk Doktoru / Avukat Dr. Doğu Perinçek’tir.
Sn. Perinçek, yaşamsal önemdeki AİHM temyiz duruşmasında kendisini değil,
80 milyonluk Türkiye’nin onurunu savunacaktır.

Ulusumuza atılan hayasız soykırım iftirasının engellenmesi için boğuşmaktadır.
Bu kesitte üzerine düşen yapmaktan kaçınanlar, olası ağır olumsuz sonucun da
1. dereceden sorumlusu olacaklardır.

Yarın 12 Ocak’tır.. 28 Ocak’a (2015) dek daha 2 hafta vardır.
İstenirse 1 gün içinde bile olumlu sonuç alınabilir, yurt dışına çıkış izni sağlanabilir.

Böylesi olumlu bir adım, ülkemizin çok gerildiği bir ortamda sosyal psikoloji bakımından da çok yerinde ve yararlı bir adım olacaktır.

Ayrıca unutulmasın; Perinçek hakkında kesinleşmiş bir yargı kararı, bir hüküm yoktur. Anayasa, AİHS ve evrensel hukuk kuralları gereği yalnızca “sanık” tır ve masumiyet karinesi” gereği henüz suçlu değildir!

Dilerseniz tersini düşünelim bir an için :

* AİHM Büyük Daire’de temyiz kararında Ermeni diyasporasının / İsviçre hükümetinin tezini kabul ederse,

“ERMENİ SOYKIRIMI EMPERYALİST BİR YALANDIR!”

tümcesi artık kurulamayacaktır. Sanırız 45 dolayında ülke bu tümcenin kurulmasını yasaklamış ve ceza yaptırımına bağlamıştır. Bu ülkeler daha da artabilecek,
Tarih uzmanları bile bilimsel veriler doğrultusunda bu yönde bir yargı ileri süremeyecek, makale – kitap vb.  yazamayacaklardır.

Fransız tarihçi Jean Michel Thibaux’nın aşağıdaki davranışı örnek alınmalıdır.

Fransız_tarihci_Jean_Michel_Thibaux_Turk_vatandasi_olmak_istiyor

Dolaylı olarak, reddedilemeyen, reddedilmesi yasaklanan bir olgu “doğruymuş “gibi
kabul görecektir. Bu dolaylı ama yanlış çıkarım, de facto olarak bizim soykırım yaptığımız yönünde dayatılarak bu kez AİHM, Uluslararası Ceza Mahkemesi, BM Genel Kurulu gibi uluslararası zeminlerde tazminat ve giderek toprak isteme boyutlarına taşınabilecektir!

AKP’nin bir “proje” partisi olduğunu, ülkemizi BOP kapsamında parçalamak için,
95 yıl sonra SEVR’i yeniden dayatmak için Başbakan iken RTE’nin 30+ kez
“BOP EŞBAŞKANI” olduğunu itiraf ettiğini hiç unutmamakla birlikte;
AKP’li vicdan sahibi ve yurtsever vekil, yönetici ve özellikle AKP üyesi ve oy vereni yurttaşlarımızdan umudumuzu kesmiş değiliz..
Onlardan yüzü aşkın milletin vekili, 1 Mart 2003 tezkeresine red oyu vererek
ülkemizin ABD tarafından sıcak işgalini engellemişlerdi..

AKP iktidarına bir kez daha sağduyu ve yurtseverlik çağrımızı yineliyoruz.

Her – ke – si üzerine düşen yurt görevini İVEDİLİKLE yapmaya çağırıyoruz.

Hiç kimse zerrece endişe etmesin, Doğu Perinçek kovsanız da, ülkesini 70’i aşan yaşından sonra terk edecek değildir. O, vatanına aşık, yaşamını devrimci savaşıma adamış bir insandır. Yaşamının en az 1/7’si, 11+ yıl hapislerde geçmiştir. AİHM’de tarihsel savunmasını
hukuk ustalığıyla ve gibi aslanlar gibi savunacak, davayı kazanacak ve onurla yurduna dönecektir.

Herhalde bu çok prestijli tablodan salt Doğu Perinçek’i yoksun bırakmak için
ülke çıkarları riske sokulmaz!?

Haydi Türkiye, ilkel kimi dürtüleri bir yana atarak sağduyunun gereğini, sana yakışanı yap..

Not : Makalenin pdf örneği (formatı) için lütfen tıklayınız :

Dogu_Perincek_AIHM’de_Savunma_Hakkini_Kullanmalidir

Sevgi ve saygı ile.
11.01.2015, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde (1) yargılanmak da var!


Dostlar,

Av. Cemil Can‘dan oldukça sert bir ileti ulaştı..
Tonunu ve biçemini (üslubunu) epey ağır bulsak da, içerik büyük ölçüde doğru korkarız..
İlgililerinin bu eleştirilere de sabırla kulak kabartması bize göre yararlı olur..
(Anlama dokunmadan, bir ölçüde dilini arılaştırdık..)
Av. Can, ilgili anayasa ve yasa maddelerini de eklemiş..

Sevgi ve saygı ile.
17 Nisan 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

===================================

Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde (1) yargılanmak da var! 

İngiliz The Independet gazetesinden Robert Fisk’ten sonra (2),  ABD’li gazeteci 
Seymour M. Hersh, Suriye’de muhaliflerin kullandığı ve yüzlerce kişinin ölümüne
neden olan “sarin” gazı ile ilgili olarak Türkiye’yi işaret etti (3). B
atı’nın ünlü yazarları, savlarını 2 temel kanıta dayandırıldılar:

Biri, sarin gazının Moskova’nın daha önce Libya’ya sattığı stoklardan geldiğidir,
öbürü 10 El-Nusra militanı hakkında Türkiye’de açılan davanın 130 sayfalık iddianamesinde yapılan açıklamalardır… Pulitzer ödüllü gazeteci Hersh,
ABD Savunma Bakanlığı İstihbarat Teşkilatı Başkan Yardımcısı David Shedd’e hitaben yazılan raporda:

  • “Saldırıyı MİT’in planladığı, sarin gazı yapımında kullanılan kimyasalların da bizzat Türk jandarması tarafından Halep’e taşındığı”nın

yazıldığını açıklamıştır…

El-Kaide’nin “sarin” gazını hayvanlar üzerinde denediği de yazılan raporda;
El-Nusra cephesi bağlantılı “Sarin Üretim Hücresi”nin 11 Eylül 2011 öncesindeki
El-Kaide bağlantılı hücreden bu yana en ileri sarin üretim merkezi olduğu belirtilmiş…

Görünüşe bakılırsa, ABD, Esat rejimini yıkma planının başarısızlıkla sonuçlanmasından Türkiye’yi sorumlu tutacak. O kadarla kalsalar iyi.  Suriye’nin
daha önce, Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne Türkiye hakkında yaptığı başvurusu da hesaba katılırsa; birbirini tamamlayan bu süreç sonunda,

  • Erdoğan’ı uluslararası “terörist” ilan etmelerine de şaşırmamak gerekir.

ABD’nin dostluk anlayışı böyledir işte. Arkasındaki halk desteğini çekemediği Erdoğan’ı, ancak bu şekilde saf dışı edebileceğini düşünmektedir!..

Anlayacağınız ABD yine bir taşla iki kuş vurma peşindedir. Şanghay İşbirliği Örgütü önündeki yenilgisini dünya kamuoyundan bu operasyonla gizlerken, bir taraftan bu operasyonla “başarı” gibi gösterecek, öte yandan da söz dinlemeyen “stratejik ortağı” Erdoğan’dan kurtulmuş olacaktır!.. Aynı zamanda Erdoğan’ın yerine gelecek olana (olasılıkla Kılıçdaroğlu olacaktır) da peşinen gözdağını vermiş olmaktadır…

***

Hacı Efendi! Dini kirli siyasete alet etmeye mecbur musun? 

Diyanet işleri partisi (AS: DİB kastdiliyor..), eski bakan Egemen Bağış’ın
Bakara-makara” sözlerini “Din ve dince kutsal sayılan değerleri alaya almak”  olarak değerlendirdikten sonra, “Alaycılık kadar, yapılan konuşmayı teşhir etmenin de
gayri ahlakı olduğunu
” vurgulayarak, eski bakanın eleştirilip kınanmasını dinsel açıdan yasakladı!.. Öyle ya,  dince kutsal sayılan değerlerle alay eden birini
teşhir etmeden, kınamak olanaklı olamayacağı için, Diyanet’in yaptığı;
olayın üzerinin örtülerek,  unutulmasını sağlamaktır.

Dİ Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, bizi temsil eden bakanların dinle alay etmelerinin gizli tutulmasını önermektedir. Böyle kişilerin gerçek yüzlerinin görülmesini acaba neden istemiyor? Halkın dinsel duyguları ile alay eden insanın
teşhir edilmesinin neresi ahlak dışıdır?
Görmez, “İslam dini, kamu hukukuna tecavüz olmadığı müddetçe, kötülük ve günahın teşhirini kabul etmez..” diyerek,  Bağış’ın sözlerinin kamu hukukuna tecavüz sayılmayacağını da savunuyor.
Bu şekilde, dinsel alandan çıkıp hukuk alanında da “fetva” veriyor…

Anayasamız,  24. maddesi ile koruma altına aldığı dinsel inanç ve duyguların
istismar edilip kötüye kullanılmasını da yasaklıyor. Aynı biçimde, dinsel değerler,
Türk Ceza Yasası’nın 115125, 153 ve 158. maddelerinde (*) belirtilen suçların ağırlaştırma nedeni olarak gösterilmektedir. Bunlara ek olarak 216. maddede (**) Egemen Bağış’ın sözlerinin doğrudan suç olduğu açıklanmıştır.

“Halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve aşağılama” suçu “Halkın bir kesiminin benimsediği dinsel değerleri açıkça aşağılayan kimse” diyerek, “dinsel değerler” ile tanımlamış bulunmaktadır. Durumun böyle olmasına karşın Diyanet İşleri Başkanı’nın,
durumu “kamu hukukuna tecavüz” olarak görmemiş olması düşündürücüdür…

Diyanet İşleri Başkanı, Eski AB Bakanı Egemen Bağış için doğrudan “kamu hukuku” alanına giren (4) “ceza hukuku”nu bile bu alanın dışına çıkartmayı göze alabilmiştir. O’nun bu çabası, Devletin ve dinin kimlerin eline geçtiğini göstermek bakımından
oldukça anlamlıdır…

17 Aralık (AS:2013) rüşvet ve yolsuzluk operasyonları ile temel dini değerlerin sarsılmasını göremeyen ve bu konularda bir tek söz söylemeyen Diyanet’in, Egemen Bağış’ı korumak için böyle özel bir çaba içerisine girmesi, bu anayasal kurumun da yozlaşıp, temel görevlerinden uzaklaştığını, iktidarın hukuka ve ahlaka aykırı icraatlarını gizlemeyi üzerine bir görev olarak aldığının en çarpıcı kanıtıdır…

***

Bu denli de pişkinlik olmaz, insanda biraz yüz olur!..

Emniyet ve Jandarma’nın ortaklaşa hazırladıkları “Çözüm Süreci-PKK Raporu”ndan çıkan sonuç:

PKK’nın silahlı unsurlarının sınır dışına çekilmesi 3 ayla sınırlı kaldı. PKK’lılar
yurt dışındaki kamplarında eğitilerek geri döndüler. Örgüte yeni 2000 katılım var.“

“Analar ağlamasın, şehit cenazeleri gelmesin” edebiyatı ile AKP-PKK planına payanda olan Kılıçdaroğlu, “Açılım kimsenin tekelinde değil” diyedursun,
atı alan çoktan Üsküdar’ı geçmiştir. Erdoğan’ın yerel seçimleri etkilemek amacıyla
PKK ile yaptığı anlaşma, istediği sonuçları vermiştir. AKP, geçen yerel seçimlerde %38 olan oy oranını, %44’e çıkartarak, Recep Bey’i deliğe süpürülmekten kurtarmıştır!..

Adeta CHP tabanı ile alay eden Kılıçların efendisi, “Sandıktan bize daha çok çalışın mesajı çıktı” diyerek, istifa etmeyi aklının ucundan bile geçirmediğini ortaya koymuştur. Tıpkı yardımcısı Gökhan Günaydın gibi, O da Yeni CHP’nin uyguladığı politikaların “doğru” olduğunda ısrarcıdır… Tabanın tepkisini boşaltmak için ayarlanmış gençlerden oluşan, sözde “CHP’yi işgal” planı da bir işe yaramamıştır!.. İnandırıcılıkları yok tabii ki. Yollarına kırmızı halılar serilen “Atatürk’ün yurttaşları”nı Yeni CHP’nin gerçek genel başkanı TR 705 numaralı Sezgin Tanrıkulu, döner-ayranla karşılamıştır…
Bu tür yapay gösterilerle, başarısızlıklarını gizleyeceğini sanan genel merkez yöneticilerinin, maskeleri düşmüş ve gerçek yüzleri iyice ortaya çıkmıştır…

Halbuki halkın Yeni CHP’ye verdiği ileti son derece açıktır:

Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’e karşı darbe yapılırken, Mustafa Kemal’in askeri olup direnme yerine, evlerinde oturmayı tercih eden, Gezi Direnişi’ni TV’lerden seyreden, Atatürkçülük yerine liberalizmi ve 2. cumhuriyeti savunan
Soroscu gençlik
, Ulu Önderin “Ey Türk Gençliği” yine seslendiği gençlik değildir!..Dolayısıyla onlar, Aslanlı Yol’da buluşan Türk gençliğini
temsil edemezler!..

Yerel seçim sandığından çıkan iletiye gelince: 

Türk halkı, Kılıçdaroğlu’nun sandığı gibi kendilerine “daha çok çalışın” dememiştir!.. Halkın iletisi son derece açık ve anlaşılır biçimdedir: Komployla ele geçirdiğiniz CHP’den istifa edip gidiniz, varlığınıza lanet olsun, sizin gibilerin oyu bile CHP’ye gerekli değildir!..

  • “Açılım kimsenin tekelinde değildir” diyerek,
    Türkiye’yi bölme projesini sahiplenen Kılıçdaroğlu’na, 

aynı zamanda denmiştir ki: Güvenilir bir lider değilsin!.. 12 yıllık AKP iktidarında; hükümeti sabun gibi eritip bitirecek bu denli olay yaşanmasına karşın, ana muhalefetin oy yitirmesine, iktidarın yükselmesine neden olmuşsun. Basiretsiz birisin. Demek ki,
bu halk seni Recep Tayyip Erdoğan’dan daha tehlikeli ve beceriksiz olarak görmektedir. O’na bile bir dönem daha katlanmayı göze almış ama seni elinin tersi ile deliğe süpürmek zorunda kalmıştır… Buna karşın, bütün bu olup bitenlerden
“daha çok çalışın” iletisini çıkartmışsın öyle mi?..

Kemal Efendi; şu gerçeği gör artık :

  • Seyit Rıza’yı, Şeyh Sait’i ve Abdullah Öcalan’ı kendine rehber alan,
    CHP’nin geçmişini karalayan, Dersim isyanını bastırmayı “katliam” olarak değerlendiren biri, Mustafa Kemal Atatürk ile İnönü’nün koltuğunda oturamaz!..

Erdoğan yerine, ABD’nin BOP’ne eşbaşkan olmaya istekli olan kişi, antiemperyalist mücadelenin karargahı olan CHP’de genel başkanlık koltuğuna oturamaz!..
Senin ve ekibinin varlığı, CHP’ye bir şey katmaz. Siz olmasanız da CHP tabelası bile
%25 oyu her zaman alır. Varlığınız her zaman eksi hanesine yazılır…

Yolunuz Atlantik ötesine kadar açıktır…
Haydi güle güle!..

Av. Cemil Can
(imzasıyla, gamzeyildirim61@gmail.com eliyle)

DİPNOTLAR
(1) http://tr.wikipedia.org/wiki/Uluslararas%C4%B1_Ceza_Mahkemesi
(2) http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2014/04/140410_robert_fisk_erdogan_sarin.shtml
(3) http://www.lrb.co.uk/v36/n08/seymour-m-hersh/the-red-line-and-the-rat-line(4) http://tr.wikipedia.org/wiki/Kamu_hukuku

(*) Anayasa hükümleri :

MADDE 24- Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir. 14 üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dinî âyin ve törenler serbesttir.  Kimse, ibadete, dinî âyin ve törenlere katılmaya, dinî inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dinî inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz.

Din ve ahlâk eğitim ve öğretimi Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır.
Din kültürü ve ahlâk öğretimi ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanunî temsilcisinin talebine bağlıdır.

Kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasî veya hukukî temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasî veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.

Türk Ceza Yasası

İnanç, düşünce ve kanaat hürriyetinin kullanılmasını engelleme

MADDE 115. – (1) Cebir veya tehdit kullanarak, bir kimseyi dinî, siyasî, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya veya değiştirmeye zorlayan ya da bunları açıklamaktan, yaymaktan meneden kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Dinî ibadet ve ayinlerin toplu olarak yapılmasının, cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla engellenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkraya göre ceza verilir.

Hakaret

MADDE 125. – (1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden ya da yakıştırmalarda bulunmak veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilât ederek işlenmesi gerekir.

(2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.

(3) Hakaret suçunun;

a) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,
b) Dinî, siyasî, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı,
c) Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle, 
İşlenmesi hâlinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz.

(4) Ceza, hakaretin alenen işlenmesi hâlinde, altıda biri;
basın ve yayın yoluyla işlenmesi hâlinde, üçte biri oranında artırılır.

(5) Kurul hâlinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi hâlinde suç, kurulu oluşturan üyelere karşı işlenmiş sayılır.

MADDE 153. – (1) İbadethanelere, bunların eklentilerine, buralardaki eşyaya, mezarlara, bunların üzerindeki yapılara, mezarlıklardaki tesislere, mezarlıkların korunmasına yönelik olarak yapılan yapılara yıkmak, bozmak veya kırmak suretiyle zarar veren kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Birinci fıkrada belirtilen yerleri ve yapıları kirleten kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.

(3) Birinci ve ikinci fıkralardaki fiillerin, ilgili dinî inanışı benimseyen toplum kesimini tahkir maksadıyla işlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte biri oranında artırılır.

Nitelikli dolandırıcılık

MADDE 158. – (1) Dolandırıcılık suçunun;

a) Dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle,
b) Kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle,
c) Kişinin algılama yeteneğinin zayıflığından yararlanmak suretiyle,
d) Kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının, siyasî parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle,
e) Kamu kurum ve kuruluşlarının zararına olarak,
f) Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle,
g) Basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle,
h) Tacir veya şirket yöneticisi olan ya da şirket adına hareket eden kişilerin ticari faaliyetleri sırasında; kooperatif yöneticilerinin kooperatifin faaliyeti kapsamında,
i) Serbest meslek sahibi kişiler tarafından, mesleklerinden dolayı kendilerine duyulan güvenin kötüye kullanılması suretiyle,
j) Banka veya diğer kredi kurumlarınca tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak maksadıyla,
k) Sigorta bedelini almak maksadıyla,

İşlenmesi hâlinde, iki yıldan yedi yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.

(2) Kamu görevlileriyle ilişkisinin olduğundan, onlar nezdinde hatırı sayıldığından bahisle ve belli bir işin gördürüleceği vaadiyle aldatarak, başkasından menfaat
temin eden kişi, yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.

(**) Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama

MADDE 216. – (1) Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Halkın bir kesimini, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılayan kişi, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) Halkın bir kesiminin benimsediği dinî değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması hâlinde, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

AKP’nin Suriye ile savaş çıkarma oyunları : AYDINLIK-8.4.14


Dostlar,

AYDINLIK‘ta bu gün (08 Nisan 2014). 2. sayfada yayımlanan makalemizi
sizinle paylaşmak istiyoruz. Daha önce sitemizde yayımladığımız bu makaleye
(http://ahmetsaltik.net/2014/03/29/akpnin-suriye-ile-savas-cikarma-oyunlari/)
ADD web sitesinde de yer verilmişti (28.3.14). Aradan geçen 10 gün dolayında süre
ne yazık ki yazdıklarımızı pekiştirmekte..

Suriye’deki kimyasal silah saldırısında Erdoğan’ın parmağı olduğu basında yer aldı.. ABD’li kimi yetililer de de benzer suçlamalarda bulundu. Çok kaygı verici bir durum..

  • Türkiye, Suriye’de emperyalizmin çıkardığı iğrenç iç savaştan
    kesinkes
    uzak durmalıdır.

Emperyalizmin amaçlarına taşeronluk yapmak, Atatürk Türkiyesi için
utanç vericidir.
Hele bir de yandaş bir şeriatçı rejim kurdurmak için Suriye’de
rejim karşıtı emperyalizm maşaları ile ortak davranmak asla kabul edilemez..

Sevgi ve saygı ile.
8 Nisan 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

============================================

AKP’nin Suriye ile savaş çıkarma oyunları

AYDINLIK
08 Nisan 2014
http://www.aydinlikgazete.com/guendem/37603-akpnin-suriye-ile-savas-cikarma-oyunlari.html

2akpsavas

Komşusuyla kör gözüm parmağına savaşa sürüklenen güzel ülkemiz…
Eli kanlı El Kaide, El Nusra, Hamas, Müsülüman Kardeşler örgütlerine verilen destekler.

Tekbir sesleriyle insanları canice boğazlayan katil sürüleri,
psikopatlara açılan kapılar, korumalar, kollamalar.

Tapelerde itiraf edilen 2000 (iki bin) TIR dolusu savaş mühimmatı yollamalar..

1 general ve 1000 (bin) askeri sıcak çatışmaya göndermeler..

Hepsi hepsi;

– Suriye’de iç savaş çıkarmak,

– Suriye’de emperyalizmin çıkarttığı iç savaşa taraf ve maşa olmak,

Laik Esat rejimini devirip Müslüman Kardeşler – El Nusra – El Kaide tipi
ilkel bir yandaş şeriat rejimi kurdurmak
ve

– Suriye’yi bölüp kuzeyinde PYD (PKK’nın Suriye kolu) öncülüğünde,
Kuzey Irak’ta olduğu gibi bölgesel özerk Kürt devleti kurdurmak için..

Evet… AKP iktidarı bu politikaların AB-ABD adına taşeronluğunu yaparak bir yandan Batı’nın desteğini almak için BOP Eşbaşkanlığına = Türkiye’yi bölme planına görevli atanırken, bir yandan da örtük gündemine hizmet etmekte.. Bölünmüş ve şeriatın kucağına düşürülmüş, Başkanlık rejimi ile diktaya teslim edilmiş bir Anadolu Federe İslam Devleti. Ana hedef bu..

13-14 Mart 2014 günü devletin tepelerinde Dışişleri Bakanı, Dışişleri Müsteşarı,
MİT Müsteşarı ve Genelkurmay 2. Başkanı’nın katıldığı toplantıda yapılan konuşmalar sızdırıldı. Buna Cemaat’in tek başına gücünün yetmeyeceği açık… 2 seçenek var.
Ya içerde köstebek arayacaksınız ya da uluslararası büyük istihbarat örgütleri…

Peki niçin?

Çanlar kimin için çalıyor?

Onu da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve AKP, artık kendine sorsun.
Tükenmiş bedeni ve incelmiş sesi ile Diyarbakır ve Van’daki mitingde bu dinlemeyi yapanlara 40 tane hakaret sıfatı takarken bir de durup “Acaba neden?” demek
aklına gelmez mi?

Dışişleri Bakanı Davutoğlu da, Erdoğan da konuşmaların içeriğini yalanla(ya)madı.. “Ulusal Güvenlik” gerekçesi ile zorlama biçimde Youtube’dan görüntülü kayıtlara halkımızın erişimini engelleme kararı aldılar. Ama dünya alem izliyor..

Temel soru şudur        :

Siz o engellediğiniz görüntülü kayıtlardaki konuşmaları – planları niçin yaptınız?

Yeryüzü ve de insanlık tarihi bu denli mide bulandıran “siyaset” (!?) görmedi!

Bunun sonu felaketin de felaketidir!

Yarın BM Güvenlik Konseyi’nde Türkiye savaş suçlusu ilan edilebilir.

O zaman gelsin askeri – ekonomik – diplomatik – ticari.. ambargolar..

Bedelini bu garip – yoksul halk ve batırdığınız ülke ekonomisi ödesin..

Bu arada Başbakan Erdoğan da savaş suçlusu ilan edilsin ve
Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılanmak istensin..

Güneydoğuda bölücü taşeron örgütle savaşan kahraman komutanlara kurulan kumpas sizin başınıza çöksün..

Çanlar kimin çalıyor dersiniz?

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@mail.com

AKP’nin SURİYE İLE SAVAŞ ÇIKARMA OYUNLARI


AKP’nin SURİYE İLE SAVAŞ ÇIKARMA OYUNLARI

Komşusuyla kör gözüm parmağına savaşa sürüklenen güzel ülkem…
Eli kanlı El Kaide – El Nusra örgütlerine verilen destekler.
Tekbir sesleriyle insanları canice boğazlayan katil sürüleri,
psikopatlara açılan kapılar, korumalar, kollamalar.

Tapelerde itiraf edilen 2000 (iki bin!!) TIR dolusu savaş mühimmatı yollamalar..
1 general ve 1000 (bin!) asker yollamalar..

Hepsi hepsi;

– Suriye’de iç savaş çıkarmak,
– Suriye’de emperyalizmin çıkarttığı iç savaşa taraf  ve maşa olmak,
Laik Esat rejimini devirip Hamas – Müslüman Kardeşler – El Nusra – El Kaide tipi
ilkel bir yandaş şeriat rejimi kurdurmak ve
– Suriye’yi bölüp kuzeyinde PYD (PKK’nın Suriye kolu) öncülüğünde,
Kuzey Irak’ta olduğu gibi bölgesel özerk kukla Kürt devleti kurdurmak için..

Evet… AKP iktidarı bu politikaların AB-ABD adına taşeronluğunu yaparak
bir yandan Batı’nın desteğini almak için BOP Eşbaşkanlığına = Tükiye’yi bölme planına görevli atanırken, bir yandan da örtük gündemine hizmet etmekte..
Bölünmüş ve de şeriatın kucağına düşürülmüş, Başkanlık rejimi ile diktaya teslim edilmiş bir Anadolu Federe İslam Devleti..

Ana hedef bu..

13 Mart 2014 günü devletin tepelerinde Dışişlerinde Bakan, Müsteşarı, MİT Müsteşarı ve Gn. Kurmay 2. Başkanının katıldığı toplantıda yapılan konuşmalar sızdırıldı.
Buna Cemaat’ın tek başına gücünün yetmeyeceği açık.. 2 seçenek var..
Ya içerde köstebek arayacaksınız ya da uluslararası büyük istihbarat örgütleri..

Peki niçin??

Onu da Başbakan RTE ve de AKP artık kendine sorsun..
Tükenmiş bedeni ve çocuk sesi – kadın sesine dönmüş sesi ile Başbakan RTE Diyarbakır ve Van’da bu gün (27.3.14) mitingde bunu yapanlara  40 tane hakaret sıfatı takarken bir de durup “Acaba neden??” demeyi akletmez mi?

Dışişleri Bakanı Davutoğlu da Başbakan da konuşmaların içeriğini yalanla(ya)madı.. Ulusal Güvenlik gerekçesi ile zorlama biçimde youtube’dan görüntülü kayıtlara halkımızın erişimini engelleme kararı aldılar. Ya dünya alem ??

Temel soru şudur                    :

Siz o engellediğiniz görüntülü kayıtlardaki konuşmaları – planları niçin yaptınız?? Ülkemizi savaşa sokma planlarınızla hangi yüksek memleket çıkarını korumayı hedeflediniz??

  • Artık montaj – dublaj – suflaj da diyemiyorsunuz..
  • İçeriği de yadsıyamıyorsunuz.

Ülkeyi savaşa sürükleyip Mehmet’in kanını akıtarak iğrenç siyaset planlıyorsunuz.

OHAL ya da savaş durumu – sıkıyönetim ilanı ile seçimleri ertelemek istiyorsunuz.
Ya da savaş rantı ile seçim kazanmak..
Batmaktan kurtulmak..
Yeryüzü ve de insanlık tarihi bu denli mide bulandıran “siyaset” görmedi!

Bunun sonu felaketin de felaketidir.

Yarın BM Güvenlik Konseyi’nde Türkiye terörist ülke ilan edilebilir.
O zaman gelsin askeri – ekonomik – diplomatik – ticari.. ambargolar..
Bedelini bu garip – yoksul halk ve batırdığınız ülke ekonomisi ödesin..

Bu arada Başbakan RTE de savaş suçlusu ilan edilsin ve
Uluslararası Ceza Mahkemesinde yargılanmak istensin..

Güneydoğuda bölücü taşeron örgütle savaşan kahraman Komutanlara kurulan kumpas sizin başınıza çöksün..

Siz de Türkiye’nin bu Mahkemenin (Uluslararası Ceza Mahkemesi)
yargılama yetkisini kabul etmemiş olmasına sığınarak bu izni vermeyin..
Sonra da Sudan’ın El Beşir’i gibi bu kez Interpol kırmızı bülten çıkarsın.
Türkiye Başbakanı RTE, yurtdışına çıkamaz olsun..
Biz de ülke olarak bu utanca katlanalım bu arada siz mağduru oynamak için
bu “fırsatı” (!) da yüzünüz hiç kızarmadan iç kamuoyunda kullanın..

*****

Yok efendiler yok.. Bu terazi bunca sıkleti kaldırmaz..

30 Mart 2014 günü sandıklara gömülürsünüz..
Bu halk bu denli aptal değil; gereğini yapacaktır, vatanına sahip çıkacaktır.

Çanlar kimin çalıyor dersiniz??

Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetimizin
geldiği noktaya bakar mısınız? Biz bunlara layık mıyız?

Not : Bu yazımız ADD web sitesinde de yayımlanmıştır.

http://haber.sol.org.tr/devlet-ve-siyaset/akpnin-savas-sucu-tapesi-suriyeye-saldiriyi-boyle-planladilar-haberi-90076

İndirebilenler indirsin ve dağıtsın…
2-  http://www.youtube.com/watch?v=XWMW7ZexvdI

Ahmet Davutoğlu “Gerekirse Kendi Ülkemize Füze Atarız “

Ahmet Davutoğlu(2) “Gerekirse Kendi Ülkemize Füze Atarız ” 2
Youtube’daki olay link: ilk link 9 dakika https://www.youtube.com/watch?v=B5He1zN0zaA
 
Youtube’a giremeyenlere öneriler:
Youtube’a nasıl girilir?
DNS değiştirme yöntemine veya VPN’lere başvurmanız gerekecek.
Youtube’a 195.46.39.39 ve 195.46.39.40 DNS ile Youtube a girebilirsiniz
Ya da aşağıdaki tünellerden girmeyi deneyebilirsiniz:
 
http://www.dtunnel.com
http://www.proxylord.com/
http://anonymouse.org/anonwww.html
Vtunnel
Ktunnel
Browseunblocked
İcanhasproxym
Bypas
Sneakmyass
Burrow
Browseunblocked
Gtfomy
Kc8yds
Satandeathkill
Disturb
Plzhidemy
Gtfo
Hvvd1

 

Sevgi ve saygıyla
27.3.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Suriye’den Vahşet Resimlerinin Düşündürdükleri


Dostlar,

Deneyimli diplomat Sn. Onur Öymen‘in, Suriye’de kaynatılmak istenen
cadı kazanlarına ilişkin yorumu aşağıda.. Bizim R.T. Erdoğan da maşallah
1 numaralı insan hakları savunucusu kesildi başımıza.. 12. yılına giren iktidarlarında, işleyeni bilinen cinayetlerden hangisini aydınlattılar?

21. Adalet ve Demokrasi haftası sona yaklaşıyor. Bu bağlamda 3 şehitin katilerinin bulunması için atılan tek bir somut adım ve daha önemlisi ilerleme, ipucu, kanıt var mı?? 24-28 Ocak 2014 arası 5 günde byu toplum ADALET ve DEMOKRASİ arayışını çeşitli etkinliklerle haykırıyor adeta.. Adının ilk sözcüğü “Adalet” olan iktidar partisi hangi anlamlı katkıyı koydu bu çırpınışlara?

Uğur Mumcu 24 Ocak 1993’te,

Diyarbakır Emniyet Müdürü Ali Gaffar Okkan 24 Ocak 2001’de

ADD Kurucu Genel Başkanı Prof. Dr. Muammer Aksoy
31 Ocak 1990’da alçakça öldürüldüler..

Halk, gerçekte kendisine dönük bu saldırıları unutmadı..

Mumcu da “UNUTMA BİZİ!” demiyor muydu??

Devrim şehitlerinin mezarlarında güller açıyor..
Öyle istemişti Uğur Mumcu…

Suriye Dışıişleri Bakanı, Cenevre görüşmelerinde bizimkilerin
(Erdoğan – Davutoğlu) ağzının payını verdi..
Daha önce de yazmıştık, ne yaparsanız yapın, ancak sınırlı ve az eğitimli
iç kamuoyunu bir süre daha aldatabilirsiniz.. Dünya sersem sepelek de
bir tek Erdoğan – Davutoğlu ikilisi mi kaldı “akıllı” (!) ??

Korkumuz Türkiye’nin BM tarafından “terörist ülke” ilan edilmesi
ve zaten ekonomik bunalımda kıvranırken bir de bu suçlama yüzünden
çok yönlü ağır bedeller ödemesidir.. Ambargolar vb..
Tabii bu sonuç aynı zamanda Erdoğan – Davutoğlu ikilisinin de
Uluslararası Ceza Mahkemesinde yargılanması anlamına da gelebilir..

Türkiye’ye çok yazık oluyor, çok..
Emperyalizmin Suriye’deki kanlı oyunlarını kıraldan çok sahiplenmek ve gene de sümklü mendil gibi bir kenara atılmak.. Bu olası sonuçları öngörememek için herhalde Stratejik derinlik kitapları yazmış olmak, uluslararası ilişkiler profesörü falan.. olmak gerekiyor..

Sevgi ve saygı ile.
28 Ocak 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

============================================

Suriye’den Vahşet Fotoğraflarının Düşündürdükleri

Portresi_gulumseyen

 

Onur ÖYMEN

 

 

 

Dün akşam televizyonlarda yayınlanan ve Suriye’de işkence sonucu öldürüldüğü söylenilen insanlara ait fotoğraflar insanlık adına utanç verici bir tabloyu gözler önüne serdi.

“On binlerce insanın nasıl vahşice öldürüldüğünü tüm dünya gördü” diyen Erdoğan,

“150 bin kişinin ölmesine seyrici mi kalacağız?” diye sordu.

Gerçekten bu vahşet tablosunun karşısında sessiz kalmamak gerek.
Ancak kafalardaki soruları da yanıtlamak gerekiyor. Bu fotoğrafların
Cenevre gmrüşmelerinden iki gün önce ve Esad’ın yeniden Cumhurbaşlanlığına aday olabileceğini açıklamasından hemen sonra yayınlanması son zamanlardaki moda deyimiyle anlamlı değil midir? İddia doğruysa, Esad’ın ehveni şer olduğunu söyleyen Sayın Davutoğlu bu işe ne diyecek? Ancak acele hüküm vermeden dünya televizyonlarında yayınlanan kimi bilgileri de dikkate almak gerekiyor.

Dün akşamki CNN yayınında Christian Amanpour, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin savcılarıyla bir adli tıp uzmanını konuşturdu. Hepsi bu cinayetleri Esad yönetiminin işlettiği konusunda görüş birliği içinde. Ancak kim ayrıntılar da ortaya çıktı. Fotoğrafları çeken “Sezar” kod adlı kişi, Suriye ordusunda görevliyken bir süre önce silahlı karşıtların safına geçmiş. Bu insanların nerede kimler tarafından işkenceye maruz kaldıklarını ve öldürüldüklerini görmemiş. Kimliklerini de bilmiyor. Ancak bu cesetlerin devlete ait bir merkeze getirildiğini
ve kendisinin de orada bunları görüntülediğini söylemiş. Amanpour, bu iddianın incelenmesi işini kimin finanse ettiğini sordu. Yanıt: Katar Hükümeti.

Peki, silahlı karşıtların işledikleri insanlık dışı cinayetlerle ilgili olarak medyalarda pek çok fotoğraf ve video yayınlandı. Onların da araştırılıp araştırılmadığını sordu mu? Hayır sormadı.

Suriye’de Kimyasal silahların kullanılması sonucunda binden çok insanın öldüğüne ilişkin savlar ortaya atıldığında da kimi uzmanlar bunun Esad yönetiminin işi olduğunu söylemişlerdi. Bu yüzdenen neredeyse ABD Suriye’ye silahlı müdahalede bulunacaktı. Rusya’nın diplomatik girişimi sonucunda
bu önlendi ve kimyasal silahların imhası konusunda Suriye Hükümetiyle uzlaşmaya varıldı. Ancak karşıtların da kimyasal silah kullandığı yolunda k,m, Birleşmiş Milletler yetkililerinin billdirimlerine itibar eden olmadı.

Dünya kamuoyunu galeyana getirebilecek ve siyasal sonuçlar da doğurabilecek bu gibi savların mutlaka birkaç kaynaktan doğrulanması ve yansız kişilerce irdelenmesi gerekiyor.

Bence Türkiye’nin dile getirmesi gereken tutum şu olmalı:

  • Kime, nerede, kimin tarafından ve hangi gerekçeyle yapılmış olursa olsun; bütün şiddet hareketlerini, işkenceyi, yargısız infazları kınıyoruz.
  • Bunu yapanların belirlenerek cezalandırılması gerektiğine inanıyoruz.
  • Suriye sorununun da daha çok kan dökülmeden, yabancı silahlı unsurların saldırılarıyla değil, Suriye halkının özgür iradesiyle çözümlenmesini bekliyoruz ve
  • Suriye’nin, toprak bütünlüğünü koruyarak en kısa zamanda laik ve demokratik bir ülke durumuna gelmesi için yapılacak bütün çalışmaları destekleyeceğiz.

Bence Türkiye’ye yakışan, halkın nefret duygularını büsbütün galeyana getirmek değil, her türlü şiddeti kınayarak barışçı bir çözüm arayışının yanında durmaktır.

(Not : Sayın Öymen’in hoşgörüsüyle, yazıdaki “resim” sözcüklerini, başlık dışında “fotoğraf” olarak değiştirdik.. Çünkü elimizdekiler “fotooğraf”, onlar “resim” değil.. A.S.)