Etiket arşivi: Uğur Dündar

‘Çılgın Türk’ Turgut Özakman Başbakan’a dersini vermişti!


‘Çılgın Türk’ Turgut Özakman Başbakan’a dersini vermişti!

portresi

Uğur DÜNDAR

Cumhuriyet’i en iyi anlatan tarihçi-yazar Turgut Özakman, Dündar’a verdiği
o son söyleşide “Doğru, gerçek tarihimizi öğrenelim, hakikate ihanet etmeyelim” demişti

Sev­gi­li okur­la­rım,

Baş­ba­kan Er­do­ğa­n’­ın, Cum­hu­ri­ye­t’­in baş­lan­gıç yıl­la­rın­da örü­len de­mir­yo­lu ağ­la­rı ile
10. Yıl Mar­şı­’nın ru­hu­na yö­ne­lik kü­çüm­se­yi­ci söz­le­ri, ta­rih bil­gi­si­nin ne ka­dar za­yıf
ol­du­ğu­nu or­ta­ya çı­kar­mış­tı.

Baş­ba­ka­n’­a tep­ki­ler yo­ğun­la­şın­ca “Cum­hu­ri­ye­t’­i en iyi an­la­tan ya­za­r” ola­rak ta­nı­dı­ğım
Tur­gut Özak­ma­n’­la, “Türk Mu­ci­ze­si­” ko­nu­lu bir söyleşi yap­mış­tım.

Çün­kü “Şu Çıl­gın Türk­le­r” in ya­za­rı Özak­man, Ulu­sal Kur­tu­luş Sa­va­şı ve Cum­hu­ri­ye­t’i­mi­zin baş­lan­gıç dö­ne­mi­ni des­tan­sı üs­lup­la ge­le­cek ku­şak­la­ra ak­ta­ran say­gın bir
ta­rih araş­tır­ma­cı­sıy­dı.

İş­te Cu­mar­te­si (AS : 28 Eylül 2013) gü­nü yitirdi­ği­miz Özak­ma­n’­ın Baş­ba­ka­n’­a ta­rih der­si ver­di­ği o söyleşiden kimi bö­lüm­ler:

portre_koltukta
UĞUR DÜN­DAR (UD):

Sa­yın Özak­man, Cum­hu­ri­ye­t’­in bor­ca bat­mış bir mi­ras dev­ral­dı­ğı­nı bi­li­yo­ruz. Bu mi­ras­la il­gi­li ola­rak ay­rın­tı­lı bil­gi ve­rir mi­si­niz?

 

TUR­GUT ÖZAK­MAN (TÖ): O dö­ne­min fo­toğ­ra­fı şöy­le:

Ka­nu­ni dö­ne­min­de­ki dev­let, 300 yıl ge­ri­de kal­mış. Kaç za­man­dır ya­rı sö­mür­ge ha­lin­de, güç­süz bir dev­let söz ko­nu­su. İda­ri, eko­no­mik, ma­li ve hu­ku­ki ka­pi­tü­las­yon­lar sü­rü­yor.

Halk yurt­taş de­ğil, pa­di­şa­hın ku­lu.
İl­kel bir ta­rım top­lu­mu, if­las et­miş bir ma­li­ye.
Bü­yük bir dış borç, ya­rı ölü bir eko­no­mi. Cı­lız, kü­çük bir sa­na­yi.
Ağır sa­na­yi ne­re­dey­se sı­fır.

  • Ki­şi ba­şı­na dü­şen mil­li ge­lir, yalnızca 4 li­ra.

Pen­ce­re ca­mı bi­le it­hal edi­lir du­rum­da. Şe­ker de it­hal edi­li­yor.
Ana­do­lu buğ­da­yı İs­tan­bu­l’­a ta­şı­na­ma­dı­ğı için, buğ­day Rus­ya­’dan alı­nı­yor.
Ül­ke­de 40 bin kö­ye kar­şı­lık ebe sa­yı­sı 200 ka­dar… 0-2 yaş gru­bu ço­cuk­lar­da ölüm ora­nı %60. Bü­tün im­pa­ra­tor­luk­ta sa­de­ce 158 or­ta­okul ve li­se, bir ta­ne de med­re­se uzan­tı­sı bir üni­ver­si­te var (AS : İstanbul Darülfünunu 1933’te Atatürk’ün Milli Eğitim Bakanı
Dr. Reşit Galip
‘in de büyük çabasılya çağdaşlaştırılarak İstanbul Üniversitesi’ne dönüştürüldü.. )
. Ana­do­lu, çağ­dı­şı il­kel med­re­se­le­rin elin­de.
Tüm li­se­ler­de oku­yan kız öğ­ren­ci sa­yı­sı 230…

UD: Ka­dın­la­rı­n du­rum­u na­sıl?

TÖ: Gü­zel bir so­ru. O dö­nem­de bü­tün te­mel mes­lek­ler er­kek­le­rin te­ke­lin­de.
Ka­dı­nın seç­me-se­çil­me hak­kı yok, ya­ni yurt­taş sa­yıl­mı­yor.
Ka­dın­la­rın top­lum­sal ha­yat­la­rı ve hak­la­rı da yok.
Çok zo­run­lu hal­ler­de so­ka­ğa an­cak çar­şaf ve pe­çey­le çı­ka­bi­li­yor.
Okur-ya­zar ora­nı er­kek­ler­de %7, ka­dın­lar­da ise bin­de 4…
Tüm ya­sa­lar, ça­ğın ge­rek­le­ri­nin ge­ri­sin­de.
Ül­ke bir­çok alan­da or­ta­ça­ğı, or­ta­çağ il­kel­li­ği­ni ve bas­kı­sı­nı ya­şı­yor.
Cum­hu­ri­ye­tin dev­ral­dı­ğı mi­ras, iş­te bu­dur.

UD: Cum­hu­ri­ye­tin te­mel ide­ali­ni de an­la­tır mı­sı­nız?

TÖ: Cum­hu­ri­ye­tin te­mel ide­ali, “çağ­daş­laş­ma­” di­ye özet­le­ne­bi­lir.
Cum­hu­ri­ye­ti ku­ran ata­la­rı­mız, or­ta­ça­ğı yen­me­dik­çe ay­dın­lan­ma, ge­liş­me ve kur­tu­luş ola­ma­ya­ca­ğı­nı çok iyi id­rak et­miş­ler­di. Dur­mak­sı­zın ola­ğa­nüs­tü bir tem­poy­la ça­lış­mış­lardır.

UD: En doğ­ru bil­gi­le­re sa­hip bir ta­rih araş­tır­ma­cı­sı-ya­zar ola­rak de­mir­yol­la­rı ko­nu­sun­da ne­ler ya­pıl­dı­ğı­nı an­la­tır mı­sı­nız?

TÖ: Cum­hu­ri­ye­tin en bü­yük ba­şa­rı­la­rın­dan bi­ri, de­mir­yol­la­rı ko­nu­sun­da­dır.
Cum­hu­ri­yet ilan edil­di­ğin­de, mi­sak-ı mil­li sı­nır­la­rı için­de­ki de­mir­yol­la­rı­nın uzun­lu­ğu,
4559 k­m i­di. Bu de­mir­yol­la­rı­nı Al­man, İn­gi­liz ve Fran­sız şir­ket­le­ri iş­le­ti­yor­du.
Ma­ki­nist­ler Rum ve Er­me­ni idi. İş­let­me di­li Fran­sız­ca’y­dı. De­mir­yol­cu­luk Türk­le­re
ka­pa­lıy­dı. Mil­li Mü­ca­de­le­’de bu ma­ki­nist­ler, si­lah zo­ru ile ça­lış­tı­rıl­mış­tır.
Sa­kar­ya Sa­va­şı baş­la­ma­dan ön­ce bir­kaç Türk ma­ki­nist ye­tiş­ti­ril­di. Ağır top­lar Kar­s’­tan
Af­yo­n’­a 3 ay­da ge­ti­ri­le­bil­di. Ela­zı­ğ’­dan kı­rık bir uçak, An­ka­ra­’ya an­cak 2 ay­da
ulaş­tı­rı­la­bil­di. Do­ğu­ya da, gü­ne­ye de de­mir­yo­lu yok­tu.

UD: Ata­türk ve ar­ka­daş­la­rı­nın bu alan­da­ki ham­le­le­ri neydi?

TÖ:

  • Cum­hu­ri­yet yö­ne­ti­mi ilk 15 yıl için­de, 4559 k­m’­lik de­mir­yo­lu­nu,
    Hay­dar­pa­şa ve İz­mir li­man şir­ket­le­riy­le bir­lik­te sa­tın al­dı.

De­mir­yol­cu ye­tiş­tir­mek için okul kur­du. Bu ko­nu­da­ki bi­rin­ci bü­yük ba­şa­rı bun­lar­dır.
Böy­le­ce de­mir­yol­la­rı mil­le­tin ol­du. Ger­çek de­mir­yol­cu­lar, de­mir­yol­la­rın­dan söz eder­ken göz­le­ri ya­şa­rır.

İkin­ci bü­yük ba­şa­rı ise, de­mir­yo­lu ya­pı­mı­dır. De­mir­yo­lu An­ka­ra ve Ulu­kış­la­’da so­na
eri­yor­du. De­mir­yol­la­rı 1927’de Kay­se­ri, 1930’da Si­vas, 1931’de Ma­lat­ya, 1933’de Niğ­de, 1934’te Ela­zığ, 1935’te Di­yar­ba­kır, 1939’da, Er­zu­ru­m’­a ulaş­tı. Bun­la­rın her bi­ri bir
des­tan­dır. Ül­ke­nin ku­ze­yi ile gü­ne­yi, do­ğu­su ile ba­tı­sı bir­bi­ri­ne de­mir­yol­la­rıy­la bağ­lan­dı.
Ana­do­lu ger­çek­ten de­mir ağ­lar­la örül­dü. Ül­ke bü­tün­lü­ğü sağ­lan­dı. Türk­le­ri Ana­do­lu­’dan uzak­laş­tır­mak is­te­yen­le­re kar­şı cum­hu­ri­yet de­mir­den te­mel­ler at­tı. 1940 yı­lı­na dek ya­pı­lan de­mir­yol­la­rı­nın uzun­lu­ğu 3208 ki­lo­met­re­dir.

Atatürk tipi kalkınma dünyaya örnek oldu

UD: O dö­nem­de ya­pı­lan fab­ri­ka­lar hak­kın­da da bil­gi ve­rir mi­si­niz?

TÖ: Fab­ri­ka­lar den­ge­li bir şe­kil­de Ana­do­lu­’ya ya­yıl­dı. An­ka­ra ve İs­tan­bu­l’­da top­lan­ma­dı. Bun­lar­dan bi­ri­ni an­la­ta­yım. Ya­ban­cı eko­no­mi­ci­ler, bu fab­ri­ka­la­ra “A­ta­türk ti­pi fab­ri­ka­” di­yor­lar­dı. Çün­kü yalnızca fab­ri­ka ya­pıl­mı­yor. Fab­ri­ka ile bir­lik­te iş­çi ve me­mur loj­man­la­rı, kreş, re­vir, ye­mek­ha­ne, lo­kan­ta-ga­zi­no, kon­fe­rans-ti­yat­ro sa­lo­nu ve spor alan­la­rı ya­pı­lı­yor. Eğer ya­kın­da il­ko­kul yok­sa, okul da ya­pı­lı­yor. Top­lan­tı­lar, pik­nik, spor kar­şı­laş­ma­la­rı
dü­zen­le­ni­yor. Film­ler gös­te­ri­li­yor, ti­yat­ro grup­la­rı ge­li­yor.

Ata­türk ti­pi kal­kın­ma, iki ayak­lı bir kal­kın­ma ti­pi­dir. Bir bi­lim ada­mı­nın de­yi­şi ile top­ye­kun kal­kın­ma­dır.

Bi­rin­ci ayakmad­di kal­kın­ma (fab­ri­ka­lar, köp­rü­ler, yol­lar vb)

İkin­ci ayak ise sos­yo-kül­tü­rel kal­kın­ma­dır. (Eği­tim, sa­nat, spor, me­de­ni gerekler vb.)

UD: Kal­kın­ma hı­zı­mız­la il­gi­li ra­kam­lar ne dü­zey­dey­di?

TÖ: Kal­kın­ma hı­zı­mız, 1923-38 ara­sın­da or­ta­la­ma %10’du.
Sa­na­yi­leş­me hı­zı­mız ise %19’du. Bu dün­ya re­ko­ru­dur.
Sa­na­yi­leş­mede Ja­pon­ya­’dan ön­de gi­di­yor­duk.

UD: İlk de­ni­zal­tı in­şa­sı­na da baş­lan­dı…

TÖ: Evet, ilk de­ni­zal­tı­mı­zın omur­ga­sı, 1937’de İs­tan­bu­l’­da­ki Taş­kı­zak Ter­sa­ne­si­’n­de
kı­za­ğa ko­nul­du. Cum­hu­ri­yet ta­ri­hi­ni iyi bi­lir­sek, bir­çok tar­tış­ma ko­nu­la­rı so­na erer.

  • Doğ­ru, ger­çek ta­ri­hi­mi­zi öğ­re­ne­lim, ha­ki­ka­te iha­net et­me­ye­lim.

* * *

Çok te­şek­kür­ler… Nur için­de yat bü­yük us­ta Tur­gut Özak­man.

http://sozcu.com.tr/2013/yazarlar/ugur-dundar/cilgin-turk-turgut-ozakman-basbakana-dersini-vermisti-380595/, 30.9.13

Turgut Özakman; Atatürk Aydınlanması’nın yaşama geçirildiği Türkiye’nin ürünüdür

Dostlar,

Bir yıldız daha kaydı..

portresi

O’nu, Turgut Özakman‘ı; Cumhuriyetimizin  okulları, öğretmenleri, ailesi.. aydınlanan Türk toplumunun kurumları yetiştirdi.

  • Turgut Özakman,
    Atatürk Aydınlanması‘nın yaşama geçirildiği
    Türkiye’nin ürünüdür.

Dolayısıyla, artık geri döndürülemez
bir aşamaya ulaşmış olan
Türk Rönesansı / Aydınlanması,
hiç ama hiç kuşku yok daha pek çok
“yıldız” doğuracaktır.

Eytişimin / Diyalektiğin devingen döngüsünün doğal gereğidir bu olgu.

Dolayısıyla, “başsağlığı, “rahmet” vb. mistik-dinsel söylemleri bir parça geriye çekerek, yukarıda değindiğimiz kritik noktaların da öne çıkarılması gerekir.

Tarihsel bilinci ışımış derinlikli yurtsever aydın, bu bağlamda farkındalığını koymalıdır.
Özakman gibilerin biz naçizlerin “toprağı bol olsun, mekanı cennet olsun..” türünden
boş ve anlamsız dileklerine gereksinimi yoktur. Kuşku duymayız ki, değindiğimiz bağlamda vurgularla anılmak onları -ruhlarını??- daha çok mutlu edecektir.

Örn. Turgut Özakman’ın, Büyük Atatürk‘ün sıra dışı belirlemesi ile vurguladığı üzere; “alnında ışığı ilk ayrımsayanlardan” olduğunu kaydetmek önemlidir ve önemsenmelidir. Çünkü O, bir “Cumhuriyet hukukçusu ve sanatçısı“dır ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Anadolu Aydınlanması süreci ile Yüce ATATÜRK tarafından eşsiz bir hünerle yönlendirildiği tarih kulvarındaki ışıl ışıl iklimin göz kamaştıran yansımalarını
elbette alnında öncelikle duyumsayanlardan olacaktı.

Olmuştur da..

Türk Devrimcilerince ne yapılmak istendiğini derinlemesine kavrayarak içselleştirmiş
ve yaşamının eylemsel pusulasına dönüştürmüştür.

Yineleyelim; Turgut Özakman gibiler Cumhuriyet Aydınlanmasının görkemli ürünleridir. Üstelik “insanlaşmış – gerçeğini arayan insan” düzeyinde..
Yani en üstün kategori üründür; öbür tüm dönüşümlerin motorudur bu özgüdülenmişlik.
Cumhuriyet devrimleri sayesinde “kamil” leşen, “insan” laşan kuşaklar..

Maya tutmuştur, Cumhuriyet’e dönük salvolar kayalara çarparak sönümlenmeye mahkumdur.

  • Türkiye Cumhuriyet’i, yenilmesi olanaklı olmayan bir tasarımdır;
  • Türkiye Cumhuriyet’i, yenilmemek üzere kurgulanmıştır.

Cumhuriyetin yılmaz savunucularından, her yaştan insanımıza Cumhuriyetimizin
insanlığın serüveni içindeki eşsiz tarihini üstün sanatçı yetisi ile derin duygudaşlıkla (empati!) ve bilimsel nesnellikle kanıta dayalı olarak aktaran başyapıtı sayılabilecek
“Çılgın Türkler” in ve daha pek çok yapıtın (aşağıda bir liste verilmiştir) usta yaratıcısı TURGUT ÖZAKMAN, artık bedensel olarak aramızda değil.. Ama bâki kalan bu kubbede öylesine gür ve hoş bir sada (enerji!) bıraktı ki; bu potansiyel enerji, kuşaklar boyunca kendisinden beklenen işlevi -AYDINLANMAYI- kaçınılmaz biçimde yerine getirecek..

O’na elbette son derece nitelikli, değer biçilmez emek ve ürünleri için derin şükran borçluyuz. Ancak eş zamanlı olarak, gecikmeden, at başı, bir kez daha vurgulayalım ki; Turgut Özakman’ı Turgut Özakman yaratmamıştır!

O’nu yetiştiren – üreten Cumhuriyet Devrimleri ideolojisi aynı derecede saygıdeğer, şükrana ve de esirgenmeye değerdir.

Aile yakınlarına dayanışma duygularımızı sunuyoruz.
Bize düşen herhangi bir görevde içtenlikle koşacağımızı bilgilerine sunuyoruz.

Cumhuriyet kuşakları, Özakman’dan bayrağı – meşaleyi devralarak ileriye, hep ileriye taşıyacaklardır. Türkiye Cumhuriyeti böylelikle payidar kalacaktır (sonsuza dek yaşatılacaktır..); ilahi – mistik düzeneklerle değil. Kemal Paşa‘nın vasiyeti = öngörüsü de aynen böyle olsa gerektir..

Son söz, kutsal Cumhuriyet’in kendilerine özellikle emanet edildiği Türk Gençlerinindir..

(Başsağlığı için Kızı Elif Hn. 0 532 394 72 83; Usta’nın ürünleri ve özgeçmişi aşağıdadır..)

Sevgi ve saygı ile.
30.8.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

============================================

Turgut Özakman’ın özgeçmişi :

1 Eylül 1930’da Ankara’da doğdu. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi.
Bir süre avukatlık yaptı. Köln Üniversitesi Tiyatro Bilimi Enstitüsü’ne devam ettikten sonra Devlet Tiyatrosu’na dramaturg olarak girdi. TRT’de Merkez Program Daire Başkanlığı, Genel Müdür Yardımcılığı, Devlet Tiyatrolarında Genel Müdür Başyardımcılığı ve 1983 – 1987 yılları arasında Genel Müdürlük yaptı. 1988-1994 arasında RTÜK üyeliği ve
başkan yardımcılığı görevlerini üstlendi. Uzun yıllar Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü’nde (DTCF Tiyatro) kadrolu öğretim görevlisi olarak çalıştı ve Drama yazarlığı dersleri verdi.

Üstün hizmetleri nedeniyle 1998’de Anadolu Üniversitesi’nce, 2006’da Ege Üniversitesi’nce ve 2007’de, mezun olduğu ve uzun yıllar görev yaptığı Ankara Üniversitesi’nce ‘onursal doktor’ unvanı verilen Özakman; sayısız yapıta imza attı.
Nisan 2002’de Eskişehir Belediye Başkanlığı, açtığı ikinci tiyatroya ‘Turgut Özakman Sahnesi’ adını verdi. 2006’da ODTÜ Özakman’a Üstün Hizmet Ödülü verdi. 2005’te piyasaya sürülen, 45 yıllık emeğin ürünü olan ve Kurtuluş Savaşı’nı romansı bir dille anlatan “Şu Çılgın Türkler” (Bilgi Yayınevi) adlı belgesel-romanı, Uğur Dündar‘a göre cumhuriyet tarihinin en çok satan kitabı oldu. Birkaç ay, çok satanlar listelerinde ilk sırada kaldı.
2007’de Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Yönetim Kurulu üyeliği görevinde bulundu.
Turgut Özakman evli olup, üç çocuğu ve dört torunu vardır.

Yapıtları                          :

Romanları

  1. Korkma İnsancık Korkma, Bilgi Yayınevi, 1994.
  2. Romantika, Bilgi Yayınevi, 2000.
  3. 19 Mayıs 1919 Atatürk Yeniden Samsun’da, Bilgi Yayınevi, 2002.
  4. Şu Çılgın Türkler, Bilgi Yayınevi, 2005.
  5. Diriliş – Çanakkale 1915, Bilgi Yayınevi, 2008.
  6. Cumhuriyet – Türk Mucizesi, Bilgi Yayınevi, 2009.
  7. Cumhuriyet – Türk Mucizesi 2, Bilgi Yayınevi, 2010.
  8. Çılgın Türkler – Kıbrıs, Bilgi Yayınevi, 2012.
  9. Araştırma İnceleme Kitapları [değişik yayınevleri]
  10. Dr. Rıza Nur Dosyası, Bilgi Yayınevi, 1995.
  11. Atatürk, Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet Kronolojisi, Bilgi Yayınevi, 1995.
  12. Vahidettin, Mustafa Kemal ve Milli Mücadele, Bilgi Yayınevi,1997.
  13. “Mustafa” Filmi Hakkında, Bilgi Yayınevi, Aralık 1998.

Meslek Kitapları
Oyun ve Senaryo Yazma Tekniği, Bilgi Yayınevi, 1983
Radyo Notları, 1969.

Yayınlanan Oyunları
Bütün Oyunları 1 – Şu Çılgın Türkler, Bilgi Yayınevi, 2006.
Bütün Oyunları 2 – Üç Destan, Delioğlan, Bilgi Yayınevi, 2008.
Bütün Oyunları 3 – Ah Şu Gençler, Hastane, Karagöz’ün Dönüşü, Kardeş Payı, Darılmaca Yok, Berberde, Ben Mimar Sinan, Ak Masal Kara Masal, Bilgi Yayınevi, 2008.
Bütün Oyunları 4 – Pembe Evin Kaderi, Ocak (oyun), Kanaviçe (oyun), Paramparça (oyun), Bilgi Yayınevi, 2008.
Bütün Oyunları 5 – Sarıpınar 1914, Fehim Paşa Konağı, Resimli Osmanlı Tarihi, Bir Şehnaz Oyun, Bilgi Yayınevi, 2009.
Bütün Oyunları 6 – Güneşte On Kişi, Duvarların Ötesi, Töre (oyun), Bilgi Yayınevi, 2010.
Bütün Oyunları 7 – Deli Bayramı, Komşularımız, Bilgi Yayınevi, 2011.

Senaryoları

  1. Keloğlan Aramızda, 1972.
  2. Tuzsuz Deli Bekir, 1972.
  3. Keloğlan’la Cankız, 1973
  4. Mevlana, 1973. (Ergin Orbey’le birlikte)
  5. Yatık Emine, 1974. (Ömer Kavur’la birlikte, Refik Halit Karay’ın aynı adlı romanından)
  6. Keloğlan İz Peşinde, 1975.
  7. Turhanoğlu, 1975.
  8. Kanije Kalesi, 1982.
  9. Son Akın, 1982.
  10. Kurtuluş, 1989.
  11. Rıza Beyler, 1993.
  12. Cumhuriyet, 1998.
  13. Dersimiz: Atatürk, Bilgi Yayınevi, 2009.

11-12 Eylül 2013, Bağdat Cad. Forumu ve Çağrışımları


Dostlar
,

Sn. Türker Ertürk paşa, kendisinin ve Sn. Uğur Dündar‘ın görev alacakları 2 forumun duyurusunu yollamış.. Biz de üst bölümdeki dizeleri ekleyerek size sunuyoruz..

Bagdat_Caddesi_Forumu_11-12_Eylul_2013

Öyle ki, ABD derin devletinin bu komployu kendisinin düzenlediği de yazılıp çizildi. Gerçekten oyun büyüktü.. Koca Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da 22-24 ülkenin sınırları yeniden çizilecek, TÜRKİYE DAHİL toprak yitirecek, yeni karakol devletçikler inşa edilecekti.

Bu istasyon şefliği yapacak kukla devletçikler (Barzani, Talabani örnekleri!) hem “büyücek” ülkelerin parçalanarak etkisizleşmesine
yol verecek hem de bölgedeki petrol, su, tarımsal kaynakları ABD – AB emperyalizmine açacaktı. Yükselen Asya rekabeti (Çin, Hindistan, Japonya, Güney Kore, Rusya, hemen güneyde Brezilya vd.) mutlaka durdurulmalıydı. BRICS ülkeleri son zamanların en ciddi baş ağrısı ABD’ye.

Bu arada Lozan ve Misak-ı Milli ile “pek böbürlenen” (!) Türkiye de toprak yitirerek psikolojik eşik yıkılacaktı. PKK bölücü terörü ile de desteklenerek Kurulacak Büyük Kürdistan zamanla İsrailleştirilecek, Orta Asya’dan Doğu Akdenize 1200 km’lik bir “altın şerit” hinterland, örtük sömürge teritoriyal alanı olarak vesayet altında, vekaleten Kürtler tarafından yönetilecekti.

Yazmayı unutmayalım; bu arada Kürt kardeşlerimiz de belki bin yıldır birlikte yaşadıkları Irak, Suriye, İran ve Türkiye coğrafyasından kurtulacak(!) kendilerini sözde özgür Büyük Kürdistan Devletinin sahibi sanacaklardı.. Gerçekte postmodern sömürge bir kukla devlet yaratılarak bu kez Müslüman kardeşleri ile yaşamı – coğrafyayı paylaşmak yerine Kürtler, Musevi kardeşlerinin yönetiminde çok daha özgür (!) olacaklardı..

Eh, emperyalizmin sağlayacağı özgürlük de bundan ala olamazdı!?

Sahi, tarihte örneği var mı, eşyanın (burada emperyalizmin) doğasına uygun mudur halkları özgürleştirmek; ya da tanımı gereği tam tersi mi?

İkincisine “evet” ise, PKK nasıl bir sol (Marksist – Leninist) örgüt ki, emperyalizm ile işbirliği veya maşası olarak Kürt kardeşlerimiz için özgürlük savaşı veriyor?!

Yineleyelim mi?

  • “Emperyalizm ile işbirliği yaparak özgürlük savaşı” !?

Hangi akla hizmet?..

Legali – illegali, PKK’sı, PKK’lısı, BDP’lisi, KCK‘lısı..
bilumum aynı yol yolcuları.. Bu 2 kritik soruya verecek yanıtları var mı??

Çare;
* Yaşadıkları coğrafyada uluslaşarak ülkelerinin halkıyla kaynaşmak
* ve eşit yurttaşlık temelinde ulus devlet çatısı altında
* demokrasiyi – insan haklarını – ekonomiyi birlikte geliştirmektir;
emperyalizmle işbirliği yaparak kardeşlerine silah çekmek değil!

BOP haritası aşağıda.. Biz paranoid değil gerçekçiyiz.
Yalın ve çarpıcı gerçekleri görecek denli “özgürüz”!
Bize “bunlar komplo kuramı” ya da “siz paranoidsiniz” diyenler aynada kendilerine bakmalı.

Kendileri mi kan uykusundalar, bizi mi kandıracaklar??

Haziran 2006’da ABD Armed Forces Journal‘de, ABD Ordusu’nun resmi yayın organında Alb. Ralph Peters imzalı olarak çıktı.. Adım adım uygulanıyor da..
İtalya’da NATO toplantısında Türk subaylarına sunuldu ve subaylarımız toplantıyı
terk ettiler.. Türk Dışişleri ne yaptı??

Türkiye’nin de bölündüğü (!?) bu haritadan açıkça izleniyor.. Bu projenim adı BOP
ve T.C. Başbakanı da tarihin ender olarak kaydettiği ya da büyük olasılıkla ilk kez kaydedeceği bir biçimde ülkesinin bölünmesini de apaçık içeren bir tasarımda
ABD başkanı ile birlikte Eşbaşkan.. Ya da O’nun yamağı..

BOP_haritasi

11 Eylül 2013 akşamı Türker Paşa bu yakıcı gerçekleri Bağdat Caddesi Forumunda izleyicileriyle paylaşacaktır sanırız.. Biz de fazlasını O’nun değerli bir emekli amiral olarak engin birikiminden öğreneceğiz..

*****

Ertesi gün de 12 Eylül 1980 gerici askeri darbesinin -33. yılı bitiyor-..
Usta ve yurtsever gazeteci Sn. Uğur Dündar bir muhasebe yapacaktır.

3 Kasım 2002 seçimleriyle yapılan postmodern darbeyle ülkemizin başına bela edilen AKP iktidarının yaptıklarının 12 Eylülcülerin, ABD’nin “Our boys” dedikleri Türk generalleri çoook aştığını herhalde söyleyecektir..

Haziran 2013 Gezi eylemlerinden bu yana 20’li yaşlarda 5 gencimizin, bizzat Başbakanın kışkırtıp yüreklendirdiği, “destan yazdılar” (!) diye ödüllendirdiği polisler tarafından öldürüldüğünü de söyleyecektir..

************

Bu toplantılara emek verenlere teşekkür ediyoruz..
İzleyebilecek olanlara gıpta ediyoruz..

Kolay gelsin arkadaşlar..
Eli kanlı AKP iktidarının sonu yaklaşıyor..
5 masum gencin aziz ruhları, faillerini rahat bırakmayacaktır..
22 yaşındaki Ahmet Atakan da 10 Eylül 2013 günü kolluk şiddetiyle aramızdan ayrıldı.. Büyük acıyla not düşelim..

  • AKP iktidarı artık sürdürülemez aşamaya gelmiştir;
    meşruiyeti apaçık tarrtışılmak durumundadır.

Sevgi ve saygı ile.
Datça, 11.9.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

 

Yaşar Nuri Öztürk : 15 Haziran akşamı üzerine notlar


15 Haziran akşamı üzerine notlar

portresi

 
Prof. Dr. Yaşar Nuri ÖZTÜRK

 

15 Haziran 2013 akşamı Türkiye’nin, insan hakları uğruna sergilenen eylemler tarihinde müstesna bir akşam oldu. Taksim Direnişi’nin omurga mekânı olan Taksim Gezi Parkı, protestoculara biber gazı bombalarıyla saldıran polis tarafından akşam saatlerinde boşaltıldı. Hafta sonundan yararlanarak direnişçi fütüvvet ekiplerini ziyarete gelen yüzlerce çocuk ve yaşlının da doldurduğu park, biber gazı bombaları ve
Toma denen araçların sıktığı kimyasal madde karışımlı suyla tam bir cehenneme dönüştürüldü. Onlarca yaralı vardı. Çocuk ve yaşlı insan feryatları ayyuka çıktı.
Olup bitenleri televizyon kanallarından canlı olarak izledik. Aldığım notların bir kısmını sizlerle paylaşmak istiyorum. Öncelikle şunu belirteyim:

Polis, gaz bombalarıyla yalnızca Gezi Parkı’nı cehenneme çevirmedi, halkın olay yerine yaklaşmasını önlemek için Taksim meydanına giriş sağlayan Sıraselviler’le
İstiklal Caddesini de gaz bombası yağmuruna tuttu. Sıraselviler birkaç hastanenin sıralandığı bir yerdir. Atılan gaz bombaları, bu hastanelerdeki insanları da ciddi biçimde taciz etti. Polis ayrıca, halkın kümelenmeye başladığı Mecidiyeköy meydanını da Anadolu yakasında Boğaz köprüsüne çıkış veren Fikirtepe kavşağını da,
toplanan halkı sindirmek için gaz bombalarıyla zehir doldurdu. 17 Haziran tarihli gazetelerden öğreniyoruz ki; polis, İstanbul Teşvikiye Camii’ne sığınanları sindirmek için caminin bahçesine de gaz bombası atmış.

DİVAN OTELİ VEYA ‘AYYILDIZ OTELİ’

Bu tarihî güne damga vuran bir mekân da Taksim’deki Divan Oteli oldu. Bu otel,
büyük bir insanlık bilinciyle, kendisine sığınan yaralılara âcil sağlık yardımı için
kapılarını ilk günden itibaren açtı. 15 Haziran akşamı, polis bir tür revir hizmeti veren
bu oteli de biber gazıyla bombaladı. Öyle bombaladı ki, sadece revir görevi yapan alt
katlar değil, turistlerin barındığı üst katlar bile gazla doldu.

Divan Otel’in tarihsel şuuru halk tarafından hemen görüldü ve Otel’in önünden
canlı yayın yapan ünlü gazeteci Uğur Dündar, halkın bu fark edişinin sonucunu dünyaya duyurdu: Halk, beş yıldızlı turistik bir otel olan Divan Otel’in adını
‘Ayyıldız Oteli’ olarak değiştirdi.

AKUT, gazdan yararlananlara âcil yardım için Ayyıldız Oteli’ne geldi.

KURUM TEMSİLCİLERİNİN GÖZLEMLERİ 

  • Su sıkan motorlu canavarların halk üzeine sıktığı suya kimyasal madde karıştırıldığı, gazeteciler ve hekimler tarafından dünyaya duyuruldu.
  • Çeşitli kuruluşlar adına konuşan doktorlar bu kimyasal madde karışımlı suyun halk üzerine sıkılmasını bir ‘katliam’ olarak niteledi.

Gazeteci ve aydınların ortak beyanlarından biri de şuydu:

Polisin attığı gaz bombaları evrensel hukuka aykırı olarak kullanıldı.
Bu kullanımın adı ‘orantısız güç kullanmak’ değildir, bu kullanım açıkça
insanlık suçudur. Uluslararası mahkemelere mutlaka götürülecektir.

Şu da var:

  • Yaralananlara âcil sağlık hizmeti veren birçok doktor,
    elleri arkadan kelepçelenerek tutuklandı.
    (17 Haziran tarihli gazeteler)
  • Uluslararası hukuk, yaralılara yardım eden doktorların tutuklanmasını,
    savaş zamanında olsa bile, suç saymaktadır.

Gazeteci Can Dündar:

  • “Polis akıl almaz bir şiddet uyguluyor. Ben bunca yıl pek çok eyleme tanık oldum; böylesine acımasız, böylesine vicdansız bir polis müdahalesi görmedim.
    Bu bir insanlık suçudur. Valileri, emniyet yetkililerini bu yönde verilen emirlere uymamaya çağırıyorum. Aksi halde ileriki zamanda bunun hesabını veremezler.”

İstanbul Tabip Odası yetkilisi          :

  • “Sağlık bakanlığı, ‘Neden revir açtınız, yaralılara neden ilk yardımda bulundunuz?’ diye bize soruşturma açtı. Bakan bizden
    yaralıların listesini istiyor.
    Doktorlarımız tehdit ediliyor.”

Türk Tabiplerİ Birliği;
– polisin gazlı saldırısı üzerine 11 bin kişinin gazdan etkilendiğini,
– yaralananların sayısının ise 788 olduğunu bildirdi ve
– Dünya Sağlık Örgütü’yle Dünya Tabipler Birliği’ne ‘âcil’ kaydıyla şu çağrıyı yaptı:

  • “Dünya kamuoyunu, insanların demokratik taleplerinin şiddetle bastırılmasını durdurmak için harekete geçmeye çağırıyoruz.”

(YURT Gazetesi, 18.6.13)

SEN DE KURTUL MİLLET DE KURTULSUN!

SEN DE KURTUL MİLLET DE KURTULSUN!

E. Albay Cemil DENK
07 Ekim 2012

Emin Çölaşan, YARGIYla ilgili, SÖZCÜ’de: yazdı

“… Balyoz ve Ergenekon gibi davalarda Türk Ordusunun neredeyse tüm
komuta kademesi tutuklandı “… Bir mahkemenin böyle kararlar vermesi
inanılır bir şey değildir:
*Tanıklar Dinlenmeyecek,
* Bilirkişi Raporları Dikkate Alınmayacak,
* Üzerinde Oynanmış, Düzmece, İmzasız Belgeler Delil Olarak Kabul
Edilecek, olacak iş değildir!.”
***

Uğur Dündar, TERÖR’le ilgili, SÖZCÜ Gazetesi’nde yazdı:
“PKK bölücü terörünü iktidarınız döneminde sonlandırmak bir yana,
uyguladığınız politikalarla azdırırsanız”
***

Mehmet TÜRKER, DIŞ SİYASETle ilgili, SÖZCÜ’de Gazetesi:
“… Suriye’nin iç meselesini kendi iç meselemiz gibi üstlenir ve
binlerce Suriyeli sığınmacıyı, ayranı yok içmeye tahterevanla
gider…. misali ülkemize kabul edip en iyi koşullarda misafir etmeye
kalkarsanız,
Sonra da onlarla savaşmaya kalkarsanız size bunun hesabını Türk milleti sorar!”

Emin Çölaşan, DIŞ SİYASETle ilgili, SÖZCÜ Gazetesi’nde yazdı
özetleyerek sunuyorum:

“… AKP’yi kuran dört kişiden biri ve Erdoğan’ın “Başbakan Yardımcısı”
Abdüllatif Şener, televizyon canlı yayınında öyle şeyler söyledi ki bu
sözleri değil yiyen, okuyanın bile sinir sistemi altüst olur!.. Neler
söylenmiş beraberce bakalım;

* “Başbakan kime destek veriyor? Muhalifler deniliyor. [ Suriye’den bahsediyor]
Ne oldukları belirsiz çoğu hapishane kaçkını, katil, haydut tipli bir
ton farklı- farklı gruplar var. Bunların temsilcileriyle Başbakan’ın
karşı karşıya gelip konuşuyor olması bile Utanılacak Bir Durumdur

***

Güner YİĞİTBAŞI, ZAMLARla ilgili, İnternet’te yazdı;
(Sayın Başbakan Erdoğan’a söylüyor)

“…Bu Zamların nedeni, ülkeyi kötü yönetmenizdir…
… Ülkeyi kötü yönetip, bedelini halkımıza ödetmekten vaz geçip,
halktan özür dileyerek İSTİFA edip çekilmeyi düşününüz!”.
***

Emin Çölaşan SÖZCÜ Gazetesi’nde yazdı, özetleyerek sunuyorum:

“… ZAMLARA tepki verilmiyor. Vatandaşın sesi çıkmıyor. Bu kadar
duyarsız ülkede zam doğal. Başbakan bunu biliyor. Bu gidişle devam da
eder.
Din üzerinden siyaset bu ülkede tutuyor.
… Siyasetçi-işadamı işbirliği ile devlet kesesinden gayrimeşru yağma
yapılarak zenginleştiler… … Sadece siyasetçiler ve işadamları değil,
İslamcı aydınlar bile!..”
***

Sayın Başbakan Erdoğan, bunları yap
SEN DE KURTUL MİLLET DE KURTULSUN!

Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Beyefendi,

Atatürk‘ün, “zaruri olmadıkça, savaş bir cinayettir” sözünü aklından
çıkartmayarak,
Önce Git KOMŞU Ülkelerle bir şekilde ANLAŞ
ANLAŞTIKTAN sonra, çıkıp şöyle bir Açıklama Yap;

“Ey Dünya Kamuoyu!… Biz bundan sonra;

1. “ABD’in de, AB’nin de hükümeti değil!
Kendi milletlerimizin hükümetleriyiz, Kimsenin ianesine [sadakasına] ve de icazetine ihtiyacımız yoktur!
(Çünkü bu Millet, bu vatanı, Kuruluş Savaşı’nda “bir çift Çorap ve bir çift Çarıkla” kazanmıştır.
Gerekirse Aç kalır, Açık kalır Bağımsızlığını yine kazanır.)

2. Biz, ABD’nin BOP (Ortadoğu’daki ülkelerin sınırlarını değiştirme) planını TANIMIYORUZ!

3. Ülkelerimizin refahı için, Suriye, Irak, İran ve Azerbaycan’la İTTİFAK yaptık

* ENERJİ, * EKONOMİK ve * GÜVENLİK konularımızı birlikte planlayıp, birlikte yürüteceğiz!” (Örneğin 1998’de İran ile Güvenlik Anlaşmaları imzalanarak, PKK’ye karşı Ortak Mücadele edilmişti…)

Ülkelerimizin dirlik, düzenliği ve milletinin refahı için aşağıdaki önlemler alınmalıdır:

1- Silivri-Hasdal zindanlarının kapıları derhal açılmalı suçsuz insanlar SERBEST bırakılmalı, en azından, TUTUKSUZ YARGILANMALIDIR,

2. TSK eski moraline ve savaşma gücüne yeniden kavuşturulmalıdır.

3. TERÖRİSTLER dışında, “SINIRLI AF” ilan edilmeli, ülkemize huzur geri getirilmelidir.

4- Hatay’daki terör kampları derhal kapatılmalıdır.

5- İran, Irak ve Suriye’yle İşbirliği yapılarak, TERÖR Bitirilmelidir.

6. Her konuda, özgür ve bağımsız güçlü bir İSTİHBARAT’ımız olmalıdır.

7. DİNSEL ve IRKSAL ayırım yapmaktan vazgeçilmelidir.

8 İç güvenliği sağlamak için, Bütün ülkede, gerekli olan her yerde, TERÖR BİTİRİLİNCEYE kadar, SIKIYÖNETİM ilan edilmelidir…

Türkiye, AKP hükümetinden kurtulmadıkça daha çok sıkıntılar çekecek!

Bunca yanlışları yapan bu Hükümeti;
Saf, temiz kalpli halkımız, bu defa görmezden gelmeyecek!

Ama;

Ben inanıyorum ki; bu HALK, bu UYUYAN DEV önümüzdeki seçimlerde UYANACAK ve kendisine bu acıları çektirenleri görecek, tanıyacak ve

Yunus Emre‘nin dediği gibi,

“İkilik yok, Birlik var,
yalnız bunda Dirlik var.”

diyerek, kendilerine gereken dersi SANDIKTA verecektir.

Saygılarımla. 7.10.12

BALYOZ DAVASINDAKİ ÇELİŞKİLER ve HUKUKA AYKIRILIKLAR

CEMİL DENK
Em. Albay

BALYOZ DAVASINDAKİ ÇELİŞKİLER VE HUKUKA AYKIRILIKLAR:
Gazeteler’de ve İnternet’te yazıldı, özetleyerek sunuyorum

Yargı, Başbakan Erdoğan’ın TALİMATI ile
Ordumuzun itibarını ve moralini sıfıra indirmiştir.

BALYOZ DAVASINDA CEZA ALAN SANIKLARDAN ORTAK BİLDİRİ

Silivri’de görülen Balyoz davası karar duruşmasına katılan avukat Hüseyin Ersöz, birçok sanığın altına imza attığı Ortak bildiriyi okudu. 21 Eylül 2012 Cuma 19:27

Ortak bildiride;
* “Balyoz Davası’nda toplu tutuklama ve yargılama ile işlenen Hukuk Cinayeti bugünkü kararla Hukuk Katliamına dönüştürülmüştür. Katledilen Cumhuriyetimizin geleceği olmuştur”
* “Bizler milletimize, vatanımıza asla ihanet etmedik. Vicdanımız tertemiz. Vatan sağ olsun”
* “Kesinlikle Siyasi olan davanın neticesinin hukuki olması beklenemezdi.

* Bu Mahkeme;
– Savunma Lehine Delilerin kaybolmasına sesiz kalan,
– En önemli Delilleri vermeyen,
– Sözde Delilleri tartışmayan,
-Savcının Taleplerini tamamına yakının karşılarken,
– Savunma Taleplerini karşılamayan
Bu uygulamaları ile hukuku ve Savunmayı Fiilen Yok sayarak Avukatsız yargılama yapan bir mahkemedir. ” dendi.

Av. Hüseyin Ersöz’ün okuduğu bildiride,

– İçinde Adalet ve Özgürlüğün olmadığı ülkede Demokrasi de olmaz.
– Komşu ülkelerdeki insan hakları ihlallerini önlemeye çalışan Devletimiz, maalesef kendi ordusuna karşı yapılan insan hakları ihlallerini, Haksızlıkları, Hukuksuzlukları önleyememiştir.
– Bu düzmece davada Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı emperyalist güçlerin, Cumhuriyet düşmanlarının kurduğu komplonun görülememiş olması kabul edilemez.
– Devlet bunu görmüşse ve sessiz kalmayı tercih etmiş ise durum daha da vahimdir.
– Bizler milletimize, vatanımıza asla ihanet etmedik. Vicdanımız tertemiz.
– Değişmez Başkomutanımız Mustafa Kemal Atatürk’tür.
– İzleyeceğimiz yol onun Akıl ve Bilgi yoludur.
– VATAN SAĞ OLSUN” ifadeleri dikkat çekti.

İŞTE BALYOZ’DAKİ 12 ÇELİŞKİ :

Bu bilgiler; Cumhuriyet Gazetesi dahil birçok gazeteden alınmıştır:

1- Kardak’a çıkmış SAT komandosu Albay Ali Türkşen’e, “Şu Tarihte, Şu Saatte, sen bilgisayarında şu belgeyi kaydetmişsin!” diyorlar.
Ama TRT, o gün, o saatte, albayla ‘Silahlı Kuvvetler Saati’ türünden bir televizyon programı yapıyor ve onu Denizin Altına Dalış yaparken kameraya çekiyor.
Albay, “İspatı burada, Beni bilgisayarda belge kaydetmekle suçladığınız saatte, ben Denizin Altında dalıştayım, TRT çekmiş. Denizin altında, hangi belgeyi kaydedebilirim?” diyor. Bir Buçuk Yıldır Tutuklu!

2- 2003’te TCG Alanya gemisine bir görevlendirme yapıldığı söyleniyor.
O tarihte Gemi Henüz İnşa Bile Edilmemiş. İnşa tarihi 2005.

3- Sözde darbe planında, el konulacak ilaç şirketlerinin listesi var. Orada ‘Yeni Recordati’ diye bir firmanın adı geçiyor. Oysa o tarihte öyle bir FİRMA YOK!
O firmanın 2003’teki adı ‘Yeni İlaç’. ‘Yeni Recordati’ oluşu 2009.

4- Jandarma planlarının içinde belirtilen bazı sokak adları, 2003’te O İsimleri Taşımıyor. Sonradan değiştirilip öyle yapılmış, 2004’de, 2005’de, 2006’da…

5- CD’lerdeki word belgeleri 2003 tarihli. Dolayısıyla, 2003’ün teknolojisine uygun olması gerekiyor. Ama belgelerde kullanılmış olan ‘Calibri’ ve ‘Cambria’ gibi bazı yazı fontları Microsoft tarafından Ofis 2007 İçin Geliştirildi.
Bu da, darbe belgelerinin 2003’ten sonraki bir tarihte yazıldığının bir başka kanıtı.

6-Darbe belgeleri arasında toplantı tutanakları var ancak güya AKSAZ’da yapılan toplantıya katılımcı olarak gösterilen subayların biri o tarihte Haifa’da, diğeri Gemlik’te, diğeri İZMİR’de.

7- Belgelerin içinde, jandarma personelinin Kriptolu Cep Telefonu kullandığı belirtiliyor. Oysa o telefonların Jandarmada Kullanılmaya Başlama Tarihi 2008.
2003’te öyle bir telefon Yok!

8- Balyoz Planı’nın kendisinde, ‘Dost Bir Unsur’ olarak Türkiye Gençlik Birliği’nden söz ediliyor. Bu topluluğun sitesine girdiğinizde, Kuruluş Tarihinin 19 Mayıs 2006 olduğunu görüyorsunuz. Ama Balyoz Darbe Planı’nın Yapılma Tarihi 2003.

9- Eskişehir’de çıkan flash diskte yine 2003 tarihli bir Belge var. O belgede de bir kanun metnine atıf bulunuyor. Normalde o metinde, kanunun 2003 tarihli halinin olması gerekirken, metin 2005’te yapılmış bir değişikliği (hem de değişiklik kanununun tarihi ve numarasıyla) içeriyor.

10-11. ve 17 numaralı CD’lerin üzerinde Süha Tanyeri’ye ait olduğu iddia edilen El Yazıları var. O harflerin Süha Tanyeri’nin el yazısı ajandasından Kopyalandığını tespit ettik. Bununla ilgili ABD’den ve Türkiye’den iki rapor aldık. Birebir Kopya olduğuna ilişkin!.

11- Donanma Komutanlığı’nda ele geçirilen Hard Diskte Bir Makbuz var. Makbuzun bilgisayara taranma tarihi 2003 olarak görünüyor. Fakat makbuzun 2008’e ait bireysel emeklilik ödeme dekontu olduğu görülüyor.

12 -İstanbul’daki üç hastaneye ilişkin isim karışıklıkları var.- İlaç firmasında olduğu gibi – Oysa o hastaneler, o isimleri 2005’ten sonra alıyorlar. 2003’te hazırlandığı iddia edilen belgelerde 2005’teki adlarıyla o hastanelerin nasıl var olduğu bir türlü açıklanamıyor.” Odatv.com
***

Türk Ordusu Mensuplarına Verilen, Haksız ve Kasıtlı, Cezalar üzerine,
Birkaç Düşünür ve Yazarın Görüşleri:

Bekir Coşkun, Cumhuriyet Gazetesi’nde yazdı özetleyerek sunuyorum:
“… Duruşma başlamadan bir gün önce Hâkim Değiştirildi, Yetmedi; arada tahliye kararı veren Hâkimleri Görevden Aldılar. Mahkeme başkanı, tahliye yönünde oy kullandığı için baskı altına alındığını oturup karara yazdı, EMEKLİ ETTİLER…”

… Mahkeme çağırınca, Yurtdışından ilk uçağa atlayıp 34 saat yol Gelen Subayı görür görmez “YURTDIŞINA KAÇAR” diye anında Tutukladılar…”
(Tüm bu olanları tarih kitaplarına koymayın… Çocuklarımız okuyup utanmasınlar!…)”

YURT Gazetesi yazdı özetleyerek sunuyorum:
* “… İddianamede davaya temel teşkil eden Kanıtlardan tam Bin 500’ünün SAHTE olduğu kanıtlandı.
* 2003’TE hazırlandığı ileri sürülen Balyoz Planı belgelerinin SAHTE Olduğu 23 Ayrı BİLİRKİŞİ RAPORUYLA kesinleştiği halde, Mahkeme Dikkate Almadı!…”

ADD Genel Başkanı Tansel Çölaşan açıklama yaptı. SÖZCÜ Gazetesi yazdı özetleyerek sunuyorum:

“… İktidar, Laik Türkiye Cumhuriyeti’nin değerlerini ortadan kaldırma görevini ısrarla sürdürmektedir. Yurt savunmasının en önemli gücü olan Türk Silahlı Kuvvetlerini etkisiz hale getirmek için, Yaşamlarını ülkeleri için gözü kapalı feda etmeye hazır olan, ordu mensuplarını tutsak eden Yargı, Bağımsız Değildir”

Necati Doğru, SÖZCÜ Gazetesi’nde yazdı özetleyerek sunuyorum:
“… Silivri Mahkemelerinde “3 Temel Değer” Yargılandı ve bu 3 temel değeri savunanlara şu net mesaj verildi:

1- Laiklik Elden Gidecek!… Sana ne?
2- Tam Bağımsızlık elden gidecek!… Sana ne?
3- Bölünmez bütünlük elden gidecek!… Sana ne?

“Cumhuriyetin “3 kurucu değerine” sahip çıkabilmesi Halkın Ferasetine (anlayış, zihin uyanıklığı, kavrama yeteneğine) kaldı.

Halk, seçimle getirdi… İsterse Seçimle Gönderir… 3 değere sahip çıkar.
Çıkmazsa Kendi Düşen Ağlamaz!”

Emin Çölaşan SÖZCÜ Gazetesi’nde yazdı özetleyerek sunuyorum:
“…Balyoz, Ergenekon ve öteki benzer davaların açılmasının bir tek nedeni vardı:
AKP iktidarına karşı olan Asker ve Sivil kadroları Susturmak!..

AKP’nin yargıyı ele geçirmiş olduğunu burada belki yüz kez yazdım ve olanları artık hepimiz biliyoruz:

* Yargı, yargı olmaktan çıkarıldı, Tarafsızlığını tümüyle yitirdi.
* Yargı, hükümetin arka bahçesi oldu.
* Balyoz davasının başından beri sanıklar lehine karar veren bütün hâkimler HSYK tarafından sürgün edildi,
* Duruşmaların neredeyse yarısı Avukatsız yapıldı…
* Savunma Hakkı büyük ölçüde Engellendi, daraltıldı,
* Mahkeme adil değildi.
* Amaç Türk Ordusu’nun Tasfiye edilmesi idi…
* Yargılama aşamasında Deliller İncelenmedi
* Avukatlara ceza verildi. Sanıklara Savunma Yaptırılmadı
* Düzmece Belgelere yapılan İtirazlar, Bilirkişi Raporları asla Dikkate Alınmadı.”

Büyük tartışma konusu olan CD’ler için bir üniversite ve uluslararası bir kuruluşu Sahteliğini ifade eden Raporları Dikkate Alınmadı!

Bu kararın verilmesi işte böyle sağlandı…

… Bunun vebali bugünkü İktidar’ın boynunadır!.. ”

… Efendim bunun daha Yargıtay aşaması varmış da, son sözü Yargıtay Söyleyecekmiş de!.. Hangi Yargıtay, hangi yüksek yargı var bu saatten sonra?

“… Dava devam ederken tam iki yıl boyunca bütün DÜZMECE DELİLLER gerçekmiş gibi halka sunuldu!.. Medyada, Savunmaya dair haberler küçücük yer alırken iddialar köpürtüldü…
Televizyon kanalları, İktidara yalakalık için davayla vıcık vıcık oynadılar!..
Askerlerin çeteleştiğini anlatıp durdular ve bol bol demokrasi goygoyculuğu yapmaktan utanmadılar!..

… Sonuca, ilk soruşturmayla başlatılan ve dava devam ettikçe ağırlaşan kampanyayla gelindi!. Bu, adil yargılamayı etkilemekse, dibine kadar yapıldı…”

Uğur Dündar, SÖZCÜ Gazetesi’nde yazdı özetleyerek sunuyorum:
“Bir saat Adaletle hükmetmek, bir sene İbadet etmekten daha hayırlıdır.” Hz. Muhammet
“Adalete duyulan güven zaten sarsılmıştı. Ama o gece, yerle bir edildi.” Uğur Dündar

Metin Feyzioğlu, SÖZCÜ Gazetesi:
“Bu dava hukuki bir dava değil, siyasi bir davadır. Aynı Plan semineri, ABD’de de, NATO’da da defalarca yapılmıştır. Yaşanan hukuksuzluklar, hukuk devletine ve özgürlüğümüze demokratik yöntemlerle sahip çıkma kararlılığımızı daha da artırmıştır” (ANKA)

Mehmet Türker, SÖZCÜ’de yazdı:
“… Çanakkale’de anma törenine gittik, bu beyefendi Ayağa Kalkmadı. Ondan sonra GEREĞİ YAPILDI… Şimdi bakın Gideceği Yeri o da buldu.” Başbakan Tayyip Erdoğan

“Biz, Özel Kuvvetler eski Komutanı, emekli Korgeneral Engin Alan’ın suçunu, Recep Bey’in yaptığı açıklamadan öğrenmiştik ki; Engin Alan kendisine selam vermediği, Ayağa Kalkmadığı, Alkışlamadığı için Silivri’deymiş!!??..” Ayağa Kalmadın; 18 Yıl Hapis! Tüm Özlük Haklarından mahrum ol!

“… ÜLKE ELDEN GİDERKEN eşlerimiz elden gitmiş çok mu?”

Cezalandırılmış olan Askerlerin Eşleri

***

Mustafa Mutlu Aydınlık Gazetesi’nde (misafir olarak,) yazdı özetleyerek sunuyorum:

“… Balyoz’da çıkan karar ne olursa olsun; bu dava, aynı zamanda
“Yargılama Usul ve Esaslarına Aykırılık” iddiasıyla da tarihe geçecek…

Sanıklardan Oramiral Özden Örnek mahkemenin usul hatalarını ve hukuka aykırı olduğunu düşündüğü uygulamaları saymış ve tam BİN 927 ÇELİŞKİYE, USUL HATASINA ve HUKUKA AYKIRILIĞA ulaşmış…

“Ben sadece Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “Adil Yargılanma Hakkı”nı düzenleyen altıncı maddesine uymayan ON USULSÜZLÜĞÜN altını çizmek istiyorum:
1) Tutuklama kararları, hiçbir Objektif Hukuki Gerekçeye Dayanılmaksızın verildi.
Tutuklu sanıklarla tutuksuz sanıklar hakkındaki tüm iddialar ve deliller neredeyse aynıyken, haklarında farklı karar verilmiş olması” KEYFİLİK” kuşkusunu güçlendirdi.

2) Nöbetçi hâkimler tarafından serbest bırakılan bazı subaylar, itiraz üzerine tutuklandı… Sonra yeniden serbest bırakıldı. Ardından aleyhlerinde hiçbir yeni delil elde edilmediği halde haklarında yeniden tutuklama kararı çıktı.
Tutuklular hakkında Tahliye Kararı Veren Hâkimler Görevlerinden Alındı. Mahkeme Başkanı tahliye yönünde oy kullandığı için baskı altına alındığını, ara kararlara yazdı. Sonuçta da Emekli Edildi.

3) Yargılama tüm evrensel yargılama ilkelerinin aksine, bir cezaevi kampüsünün içine kurulan duruşma salonunda yapıldı. Bu, sanıklar ile avukatları ve sanık yakınları üzerinde ciddi bir psikolojik direnç bozukluğu yarattı.

4) Yargılamanın yapıldığı her duruşma günü Silivri’ye giden tutuksuz sanıklar, sanık yakınları ve avukatlar, büyük bir maddi külfet üstlenmek zorunda bırakıldı.

5) Mahkeme, avukatlar tarafından sunulan ve sanıkların masumiyetini ortaya koyan birçok yerli ve yabancı Bilirkişi Raporunu dikkate almadığı gibi araştırılması için karar da almadı.

6) Bütün sanıkların ısrarla talep etmelerine rağmen, iddianamede sözde darbeyi önleyen kişiler olarak gösterilen Aytaç Yalman’ın ve Hilmi Özkök’ün ifadelerine başvurulmadı.

7) Mahkeme yaklaşık 150 Sanık Avukatı hakkında farklı gerekçelerle suç duyurusunda bulundu;
Savunmanın Baskı Altına Alındığı gibi bir tablonun ortaya çıkmasına yol açıldı.

8) Yargılamalar sırasında, duruşma salonunun tavanından sarkıtılan mikrofonlar aracılığıyla, sanıkların avukatları ile yaptıkları konuşmalar kayıt altına alındı.
Mahremiyet ilkesi ihlal edildi.

9) Savcının esasa ilişkin mütalaasının; henüz sanıklardan Ergin Saygun’un Sorgusu Tamamlanmadan Hazırlandığı ortaya çıktı.

10) Savcılık makamı tarafından isnat edilen suçlamalara dayanak teşkil eden dokümanların manipülatif bir niteliğe sahip olduğunu gösteren ‘Müzekkere Cevapları’, altı klasör halinde adli emanete kaldırıldı ve Savunmadan Gizlendi.”
***

ATATÜRK’ÜN, ORDUMUZA, SUBAYIMIZA BAKIŞI

Mustafa Kemal Atatürk, 31 Temmuz 1920 tarihinde, Afyonkarahisar Kolordu Dairesi’nde subaylara hitaben bir konuşma yapmıştır. Bu konuşmayı özetleyerek,
“TÜRK, ASKER DOĞAR, ASKER ÖLÜR” denilen, Yüce Türk Milletinin değerlendirmelerine sunuyorum:

AKP hükümetinin Memuru durumuna getirilen Yargı tarafından Balyoz davasıyla itibarı ve morali sıfıra indirilen Türk ordusuna, bakalım, her konuda ufkun ötesini gören, özel insan, Mustafa Kemal neler demiş,

“… Millet, bağımsızlığını ordudan bekler… Ordunun ruhunu teşkil Eden subaylardan bekler
Arkadaşlar! … Kuvveti olmayan, dolayısıyla mücadele edemeyen bir millet, mahkûm ve esir vaziyettedir. … Dünyada hayat için, insanca yaşamak için, bağımsızlık lâzımdır. Bağımsızlık sahibi olmak için, kuvvet sahibi olmak ve bunun için mevcudiyetini ispat etmek icap eder. KUVVET ORDUDUR.

… İngilizler, milletimizi bağımsızlıktan mahrum etmek için, pek tabii olarak evvela onu Ordudan Mahrum Etmek çarelerine giriştiler.
Sonra kumandanlarımıza ve subaylarımıza tecavüz ve taarruza başladılar.
Her halde Ordu, Düşmanlarımızın Birinci Taarruz Hedefi oldu.
Orduyu imha etmek için mutlaka subayları mahvetmek, aşağılamak lazımdır. Buna da teşebbüs ettiler. … Ordu ise, arkadaşlar, ancak subaylar heyeti sayesinde vücut bulur.
“Ordunun Ruhu Subaylardadır.”

… Millet, bağımsızlığının muhafazasından ibaret olan hayati gayesinin teminini ordudan, ordunun ruhunu teşkil Eden subaylardan bekler. Allah göstermesin milletin bağımsızlığı ihlal edilirse bunun vebali subaylara ait olacaktır. Çünkü, düşmanlarımız herkesten evvel Onları Öldürür.Onları Aşağılar ve Hor Görürler. … Düşmanlarımızın da kastettiği, o Şerefi Ayaklar Altına Atmaktır.” Mustafa Kemal

Kaynak:
* Afyon’da çıkan İkaz Gazetesi’nden aktaran: Anadolu’da Yenigün Gazetesi, 10 Ağustos 1920.
* Atatürk’ün Bütün Eserleri, c.9, Kaynak Yayınlan, Istanbul. Ekim 2002, s. 112-113
***

BİZLERDEN BİRKAÇ SAPTAMA:

Hüseyin Avni Güler: “Askerine düşman olanlar, düşmanın askeri olurlar”

Erdal Sarızeybek: “Ordumuz, AKP iktidara geldiğinden bu yana çok yıpratıldı. Ordumuzu bilerek, ya da bilmeyerek, yıpratanlar, Ordunun bize her zaman lazım olacağını neden düşünmezler?
Silahlı Kuvvetlerimiz gücünü kaybederse, dostumuz rolü yapan düşmanlar bizi bu coğrafyada yaşatmazlar.
Askerimizin kıymetini bilelim ve onu yıpratmaktan vazgeçelim.”

“BUNLAR DÜŞMAN MI?”

Kimi “BDP’li vatan hainleri Meclis’te, komutanlar Silivri’de… Hangi teröriste gerçekleştiremediği bir eylemden ötürü müebbet verdiniz de, askere kendi uydurduğunuz Terör Örgütü Üyesi safsatasıyla ve sadece teşebbüs sebebiyle Müebbet veriyorsunuz?”

… İmralı’daki terörist başı her konuşmasında, devleti tehdit ediyor haftada bir gün eşiyle dostuyla açık görüşme yapabiliyor,
… Terörle mücadele eden, “Ne Olacak Bu Memleketin Hali!” diyen askerlerimiz hapiste oldukları müddetçe kimseyle görüşemeyecekler diye karar çıkıyor.
Başbakan’ımızın sesi çıkmıyor. Askerimiz, ne bebek katili ne de vatan haini! Ama, Ordumuzun düştüğü duruma bakın! Bu düşmanlığı HALKIMIZ görsün artık!!

“… Sayın Başbakan’ımız kalkıp da “Askerimiz” demesin. Çünkü AKP zihniyetinin ülkenin askerine yaptığı ortada… Türk askeri ile uğraşanlar şunu iyi bilsin! Türk Ordusu her zaman gurur duyduğumuz ve duyacağımız bir kuruluştur.

PKK’ya karşı savaşan komutanlarımızı bebek katili Öcalan’dan daha suçlu hale düşürülmesi, hükümetin orduyu etkisizleştirme çabalarının bir parçasıdır.
Orduya hakaret Türk Milleti’ne ve şehitlere hakarettir!”

Sandığa Gitmeyen, “YETMEZ AMA EVET” diyen ve AKP’ye oy veren değerli insanlar, lütfen gerçekleri bilin! Her yaptığı zulmü unutturmak için yeni bir gündem yaratan,
Bu mahkemenin kararları açıkladığı günün peşinden birçok maddeye ZAM yapan AKP hükümetini artık İktidara Getirmeyin!

Ve ALTIN DEĞERİNDEKİ ‘OY’LARINIZI verdiğiniz insanların yaptıklarını sorgulayın ve
ona göre oylarınızı kullanın!. 23 Eylül 2012 Pazar

CEMİL DENK, (E. Albay – Ankara )
Atatürk’ün, Din’e, Laiklik’e ve Kadına Bakışı” konusunda Araştırmacı Yazar
0 532 217 88 11 E-Mail: denk.cemil@gmail.com
=====================================================

Teşekkürler Sayın Cemil Denk..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 24.9.12

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net