Etiket arşivi: Prof. Dr. Halil Çivi

PARANIN DEĞERİ, EFLASYON ve MERKEZ BANKASININ GÜCÜ

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

Vatandaşlar, “Hocam insanlar bu denli ekonomik sıkıntı çekerken niye ekonomi ve özellikle de para ve enflasyon konusunda hiç yazmıyorsunuz?” diye sitem ediyorlar. Bu tür soru soranlar için kısa bir özet sunmaya çalışayım.

Türkiye, özellikle 2022 yılı ile birlikte hızlı bir enflasyonist sürecin içine girdi. Hem mal ve hizmet fiyatları ve hem de döviz kurları hızla artmaya başladı. Resmi verilere göre yıllık enflasyon oranı Nisan 2022’de % 70’ler, Dolar – TL kuru ise 16.00 TL düzeyine dayandı. TL’nin değeri hızla erimeye başladı. Bu durum, başta petrol, doğalgaz elektrik v.b. temel girdilere yapılan sürekli zamlar yoluyla halkın vazgeçilemez geçimlik ürün fiyatlarının hızla tırmanmasına ve dar gelirlilerin gönenç (refah) düzeyinin de aynı hızla azalmasına neden oldu. Verili (mevcut) durum aynı nedenlerle ve aynı hızla sürüyor…

ULUSAL PARANIN DEĞERİ NASIL OLUŞUR?

Günümüzdeki tüm ülke paraları karşılıksızdır. Devlet kâğıda “para ol der” kağıt para olur. Alltın ya da gümüş karşılıkları yoktur. Paraların değeri piyasada satın alabildiği mal, hizmet ve döviz miktarı ile ölçülür. Devletin mal, hizmet ve döviz fiyatlarına müdahale etmediği (karışmadığı), fiyatların piyasadaki arz ve talep (sunu ve istem) dengesiyle belirlendiği dışa açık ekonomilerde ulusal paranın iç ve dış değerinin oluşumu için şunlar söylenebilir:

A- Ulusal Paranın İç Değeri

Eğer sabit bir para miktarı ile beli zamanda giderek daha çok mal ve hizmet satın alınabiliyorsa ulusal paranın değeri artmış olur. Tersine aynı miktar para ile, giderek daha az mal ve hizmet alınabiliyorsa o zaman da ulusal paranın değeri düşmüş olur.

B- Ulusal Paranın Dış Değeri

Eğer sabit miktardaki ulusal para ile zaman içinde giderek daha çok yabancı para alınabiliyorsa, döviz kuru düşmüş, ulusal paranın değeri yükselmiş olur. Tersine yine aynı para miktarı ile zaman içinde giderek daha az yabancı para alınabiliyorsa döviz kuru yükselmiş, ulusal paranın değeri düşmüş olur.

Bir tümce ile şöyle denilebilir: Bir ülkenin ulusal parasının iç değeri ülkedeki fiyatlar genel düzeyinin düşmesi ya da yükselişine bağlı olarak artar ya da azalır. Dış değeri ise döviz bolluğunda artar, döviz kılığında ise düşer.

ENFLASYON NEDİR?

Genel anlamda enflasyon, zaman dilimleri itibarıyla (bakımından), bir dönemden öbürüne, bir ülkedeki mal ve hizmetlerin ortalama fiyatlarının sürekli artış eğilimi içinde olmasıdır. Enflasyon, halkın ya da tüketicilerin satın aldıkları mal ve hizmet fiyatlarına bir eklenme yani zam olarak ortaya çıkar.

Zam ya da enflasyon, tüketiciler açısından dolaylı ve gizli bir vergi etkisi oluşturur. Tüketicilerin gelirlerini kemirerek halkın gönenç (refah) düzeyinin düşmesine, yani yoksullaşmaya neden olur. Enflasyonun neden olduğu gelir ya da satın alma gücü yerine konmazsa halk yoksullaşır.

  • Bir ülkede enflasyon oranı ne denli yüksekse, toplumsal gönenç yitimi o ölçüde çok olacaktır.

Genelde denilir ki; sabit gelirlilerin ücretlerine yapılan zamlar, onların gelir yitiklerini hiçbir zaman tam olarak karşılamaz. Çünkü,

  • Enflasyonist dönemlerde ücretler merdivenle, fiyat ise asansörle yükselir.

Gelişmiş ülkelerdeki enflasyon oranları % 2-3 olarak normal kabul edilebilir. Günümüzde gelişmiş ülkelerin enflasyon oranlar ortalama % 7-8 aralığındadır. Genel olarak % 50 sınırını aşan enflasyon ise hiperenflasyon (çok aşırı) olarak değerlendirilir.

Türkiye’deki %69.7 enflasyon düzeyi, hiper ya da dörtnala enflasyon olarak kabul edilmelidir.

ENFLASYONLA SAVAŞIM

Enflasyonla savaşımın 2 ana yolu vardır :

1- Sunuyu (arzı), yani ekonomide dolaşımda olan piyasadaki mal ve hizmet miktarını artırmak.

Arzı artırmak 2 yolla olur. İç üretimi teşvik ve dışalım. Gerçekte dışalım zorunluluktan doğar. Gerçek olan yerli üretimi, ekonominin gereklerine göre, olabildiğince çeşitlendirmek ve çoğaltmaktır.

Türkiye ekonomisi teknolojik ürünler, kimi aramallar ve enerji girdileri bakımından büyük oranda dışa bağımlıdır. Son yıllarda yanlış tarım politikaları nedeniyle dışalım kervanına tarımsal girdiler ve tarım ürünlerine dayalı temel gıda maddeleri de eklenmiştir. Sunu (arz) yönlü olarak enflasyonla savaşımda Türkiye’nin eli büyük oranda zayıflamıştır.

2- İstemi (talebi) yani satın alma gücünü baskılamak.

Ünlü ABD’li parasal (moneter) iktisatçı Milton Friedmen, enflasyonu her zaman parasal bir olay olarak kabul etmiştir. Enflasyonu denetleyebilmek için mutlaka piyasadaki toplam para miktarını, yani toplam satınalma gücünü denetlemek gerekir. Bu görev Merkez Bankalarının işidir. Ancak merkez bankaları da her anlamda özerk olmalıdır.

MERKEZ BANKALARI

Merkez Bankalarına “bankaların bankası” denilir. Piyasadaki tüm bankalar, merkez bankalarının yönlendirmesi ve denetimi altında çalışır.

Dünyanın her ülkesinde para basma ve enflasyonla mücadele görevi merkez bankalarına verilmiştir. Bir ülkedeki toplam para arzının denetimi ve gösterge faizi merkez bankasının bağımsız kararı ile belirlenir.

Merkez bankaları genelde özerktir. Bu özerlik yönetsel, politik, akçalı (mali) ve bilimsel alanları kapsar.

Bir ülkedeki fiyatların ve döviz kurlarının denetimi ve istenen düzeye indirilmesinde merkez bankasının 3 ana silahı vardır. İç piyasa için piyasadaki para miktarının denetimi yani emisyon tutarının denetimi, etkin faiz politikası, gösterge faizinin gereksinime göre değiştirilmesi ve döviz kurlarını tutabilmek içinde güçlü bir döviz birikimi (rezervi)

TÜRKİYE DE DURUM NEDİR ??

– Türkiye ekonomisi üretken ve döviz üreten bir yapıdan giderek uzaklaşmıştır. Arz yönlü olarak güçlü bir biçimde enflasyonla savaşımda zayıf durumdadır.
Merkez Bankası bağımsız değildir. Enflasyona karşı en önemli silahı olan gösterge faizi (politika faizi) bilimsel bir yanlış olarak % 14’te dondurulmuştur. Halbuki para arzını sıkılaştırmak için gösterge faizinin büyük oranda yükseltilmesi gerekir. Bu açıdan Merkez Bankası yönetimi silahsız savaşçı gibi olmuştur.
– Döviz kurlarını istenen düzeyde tutabilmek ve TL’nin değerini koruyabilmek için Merkez Bankası’nın güçlü bir döviz birikimine (rezervine) sahip olması gerekir. Ne yazık ki böyle bir birikim (rezerv) de yoktur.

Son söz                    :

  • Sorumlu siyasal iktidarın yukarıda sayılan temel yanlışlarını düzeltebilecek
  • Kısa, Orta ve Uzun erimli (vadeli) çözüm önerileri yoktur
  • Ya da olanlar yüzeyseldir (palyatiftir), günü kurtarmaya yöneliktir.

Halil Çivi şiiri : BİREY OL

ŞİİR KÖŞESİ..

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı
Halk Şairi

 

B İ R E Y  O L

Benim güzel kardeşim,
Seçkin, çağdaş yurttaşım,
Akıllı vatandaşım
Bir oy olma, birey ol.
Xxx
Sen altınsın, pul olma,
Kötülere kul olma,
Zorbalara dil olma,
Bir oy olma, birey ol.
Xxx
İnancını sömürtme,
Kazancını kemirtme,
Dertlerini köpürtme,
Bir oy olma, birey ol.
Xxx
Dinbazlara inanma,
Düzenbazlara kanma,
Boş laflara aldanma,
Bir oy olma, birey ol.
Xxx
Şarlatanları tanı,
Sevme haram yutanı,
Aklınla sev vatanı,
Bir oy olma, birey ol.
Xxx
Aklın yolunda yürü,
Kalma bilimden geri,
Kimseye olma sürü,
Bir oy olma, birey ol.
Xxx
Adalet canındadır,
Ahlak vicdanındadır,
Huzur irfanındadır,
Bir oy olma, birey ol.
Xxx
Demokrasi aşındır,
Laiklik yoldaşındır,
Her insan kardeşindir,
Bir oy olma, birey ol.
Xxx
Kula kulluktan sakın,
Olursun Hakka yakın,
Onurlu tavır takın,
Bir oy olma, birey ol.
Xxx
Bireyler özgür olur,
Aklı, fikri gür olur,
Özü, sözü bir olur,
Bir oy olma, birey ol.
Xxx
Halil Çivi’nin sözü,
Çağdaş insanın özü,
Olma kasaba kuzu,
Bir oy olma, birey ol.
Xxx

Prof. Dr. Halil Çivi
24 Mayıs 2022
Doğanbey / Seferihisar, İZMİR

DİN SÖMÜRÜSÜNE GEÇİT YOK!

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

DİN SÖMÜRÜSÜNE GEÇİT YOK!

Tarihsel gelişme süreci içinde, dinler, öz olarak, iktidar sahiplerine ve güçlülere hep adalet, liyakat, ahlak, kardeşlik, barış, dayanışma ve sevgi telkin etmiştir.

Buna karşın, ayrıklar (istisnalar) dışında, muktedirler ve güçlüler ise bu ilahi, dinsel öğretileri bir güç devşirme, saltanat ve çıkar sağlama aracı olarak kullanmaktan hiç çekinmemişlerdir.

Tarihsel devirler bu ve benzeri istismarlarla doludur.

Aynı durum İslam dini ve İslam toplumları için daha da belirgindir.

Dindarlık görünümü altında, kimi ruhban ya da ulemanın desteğini alıp dinbazlık yaparak dinsel, ilahi telkin ve inançları çarpıtıp kötüye kullanmak muktedir ve güçlülerin en büyük ilahi aldatma aracı olagelmiştir.

Çünkü sıradan inançlı, dindar bir insan, hatta yeterince akıl ve bilimle aydınlanamamış yarı aydınlar için gerçek din ile din olmayanı ya da din ile siyaseti ayırt etmek o denli kolay değildir.

En doğru yaklaşım ise aktarıcı (nakilci) din anlayışından vazgeçmek; akıl ve bilim yardımı ile akılcı din anlayışına sımsıkı sarılmaktır.

Yüce Önder Mustafa Kemal Atatürk‘ün yapmak istediği tam da budur :

  • ”Bizi yanlış yola sevk eden soysuzlar bilirsiniz ki, çok kere din perdesine bürünmüşler,
    saf ve temiz halkımızı hep din kuralları sözleriyle aldata gelmişlerdir.
    Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz…
    Görürsünüz ki milleti mahveden, esir eden, harabeden fenalıklar
    hep din örtüsü altındaki küfür ve kötülükten gelmiştir.”

Toplumu, gerçek dindarları, dinbaz muktedirler, din tüccarlar ve dinbaz din baronlarının istismar ve çıkar alanı olmaktan kurtarmaktır.

Laiklik, toplumu dinden soğutmak için değil, iktidar olmak ve çıkar sağlamak isteyen dinbazlara fırsat vermemek içindir.

Ayrıca laiklik demokrasinin olmazsa olmazıdır; farklı din ve inançların bir arada yaşayabilmesinin ön koşuludur.

Temel insan hakları, din ve vicdan özgürlüğü açısından inanç demokrasisidir.

Çağdaş yaşamdır.

Mustafa Kemal ATATÜRK :

  • “Bilhassa bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardır.
    Bu ölçü ile hangi şeyin bu dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz.
    Hangi şey ki akla, mantığa halkın menfaatine uygundur; biliniz ki o bizim dinimize de uygundur.
    Bir şey akıl ve mantığa, milletin menfaatine, İslamın menfaatine uygunsa kimseye sormayın. O şey dinidir.
    Eğer bizim dinimiz aklın mantığın uyduğu bir din olmasaydı mükemmel olmazdı, son din olmazdı.”

Aksi halde dinbazlıklar her devirde sürecektir.

İNSAN BEĞENDİĞİNİ Mİ SEÇMELİ YOKSA SEÇTİĞİNİ Mİ BEĞENMELİ? HANGİSİ DOĞRU?

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

1- İnsan Yaşamında Seçim Yapmak Kaçınılmazdır.

İnsan yaşamı hep seçim yapmakla geçer. Okul, öğretmen, arkadaş, eş, yemek, meslek, iş, işyeri seçimlerinden başlanarak, konut, araba, kent, giysi, mahalle, apartman komşusu… oradan da doktor, avukat, ideoloji, siyasal parti … daha sonra da pazar ya da markette sebze meyve… seçimine dek uzanan bir seçim yapma zorunluluğu ile karşı karşıya kalırız. Bu döngü kesintisiz sürer. İnsan yaşamı hep seçim yapma üzerine kurgulanmıştır. Seçme özgürlüğünüz ne denli çok ise seçebilme özgürlüğünüz de o denli çok olacaktır

2- Kimi Konularda Seçme Şansı Yoktur.

İnsan her konuda seçim yapamaz. Yaşadığımız aile ve toplumda seçemediklerimiz de vardır. Örneğin anne ve babamızı, cinsiyetimizi, derimizin, gözlerimizin, saçlarınızın rengini, boyumuzun uzunluk ya da kısalığını, doğduğumuz ailenin varsıl ya da yoksul olmasını, doğduğumuz ülkeyi, ırkımız ya da soyumuzu, ana dilimizi, dinimizi, mezhebimizi, hatta üyesi olduğumuz toplumun değerler sistemi olarak görenek – gelenek ve törelerini… doğarken hazır buluruz. Bu vb. doğarken hazır bulduğumuz konularda, kimi küçük ayrıklar (istisnalar) hariç (dışında), seçme şansımız olmaz. Seçme şansı olmayan bu tip konular nedeniyle insanlar eleştirilemez. Örneğin hiç kimse neden zencisin, neden Kürtsün ,neden kısa boylusun, neden Yahudisin, neden esmersin ya da neden Sünni ya da Alevisin diye dışlanamaz ve kınanamaz.

3- Herkesin Seçme Olanakları Eşit Değildir.

Toplumlarda genel olarak, servet, gelir, eğitim ve fırsat eşitlikleri yoktur. Seçme işlemine başvurabilmede bir başka konu da sahip olduğumuz mesleksel, ekonomik, toplumsal, ekinsel (kültürel), sanatsal ve siyasal … olanaklarla ilgilidir. Söz konusu seçme olanakları ve seçebilme özgürlükleri ne denli çoksa, seçebilme şansı da bir o denli çok olacaktır. Örneğin konut alacak paranız yoksa o konuda bir seçim yapamazsınız. Aynı biçimde eğer bir ülkede tek parti yönetimi varsa, başka siyasal partiye oy verme şansınız yoktur. Tiyatrosu olmayan ülkede tiyatro izlenmez!

4- Doğru Seçim Nasıl Yapılabilir.

Her seçim ya da karar, üzerinde uzun uzun düşünmeyi gerektirmez. Yemek seçmek, gideceği yere götürecek ulaşım aracına karar vermek, pazarda sebze, meyve almak, sergi gezmek… vb.  konularda daha önceki deneyimlerimiz ya da daha deneyimli arkadaşların önerileri bize yeterli olabilir. Ancak bu yazının başlığını oluşturan ana konu şudur:

  • İnsan beğendiğini mi seçmeli, yoksa seçtiğini mi beğenmeli?

a- Beğendiğini Seçmek

Beğenme daha çok psikolojik ve estetiğe, dış görünüşe, fiziksel konuma dayalı ve daha çok da duygusal bir yaklaşıma dini ya da siyasi ön yargılara dayalı olarak ortaya çıkar. Bu nedenle aldanma ve yanlış karar verme, parasını ya da zamanını boşa harcama hatta toplumsal geleceğini riske atma sakıncası taşıyabilir. Örneğin, dış görünüşünü, mutfağını, mekân genişliği, coğrafi konumunu çok beğenerek aldığınız bir ev kötü ve eksik malzemeyle ve depreme dayanıksız olarak yapılmış olabilir. Aynı şekilde modelini ve dış görünüşünü çok beğendiğiniz bir ikinci el otunun motoru çok eskimiş, daha önce yaşanmış kazalar nedeniyle iskeleti gönyesini kaybetme olasılığı vardır.. Ya da demagojilerle, gerçekleri tersyüs ederek halkı peşinde sürükleme başarısı(!) gösteren bir siyasi lider sizin kendi dünya görüşünüze aykırı oy kullanmanıza neden olabilir.

b- Seçtiğini Beğenmek

Bilimsel olarak doğru olanı önce doğru seçim yapmak, belli ölçütler (ussal, bilimsel, teknik, ekonomik, ticari, hukuksal, ahlaksal ölçütler) açısından araştırmalar yapmak; yanlış ve hatalı olanları ayıklamak, sonra kendi koşullarına en uygun olana karar vermek gerekir. Örneğin eğer ev alacaksa, fiziksel özellikler yanında deprem güvenilirliğini araştırmak. İkinci el otomobil alacaksa araç için güvenilir bir teknik rapor istemek. Siyasal olarak oy kullanacaksa oy vereceği partinin salt önderini değil, ideolojisini ve nasıl yönetildiğini iyi araştırmak gereklidir. Seçiğini beğenen insan nesnel (objektif) ve bilimsel ölçülere göre hem elediklerini niçin elediğini ve hem de seçtiğini neden tercih ettiğini doğru bilen insandır. Doğru Seçim yapabilmek doğruyu seçebilme yetisine sahip olmakla olanaklıdır.

Sonuç olarak : Yalnızca fiziksel beğenilere, duygusal bağlara ve aldatıcı akıl ve gönül çelen söz ve vaatlere dayalı seçimler yapmak doğru değildir. Ekonomik, ticari, mesleksel…. ya da siyasal kararların mutlaka akılcı ve bilimsel temele dayanması gerekir. Doğal olarak en ideal durum da, fiziksel ve duygusal olarak beğendiklerinizle belli objektif (nesnel) ölçütler koyarak seçtiklerinizin aynı nesnelerde ya da kişilerde birleşmesi, birbirine denk gelmesidir.

Yaşam boyu beğendiklerinizle seçtiklerinizin hep aynı isabeti göstermesi dileğiyle.
=========

  • Oruç sahurdan akşama , ahlak ve vicdan beşikten mezara kadardır. Ahlak ve vicdanla taçlanmayan bedensel orucun kimseye yararı olmaz. / Halil Çivi 

DİNBAZ YA DA DİNCİ SİYASAL REJİMLER ÜZERİNE NOTLAR

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

Vatandaş soruyor:
– “Dinbazlık ya da dincilik ne demektir?
– İslam ülkelerindeki siyasal iktidarlar neden olağan olarak hiç değişmiyor?
– Müslüman toplumlar göreceli olarak neden hep geri kalmışlar?”

Bu durum kitaplar dolusu açıklamalar gerektirir. Ancak ben yine de kısaca anlatmaya çalışayım.

Dindarı bilmeden dinbazı ya da dinciyi tanımlama olanağı yoktur. Dindar, samimi (içten) inançlı, güzel ahlaklı, düzgün karakterli, haramdan, zinadan, talandan, yalandan… uzak yani takva sahibi kişidir. Dindarın hilesi, hurdası, fitnesi… yoktur. Dindar, her zaman ve her koşulda dürüst ve güzel ahlak sahibidir.

Dinbaz ya da dinci ise dinle oynayan demektir. Dinden geçinendir. Nasıl ateşle gösteri yapana ateşbaz, iple gösteri yapana cambaz denirse, dinde iki yüzlü olana, kendi çıkarı için dini ve dine dayalı kutsalları kullanana da dinbaz denir. Dindar samimidir (içtendir), dinbaz ikiyüzlüdür. Dindarın tutum ve davranışları içtendir. Halbuki dinbazın tüm hal ve hareketleri kendisine çıkar sağlamak için beyin yıkamaya ve kandırmya yöneliktir. Dinbaz dinsel ibadetleri ve yardımları gösteri ya da reklam aracı yapmayı sever. Dindar ise gösterişten ve reklamdan uzak durur…

Dinbazın üzerindeki din yaftası kiralık elbise gibidir. İşi bitince çıkarılır. Dindarın insancıl, ahlaksal ve düzgün karakteri ise yaşam boyudur. Eğer bu karakter olumsuz yönde değişmeye başlarsa, dindarlık dinbazlığa dönüşecek demektir.

Genelde, çok azı dışında, hanedanlık ya da saltanata dayanan İslam ülkelerindeki siyasal iktidarların halkları ile olan tutum ve davranışları çoğu kez ikiyüzlüdür. Bu tür yönetimler, Allah ve din adına, cahil ve yoksul çoğunluktan hep sonsuz sabır, geri dönülemez itaat ve bitip tükenmez kanaat isteyerek onları dünya işlerinden ve dünya malına sahip olmaktan caydırmaya çalışırlar. Kendileri ise sınırsız servet, sarsılmaz siyasal güç elde ederek dünyaya egemen olma peşindedir. Halklarını ise bu servet ve saltanat gücünü Allah ve din gereği yaptıklarına inandırmaya çalışırlar. Kısacası dinbaz ya da dinci iktidarlar hipokrattır; yani ikiyüzlüdür.

Peki dinbaz ya da dinci siyasi iktidarlar bu ekonomik ve siyasal gücü nasıl devşirir ve nasıl sürdürürler? İktidarlarca bu ekonomik ve siyasal gücü elde tutma ve sürdürebilmenin başlıca ana nedenleri şunlardır :

1- Aklı ve bilimi öncelemeyen, tümüyle dogmatik değerlere dayalı, çoğu söylence ve boşinanlara (hurafelere) bezenmiş, eleştiriye kapalı, yüzyıllar boyu hep aynı şeyleri yineleyen bir eğitim sistemi. Böyle bir eğitim sistemi :

a. Toplumu akılcı düşünmekten, bilim ve teknoloji üretmekten… zihniyet (anlayış) devriminden geri bırakır. Çünkü cahiller sürüsüne çobanlık yapmak, cahil toplumları yönetmek daha kolaydır.
b. Akılcı ve bilimsel eğitimden uzak kalınınca da, ülke bilim ve teknoloji üretmekten yoksun kalır. Üretim, mal, hizmet ve toplumsal refah (gönenç) artmaz. Sonuç olarak ülke ve toplum bu geri kalmışlık çemberini kıramaz .

2- Hepsi olmasa bile, bu tür ülkelerde siyasal iktidarların güdümünde olmaya ve onlarla kendi çıkarları karşılığı işbirliği ve çıkar paylaşımı yapmaya hazır geniş ve yaygın bir ulema tipinin varlığı söz konusudur. Bu tip iktidar yandaşı ulema erkânı sürekli olarak toplumu siyasal iktidarlara sadakata (bağlılığa), sabra ve iktidara (ulu’l emre) itaata yönlendirir. Geniş halk kitleleri ise bu tip çıkarcı ulemalarca öğrenilmiş çaresizlik sendromu ile yaşamayı sürdürürler.

3- Antidemokratik, otoriter ya da totaliter ülkelerde, toplumu korkutmak ve sindirmek amacıyla, koç başı olarak kullanılabilen geniş ve güçlü bir güvenlık ordusu (polis, jandarma, asker, özel güvenlik..  güçleri) ve yine siyasal iktidarların güdümüne girmiş yargı kurumları vardır. Bu tür güçler ve kurumların görevleri varolan siyasal iktidarları kendi halklarından her ne pahasına olursa olsun korumaktır.

4. Totaliter ve otoriter rejimlerdeki güdümlü medya kuruluşlarının genel politikaları ve bu medyalarda, istisnalar hariç (ayrıklar dışında), görev yapan sözde aydınların tutum, davranış ve söylemleri ise, siyasilerin yanlış ve kusurlarını görmezden gelmektir. Doğru yaptıklarını ise abartıp sürekli yineleyerek otoriter ve totaliter iktidarların değirmenlerine su taşımaktır. Gerçekleri halktan ya da kamuoyundan saklamaktır.

Kıssadan Hisse                 :

Yüce Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk, yukarıda kısaca açıklanan ve gerçek dindarlıkla yakından ve uzaktan ilgisi olmayan bu çağdışı fasit siyaset çemberini kırmaya çalıştı. Hanedan ya da kişi iktidarını ortadan kaldırdı. TBMM’ni kurarak halkını kendi ekonomik, hukuksal, toplumsal (sosyal) ve kültürel (ekinsel) düzeninin belirleyicisi ve sahibi yaptı.

  • Demokratik laik ve sosyal bir hukuk devleti kurdu.

Buyruklar ve fermanlar yerini evrensel hukuk kurallarına bırakmaya başladı. Devlet, vatan ve ülke hanedan ya da kişilerin malı olmaktan çıktı; topyekun ulusun malı oldu… Temel amaç ve hedefler olarak bize, hepimize düşen önemli görev; başta siyaset anlayışımız olmak üzere, halkımızı, ülkemizi, devletimizi, ekonomimizi, sosyo-kültürel yapımızı, demokrasimizi, hukukumuzu, sanatımızı … çağdaş uygarlık düzeyine ulaştırmaktır.

Başka türlü, emperyalist ülkelerin vesayetinden kurtulma olanağı yoktur.

Çağdaş bir zihniyetin en önemli temel girdisi ise aklı, bilimi ve özgür düşünceyi önceleyen, Öğretim Birliğine (Tevhid-i Tedrisat) dayalı demokratik, laik ve bilimsel eğitimdir.

Eğitim sistemi çağdaşlaşmadan zihniyet çağdaşlaşmaz.

Son söz : AKIL, BİLİM VE UYGARLIK YOLUNUN GERİ VİTESİ YOKTUR VE OLMAMALIDIR!

Halil Çivi şiiri : KÖTÜLÜK SATANLAR

ŞİİR KÖŞESİ…

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı
Hak Şairi

KÖTÜLÜK SATANLAR

Ahlaka, hukuka düşman biridir,
Cebir, şiddet, kin ve nefret satanlar.
Yaşadığı mekân zulüm yeridir,
Cebir, şiddet, kin ve nefret satanlar.
Xxx
Fitneden, yalandan elini çekmez,
Milleti, ülkeyi bölmekten korkmaz,
Kul hakkı yemekten usanmaz, bıkmaz,
Cebir, şiddet, kin ve nefret satanlar.
Xxx
Cahil insanların aklını çeler,
Sevgiyi, barışı defterden siler,
Dini silah yapar, toplumu böler,
Cebir, şiddet, kin ve nefret satanlar.
Xxx
Ahlak, sevgi ışığını söndürür,
Çıkar için çok fırıldak döndürür,
Irkı, dili kaşır; halkı kandırır,
Cebir, şiddet, kin ve nefret satanlar.
Xxx
Gazileri, şehitleri ayırır,
Kendi gibi olanları kayırır,
Kötülük düşünür, zulüm buyurur,
Cebir, şiddet, kin ve nefret satanlar.
Xxx
Adalet mülkünün köşkünü yıkar,
Hukuka, ahlaka kör gibi bakar,
Birliğin, dirliğin yolunu tıkar,
Cebir, şiddet, kin ve nefret satanlar.
Xxx
Şöhrete, servete, paraya tapar,
Kardeşi kardeşin düşmanı yapar,
Çıkarına uygun her yola sapar,
Cebir, şiddet, kin ve nefret satanlar.
Xxx
Derindir, çıkılmaz, kazdığı kuyu
Zift gibi karadır vicdanı, huyu,
Peşinden sürükler cahili, toyu,
Cebir, şiddet, kin ve nefret satanlar.
Xxx
Tarih baba der ki devirler döner,
Krallar, sultanlar tahtından iner
Ecel kayığına mutlaka biner,
Cebir, şiddet, kin ve nefret satanlar.
Xxx
Zulüm gören halkın bağrı yanıktır,
Hali Çivi, tarih buna tanıktır,
Bu gün zalim olan yarın sanıktır,
Cebir, şiddet, kin ve nefret satanlar.
Xxx

HALİL ÇİVİ’DEN HİSSELİ MANİLER

ŞİİR KÖŞESİ

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı
Hak Şairi

HALİL ÇİVİ’DEN HİSSELİ MANİLER

(1)
Elini talandan çek,
Dilini yalandan çek,
Helalinle gül-oyna,
Belini haramdan çek.
(2)
Garibin kardeşi ol,
Doğrunun haldaşı ol,
Cahille yiyip içme,
Alimin yoldaşı ol.
(3)
Cimri malına kıymaz,
Yoksul lokmayı saymaz,
Karnı aç olan doyar,
Gözü aç olan doymaz.
(4)
Devlet malını çalma,
Milletten rüşvet alma,
Haram zehirli oktur,
Helalden geri kalma.
(5)
Yaşam malla var olur,
Haksız kazanç ar olur,
Alın teri yiyenin,
Ömrü bahtiyar olur.
(6)
Sofranı yoksula aç,
Malını öksüze saç,
İyinin yanında ol,
Kötüden uzağa kaç.
(7)
Sevgiden dinin olsun,
Ahlak imanın olsun,
İnsanları ayırma,
Temiz vicdanın olsun.
Xxx

24 Mart 2022, Prof. Dr. Halil Çivi

ULUSAL AHLAK VE ULUSAL BEKA KRİZİ NEDİR?

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

ULUSAL AHLAK ve ULUSAL BEKA KRİZİ NEDİR?

(AS: Bizim katkılarımız ve çekincelerimiz yazının altındadır..)

Ulusal ahlak ve beka krizi; bir insanın kendi ailesini, kendi vatanını, kendi toplumunu, kendi devletini, kendi kültürünü, kendi dilini, kendi tarihsel öğretilerini, kendi soydaşlarını ve kendi yurttaşlarını terk edip başka toplumlar, ülkeler ve devletlerin ideallerine göre programlanıp başkaları için çalışması, çaba göstermesi ve hatta savaşmasıdır. Tarih bunun örnekleri ile doludur.

Bu anlamda, biz Türkler olarak, bin yılı aşkındır Arap Dili ve Arap milliyetçiliği için, 1950’lerden bugüne de büyük oranda ABD’nin idealleri ve emperyalist hedefleri ve çıkarları için çalışıyoruz!

Dinler evrenseldir (AS: çekincemiz aşağıda..). Ayrıca dinler ve inançlar hiçbir ulusun tekelinde değildir. Uygarlık da evrenseldir (AS: çekincemiz aşağıda..).

Ahlaklı, vicdanlı, adil, kul hakkı yemeyen iyi bir Müslüman olmak için Arap milliyetçisi olmaya ya da uygar bir insan olmak için emperyalistlerin çıkarlarını gütmeye gerek yoktur.

Müslüman olmak Araplaşmayı, Arp milliyetçiliğine bilerek ya da bilmeyerek, hizmet etmeyi gerektirmez. Ne yazık ki içimizde hâla Arap alfabesini ve Arap dilini kutsal sayan insanımız hiç de az değildir (notumuz aşağıda..). Ancak Araplara ve Arap kültürüne düşman olmaya da gerek yoktur. Türk Dili ve kültürü ne ise Arap Dili ve kültürü de odur. Diller ve kültürler arasında bir alt ya da üst hiyeraşisi (katmanlama) kurulamaz. Aynı biçimde Batı, ABD hayranı, Batı taklitçisi ve gözü kapalı olarak Batıcı olmak da gerekmez. Yalnızca BATILI OLMAK yeter.

Batılı olmak, Batının çıkarları ve emperyalist emellerinin yanında olmak değildir. Batıda tarih ve toplum sahnesine çıkan çağdaş, Aydınlanmacı evrensel anlayış ve uygarlıktan yana olmaktır. Bu uygarlıktan türeyen değerler sistemini benimsemektir. Yurt sevgisinde, ülke ve toplum kalkınmasında Batılı gibi akıl ve bilimle eğitilmek, düşünmek ve davranmaktır.

Her ulusun kimliği kendisi için önemli ve değerlidir. Saygı duyulmalıdır. Ancak ulusların bilerek ya da bilmeyerek kendi ulusal kimliklerinden vazgeçmeleri doğru değildir. Hatta büyük bir sorumsuzluk ve vebal olur. Bu anlamda M. K. ATATÜRK asla Batıcı değil Batılı oldu. Kurtululuş Savaşını Batıyı yenerek kazandı.Türkiye Cumhuriyetini Batıya karşın kendi ulus kimliğine dayanarak kurdu. Batılı emperyalistleri yurdumuzdan kovan Lozan Antlaşması Batıya karşın bağıtlandı. Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu‘nu bu nedenlerle kurdu.

Ümmet kimliği ve ümmetçilik ise aynı dinin farklı kültürlerine sahip birçok farklı ulusu tek bir dinsel kimlikte birleştirme amacına yöneliktir. Arap halkları bile aralarında birlik kuramıyorlar. Çünkü ümmetçilik ütopiktir ve olanaksızdır. Ulusların salt din ve ahiret için çalıştıkları varsayımı gerçekçi değildir. Ayrıca toplumları aklın, bilimin ve teknolojinin yardımı olmadan yalnızca dinsel ahlak öğretileri ile kalkındırma ve geliştirme olanakları da yoktur. Bu nedenle,

  • Uygar dünya artık teokratik (dinci) feodal kültür ve dogmatik değerlerle yaşama dönemini kapatmıştır.

Ortaçağ çok gerilerde kalmıştır. Toplumlar ve bireyler için din, inanç ve vicdan özgürlüğü ve ulus kimliği ön plana çıkmıştır. Çoğunlukcu olmayan ama temelde çoğulcu, sözde değil özde demokratik toplumsal yapılanmalara, hukukun üstünlüğüne ve yurttaşların eşitliğine dayalı bir siyasal anlayış bilinci oluşmuştur. Yeni Dünya ve siyaset düzeni bunu gerektirmektedir. Artık

  • Ümmetçiliğin yeni dünya düzeninde ve dünyanın geleceğinde yeri kalmamıştır.

Tarihimizin genel akışı içinde, bu yeni dünyanın ekonomik, sosyal, kültürel, bilimsel ve siyasal düzenini en doğru ve en iyi kavrayan ve uygulamaya aktaran siyasal önder de Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk‘tür. O’nun ve ulusumuzun kendi özgür istençleri ile kurdukları laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devleti olanTürkiye Cumhuriyeti’dir. Bu, Cumhuriyetin kuruluş felsefesidir, kuruluş ilkeleridir. Ayrıca özgür akıl ve bilim destekli engin yurt ve ulus sevgisidir.

Gümüzde bile, tüm küreselci, emperyalist yoğun telkinlere karşın ulus devlet ve ulus kimliğinin önemi ortadadır. Putin, Ortodoks Hristiyanlık için savaşmiyor, Rus halkının ulus kimliği için savaşıyor. Aynı biçimde, Ukrayna halkı da kendi ulusu, kendi dil ve ulus kimliğini korumak için direniyor… (AS: natumuz aşağıda)

Sonuç olarak                     :

  • Araplaşmak, Acemleşmek… ya da Batıcılaşamak ayn sonucu doğurur.
  • Ulus bilincinin yitimi ulusal bekanın (sağkalımın) da yitirilmesi demektir
  • Kendi ulusal kimliğini ve ulus bilincini koruyarak, nedensiz biçimde, hiçbir ulusu düşman olarak etiketlemeden;
  • Yurtta ve dünyada barış” ilkeleri içinde yaşamanın yollarını aramak en doğru rotadır.

================================
Dostlar,

Sayın Çivi’nin “Dinler evrenseldir” düşüncesine katılmamız olanaksız.. En azından islam dini için.. Kuran kendisi sınırını çizip amacını sınırlıyor :

  • İslam Arap’ın dini.. evrensel değil, yerel!

Yusuf-2 : Biz Kuranı, anlayasınız diye, Arapça indirdik…
إِنَّا أَنزَلْنَاهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا لَّعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ
…İnnâ enzelnâhu kur’ânen arabiyyen le allekum ta’kılûn…

İbrahim-4 : Biz her Peygamberi kendi Kavminin Dilinde gönderdik…
وَمَا أَرْسَلْنَا مِن رَّسُولٍ إِلاَّ بِلِسَانِ قَوْمِهِ لِيُبَيِّنَ
…mâ erselnâ min resûlin illâ bi lisâni kavmihî liyubeyyine lehum…
***
Ayrıca “Uygarlık da evrenseldir” görüşüne katılamıyoruz.
Uygarlıklar yerel ve onu yaratan uluslarla sınırlıdır. Örn. Maya uygarlığı, Aztek uygarlığı.. Batı uygarlığı..

Ama MEDENİYET evrenseldir, tekildir ve aşkın bir kavram olarak Uygarlıkları da içerir.
***
Evimize gelen bir su teknisyenini “Selamın aleyküm” sözüne karşılık “günaydın” ile karşılamıştık 1-2 yıl önce. Genç adam şaşırdı, “Allahın selamı..” dedi. Konuştuk biraz.. Kendisini “Arap” sanıyordu, Türk olduğunu bilmiyordu!!
***
Ukrayna ne yazık ki emperyalizmin silahlı örgütü NATO yalakalığı yapmakta idi bir yandan..

Sevgi ve saygı ile. 25 Mart 2022, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
A​tılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı ​AbD
​Sağlık Hukuku Uzmanı, ​Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (​Mülkiye​)​
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik      twitter : @profsaltik    

 

NEVRUZ KUTLAMALARI ve ALEVİLER AÇISINDAN ÖZEL ÖNEMİ

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

21 Mart Nevruz Bayramı… Nevruz; Güneşin koç burcuna girdiği, gece ile gündüzün eşitlendiği, kış ve soğuk havaların geride kaldığı, doğanın gönenmeye ve güzelleşmeye başladığı, gündüzlerin gecelerden daha uzun olma sürecine girdiği, çayırlar ve çimenlerin bollaşmaya yüz tuttuğu, kapalı barınaklardaki evcil hayvanların doğal otlak olan meralara salındığı, yaşamları büyük oranda doğanın boluk ve bereketine bağlı olan insanların giderek daha iyimeser ve mutlu olma psikolojisine yöneldiği bir doğal takvim yılı konumundadır. Bu biyolojik ve mevsimsel takvim topyekun (bütünüyle) olumsuz doğa koşullarından olumlu doğa koşullarına dönüş zamanıdır.

Tarihten günümüze kadar (dek) gelen uzun bir dönemde Nevruz kutlamaları sadece (yalnızca) bir ya da birkaç etnik grubun (kümenin), örneğin salt Türk, Acem, Arap ve Kürt boylarının değil; değişik anlam ve kutlamalarla tüm kuzey yarım küresi halklarının ortaklaşa olarak doğa – bolluk ve bereket bayramı konumundadır.

“Newroz” sözcüğü Farsça “yeni gün” demektir. Nevruz da aynı sözcüğün Farsça söylenişinin Türkçeleşmiş formudur. Doğal – biyolojik bir değişim ve dönüşümün başlangıcı ve müjdecisi (muştucusu) kabul edilen bir gündür..

Nevruzun yarattığı bu değişim ve dönüşüm; daha kötü, katlanılması zor, bezdirici ve yıpratıcı koşulları geride bırakıp güzel günlerle buluşma ve daha mutlu yaşama umudunu da içinde barındırır. Yani Nevruz bir anlamda kurtuluş için müjde (muştu) ve umuttur. Doğadan aldığı umutla yaşama tutunma isteği ve çabasıdır.

Nevruz gününün bu iyimserlik, kurtululuş ve müjde yönü bazı (kimi) ulusların Nevruz gününü, yani 21 Mart tarini kendi ulusal kültür mitolojisinin bir parçası ile ilişkilendirmelerine neden olmuştur. Bilindiği gibi çeşitli halklara ya da uluslararası ait mitolojiler, efsane yahut söylenceler o halkların somut olmayan, ama kendilerince çok değerli ve soyut kültürel miraslarıdır (kalıtlardır).

21 Mart :

Nuh Peygamber‘in gemisindeki canlıların karaya çıkarak tufandan kurtuluş günü kabul edilir.

Musa Peygamber‘in Mısır’dan kaçarken Kızıldeniz’in yarılıp Yahudi kavminin Firavunun zümünden kurtuluş günü gibi düşünülür..

-Türk ulusunun Ergenekon‘dan çıkıp kurtuluşa ermesinde onlara ASENA adlı dışı kurdun çıkış yolu gösterdiği tarih ile ilişkilendirir.

– Kawa adlı bir demirci ustasının zalim hükümdar Dehak’ı öldürüp Kürt halkının zulümden kurulmasına neden olduğu tarihle bağlantı kurulur
.
– Dinsel inanişa göre tüm ölülerin kendi ruhları ile buluşup dirildikleri ya da dirilecekleri bir gün olduğuna inanılır.

– Yine dinsel inanışa göre Yunus Peygamber‘in 40 gün balık karnında kaldıktan sonra kurtulduğu gündür.

Bu liste daha da uzatılabilir.

ALEVİLER AÇISINDAN 21 Mart Nevruz günü daha büyük ve çifte önem barındırır.

1- Hz. Ali’yi, Annesi Fatima 21 Mart Nevruz günü Kâbe’de doğurmuştur. Hz. Ali Kâbe”de doğan tek insandır. Bu anlamda Hz. Ali İslamın baharı, ışığı, sürekli idealist ve adil önderi ve imamıdır. O’nun ve Hz.Muhamed’in kızı Hz. Fatiıma’nın soyundan türeyen 12 imamlar her zaman İslam ahlakının aydınlık yüzü olmayı sürdüreceklerdir. ALEVİLER bu düşünceye sımsıkı, yürekten bağlıdır ve gittikleri yolun Ehli Beyt ve 12 imamların yolunun en doğru yol olduğuna inanırlar.

2- Yine Aleviler açısından 21 Mart Sultan Nevruz günü onların kutsal GADİRHUM BAYRAMIDIR. Hz. Muhammet, Hakka yürümeden kısa bir süre önce Gadirhum denilen yerde mola vermiş, deve seferlerinde oluşturulan yüksek bir düzleme çıkarak İslam Dini’nin tamamlandığını, Hz. Ali’yi de kendinden sonra Müslümanlarının velisi, yani yöneticisi, önderi seçtiğini söylemiştir. Hatta “Benim Ehli Beytim (Hz. Ali, eşi Fatima ve çocukları Hasan ile Hüseyin) Hz. Nuh’un gemisi gibidir. Benden sonra Ehli Beytime uyanlar selamette olacaklardır.” diye yol göstermiştir.

Aleviler Nevruzda Cem ayini yapar, kurban keser ve lokma daģıtırlar. Hayvanlar özgür bırakılır, binek hayvanlarına binilmez. Koşum hayvanları arabaya koşulmaz.

Konuyu bitirirken bir önemli noktanın daha altını çizmek gerekir:

Farklı önem ve anlamlarlar yüklemiş olsalar bile Emeviler, Abbasiler ve Selçuklular Nevruz Bayramınını sürekli büyük özen ve törenlerle kutlamışlardır. Ünlü Osmanlı Şeyh-ül İslamı Ebussu’d Efendi, verdiği bir fetvada, Nevruz Bayamının Mecusi değil, İslami olduğunu, kutanabileceğini söylemiştir.

Cami minarelerinde halka dağıtılan MESİR MACUNLARI Nevruz kökenlidir. Ayrıca başta Alevi ve Bektaşi şairlerince ve özellikle de Hz. Ali’yi öven ve adına NEVRUZİYE denen geniş bir şiir yelpazesi vardır. Nevruz, İslam ve özellikle de Osmanlı kültüründe çok önemli bir yer tutar.

  • NEVRUZ BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN!

Halil Çivi şiiri : HAK YEME GÖNÜL !!!

ŞİİR KÖŞESİ…

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı
Halk şairi

 

HAK YEME GÖNÜL !!!

Eşitliği, özgürlüğü seçerken,
Hak yeme, hakkını yedirme gönül.
Evinde, sokakta yerken, içerken,
Hak yeme, hakkını yedirme gönül.
Xxx
Nefisler eşittir Hakkın katında,
Adalet ilaçtır zahir, batında,
Doğumdan ölüme tüm hayatında,
Hak yeme, hakkını yedirme gönül.
Xxx
Aklına sahip ol, ruhunu satma,
Kul hakkını yeme, haramı tatma,
Komşun aç uyurken sakın tok yatma,
Hak yeme, hakkını yedirme gönül.
Xxx
Duru ol, kirlenme, bulanık akma,
Ahlakın, hukukun bendini yıkma,
Elin namusuna kem gözle bakma,
Hak yeme, hakkını yedirme gönül.
Xxx
Sevgi pınarında yıka özünü,
Önce ölç, biç, sonra şöyle sözünü,
Şehvet, şöhret karartmasın gözünü,
Hak yeme, hakkını yedirme gönül.
Xxx
Tüm dinlerin özü hakkı bulmaktır,
Her canlıyı kendi gibi bilmektir,
Ahlaklı, vicdanlı, dürüst olmaktır,
Hak yeme, hakkını yedirme gönül.
Xxx
Zalimin zulmüne ortak olunmaz,
Çeteler, zorbalar örnek alınmaz,
İnsanlara baskı, korku salınmaz,
Hak yeme, hakkını yedirme gönül.
Xxx
Eğri yola sapma, olma serseri,
Hak, hukuk çiğneme, dosdoğru yürü,
Doğayı, insanı, canlıyı koru,
Hak yeme, hakkını yedirme gönül.
Xxx
Kin ve nefret duygusunu yele ver,
Cebir, şiddet öfkesini sele ver,
Oku, öğren en doğruyu buluver,
Hak yeme, hakkını yedirme gönül.
Xxx
Çalışkan ol, savsaklama işini,
Helâl kazan, sofrandaki aşını,
Haram lokma çürütmesin dişini,
Hak yeme hakkını yedirme gönül.
Xxx
Aklın ve bilimin izinden çıkma,
Ülkene, halkına yan gözle bakma,
Birlik esenliktir; sakın bırakma,
Hak yeme hakkını yedirme gönül .
Xxx
Halil Çivi der ki arı – duru ol,
Vicdanı tertemiz gönül eri ol,
İnsan evladına örnek biri ol,
Hak yeme hakkını yedirme gönül.
Xxx

19 Mart 2022, Çiğli / İZMİR