Etiket arşivi: Din ve Vicdan Özgürlüğü

TİLKİLİKLER , ASLANLIKLAR ve GERÇEK DEMOKRASİLER ÜZERİNE ÇEŞİTLEMELER…

Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

Hukukun üstünlüğünü dışlayan, anayasaların kesin bağlayıcılığına yanaşmayan, Yasama, Yürütme ve Yargı erklerinin tek elde toplandığı, kamu giderlerinin saydam olmadığı ve denetimsiz kaldığı, genelde aşırı merkeziyetçi, siyasal iktidar ve devlet ayrımı yapmadan, toplumu yönetme erkinin tek kişiye teslim edildiği göstermelik ve sözde demokrasilerde; eğer siyasiler, muhalefette iseler kurnaz tilki, iktidar olunca da, hep iktidarda kalabilmek için, koltuklarına sımsıkı yapışan yenilmez aslanlara dönüşürler.

Çünkü İktidarda olanlara ve iktidar yandaşlarına hep aslan payı düşer. Ayrıca iktidar hırsı da sürekli olarak deniz suyu içmeye benzer. Ne kadar çok içilirse o kadar fazla susatır.

Eğer bir toplumda katılımcı, çoğulcu, demokratik, laik, adil ve kamu yararını önceleyen gerçek bir demokrasi inşa edilmezse, iktidarlar değişse bile, seçmenlerin görevi, seçimden seçime, yeni tilkileri aslan yapıp aslan postuna (iktidar koltuğuna) oturtmaktan ve aslan payı alacak yeni iktidarlar ve yeni iktidar yandaşları seçmekle sınırlı kalır. Aslan payları da yeni iktidarlara ve yeni iktidar yandaşlarına akmayı sürdürür.

  • Kalıcı çözüm, tüm kurum ve kuralları ile birlikte; demokratik, laik ve sosyal hukuk devletini, hukukun üstünlüğü, din ve vicdan özgürlüğü, insan hakları, yasalar önünde eşitlik, adalet ve gerçek demokrasi temelleri üzerinde yeniden inşa etmektir.

Ulu Önderimiz Mustafa Kemal ATATÜRK‘ün kurmuş olduğu demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılına rastlayan 14 Mayıs 2023 seçimleri, devletimizin gidiş rotası açısından tam bir turnusol kağıdı olacaktır.

Yönümüzü, aklı ve bilimi büyük oranda dışlayan, içlerinde ırk, soy, din ve mezhep kavgalarının hiç bitmediği, çağdışı tarikat ve cemaatlarin cirit attığı, geri kalmış, adaletsiz, yarı aç – yarı tok Doğu toplumlarına mı çevireceğiz; yoksa tersine, aklın, bilimin, çağdaş eğitim ve ileri teknolojilerin egemen olduğu, refah (gönenç) düzeyleri yüksek ve insan onuruna yakışır adil bir hukuk ve demokrasi düzeni kurmuş Batı uygarlığından yana mı döneceğiz.

Herkes için, ayrımsız olarak, bu dünyanın güzel ahlak, adalet, hukuk güvencesi ve yüksek bir ekonomik refah sağlayan bir cennete dönüşmesi mi daha önemli; yoksa bu dünyanın her türlü adaletsiz, hukuksuz yoksunlukları ve ekonomik yoksulluklarına katlanıp, her türlü insancıl ve toplumsal gereksinmeleri öbür dünyaya sipariş etmek mi ?

Ayrıca dinsel açıdan, karnı tok, sırtı pek ve gelecek güvencesi olan toplumlarda, insanların daha adil ve ahlaklı yaşama şansları daha yüksektir. Kaldı ki, bu dünyada mutlu, adil ve refah (gönenç) içinde yaşayan insanların cennete gitme şansları azalmaz, tersine artabilir de…

  • Devlet ve siyasal iktidarlar insanları cennete götürmez!

Üstelik laik bir devlette, siyasilerin böyle bir görevleri de yoktur. İnananlar için cennet ödülü bireysel açıdan güzel ahlaklı, kul hakkı yemeyen elinden, dilinden, davranışlarından hiç kimsenin zarar görmediği insanlar içindir.

İşte şimdi bu seçimde, tam da böyle bir dönemeçte, tarihsel olarak yeniden Doğu, Batı yol ayrımındayız.

Karar halkımızın, yani sizin. Çünkü halkın en etkili siyasal gücü kendi bireysel “oy“udur.

Ne doğrarsa aşına o gelecek kaşığına. Her birey özgürce aklını doğru kullandığı, çetelere, siyasal baronlara, çıkarcı ve dinbaz kuruluşlara, akıl ve bilim karşıtlarına kiraya vermediği oranda geleceğini daha iyi inşa edebilecektir.

KUTSAL RAMAZAN AYINDA YAPILAN İBADETLERİN ANLAM VE ÖNEMİ ÜZERİNE KISA NOTLAR

Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

Sosyolojik açıdan tüm dinler, inançlar ve kutsal kitapların final (sonal) amacı ibadet (tapınç) değildir.

Güzel ahlaklı insanlar ve toplumsal barış ve kardeşliği inşa etmektir (kurmaktır).

İnsanların güzel ahlaklı ve adil kişiler olarak arınabilmelerine katkı sunmaktır.

Başta insan soyu, doĝa ve çevre olmak üzere, tüm canlıların hak ve hukukuna saygılı olabilmektir.
***

İslam dini dahil, tüm kutsal öğretilerde hem bireysel ve hem de kamusal açıdan, güzel ahlak ve adalet öznedir, yani erişilmesi gereken ana hedeftir.

İbadetler (tapınımlar) ise nesne, yani bu ana hedefe götüren yollar ve araçlardır.

Gerçek olan; yaşam boyu bireysel, ailesel, mesleksel ve kamusal her türlü ilişkilerde hiçbir zaman hak, hukuk adalet, güzel ahlak, liyakat (yaraşırlık) ve vicdan rotasından sapmamak, asla kimseye zarar vermemek (Primum non necere!), kula kul olmamak ve kul hakkı yememektir.

Tutulan oruçlar ve yapılan tüm ibadetlerin (tapınıların), güzel ahlak ve adaleti amaçladığının bilincinde olan, yüreğini başkalarına karşı kin, nefret, cebir ve şiddetten arındırarak toplumsal dayanışma ve birliğimize katkı sunan tüm içten inanç sahibi kardeşlerimize ne mutlu…

Demokratik – laik bir ülkedeki din ve vicdan özgürlüğünün bilincinde olarak, oruç tutan, tutmayan herkese, sevgi, kardeşlik ve barış içinde kalarak; gönlünce, özgür, bilinçli sağlıklı ve hayırlı ramazanlar dilerim.

HASRETLİK, ÖFKE, BU İŞE ALLAH KARIŞMAZ..

Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı


HASRETLİK…

-Beyinleri akla ve bilime, yani çağdaş eğitime,
-Yürekleri sevgi ve duygudaşlığa (empatiye),
-Tutum ve davranışları kardeşliğe, dostluğa,
-Üretimleri ileri teknoloji, çalışkanlık ve dürüstlüğe,
-Yönetimleri adalet, liyakat ve ahlaka,
-Dinler ve inançlarla ilgili tutum ve davranışları din ve vicdan özgürlüğüne, laikliğe,
-Kararları evrensel hukuka, insan haklarına,
-Gündelik yaşamları tevazu (alçakgönüllülük) ve tutumluluğa,
-Öneri, tedbir (önlem) ve çözümleri doğanın diline, doğa yasalarına,
-Siyasetleri siyasal etik ve saygınlığa, gerçek demokrasiye,

  • HASRET KALAN TOPLUMLARDA REFAH VE HUZUR OLMAZ.

****

ÖFKE…

İnsanın azgın ve denetimsiz öfkesi, aklın tümüyle iflası ve tıpkı çok güçlü bir tayfunun yakıp yıkıcı hortumu gibidir. Çünkü denetimsiz öfke mevcut (var olan) tüm dengeleri alt-üst eder. Yakıp yıkar, geriye sadece (yalnızca) giderilmesi zor ve çok yönlü maddi yıkımlar, manevi kayıplar (tinsel yitikler), yakıcı acılar ve uzun süreli gözyaşları bırakır.

Ayrıca, genellikle tekil ve cahil bireyin öfkesi çoğu zaman bilinçsizlikten kaynaklanır ve geçicidir. Zararı da kendisi ve kendi aile çevresi ile sınırlıdır.

Halbuki (oysa) mevki, makam, yetki sahibi ve ideolojik takıntıları olan muhterislerin öfkeleri ise bilinçli ve sistematiktir. Öfkelerinin zararları da genellikle kendilerine, kendi yakınlarına değil, ötekileştirilmiş olan öbür toplumsal kümelere yansır. Ayrıştırma ve dışlamalara neden olur. Bu tür öfkeli tutum ve davranışlardan ulusal ve toplumsal birlik dokusu büyük zararlar görür.

Bir atasözünde söylediğinin tersine, öfke baldan tatlı değildir; istisnasız (ayrımsız) ve herkes için, bal görünümlü, coğu zaman da öldürücü bir zehirdir.

Makamları ve yetkileri ne olursa olsun, kamu yöneticisi konumunda olan hiç kimseye cebir, şiddet, kin nefret ve hele de öfke asla yakışmaz.

Kamu yöneticilerin temel yönetim ilkeleri hukuk, adalet, düzgün ahlak ve ayrımsız hizmettir. Zaten toplum da kendisini yönetenlerden öfke ve dışlanma… değil, empati (özdeşim), adalet ve şefkat bekler.

****

BU İŞE ALLAH KARIŞMAZ

Bektaşi Babası ile bir arkadaşı kışın, çok soğuk ve fırtınalı bir havada yola çıkmışlar. Bir süre yürüdükten sonra çok üşümüşler. Soğuk ve tipiyi atlatmak için kuytu bir yere saklanıp soğuktan korunmak istemişler. Fakat hava çok soğuk ve fırtına çok sertmiş. İkisi de çok üşümüşler. Babanın arkadaşı, Allaha şöyle serzenişte bulunmuş :

– “Allahım, bu iki kulun donup ölünce eline ne geçecek? Şu fırtınayı dindir de kurtulalım.. deyince;

Bektaşi Babası:

– “Hiç boşuna yalvarıp durma. ALAH BU İŞE KARIŞMAZ. Aklımızı kullanmayıp, fırtınalı ve buz gibi soğuk havada yola çıktığımız için kabahat bizde..” demiş.

Kıssadan hisse             :

Fay hatları üzerindeki araziyi yapılaşmaya açan, bu arazi üzerindeki projelere ruhsat veren, doğa yasalarını ve fay hatlarını dikkate almayıp çürük yapı yapan, bu yapıları gereği gibi denetlemeyen ve sağlam diye oturma ruhsatı verenlere sözüm o ki;

Tıpkı Bektaşi Babası’nın söylediği gibi Allah bu işlere karışmaz.

Aklınızı kullanıp depremin gücünü hesaba katmadığınız için, kusur ve kabahat sizlerin.

AKIL, DİL, DEMOKRASİ ve ÇAĞDAŞLAŞMA ÜZERİNE KISA NOTLAR

Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

İnsan ancak akıl, dil ve düşünce yeteneği ile hayvanlardan ayrılır ve insanlaşır. Bu nedenle, aklın ve dilin görece özgür olduğu rejimlere demokrasi, aklın ve düşüncenin büyük oranda kısıtlandığı ya da tutsaklaştırıldığı rejimlere de   denir.

Demokrasiler, halkın istekleri doğrultusunda, yetkisini halktan alan temsilciler eliyle; teokrasiler dışında kalan diktatörlükler ise, bireysel keyfi buyruklarla yönetilir. Teokrasilerde ise, kuramsal olarak kral, sultan, padişah, emir ya da halifelerin dogmatik, dinsel kısıtlamalara uyduğu varsayılır. Ancak uygulamalar bu kurama çok uymaz. İstisnalar hariç (ayrıklar dışında), teokrasi ile yönetilen ülkelerin yöneticileri de diktatör olabilirler.

Bir toplumdaki özgürlükler, yani düşünmeyi dışa vurma alanları ne denli genişse o toplumun demokrasisi –özgürlük yelpazesi– o denli geniştir. Demokrasiler, başkalarının özgürlüklerine saygılı kalarak, insanların aklını, dilini ve düşüncesini özgürce kullanabildiği, fikirlerini de korkmadan açıklayabildiği, doğruları söyleyebildiği özgürlükçü rejimlerdir.

Diktatörler, her koşulda, akılcı ve özgür düşünceleri kendi iktidarları için tehlike olarak görür ve her türlü devlet gücünü ve toplumsal kutsalları (ekonomi, para, makam, kolluk güçleri, yargı, medya, din, mezhep, ırk, dil, vatan ve bayrak sevgisi …) kötüye kullanarak özgürlükleri bastırmaya çalışırlar. Ancak özgürlüklerin kısıtlandığı oranda hoşnutsuzluklar ve direnmeler de çoğalır. Muhalefet yeraltına inebilir.

Tarihsel gelişme sürecine göre, özellikle de son dört yüzyıllık zaman dilimi içinde, devlet adına iktidar gücünü kullananların, yani siyasal iktidar olanların, özgürlük alanları giderek daha daralmış, buna karşın, bireylerin ve halkın özgürlük alanları ise giderek daha genişlemiştir. Tarihsel gelişme trendi (eğilimi) akıl, bilim, hak, hukuk, adalet, özgürlük ve demokrasiden yana olmuştur.

Bu tarihsel gelişmeye ve eğilime uymayan durumun istisnaları (ayrıkları) ise, çoğu İslam ülkeleridir. İslam ülkelerindeki demokrasi zihniyetinin (anlayışının) gelişimi Batı toplumları ile karşılaştırılamayacak ölçüde yavaş ve geridir. Hatta bu ülkelerde çok sık olarak, demokrasilerden geriye dönüşler de vardır. İran, Afganistan, Pakistan… gibi.

Demokratik, hukuksal, siyasal, sosyal ve kültürel (ekinsel) gelişmeler bakımından, halkının büyük çoğunluğu müslüman olsa bile, Türkiye Cumhuriyeti ve Türk toplumundaki gelişmeler öbür İslam devletlerine uymaz. Türk toplumunun genel rotası, çağdaş dünya ve çağdaş toplumlara yöneliktir.

M.K. Atatürk‘ün kurduğu laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu ve gelişmesi, kimi zaman bazı sapmalar geçirse bile, akıl, bilim, özgürleşme ve demokratikleşmenin dünyadaki tarihsel gelişme eğilimine uygundur.

Atatürk dönemini demokrasi olarak adlandırmayanlar olabilir. Ancak böyle düşünmek kanımca eksik ve yanlıştır. Demokrasi “pat” diye gökten inmez. Demokrasilerin yerleşik olabilmesi için toplumda, mutlaka bir zihinsel, davranışsal, düşünsel, kültürel, hukuksal ve siyasal altyapı değişimi gerekir.

Atatürk‘ün getirdiği devrimler, ilkeler ve yarattığı çok önemli zihniyet dönüşümleri, Türkiye için, çağdaş demokrasinin kültürel, sanatsal ve kurumsal altyapısının temel taşlarını oluşturduğunu unutmamak gerekir.

Kanımca Atatürk dönemi, başta parlamenter sistemin gelişimi olmak üzere, her türlü, siyasal, hukuksal, yönetsel ve başta akıl, bilim temelli çağdaş eğitim sistemi olmak üzere, yeni bir zihniyet yapısı ve çağdaş kurumları ile DEMOKRASİYE HAZIRLIK dönemidir.

Dünyada kısa dönemli Hitler, Musolini vb. faşist diktatörlükler vb. ibret verici, kötü, tersine gelişmeler dikkate alınmazsa tarihsel genel eğilim demokrasi ve özgürlüklerden yanadır. Her canlı ışığa, aydınlığa yönelerek büyür, gelişir.

  • İnsan soyu da, özgür aklın ve pozitif bilim ve teknolojinin ışığı ile büyüyüp gelişmeyi südürmektedir ve gelecekte de sürdürecektir.
  • Çağdaşlaşma ve demokratikleşmenin en önemli itici ve sürükleyici gücü ise,
    aklın özgürleşmesi, pozitif bilim ve teknolojinin başat duruma geçmesi,
    laik ve özgürlükçü demokrasilerdir.

Sanayileşme, sekülerleşme ile kentleşme ve doğru bireyselleşmedir.

Çünkü özgür akıl, pozitif bilim, ekonomik gelişme, sanayileşme, kentleşme ve özgür birey olmadan sekülerleşme, laikleşme ve demokrasi gereksinimi doğup gelişmez.

Kıssadan hisse (özce) :

Dünyadaki tüm koşullar ve beklentiler akıl, bilim, hukuk devleti, demokrasi ve adalet isteyenler; daha mutlu, sağlıklı ve daha yüksek gönenç (refah) sağlayan ve adilce paylaşan bir ekonomik düzen arzulayanlardan yanadır. Bunun kanıtı da devletler üstü bir hukuk güvencesi oluşturan Evrensel İnsan Hakları Bildirgesidir. Yine uluslar üstu din ve vicdan özgürlüğü güvencesidir.

  • Aklın, bilimin ve çağın gereklerine uymak koşuluyla, kötümser olmaya gerek yoktur.
  • Aklın ve bilimin gereklerine uymak insan olmanın gereklerine uymaktır.
  • Aklı olmayanın dini de olmaz.

Barajları oluşturan setler ne denli yüksek olursa olsun, barajlar yine dolar, ırmaklar bu setleri mutlaka aşarlar. Sular, yerçekimine aykırı olarak tersine akamaz.
İnsanlık ve gerçek demokrasi idealleri de kendi kutup yıldızının rotasından ayrılamaz.

Enseyi karartmayalım..

KİME YA DA KİMLERE NE DENİR?

Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

Kısa ve öz olarak:

1- Akla, bilime, teknolojiye, yeniliklere ve çağdaş eğitime sırtını dönenlere CAHİL,

2- Kendi öz çıkarları için İnsanı, bireyi, aileyi, toplumu dışlayanlara BENCİL,

3- Hukuka, anayasaya, yasalara, yaşadığı toplumun kurulu düzenine karşı çıkıp adaleti, huzuru ve güvenliği bozanlara SUÇLU,

4- Bulunduğu makamın gücünü ve yetkilerini kendisi, yakınları ve çevresinin çıkarları için kötüye kullanan ve kul hakkı yiyen yöneticelere ZALİM ,

5- Kendi emeği ve alın teri ile çalışıp geçinenlere ÇALIŞKAN-DÜRÜST,

6- Hep başkalarının sırtından geçinmeyi alışkanlık durumuna getirmiş olanlara ASALAK-BELEŞÇİ,

7- Yasa dışı örgütler kurup, halkın ya da kamunun mallarına hile ya da zor kullanarak sahiplenmeye çalışanlara ÇETE-MAFYA,

8- Çeşitli örgütlenmeler ve propagandalar yaparak, halkın ve inançlı insanların din duygularını ve kutsallarını kötüye kullanıp, mal, para, makam, itibar(!) ve iktidar sahibi olmak isteyenlere DİNBAZ-DİNCİ,

9- Sürekli doğruları ve haksızlıkları söyleyip dokuz köyden kovulmuş ve başları beladan kurtulmamış olanlara YARAMAZ-ASİ,

10- Fitne, iftira ve yalanlarla insanları ve toplum kesimlerini birbirlerine karşı kışkırtan ve karkaşa, kaos (karmaşa) çıkartıp düşmanlık üretenlere BOZGUNCU-FİTNECİ,

11. İnsanlar arasında ırk, dil, din, mezhep, cinsiyet ve bölge ayrımcılığı yapanlara IRKÇI-BÖLÜCÜ,

12- Görüntülü, yazılı ya da sözlü basında köşe tutarak, halkı, toplumu, bireyi dışlayıp, doğru ya da yanlış demeden, militanlaşıp, sürekli iktidarın icraatlarını övenlere YARDAKÇI-SOYTARI,

13- Dini mezhebi, ırkı, dili, inancı ve düşüncesi kendilerine benzemiyor diye insan yakan ya da öldürenlere CANÌ-VAHŞİ ,

14- Hukuka, ahlaka, insan haklarına, din ve vicdan özgürlüğüne, doğaya, çevreye hep saygılı davranan; ırk ve cinsiyet ayrımcılığından uzak duran, yaşamı boyunca adaletten hiç ayrılmayan, empati (duygudaşlık) yeteneği yüksek, özeleştiri yapıp hatalarını düzeltebilen ve kendini sürekli olarak daha iyiye ve daha güzele ulaşmak… için geliştirenlere de;

ÇAĞDAŞ İNSAN denir.

DEMOKRASİ, LAİKLİK ve TOPLUMSAL BARIŞIN SÜREKLİLİĞİ

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

Osmanlı Devleti bir imparatorluktu. İmparatorluklar çok etnisiteli, çok dinli, çok mezhepli ve çok kültürlü yapılardır.

Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı Devleti’nin küllerinden yeniden dirilerek bir ulus devlete ve bir cumhuriyete dönüşmüştür.

Günümüzdeki Türkiye Cumhuriyeti’nin demografisi Osmanlı’nin tüm dinsel, etnik ve kültürel çeşitliliklerini bünyesinde barındıran bir yapıdadır. Türkiye toplumu, demografik ve sosyolojik yapı olarak türdeş (homojen) değildir. Çok etnisiteli, çok dinli ve çok kültürlü özellikler taşır.

Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK,

  • ” Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye (Türk değil) halkına Türk Milleti denir.”

diyerek çoğulcu bir çerçeve (zarf) kimlik oluşturmuş, bu çoğulcu kimliğin hukuksal ve anayasal karşılığı olarak tüm yurttaşların eşitliği üzerine bina edilmiştir.

Yürürlükteki 1982 Anayasımızın 66. maddesi Türk kimliğini, “Türkiye Cumhuriyetine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür.” diye tanımlamıştır. Bu tanım, tüm etnik ve dinsel çeşitlilikleri olduğu gibi eşit kabul eden bir tanımlamadır.

Bu verilerden hareketle, sosyolojik, siyasal ve hukuksal açılardan Türk kimliği, bir ırk tanımı olmayıp, Türkiye Cumhuriyeti’ne yurttaşlık bağı ile bağlı olan herkesin ortak kimliğidir; geniş ve kapsayıcıdır.

Peki devletin ve ulusun varlık ve bütünlüğünü bozmadan bu etnik, dinsel ve kültürel çeşitlilik bir arada, barış ve erinç (huzur) içinde nasıl yaşatılabilir?

Çözüm, bu tür farklılıkları ortak çıkarlar, ortak amaçlar ve ortak idealler rotasında, hiçbir kesimi öbürlerine ezdirmeden, barış, dostluk, kardeşlik ve erinç (huzur) içinde birlikte yaşatmaya yönelik olmalıdır.

ÖYLEYSE:

1- Dinler, mezhepler ve öbür inanç farklılıklarını bir arada yaşatabilmek; evrensel ölçülerde din ve vicdan özgürlüğü sağlayabilmek için LAİK bir rejime gerek vardır.

  • Laiklik olmadan inanç demokrasisi, din ve vicdan özgürlüğü olmaz.

2- Toplumdaki tüm ırk, dil vb. etnik farklılıkları bir arada yaşatabilmek için, çoğunlukçu değil iyi işleyen, temel ve evrensel insan haklarına dayalı ÇOĞULCU BİR DEMOKRASİ gerekir. Ontolojik olarak her etnik kümenin kendisini ifade etmesine ve gündelik yaşamda kendi anadilini konuşmasına engel oluşturmak yanlıştır. (AS: Tek Resmi dil koşulu ile)

3- Devletin anayasal hukuk düzeninin ve bu hukuku uygulayacak siyasal iktidarlar ve devlet bürokratlarının, yurttaşların eşitliğinin vazgeçilmezliği ilkesinden hareketle, devletin tüm nimet ve külfetlerinin adil dağıtılması gerekir. Çünkü DEVLETİN DİNİ –ille böyle söylenecekse- ADALETTİR. Adalet mülkün (Ülkenin) yani iktidar olabilmenin temelidir.

  • Laik devletin dini, ırkı, mezhebi tarikatı, cemaati…olmaz.

Devlet, liyakat ve ehliyet ilkesi dışında, kendi yurttaşları arasında ayrımcılık yapamaz.

4- Başta eğitim, ekonomi, adalet, yargı, diyanet, iç ve dış güvenlık (polis, ordu) vb. kurum ve örgütlerin yukarıda gösterilen 3 ana amaca uygun ve etkin olarak kurgulanması gerekir. Devlet çarkı düzgün ve adil işlemelidir.

5- Demokratikleşmeye, belki de partilerin siyasal örgütlenme yapısından başlanmalıdır. Siyaset kurumunun işleyişi, a’dan z’ye adil ve güvenilir olmalıdır. Siyasal ahlak yasası çıkarılmalıdır. Siyasal partilerin, oy devşirme kaygısı ile ırkçılık, etnik bölücülük, dinsel ayrımcılık vb. konularda ayrıştırıcı ve düşmanlaştırıcı söylemlerde bulunmaları yasaklanmalıdır. Siyasal partiler arasındaki rekabet de kirli değil, dürüst olmalıdır. Partiler arasındaki rekabet konusu, her alanda ekonomik, toplumsal gönencin (refahın) artırılması ve halka hizmet niteliğinin yükseltilmesi üzerine odaklanmalıdır.

6- Hiçbir siyasal. ırkçı, dinci, etnik, bölgeci cinsiyetçi…  kesime demokrasi görüntüsü ya da düşünce özgürlüğü gerekçe yapılarak laikliği, din ve vicdan özgürlüğünü, kişisel ve demokratik özgürlükleri yok etme özgürlüğü verilmemelidir.

Kıssadan hisse, Atalarımız diyor ki :

“Ne doğrarsan aşına o gelir kaşığına.”

Bireyler ve toplumlar kendi geleceklerini ancak kendi akılları, kendi yetenekleri ve kendi olanakları çerçevesinde oluşturabilirler. Eldekini yeterli bulanlara sözüm yok. Ancak, yeterli bulmuyorsanız, mutsuzsanız, daha özgür ve iyi koşullarda yaşamak istiyorsanız o zaman akılcı ve bilimsel olarak gereğini yapın.

İnsan umut ettikçe yaşarmış. Umudunuz, yaşama sevinciniz ve yaşamı güzelleştirmeye yapabileceğiniz katkılarınız hiç eksilmesin..

BİR ÜLKEDE MUTLU TOPLUMSAL YAPI İÇİN SİYASET KURUMUNUN ÇÖZMESİ GEREKEN 3 ANA ALAN

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

BİR ÜLKEDE MUTLU TOPLUMSAL YAPI İÇİN SİYASET KURUMUNUN ÇÖZMESİ GEREKEN 3 ANA ALAN

1- EKONOMİK ALAN

Toplumda ayrıksız (istisnasız) herkes için istihdam, yani iş güvencesi, yeterli aile geliri ve adil bir gelir ve servet dağılım düzeni oluşturarak halkın beslenme, barınma, eğitim, sağlık vb. temel gereksinmelerini karşılayabilmek için çağın gereklerine göre mal ve hizmet üretip topluma sunabilmek; böylece ekonomik gönenç (refah) ve konfor düzeyini yükselten bir ekonomik örgütlenme sağlamak.

Bir ülkedeki devlet, ekonomik üretim ve özellikle de gelir dağılımı ve refah paylaşımında güçsüz sosyal sınıflar ya da zayıf ve yoksul sosyal kümeler (gruplar) için pozitif ayrımcılık yapabildiği oranda SOSYAL DEVLET olur.

2- ÖZGÜRLÜK ve DEMOKRASI ALANI

Herkes için katılımcı, çoğulcu, özgürlükçü, etnik, azınlık, din ve vicdan özgürlüğünü, ve çağdaş insan haklarını, düşünce ve basın özgürlüğünü güvence altına alan, toplumun tümüne erinç (huzur), barış ve güven sağlayan ve geri dönülemeyen gerçek bir demokrasi rejimi…

Bir ülkedeki kurulu demokratik düzen aydınların, sanatçıların, farklı inançta olanlar ve farklı etnik ve azınlık kümelerin temel insan haklarını, din ve vicdan özgürlüklerini sağlayabildiği oranda gerçek demokrasi olabilir.

3- ÇAĞDAŞ HUKUK GÜVENCESİ

İnsanlar arasında ırk, dil, din, cinsiyet, mezhep… ayrımcılığına fırsat vermeyen, hiçbir aileye, etnik, azınlık, dinsel vb. kesimlere, ayrıca yönetici sınıfa ayrıcalık tanımayan, diktatörlüğe ve teokrasiye kapalı, ayrımsız (istisnasız) herkesi yasa karşısında eşit kabul eden bir anayasal laik ve çağdaş hukuk devleti düzeni..

Bir ülkede eğer devletin dini adaletse, bu adalet her kesim arasındaki sosyal adalete dönüştüğü, yani zayıf, güçsüz ve yoksulların hak ve hukukunu da zengin ve güçlülerin hukuku ölçüsünde eşitlik çerçevesi içinde koruyabildiği oranda ADALET DEVLETİ olur .

Bu 3 alanın çok iyi düzenlenmesi ve eş zamanlı olarak birlikte anayasal güvence altına dalınması gerekir Gerisi ayrıntıdır.

Başta “Altılı Masa” olmak üzere, tüm siyasilere önemle duyurulur.

Tarikat ve cemaatler pençesindeki Türkiye

SİYASET11.08.2022, BİRGÜN

Cemaat ve tarikat adı altında hukuk dışı yapılanlar veya Anayasa dışı işlem ve eylemleri alışkanlık haline getiren anayasal kuruluşlar, “kişi+parti+devlet” birleşmesi sürecinde daha görünür oldu ve azgınlaştı.

•FETÖ’den İsmailağa cemaatine uzanan yasa ve ‘kayıt dışı’ (C. Çiçek) örgütlenmeler
•Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) gibi kurumların Anayasa dışı işlem ve eylemleri
•Devleti temsil yetkisi ile donatılan makamların dini siyasete alet etmesi
Din istismarı kamu yönetimini çökertti. KPSS hırsızlığı ile iki haftadır bir kez daha çalkanan Türkiye, “Cemaatler pençesi”ni kırabilecek mi?
•ÖSYM başkanlığına atanan profesörün ilk işi, ”cemaat başına övgüler dizen” iletisini silmek olmuş.

DİN İSTİSMARI

Din ve vicdan özgürlüğünü güvenceleyen md.24, sınırlama ve yasaklama kurallarını da koyuyor. “Kötüye kullanma” yasağı, çok yönlü ve kapsamlı:

  • “Devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, din veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz”.

Bu yasağın sürekli çiğnenmesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin laik (dünyevi) niteliğini kemirmekte.

NESNELLİK ve SAYDAMLIK

  • “Hizmete alınmada, görevin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayırım gözetilemez” (md.70) kuralı da, en çok ihlal edilen diğer madde (Any. 70).

Aralarındaki ilişki şöyle: Liyakat ilkesi, din özgürlüğü kötüye kullanılarak zedeleniyor. Bunda, mezhep ve tarikat temelinde hukuk dışı fiili örgütlenmeler olarak cemaatler başköşeyi tutmakta, resmi unvanlı kişiler de araç işlevi görmekte.

KPSS benzeri toplu sınavlar, md. 70’in amacını gerçekleştirme aracı. Bu ise, önceden belirlenmiş kurallar gereği ve saydam bir uygulama ile olur. Tersi durumda, liyakat ilkesi, bir söylemin ötesine geçemez.

Test sınavları nesnel bir biçimde gerçekleştirilse bile, ‘sözlü sınav’, yandaşları kayırma eşiği olarak kullanılıyor. Bu nedenle, mülakat yapılmamalı veya nesnel ve saydam olmalı.

GÜVENLİK ve ARŞİV

Ne var ki, AKP-MHP tarafından oylanan yasalar, yargıç ve savcılardan öğretmenlere, bekçilerden askerlere kadar, nesnellik ve saydamlıktan uzak, Anayasa’ya ve AYM kararına aykırı sözlü sınav düzenlemeleri ile bezeli.

Sınavda başarılı adaylar, kamu görevine giriş için, bu kez, Anayasa’ya aykırı bir biçimde öngörülen ve uygulanan güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması (GS-AA) engelini de geçmek zorunda.

Bunda da belirleyici ölçüt, siyasal saik oldu ve kamu görevine girişin ayrıksız koşulu “liyakat ilkesi” hiçe sayılarak, Anayasa’ya aykırı olan GS-AA Yasası (7315 sy.), TBMM’ye karşı, AKP-MHP ‘darbesi’ yoluyla oylatıldı.

LİYAKAT DEĞİL, TARİKAT

AKP iktidarında FETÖ ortaklığı ile merkezi sınavlara ilişkin soru çalma, şifreleme gibi birçok iddia gündeme geldiği gibi ortaklık sona erdiğinde bu hususlar yargılama konusu oldu. Fakat bu yöntemle kamuda birçok alanda liyakatsiz atamalar yapıldı.
•Liyakat ve hukuk eksiği, 15 Temmuz darbe girişimine elverişli bir zemin hazırladığı halde AKP, yeni ortaklarıyla benzer zaafları sürdürmekte.
KPSS skandalı sonucu görevden alınan ÖSYM başkanı için, MHP’nin referansının; yeni atamada ise, liyakat ve bilim yerine, bir cemaatin etkili olduğu ileri sürülmekte.
Kamuda genel çürümüşlük, son yirmi yılın ürünü.

HUKUKA DÖNÜŞ İÇİN

Dini, sahtekarlık ve hırsızlıkları örtbas etme aracı olarak kullanmaktan çıkarmak,
Türkiye’yi cemaat ve tarikat pençelerinden kurtarmak,
•DİB gibi resmi kuruluşları, anayasal amaçlarına yönlendirmek,
•“Kişi+parti+devlet” birleşmesi yerine, yasama/yürütme/yargı ayrılığını sağlamak,
•Kamu yönetiminde liyakat ve hukuku egemen kılmak için,
•Yurttaşlar ve toplum, CHP öncülüğünde kurulan 6’lı masa bileşenlerinden dünyevi hukuk yolunda kararlı adımlarına ivme kazandırmasını bekliyor.

CEMEVLERİNE YAPILAN HUKUK VE AHLAK DIŞI SALDIRILAR

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

30 Temmuz 2022 günü, Ankara’da hem de ibadet yapılırken, Alevilerin ibadet yeri olan Cemevine bozgunculuk ve fitne kokan bir saldırı oldu.

Anayasal olarak din ve vicdan özgürlüğünü temel almış Türkiye Cumhuriyeti gibi demokratik ve laik bir devlette; Alevi, Bektaşi, Caferi, Mevlevi, Sünni, Şii… ya da Musevi, İsevi, Bahai… deist, agnostisist, ateist.. her türlü inanç kümelerinin can, mal, inanç ve ibadethane (tapınç yeri) yaşamları ve özgürlükleri devlet güvencesi altındadır. Devlet, tüm inanç kümelerine her konuda eşit uzaklıkta durmak, etkin (aktif) bir yansızlık (tarafsızlık) politikası gütmek zorundadır.

Her T.C. yurttaşının etnik kökenleri, dinleri, mezhepleri, inançları ve kanaatleri ne olursa olsun herkesin her türlü can, mal, inanç ve kültür varlıkları devletin koruması altındadır. Ayrıca devlet, koşulsuz ve ayrıksız (istisnasız) olarak, anayasa gereği herkese eşit / hakkaniyetli davranmak, tüm farklı inanç kümelerinin can, mal, din ve vicdan özgürlüklerini korumak zorundadır.

Kısa dönemde, en üst makamlardaki kamu görevlilerine düşen görev de, ulusal birlik ve bütünlüğün koruyabilmek açısından, bu vb. fitneci, bozguncu eylem ve söylemleri yüksek sesle ve içtenlikle kınamaktır. Eylemcileri de en kısa zamanda yakalayıp adalete teslim etmektir.

Uzun dönemde ise, yürürlükteki anayasal düzenin kaçınılmaz gereği olarak eğitimde, diyanette, kültürde, sanatta, edebiyatta, gündelik söylemlerde ve özelikle de siyasette her türlü ötekileştirici, ayrıştırıcı ve bölücü yazılı, görüntülü ve sözlü davranışlardan uzak durmak; bu tür yanlış davranışlari bireylerin belleğinden, toplumun ve devletin ortak (kolektif) bilincinden silmek olmalıdır.

Hüner ve gerçek çözümler yüksek sesli ve hamasi söylemlerde değil, anayasanın ve adaletin gereği olarak yapılması gereken siyasal, hukuksal, adli, ekonomik, yönetsel (idari), ekinsel (kültürel), eğitsel… ve etkin eylemler ve uygulamardadır.

Bu nedenle Ankara’da 3 Cemevine yapılan fitneci ve bozguncu saldırıları ŞİDDETLE KINIYORUM!

Halil Çivi şiiri : KARIŞMA!!!

ŞİİR KÖŞESİ..

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı
Halk Şairi

KARIŞMA!!!

İnsan haklarının temel taşıdır,
İnancıma, yaşamıma karışma!
Özgürlük ulusun umut aşıdır,
İnancıma, yaşamıma karışma!
Xxx
İnançlar kardeştir, düşman olamaz,
Devlet kendi ulusunu bölemez,
İnanç düşmanlığı yapan gülemez,
İnancıma, yaşamıma karışma!
Xxx
Hak, hukuk, özgürlük; özgür başımdır,
Giyimim, kuşamım özgür işimdir,
Adalet, ebedi can yoldaşımdır,
İnancıma, yaşamıma karışma!
Xxx
Yaşam tarzım kültürümün özüdür,
Topluma yansıyan özgür yüzüdür,
Varlığıma ANAYASA sözüdür,
İnancıma, yaşamıma karışma!
Xxx
Hukuk devletinin gereği budur,
Kadim kültürümün süreği budur,
Bütün yurttaşların dileği budur,
İnancıma, yaşamıma karışma!
Xxx
Din ve vicdan özgürlüğü var ise,
Yasal düzen bu varlığa yar ise,
Hukuk bana devlet LAİK der ise,
İnancıma, yaşamıma karışma!
Xxx
Kamu sağlığına zarar vermezsem,
Kamu hukukunda zincir kırmazsam,
Hukuk dışı hiçbir yola girmezsem,
İnancıma, yaşamıma karışma!
Xxx
Bütün yurttaşları kardeş bilirim,
Kardeşlikte sevgi, barış bulurum,
Vatan, ulus, bayrak için ölürüm,
İnancıma, yaşamıma karışma!
Xxx
Cumhuriyet ırkı, dini ayırmaz,
Irkçılık, dincilik, karın doyurmaz,
Ahlak, hukuk ırkçılığı kayırmaz,
İnancıma, yaşamıma karışma!
Xxx
Alevi olurum, Sûnni olurum,
Irkları, cinsleri eşit bilirim,
Hukuka, ahlaka sadık kalırım,
İnancıma, yaşamıma karışma!
Xxx
LAiK ANAYASA başıma taçtır,
Cağdaş demokrasi derde ilaçtır,
Cağdaş yaşam bu ilaca muhtaçtır,
İnancıma, yaşamıma karışma!
Xxx
Irklar, cinsler birbirine eşittir,
İnançlar, fikirler çeşit çeşittir,
Halil Çivi bunu halka işittir,
İnancıma, yaşamıma karışma!
Giyimime, kuşamıma karışma!
Xxx


05 Haziran 2022
Doğanbey, Seferihisar – İZMİR