Etiket arşivi: Prof. Dr. Halil Çivi

ÇANAKKALE ZAFERİNİN YAŞAMSAL ÖNEMİ VE ATATÜRK’ÜN İNSANCIL RUHU

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

18 Mart 1915… Çanakkale Deniz Zaferinin 107. yıldönümü. Kanımca Kurtuluş Savaşımızın umut ışıkları Çanakkale Zaferi ile parlamaya başlamıştı. Eğer Çanakkale Savaşındaki üstün başarıları olmasa M.K. Atatatürk olmazdı. M.K. Atatürk olmasa da Kurtuluş Savaşı kazanılamayabilirdi.

Birinci Dünya Savaşı (1914-1918) başlamıştı. Osmanlı orduları Kafkaslarda ve Süveyş Kanalı Savaşında ağır yitikler vermişti. Emperyalist İngiltere ve Fransa Osmanlı Başkenti Istanbul’u ele geçirmek için Çanakkale Boğazına saldırmaya karar vermişlerdi.

Ortak düşman donanması Çanakkale Bağazını kuşatmıştı. İstanbul’un olası işgaline karşı, Osmanlı Başkentinin Eskişehir’e taşınmasına karar verilmişti. Hatta Eskişhir’de devrin padişahına ev bile tutulmuştu. Saraydaki tüm değerli eşyalar ve önemli belgeler de Konya’ya gönderilmişti(1). Çanakkale zaferinden sonra başkenti Eskişhir’e taşımaktan vazgeçildi.

Deniz savaşının yitirilmesi ve kara savaşlarının başlamasından önce, İngiliz generali Hamilton askerlerine şu buyruğu vermişti :

“Önümüzde… eşi görülmemiş bir serüven bulunmaktadır… Gelibolu Yarımadasına bir kez ayak bastıktan sonra, sonuna dek savaşmak zorundasınız. Bütün dünya bizim ilerlememizi gözetliyor.”

Aynı savaşta M.K. Atatürk ise askerlerine şu buyruğu vermişti.

  • “Size saldırıya geçmenizi emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum!
    Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yerimize başka kuvvetler gelebilir…”

Bir yanda serüven ve savaş gösterisi yapmak isteyen bir emperyalist komutan var. Öbür yanda ise başta kendisi ve askerlerinin ölmesi pahasına ülkesini ve halkını kurtarmaya çalışan büyük bir yurtsever…

Önce 16 düşman savaş gemisinden 10 tanesi olağanüstü özveri, taktik ve çabalarla batırıldı ve deniz savaşı kazanıldı (18 Mart 1915). Ardından da M. Kemal’in dahice strateji ve taktikleri ile kara savaşları kazanıldı (sonlanmas 19 Aralık 1915).

Çanakkale deniz ve kara savaşlarında

 

 

 

 

 

 

İngilizlerin kayıplar, 115.000 bini ölü olmak 205.000, Fransızların yitikleri ise 47.000 kişi olarak hesaplanmıştı. Düşman askerlerinin can yitiği 252.000 kişiye ulaşmıştı. Osmanlı Ordusu da yine 66.000 askeri şehit olmak üzere 250.000 insan yitiğine uğramıştı. Her iki yandan toplam 500.000’den çok inansan evladı yok olmuştu…

Sonuç olarak: Emperyalist ve işgalcı serüvenciler hem deniz hem de kara savaşlarını yitirmişlerdi. Sınırsız yurt ve ulus sevgisine sahip olan yurtseverler ise utkuya ulaşmışlardı.

19 Mayıs 1919 başlayan, Kurtuluş Savaşımızın büyük örgütleyicis M. K. Atatürk’ün efsanevi karizması, öngörüsü yüksek keskin dehası ve sarsılmaz yurtseverliği Çanakkale Savaşında ortaya çıkmıştı. Bu savaşla Türk halkının O’na olan güveni artmıştı…

Peki Kurtuluş Savaşı kazanılıp Cumhuriyet kurulduktan sonra M.K. Atatürk Çanakkale’de göğüş göğüse savaştığı bu düşman askerleri için ne dedi. (2)

  • “Bu ülkenin toprakları üzerinde kanlarını döken kahramanlar! Burada bir dost vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetçikle yan yana ve koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Göz yaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat uyuyacaklardır. Onlar bu toprakta canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.”

Siz tarihte hiç savaştığı can düşmanı olan düşman askerlerini şefkatle bağrına basan ve o askerlerin analarını içtenlikle teselli eden, hatta onlara anıt mezar yaptıran bir komutan gördünüz duydununuz mu? Şimdi gel de Atatürk’ü sevme, bu olanaklı mı?

3. Cumhurbaşkanımız rahmetli Sayın Celal Bayar,Atatürk’ü sevmek ibadettir” demişti. Ne denli doğru söylemiş! Ruhu şad olsun.

Bu düşünce ve duygularla, Çanakkale Utkusunun önemini bir daha belirtiyor, başta M. K. Atatürk ve tüm silah ve dava arkadaşlarını saygı, minnet ve şükranla anıyor; hepsine Ulu Tanrı’dan bağış ve sonsuz rahmet diliyorum.

(1)- Şerafettin Turan, Türk Devrim Tarihi, 1. Kitap, ss. 47-49. Bilgi Yayınevi, İstanbul 1991.
(2)- Cihan Dura, Ataname. s. 399. Doğu Kitabevi, İstanbul 2019.

İYİ VE UYGAR İNSAN KİMDİR?

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

İYİ VE UYGAR İNSAN KİMDİR?

1_İyi insan Kimdir?

İyi insan tüm yaşamında kendisini ve herkes için her zaman iyiyi ve adaleti isteyen, bedensel ve zihinsel emeği ile üreten, bilincini, ahlaki ve akli iradesini sürekli olarak iyiyi ve adil olanı bulmak: iyiliği, adaleti ve doğruluğu egemen kılmak icin kullanan insandır.

İyi insanın rotası, ahlakı ve devranışları iyilik, doğruluk, üretkenlik ve adalet üzerine kurgulanmıştır. Sistematik olarak bunların tersini yapanlar ise kötü insan sınıfına girer.

2_ Uygar( medeni) İnsan Kimdir?

Uygar insan ise; çağdaşdaş hukukun, çağdaş demokrasinin ve anayasal düzenin somut buyruklarına gönüllü ve vicdani olarak boyun eğen; ayrıca ahlakın ve vicdanın sesinden ayrılmadan aklın ve bilimin verilerini kullanıp, yaşamı her alanda ve her anlamda sorgulayarak, hep daha iyinin ve daha adilin arayışında olan insandır.

3_İyi ve Uygar İnsan Kimdir?

İyiliğin komutanı insanın ahlakı ve vicdanıdır.

İyilik içseldir; genelde içten gelen adalet, ahlak, merhamet, duygudaşlık (empati) ve vicdan gibi tutum ve davranışlardan beslenir. Halbuki uygarlık, insanın kamusal alandaki tutum ve davranışları ile ölçülür. Uygarlık, akıl, bilim, eğitim, gözlem, deneyim, teknoloji, hukuk ve kamusal kınamalar gibi dışsal uyarıcılardan etkilenir.

İyi ve uygar insan ise, yukarıdaki iki maddede açıklanan değerler sistemini birlikte içselleştirmiş ve bunları gündelik yaşamının her alanına aktarabilmiş insandır.
İyi insanın aklı, ahlakı ve duyguları barışıktır ve üretkendir. İyi insanın, iyilik, ahlak, adalet, üretkenlik ve güzellik için aklı, gönlü ve istenci (iradesi) hep uyum ıçinde kalır.

Kötü insanların ise hem içsel ve hem de dışsal uyarıcıları her zaman sorunlu ve defolu olur.

CEHALET DAİMA BATAKLIKTIR

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

CEHALET DAİMA BATAKLIKTIR

Cehalet; tüm cahil bireylerin, ailelerin, halkların, kurumların, toplumların ve ülkelerin ortak acısı, kötülük ve az gelişmişlik nedeni, kaynağı ya da bataklığıdır.

Mutlaka ve mutlaka ve ivedilikle çağdaş, akılcı ve bilimsel eğitimle doğru tedavi edilmelidir.

Cehalet bataklığı kurutulmazsa toplumlar ve ülkeler şer ve kötülük odaklarına karşı hep savunmasız kalırlar.

Toplumsal aydınlanma, bireysel aydınlanma ile başlar.

Bireyler aydınlanmadan aileler, kurumlar, toplumlar ve ülkeler aydınlanmaz.

Cehalet, bireyleri, toplumları ve ülkeleri sürekli olarak iç ve dış sömürüye açık duruma getirir.

Hace Bektaş Veli diyor ki:

  • Bilimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır.

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK diyor ki:

  • Dünyada en gerçek yol gösterici (pusula, kılavuz, rehber) bilimdir.

Kıssadan hisse                                       :

  • Bireyler ve toplumlar, a’dan z’ye yaşamın her alanında acilen cehalet bataklığından kurtulmalı, kurtarılmalıdır.
  • Çünkü doğru bilgi ve doğru bilinç olmadan doğru düşünce ve doğru fikir oluşmaz.
  • Başta inanç alanı olmak üzere, doğru fikir oluşmadan da doğru karar ve doğru eylem gerçekleşemez.
  • İnançların da nakille (duyarak, işiterek ve hep başkalarının sözlerine inanarak) değil akılla, okuyup araştırıp üzerinde iyice düşünerek öğrenilmesi ve öğretilmesi gerekir.
  • Çünkü aklı olmayanın dini de olmaz.
  • Allah aklını kullanmayanların üzerine pislik yağdırır (Tövbe Suresi ayet 100).

Her zaman , her konuda ve her yerde, ödünsüz olarak akla ve bilime dayanan çağdaş eğitim ekmek ve su kadar temel ve zorunlu bir gereksinimdir.

KUSUR TERAZİNİN DEĞİL TARTICININDIR

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

  • İnsanın terazisi vicdan; devletin-iktidarın terazisi de adalettir.

Terazi her şeyi tartar, fakat asla kendini tartamaz. Çünkü terazi doğru tartıp tartmadığını anlayamaz. Sorumluluk terazide değil, tartıcıdadır, ailede, işletmede, devlette adaleti kim dağıtıyorsa ondadır (AS: Terazi – tartaç kalibre edilmiş ise..). Hatta kasıtlı eksik tartmalar; hatalar ve yanlış tartılar anlaşılmasın diye iş kantar ya da terazi ayarlarını bozmaya dek vardırılabilir.

Tartının, yani yönetimin doğru ve adil olup olmadığını anlamak için, tartım yapanların, karar verenlerin değil, çevrenin ve toplumun özgür düşüncesi ve kanısı gereklidir. Bir halk deyimi ile, “Ayna adamın aynası değil, el adamın aynasıdır.” Bu ne nedenle, çağdaş toplumlarda aile, kurum ve devlet katındaki özgürlükçü, katılımcı, çoğulcu ve ortak akılla karar vermeye dayalı demokrasiler kaçınılmaz olur.

Toplumun her basamağında tek kişiye tanınan yetkiler ve kararlar eğer toplumsal denetim süzgecinden geçmiyor ve karar sahipleri hesap vermiyor ya da vermekten kaçınıyorlarsa, o karar toplumun ortak gereksinmeleri için gerekli olan ortak aklın kararı olmaz; olsa olsa tek yanlı ferman ya da buyruk olur. Böyle bir toplumdaki aile demokratik değil, ataerkil, böyle bir toplumdaki iktidar yapısı da olsa olsa padişahlık, krallık hakanlık, şahlık …vb. sultanizm yönetim modeli olabilir.

Demokrasilerde her yetki, başta anayasa olmak üzere, mutlaka yasalarla sınırlıdır ve sorumluluk gerektirir.

  • Sorumsuz ve sınırsız yetki olmaz.

Yetkiyi veren, hesabını da sorar. Gerektiğinde verdiği yetkiyi, verdiği yollarla geri de alabilir.

Kusurlar ve yanlışlar terazide değil her zaman teraziyi tartanlardadır (AS: Terazi – tartaç kalibre edilmiş ise..).

  • Sorumsuz yetki ve sorumsuz iktidar olmaz.

Kıssadan hisse                           :

Yönetenler ve siyasal iktidarların başarı ya da başarısızlık ölçütleri, turnusol kağıdı, kendileri, kendi değerlendirmeleri değil; yönetilenler, yani yönettikleri halktır, halkın vicdan terazisidir.

Tüm kusur ve eksiklerine karşın, yine de en doğru ve gerçekçi rejim demokrasidir.
(AS: Temsili demokrasiden doğrudan demokrasiye evrildikçe daha da mükemmelleşecektir..)

Halil Çivi’den yaşam felsefesi üzerine kimi dörtlükler..

ŞİİR KÖŞESİ…

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...

Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı
Halk Şairi

14 Şubat 2022

  • BU GÜN 14 ŞUBAT.. SEVGİLİLER GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN..
    HER GÜNÜNÜZ SEVGİ ve DOSTLUK GÜNÜ OLSUN..

Halil Çivi’den yaşam felsefesi üzerine kimi dörtlükler..

(1)
Sevgi mutluluk verir,
Yaşama lezzet katar.
Sevgisiz gönülleri,
Baykuşlar mesken tutar.
(2)
Başkasına kölelik,
Benliğini yok eder.
Nefsine köle olmak,
Ondan daha da beter.
(3)
Varırsan gönül köşküne,
Karşına Yaradan çıkar.
Erersen birlik sırrına,
İkilik aradan çıkar.
(4)
Binme öfke atına,
Şahlanıp yere atar.
Bıraktığı hasarlar,
Ömrüne zehir katar.
(5)
Düşün sorgula öğren,
Önyargılar çürüktür.
Doğrular kılavuzdur,
Yanlış aklına yüktür.
(6)
Ömür ödünç zamandır,
Çarçur etmekten vaz geç.
Henüz vaden dolmadan,
Doğruyu eğriden seç.
(7)
Aşk fırtına gibidir,
Bir gün mutlaka diner.
Bıraktığı hasarlar,
Aklın sırtına biner.
(8)
Zalimlere baş eğme,
Vicdanın sana küser.
Adaletli olanın,
Ayağı sağlam basar.
(9)
Kör inat felakettir,
Zorbalığa davettir.
Babası kaba kuvvet,
Anası cehalettir.
(10)
Şöhretle azgınlaşan,
Nefsin atına biner.
Gün olur devran döner,
Kral tahtından iner.
Xxx

ENFLASYONUN TOPLUMSAL YAŞAMA -HALKIN GEÇİM DÜZEYİNE- OLAN BAŞLICA ETKİLERİ ÜZERİNE KISA NOTLAR…

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

ENFLASYONUN TOPLUMSAL YAŞAMA –HALKIN GEÇİM DÜZEYİNE
OLAN BAŞLICA ETKİLERİ ÜZERİNE KISA NOTLAR…

Türkiye ekonomisin 2022 yılı Ocak ayı enflasyon göstergeleri, resmi istatistiklere göre % 50 dolayındadır; ekonomistlerin farklı ağırlıklarla hesapladıkları enflasyon ölçümüne göre ise %100 oranını aşmıştır. Bu oranlardan hangisi daha gerçekçi kabul edilirse edilsin; gelişmiş ülkelerin ortalama enflasyon oranları %4-6 dolayında olduğuna göre, hem Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından hesaplanan hem de bağımsız ekonomistlerce (ENAG) hesaplanan %100 ya da %50 enflasyon oranları ekonominin ve halkın katlanma sınırlarının çok üstündedir.

Memur, işçi ve emekli gibi sabit ücretle geçinen kesimlerin ücret ve maaşlarına yapılan zamlar %25 ile %35 aralığında kalmıştır. Ancak fiyat artışları bu oranların çok ütünde olduğu için toplumun tüm sabit gelirlilerinin gerçek (reel) gelir ve refah kaybına (AS: gönenç yitimine) uğradıklarını kabullenmek gerekir.

Ekonomistlerin şöyle bir klasik benzetmeleri vardır:

  • Fiyatlar asansörle, ücretler ise merdivenle yükselir.

Eğer ülkelerin siyasal iktidarları sermaye sınıfı yanlısı olurlarsa ücretlerle fiyatlar arasındaki makas işçi, memur, emekli… gibi sabit gelirliler zararına daha da açılır. Yoksullaşma (AS: YoksullaşTIRma!) hızlanır. Başka bir söylemle, enflasyon sermaye sınıfını daha zengin, sabit gelirlileri ise daha da yoksullaştırarak gelir dağılımını bozar ve yaşam koşullarını zorlaştırır.

Enflasyon, yani fiyatların yükselmesi, kamu ve özel mal ve hizmetleri fiyatlarına eklenmiş dolaylı vergiler gibidir. Halkın gelirinde azalma etkisi yaratır ve satınalma gücünü düşürür. Bilindiği gibi dolaylı vergiler en adaletsiz vergilerdir. Çünkü dolaylı vergiler gelirden ya da kazançtan değil mal ve hizmet fiyatlarına bindirilerek tahsil edilir. Aynı malı alan ya da aynı hizmetten yararlanan kişi, milyarder ya da emekli ve asgari ücretli de olsa yine aynı miktar vergi ödemek zorunda bırakılır.

Türkiye’deki vergi sistemi zaten adaletten uzaktır. Yaklaşık olarak kamu gelirlerinin %73 kadarı dolaylı vergilerden, % 27 kadarı ise sermaye sınıfından alınan gelir ve kurumlar vergisinden oluşur. Özellikle aşırı enflasyon yükü ile birlikte temel gıda, elektrik, doğal gaz, su vb. zorunlu mal ve hizmetler üzerine eklenmiş olan dolaylı vergiler ve yapılan aşırı zamlar, dar gelirli halkın daha da yoksullaşması ve geçim sıkıntısı çekmesine neden olur.

Enflasyonun reel ve parasal olmak üzere 2 ana nedeni vardır.

  • Reel nedenler üretim artışını, mal ve hizmet üretimini kısıtlayan etkenleri yeterince dikkate almayan plansız, programsız ve çoğu tutarsız ekonomi politikaları;
  • parasal nedenler ise emisyon, borçlanma ve kredi genişlemesi gibi finansal yanlış politikalardan oluşur.

Eğer bir ülkede sürekli olarak yüksek enflasyon varsa, o ülkedeki toplam arz ya da piyasaya sürülen mal ve hizmet miktarı, ekonomideki toplam talebi (istemi) karşılayamıyor demektir.

Eğer toplam mal ve hizmet arzındaki eksiklik gıda, enerji, sağlık gibi sektörlerde daha çok ise halkın enflasyondan olumsuz etkilenmesi daha ağır olur. Yoksulluk dar gelirlilerce daha derinden duyumsanır ve yaşanır.

Peki eğer özetlemek gerekirse, enflasyonun şimdiye dek gözlenmiş ölçülmüş ya da toplumca duyumsanan başlıca sonuçları neler olabilir?

– Enflasyonda ulusal paranın değeri düşer; yabancı dövizlerin ulusal para cinsinden fiyatları yükselir. Kamu ve özel sektörün yabancı para cinsindeki borç yükü ise artar.

Enflasyon gelir dağılımını bozar. Enflasyon sürecinde dar gelirliler yoksullaşmış, sermaye sınıfı daha da zenginleşmiş (varsıllaşmış) olur.

– Enflasyon iç fiyatları artırdığı için ihracatı (dışsatım) azaltır, ithalatı (dışalımı) artırır. Turizmi pahalılaştırır. Döviz kıtlığını çoğaltır.

– Enflasyon tasarrufları (birikimleri) ve dolayısıyla yatırım kaynaklarını azaltır. Üretim ve mal arzı  (sunumu) azalır.. İşsizlik artar. Geçim zorlaşır. Gelecek kuşkusu yaygınlaşır. Umutsuzluk genelleşebilir.

-Enflasyon ulusal gelirin yapısını bozar. Varolan yatırımlar ülkenin temel gereksinimi olan alanlardan kısa vadeli (erimli) spekülatif alanlara kayar. Temel ekonomik girdilere, mesleksel ve teknik eğitime, bilime, teknolojiye aktarılacak kaynak kalmaz.

– Enflasyonda ticaret ahlakı dejenere olur (yozlaşır). Zora düşen esnaf borcunu ödeyemez duruma düşerken, kimi kuruluşlar da finansal olanakları olmasına karşın borçlarını ödemekten kaçınırlar. Protesto edilen senetler hızla çoğalır. İşletmelerin borç ödemekten kaçınmalarının ana nedeni, gelecekte borcunu değeri daha düşük para ile ödeyerek firmasının borç yükünü hafifletmektir.

Enflasyon toplumu görece yoksullaştırdığı için halkın sağlığa, eğitime, kültüre ve sanata yapacağı harcamalar azalır. Toplumsal refah (gönenç) ve gelişme düzeyi bundan zarar görür.

– Sürekli ve kronikleşmiş (yerleşmiş) enflasyon, yarattığı işsizlik ve yoksullaşmaya bağlı olarak toplumsal ahlakı ve aile içi barışı bozar. Aile içi geçimsizlikler ve boşanmalar artar.

– Enflasyon, sonuçta, ekonominin ve ülkenin gidişinden rahatsızlık duyan ve umutsuzluğa kapılan nüfus oranını yükseltir. Bu durum toplumsal huzursuzlukları, siyasal gerilimleri, grevleri, uyuşmazlıkları ve sokak gösterilerini artırır.

Peki Çözüm nedir?

Halkın yaşadığı bu olumsuz sosyo-ekonomik sorunların çözümü ivedilik kazanmıştır.
Üretime, yatırıma, istihdama, döviz kazanmaya, verim ve üretim artışı sağlayacak teknolojilere yatırım yapan, topluma ve ekonomik üretim ve tüketim birimlerine yani halkın tümüne yeniden güven ve özgüven sağlayan, sosyal adalete, hukukun üstünlüğüne ve demokrasinin erdemine yürekten inanan bir paradigma ve politika değişimine şiddetle gereksinme vardır.

Ya görevdeki siyasal iktidar bu vb. paradigma ve politika değişikliğine gidecek ya da halk demokrasi yoluyla bunları başaramayanları iktidardan indirecek ve başarabileceğine halkı inandıracak yeni bir iktidar arayışına gidecektir.

TECRÜBE VE DERS

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

TECRÜBE ve DERS

Sosyolojik olarak tarihsel ve güncel gözlemler göstermiştir ki; aşiret ya da cemaat kültürlerinde aşiret ve cemaat mensuplarının sadakatları devlete ve millete değil, daima aşiret ya da cemaat liderlerinedir. Yine aşiret ve cemaat liderleri de, devlet ya da siyasal iktidarlardan, yararlandıkları oranda devlet ya da siyasal iktidarlara sadık olabilirler.

  • Cumhuriyetimizi ve devletimizi yıkma girişiminde bulunan dış destekli ve uzaktan kumandalı FETÖ terör örgütü bunun en somut kanıtıdır.

Tam da bu nedenle Büyük Önderimiz ve Cumhuriyetimizin Kurucusu Mustafa Kemal Atatürk,

  • “Türkiye Cumhuriyeti şeyhler dervişler ve mensuplar memleketi olamaz…” demiştir.

Çünkü aşiret ve cemaat-tarikat kültüründe bireylerin özgür iradeleri yoktur; aşiret ve cemaat-tarikat liderlerine koşulsuz ve itirazsız, zorunlu itaat vardır.

Geleneksel olarak “mürşit önünde mürit, gassal önünde meyit” metaforu kullanılarak mensuplarla cemaat-tarikat liderlerinin durumları, ölü ile yıkayıcısı arasındaki tek yanlı ilişkiye benzetilmiştir.

Çünkü aşiret ve cemaat-tarikat mensubu olanlar, irfanı ve vicdanı özgür bireyler olamadıkları için, ayrıklar dışında (istisnalar hariç), daima buyruk ya da talimatlara göre hareket etmişlerdir.

Kıssadan hisse                                 :

Bir toplumda laiklik kökleşip, feodalite artıkları cemaat-tarikat kültürü çözülüp, insan hakları, din ve vicdan özgürlüğü gelişip, bireysel bağımsız özgür düşünce yerleşmedikçe çağdaş bir demokratik doku zinciri ve demokrasi kültürü hep güdük kalır.

Çözüm ise; ayrıksız (istisnasız), öğretim birliğine, akla, bilime, inançlara saygıya ve inanç demokrasine dayalı gerçek laik eğitimdir.

Laiklik, laik eğitim, laik ve demokratik bir toplumsal yapı kişisel özlem ve dilekler değildir.
Yürürlükteki Anayasamızın hem buyurucu kuralları (amir hükmü) ve hem de kuruluş felsefemizin vazgeçilemez ana temasıdır.
=======================
Biz de Büyük ATATÜRK’ten bir uyarı paylaşalım:

  • «Gençliği yetiştiriniz, onlara bilim ve irfanın pozitif fikirlerini veriniz. Geleceğin aydınlığına onlarla kavuşacaksınız.» Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK

OTORİTER ve TOTALİTER REJİMLERDE OLASI TOPLUMSAL ÇÜRÜME BELİRTİLERİ

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

OTORİTER ve TOTALİTER REJİMLERDE OLASI TOPLUMSAL ÇÜRÜME BELİRTİLERİ

EĞER:
– Özgür düşünce yasaklanırsa AKIL ÇÜRÜR.
– Korku kültürü yaygınlaşırsa SÖZ- SOHBET-İÇTENLİK ve İNSANA GÜVEN ÇÜRÜR.
– Özgürce yazmak yasaklanırsa MEDYA ÇÜRÜR.
– Kutsal din duyguları bireysel, ticari, ailevi, siyasi ve kurumsal çıkarlara alet edilirse İNANÇ ÇÜRÜR.
– Tencerede aş, sofrada ekmek… bulundurma sıkıntısı doğarsa AİLE ÇÜRÜR.
– Sağlık, eğitim, istihdam, iş ve gelir güvencesi zayıflarsa TOPLUM ÇÜRÜR.
– Evrensel insan hakları, din ve vicdan özgürlükleri kısıtlamışsa HUKUK ÇÜRÜR.
– Eğitimciler, akıl, bilim, özgür araştırma hakları, fırsat eşitlikleri ve olanaklarından yoksun bırakılırsa EĞİTİM SİSTEMİ, YANİ ZİHNİYET ÇÜRÜR.
– Haksızlık, yolsuzluk, liyakatsızlık ve hırsızlıklara göz yamulursa AHLAK ÇÜRÜR.
– Yurttaşlar arasında ırk, din, mezhep, siyasal kanı, bölge ve cinsiyet ayrımları yapılırsa VİCDAN VE TOPLUMSAL BÜTÜNLÜK ÇÜRÜR.
– Devletin varlığı, halk sağlığı ve toplum güvenliğine zarar vermeyen her konuda özgürce örgütlenme, parti kurma ve görüş bildirme olanakları kısıtlanmışsa DEMOKRASİ ÇÜRÜR.
– Yargıçların özgürce karar verme olanakları kısıtlanmış ya da baskılanmışsa YARGI ÇÜRÜR.
– Bir ülkedeki siyasal iktidarlar anayasal yetkilerinin dışına taşarak keyfi siyasal, ekonomik ve hukuksal kararlar üretebiliyorlarsa REJİM ÇÜRÜR.
– Siyasal iktidarı elinde bulunduranlar hak-hukuk-adalet ve liyakat ilkelerinden ayrılmışlarsa DEVLET ÇÜRÜR.

Çünkü devletin temeli de, ideolojisi de, ahlakı da adalet ve hukuktur.

Bu hukuk teokratik rejimlerde dinsel hukuk; laik, sivil ve çağdaş rejimlerde doğrudan toplum tarafından seçilen millet vekillerinin özgürce birlikte oluşturdukları laik ve sivil hukuktur.

Yani ulusal istenç ya da milli iradedir.

Keyfi hukuk ise Hitler, Mussolini ve Stalin gibi diktatörlerin yalnızca ve yalnızca kendilerine özgü olarak ürettikleri bir basķı ve sindirme hukuku(!) olabilir.
***
Atatürk bu ülkenin hem aklı, hem kalbi, hem hukuku, hem ahlakı, hem ruhu ve hem de ebedî geleceğidir.

O’na kötülükle uzanan eller ve kolları yöneten beyinler küflenmiştir, koftur.

Bu çağın aklı ve bilimini göremeyen ve geleceği olmayan cahil ve adi zihniyeti lanetliyorum.

Tarihsel Deneyimlere Göre RÜZGARLAR ve ÇARKLAR

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

Tarihsel Deneyimlere Göre
RÜZGARLAR ve ÇARKLAR

Kölelik rüzgârı efendilerin,
Teokrasi rüzgârları krallar, şahlar ve sultanların,
Feodalite rüzgârları derebeylerin,
Liberalizm rüzgârları kapitalistlerin,
Sosyalizm rüzgârları emekçilerin,
Demokrasi rüzgârları azınlıklar ve aydınların,
Dindarlık rüzgârları ulema ve ruhban sınıfının,
Eşitlik ve adalet rüzgârları halkların,
Ekonomik refah rüzgârları halkın yaşam düzeyini yükselmek isteyen vicdanlı iktidarların,
Laiklik rüzgârları inanç demokrasisi, din ve vicdan özgürlüğü isteyenlerin,
Akıl ve bilim rüzgârları bilim insanlarının,
Feminizm rüzgârları entellektüel kadınların,
Cehalet ve hurafe rüzgârları muskacı, üfürükçü ve falcıların,
Kaos- karmaşa rüzgârları anarşist ve teröristlerin,
Siyaset rüzgârları muhteris siyasetçilerin,
Faşizm rüzgârları ise halk düşmanı zorba iktidar sahiplerinin;
ÇARKLARININ DAHA HIZLI DÖNMESİNE YARAR.

ŞİİR KÖŞESİ…

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...

Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

DEDİM-DEDİ (x)

Dedim ahlak nedir, dedi hayadır.
Dedim barış nedir, dedi mayadır.
Dedim huzur nedir, dedi yuvadır.
Dedim bozar mısın, söyledi yok yok…
x x x
Dedim kadın-erkek, dedi ki birdir.
Dedim zenci-beyaz, dedi ki birdir,
Dedim inancın ne, dedi ki sırdır.
Dedim söyler misin, söyledi yok yok…
x x x
Dedim adalet ne, dedi ismimdir.
Dedim vicdan nedir, dedi resmimdir.
Dedim eşitlik ne, dedi cismimdir.
Dedim ya iltimas, söyledi yok yok…
x x x
Dedim özgürlük ne, dedi aşımdır.
Dedim eğilmez ne, dedi başımdır.
Dedim yurttaşlık ne, dedi işimdir.
Dedim bozgunculuk, söyledi yok yok…
X X X
Dedim kardeşin kim, dedi halkımdır.
Dedim demokrasi, dedi ülkümdür.
Dedim ya laiklik, dedi aklımdır.
Dedim cayar mısın, söyledi yok yok…
X X X
Dedim bayrak nedir, dedi canımdır.
Dedim vatan nedir, dedi tenimdir.
Dedim bedeli ne, dedi kanımdır.
Dedim ya ihanet, söyledi yok yok…
X X X
Dedim Atatürk kim, dedi bilimdir.
Dedim cehalet ne, dedi zulümdür.
Dedim Cumhuriyet, dedi yolumdur.
Dedim sapar mısın, söyledi yok yok…
X X X
Dedim Halil Çivi, dedi bilirim,
Dedim tanır mısın, dedi bulurum.
Dedim fikirleri, dedi alırım,
Dedim sever misin, söyledi çok çok…
X X X

(x) Halk şairleri ya da ozanları arasında DEDİM-DEDİ şiirleri halk tarafından çok sevilen ve beğenilen bir farklı tarzdır. Çoğu halk ozanının bu tarzda şiirleri vardır. Ben de bir yeni örnek yazarak beğenilerinize sunmak istedim.
Prof.Dr.Halil Çivi, 11 Ocak 2018 İZMİR / ÇİĞLİ