Etiket arşivi: Atatürkçü Düşünce Derneği

Ahmet Taner Kışlalı’yı ve Cumhuriyet’i anmak

Ahmet Taner Kışlalı’yı ve
Cumhuriyet‘i anmak

portresi_resmiEmre KONGAR
Cumhuriyet
, 21.10.2016

(AS : Bizim katkımız yazının altındadır..)

Bir yandan Başkanlık Rejimi atılımı, öte yandan Cumhuriyet’e ve Cumhuriyet değerlerine karşı sistematik bir yıpratma kampanyası: Türkiye Cumhuriyeti ciddi bir saldırı altında!
                                                             ***
Cumhuriyet değerleri denince akla gelen isimlerin başında yer alır Ahmet Taner Kışlalı!
Nitekim Türkiye Cumhuriyeti’ni geriye götürmek isteyen faşist katiller tarafından Cumhuriyetçi, Demokrat, Atatürkçü kimliğinden dolayı öldürülmüştür! 
Atatürkçü Düşünce Derneği, sevgili dostum Aziz Kışlalı’yı katledilişinin 17. yılında anıyor: Bugün saat 09:30 da, Çayyolu’nda Engürü Sitesi’ndeki evinin önünde toplanılarak mezarına gidilecek. Saat 18:00’de de Çankaya Belediyesi Çayyolu Ek Hizmet Binası Toplantı Salonu’nda da bir panel ve bir dinleti var. Panele Uluç Gürkan (Gazeteci-Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Bşk. Yrd.) ve Işık Kansu (Cumhuriyet Gazetesi yazarı) katılıyor; dinletinin sanatçıları ise soprano, Damla Kışlalı ve piyanoda, Melahat İsmayilovaAtatürkçü Düşünce Derneği’ni bu anlamlı anma töreni için kutluyorum.
                                                            ***
Ankara valisinin toplantıları yasaklamasına karşın kutlanacak olan Cumhuriyet Bayramı dolayısıyla “Pembe Köşk” olarak bilinen İSMET İNÖNÜ EVİ, 29 Ekim – 4 Aralık 2016 tarihleri arasında her gün saat 10:00-12:00 ve 13:00-17:00 arasında okullara ve halkın ziyaretine ücretsiz olarak açılıyor. Pembe Köşk’te yılda iki kez yapılan sergilerde hep güncel konular seçiliyor. Bu yıl da, Türk Eğitim Sistemine yapılan saldırıların güncelleştirdiği eğitim sorunlarımız dolayısıyla Kurtuluş Savaşı döneminde başlayan ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında devam eden eğitim çalışmaları ele alınmış. Açılan sergi “Genç Cumhuriyetin Eğitim Mucizesi” adını taşıyor. Bir de çok çok önemli bir konuşmacı var:
Bu mucizeyi bizzat kendi yaşamış, hocaların hocası, benim de hocam olan, Prof. Dr. Nermin Abadan-Unat 27 Ekim Perşembe günü saat 17:00’de “Cumhuriyet Eğitim Politikasının Atılımları” konulu bir konferans verecek. Bu etkinlikler için, Başkan Özden Toker’in şahsında İnönü Vakfı’nı kutluyorum.
                                                            ***
Keşke Ankara’da olabilseydim ve hem Ahmet Taner Kışlalı’yı anma törenlerine, hem de Nermin Abadan Unat’ın konferansına katılabilseydim… Ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar, insanlık çizgisinde, tarih önünde, haklı ve doğru olduğu için, Atatürk ve arkadaşlarının kurduğu Cumhuriyeti ve Demokrasiyi kimse çağdaşlık yolundan geri çeviremeyecek!
==================================
Dostlar,

Üstadımız Sn. Prof. Dr. Emre Kongar, bu yazısıyla bizim de duygu ve düşüncelerimizi aktarmış. 21 Ekim günleri, yakın dostumuz – dava arkadaşımız sevgili Ahmet Taner Kışlalı’nın acısı içimizi kaplar..

ahmet_taner_kislali_portresi_gul_ile

Her şeye karşın, bu topraklarda ve Dünya coğrafyasında İNSANIN İNSANLAŞMASI = AYINLANMA savaşımı durdurulamayacak.. İnsan aklı giderek gelişecek ve özgürleşecek. Bilimsel akılcılığı şaşmaz ana pusula yapacak kendisine. Temel İnsan Hak ve Özgürlükleri giderek genişletilecek. İnsanlık onuru, emperyalistleşen vahşi – kumarhane kapitalizmini tarihin çöplüğüne atacak.

Büyük ATATÜRK‘ün kaydettiği üzere;

  • ..Emperyalizm ve sömürgecilik yeryüzünden silinecek, tüm dünya insanlarının bir arada ve kardeşçesine yaşadığı bir tatlı dünya düşü gerçekleştirilecektir..Karanlıkların yarasaları olsa olsa bu determinisitk gidişi yer yer geciktirebilirler, hepsi bu denli! Ancak bu aşamaların daha hızlı ve daha az bedelle geçirilebilmesi için AYDIN SORUMLULUĞU ve öncülüğü evrensel bir yüküm olarak omuzlarımızda, tüm hücrelerimizde.

    Sevgi ve saygı ile. 21 Ekim 2016, Ankara

    Dr. Ahmet SALTIK
    www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com
    ============================

    Dostlar,,

    Kavruk yüreğimizle bu yazıyı 1 yıl sonra aynen yayınlıyoruz bir kez daha…

    Sevgi ve saygı ile. 21 Ekim 2017, Ankara

  • Dr. Ahmet SALTIK
    Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
    www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com 

KEMALİZM’İN BAŞÖĞRETMENİ Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı

 

KEMALİZM’İN BAŞÖĞRETMENİ
Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı


Güngör Berk
ADD BDK Üyesi

Ahmet Taner Kışlalı, 21 Ekim 1999’da, Atatürk Cumhuriyeti’nin düşmanları tarafından öldürüldü. O’nun öldürülmesi Cumhuriyet’in Ülkesi ve Milletiyle bölünmez bütünlüğünü, bağımsızlığını, Demokrasiyi ve Kemalizm’i hedef alan bir eylemdi. Akan zaman içinde
bu cinayetin üzerinden on altı yıl geçti.

ahmet_taner_kislali

Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı
10.7.1939 – 21.10.1999

Ahmet Taner Kışlalı, Mustafa Kemal’i en iyi anlamış bir Cumhuriyet aydınıydı. Ülkemizin “çağdaşlaşmak” mücadelesinde yerini almış cesur ve kararlı bir Kemalist’ti. Kemalizm’in bir baş öğretmeniydi. Duygu yüklü “İki Türk’ün Ölümü” kitabının yazarı Sıtkı Uluç’un anlatımıyla:

“Ahmet Taner Kışlalı, Tokat’ın Zile ilçesinde, 1939 yılında doğdu. Mehmet Ali ve Mahmut’tan sonraki oğuldu. Babası Ziraat Bankası veznedarı Hüsnü Bey, annesi ilkokul öğretmeni Lütfiye Hanımdı. Lütfiye Hoca, on altı yaşında ve Millet Mektepleri’nden başlayarak, eğitim ateşini yoksul Anadolu’ya taşıyan bir Cumhuriyet öğretmeniydi. Yaşamı Zile, Nizip, Kilis’ten Ankara’ya uzanan kırk dört yıllık uzun bir yürüyüş oldu. “Hep genç kalarak yaşlandı, Kemalist bir devrimci olarak, kendini hep yenileyerek, çağını anlama çabası içinde, torunları ile bile arkadaşlık kurmayı başararak…
21 Ekim 1999’da yaşama gözlerini kapayıncaya kadar.”

Ahmet Taner Kışlalı Kilis’te Ortaokulu, İstanbul’da Kabataş Lisesi’ni, Ankara’da
Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirdi. Fransa’nın başkentinde, Sorbonne’da doktorasını yaptı ve Türkiye’ye döndü. Hacettepe Üniversitesi’nde Siyaset Sosyolojisi alanında öğretim üyeliğine başladı. Fransa’da doktorasını yaparken, 1966 sonbaharında tanıştığı, hep güler yüzlü, neşeli, cana yakın, en önemlisi de çok doğal, sevgiyi saklamanın değil, dışa vurmanın erdemine inanan Nicole’le evlendi. Nicole, evliliğinin 2. yılında hem Türk hem de Müslüman Nilgün oldu. Altınay ve Dolunay adlı 2 kızları dünyaya geldi. Nilgün “olağanüstü bir Türk olarak, Türkiye’nin olağanüstü koşullarında yaşadı” ve 9 Eylül 1995 de, Karayolları Genel Müdürlüğü’nün ihmalinden kaynaklanan bir trafik cinayetine kurban gitti.
Ankara’da Türk bayrağıyla toprağa verildi.

Ahmet Taner Kışlalı askerlikten sonra, YÖK nedeniyle, Hacettepe Üniversitesi’nden
Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne geçti. 1971-77 yıllarında Yankı Dergisi’nde yazardı.
1977’de toplumcu, devrimci, halkçı rüzgârı yakalayan Cumhuriyet Halk Partisi’nde
Ecevit kontenjanından milletvekili ve 1978’de Kültür Bakanıydı. 12 Eylül karşıdevriminden sonra ise Ankara İletişim Fakültesi’nde öğretim üyesi… “Eşini trafik kazasında yitirdiği günün ertesinde bile, kolu sarılı derse giren demokrat öğretmen…” Bilime, ülkeye, öğrencilere adanan yıllar…

1991 sonunda Cumhuriyet Gazetesi’ne “Haftaya Bakış” yazıları… Yazdığı kitaplarla
yurt içinde ve dışında tanınması… Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ve Atatürkçü Düşünce Derneği’nce Anadolu’nun yüzlerce köşesinde düzenlenen toplantılarda yaptığı konuşmalar. 1996 Mayısında, Atatürkçü Düşünce Derneği’nin konuğu olarak geldiği Fethiye’deki konuşması da bunlara dahil…  Ulusalcı, laik, Kemalist güçlere özgüven aşılama. Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Başkan yardımcılığı… 1997’de ikinci eşi Nilüfer Kışlalı’yla evliliği.
22 Eylül 1999’da kızları Nihan Nur’un doğumu.

21 Ekim 1999, saat 09:28… Cumhuriyet Gazetesi’ne “Kınıyorum” başlıklı yazısını fakslayış. Saat 09:35, eşini ve minik bebeğini kente indirecek, sonra derse girecek. “Nilüfer”, dedi, “ben arabayı ısıtayım, 2-3 dakika sonra gelirsiniz.” Çok neşeli bir sabahındaydı. Evden çıktı,
saat 09:40.. arabasına yerleştirilmiş bir bombayla O’nu da öldürdüler. O’ndan önce öldürülen “Anadolu Aydınlanması’nın öncü aydınları” gibi, çağdaşlaşma yolunda Türkiye’ye ve
Türk insanına yaptığı katkılar yüzünden katledildi.

Ahmet Taner Kışlalı, 23 Ekim 1999’da Ankara’da, puslu bir günde, törenle toprağa verildi. Cenaze törenine Anadolu’nun her köşesinden, Cumhuriyet’e ve Atatürk’e inanan binlerce insan gelip katıldı. Onların yanı sıra Türk Silahlı Kuvvetleri’nden olanlar da aynı tepki ve duyarlılıkla törende yer aldılar.

2000 yılında yapılan operasyonlarla Hizbullah Örgütü ve bu örgütün uluslararası terör eylemleri içinde bulunan İran’la bağlantısı büyük ölçüde ortaya çıkarıldı. Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Muammer Aksoy ve Ahmet Taner Kışlalı’yı öldüren, “Kudüs Ordusu” adlı örgütün yöneticileri İran’a kaçsa da tetikçileri yakalandı. Bu tetikçiler Umut Davası’nda yargılandı, mahkûm oldular; ama yıllar içinde yasalarda yapılan değişikliklerle bugün hepsi dışarıda.

Ahmet Taner Kışlalı diyordu ki:

“Kemalizm Batının desteğiyle değil, Batıya rağmen bir uygarlaşma hareketidir. Cumhuriyetin temelinde yatan felsefe insancıldır, ilericidir. 21. yy’a ışık tutacak niteliktedir. Ama o Cumhuriyetin valisi, kaymakamı, polisi ve de Milli Eğitimi
o felsefenin yandaşı mıdır? Cumhuriyeti mi yeniden tanımlamalıyız,
yoksa tanımına ters düşenleri mi Cumhuriyet yönetiminden ayıklamalıyız?”

Ahmet Taner Kışlalı diyordu ki:

“Bugün susan yarın konuşamaz. Demokrasi zor kazanılır, kolay kaybedilir.
Ve tarih kendinden ders almayanları asla affetmez” İlericilik insanları bölmekten değil, bütünleştirmekten geçer. Bölünen kolay yem olur. Avrupa feodal beyliklerden ulusal yapılanmaya geçmişti. Şimdi de uluslararası bir bütünleşme çabasında. Ama
Yeni Dünya Düzeni’nin bazı güçlüleri, kendileri bütünleşirken başkalarının bölünmesini çıkarına uygun buluyor.

Laiklik, Dini değil; din adına baskı yapmak, zor kullanmak isteyenleri devre dışı bırakmak anlamına gelir. Eğer Devlet Atatürk düşmanlarına destek olmaktan vazgeçerse, benim geleceğe yönelik hiçbir kuşkum, endişem yok. Tarihin gelişimi, Kemalizm’in ilkelerinin doğru olduğunu kanıtlar yöndedir.

Ahmet Taner Kışlalı diyordu ki:

“Kemalizm ne Atatürk’ün bekçiliğidir, ne de 1920 koşullarında yapılmış olanların toplamıdır. Kemalizm demokratik toplumcu öze sahip, sürekli devrimcilik ilkesine dayalı bir çağdaşlaşma ideolojisidir. Kemalizm geleceğin öncülüğüdür. Türkiye bugün çok zor bir dönemden geçmektedir. Çıkış yolunun ilkeleri bellidir. O ilkeleri paylaşanların demokratik birlikteliği, yozlaşmış yapıların yıkılmasına, devletin ve toplumun
yeniden sağlığına kavuşmasına yetecektir. Gün, karanlığa karşı güçlerin örgütlenmesi
ve dayanışması günüdür. Ülkenin içinde bulunduğu ortamdan endişe duyan herkesin, konumu ne olursa olsun, mutlaka yapabileceği bir şey vardır.”

Ahmet Taner Kışlalı diyordu ki:

“Siyaset biliminin bize öğrettiği bir gerçek var : Kendi kendilerini yönetemeyenler, kendilerini başkalarının yönetmesine davetiye çıkarırlar.”

Ahmet Taner Kışlalı, bizim için düşünceleriyle yaşamaya devam ediyor. Işıklar içinde yatsın.

======================================

Dostlar,

Acılı bir gün daha.. Aradan 16 yıl geçti ama acısı yüreğimizin derinliklerinde hükmünü yürütmekte hala.. Çooook yakın dostumuz, ağabeyimiz, dava arkadaşımızdı..
Bütün kitaplarını okumuş, ADD Edirne Şubesş Başkanı iken kendisini Edirne’ye knferanslara, TV programlarına davet etmiş, İzmir’de, Antalya’da, Ankara’da ADD etkinliklerinde birlikte olmuştuk.. Kızı Dolunay ve o tarihte damadı Sıtkı Uluç Belçika’da (2004) verdiğimiz konferanslarımıza destek olmuşlardı.

Bu yazının yazarı ADD Bilim Danışma Kurulu Üyesi Sn. Gümgör Berk de Fethiye ADD’den kadim dostumuzdur. Kendilerinin özverili ve çok başarılı ADD Fethiye Şubesi Başkanlığı’ndan birçok çağrı almış ve Fethiye TV konuşmalarımızla birlikte aşağıdaki konferanslarıı vermiştik..

  1. Kuşatılan Türkiye (Görsel Konf.) Fethiye ADD, 27.01.02
  2. Binyıl Başında Tarihsel Bir Muhasebe Fethiye TV (Kanal F) 27.01.02
  3. Türkiye’nin Güncel Sorunları ve Atatürkçü Düşünce Fethiye, Lise Öğrencilerine,  29.01.03
  4. Türkiye’nin Güncel Sorunları ve Atatürkçü Düşünce Fethiye, İlköğr. ve Lise Öğrenc. 29.01.03
  5. Aydın Cinayetleri : Türkiye Nereye Savruluyor ? Fethiye / Muğla ADD 29.01.03
  6. Türkiye’yi Kuşatan Sorunlar : Bir Ufuk Turu. Fethiye TV (FRT) 29.01.03
  7. Emperyalizmin Kuşatmasındaki Türkiye Ne Yapmalı? Fethiye TV (FRT) 16.01.05
  8. KüreselleşTİRme ve AB Serüveni Türkiye’yi Nereye Sürüklüyor? Fethiye ADD 16.01.05

Çok değerli Güngör Berk dostumuz şimdilerde ADD Bilim Danışma Kurulu üyesi..

Sayın Berk’in yukarıdaki yazısının içeriğine tümüyle katılıyor ve 16 yıl önce bu gün ölümsüzlüğe uğurladığımız Ahmet Taner KIŞLALI önderimizi özlem ve şükranla,
saygı ile selamlıyoruz.

Sevgi ve saygı ile.
21 Ekim 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

ATATÜRK’E SALDIRANLAR

 

ATATÜRK’E SALDIRANLAR

Prof. Dr. Süleyman Çelİk

Atatürk, düşmanının deyimiyle “dünyaya 100 yılda bir, nadiren gelen büyük bir dahidir.” (AS : İngiltere Başbakanı Lloyd George!)

9 Eylül 1922’de düşman denize döküldükten sonra İngiliz donanmasına ait zırhlılar Güzel İzmir’imizin limanından demir almak zorunda kalınca,
Büyük Britanya İmparatorluğu Parlamentosunda muhalefetteki İşçi Partisi, Hükümet hakkında gensoru önergesi verir. Muhalifler Hükümeti ağır biçimde eleştirirler.

“Almanya ve Avusturya- Macaristan İmparatorluğu ile birlikteyken yendiğimiz Türklere, yalnız başına iken nasıl yeniliriz?
Üstelik karşımızda Türklerin hepsi de yoktu. Müslümanların
Kutsal Halifesi Padişah ve ona bağlı olan asıl güçler bizim yanımızdaydı. Karşımızda sadece, ellerinde hiçbir şey olmayan,
bir avuç eşkıya vardı.”
derler.

Eleştirileri yanıtlamak üzere Başbakan Lloyd George söz alır:

Yapılan tüm eleştiriler haklı” der. “Doğrudur. Karşımızda, ellerinde hiçbir şeyleri olmayan bir avuç eşkıya vardı.
Ancak hesapta olmayan bir şeyle karşılaştık. Büyük dahiler dünyaya 100 yılda bir, nadiren gelir. Ne yazık ki yüzyılımızda bunu Allah Türk Milletine nasip etti. Bu nedenle yenildik.”

der ve sorumluluğun kendisine ait olduğunu kabul ederek
“istifa ettiğini” bildirip kürsüden iner.

Atatürk’ün büyüklüğü konusunda başka dünya liderlerinin, komutanların, düşünürlerin söylemiş olduğu binlerce söz var. Bunlar içinde benim önemsediğim, mazlumlar içinde emperyalizme karşı ilk başkaldıranlardan biri olduğu için, çok saygı duyduğum Hindistan Bağımsızlığının önderi Mahatma Gandi’nin sözüdür. Arkadaşlarıyla birlikte Kurtuluş Savaşımızı büyük bir heyecanla izleyen Gandi, 

“Mustafa Kemal Paşa İngilizleri yenene kadar,
Allah’ın İngiliz olduğuna inanırdım.”
demiştir.

* * *

Atatürk Türk Milletinin kurtarıcısıdır.
O’ndan başka kurtuluşun olanaklı olduğuna inanan yoktu.
Yalnızca çıkarlarını düşünen ve düşmanla işbirliği yapmaktan çekinmeyen hainler değil, vatanseverler de kurtuluş umudu görmemekteydiler.
Bu nedenle “olmasaydı olmazdık”.

“Olmasaydı olurduk” diyenler de haklı. Evet, olabilirlerdi ama, Neyzen Tevfik’in dediği gibi, “anaları gene olurdu fakat babaları belli olmazdı!” Kanıt istiyorsanız, görsel medyanın, uluslararası iletişimin bu denli yaygınlaştığı, Birleşmiş Milletlerin ve öbür uluslararası insan hakları örgütlerinin bunca etkin olduğu 21.Yüzyılın başında Bosna’da yaşananları anımsayın…

Başlangıçta Atatürk’ün yanında yer alanlar, yalnızca O’na inanan, Çanakkale’de ‘imkansızı mümkün kılmış olması’ nedeniyle,
“yaparsa O bir şey yapabilir” diye düşünen bir avuç vatan severdi.

Birlikte Samsun’a çıkanlar bile umutsuzdu. Nitekim Kurmay Başkanı
Hüsrev Gerede Havza’dan Kazım Karabekir Paşa’ya yazdığı mektupta
bunu belirtmekte ve özetle “boşa kürek çekiyor gibiyiz” demektedir.

Çare arayan vatanseverler, “ehven-i şer” arayışına girdiler ve
“Amerikan mandası” peşine düştüler. Oysa Sevr planını hazırlayan Amerikan Başkanı Wilson’du.

İsmet İnönü, Rauf Orbay, Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele gibi komutanlar; Halide Edip, Adnan Adıvar, Bekir Sami (AS: Bekir Sami de askerdi) gibi aydınlar da bunlar arasındaydı. Sivas Kongresi tutanakları bunun belgesidir. Daha sonra Atatürk’ün bir şeyler yapabileceğini görünce hepsi O’nun yanında yer aldılar ve Kurtuluş Savaşı’nda canlarını
ortaya koydular.

* * *

O günlerde ‘Mütareke Basını’nda Atatürk’e saldıran / hakaret eden,
O’na ve arkadaşlarına ‘idam fetvası/ fermanı’ verenler, düşmanla işbirliği yapan hainlerdi. Başlarında Halife Sultan Vahidettin olduğu halde,
Ali Kemaller, Refik Halitler, Refi Cevatlar, Damat Feritler, Rıza Tevfikler, Dürrizadeler, Mustafa Sabriler, İskilipli Atıflar vs. Bunların yazdıkları yazılar, verdikleri fetvalar/ fermanlar, Kuvayı Milliye aleyhtarı bildiriler
İngiliz uçakları tarafından askerlerimizin üzerlerine atılarak firar etmeleri isteniyordu.

Bu hainler işgal güçlerinin desteğiyle, Kuvayı Muhammediye adını verdikleri bir ordu oluşturarak Millicilerin üzerine gönderdiler; yurt içinde birçok
isyan çıkarttılar. Bunlara karşın kazanılan zaferden sonra, köpekliğini yaptıkları düşmanla birlikte yurttan kaçıp gittiler. Fakat emperyalistler, bunların yüzüne bakmadı, çiğnenmiş sakız gibi tükürüp attı.
İngilizler kendilerine sığınan Halife Sultanı bile İtalya sahiline atıp gittiler. Çünkü kendi halkına ihanet edenlere kimse güvenmez ve değer vermez, sadece kullanılırlar. 

Günümüzde de Atatürk’e saldıranlar ya haindir ya da
hainler tarafından kandırılmış geri zekalı / aptal zavallılardır.

Bugün ‘Mütareke Basını’ benzeri medyada Atatürk’e saldıranlara bakın! Her devirde kemiğini yaladıkları efendilerinin köpekliğini yapmışlardır. Örneğin, dün Cem Uzan’ın köpekliğini yapanların, bugün Uzanların düşmanının köpekliğini yapıp Atatürk’e havlamalarında şaşılacak bir şey yoktur.

==================================

Dostlar,

Dün Menemen “Kemal Paşa” Parkı’nın tabelasında ilk 2 harfin “K ve e” silindiğini ve Menemen Belediye Başkanı Sayın Tahir Şahin‘in yarım saat içinde sorunu düzelterek saldırıyı kınadığını sitemizde yazmış, Sayın Başkana teşekkür etmiş ve olayı kısaca değerlendirmiştik.
(http://ahmetsaltik.net/2015/07/30/menemende-ataturke-cok-cirkin-saldiri/)

Dostumuz, Samsun 19 Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden meslektaşımız,
Atatürkçü Düşünce Derneğinden dava arkadaşımız Sayın Prof. Süleyman Çelik’in yazdıklarına nerede itiraz edilebilir ki?

Olsa olsa söylemi biraz sert bulunabilir..
İnsaf etmek gerekir, fazlasını bile haketmiyorlar mı  bu zavallılar??

Sevgi ve saygı ile.
30 Temmuz 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

KOCATEPE ZAFER YÜRÜYÜŞÜ

Dostlar,

Sayın Ahmet AVCI, Kocatepe yürüyüşü izlenimlerini paylaşıyor..
Çooook heyecan verici bir değerlendirme..
Okunması dileğiyle.
Büyük Taarruz’u yaratan her-ke-se,
başta Başkumandan Mareşal Gazi Mustafa Kemal Paşa olmak üzere sonsuz şükranlarımızı sunuyoruz.

Büyük Zafer’in 92. yılı kutlu ve mutlu olsun!..

Sevgi ve saygı ile.
27.8.2014, Ankara


Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

============================================

KOCATEPE ZAFER YÜRÜYÜŞÜ-14
GÖZLEMLERİM ve DUYGULARIM 

Ahmet AVCI
27 AĞUSTOS 2014

Türküye Cumhuriyeti Devletinin özgür bir bireyi olarak, bir grup arkadaşımla birlikte,
26 AĞUSTOS KOCATEPE “ZAFER YÜRÜYÜŞÜ”NE KATILMAK ve Türk BÜYÜK Taarruzu’nun 92. Yılını kutlamak üzere; BUCA ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİNİN ÜYELERİYLE BİRLİKTE Afyon’un ŞUHUT ilçesine gitmek üzere yola çıktık… 

Amacımız; Zafer yürüyüşüne katılarak, 92 yıl önce Başkomutan, Genelkurmay Başkanı ve Batı Cephesi Komutanlarının çıktığı BÜYÜK TAARRUZ’UN BAŞLANGIÇ KARARGÂHI Kocatepe’ye, aynı yolu yürüyerek çıkmak ve o havayı teneffüs etmekti… Ben, ruhumda büyüttüğüm ve yücelttiğim Tarihi ve Kutsal bir görevi yerine getirmek istiyordum. Çünkü benim için; KOCATEPE DE, SARIKAMIŞ gibi, SAKARYA gibi ÇANAKKALE gibi Milletimin Kutsal Mekânlarından birisi idi. 

Türk Yurdunun uğradığı; haksız, ahlaksız, anlamsız ve acımasız bir İşgal eylemine karşı Türk Milletinin birleşerek, Mustafa Kemal Paşa’nın öncülüğünde başlattığı Kurtuluş Savaşı’nda, Emperyalistlere karşı vurduğu en güçlü yumruğun atıldığı yerde olacaktım.
Ve Üstelik Bu kez Torunum ATA ile birlikte olacaktım…

Önceki KOCATEPE öykülerini benden dinleyen ATA, hevesle bu yürüyüşe katılmak istiyordu… Biliyordum ki; Büyük Taarruzla kazanılan ZAFER, Türk’ün Emperyalizme karşı yürüttüğü bağımsızlık mücadelesinin, yılmaz ve sarsılmaz iradesinin, işgale ve paylaşılma, parçalanma girişimine baş kaldırısının, en çetin direnişi en güçlü yumruğudur. 

Bu Zafer, Türk Milletinin yüceliğinin, haksızlığa ve dayatmalara boyun eğmeyen kişiliğinin ve Yurtseverliğinin bir göstergesidir… Türk Kurtuluş Savaşında; Paşalar, Subaylar, Erler hatta Kadınlarımız ve Milisler, özetle tüm Halkımız, Bağımsızlık için seve seve canlarını vermişlerdir. Ve Zaferi kazanmışlardır. Türklüğü kurtarmışlardır, Türk Devletinin de KURULUŞ yolunu açmışlardır. Ve yine biliyordum ki: Gerçek Zafer, Mustafa Kemal Paşa’nın ortaya koyduğu HEDEFTİR. Bu hedef; Çağdaş Uygarlık düzeyini yakalamak hatta üstüne çıkmaktır. Bizim görevimiz ise; bize bırakılan Onurlu -Hedefe- Mirasa sahip çıkmaktır. 

Biliyoruz ki; 26 Ağustos 1922’de KOCATEPE’DE başlatılan BÜYÜK TAARRUZ SONUNDA KAZANILAN 30 AĞUSTOS ZAFERİ; TÜRK’ÜN TÜRKLÜĞÜN VE TÜRKİYE’NİN DÜNYAYA MÜHRÜNÜ VURMASIDIR.

Yazar Falih Rıfkı Atay’ın dediği gibi; ”Neyimiz varsa, Bağımsız bir devlet kurmuşsak,
şerefli insanlar olarak dolaşıyorsak, Yurdumuzu; Batının, Vicdanımızı ve kafamızı Doğunun pençesinden kurtarmışsak, şu denizlere bizim diye bakıyor, bu topraklarda ana bağrının sıcaklığını duyuyorsak, hatta nefes alıyorsak, hepsini her şeyi; 30 Ağustos Zaferine borçluyuz.”   

Tüm olumsuzluklara karşın, coşkusunu yitirmemeye çalıştığımız bir bayram yaşıyoruz… Bu coşku; 30 AĞUSTOS ZAFERİ GALİBİYETİNİN SEVİNCİNDEN DAHA ÇOK; BU ZAFERİN DÜNYA BARIŞINA SAĞLADIĞI KATKIDAN ÖTÜRÜDÜR… 

Günümüzde bile; DÜNYA BANKASI, ULUSLARARASI PARA FONU VE AVRUPA BİRLİĞİ’NİN TUTUM VE DAVRANIŞLARI; Osmanlı’yı, Türk ve Türklüğü bitiren SEVR BARIŞ ANTLAŞMASININ hükümleriyle örtüşmektedir… Yani Türkiye ufaltılarak; SİYASİ, EKONOMİK VE ASKERİ bakımdan bağımlı hale getirilmek istenmektedir… 

Mustafa Kemal PAŞA’NIN başlattığı, Milli Mücadelenin genel amacı; “Milletçe harekete geçerek, Ülkeyi işgalden kurtarmak ve Bağımsız yeni bir Türk Devleti kurmaktır.”   

Milli Mücadelenin ideolojisi; Milli Birlik ve Beraberliği sağlayarak, Milli Bağımsızlık ve
Milli Egemenliği elde etmektir… Milli Bağımsızlık işgalcileri, Milli Egemenlik de;
Saltanatı yenmekle mümkündü. Bunları gerçekleştirebilmek için de öncelikle Milli birlik
ve beraberliği sağlamak gerekmekteydi.    

Yolda önce; Büyük TAARRUZ Şehitliğini ziyaret ettik… Akşam ŞUHUT’A ulaştık…
Mustafa Kemal Paşa ve Büyük Taarruz Komuta Heyeti’nin son gecesini geçirdikleri bu belde de beklediğimiz coşkuyu bulamadık… Orman Bakanı, İlçede idi… Şehirdeki tüm düzenleme; Orman Bakanına göre yapılmıştı… 2009 hatta 2013’teki coşkudan eser yoktu… Şuhut’taki etkinlikleri uzaktan izledik… Resmi programa uymadık, her nedense, Şuhut’taki hava bize boğucu gelmişti. Bir an önce yürüyerek KOCATEPE’YE çıkmak istiyorduk…

Gece 23.00’te Zafer YÜRÜYÜŞÜ başlangıç noktasına ulaştık. Burada da resmi töreni beklemeden yürüyüşe başladık (resmi yürüyüş saat 01 30’da başlayacaktı… 01:30’da yürüyenleri Kocatepe etkinliğine yetişmeleri olanaklı değildi… Aslında Kocatepe resmi programında da görülecek bir şey yoktu ya…) Hava güzeldi, Ay henüz çıkmamıştı ancak yıldızların altında KOCATEPE’YE yürümek bizim için bir ayin gibi idi… Hiç bilmediğimiz bir yolda; 92 yıl önceki sessizlik ve ulvi duygularla yürüdük… Torunumla bu ulvi yola çıkmak benim için ayrıca bir keyif ve onur kaynağı idi… Övünçle söylemeliyim ki, bu zorlu yürüyüşte, hiç zorlanmadan ve bize de güç vererek öncülük etti.

Yol iyi düzenlenmişti… Aydınlatılmıştı… Mola noktaları iyi seçilmişti… İkramlar da iyi idi…

4 saatlik bir yürüyüş sonunda, Kocatepe eteğindeki son mola yerinde MEHMETÇİKLERİN İKRAM ETTİĞİ, “BÜYÜK TAARRUZ öncesi Mehmetçiklerimizin de yediği”, MERCİMEK ÇORBASI VE ÜZÜM HOŞAFI TÜM YORGUNLUĞUMUZU ALDI…

Burada daha fazla duramazdık, yeniden yola koyulduk, 1500 metrelik yolumuz kalmıştı…
Ben tüm benliğimle: Büyük Taarruz’un başlangıç anını yaşamak istiyordum.
Tam zamanında Kocatepe’ye ulaşmıştık… Protokol da nerede ise bizimle birlikte geldi… Bakan ve Vali’yi göremedim… Askeri Zevattan da kimler vardı öğrenemedim…

KOCATEPE’NİN ANLAMINA YARAŞIR BİR TÖREN DEĞİLDİ BU… Üzüldüm…
Daha önce katıldığım ve çok da duygulandığım 2009 törenleri daha görkemli ve daha coşkuluydu… Halk da bu ölçüde parçalanmamıştı… Bezgin değildi… Ve 2009 ve 2013 törenine katılanlar daha kalabalıktı… İçim burkuldu… Çanakkale TÖRENLERİNE katılan ANZAKLILARI bir anda anımsadım…

Binlerce kilometre öteden gelen bu kişileri hangi duygular kamçılıyordu… Biz neden bu ölçüde duyarsızlaştık, bezginleştik… Kocatepetepe’nin tün olumsuz koşullarını göze alarak gelenler de bezgindi… Hava soğuktu, katılanlar gece koşullarında 13 km yürümenin yorgunluğunu taşıyordu… Ama neden sessiz idi… Coşkudan burada da eser yoktu…

Kocatepe Üniversitesinin hazırladığı göstermelik tören de hiçbir şey ifade etmiyordu… (Kocatepe törenlerinin bu biçimde yapılması Türk Milletine de Türk Silahlı Kuvvetlerine de bu Savaşta canını kanını verenlere de Atatürk’e de hakarettir… Mutlaka bu tören Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından yapılmalıdır… İzlediğimiz tören Türk Kurtuluş Savaşını taçlandıran, TÜRK BÜYÜK TAARRUZUNU ANIMSATAN ONURLANDIRAN bir tören değil, unutturan bir törene dönüştürülmüştür…)

Bilmeme ve istememe rağmen Büyük taarruzun başlangıç anını yaşayamadım…
Ben de torunumla yan yana oturdum… Torunumun yorgunluktan dizime koyduğu başını okşayarak, 26 Ağustos 1922 şafağını düşündüm. Mustafa Kemal Paşa’yı ve CEPHE’Yİ algılamaya çalıştım… İnanıyorum ki; MUSTAFA KEMAL PAŞA O ANLARDA, ZAFERE İNANDIĞI KADAR, MİLLETİNİN BİRLİK VE BERABERLİĞİNE DE İNANIYORDU… MİLLETİ İÇİN AYDINLIK GÜNLERİ YAKALAYACAĞINI BİLİYORDU…
VE AYDINLIK GÜNLERİN İLELEBET YAŞATILACAĞINA EMİNDİ…

Hüzünlendim…
Nazım Hikmet’in KURTULUŞ DESTANINDA DİLE GETİRDİĞİ; KOCATEPE’YE İLİŞKİN DİZELER KULAKLARIMDA bu kez ÇINLAMADI…
Her nedense Halim YAĞCIOĞLU’NUN ATATÜRK’TEN SON MEKTUP ŞİİRİNDEKİ DİZELERİ BEYNİMDE DOLANIP DURDU: 

“Siz beni hala anlayamadınız.
Ve anlayamayacaksınız çağlarca da…
Hep tutturmuş ‘Yıl 1919 Mayıs’ın 19’u diyorsunuz.
Ve eskimiş sözlerle beni övüyor; övüyorsunuz.
Mustafa Kemal’i anlamak, bu değil,
Mustafa Kemal ülküsü, sadece söz değil.
Bırakın o altın yaprağı artık,
Bırakın rahat etsin anılarda şehitler.
Siz bana; neler yaptınız ondan haber verin.
Hakkından gelebildiniz mi yokluğun, sefaletin?
Mustafa Kemal’i anlamak, yerinde saymak değil.
Mustafa Kemal’in ülküsü, sadece söz değil.”

Mustafa Kemal ATATÜRK’ÜN bu ülkeye ve bu millete kazandırdıklarını düşündüm…
Şimdi ne durumda olduğumuzu anımsadım…
Ve kazandırdıklarımızı yitirmemizin acısını YÜREĞİMDE duydum…
VE KENDİ KENDİME BİR ŞEYLER MIRILDANDIĞIMI HİSSETTİM: 

“Vatan tehlikededir…
Ulusal sınırlar içinde vatan bir bütündür, bölünemez…
Ya istiklal, ya ölüm…
Hiçbir güç, Türkiye’nin Birlik ve Bütünlüğü ile oynayamaz…
Türk Ordusu var ve güçlü oldukça Türk Milleti sonsuza dek yaşayacaktır.
Güçlü Ordusunu arkasına alan “Devlet Adamları”, “Diğer Devletler” tarafından;
“Deliğe Süpürülme” korkusundan da, “KULLANILMA” zilletinden de kurtulmuş olurlar…

Zihnim durmuyor, bu kez de Süleyman ALPAYDIN’IN
“YIKIN HEYKELLERİMİ” DİZELERİ KAFAMA GELDİ OTURDU… 

“Özlediyseniz fesi peçeyi,
Aydınlığa yeğliyorsanız kara geceyi,
Hala medet umuyorsanız;
Şıhtan, şeyhten dervişten
Şifa buluyorsanız,
Muskadan üfürükçüden
Unutun tüm dediklerimi,
Yıkın diktiğiniz heykellerimi. 

Eşit olmasın diyorsanız kadınla erkek,
Kara çarşafa girsin diyorsanız,
Yobazın gazabından ürkerek,
Diyorsanız ki okumasın;
Kadınımız kızımız,
Budur bizim alın yazımız…
Unutun tüm dediklerimi,
Yıkın diktiğiniz heykellerimi. 

Fazla geldiyse size,
Hürriyet cumhuriyet,
Özlemini çekiyorsanız,
Saltanatın sultanın,
Hala önemini anlayamadıysanız Millet olmanın,
Kul olun, Ümmet kalın,
Fetvasını bekleyin Şeyhülislamın.
Unutun tüm dediklerimi,
Yıkın diktiğiniz heykellerimi, 

RAHAT BIRAKIN BENİ…”

 *****

Evet, güneş artık doğuyor ben de Kocatepe’deki Atatürk Anıtı’nın yanına gidiyorum ve Aziz Atatürk’ün baktığı YÖN’E bakıyorum.

“Türk Ulusu buralara nereden gelmişse; bizler de Türklük dünyasının dört bir yanından; Alaşehir, Balıkesir, Edirne; Erzurum ve Sivas kongrelerinden ve Amasya Genelgesinin ruhundan geldik…
Bizler de karanlıklar, ihanetler ve satılmışlıklar içinden; karanlığı yırtarak,
KOCATEPE’YE GELDİK. Evet; bizler, TEK ULUS; TEK BAYRAK; TEK DİL;
Çağdaşlık ve ULUSAL EGEMENLİK andımızı dünyaya ve AYMAZLARA anlatmak için buraya; TÜRK ULUSUNUN ONUR TEPESİNE geldik Atam…
Ama ne yazık ki EMANETİNE SAHİP VE layık olamadık ATAM…” dedim, içimden.
Ve
Bize bu ülkeyi, bu Milleti ve bu Devleti kazandıran BAŞTA MUSTAFA KEMAL ATATÜRK VE ARKADAŞLARINI, MEHMETÇİKLERİ, EMEĞİ GEÇEN HERKESİ MİNNET VE ŞÜKRANLA YAD ETTİM.

***************

 

SOMA Maden Kazası Nedeniyle Ortak Basın Açıklaması

SOMA_.siyah_kurdela_13.5.14SOMA Maden Kazası Nedeniyle Ortak Basın Açıklaması

KAMUYOUNA

Dün, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin
en büyük felaketlerinden birini yaşadık ve ne yazık ki, 200’den çok işçimizi Soma’da yaşanan maden kazasında yitirdik, onlarca da
yaralımız var. Tüm Ulusumuza ve emekçilerimizin yakınlarına başsağlığı diliyor,
acılarını paylaşıyoruz.

Bilmeliyiz ki, Türkiye`de meydana gelen iş kazalarının tamamı önlenebilir niteliktedir ve bu nedenle yaşananlar aslında “iş kazası” değil “iş cinayeti” dir.

Maden kazalarındaki ölümlerde Avrupa birincisi olmamız ve daha önceki
maden kazaları incelendiğinde görülmüştür ki, bu tür kazalardaki ölüm nedenleri; sektörün piyasaya terk edilmesi, denetimsizlik, kaçak madencilik,
taşeronlaştırma ve üretim zorlamalarıdır.

Bu nedenle Hükümet ölümlerden 1. derecede sorumludur.

Ayrıca, Soma’daki iş kazalarının incelenmesi için ana muhalefet partisince
23 Ekim 2013′te TBMM’ye verilen araştırma önergesi aylarca bekletildikten sonra
29 Nisan 2014′te gündeme alınmış, ancak siyasal iktidarın oylarıyla reddedilmiştir.

Reddedilmesi doğaldır;
çünkü 12 yıldır emek düşmanı bir anlayış bu ülkede iktidardır.

Doğaldır, çünkü ülkemiz yalnızca bu iktidar döneminde işçiler için “güzel öldüler” diyen bir Çalışma Bakanı görmüştür.

Siyasal iktidari uyarıyoruz                 :

Çağdışı anlayışlar terk edilerek, akıl ve bilimin rehberliğinde, sektörde gerekli önlemler alınmalı, sermayenin değil, emekçilerimizin sağlıklı ve güvenli yaşam haklarını
birinci öncelik olarak gören bir anlayışla yasal değişiklikler yapılmalıdır.

Bu tip sektörlerde özelleştirme ve taşeronlaştırma uygulamaları son bulmalıdır.

Denetim mekanizmaları artırılmalı, müfettişler üzerinde varsa siyasal baskılar kaldırılmalıdır.

  • Başta Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik ile
    Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız olmak üzere
    tüm sorumlular bir an önce 

istifa etmelidir!

Tekrar tüm ulusumuza başsağlığı diliyoruz.

Atatürkçü Düşünce Derneği
Birleşik Kamu İş Konfederasyonu
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği
Eğitim -İş
Müzik Eğitimcileri Derneği
Ulusal Eğitim Derneği
Türkiye Emekli Subaylar Derneği

TÜSAK YASA TASLAĞI SANAT ve SANATÇILAR İÇİN BİR TEHDİTTİR


Dostlar,

AKP’nin Türk sanat yaşamına da müdahale ederek kısırlaştırma,
güdük siyasetin buyruğuna alma, 90 yılda Cumhuriyetin bin bir emekle oluşturduğu
11 bin dolayındaki sanatçı kadroları tümüyle tasfiye eden… inanılmaz ölçüde yıkıcı ve hiçbir demokratik ülkede örneği görülmeyen yasa taslağı hakkında bu sitede
epey yazı yazıldı..

ADD Genel Merkezi de bir destek açıklaması yaptı.. Bu metin aşağıda..

“TÜRKİYE SANATÇILAR HAREKETİ’nin ÇAĞRISI” nı sitemizde yayımlamıştık :

http://ahmetsaltik.net/2014/03/17/22848/, 17.3.2014

Ayrıca, bu bağlamda, öncü uğraş veren Kültür Bakanlığı (E) Müsteşar Yrd.
Sn. Hüseyin AKBULUT’un kapsamlı makalelerine de yer vermiştik.
Bunlardan birkaçının erişikesi (linki) aşağıda..

http://ahmetsaltik.net/2013/11/07/huseyin-akbulut-turkiyenin-kultur-ve-sanat-siyaseti/, 7.11.2013

http://ahmetsaltik.net/2014/01/02/yeni-yila-girerken-kultur-sanat-yasantimiz-ne-durumda/, 2.1.2014

http://ahmetsaltik.net/2013/12/19/ataturkun-dehasina-bir-ornek-ilk-turk-operasi-oz-soyun-ders-veren-oykusu/, 19.12.2013

Bütünlük içinde değerlendirilmesi dileğiyle..
Ve de AKP’nin yerel seçim sonrası tepkisel biçimde “nerede kalmıştık?”
sorusunu sorma yerine; “artık teenninin zamanıdır” diye davranmasını dileyerek..

Anayasa’nın ilgili maddelerini de anımsatarak :

IX. Bilim ve sanat hürriyeti
Madde 27 – Herkes, bilim ve sanatı serbestçe öğrenme ve öğretme,
açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü araştırma hakkına sahiptir
.

XII.  Sanatın ve sanatçının korunması  
Madde 64 – Devlet, sanat faaliyetlerini ve sanatçıyı korur.
Sanat eserlerinin ve sanatçının korunması, değerlendirilmesi,
desteklenmesi ve sanat sevgisinin yayılması için gereken tedbirleri alır.

Sevgi ve saygı ile.
2 Nisan 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

===========================================

ADD_logosu_adiyla

 
TÜSAK YASA TASLAĞI SANAT VE SANATÇILAR İÇİN BİR TEHDİTTİR 

 

 

Sanatı siyasetin buyruğuna veren TÜSAK Yasa Taslağına karşı haklı mücadelelerinde sanatçılarımızı destekliyoruz.

27 Mart Dünya Tiyatrolar Gününde, sanat kurumları ve sanatçılarımızın üzerinde
TÜSAK tehdidi durmaktadır.

İktidar, kültürsüz ve sanatsız bir Türkiye yaratmak istemektedir.
Cumhuriyetimizin bin bir emek ve birikimle oluşturduğu,

Devlet Tiyatroları,
Devlet Opera ve Balesi,
Güzel Sanatları,
Devlet Senfoni Orkestraları,
Devlet Çoksesli Korosu,
Türk Halk Müziği,
Türk Sanat Müziği Koroları ve Toplulukları ile
Belediyelere bağlı benzer sanat kurumlarını

ortadan kaldırmayı öngörmektedir!

Hazırlığı süren “Türkiye Sanat Kurumu ile Sanatın Desteklenmesi Hakkında
Kanun Taslağına
” göre sanat alanı, siyasal iktidarın atayacağı 11 üyeden oluşan
bir siyasal kurula,Türkiye Sanat Kurulu (TÜSAK)”na terk edilmektedir.

Sanatçı, yaratıcı olmak için özgürlük ortamına gereksinim duyar.

  • Siyasal iktidarların güdümünde sanat üretilemez.

Söz konusu taslağa karşı, sanatı savunmak için bir araya gelen sanatçıların oluşturduğu,Türkiye Sanatçılar Hareketinin yayımladığı bildiride de belirtildiği gibi;

“sanat, siyaset kurumunun müdahalesinden arındırılmalı,
siyasal iktidarların değişiminden etkilenmemeli,
evrensel işleyişi içinde yaratılıp topluma sunulabilmelidir.”

Özgür sanat ve sanatçıyı savunan Atatürkçü Düşünce Derneği,

TÜSAK Yasa Taslağına karşı haklı savaşımlarında sanatçılarımızı desteklemektedir.

27 Mart Dünya Tiyatrolar günü nedeniyle, Kültür Bakanlığı (E) Müsteşar Yrd.
ve Atatürkçü Düşünce Derneği Bilim – Danışma Kurulu Üyesi
Sn. Hüseyin AKBULUT’un, TÜSAK yasa taslağı konulu yazısını ve
Türkiye Sanatçılar Hareketinin bildirisini yayımlıyoruz.

Saygılarımızla.

Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Merkezi

Ermenilerin Hocalı katliamının 22. yıldönümü


Dostlar,

ADD Berlin Şubesi’ndeki dostlarımız, Başkan Sayın Olcay Başeğmez,
Ermenilerin Hocalı katliamının 22. yıldönümü (22 Şubat 1992)
etkinliğini paylaşıyor..

AKP Hükümeti ne yapıyor, ne yapacak acaba??

İktidarlarının 11. yılında Karabağ işgalinin sonlandırılması ve 1 milyona yakın sığınmacı (mülteci) Azeri kardeşimizin statüsünün yeninden kendi topraklarında “Yurttaş” olarak düzeltilmesi için Davut oğlu Ahmet bey ne yaptılar caba??

Ulusalcı iktidar bu mu??

Değilse bu iktidar kimin, kimlerin iktidarı??
Bursa’daki futbol maçında Azeri bayraklarını yasaklayan bir anlayışın yeri neresidir??

Sevgi ve saygı ile.
21 Şubat 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

============================================

Saygıdeğer Arkadaşlar,

2015 öncesi bizlere insafsızca suçlamalarla saldıran Lobby’lere karşı güçlerimizi birleştirmek ve her platformda haklılığımızı söylemek gerektiği inancıyla sizleri Cumartesi akşamı Türkevinde’ki HOCALI KATLİAMI ANMA TOPLANTISINA  bekliyoruz.

İyi günler dileklerimle  yürekten selamlar.
Olcay Başeğmez
olcaybasegmez@gmx.net
Hocali'da_Ermeni_katliami_Berlin_ADD_22.2.14

 

Atatürkçü Düşünce Derneği                                                                                               Almanyadaki Azerbaycanlıların
Berlin- Brandenburg (ADD) Koordinasyon Merkezi
Berlin. 6.2.2014                      

HOCALI KATLİAMININ 22. yılında Azerbaycan Topraklarının Ermenistan tarafından işgali sürüyor, buna karşın 1915 olayları ısrarla gündeme taşınıyor!!!

22 yıl önce Ermenistan, Rus tank ve ağır silahlarıyla Hocalı Kasabasında çoğu çocuk, kadın ve yaşlı 622 kişiyi hunharca katletti. Bunun yanı sıra Azerbaycan topraklarının beşte biri işgal edildi ve 1 milyona yakın Azerbaycan Türkü evlerinden, topraklarından sürüldü.

Ermenistan, Birleşmiş Milletler kararlarına aldırmayarak Azerbaycan topraklarındakı işgalini Ermeni Lobisinin desteğiyle sürdürüyor. Günümüzün bu acı dramını gündemden uzak tutmak içinde bilinçli olarak 1915 olaylarını sürekli biçimde çeşitli ülke parlamentolarına taşıyor.

Hocalı Katliamını 22. Yılında anmak için sizleri
22 Şubat 2014 Cumartesi akşamı saat 19.00’da
Berlin Türkevine (An der Urania 15, 10787 Berlin) davet ediyoruz

Program:
Açılış ve Selamlamalar;
Samira Patzer-IsmaliovaAAKM Başkani,    Olcay Başeğmez, ADDBerlin Başkanı
Perviz Shahbazov,    Azerbaycan Cumhuriyeti Almanya Büyükelçisi
A.Başar Şen,   Türkiye Cumhuriyeti Berlin Başkonsolosu
Konuşmacılar;  Hocalı katliamına ilişkin kısa bir film

  • Dr. Qasim Haciyev,  Azerbaycan Milli Bilimler Akademisi Karabağ Bölümü Müdürü
  • Azay Quliyev,   Azerbaycan Parlamentosu Milletvekili
  • Seriyye Ceferova,  Hocali Şahidi, Yazar, Gazeteci, Dağlık Karabağ doğumlu
  • Prof.Dr. Hakkı KeskinTAVD Başkanı.

Sorular – yanıtlar
Büfe eşliğinde sohbet
İletişim için: Katherinenstr.9 –  10711 Berlin, Tel.:49 (030) 890 466 30

Hangi Atatürk’te Birleştik?


Hangi Atatürk’te Birleştik?

Portresi_ADD
K. Cemal Yetginer
ADD Genel Yönetim Kurulu Üyesi
http://www.add.org.tr/index.php/makaleler/1310-hangi-atatuerk-te-birlestik, 6.2.14

 

Toplumsal bilinç ve belleğin yerleşmediği ülkelerde halk kavram kargaşalarının havada uçuştuğu süreçleri sıkça yaşar.. Siz birini onarmaya çalışırken yüzlercesi sürülüverir ortaya..

Bir bakarsınız kısmen bilinçli sandığınız kitleler bile (Goebbels yöntemiyle uygulanan) propagandanın peşinde bulurlar kendilerini..

İşte bu noktada görev ülkenin gerçek aydınlarına düşer. Bir araya gelmek halkı aydınlatmak ve örgütlemek tarihsel bir sorumluluktur üzerlerinde.
Elbette ki bedellerini de göze alarak.

Atatürkçü Düşünce Derneği de böyle bir aydın sorumluluğunun ürünüdür.
1989 yılında Prof.Dr. Muammer Aksoy önderliğinde bir araya gelen bir küme aydının tarihsel sorumluluklarının topluma yansımasıdır.

Bu yansıma Atatürk’ün devrimini ve düşüncesini bugüne ve geleceğe taşımayı hedeflemiş, bu uğurda birçok kurucu ve yöneticisi canlarını feda etmek durumunda bırakılmıştır.

ADD, 25. kuruluş yıldönümünü yaşadığı bu yıl Türkiye’nin dört bir yanındaki
370 şubesiyle Mustafa Kemal bayrağını onurla dalgalandırmaktadır.

Kolay değildir Atatürkçü Düşünce Derneği’nde nefer olmak. Yalnızca elinizi değil
bedeninizi taşın altına koymaktır. Ölçü tanımadan gelen saldırılara karşı durmaktır.
Kimler saldırır ADD’ye 2. Cumhuriyetçiler, İslamcılar, bölücüler… liste uzar gider.
Ama tarih bize göstermiştir ki Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyete ve Düşüncesine
en büyük zararları O’nun adını en çok ananlar ve O’na sığınanlar vermişlerdir.

Atatürk’ün işlerine gelen birkaç noktasını öne çıkarır, ardına kendi cümlelerini dizerler ama bir bütün olarak onu benimsemezler (benimseyemezler, özlerine aykırıdır).
Sonra dönüp bir de “bizdenseniz vatanseversiniz, değilseniz vatan haini” tavrını koyarlar.

ADD bu tarz saldırıların hepsine alışıktır. Kuruluş nedenlerinden en önemlisi de budur.
ADD’nin görevi yalnızca Atatürk’e doğrudan saldıranlarla mücadele etmek değil; konjektüre göre yaratılan “Atatürk ve Atatürkçülük” kavramları ile mücadele etmek de ADD’nin görevidir.

Gelelim bu yazının yazılma nedenine; 26 Ocak 2014’te Ulusal Kanal’da yayınlanan nda
Atatürkçü Düşünce Derneği yöneticilerinin Milli Merkez çalışmalarına
destek vermedikleri gerekçesiyle;

– Atatürk’ü pazarlama peşinde olduğu,
– Aralarında Fettullahçıların olduğu,
– Tek dertlerinin siyasal ikbal olduğu,
– Zaten işbirlikçi oldukları,
– Fikir tüccarlığı yaptıkları,
– İsim isim afişe edeceklerini,
– Atatürk’ün ADD yöneticilerini çarpacağını… 

ve daha birçok iddayı dile getirdiler ve “açıklarız” gizemli cümlesiyle
bölümü tamamladılar.

5 kez siyasal parti değiştiren (DYP, DTP, tekrar DYP, GP, DP),
üyesi bulunduğu 4 partinin 3’üne Genel Başkan adayı olup kazanamayan,
soluğu Milli Merkez’de alan, ancak bunları unutup ADD yöneticilerini
siyasal ikbal peşinde olmakla suçlayan (E) Bakanımızı;

İhlas’a bağlı Türkiye gazetesinde 21 yıl, Uzan’a bağlı Star gazetesinde 2 yıl,
Doğan’a bağlı Posta gazetesinde 6 yıl, Yeniçağ’da 1 yıl, Kadiri tarikatına bağlı
Yeni Mesaj gazetesinde 1 yıl görev yaptıktan sonra, soluğu Aydınlık gazetesinde alan ve ADD yöneticilerini Atatürk’ü pazarlamaya çalışmakla suçlayan
muhterem gazetecimizi söz ettikleri üzere ellerindeki bilgileri, belgeleriyle
açıklamaya çağırıyorum.

ADD Yönetcileriyle ilgili o denli çok sav sayıldı ki, programda bu yazıya sığdırabilmek güç..

Umarız bir gün programlarına çağırırlar, canlı yayında karşılıklı tartışırız.

ADD Yöneticileri arasında işbirlikçiler var oysa Atatürkçülük
tam bağımsızlıkçılıktır,
anti emperyalist olmaktır.” buyuruyorsunuz.

Doğrudur, Atatürkçülük tam bağımsızlıkçılıktır – anti emperyalist olmaktır.
Ancak Atatürkçülük aynı zamanda “anti-kapitalist” olmaktır.

Neden eksik söylüyorsunuz!

Bizi AB fonlarından, Soros Vakıflarından vb. beslenen Sivil Toplum Örgütleriyle karıştırmayın antetli kağıdığımızda şu yazar :

  • “Yerli ve yabancı hiçbir kuruluştan ‘fon’ adı altında bile yardım almamakla övünüyoruz.”

Çünkü her ADD’li bilir ki “para alan emir de alır.” Bizim gelir kaynağımız özverili üyelerimizdir. Her üyemiz bu savaşımda maddi özverisinin hesabını tutmamaktadır.

“ADD Yöneticileri Fettulah’a karşı laf etmiyorlar, televizyonda 2 yıl önce ilk biz söyledik
Fettullah cemaatinin ne kadar tehlikeli olduğunu..” buyuruyorsunuz.

Bilin ki, ADD’nin her basamağında görevli yönetici ve üyelerimiz, yalnızca
Fettullah Gülen cemaati değil tüm cemaat ve tarikat yapılanmalarının karşısındadır. ADD, yasalar çerçevesinde bunlara karşı yalnızca  mücadele etmekle kalmaz,
toplam bütçesinin önemli bir bölümünü gereksinimi olan öğrenciler onların eline düşmesinler diye burs olarak destekte kullanır.

ADD Yöneticilerini Atatürk’ü pazarlamaya çalışmakla, siyasal ikbal peşinde olmakla suçluyorsunuz..

Ancak biz Nazım Hikmet’in Kuvay-ı Milliye Destanı 6. Bap sonunda yer alan
Kartallı Kazım gibi çalışırız.

Ve kavga bittiği zaman ne çiftlik sahibi oldu, ne apartman.
Kavgadan önce Kartal’da bahçıvandı,
kavgadan sonra Kartal’da bahçıvan…

“Ana muhalefet partisinden siyasal beklentileri olduğu için eleştirilmesi gerekenleri eleştiremiyorlar..” buyrulmuş programda.

Atatürkçü Düşünce Derneği ayrım yapmaksızın, çekinmeden, korkmadan,
bedelini göğüsleyerek tepkisini koymakta hiçbir zaman çekinmemiştir.

(Bir örnek, http://www.add.org.tr/index.php/subelerimizden/1097-add-izmir-subeleri-atatuerk-uen-kemiklerini-s-zlatmay-n-efendiler)

Programı canlı izleme olanağım olmadı. Youtube dan izleyebildim. Acaba yanlış mı anlıyorum diye birkaç kez izledim. Her izleyişimde İlhan Selçuk’un 90’lı yıllarda yazdığı bir köşe yazısında yer verdiği bir öykü geldi aklıma.. Bu öyküyle bitiriyorum yazımı..

Kurt yavruluyor, yavrular sütten kesilmeye yaklaştığında anne kurt yavrularına dünyayı tanıtmak için gezintiye çıkarıyor. Bir derenin kenarına gidiyorlar. Anne kurt anlatıyor.

“Burası deredir, su gereksinimimizi buradan karşılarız”. Biraz daha ilerliyorlar, bir koyun sürüsü beliriyor. Anne kurt yavrularına dönüyor “işte bunlara koyun denir, bizim besin kaynağımızdır”. Çobanı gösteriyor anne yavrularına ve şöyle diyor “yalnız dikkat edin orada iki ayağı üzerinde duran bir şey var. Ona insan denir o bizim can düşmanımızdır”. Yavrulardan biri atılır. “Anne, sen insan için bizim can düşmanımızdır dedin ama
orada bize benzeyen bir şey var, insan ona bir şey yapmıyor” der. Çoban köpeğini gösterirken.. Annenin yanıtı net olur “O bize benzeyip bizden olmayandır,
asıl ondan korkacaksınız.”

Notlar                        :

1- Programı izlemek isteyenler youtube’da arama bölümüne “Alternatif 26 01 2014” yazarak çıkan sonuçlar arasından izleyebilirler. (ADD ile ilgili bölümleri 19. ve 50. dakikalardan başlayarak yer almaktadır.)

2- Programda sözü geçen akademisyen, Yurtdışı ADD’lerle iletişimden sorumlu
Genel Yönetim Kurulu üyemiz Prof. Dr. Bülent Çukurova’dır. Yakın zamanda Almanya’da bulunan ADD’lerce düzenlenen bir toplantıya katılmıştır.
Gerekli açıklamayı kendisi yapacaktır.

3- Atatürkçü Düşünce Derneği, varolan siyasal partilere ve siyasal oluşumlara
eşit uzaklıkta olma ilkesinden vazgeçmemiştir, vazgeçmeyecektir. Elbette ki bireysel anlamda bu sınırı zaman zaman zorlayan girişimler olmuştur. (Bu girişimler ileri sürüldüğü gibi yalnızca bir siyasal parti yönlü değildir, eş zamanlı olarak ADD yöneticiliği ile Milli Merkez yöneticisi olmak da bu zorlama girişimlerine dahildir.)

Cumhuriyetimizin temel nitelikleriyle sorunu olmayan oluşumlarla ilgili açıklama yapmamak gibi yazılı olmayan bir geleneğimiz vardır. Ancak bu gelenek kendisine yönelik bir saldırı geldiğinde karşılık vermemek anlamına gelmemektedir.

Atatürk’te Birleşmek!


Atatürk’te Birleşmek!

portresi

 

Prof. Dr. Ayhan Filazi
ADD Genel Başkan Yardımcısı

 

Tam 11 yıl, 1911 ile 1922 yılları arasında aralıksız süren savaşlar.
Yanmış, yıkılmış bir ülke. Yoksulluktan başını kaldıramayan bir millet.
Bir çılgın adam, her türlü lüksü yaşama olanağına sahipken, canını dişine takıp önce milleti mahvetmek isteyen emperyalizme ve yutmak isteyen kapitalizme karşı başkaldırıyor.

Dünya tarihinde eşi benzeri olmayan bir zafer kazanıp tüm mazlum milletlere de
örnek oluyor.

Ardından ümmetten millet, kuldan birey yaratıyor.

Bu devrimin adı Türk Mucizesidir.

Bu mucizenin mimarı Mustafa Kemal Atatürk’tür.

Bu devrim, kimi Marksistlerin iddiasına göre Ekim 1917’deki Rus Devriminin sonucudur. Ancak yine Atatürk’ün mimarı olduğu 18 Mart 1915 Çanakkale Deniz Zaferi olmasaydı, İngiliz donanması İstanbul Boğazının Karadeniz kıyısında bekleyen Rus (Menşevik) donanmasıyla birleşecek ve Rus (Bolşevik) Devrimi de
hayalden öteye gidemeyecekti.

Bütün aklı başında tarihçiler bunu bilir.

Bu devrim elbette ki birkaç cümleyle geçiştirilecek basit bir olay değildir.
Konumuz o değil. Sadece bir hatırlatma yapalım istedik.
Doğaldır ki, kendi çıkarlarını halkın çıkarlarından üstün tutan insanlar bu mucizenin mimarı olan Atatürk’ü kullanmak isteyeceklerdir.
Nitekim Cumhuriyet tarihi bunun örnekleriyle doludur.

Atatürk’ün adını en fazla ananlar, O’na en fazla zarar verenler olmuştur.

1950 yılında iktidara gelen Menderes hükümeti bir yandan Atatürk’ün hayattayken yapmış olduğu devrimleri bir bir yıkarken öbür yandan “Atatürk’ü koruma yasası” çıkarmıştır. Sanki O’nun korunmaya gereksinimi varmış gibi.

Hele 12 Eylül 1980’de Atatürk’ün de adı kullanılarak yapılan darbe, O’nun mirasını bile reddetmiş, neredeyse tüm aydınlar üzerinde baskı, zulüm ve işkenceye dönüştürülmüştür. Bir kuşak o dönemde yok edilmiş, yurtseverler işlerinden,
evlerinden, yurtlarından edilmişlerdir.

Rahmetli Attila İlhan bunlara Gardrop Atatürkçüleri diyordu.

Atatürkçü olduğu kuşku götürmez Nadir Nadi bile bu çıkarcıları gördükçe çileden çıkmış ve “Ben Atatürkçü değilim!” diyebilmiştir.

Bu yıl kuruluşunun 25’inci yılını kutlayan ve yıllardır gerici olmayan halkımızı gericiliğin
ve yobazlığın baskısı altında tutup ona göz açtırmak istemeyen dar kafalı çıkarcılarla, ümmetçilerle amansız bir savaşım içindeki Atatürkçü Düşünce Derneği,
aydın olması gereken kişilerin de kimi zaman gizli, kimi zaman açıkça bu çıkarcıların yanında yer aldıklarını görmektedir.

Bizler, gözü dönmüş kanlı bir düşmanlığın ulusu birbirine düşürdüğü, Atatürk’e ve devrimlere saldırıların coşkunluk içinde doruklara ulaştığı dönemlerde, yüreği sevinçten çatlama kertesine ulaşan kişileri çok gördük. Bunlara karşı yılmadan savaşım veren ve bu uğurda kurucusu Muammer Aksoy dahil pek çok aydınını şehit veren bir avuç inançlı insanın oluşturduğu ADD, “Atatürk’te birleştik” diyerek O’nu kullananları da
ne yapmak istediklerini de iyi bilir.

Atatürk’ün halka mal ettiği kurumları özelleştiren ve Türk Ulusunun öz malı olan değerlerin talan edilmesi konusunda büyük çaba gösteren eski patronları da
yakından tanır.

Elinden İslam dinarını, dilinden İslam Ortak pazarını düşürmeyen kişileri “millici” olarak yutturmaya çalışanları da iyi bilir.

Geçmişte Kemalizmi burjuva devrimi olarak görüp eleştirenlerin, terör örgütleriyle
iş birliği yapanların, uyduruk davaların savcısı olan kişilerle sırf çıkarları için işbirliği yapanların “Atatürk’te birleştik” demelerini de anlayabilir.

Yıllardır mücadele ettikleri rejim ve yandaşlarıyla koalisyon kurmaları da
bizi ilgilendirmez. Tümüyle çıkar ilişkileri üzerine kurdukları merkezlerinde yolunuz
açık olsun diyebiliriz. Birlikte yola çıktıkları kişiler arasında masum ve çok şeyin farkında olmayan dostlarımızın da olması bizi ancak üzer ve onların yüzü suyu hürmetine
buna saygı da duyabiliriz. Ama Atatürk’ü hiçbir zaman siyasal çıkar ve sömürü konusu yapmayan, bunun tartışılmasını bile hakaret sayan Atatürkçü Düşünce Derneği‘ne
dil uzatmak hiç kimsenin haddi değildir. Üstelik bu kişiler masum Atatürkçülerin de izledikleri ulusal bir televizyon kanalında ADD ve yöneticilerini mahalle dedikodusu yapar gibi, kulaktan dolma bilgilerle eleştirip muhalefet yaptıklarını zannediyorsa,
onun altında ezilmeye mahkûmdurlar. Şimdilik uyarmakla yetinelim.

Çünkü geçmişi karanlık olanların Türkiye’nin geleceğine ışık tutmaları olanaklı değildir.

Enerji ve Maden İşçilerinin Haklı Mücadelesini Destekliyoruz


Dostlar
,

Maden-İş ve TES-İş Yatağan Şubelerinin enerji ve maden işçilerinin
Ankara’ya yürüyüşlerinin Muğla’da polis tarafından tüm yasalar çiğnenerek engellenmeye çalışıldığını ibretle ve dehşetle izliyoruz..

Bu çırılçıplak FAŞİZMDİR!

Otobüsler akıl dışı tuhaf gerekçelerle engelleniyor, sürücüleri gözaltına alınıyor, ruhsatlara al konuyor, işçilerin kimlikleri alınıyor vs..
Kadın ve çocuklar da ortalıkta; otobüslerden indirilmiş durumdalar..

AKP artık resmen ve iyice saçmalıyor ve hukuku bir kez daha ayaklar altına alıyor.
Olup bitenlerden hiç ders almışa benzemiyor..

Artık aklını başına alması gerek.. Polis – jandarma (Kolluk), bu tür yasal ve uluslararası hukuk ve Anayasa tarafından da (AİHS md. 11 ve Anayasa md. 34) apaçık tanınan
bir hakka zor kullanarak engel oluyor..

Oysa Kolluğun görev tam da tersi!

Yurttaşın bu tür eylemleri YA-PA-BİL-ME-LE-Rİ için gerekli güvenlik önlemlerini almak.

Adı üstünde “güvenlik” güçleri..

  • AKP’nin artık Türkiye’yi normalleştirici adımlar atması gerek..

Yatağan işçileri eşleri ve çocukları ile birlikte gecenin karanlığında YÜ- RÜ -YOR -LAR!

Böyle bir tablo İNSANLIK TARİHİNE GEÇER.. Mahatma Gandhi’nin yürüyüşü gibi..
MAO ve 300 bin yoldaşının 15 yıl süren uzuuun mu uzun yürüyüşü gibi….

Tarih aktörleri yazar ve hükmünü verir; seçim sandığını beklemez ve onun sonucuna da bakmaz.. Başbakan R.T. Erdoğan da artık kendine gelmeli ve ikide bir
30 Mart (2014) seçimini göstererek halkla dalga geçmemelidir..

Siyasal iktidar, Demokrasinin tüm kurum ve kurallarını gecikmeden yaşama geçirmek zorundadır..

Yarın çoook geç olabilir..

  • Ernst Hemingway’in çanları kulaklarımızı sağır ediyor..

AKP’nin yurtsever milletvekillerinin artık ağırlıklarını koyarak
sağduyu ile, sonu karanlık ve de kanlı olabilecek bu akıl dışı gidişe
“dur” demeleri kaçınılmaz olmuştur..

Vebali çoook ağırdır..

Sevgi ve saygı ile.
24 Ocak 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==================================

Yatagan_iscileri1


Enerji ve Maden İşçilerinin Haklı Mücadelesini Destekliyoruz

Maden-İş ve TES-İş Yatağan Şubeleri

öncülüğündeki enerji ve maden işçileri,
Muğla’daki termik santral ve kömür ocaklarının
özelleştirilmesine karşı savaşımlarını sürdürmektedir.

İşçiler; iktidarın özelleştirme inadından vazgeçmemesi durumunda,
23 Ocak 2014 perşembe günü Yatağan’dan Muğla’ya yürüyeceklerini
ve buradan hareketle, özelleştirme ihalesine son teklif verme tarihi olan
24 Ocak 2014 Cuma günü Ankara’da olacaklarını açıklamıştır.

Yatagan_direnisi

Vatan, Cumhuriyet ve Emek birlikteliği;

enerji ve maden emekçilerinin haklı mücadelesinin yanındadır
ve iktidara, termik santraller ve kömür ocaklarının özelleştirilmesinden vazgeçilmesi çağrısında bulunmaktadır.

Gün; soygun düzenine karşı çıkma ve dayanışma günüdür.
Bu nedenle;

Emekten yana,
Özelleştirmeye, taşeronlaştırmaya, soygun ve talana karşı olan,
yolsuzluk ve rüşvet düzenine karşı sesini yükseltecek
tüm halkımızı ve örgütleri,
emekçilerin direnişine destek vermeye çağırıyoruz.

24 Ocak Cuma günü saat 10.00 da Toros Sokak Sıhhıye’de
Muğla’dan gelen işçilerimizi karşılayalım.

EMEĞİ KORUMAK, VATANI VE CUMHURİYETİ KORUMAKTIR.

VATAN CUMHURİYET VE EMEK BİRLİKTELİĞİ

Atatürkçü Düşünce Derneği
Birleşik Kamu İş Konfederasyonu
Cumhuriyet Kadınları Derneği
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği
Engelliler Konfederasyonu
Memleket Sevdalıları Derneği
Müzik Eğitimcileri Derneği
Tüketici Hakları Derneği
Türkiye Gençlik Birliği
Ulusal Eğitim Derneği

Yatagan_iscileri_Ankara'da_23.1.14

Sevgi ve saygı ile.
24 Ocak 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net