Etiket arşivi: Gardrop Atatürkçüleri

Soner Yalçın : Oyum boşa gitmesin

Oyum boşa gitmesin

Soner Yalçın

SÖZCÜ, 5 Haziran 2015

Önce… Meselenin matematik yönüne bakalım.
Benim ağabeyim 1953 doğumlu. İTÜ mezunu, makine mühendisi.
40 yıl CHP’ye oy verdi.
Bu kez CHP’ye vermeyeceğini söyleyince çok şaşırdım.
Gerekçesi matematik!
Şöyle:
Ağabeyim Çorum’da oyunu kullanıyor.
4 milletvekili çıkaran Çorum’un 2011’deki seçmen sayısı; 385 bin 828.
AKP, 209 bin 764 oy alarak 3 milletvekili çıkardı.
CHP, 82 bin 264 oy alarak 1 milletvekili çıkardı.
MHP, 37 bin 120 oy almasına rağmen milletvekili çıkaramadı.
Hesaplama nasıl yapıldı:
Partilerin aldıkları oylar 1’den başlayıp 4’e kadar bölündü. Böylece:
AKP: 209 bin 764 oyla 1 milletvekili; 104 bin 882 oyla 2 milletvekili çıkardı.
CHP: 82 bin 264 oyla 3’üncü milletvekilliği kazandı.
Ve AKP: 69 bin 921 oyla 4’üncü milletvekilliği aldı.
Hesap bu…
Yani:
CHP’nin 12 bin oyu fazla; bu 12 bin oy çöpe gidiyor! (CHP 2 milletvekili çıkarması için
140 bin oy alması gerekiyor ki, 7 Haziran seçiminde bu pek gerçekçi değil.)

Ağabeyimin hangi partiye oy vereceğini geçmeden bir hesap daha yapalım:

MHP’nin 1 milletvekili çıkarabilmek için 70 bin oy alması gerekiyor. Bu partinin 37 bin oyu var ve 33 bin oy daha alması gerekiyor. Alabilir mi? AKP’ye giden eski oylarını geri döndürmesine bağlı… Geri alırsa, AKP’nin oyları azalacağından MHP, 70 bin altında bile
1 milletvekili çıkarabilir. Mümkün olabilir; MHP, 30 Mart 2014 seçiminde oylarını 57 bin 712’e çıkarırken, AKP oylarını 182 bin 085’e düşürdü!
Peki…
40 yıllık CHP’li ağabeyim; MHP’ye mi, HDP’ye mi yoksa Vatan Partisi’ne mi oy verecek?
“O da bana kalsın” dedi…

Stratejik oy

Şimdi… Meselenin stratejik yönüne bakalım…
7 Haziran seçiminin ortaya çıkardığı gerçek var:
Kimi seçmen, AKP’nin iktidardan gitmesi ya da tek başına iktidar olmaması için ilk kez oyunu bambaşka partiye verecek.
Bir seçmen düşünün ki; “oyumu MHP’ye de verebilirim, HDP’ye de verebilirim” diyor!
Taban tabana zıt iki milliyetçi parti arasında kararsız kalan bir seçmen profili ile
karşı karşıyayız. Bunu başaran kişi Erdoğan oldu!
Erdoğan merkez partilerini yıktı; siyaseti uçlara savurdu.
Bir gerçek daha ortaya çıktı; CHP yıllarca, “bizim omzumuzda kambur var;
bu nedenle sağ bize oy vermez” mazeretine sığındı!
Herhalde CHP’nin sırtındaki -neyse o- “kambur” HDP kadar değildir!

Çünkü, HDP’nin sırtında kan ve gözyaşı var!

Merkezdeki seçmen bu “kambura” rağmen HDP’ye oy veriyor.
Demek ki seçmen gözü karardığında “kamburu” bile görmüyor!
Umarım CHP, 7 Haziran’dan sonra bu kambur söyleminden kurtulur;
mazeret üretmekten vazgeçer… Ayrıca:
7 Haziran seçiminin odak noktası; AKP (ve Erdoğan’dan) kurtulmak!
Oyların bu derece savrulmasının nedeni bu.
Bakınız… 2011 Genel Seçimi bu derece sert geçmedi; en azından Cemaat’ten “Yetmez Ama Evet”çi liboşlara; iş dünyasından Batı’ya kadar birçok çevre Erdoğan destekçisiydi.
Bugün hepsi Erdoğan karşıtı oldu.
Evet… Seçmenin çoğunluğu “ne olursa olsun Erdoğan’dan kurtulmak” gerekçesiyle
sandığa gidip stratejik oy kullanacak
Eklemeliyim: Bu seçim sonucunun bir diğer özelliği ise “elim kırılsaydı da vermeseydim” diyen seçmen kitlesinin fazlalığı olacak!
Oy vermenin ayrıca, matematiksel ve stratejik olmayan bir başka yönü var…

Oyum kime?

Hâlâ mailler alıyorum;
“Kime oy vereyim?”
Bu soruları yöneltenlerin maksadı, “barajı aşamayan partiye verirsem oyum boşa gider mi?” sorusuna yanıt almaktır.
Bu soruyla muhatap olunca, “acaba köşe yazarlığı yapmayı bıraksam mı” diye düşünüyorum. Çünkü… Okuyucunun hazzedeceği bir yazar değilim! Sandığın ülkemizi gericileştirdiğini ve “cici demokrasinin” kitleleri uyuşturduğunu-kandırdığını yazıyorum sürekli.
Planlanmış ve dayatılmış siyaset ilgimi çekmiyor.
Bu demek değildir ki, sandığa gitmeyeceğim. Gideceğim..
Hayır!.. Kimi partilerin barajı aşması ya da birakç milletvekili eksik ya da fazla çıkarması için değil. Nicelik değil, nitelik peşindeyim…

Tüm zorluklara karşın mücadele eden bir partiye, oyumla teşekkür etmek için
sandığa gideceğim.
Bu gözükara partiye oyumla moral vermek için sandığa gideceğim.
Bu bir avuç yiğit insana “yalnız değilsiniz” mesajını vermek için sandığa gideceğim.
Evet… Oy vereceğim partinin barajı geçemeyeceğini farkındayım; ama o partinin,
her şart altında mücadele edeceğine inandığım için destek oyu vereceğim…

Ayrıca… Hiç değil, %3 oy alırsa Hazine yardımı almaya hak kazanacağı için
bu yoksul partiye maddi katkı oyu vereceğim.

Evet…
Bir dönem şekilci “Gardrop Atatürkçüleri” vardı…
Bugün rakamcı “Baraj Atatürkçüleri” var…
Mücadele için barajı aşmak şart mı?
Mücadele için Meclis’in “kaldır elleri, indir elleri” dekoruna uyum sağlamak mı gerek?
Ben… Meclis dışındaki bu partinin inadına umudu yaşattığını gördükçe,
“oyum boşa gitmemiş”
diyeceğim. Oy’uma/kendime olan saygım artacak!
Biliyorum ki… Mustafa Kemal barajı değil barikatları aşarak kazandı.
Yine öyle Kuvayı Milliye ruhuyla kazanacağımıza inanıyorum
Neyse…
Diyorum ya, benden köşe yazarı olmaz; yandaşlar gibi “siyaset tüccarlığını” beceremiyorum…

===========================================

Teşekkürler sevgili Soner Yalçın…

Biz de sizin gibi düşünüyoruz….

BİN SELAM OLSUN ATAMA;
1 OYUM VAR VATAN’A!
Ya da BÜTÜN OYLAR VATAN’a…!

Sevgi ve saygı ile.
05 Haziran 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

profsaltik@gmail.com

Atatürk’te Birleşmek!


Atatürk’te Birleşmek!

portresi

 

Prof. Dr. Ayhan Filazi
ADD Genel Başkan Yardımcısı

 

Tam 11 yıl, 1911 ile 1922 yılları arasında aralıksız süren savaşlar.
Yanmış, yıkılmış bir ülke. Yoksulluktan başını kaldıramayan bir millet.
Bir çılgın adam, her türlü lüksü yaşama olanağına sahipken, canını dişine takıp önce milleti mahvetmek isteyen emperyalizme ve yutmak isteyen kapitalizme karşı başkaldırıyor.

Dünya tarihinde eşi benzeri olmayan bir zafer kazanıp tüm mazlum milletlere de
örnek oluyor.

Ardından ümmetten millet, kuldan birey yaratıyor.

Bu devrimin adı Türk Mucizesidir.

Bu mucizenin mimarı Mustafa Kemal Atatürk’tür.

Bu devrim, kimi Marksistlerin iddiasına göre Ekim 1917’deki Rus Devriminin sonucudur. Ancak yine Atatürk’ün mimarı olduğu 18 Mart 1915 Çanakkale Deniz Zaferi olmasaydı, İngiliz donanması İstanbul Boğazının Karadeniz kıyısında bekleyen Rus (Menşevik) donanmasıyla birleşecek ve Rus (Bolşevik) Devrimi de
hayalden öteye gidemeyecekti.

Bütün aklı başında tarihçiler bunu bilir.

Bu devrim elbette ki birkaç cümleyle geçiştirilecek basit bir olay değildir.
Konumuz o değil. Sadece bir hatırlatma yapalım istedik.
Doğaldır ki, kendi çıkarlarını halkın çıkarlarından üstün tutan insanlar bu mucizenin mimarı olan Atatürk’ü kullanmak isteyeceklerdir.
Nitekim Cumhuriyet tarihi bunun örnekleriyle doludur.

Atatürk’ün adını en fazla ananlar, O’na en fazla zarar verenler olmuştur.

1950 yılında iktidara gelen Menderes hükümeti bir yandan Atatürk’ün hayattayken yapmış olduğu devrimleri bir bir yıkarken öbür yandan “Atatürk’ü koruma yasası” çıkarmıştır. Sanki O’nun korunmaya gereksinimi varmış gibi.

Hele 12 Eylül 1980’de Atatürk’ün de adı kullanılarak yapılan darbe, O’nun mirasını bile reddetmiş, neredeyse tüm aydınlar üzerinde baskı, zulüm ve işkenceye dönüştürülmüştür. Bir kuşak o dönemde yok edilmiş, yurtseverler işlerinden,
evlerinden, yurtlarından edilmişlerdir.

Rahmetli Attila İlhan bunlara Gardrop Atatürkçüleri diyordu.

Atatürkçü olduğu kuşku götürmez Nadir Nadi bile bu çıkarcıları gördükçe çileden çıkmış ve “Ben Atatürkçü değilim!” diyebilmiştir.

Bu yıl kuruluşunun 25’inci yılını kutlayan ve yıllardır gerici olmayan halkımızı gericiliğin
ve yobazlığın baskısı altında tutup ona göz açtırmak istemeyen dar kafalı çıkarcılarla, ümmetçilerle amansız bir savaşım içindeki Atatürkçü Düşünce Derneği,
aydın olması gereken kişilerin de kimi zaman gizli, kimi zaman açıkça bu çıkarcıların yanında yer aldıklarını görmektedir.

Bizler, gözü dönmüş kanlı bir düşmanlığın ulusu birbirine düşürdüğü, Atatürk’e ve devrimlere saldırıların coşkunluk içinde doruklara ulaştığı dönemlerde, yüreği sevinçten çatlama kertesine ulaşan kişileri çok gördük. Bunlara karşı yılmadan savaşım veren ve bu uğurda kurucusu Muammer Aksoy dahil pek çok aydınını şehit veren bir avuç inançlı insanın oluşturduğu ADD, “Atatürk’te birleştik” diyerek O’nu kullananları da
ne yapmak istediklerini de iyi bilir.

Atatürk’ün halka mal ettiği kurumları özelleştiren ve Türk Ulusunun öz malı olan değerlerin talan edilmesi konusunda büyük çaba gösteren eski patronları da
yakından tanır.

Elinden İslam dinarını, dilinden İslam Ortak pazarını düşürmeyen kişileri “millici” olarak yutturmaya çalışanları da iyi bilir.

Geçmişte Kemalizmi burjuva devrimi olarak görüp eleştirenlerin, terör örgütleriyle
iş birliği yapanların, uyduruk davaların savcısı olan kişilerle sırf çıkarları için işbirliği yapanların “Atatürk’te birleştik” demelerini de anlayabilir.

Yıllardır mücadele ettikleri rejim ve yandaşlarıyla koalisyon kurmaları da
bizi ilgilendirmez. Tümüyle çıkar ilişkileri üzerine kurdukları merkezlerinde yolunuz
açık olsun diyebiliriz. Birlikte yola çıktıkları kişiler arasında masum ve çok şeyin farkında olmayan dostlarımızın da olması bizi ancak üzer ve onların yüzü suyu hürmetine
buna saygı da duyabiliriz. Ama Atatürk’ü hiçbir zaman siyasal çıkar ve sömürü konusu yapmayan, bunun tartışılmasını bile hakaret sayan Atatürkçü Düşünce Derneği‘ne
dil uzatmak hiç kimsenin haddi değildir. Üstelik bu kişiler masum Atatürkçülerin de izledikleri ulusal bir televizyon kanalında ADD ve yöneticilerini mahalle dedikodusu yapar gibi, kulaktan dolma bilgilerle eleştirip muhalefet yaptıklarını zannediyorsa,
onun altında ezilmeye mahkûmdurlar. Şimdilik uyarmakla yetinelim.

Çünkü geçmişi karanlık olanların Türkiye’nin geleceğine ışık tutmaları olanaklı değildir.