Yazar arşivleri: Ahmet SALTIK

Ahmet SALTIK hakkında

Atılım Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet SALTIK’ın özgeçmişi için manşette tıklayınız: CV_Ahmet_SALTIK Hekim (Halk Sağlığı Profesörü), Hukukçu (Sağlık Hukuku Uzmanı) Mülkiyeli (Kamu Yönetimi - Siyaset Bilimci)

E. Amiral TÜRKER ERTÜRK : 11 EYLÜL VE 15 NİSAN

E. Amiral Türker Ertürk

portresi_gulumseyen

11 Eylül ve 15 NİSAN

Bu hafta başında (15 Nisan 2013) Şam’dan 8900 km, Tahran’dan ise 9600 km uzakta bulunan ABD’nin Boston kentinde meydana gelen bir terör saldırısının haberi ile irkildik. Her yıl geleneksel olarak düzenlenen Boston Maratonu’nda bitiş çizgisi yakınında 12 saniye ara ile iki patlama olur 3 kişi yaşamını yitirir, 183 kişi ise 17’sinin durumu ağır olmak üzere yaralanır.

FBI (Federal Soruşturma Bürosu) patlayan bombalardan bir tanesinin içinde patlayıcılarla birlikte çiviler ve bilyeler olan düdüklü tencere olduğunu, öbürünün ise yine patlayıcının metal bir konteynıra konduğunu bunun parça etkisi ile daha çok sayıda insanı öldürmek için yapıldığını belirtmiş. Ne denli hunharca değil mi?
Öncelikle belirtmeliyiz ki; nedeni ne olursa olsun, hangi gerekçeye dayanırsa dayansın ve nereden gelirse gelsin terör insanlık suçudur mutlaka lanetlenmelidir.

Günümüzde gittikçe artan ve yaygınlaşan terörü engelleyebilmenin veya kabul edilebilir bir eşiğin altına çekilebilmenin yolu tüm dünyada teröre karşı ortak bir bakış açısı ile mümkün olabilir. “Benim teröristim kötü seninki iyi yaklaşımı ile terör sorunu
asla çözülemez ve her yerde masum insanlar yaşamlarını yitirmeye devam ederler.

Ne yazık ki, bugün başta emperyalist ülkeler olmak üzere terörizm, amaçlara ve siyasal hedeflere ulaşmak için bir silah olarak çok yaygın şekilde kullanılmaktadır. Biz bu gerçeği ülke olarak uzun yıllar yaşadığımız deneyimlerin ışığı altında çok iyi biliyoruz.

ASALA ve PKK

Sözde Ermeni soykırımı yalanı üzerine inşa edilen, 1973’te görünürde bireysel olarak başlayan, 1974 Kıbrıs Barış Harekatı sonrasında 1975’te sistemli ve örgütlü olarak azan ASALA terörünü yaşadık. 1984’te bu terörün ansızın biterek nasıl biçim değiştirdiğini ve terör bölümünün selefi konumundaki PKK’ya nasıl devredildiğini ve
her ikisinin de arkasında emperyalizmin ağababalarının olduğunu yaşayarak ve amacın Türkiye’ye yönelik emperyalist hedefler olduğunu gördük. Veya bazılarımız gördü!

Yine yaşayarak kazandığımız deneyimler bize gösterdi ki,

  • PKK’nın arkasında ABD vardır!

“Müttefikimiz” ülkemizde can alan ve bizi ekonomik yitiğe uğratan PKK terör örgütüne

– lojistik destek,
– Kuzey Irak’ta güvenlikli bölge sağlamış ve
– terörle mücadelede zaman zaman elimizi kolumuzu bağlamıştır.

Ona karşın tam terörü bitirdiğimiz sırada işbirlikçisi vasıtası ile açılımlar başlatarak tekrar azmasını sağlamış ama bunları yaparken gözümüzü boyamak için
PKK’yı terör örgütleri listesine almayı da ihmal etmemiştir.

El Kaide de ABD’nin terör örgütleri listesindedir ama bu husus onun Libya’da Kaddafi’yi devirmek için kullanmasını ve halen Suriye’de Beşar’a karşı müttefik olmasını engellememiştir.

11 Eylül’den (2001) başlayarak Başkan Bush tarafından yapılan açıklamayla birlikte ABD tüm yer kürede teröre karşı bir savaş başlatmıştır. O günden bugüne neredeyse hiç kural tanımadan ve uluslararası hukuku hiçe sayarak dünyanın her yerine müdahale etmektedir. Halbuki terör bir düşman değil, her potansiyel düşmanın kullanabileceği bir silahtır. Silaha karşı savaş olmaz. Topa, tüfeğe ve tanka karşı savaş olamayacağı gibi.

  • ABD Soğuk Savaş sonrasında oluşan tek kutuplu dünya düzenini ve küresel liderliğini sonsuza dek sürdürmek, tüm enerji ve ham madde kaynaklarını üretiminden pazarlara ulaşana dek denetlemek, hegemonyaya ve Amerikan Barışı’na (Pax Americana) direnenleri ezmek istemektedir. Fakat ABD’nin bunları açıkça söylemesi olanaklı değildir. ABD bu ideallerini terörizme, kitle imha silahlarının yayılmasına karşı tüm dünyada sürdürdüğü savaş, demokrasi ve
    insan hakları bahaneleri ile örtmektedir.

Dünyada hiçbir şey size sunulduğu ve medyada size algılatılmaya çalışıldığı gibi değildir. Arkasındaki gerçekler çok olası olarak tam tersidir. Bir düşünün, 11 Eylül olmasaydı ABD bu denli kolay dünyanın her deliğine girebilir, müdahale edebilir ve yerleşebilir miydi?

Maduro ve Putin

İran, Suriye, Kuzey Kore ve Venezüella gibi ülkelerin yaşadıkları zorluklar hegemonyaya direndikleri için başlarına gelmektedir. Venezüella Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından şiddet olayları başladı ve şu ana dek 7 kişi yaşamını yitirdi. Seçimleri kazanan Nicolas Maduro, ABD Büyükelçisi’ni sürdürülen şiddet olaylarını finanse ettiği yolunda suçluyor. ABD’ye karşı aynı tip suçlama Rusya başkanlık seçimlerinden sonra Putin tarafından da yapılmıştı. Çünkü Putin’in kazanmasından sonra da Rusya karıştırılmak istenmişti.

  • ABD’nin ekonomisi devamlı açık vermekte ve aşırı borçlu durumdadır.

Savunma da dahil olmak üzere küresel liderliğini sürdürebilmek için yaptığı harcamalar görünmeyen kalemlerle birlikte neredeyse 1 trilyon doları bulmaktadır. Kimi tasarruf önlemleri uygulanmakla birlikte, bu rakamları hala bütçeye koyabilmek için tehdidi somutlaştırmak ve terörü kendi kamuoyuna göstermek zorundadır.

Hiç kuşkunuz olmasın; Boston bombalı saldırısı Suriye ve İran’a fatura edilecektir.

Saldırıdan sonra alelacele açıklama yapılmadı ki, daha sonra varılacak sonucun
ciddi bir araştırma sonunda yapıldığını göstermek için.

11 Eylül saldırısı ABD’nin Afganistan’a, Irak’a müdahalesinin, Ortadoğu’ya kalıcı olarak yerleşmesinin daha da önemlisi kural tanımaz bir biçimde dünyanın her köşesine istediği gibi terörü gerekçe ederek saldırabilmesinin önünü açtı.

15 Nisan (2013) ise o denli büyük çapta olmasa da, mini bir 11 Eylül olarak Birleşmiş Milletleri hiçe sayarak Suriye ve İran’a müdahaleye dek gidecek bir gelişmenin
önünü açmak için yapılmıştır.

Bu müdahaleler için sabırsızlanan ve ABD’nin elini çabuklaştırmasını isteyen İsrail de taşeronlar aracılığı bu saldırının arkasında olabilir! Bu tür soruşturmalarda tetiği çekenin değil çektirenin bulunması ve cinayetin sonuçları bakımından kimin yararına olduğunu bulmak esastır.

Saygılar sunarım. 19.4.13

TÜRK MİLLETİ’NE ÇAĞRI İmza kampanyasında binlerce imza..

 
Dostlar,

Aşağıdaki erişkeden (linkten) ulaşabileceğiniz metni en son 12.4.13’te sitemize koymuştuk..

http://ahmetsaltik.net/turk-milletine-3-maddelik-cagri/

TÜRK MİLLETİ’NE 3 MADDELİK ÇAĞRI

3 madde şöyle idi (28 Mart 2013, Ankara) :

=========================================================

1- Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve sahibi olan Türk Milletinin adı,
vatandaşlık tarifinden ve Anayasadan çıkarılamaz.

2- Devletimizin eşit ve şerefli üyeleri olan aziz vatandaşlarımız, 
ırklara ve mezheplere ayrıştırılamaz.

3- Anadolu coğrafyasında Selçuklu ile başlayıp Osmanlı ile devam eden Türk Milletinin kesintisiz egemenliğini esas alan büyük Atatürk’ün kurduğu milli devlet yapısı
ortadan kaldırılamaz.

=========================================================

Bu metin onbinlerce imza aldı 3 ayrı web sitesinde..

Bize de listeye adlarının eklenmesi dileğiyle epey başvuranlar olmuştu ve eklemiştik..

AKP iktidarının aklını başına alması

ve

kökü dışarıda, kendilerine ihale edilen bu bölücülük görevini

bir an önce bırakmasında saymakla bitmeyecek yararlar var.

Türkiye, 7 x 9 = 63 “akil insan” ın beyhude (boşuna, nafile!) çabaları ile
beyni yıkanabilecek ve dönüştürülebilecek bir ülke değil..

Ancak, ne yazık ki, Başbakan RTE, halkın doğal ve içten isyanını, içi yanan haykırışını görmezden gelmeye ve daha çok polisiye yönteme başvurmaktan başka çare bulamayacak denli zor hatta çaresiz durumda..

Olup bitenlere doğru tanı koymaktan çooooooooooooook uzak..

20’li yaşlarda gazilerin, şehit anaları – babalarının yürek paralayan haykırışlarını,
topluca İSTİKLAL MARŞI okuyarak direnme çabalarını “DENSİZLİK” olarak niteleyecek ölçüde kendinden geçmiş durumda..

O kadar ki, TV’lerden Vali ve Emniyet Müdürlerini açıkça daha çok şiddet kullanmaya çağıracak denli..

Bu tablo çok ama çok tehlikeli ve kimseye yarar getirmez..

  • Hele İSTİKLAL MARŞI okunurken ayağa kalmayan “akilleri”
    ya da “sakilleri” en yüksek derecede nefretle kınıyor;
    bu saygısız, iğrenç davranışlarını lanetliyoruz! 

Tarihte örnekleri öyle çok ki, şiddet sarmalına dolanan siyasal liderlerin hazin sonları
çok yaklaşmış görünüyor..

Vakit hala çok geç değil.. AKP’li vicdanlı – yurtsever milletvekilleri başta olmak üzere Tayyip beyin danışmanları ve parti önde gelenleri;

SAĞDUYU İÇİN GÜN BU GÜNDÜR; YARIN DEĞİL..

Lütfen..

TÜRK MİLLETİ’NE ÇAĞRI İmza kampanyasında imza toplayan 3 adresdeki 19.04.2013 saat 23.00 itibariyle son durum;

http://vatan.severiz.com 20505

http://imza.la/tc-vatandaslarindan-hukumete-uyari 8279

http://imza.la/turk-milleti-ne-cagri 6894

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 20.4.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Sağlıkçılara silahlı tehdit

Sağlıkçılara silahlı tehdit

Sağlık emekçilerinin şiddete karşı yaptığı grevin üzerinden henüz iki gün geçmişken Ankara İbn-i Sina Hastanesi’nde bir hasta yakını silah göstererek sağlıkçıları tehdit etti. Olayın ardından bu sabah hekimler İbn-i Sina Hastanesi’nde iş bırakarak,
saldırganın yargılandığı Ankara Adliyesi’ne yürüdü.

Olay dün gece saat gece 02.00 sularında İbn-i Sina Hastanesi’nde gerçekleşti.
Eşi Münevver Ataoğlu’na bakılmadığı gerekçesiyle iş adamı Metin Ataoğlu, 80 hastaya birden aynı anda bakan hemşire Burcu Türkcan’nın üzerine yürüdü. Asistan hekim Batuhan Erdoğdu’nun araya girmesiyle daha da hırçınlaşan saldırgan, belindeki silahı göstererek, “Siz benim kim olduğumu biliyor musunuz? Aşiretiz biz, vurdurmayın kendinizi!” diye tehdit savurdu. Saldırgan daha sonra gözaltına alındı. Bunun üzerine saldırganın akrabaları hastaneye gelerek Türkcan ve Erdoğdu’ya “Şikâyetinizi
geri almazsanız, Metin serbest bırakılmazsa kafanıza sıkarız.” diye tehditte bulundu.

ÇALIŞANLAR İŞ BIRAKTI

Bu gelişmelerin üzerine hastane çalışan hekimler ve sağlık emekçileri bugün
iş bırakarak, hem genç meslektaşlarına sahip çıktı hem de “sağlıkta şiddete son” çağrısında bulundu. 17 Nisan’daki grevden daha yoğun bir katılımın olduğu görülürken, sağlık örgütleri de AKP hükümeti ve onun sağlık politikalarını eleştirdi.

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Asistan Hekimler Birliği Temsilcisi Dr. Egemen Çiçek, daha iki gün önce yaptıkları grevde Gaziantep’te öldürülen Dr. Ersin Arslan’ı andıklarını ve şiddetin sona ermesini dile getirdiklerini söyledi. Çiçek, bu olayla birlikte iki arkadaşlarının ölüme bir adım daha yaklaştıklarını belirtti.

ÜRESİZ GREV!

Çiçek, Sağlık Bakanlığı’nın hasta ile sağlık çalışanlarını karşı karşıya getiren politikalardan vazgeçmesi uyarısında bulundu. Çiçek, gerekli önlemlerin alınması yönünde somut önerilerini rektörlük, dekanlık ve başhekimliğe ilettiklerini söyledi. İstemlerinin karşılanmaması durumunda bütün Ankara Üniversitesi Asistan Hekimlerinin ve sağlık çalışanlarının eylem planını uygulamaya koyacağını dile getiren Çiçek, süresiz grev de dahil birçok eylemi gerçekleştireceklerine dikkat çekti.

SAĞLIK EMEKÇİLERİ BİRLİK OLUN!

Türk Tabipleri Birliği 2. Başkanı Prof. Gülriz Erişgen, sağlık alanındaki şiddeti
geçen yıl Dr. Ersin Arslan öldürüldüğünde kabul ettirebildiklerini belirtti. Erişgen, şiddetin önlenmesi için Sağlık Bakanlığı yetkililerine yasal önlem alınması isteminde bulunduklarını fakat bu önlemlerin alınmadığını söyledi.

Türk Sağlık-Sen Ankara Üniversite Hastaneleri Şube Başkanı Alparslan Cenk Kocabaş, da olayı kınadı. Kocabaş, “hastalara yardım eden sağlık emekçilerine şiddet uygulayanların en ağır cezaları almasını istiyoruz. Elinde silahla terör estirenler geçmişte bu günü haber vermişlerdi” dedi.

SES Şube Başkanı İbrahim Kara ise, “Artık yağma yok! Bir arkadaşımıza hakaret edildiğinde, bir arkadaşımıza el kaldırıldığında birbirimizi korumaya söz verelim.
Sağlık emekçileri birlik olalım..” mesajını verdi.

Ankara Tabip Odası Başkanı Prof. Özden Şener, “yaklaşık 10 aydır 7 bin 700 saldırı gerçekleşti. Hiçbir arkadaş bizim için cam tüp değildir. Tüp yere düştü işimize devam edelim diyemeyiz. Anayasa yapma heveslisiyseniz, iki maddelik sağlıkta şiddeti önleme yasası da çıkarırsınız.” dedi.

‘CAN GÜVENLİĞİM OLANA KADAR MESLEĞİMİ YAPMAYACAĞIM’

Saldırıya uğrayan asistan hekim Dr. Batuhan Erdoğdu da olayla ilgili konuşma yapmayacağını fakat kendisinin can güvenliği sağlanana dek mesleği yapmayacağına ant içtiğini söyledi. Açıklamaların ardından sağlık emekçileri İbn-i Sina Hastanesi’nden Adliye binasına yürüdüler. Yürüyüş boyunca çevreden alkışlarla destek alan hekimler ve sağlıkçılar, adliye önünde saldırgan Metin Ataoğlu’nun ifade vermesini beklediler. Ataoğlu savcılığa ifade verdikten sonra nöbetçi mahkemeye sevk edildi.
(Ankara \ EVRENSEL, http://evrensel.net/, 19.4.13)

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 19.4.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

 

SAĞLIKTA ŞİDDET DİNMİYOR..

SAĞLIKTA ŞİDDET DİNMİYOR.. NİÇİN ??

ibnisina2

TBMM Sağlıkta Şiddet Araştırma Komisyonu Ekim ayından beri (2012) çalışmalarını sürdürüyor. Türk Tabipleri Birliği de 11 Ekim 2012’de Komisyon toplantısına katıldı ve görüşlerini iletti. Türk Tabipleri Birliği bir temsilci ile TBMM Komisyon toplantılarına sürekli olarak katılmaktadır.

Şiddette caydırıcılık bakımından önemli olduğunu düşündüğümüz
Türk Ceza Yasası’na ek madde önerisi Komisyona iletilmiştir.

kanayan_stetoskop

 

(Dr. Taner ÖZEK)

Sağlık emekçilerinin “Bu şiddet sona Ersin!’ diyerek greve çıkmasının üzerinden henüz bir gün geçmişken, dün (18 Nisan) gece 23.30 sularında Ankara Üniversitesi
İbn-i Sina Hastanesi’nde bir hasta yakını, bir asistan hekim ile iki hemşireyi silahla tehdit etti.

Sağlık çalışanlarına yönelik şiddete karşı Sağlık Bakanlığı’nı birçok kez uyaran
sağlık emekçileri, silahlı tehdide karşı İbn-i Sina Hastanesi’nde iş bıraktı.

Asistan hekimler: ‘Şiddet durmazsa süresiz grev kapıda’

12.30′da İbn-i Sina Hastanesi Başhekimliği önünde bir araya geldi. Binden çok sağlık emekçisi, Sağlıkta Dönüşüm’ün yarattığı sistemde hizmet üretemeyeceklerini söyledi. Çok sayıda vatandaş da eyleme destek verdi.

Eylemde ilk olarak Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Asistan Hekimleri söz aldı.  AKP’nin sağlık politikalarının sağlık çalışanlarını ve halkı sık sık karşı karşıya getirdiğini belirten asistan hekimler, sağlıkta şiddet ile ilgili yasanın bir an önce mecliste kabul edilmesini istedi. Asistan hekimler, talepleri yerine gelmediği takdirde sağlıkta şiddetin durması için süresiz greve çıkacaklarını duyurdu.

TTB Merkez Konsey II. Başkanı Dr. Gülriz Erişgen de şiddetin son bulmasına ilişkin düzenlemelerin yaklaşık bir yıldır yapılmamasına tepki gösterdi.

SES: ‘Nerede şiddet varsa, orası eylem alanıdır’

SES Ankara Şubesi Başkanı İbrahim Kara, 17 Nisan’daki grevlerindeki ana istemlerinin sağlıkta şiddeti önleyecek bir düzenleme olduğunu hatırlattığı konuşmasında AKP’nin bu konuda bir adım atmamakta direttiğini söyledi. Kara,

“Tüm sağlık çalışanı arkadaşlarımıza sesleniyorum. Bugünden başlayarak herhangi bir sağlık alanında, herhangi bir kişi tarafından, herhangi bir şekilde şiddete uğradığımız anda artık kapı önü eylem alanıdır, grev alanıdır.” diye konuştu.

Türk Sağlık-Sen Ankara Üniversiteler Şubesi Başkanı Alpaslan Cenk Kocabaş,
şiddeti önlemek için yasal düzenlemelerin bir an önce yapılması gerektiğini kaydetti.

Sağlık-Sen’den “inşallah”lı talepler

Basın açıklamasına Sağlık Sen Ankara 2 No’lu Şube Başkanı Metin Memiş de katıldı. Sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin son bulmasını “inşallah” diyerek talep eden Memiş, Meclis’ten beklenen yasal düzenleme ile ilgili de “İnşallah Meclisimiz gerekli düzenlemeyi yapacak” dedi. Memiş’in konuşması kitleden herhangi bir alkış almazken, konuşmanın sık sık “AKP sağlığa zararlıdır”, “Sağlıkta Dönüşüm ölüm demektir”, “Şiddet sürüyor; Meclis uyuyor” sloganlarıyla kesilmesi dikkat çekti.

ATO: ‘Ancak eyleme geçtiğimizde duyuyorlar’

Ankara Tabip Odası Yönetim Kurulu Başkanı Özden Şener de  ”Sağlıkta şiddeti önleme yasasını iki yıldan bu yana hayata geçiremeyen, yasayı ne zaman sorsak ‘çalışıyoruz’ diyen AKP hükümetinin nasıl bir anayasa hazırlayacağını merak ediyoruz. Bu hükümet anayasa hazırlayamaz” diyerek konuşmasına başladı.

Şener konuşmasında bugünkü eyleme katılımın, 17 Nisan’da gerçekleşmemesine de değindi. Şener, “Ne yapmamız gerekiyor arkadaşlar. Ölmemiz mi gerekiyor? Nasıl durduracağız bu şiddeti? Nasıl duyuracağız sesimizi? Ancak eyleme geçtiğimizde duyuyorlar” dedi.

Şener, AKP’li bakanların sağlık alanındaki grevlere yönelik tepkisine de “Bayramlarda 9 gün tatil ilan edenler, sağlık çalışanlarının iki günlük grevlerine laf edemez. Biz bunları yemeyiz” sözleriyle yanıt verdi.
Silahla tehdit edilen asistan hekim Batuhan Erdoğdu

Batuhan Erdoğdu: ‘Hekimlik yapmayacağım’

Şener’in “hala ölüm tehdidi aldığına” dikkat çektiği asistan hekim Batuhan Erdoğdu eylemde son sözü aldı. Olayı anlatan Erdoğdu, “Buradan ant içiyorum, can güvenliğim sağlanana kadar hekimlik yapmayacağım” dedi.

Konuşmaların ardından binden fazla sağlık emekçisi, dün akşam y (aşanan saldırının failinin yargılanmasını izlemek üzere Ankara Adliyesi’ne yürüdü. Saldırganın tutuklanmasını isteyen sağlık emekçileri, saat 13.30′da başlayan mahkemenin sonucunu beklemeye başladı. (Sendika.Org, http://www.hekimedya.org, 19.4.13)

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 19.4.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

TÜRKİYE EMEKLİ SUBAYLAR DERNEĞİ BİLDİRİSİ

 

Dostlar,

Türkiye Emekli Subaylar Derneği (TESUD) sonunda sesini yükseltmeye başladı.

Geçtiğimiz günlerde (5-7 Nisan 2013) bu derneğin başkanlığına
E. Hava Korg. Sayın Erdoğan Karakuş seçildi.

Sayın Karakuş ile ADD’de Genel Başkan Yardımcılığı döneminde birlikte çalışma olanağı bulduk. Bilim Danışma Kurulunda çaba gösterdik. Son derece çalışkan, birikimli, havacılık alanında uzmanlığı tartışılmaz ve bir de Tarih Doktorası olan bilim insanıdır.
ATASE (Askeri Tarih ve Stratejk Etüdler) Başkanlığı da yapmıştı.

Aşağıda, TESUD‘un taihe not düşebilecek içerikte bir basın açkıklamasını sunuyoruz.
Açıklama “Yüce Türk Milleti” ni muhatap almakta..

Dileriz tüm muhatapları, bu önemli bildiriyi özenle değerlendirsinler.

Sayın Karakuş önderliğinde TESUD‘a başarılar diliyoruz.

Küçük bir not : Hoşgörüleriyle teknik bir düzeltme.. İlk paragrafta geçen

“TUTUKLAMADA ÇOK ACELE DAVRANAN SAVCILARIMIZ” tümcesinde..
“Tutuklama” mahkemenin – yargıcın / yargıçların yetkisinde bilindiği gibi.
Savcıların yetkisi sınırlı süre “gözaltına alma” ile sınırlı. Bu sürenin sonunda ya salıverecekler ya da “tutuklanma” istemiyle (veya tutuklama istemi olmadan)
mahkeme / yargıç önüne çıkaracaklar..

Sevgi ve saygı ile.
19.4.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net 

======================================

TÜRKİYE EMEKLİ SUBAYLAR DERNEĞİ BİLDİRİSİ (15.04.2013)

Haber Resmi

YÜCE TÜRK MİLLETİ !
 
BUGÜN 28 ŞUBAT SORUŞTURMASI KAPSAMINDA TUTUKLANAN SİLAH ARKADAŞLARIMIZ CEZA EVİNDE BİRİNCİ YILINI TAMAMLAMIŞTIR. NE İLE SUÇLANDIKLARINI BİLMEDEN , YANİ İDDİANAME HAZIRLANMADAN, GEÇEN BİR YIL. TUTUKLAMADA ÇOK ACELE DAVRANAN SAVCILARIMIZ, İDDİANAME HAZIRLAMAKTA OLDUKÇA AĞIRDAN ALMAKTADIR. YASADA BELİRLENEN ŞARTLAR OLUŞTUĞUNDA OLDUKÇA KISA SÜRELİ BİR TEDBİR OLMASI GEREKEN TUTUKLAMAK, ARTIK BİR PEŞİN YARGILI İNFAZ HALİNE DÖNÜŞMÜŞTÜR. TUTUKLAMALAR BAŞLADIĞINDAN BU YANA “28 ŞUBAT SORUŞTURMASI” KAPSAMINDA BASINDA YER ALAN EKSİK/YANLIŞ BİLGİLER, MESLEKTAŞLARIMIZ ALEYHİNE CİDDİ HAKSIZLIKLARA NEDEN OLMAKTADIR. ONLARIN DEVLET TERBİYESİ VE VAKAR İÇERİSİNDE GÖSTERDİĞİ SABIR, SANKİ KENDİLERİNİN SUÇU SABİTMİŞ VE YAPILANLAR ADALETE, HUKUKA VE YASALARA UYGUNMUŞ GİBİ DEĞERLENDİRİLMEKTE VE KAMUOYU YANLIŞ YÖNLENDİRİLMEKTEDİR. BU NEDENLE, VATANDAŞLARIMIZIN DOĞRU BİLGİLENDİRİLMESİNE İHTİYAÇ DUYULMUŞTUR. 
 
BİRİ GENELKURMAY BAŞKANI, BEŞİ KUVVET KOMUTANI, İKİSİ J. GENEL KOMUTANI OLMAK ÜZERE 76 EMEKLİ, 13 MUVAZZAF SUBAY  VE ASTSB. KAPSAMDADIR. 

SİLAH ARKADAŞLARIMIZ NE İLE SUÇLANIYORLAR? 

BÜTÜN GELİŞMİŞ UYGAR ÜLKELERDE OLDUĞU GİBİ, İÇ VE DIŞ TEHDİT DEĞERLENDİRMESİ YAPMAK, TEHDİTLERE KARŞI TAVSİYE KARARLARI ALMAK, ÜLKENİN HUZUR VE REFAHI İÇİN MİLLİ GÜVENLİK SİYASET BELGESİ HAZIRLAMAK VE UYGULAMASINI TAKİP ETMEKTEN SORUMLU ANAYASAL BİR KURULUŞ OLAN MİLLİ GÜVENLİK KURULU, 1997 YILI İÇİN BİRİNCİ TEHDİT KABUL EDİLEN İRTİCAYA KARŞI MÜCADELE EDİLMESİ TAVSİYE KARARINI ALDI. KARARI, CUMHURBAŞKANI, BAŞBAKAN, BAŞBAKAN YARDIMCILARI VE TÜM KATILANLAR İMZALAYARAK YÜRÜRLÜĞE SOKTU. SONRA BAŞBAKAN VE BAKANLAR KURULU BİR GENELGE YAYINLAYARAK BU TEDBİRLERİN UYGULANMASINI EMRETTİ VE BUNU DA BAŞBAKAN, BAŞBAKAN YARDIMCISI VE TÜM BAKANLAR İMZALADILAR. 

BU KARARLARI UYGULAMAK İÇİN, DEVLETİN TÜM KURUM VE KURULUŞLARI, (BAKANLIKLAR, MİT, EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ, VALİLİKLER, KAYMAKAMLIKLAR GİBİ) TAKİP VE KOORDİNASYON KURULLARI KURUP, RAPOR SİSTEMLERİ GELİŞTİRDİLER VE ÇALIŞMALARA BAŞLADILAR.
TSK’DA O ANDA GÖREV YAPANLARA DENİYOR Kİ, “ NEDEN BAŞBAKANIN EMRETTİĞİ İRTİCAYA KARŞI MÜCADELE TEDBİRLERİNİ ALDINIZ?  HÜKÜMETİN GÖREVİ BIRAKMASINA NEDEN OLDUNUZ, YANİ DARBEYE TEŞEBBÜS ETTİNİZ.” AMA, BU SADECE TSK MENSUPLARINA SORULUYOR. AYNI TEDBİRLERİ ALAN VE UYGULAYAN DİĞER DEVLET KURUMLARINA BİR ŞEY SORMUYOR. BU DURUM, SORUŞTURMANIN TSK’NE YÖNELİK VE MAKSATLI  OLDUĞUNU GÖSTERMEKTEDİR. OYSA, İSTİFA EDEN BAŞBAKAN NEDEN İSTİFA ETTİĞİNİ AÇIKLADI. YAPTIKLARI PROTOKOL GEREĞİ BAŞBAKANLIĞI HÜKÜMET ORTAĞINA DEVRETMEK İÇİN KENDİ İSTEĞİYLE HÜKÜMETTEN AYRILMIŞ. DÖNEMİN EN ÖNEMLİ TANIĞI CUMHURBAŞKANI DİYOR Kİ “BU BİR DARBE DEĞİLDİR. HER ŞEY DEMOKRASİNİN KURALLARI İÇİNDE OLMUŞTUR.”

O HALDE BU SORUŞTURMA NEDEN BAŞLATILDI? BUNUN NEDENİ ŞİMDİ DAHA İYİ ANLAŞILIYOR, TAKDİRİ YÜCE TÜRK MİLLETİNE BIRAKIYORUZ. İLERİ YAŞTA VE İLAÇLA ZOR AYAKTA DURAN BU ARKADAŞLARIMIZ BİR YILDIR YETERSİZ SAĞLIK VE BESLENME KOŞULLARINDA YAŞAM MÜCADELESİ VERMEKTEDİR. TUTUKLULUKTA MAKUL SÜRE AŞILMIŞTIR. HAKLARINDA SUÇ İDDİASI VARSA ELBETTE YARGILANSINLAR, ANCAK TUTUKSUZ OLARAK DA YARGILANABİLİRLER.

SAVCILIK YETERLİ DELİL TOPLAYAMADI İSE NEDEN BU KADAR DEĞERLİ İNSAN BİR YIL ÖNCEDEN ZİNDANLARA HAPSEDİLMİŞTİR? GÜNLER ÖNCE BASINDA TUTUKLANACAKLARI YAZILDIĞI HALDE KAÇMAYAN, EVLERİNDE SAVCININ GELMESİNİ BEKLEYEN MESLEKTAŞLARIMIZIN KAÇMA ŞÜPHESİ OLDUĞUNDAN BAHSEDİLMEKTEDİR. YILLARDIR EMEKLİ OLARAK EVLERİNDE OTURAN İNSANLARIN DELİLLERİ KARARTABİLECEĞİNDEN BAHSEDİLMEKTEDİR. GÖREVLİ HAKİMLER, YASANIN AÇIK HÜKMÜNE RAĞMEN TÜM TUTUKLULAR İÇİN BASMAKALIP GEREKÇELER YAZMAKTA, HER BİR KİŞİ İÇİN AYRI AYRI SOMUT OLGULARDAN BAHSETMEMEKTE VE MECLİSİN ÇIKARDIĞI YASAYI
HİÇE SAYMAKTADIRLAR. ESASEN, 15 YIL ÖNCEKİ SORUŞTURMADA YARGI MERCİLERİNCE TAKİPSİZLİK KARARI VERİLDİĞİ HALDE ŞİMDİ YENİDEN SİYASİ MÜLAHAZALARLA BAŞLATILAN BU SORUŞTURMANIN, HUKUKİ VE YASAL DAYANAKTAN YOKSUN OLDUĞU VE DAHA SORUŞTURMA AŞAMASINDA ÇÖKTÜĞÜ AÇIK BİR ŞEKİLDE GÖRÜLMEKTEDİR.
BUGÜNE KADAR DEVLETİNE, MİLLETİNE VE SİLAHLI KUVVETLERİMİZE ŞEREFLE, FEDAKÂRCA HİZMET ETMİŞ OLAN DEĞERLİ SİLAH ARKADAŞLARIMIZ; HAKLILIKLARINA OLAN İNANÇLARI, ÜLKELERİNE OLAN SEVGİLERİ İLE ADALETİN GERÇEKLEŞMESİNİ SABIRLA BEKLEMEKTEDİR. SONUÇ OLARAK,
  • İDDİANAMENİN BİR AN EVVEL HAZIRLANMASINI VE DAVANIN AÇILMASINI,
  • BÜTÜN TUTUKLULARIN SERBEST BIRAKILMASINI VE YARGILAMANIN TUTUKSUZ YAPILMASINI, 
  • HALKIN RAHATLIKLA İZLEYEBİLECEĞİ BİR ORTAMDA YAPILMASINI,
  • DURUŞMALARIN TV’DEN YAYIMLANMASINI İSTİYORUZ.
ŞU ANDA TUTUKLU BULUNAN TÜM SİLAH ARKADAŞLARIMIZA BURADAN SESLENİYORUZ:
SİZLER, DAHA ÖNCE DEFALARCA VATAN İÇİN HAYATINIZI HİÇE SAYMIŞ KAHRAMANLARSINIZ. SİZLERLE GURUR DUYUYORUZ. SİZLER MESLEK HAYATINIZ BOYUNCA İÇERİSİNDE BULUNDUĞUNUZ ŞARTLARIN ÇOK DAHA ZORLARINA VATAN İÇİN KATLANDINIZ. 

TÜRKİYE EMEKLİ SUBAYLAR DERNEĞİ OLARAK HEP YANINIZDA OLACAĞIZ. SAYGIDEĞER AİLELERİNİZİ MERAK ETMEYİNİZ. ONLAR DA BİZLERE EMANETTİR. BİZ ARTIK, BU DAVANIN VE BENZERİ DAVALARIN TAKİPÇİSİ OLACAĞIZ. TÜM ADALETSİZLİKLERİ VE HUKUKA AYKIRILIKLARI MİLLETİMİZE ANLATMAYA DEVAM EDECEĞİZ. SİZLERİN DIŞARIDAKİ SESİNİZ, HAKLARINIZIN KORUYUCUSU OLACAĞIZ. BİZLER İNANIYORUZ Kİ GERÇEK YARGI MİLLETİMİZİN YARGISI OLACAKTIR. SAYGILARIMIZLA.                                                   

Duran Aydoğmuş’un Cidde’de İslam Faşizmi Gözlemleri

Dostlar,

Değerli arkadaşımız Sayın Duran Aydoğmuş, sitemizde daha önce yer verdiğimiz
(6.4.13, http://ahmetsaltik.net/prof-dr-d-ali-ercan-seriat/) Sn. Prof. Dr. D. Ali Ercan‘ın “ŞERİAT” başlıklı yazısına kendi yorumlarını da katarak bize de ayrıca (Sn. Ercan’a ek olarak) yollamıştı.

Sn. Aydoğmuş’un doğrudan gözlemlerinden çok yararlanmıştım.
Sn. Aydoğmuş, kendi gözlemlerinin de sitemizde yer almasını arzuladılar pek haklı olarak. Gecikerek de olsa bu zevkli görevi yerine getirelim..

Sn. Ercan’ın ve Sn. Aydoğmuş’un yazılarının birlikte okunmasında yarar var bize göre.
Böylelikle İSLAMCILARIN – DİNCİLERİN (içten müslümanların değil!) mide bulandıran ikiyüzlülüklerini bir kez daha görebiliyoruz..

Dini her şeye ama her şeye utanmadan alet etmek..
İnsan sormadan edemiyor : “Dinler” yoksa bu amaçla mı icat edildi?
K. Marx‘ın uyardığı gibi : Dinleri toplumların afyonu olarak kullanmak
ya da dinleri toplumların afyonuna dönüştürmek..

Haydi bir bölük insanı bir süre aldattınız.. Tanrı buna kanacak mı??

Vah zavallı insanlık ya da insancıklar..

Sevgi ve saygı ile.
17.4.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

=============================

Sevgili Dostlar,

EKte, çok çok önemli bir makale var. Bu makale, konferanslarını izlediğim ve çok faydalandığım, kendileriyle iletişimde olduğum için benimle de paylaşan değerli
Prof. D. Ali ERCAN’a aittir. Kendileri ilahiyat profesörü değil, nükleer fizik profesörüdür. Keşke diyorum, Prof. sıfatı taşıyan din adamları da bu bilim adamımız kadar dini bilgilere sahip olsalardı. Belki dini bilgileri fazla olabilir din prof’larının ama, din diye anlattıklarını dinliyoruz, okuyoruz verdiği bilgi ve vaazlarının ne işe yaradığını!
Din adamlarının başı olan Prof. sıfatlı birinin İzmir ve halkı için söyledikleri ülkemizin gündemine oturdu, yankıları halen devam ediyor! Çok yazık…
D. Ali ERCAN Hocamızın yaptığı bu gerçekçi analizini din adamları da yapsalar(dı)
ve böyle anlatsalardı, Öyle sanıyorum ki gerçek dini anlatmışolacağından, din ve uygulamaları daha yaygın ve daha sevimli olurdu. Çünkü,bizim din adamları devamlı
öte dünya hayatına odaklanmışlar, bin yıldır Anadolu coğrafyasında hep aynı şeyleri anlatıyorlar ne yazıkki! Aylar yıllardır başucumdaki radyonun yayın frekanslarını bir baştan bir başa (FM 88-108 MHz) tarıyor dinliyorum. Adeta kendinizi bir Arap ülkesindeki bir camide vaaz dinliyor gibi hissedersiniz. Fetullah Gülen Hocaefendi’nin 1970’den ABD’ye kaçıncaya kadar İzmir, İstanbul vs camilerindeki vaazlarını, Konya Müftüsünün vaazlarını, Prof. ….. ÇELİK’in vaazlarını kaydetmişler onları yayınlıyorlar! Yayınlasın tamam da;  1400 yıl önce peygamber zamanında, İslamın yayılma dönemlerinden bir türlü zamanımıza gelemiyorlar. Onlar anlatıyor, cemaat sessizce dinliyor!?
İslamın üç önemli coğrafyası olan S. Arabistan, Irak ve Suriye’de bulundum,
insanların yaşantılarını ve İslamı nasıl yaşadıklarına şahit oldum. Keşke görmeseydim!
Şunu söyleyebilirim : Arapların o kadar zenginliklerine rağmen sömürge olduklarını, üretmeyip devamlı lüks ve aşırı israflı tüketim yaptıklarını, Kadınların kara çarşaflı bile yalnız başına evinden dışarı çıkamadığını (S. Arabistan), günde beş vakit ezanın ülke sathında ve her yerde TV ve radyolardan yüksek sesle yayınlandığını,
ezanı duyan herkesin işini gücünü bırakıp, işyerini kapatıp camiye gittiğini, ağırdan alan esnafın vs din polisince coplandığını gözlerimle gördüm Cidde’de! Suudi’den ayrılan uçaklarda hostes düğmesine basarak viski istediklerini, Hem de aynı kişiye-işareti üzerine- iki kadeh birden geldiğini, birini bitirince tekrar işaret ederek ikinci kadeh geldiğini, Suudi’den kara çarşafla uçağa binen (sadece gözleri gözüken) kadınların, uçak irtifa aldıktan sonra WC’ye sıraya geçip biraz sonra hemen hepsinin de kara çarşaflarını bohçalarına koyup modern giysi ile yerlerine oturduklarını. Erkekler ülkeleri dışına çıktıklarında kaldıkları otellerde o beyaz feraceli hotozlu kıyafetleri ile odalarına içki servisi yapıldığını ve daha nelerini gördüm bu Arapların. Netice olarak, ülkelerinde neler yasaksa hepsini yurt dışında deliyorlar… Yani, -kendi deyimleri- hayatlarını yaşıyorlar!..
Demek ki, Allah -din yolunda değil, kralın yolunda gidiyor şeriat yönetiminde insanlar! Mekke’de beş yıl müteahhitlik yapan bir dostla konuştum geçen ayMahmut Makal Hocamızın Eğitimciler Evindeki Sohbet toplantısında. Yukarda anlattığım gözlemlerimi başka bir eğitimci ağabeyimiz kendisine “Siz Mekke’de beş yıl yaşamışınız, Duran Beyin anlattıklarına ne diyorsunuz?!” dedi.”Aynen” dedi müteahhit dost.
Başka ve gerçek bir kaynak ise; Suudi Başkenti Riyad’da 4 yıl öğretmenlik yapıp
günlük tutan Zekiye YÜKSEL, bu dört yıllık yaşantısını kitaplaştırmış. Kitabın adı :
ŞERİAT ÜLKESİNDE KADIN OLMAK,” Cumhuriyet Kitapları-ANI, 3. baskı 2011, 258 sayfa.
İkinci bir kaynak : Meltem VURAL’ın “ŞU DAĞIN ARDI İRAN,” Cumhuriyet Kitapları, 4. baskı 2010, 159 sayfa.
Üçüncü bir kaynak : Cemil DENK’in “Yapraktan Çarşafa, Türbandan BurkayaÖRTÜNME,” Karınca Yayın. 1. baskı
                            2010, 160 sayfa.
Netice olarak; Prof. Dr. D. Ali ERCAN Hocamın EKteki analizlerinin doğruluğunu, yukarda  anlattıklarımdan ziyade, referans verdiğim bu üç kitabı okuyunca daha da anlayacak ve Atatürk Cumhuriyetinin getirdiği ama silinmeye çalışılan laiklik sayesinde ülkemizde İslamın daha doğru uygulandığını kabul edeceksiniz.
Ancak, İmam Hatip çıkışlı din adamlarımız, ERCAN Hocamızın bilim rehberliğinde, Kuran ayetlerini de vererek bu anlattıklarını pek onaylamazlar. Hatta, İzmirliler için söylenenleri(!) benzerleri için de düşünürler ve kabul etmezler. Çünkü, felsefi düşünenlere başka yaftalar yapıştırırlar. Din adına da yazık oluyor!
NOT : EK makalesini benimle de paylaşan Değerli Prof. Dr. D. Ali ERCAN Hocama teşekkür ediyorum.
Saygılarımla.
Duran Aydoğmuş
05.04.2013
Prof. Dr. D. Ali ERCAN’ın kısa özgeçmişi ve önemli bazı sunumları için bağlantı :

KÖY ENSTİTÜLERİ : Gerçek fotoğraflarıyla..

Dostlar,

Saygıdeğer arkadaşımız Duran Aydoğmuş,

KÖY ENSTİTÜLERİ ile ilgili olarak, artalanında müzik de olan bir görsel sunu göndermiş.

Kendisine teşekkür ederek paylaşalım..

TE GERÇEK FOTOGRAFLAR (KÖY ENSTTÜLER)

Sevgi ve saygı ile.
17.4.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

 

Sevgi ve saygı ile.
17.4.13, Ankara


Dr. Ahmet SALTIK

www.ahmetsaltik.net

Köy Enstitüleri : Anadolu Rönesansı’nın Yıldönümleri


Dostlar,

17 Nisan 1940.. Köy Enstitüleri’nin açılışı.. 73 yıl geçti..

27 Ocak 1954.. Köy Enstitüleri’nin kapatılışı.. 59 yıl geçti..

Tüm engellemelere karşın “Yeni Kuşak Köy Enstitülüler” yetişti! 

Örgütlendiler ve Derneklerini kurdular.
Başında, değerli meslektaşım Dr. Alper AKÇAM var..
http://www.ykked.org.tr/ web sitesi etkin ve çok öğretici..

AYDINLANMA IŞIĞI SÖNMEYECEK… ilkesiyle çalışmaktalar..

Bu gün İzmir’de bir etkinlikleri var.. Aydınlanma Onur Ödülü’nü,
bilge insan DOĞAN HIZLAN’a sunacaklar..

Bir de panel var elbette, güne not düşecekler..
İzmirli dostlar kendilerini çok şanslı saymalı bu oturum nedeniyle..

Bu görkemli kurumların benzerlerini, günün koşullarına göre yeniden yaratmak
ve işlev kazandırmak gerek.

Çünkü halkın eğitimi sorunu aşılamadı. Devrimi koruyup – kollayacak kuşaklar yeterince üretilemedi.

Büyük Atatürk,

  • “Cumhuriyet fikren, ilmen ve bedenen güçlü ve yüksek düzeyli koruyucular ister..” uyarısında bulunmuştu.

Atatürk Devrimi = Anadolu Rönesansı denklemi çok net ve kesindir.

Köy Enstitüleri bu denklemin anahtarı idi; mutlaka kaldığı yerden devam etmeliyiz.

Prof. Dr. John DEWEY, Büyük Atatürk‘ün ABD’den davet ettiği ve görüşlerinden yararlamdığı bir eğitmbilimci idi. Bakın ne diyor Köy Enstitüleri için :

  • “Hayalimdeki eğitim kurumları ‘
    Köy Enstitüleri olarak’ Türkiye’de kurulmuştur.”

imeceye_cagri

Bir kez daha BOZ URBALILARA selam olsun!

Sevgi ve saygı ile.
17.4.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

===========================================

EKONOMİ POLİTİK
Cumhuriyet 27.4.11

Prof. Erinç Yeldan

portresi

Anadolu Rönesansı’nın Yıldönümleri

Geçen hafta Anadolu devriminin en önemli köşe taşlarından birisinin,
23 Nisan Egemenlik Bayramı’nın yıldönümünü kutladık.
Bu ay içinde genç Cumhuriyetin en önemli kazanımlarından bir diğeri ise
17 Nisan 1940 tarihinde kurulmuş olan Köy Enstitüleri idi.

  • Köy Enstitüleri projesi, okuma yazma oranı %5’i bile bulmayan
    Anadolu gerçeğinin kendi tarihini yaratma mücadelesidir.”
     desek yanlış olmaz.

Tümüyle Türkiye’ye özgü olan bu eğitim projesini 28 Aralık 1938 tarihinde
Milli Eğitim Bakanı olan Hasan Âli Yücel ile dönemin İköğretim Genel Müdürü
İsmail Hakkı Tonguç bizzat yönetmişti.

Köy Enstitüleri, geleneksel “derse ve kitaba dayalı eğitim” yerine, yaşamın pratiği içinde, “iş için, iş içinde eğitim” ilkesi eğitim anlayışıyla kurulmuştu.
Dahası, her Köy Enstitüsünde öğrenciler kendi okullarını ve üretim atölyelerini kendileri inşa ediyor; kendi öğretmenlerini yetiştiriyordu. Öğretmenleri ise gerek öğrencilere, gerekse köylülere pratik tarımsal üretim tekniklerini, okuma yazmayı ve temel bilgileri öğretiyordu.

1940-46 arasında Köy Enstitülerinde on beş bin dönüm tarla tarıma elverişli hale getirilmiş ve kapatıldığı 1954 yılına dek 1.308 kadın ve 15.943 erkek toplam
17.251 köy öğretmeni yetiştirilmişti.

Ancak, Köy Enstitüleri, yalnızca okuma yazma, temel bilgiler ve pratik üretim eğitimi ile değil, aynı zamanda sanat, edebiyat ve müzik eğitimi alanlarında da öncü kurumlar olarak tanınmaktaydı. Öğrenciler, geleneksel saz, keman ve mandolin gibi müzik aletlerini öğrenmekte ve oluşturdukları bandolarda 17 Nisan ve 29 Ekim şenlikleri başta olmak üzere konserler vermekteydi. Hasan Âli Yücel, Milli Eğitim Bakanlığı döneminde çok sayıda dünya edebiyat klasiğini Türkçeye tercüme ettirmişti.

Köy Enstitüleri, öğrencileri her yıl 25 tane (ayda 2 tane!) klasik romanı okumakla yükümlüydü.

Köy Enstitüleri, kanımızca Anadolu gençlerinin birer yurttaş olarak gelişimine
4 alanda öncülük etmiştir:

İlki, Köy Enstitülerinde eğitim gören gençler konuşmayı ve kendilerini ifade etmeyi öğrenmişlerdir. Bu konuda çok sık anlatılan bir öyküye göre, İsmail H. Tonguç bir enstitü ziyaretinde öğrencilere sorduğu sorulara yanıt alamaz. Genç öğrenciler utançlarından Tonguç’un yüzüne bile bakamazlar. Bunun üzerine Tonguç
şu yorumda bulunur:

“Anadolu köylüsü 600 yıldır susturuldu. Bundan böyle bu öğrencilerimize yalnızca matematik ve fen ilimlerini değil, aynı zamanda konuşmayı da öğretmeliyiz”.

Köy Enstitüsü öğrencilerinin ikinci kazanımı haklarını arama kararlılıklarıdır.

Alev Coşkun’un bize aktardıklarına göre, öğrenciler, öğretmenleri ve yöneticileri ile birlikte her cumartesi günü toplanmakta; karşılıklı olarak yakınmalarını bildirmekte ve açık eleştiri ve özeleştiri ortamında demokratik hak arama bilinci geliştirmekteydiler.(*)

1940’ların baskıcı ortamında verilen bu demokrasi sınavı, gerici, karşıdevrimci çevreler tarafından “komünistlik öğretiliyor” propagandası yayılarak engellenmek istenmiş ve bu mücadele, Enstitülerin kapatıldığı 1954 yılına dek sürmüştür.

Köy Enstitülerinin üçüncü kazanımı laik ve çağdaş eğitim anlayışını Anadolu insanına tanıtmasıdır. Bilimsel kuşkuculuk, öğretileni sorgulamak, sanat, edebiyat ve müziğe yakın ilgi Köy Enstitülerinin ana eğitim felsefesini oluşturmaktaydı.
Ama daha da önemlisi, (dördüncü olarak) Köy Enstitülerinde kız ve erkek öğrenciler bir arada karma eğitim yapıyor ve birlikte okuyor, birlikte çalışıyor ve
birlikte üretiyordu.

Kadın erkek eşitliği ve yurttaşlık bilincinin temellerinin atıldığı Köy Enstitüleri,
kısa zamanda büyük toprak sahiplerinin, ağaların ve Cumhuriyet Türkiye’sinin karşıdevrimcilerinin ortak düşmanı haline geldi.

“Komünizm tehdidi”, “Din elden gidiyor”, “Halkımız din eğitimi alabilecek imam ararken gençlerimiz komünistlik öğreniyor.” türünden gerici propagandalar, Türkiye’nin NATO üyeliği ve Marshall yardımı aracılığıyla Amerikan emperyalizminin güdümüne girdiği yıllarda Köy Enstitüleri büyük bir karşı saldırıyla karşılaştı.

Nitekim köy ağaları bir yandan kırsal kesimde kendi egemenliklerinin sonu olabilecek Köy Enstitüsü eğitim sistemine karşı çıkarken bir yandan da

ABD; Türkiye’ye sağladığı mali destek karşılığında

– “beş yıllık kalkınma planları” ve 

– Köy Enstitüleri”leri gibi “Sovyet sistemine benzer uygulamaların” 

kaldırılmasını talep etmekteydi.

Karşıdevrimci muhalefetin saldırılarının yükselmesiyle birlikte 1947’de Köy Enstitülerinin müfredatları değiştirildi ve sonunda da 1954 yılında Milli Eğitim Bakanı Reşat Şemsettin Sirer tarafından kapatıldı. İsmet İnönü“CHP oy yitiriyor kaygısıyla” bu gelişmelere sessiz kaldı.

Köy Enstitülerinin tarihçesi, özellikle genç okurlarımız için geçmişte kalmış,
nostaljik bir proje olarak görünebilir. Oysa bu proje çok sayıda akademik araştırmaya konu olmuş, tüm dünya eğitim yazınında büyük ilgi uyandırmış bir ulusal yurttaşlık projesinin atıldığı çok önemli bir adımdır.

  • Köy Enstitüleri; Anadolu İhtilali’nin ve yarım bıraktırılmış
    Anadolu Rönesansı’nın 
    son derece önemli bir mihenk taşıdır.

 

Nice 17 Nisan’lara…

_________________________

(*) Alev Coşkun, “Hasan Âli Yücel, Aydınlanma Devrimcisi”,
Cumhuriyet Kitapları, Nisan 2007.

Köy Enstitüleri : 17 Nisan1940’tan Günümüze..


Dostlar
,

17 Nisan 1940’ta Cumhuriyet Devrimimiz, KÖY ENSTİTÜLERİ‘ni açmıştı.

Görkemli bir girişimdi.

Mustafa Kemal Paşa yaşamda iken düşünsel hazırlıkları tamamlanmıştı.

Hasan Ali Yücel, bu büyük devrimci girişimin kahraman emekçisi oldu.

İsmail Hakkı Tonguç da.. O. “Tonguç Baba” idi..

8 yıl önce bu gün, Ankara Batıkent’te, Emekli Öğretmenler Derneği’nde
KÖY ENSTİTÜLERİ hk. bir konferans vermem istenmişti. 2 gün sonra da,
rehber öğretim üyesi olduğumuz Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi
Atatürkçü Düşünce Topluluğu’nda sunmuştuk aynı yansıları..

Sizlerle de paylaşmak istiyoruz.

Bu kurumlar yaşatılabilseydi, bugün ülkemiz bir başka Japonya olabilirdi.

Ama Van DP Milletvekili Kinyas Kartal,
TBMM’de Köy Enstitiülerine ideolojik öfkesini kusarken;

“O ağa, bu ağa hani benim marabam??” diyordu.

Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak ise,
Cumhurbaşkanı İsmet İnönü‘ye baskı yapıyor;

– “Bu komünist yuvalarını ne zaman kapatacaksın?” diyordu..

Selam olsun çorak Anadolu bozkırlarının yiğit “Boz urbalılar”ına!

Aksu_Koy_Enstitusu_ogrencileri

(Aksu Köy Enstitüsü’nün “Boz urbalıları”…

Yansıları görmek ve Köy Enstitülerinin acıklı tarihsel serüvenini okumak için lütfen tıklar mısınız??

Koy_Enstitüleri_65.yil_17.04.05_Batıkent

Sevgi ve saygı ile.
17.4.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Rifat Serdroğlu : Yargı Ne İş Yapar??


Rifat Serdroğlu
portresi
Yargı Ne İş Yapar??
Eşbaşkan-Başbakan-Milliyetsiz Delikanlı-Tayyip Recep Erdoğan’a yaranmak
mümkün değil!

Üç seçim tek başına iktidar yap, Başbakan yap yine yaranamazsın.
Doymaz, “Başkanlık” ister. Bürokratik Oligarşiyi kıracakmış!
Hadi ya, sen milleti salak mı sanıyorsun?
İstediğin kişiyi, istediğin yere tayin ediyorsun. Yasama senin emrin olmadan iş yapamaz halde. Yürütme zaten senin askerin. Basın desen, öksürsen
“Sayın Başbakanımızın mübarek öksürükleri teşrif ettiler” diye, tarafsız (!) haber yapıyor.

Ordu desen ağzı var dilleri yok, karşında eğilmekten Tombalak Paşam dik duramaz hale geldi.

Nerede bu “Bürokratik Oligarşi?” Hangi yetkin eksik ki bunlarla  baş edemiyorsun?
Ama sen, “Ben hem Sultan, hem Başkan, hem Halife” olacağım diyorsan,
bak işte o olmaz be Sayın İstanbul İmamı.

Onu yapmaya ne senin, ne Eşbaşkan Obama’nın, ne Barzani’nin ne de yeni ortağın Öcalan’ın gücü yetmez. Hiç boşuna uğraşma, sonra çok üzülürsün.


Recep Erdoğan Tayyip, “Yargı ne iş yapar” diye sordu?
-Yargı, öncelikle Adalet Bakanı’nın Başkanı olduğu ve ekseriyetinin Bakanlık memurlarından oluşan HSYK’nın gözlerinin içine bakıyor.
-Önemli davalarda, Adalet Bakanlığı Müsteşarı, o şehre gelince, Yargı koşarak
O’nun emirlerini almaya gidiyor.

  • Alman Yargısının “Asrın Yardım Yolsuzluğu” dediği dolandırıcılık davasında, bizim Yargımız sanıkları tahliye ediyor, davanın Savcılarını yargılıyor.

-Yargımız, “tutuksuz yargılama” ilkesini unutup, önüne geleni içeri atıyor.
Hele Türk Ordusu mensubu iseniz, mahkeme-cezaevi yolu 1 dakika bile sürmüyor.

-Yargımız, “Parasız Eğitim isteriz” diyen öğrencileri, kendilerini geliştirsinler diye cezaevi iş ocaklarına gönderiyor.

-Yargımız, Avukatları tutuklamakta hatta Baro yöneticilerini toptan tutuklamakta kararlı.

-Yargımız, gösteri hakkını kullanan sanatçılarımızın Polis tarafından biber gazı banyosuna tutulmasını zevkle seyrediyor.

-Yargımız, cemaatçi polislerin düzenlediği sahte dijital delilere
hemencecik inanıyor.

Bunlar sahte, böyle delil olur mu, diyenleri, “Yapmaz bunlar, hepsi namazında-niyazında çocuklar..” diye görmezden geliyor.

-Yargımız, anında “Seyyar ve Mobilize” olup, teröristlerin ayaklarına kadar gidiyor. Terörist, “Ne pişman olması” deyince, doğruyu anlayıp yaz kızım;
“Gerillalara pişmaniye alınmasına ve serbest bırakılmasına..” diyerek karar veriyor.

-Yargımız, hasta-yaşlı- kaçma olasılığı bulunmayan suçsuz insanları 4-5 yıldır
tutuklu yargılayarak, ne kadar sağlamcı olduğunu, tüm dünyaya gösteriyor.

-Anayasa göz göre-göre çiğneniyor, Yargımız görmezden geliyor.

Lâiklik İlkesi paspas yapılıyor, Yargımız görmüyor, duymuyor.

-Türk Ceza Kanunu herkesin önünde AKP Hükümeti tarafından iğfal ediliyor,
Yargımız bu suça engel olmak yerine, ortak olmayı seçiyor.

-“Rabbim verdikçe veriyor” diyen ağlayan kaşar’ın arkadaşları Yargının tepe noktalarında, uyuşturucu kaçakçılarıyla görüşüyorlar, Yargımız, “Yok öyle şey,
sadece arkadaş muhabbeti” diyor.


İşte Eşbaşkan, Yargı tamamen sana çalışıyor. Ama sana yaranmak mümkün değil ki! Sen Yargı görmemişsin. Gelişmiş demokrasilerin birinde, seni bir bağımsız Yargıç yakalasa inan, sana “Ömür Boyu Hapis” verdiği gibi, kabrini de Hapishane içine
yaptırır ki, dünya durdukça yattığın yerde cezanı tamamlayasın diye.

“Benim suçum ne?” mi diyorsun?

Yalnızca birini söyleyeyim;

Irak’ta on binlerce Müslüman kızına tecavüz eden Amerikan Askerleri için

“İnşallah hepiniz sağ-salim evlerinize dönersiniz. Sizler için dua ediyorum” 

dedin ya, bu kızların ve onların ailelerinin ahları karşısında titremeyecek yürek
henüz yaratılmadı daha.

Allah, kul hakkı yiyenleri affetmez. Yargı ne iş yapar ha, yakında beraberce göreceğiz!..