Etiket arşivi: Zekiye YÜKSEL

“Şeriat ülkesinde kadın olmak”… Yaşamadan anlayamazdım.

Dostlar,

Sayın Figen Yanık’ın, 2.5.2010 günlü Sabah’ta yayımlanan çok önemli / etkileyici
ve umarız ibret vererek öğretici içerikte olacağını düşündüğümüz
bir söyleşiyi paylaşmak istiyoruz:

  • “Şeriat ülkesinde kadın olmak”... Yaşamadan anlayamazdım.

Sayın Zekiye Yüksel S. Arabistan / Riyad’da 3,5 yıl öğretmenlik yaptı.. Gözlemleri ve deneyimleri çok sarsıcı.. Kensidisiyle bir gazete söyleşisini sunmak isteriz. 29.6.12’de aynı adla bir söyleşisi de olmuştu Ulusal Eğitim Derneği’nde, duyurusunu sitemizden yapmıştık (http://ahmetsaltik.net/2013/06/29/15320/)

Dostlarımız Sn. Duran Aydoğmuş ile Sn. Prof. Dr. D. Ali Ercan‘a
duyarlı anımsatmaları ve paylaşımları için teşekkür ederiz..

Sayın Zekiye Yüksel yaşadıklarını kitaplaştırdı da sağolsun..
(Cumhuriyet kitapları, 2010)

ŞERİAT ÜLKESİNDE KADIN OLMAK

Zekiye Yüksel, 2002-2006 arasında Riyad Uluslararası Türk Okulu’nda Türkçe -Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenliği görevinde bulundu. Bu kitabında Suudi Arabistan’da kadın ve öğretmen olarak yaşadıklarını anlatıyor. Kitap, Yüksel’in görevi sırasında tuttuğu günlüklerden oluşuyor; yazarın, şeriatla yönetilen bir ülkede tek başına bir kadının bir hiç olduğu gerçeğiyle yüz yüze gelmesini
ve öğrencileri için şeriat ülkesine nasıl katlandığını gözler önüne seriyor.

Zekiye Yüksel bu kitabıyla, şeriat gerçeğini ülkemiz kadınlarıyla paylaşma
ve kadını yok sayan ideolojiyi kadına kurtuluş olarak sunmaya çalışanlara dikkat çekmeyi amaçlıyor. Cumhuriyet değerlerini, elde edilen hakları yitirmemek için, en başta kadınların mücadele etmesi gerektiğinin altını çiziyor. (http://www.idefix.com/kitap/seriat-ulkesinde-kadin-olmak-zekiye-yuksel/tanim.asp?sid=AC0676N6R8CE7O05UY8R)

Yarın, aydın Türk kadınlarının bir direniş eylemi var Ankara Güven Park’ta..
Saat 14:00’te toplanacak ve TBMM’ye yürüyecekler..

İstanbul ve İzmir’de de.. Duyurusunu sitemizden verdik..
(http://ahmetsaltik.net/2013/11/15/kadinlar-baskaldiriyor-hem-de-kadinli-erkekli/)

Kadınlı – erkekli olalım.. Destek verelim onlara..

TÜRKİYE LAİK KALACAK; KALMALI!

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 15.11.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

======================================

“Şeriat ülkesinde kadın olmak”… 

Yaşamadan anlayamazdım.


Röportaj; Figen Yanık, 2.5.2010 Sabah
 
Riyad’da bir Türk okulunda üç buçuk yıl öğretmenlik yapan Zekiye Yüksel, siyah çarşaf giymek ya da bakkala bile yalnız gidememek şartlarına öğrencileri için katlandığını söylüyor. Suudi Arabistan günlüklerini yayımlamaya karar veren Yüksel, 

  • “Önceleri şaka gibi geliyordu, sonraları çok koydu, çünkü bir gölgeden farkım kalmamıştı,” diyor.

 

Evim modern hapishane gibiydi

Çocukluğu ve gençliği Torosların eteğinde, uçsuz bucaksız Akdeniz’e açılan Demre’nin sokaklarında, portakal ağaçlarının arasında geçen birinin bu özgür iklimden vazgeçmesi mümkün mü? Akdeniz’in ruhu, sıcak bir yürek ve özgürlük tutkusu daha o yaşlarda yerleşir içine. Dergilerde yayımlanan şiirlerini Barış Koyduk Adını adlı bir kitapta toplar. Eşini genç yaşta kaybedince, oğlu Barış’a ve öğrencilerine tutunur. Antalya ve İstanbul’daki çeşitli okullarda Türkçe ve Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenliği yapar. 1992’de Milli Eğitim Bakanlığı’nın açtığı yurtdışında görevlendirme sınavını kazanır, ama tam görevlendirilmek için 10 yıl bekler. Sonra da bir Avrupa ülkesinde öğretmenlik yapmayı hayal ederken, Suudi Arabistan’a gönderileceğini öğrenir. Zekiye Yüksel, 2002-2006 arasındaki öğretmenlik anılarını Şeriat Ülkesinde Kadın Olmak –
Bir Öğretmenin Suudi Arabistan Günlükleri 
adı altında yayına hazırladı.
2006’da emekli olan Yüksel, artık yaşamını Demre ve Çandarlı’daki bahçesi çiçeklerle,
içi kitaplarla dolu iki evinde geçiriyor.


– Riyad’a gitmeden önce Suudi Arabistan’daki yaşamla ilgili hiç araştırma yapmadınız mı? Yazdıklarınıza bakılırsa, sanki hiç beklemediğiniz
bir gerçeklikle karşılaşmış gibisiniz… 


– Gitmeden bir ay öncesine kadar Suudi Arabistan’da Türk okulu olduğunu bile bilmiyordum. Avrupa ülkelerindeki vatandaşlarımızın ve öğrencilerimizin kültürel bağlarının korunması, güçlendirilmesi ve Türk dilinin öğretilmesi, Türk kültürünün tanıtılması amacıyla 1992’de Milli Eğitim Bakanlığı tarafından açılan yurt dışında görevlendirilmek sınavını kazandım. 10 yıl, Almanya, Fransa, İngiltere gibi ülkelerde görevlendirilmeyi beklerken bir eylül sabahı bana Suudi Arabistan’a gönderileceğim söylendi. Doğal olarak tepkim oldu, ‘Hayır,’ dedim. Korktum, ürktüm, Suudi Arabistan yönetiminin kadına bakışını, kadınların kıstırılmışlığını elbette biliyordum. Dış işlerinde görevli şube müdürü; okulu, okulun yapısını anlattı, kız öğrencilerimizin kadın öğretmene ihtiyacı olduğunu söyledi. Zorlanırsam, geri dönebileceğimi öğrenince bir yıllığına gittim. Öğrencilerim için üç buçuk yıl kaldım, ama beş yıllık görev sürem dolmadan döndüm.

– Yalnız bir kadın olarak zorlanacağınızı düşünüp, sizi hiç uyaran olmadı mı?

– Gitmemek konusunda uyaran çok oldu. 


– Suudi Arabistan’da yabancı kadınların çarşaf giyme zorunluluğu olmadığını, sadece siyah örtü takmalarının yeterli olduğunu biliyorduk. Sizin yazdıklarınıza bakılırsa, Arap kadınlarına uygulanan şeriat kuralları, yabancı kadınlar için de geçerli. 

– Suudi Arabistan’da yabancı kadın da olsanız abaye dedikleri modern çarşafı giymek zorundasınız, evinizin önündeki çöp kutusuna çöpünüzü bırakmak için bile. Suudi Arabistan’da dini kurallar yaşamın temel ölçütü. Erkekle kadının bağları kopartılmış, eğitim ana okulundan üniversiteye kadar ayrı veriliyor. Din eğitiminden geçmiş kadın ya da erkeğin muhalif tavır içinde olması kolay mı sanıyorsunuz? Her şey dinin gereği olarak öğretiliyor, muhalif olmak İslam dinine karşı olmak demektir. Duvarlarla çevrili binalarda, pencereleri açıp dışarıyı seyredemezsiniz, pencereler duvarlara açılır. Balkonun yasak olduğu bir ülke düşünebilir misiniz? Suudi kadınına uygulanan koşullar neyse yabancı kadınlara uygulan da o, ancak yabancı kadınlar için daha güvencesiz bir yer. Erkeklerin bir Suudi kadınını kaçırması kolay olmazken, yabancı kadını kaçırması çok kolay. Suudiler her şeyi yapabilme özgürlüğüne sahip hissediyor kendini. Ayrıca sokakta başınıza bir şey gelirse kadın suçlu. Şeriata göre tek başına sokakta ne işiniz var? İffetinizi koruyamadığınız için suçlusunuz. 


– Günlük hayatın içinde erkeklerden bağımsız şekilde kadınları görmek zor anlaşılan… Ya iş çalışmaya gelince? 

– Kimliği bile olmayan Suudi kadını,
* siyasi hayata katılamaz,
* hâlâ oy kullanamaz,
* kocasından izinsiz yurtdışına çıkamaz; elinde izin belgesi olması lazım.
* Otomobil kullanamaz.
* Kadın kendi işlerini yönetemez.
* Marketlerde, büyük iş merkezlerinde kadın çalışamaz, büyük alışveriş merkezlerinin sadece kadınların alışveriş yaptıkları yerlerde çalışabilir.

Ancak kadınlar gününde görevli kadınları görmek mümkün, yani erkeğin olmadığı yerlerde çalışabiliyor kadınlar. Sağlık ve eğitim kurumlarının -sağlıkta kadınlar bölümünde ve kız okullarında dışında çalışacaksa hemcinsleriyle yani harem tipi çalışmaya izin veriliyor. O nedenle iş tercihleri sınırlı. Mihr denilen başlık parası da okumuş kızlar için daha yüksek. 

– Ya gençlerin durumu… 

– Karşı cinsten iki genç bir kafede oturursa, hemen mutavvalar yani doğruyu uygulamak ve yanlışı yasaklamak komitesi üyesi, kısaca din (ya da ahlak) polisi gelir, her iki genci farklı arabalarla din polis bürosuna götürür. Sorgudan sonra gençlerin babaları,
ahlaksız davranmayacaklarına dair bir belge imzalarsa gençler kurtulur. Fakat kız babası mutavvaların zihniyetinde ise ya tutuklanmasına izin verir ya da baba kızını evde ömür boyu tecrit odasına kapatır. Çünkü göz, dil, nefis zinası gerçekleşmiştir.


– Klasik bir soru belki ama madem bu kadar zorlandınız,
neden üç buçuk yıl katlandınız? 
– Penceresizliğe, balkonsuzluğa karşı çıkamayan bir halkın ülkesinde yalnız ve kadın öğretmen olarak çalışmak nasıl kolay olabilirdi ki? Orada kaldığım sürece ben de kendime bin kez bu soruyu sordum. Orada her zaman kapı aralığında durmak gibiydi benimkisi, içimden ‘Dönmeliyim,’ diyordum, öğrencilerim ‘Biraz daha kalın,’ diyordu. Öğrencilerimin bana çok gereksinmeleri olduğunu düşününce yaşamımdaki tüm olumsuzlukları öteliyordum. Tek sözcükle katlanış nedenim ‘öğrencilerimdi’. Sanatın olmadığı bir ülkede yaşayan öğrencilerim için okul nasıl bir çölde vaha ise abartmıyorum ben de onların oksijeniydim.

– En çok nerede sıkıntı yaşadınız? 

– En büyük sıkıntımı Riyad Hava alanı’na girince yaşıyordum.
Polis pasaportuma el koyarak beni hücre gibi bir odaya atıyordu,
‘Erkeksiz dışarı çıkamazsın,’ diye. Okul şoförü ya da okuldan görevli
bir erkek, resmi işlemler yaptırarak beni çıkartıyor, evime götürüyordu. Türkiye’den her dönüşüm boğuyordu beni, Riyad Havaalanı’na indiğim andan başlayarak kalbim sıkışıyor, gerildikçe geriliyordum.


– Zorunlu olarak bile olsa ‘modern çarşaf’ giymek ilk günlerden başlayarak
sizi nasıl etkiledi? 
– Kimliksizleştiğimi hissettim, artık Türkiye Cumhuriyeti’nin değil
Suudi Arabistan’ın insanıydım, bir gölgeden farkım yoktu. Önceleri şaka gibi geliyordu, sonradan gittikçe koydu. Yazın yakan, kışın üşüten abaye bedenimi kısıtlıyordu. Ayağıma dolaşan, yürümemi engelleyen bu abaye beni kendime yabancılaştırıyor, hiçlik duygusuna kapılmama neden oluyordu. Abayenin içine ne giydiğinizin önemi yoktu.
Ayrıca el bileklerinize ve ayak topuklarınıza kadar örten bu giysi erkeklerden de korumuyordu ne yazık ki…

– Evlerin çevresindeki yüksek duvarlara niye ihtiyaç duyuluyor? 

– Abaye kadar beni baskılayan, yasakların simgesi duvarlar oldu.
Teraslar bile duvarlarla çevrilidir, oradan sokağı, şehri göremezsiniz, yalnızca gökyüzünü seyredebilirsiniz doyasıya. Her şeyin tek tanığı gökyüzüdür.

– Sokağa çıkarken, markete gitmek için bile yanınızda bir erkek olması gerekiyormuş. Size kim eşlik ediyordu? 

– Mutavvalar, başım örtülü ve modern çarşaflı olmama rağmen en temel gereksinimlerimi bakkaldan almak için tek başıma gitmem gereken kısacık yolda bile beni korumaktan uzaktı. Çünkü onlara göre kadının sokakta tek başına işi yoktu. Biz kadın öğretmenleri gereksinmelerimizi karşılamak için evli olan okulumuzun şoförü alışverişe götürüyordu. Evli arkadaşlarla ya da velilerle dışarı çıkabiliyordum.

– Tek başınıza ya da bir kadın arkadaşınızla kafeye ya da lokantaya gitmeyi
özlediniz mi? 

– Son yılımda bir velimizin yardımıyla iki kadın arkadaş bir Türk taksiciyle anlaştık, onunla ayda bir alışveriş merkezine ve bir Türk lokantasına gidiyorduk. Hücre biçiminde odalar dar koridorlara açılıyor, her odanın koridora açılan kısmı perdeyle kapatılıyor, mağazalardaki giysi deneme kabini gibi, ama küçücük odada görkemli masa ve dekorlar, bol ışık yani modern bir hücre. Perdelerin kapanmasına dayanamayıp, açıyorduk.
Bizim gibi yabancılarınki de açıktı, ama Araplarınki hep kapalıydı. Garsonlar, perdenin aralığından mönüyü ve yemekleri uzatıyorlardı.

  • Peçeli bir kadının yemek yemesine birçok yerde tanık oldum.
    Bir eliyle peçesini aralıyor, diğer eliyle yemeğe çalışıyor.
    O halleri canımı yakıyordu.
Şeriat ülkesinde kadın olmayı yaşamadan anlayamazdım
 
– Bu üç buçuk yılda yaşadıklarınız sizde nasıl izler bıraktı? 

– Bu durum bir kadın olarak beni aşağılıyor, erkeklere karşı güvenimi sarsıp savunmasız bırakıyor, onurumu zedeliyor, hiçlik duygusuna kapılmama neden oluyordu. Suudi Arabistan yalnız çalışmaya gelen kadın için hapishane, her anlamda eza-cefa yeriydi. Pencerelerden nefret ediyordum. Sandalyenin üzerine çıkıp buzlu camlı pencereyi azıcık aralayıp demir parmaklıkların ardından gökyüzünü seyretmenin bende nasıl bir duygu yaratacağını anlayabilir misiniz? Hemen yanı başımızdaki, arkamızdaki, önümüzdeki, sağımızdaki, solumuzdaki komşuları görmek ne mümkün! Duvarlar yükseliyordu aramızda.

– Anlattıklarınızdan modern bir hapishane ortamında yaşadığınız sonucu çıkıyor. İlk günlerde alışmak için ne çözümler aradınız? 
– İlk zamanlar okulun çevresinde her gün yarım saatlik yürüyüş yapmayı göze aldık, bu isteğimizi kısa zamanda bırakmak zorunda kaldık.
Okul müdürü kadın kaçırma olaylarının yoğun yaşandığını söyleyip, okulun çevresinde yürümememiz konusunda uyardı bizi. Okulun bahçesinde
volta atmak düştü bize de… Akşamları okula gidip, bahçesinde yürüyüş yapıyorduk. Evimi ‘modern hapishanem’ diye nitelendiriyordum.
Dış kapısının anahtarını ancak iki dakikalık uzaklıktaki okula giderken kullanabiliyordum. Kitaplar da olmasa bir hiçtim sanki…
O nedenle bütün yaşantımızın öznesi okuldu.

– Bu katı kurallar çocuklar için de geçerli miydi? 

Evet, çocuklar sokakta oynayamıyor.
Zaten kız çocuklarının sokakta oynaması mümkün değil.

 

ŞERİAT ÜLKESİNDE KADIN OLMAK

Dostlar,

Bizim de üyesi olduğumuz Ulusal Eğitim Derneği, 2012-13 döneminin son Cumartesi konferansını 29 Haziran 2013 günü düzenliyor..Sn. Zekiye Yüksel sunuyor..

  • ŞERİAT ÜLKESİNDE KADIN OLMAK

Gene saat 14:00’te..

Teşekkür ederiz derneğimize..

Ayı gün saat 15:00’te de Sn. Prof. Dr. D. Ali Ercan‘ın
“ŞEYTAN ÜÇGENİNDE DEMOKRASİ” konferansı var..
Mithatpaşa Cd. 49/5’te..
Bu duyuru da web sitemizde..

http://ahmetsaltik.net/konferans-seytan-ucgeninde-demokrasi-oyunu/

1044990_10201022031225841_915846350_n

Sevgi ve saygı ile.
28.6.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net


Duran Aydoğmuş’un Cidde’de İslam Faşizmi Gözlemleri

Dostlar,

Değerli arkadaşımız Sayın Duran Aydoğmuş, sitemizde daha önce yer verdiğimiz
(6.4.13, http://ahmetsaltik.net/prof-dr-d-ali-ercan-seriat/) Sn. Prof. Dr. D. Ali Ercan‘ın “ŞERİAT” başlıklı yazısına kendi yorumlarını da katarak bize de ayrıca (Sn. Ercan’a ek olarak) yollamıştı.

Sn. Aydoğmuş’un doğrudan gözlemlerinden çok yararlanmıştım.
Sn. Aydoğmuş, kendi gözlemlerinin de sitemizde yer almasını arzuladılar pek haklı olarak. Gecikerek de olsa bu zevkli görevi yerine getirelim..

Sn. Ercan’ın ve Sn. Aydoğmuş’un yazılarının birlikte okunmasında yarar var bize göre.
Böylelikle İSLAMCILARIN – DİNCİLERİN (içten müslümanların değil!) mide bulandıran ikiyüzlülüklerini bir kez daha görebiliyoruz..

Dini her şeye ama her şeye utanmadan alet etmek..
İnsan sormadan edemiyor : “Dinler” yoksa bu amaçla mı icat edildi?
K. Marx‘ın uyardığı gibi : Dinleri toplumların afyonu olarak kullanmak
ya da dinleri toplumların afyonuna dönüştürmek..

Haydi bir bölük insanı bir süre aldattınız.. Tanrı buna kanacak mı??

Vah zavallı insanlık ya da insancıklar..

Sevgi ve saygı ile.
17.4.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

=============================

Sevgili Dostlar,

EKte, çok çok önemli bir makale var. Bu makale, konferanslarını izlediğim ve çok faydalandığım, kendileriyle iletişimde olduğum için benimle de paylaşan değerli
Prof. D. Ali ERCAN’a aittir. Kendileri ilahiyat profesörü değil, nükleer fizik profesörüdür. Keşke diyorum, Prof. sıfatı taşıyan din adamları da bu bilim adamımız kadar dini bilgilere sahip olsalardı. Belki dini bilgileri fazla olabilir din prof’larının ama, din diye anlattıklarını dinliyoruz, okuyoruz verdiği bilgi ve vaazlarının ne işe yaradığını!
Din adamlarının başı olan Prof. sıfatlı birinin İzmir ve halkı için söyledikleri ülkemizin gündemine oturdu, yankıları halen devam ediyor! Çok yazık…
D. Ali ERCAN Hocamızın yaptığı bu gerçekçi analizini din adamları da yapsalar(dı)
ve böyle anlatsalardı, Öyle sanıyorum ki gerçek dini anlatmışolacağından, din ve uygulamaları daha yaygın ve daha sevimli olurdu. Çünkü,bizim din adamları devamlı
öte dünya hayatına odaklanmışlar, bin yıldır Anadolu coğrafyasında hep aynı şeyleri anlatıyorlar ne yazıkki! Aylar yıllardır başucumdaki radyonun yayın frekanslarını bir baştan bir başa (FM 88-108 MHz) tarıyor dinliyorum. Adeta kendinizi bir Arap ülkesindeki bir camide vaaz dinliyor gibi hissedersiniz. Fetullah Gülen Hocaefendi’nin 1970’den ABD’ye kaçıncaya kadar İzmir, İstanbul vs camilerindeki vaazlarını, Konya Müftüsünün vaazlarını, Prof. ….. ÇELİK’in vaazlarını kaydetmişler onları yayınlıyorlar! Yayınlasın tamam da;  1400 yıl önce peygamber zamanında, İslamın yayılma dönemlerinden bir türlü zamanımıza gelemiyorlar. Onlar anlatıyor, cemaat sessizce dinliyor!?
İslamın üç önemli coğrafyası olan S. Arabistan, Irak ve Suriye’de bulundum,
insanların yaşantılarını ve İslamı nasıl yaşadıklarına şahit oldum. Keşke görmeseydim!
Şunu söyleyebilirim : Arapların o kadar zenginliklerine rağmen sömürge olduklarını, üretmeyip devamlı lüks ve aşırı israflı tüketim yaptıklarını, Kadınların kara çarşaflı bile yalnız başına evinden dışarı çıkamadığını (S. Arabistan), günde beş vakit ezanın ülke sathında ve her yerde TV ve radyolardan yüksek sesle yayınlandığını,
ezanı duyan herkesin işini gücünü bırakıp, işyerini kapatıp camiye gittiğini, ağırdan alan esnafın vs din polisince coplandığını gözlerimle gördüm Cidde’de! Suudi’den ayrılan uçaklarda hostes düğmesine basarak viski istediklerini, Hem de aynı kişiye-işareti üzerine- iki kadeh birden geldiğini, birini bitirince tekrar işaret ederek ikinci kadeh geldiğini, Suudi’den kara çarşafla uçağa binen (sadece gözleri gözüken) kadınların, uçak irtifa aldıktan sonra WC’ye sıraya geçip biraz sonra hemen hepsinin de kara çarşaflarını bohçalarına koyup modern giysi ile yerlerine oturduklarını. Erkekler ülkeleri dışına çıktıklarında kaldıkları otellerde o beyaz feraceli hotozlu kıyafetleri ile odalarına içki servisi yapıldığını ve daha nelerini gördüm bu Arapların. Netice olarak, ülkelerinde neler yasaksa hepsini yurt dışında deliyorlar… Yani, -kendi deyimleri- hayatlarını yaşıyorlar!..
Demek ki, Allah -din yolunda değil, kralın yolunda gidiyor şeriat yönetiminde insanlar! Mekke’de beş yıl müteahhitlik yapan bir dostla konuştum geçen ayMahmut Makal Hocamızın Eğitimciler Evindeki Sohbet toplantısında. Yukarda anlattığım gözlemlerimi başka bir eğitimci ağabeyimiz kendisine “Siz Mekke’de beş yıl yaşamışınız, Duran Beyin anlattıklarına ne diyorsunuz?!” dedi.”Aynen” dedi müteahhit dost.
Başka ve gerçek bir kaynak ise; Suudi Başkenti Riyad’da 4 yıl öğretmenlik yapıp
günlük tutan Zekiye YÜKSEL, bu dört yıllık yaşantısını kitaplaştırmış. Kitabın adı :
ŞERİAT ÜLKESİNDE KADIN OLMAK,” Cumhuriyet Kitapları-ANI, 3. baskı 2011, 258 sayfa.
İkinci bir kaynak : Meltem VURAL’ın “ŞU DAĞIN ARDI İRAN,” Cumhuriyet Kitapları, 4. baskı 2010, 159 sayfa.
Üçüncü bir kaynak : Cemil DENK’in “Yapraktan Çarşafa, Türbandan BurkayaÖRTÜNME,” Karınca Yayın. 1. baskı
                            2010, 160 sayfa.
Netice olarak; Prof. Dr. D. Ali ERCAN Hocamın EKteki analizlerinin doğruluğunu, yukarda  anlattıklarımdan ziyade, referans verdiğim bu üç kitabı okuyunca daha da anlayacak ve Atatürk Cumhuriyetinin getirdiği ama silinmeye çalışılan laiklik sayesinde ülkemizde İslamın daha doğru uygulandığını kabul edeceksiniz.
Ancak, İmam Hatip çıkışlı din adamlarımız, ERCAN Hocamızın bilim rehberliğinde, Kuran ayetlerini de vererek bu anlattıklarını pek onaylamazlar. Hatta, İzmirliler için söylenenleri(!) benzerleri için de düşünürler ve kabul etmezler. Çünkü, felsefi düşünenlere başka yaftalar yapıştırırlar. Din adına da yazık oluyor!
NOT : EK makalesini benimle de paylaşan Değerli Prof. Dr. D. Ali ERCAN Hocama teşekkür ediyorum.
Saygılarımla.
Duran Aydoğmuş
05.04.2013
Prof. Dr. D. Ali ERCAN’ın kısa özgeçmişi ve önemli bazı sunumları için bağlantı :