Etiket arşivi: Tek Tıp – Tek Sağlık

Kuduz vakaları ve halk sağlığı

Olaylar ve Görüşler

Dr. Gülay ERTÜRK
VETERİNER HEKİMLER DERNEĞİ GENEL BAŞKANI

21 Temmuz 2023 Cumhuriyet
(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)


Kuduz
yine gündemimizde. Her yıl 60 bine yakın insanın kuduzdan öldüğü dünyada, bu sadece geri kalmış ülkelerin sorunu. İnkübasyon (AS: kuluçka) süresi değişmekle birlikte 2 hafta ile 2 ay arasıdır. Tedavisi (Sağaltımı) imkânsızdır (olanaksızdır). Sadece (yalnızca) aşı ile korunmak mümkündür (olanaklıdır).

Ülkemizde kuduza yakalanma ihtimali (olasılığı) olan hayvan türleri; köpek, kedi, sığır, koyun, keçi, at, eşek gibi evcil hayvanlarla kurt, tilki, çakal, domuz, ayı, sansar, kokarca, gelincik gibi yabanıl hayvanlardır. Ülkemizde kuduz olan hayvanların %93’ünün evcil hayvanlar olduğu ve ilk sırayı %59 ile köpeklerin aldığı görülmektedir.

HASTALIK AŞAMALARI

Kuduz bir hayvanın enfeksiyöz salyası ile ısırılma ve hatta sağlam mukoza yolu ile temas, hastalığı insana bulaştırır.

Hayvanlarda klasik kuduz seyrinde enfeksiyon üç dönemde kendini gösterir. Sükûnet dönemi, saldırgan dönem ve felç dönemi. Saldırganlık dönemi görülmeden de kuduz seyredebilir. Saldırganlık döneminin görülmediği kuduz seyir şekline sakin kuduz denir. Kedi ve köpeklerde kuduz hastalığında, virüs, santral sinir sisteminden tükürük bezlerine ulaştıktan sonra on gün içinde hastalık belirtileri ortaya çıkar ve hayvan ölür. Bir başka deyişle ısıran hayvan salyasında virüs taşıyorsa, on gün içinde ölmesi beklenir. Bu nedenle kedi ve köpeğin on gün gözlemi önerilir.

TEDAVİ (Sağaltım) SÜRECİ

İnsanlarda, kuduz riskli temas proflaksisinde (AS: Korumasında) en önemli adım yara bakımıdır. İyi bir yara bakımı kuduz virüsü geçişini azaltmadaki en etkili yöntemdir. Virüs uzun süre ısırık bölgesinde kalabileceği için aradan geçen süreye bakılmaksızın yıkama işlemi mutlaka uygulanmalıdır. Mekanik olarak virüsün mümkün olduğu kadar (olanak ölçüsünde) uzaklaştırılması amaçlandığından su ve sabun ile yıkama çok önemlidir. (AS: Akar su altında 15 dakika) 

AŞININ ÖNEMİ

Bugün kuduz için yapılan aşıların tümü ithal (dışalım) aşılardır. Oysa aşı üretimi konusunda ülkemizde veteriner hekimler çok tecrübelidirler (deneyimlidirler). 1882’de Pasteur kuduz aşısını bulduğunda, Osmanlı padişahı 2. Abdülhamit’in, aşı ile ilgili eğitimi almaları için Paris’e gönderdiği üç kişilik kuruldaki kişilerden biri Baytar Hüsnü Bey idi. 1900’lü yılların başından başlayarak 1. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı dahil, 2000’li yıllara gelinceye dek aralıksız olarak veteriner aşı ve (AS: bağışık) serumları üretilmiştir. Veteriner Kontrol ve Araştırma Enstitülerinde çok sayıda viral, bakteriyel ve paraziter aşı geliştirilmiştir. Ülkemizde aşı üretim alanında, günümüzdeki dışa bağımlılığının önlenmesi için kamu ve özel sektörde yerli aşı üretiminin desteklenmesi ve GMP (AS: İyi Üretim Uygulamaları) sistemi yatırımlarının acilen (ivedilikle) yapılması gereklidir.

Türkiye’de Sağlık Bakanlığı verilerine göre her yıl ortalama 200 binin üzerinde insan kuduz riskli temas nedeniyle sağlık birimlerine başvurmaktadır. Kuduz bu denli önemli iken, Sağlık Bakanlığı bünyesinde “Veteriner Halk Sağlığı” birimi yoktur. Oysa hayvanlardan geçecek hastalıklar (zoonozlar) için ilk ve en iyi savunma hattını veteriner hekimler oluşturur.

Gerek yerel yönetimlerde, gerekse ilgili bakanlıklar bünyesinde veteriner otoritesi yeniden yapılandırılmadığı sürece, kuduzdan uyuza birçok hastalık hayvanlardan insanlara bulaşmaya devam edecektir.
=====================================
Dostlar,

Kuduz kuşkulu ısırık ve yaralanmaların yönetiminde Dünya Sağlık Örgütü rehberi son derece önemli ve değerlidir. Erişim için lütfen tıklayınız..

WHO Guide for Rabies Pre and Post Exposure

Bir de ulusal rehberimiz var, Sağlık Bakanlığınca hazırlanan; güncel ve başarılı :
https://hsgmdestek.saglik.gov.tr/depo/birimler/zoonotik-vektorel-hastaliklar-db/zoonotik-hastaliklar/2-Kuduz/6-Rehbler/Kuduz_Profilaksi_Rehberi.pdf

Türkiye Ulusal Refik Saydam Koruyucu Sağlık Kurumu’nu derhal yeniden açmalı ve teknolojisini, uzman insangücünü sağlayarak başta aşılar (bakteriyel, viral, paraziter) olmak üzere bağışık serumlar, anti-toksinler, immunglobulinler, koagülasyon faktörleri ve değişik biyolojik ürünlerin, NBC savaş karşı kimyasallarının, temel ilaçların.. ülkemizde üretimi sağlanmalıdır. Bu ürünler stratejik olup, tümü ile dışalıma (ithalata) bağlı olmak kabul edilemez.

Öte yandan, Tıp Fakültelerindeki “Halk Sağlığı Anabilim Dalı” gibi, Veteriner Tıbbı (Veterinary Medicine) fakültelerinde Veteriner Halk Sağlığı (Veterinary Public Health) Anabilim Dallarının kurulması zorunludur.

Dünya Sağlık Örgütü’nün “Tek Tıp – Tek Sağlık” yaklaşımı / politikası “İnsan – Hayvan – Çevre Sağlığı” önlemlerinin bütüncül ele alınmasını öngörmektedir.

Gerekli kurumlaşmalar sağlandığında sayın yazarın belirttiği GMP (İyi Üretim Uygulamaları) uygulamalarına ek GLP (İyi Laboratuvar Uygulamaları) ve GCP (İyi Klinik Uygulamaları) uygulamaları da yerine getirilecektir.

Sağlık Bakanlığı kuduz kuşkulu ısırık, yaralanma olgularına tıbbi destek verecek birimleri sayıca artırarak ülkeye yaymalı, aşı – bağışık serum (Kuduz İmmun Globulin) sıkıntısına yer vermemelidir.

  • 21. yy’da kuduzdan ölüm yüz kızartıcıdır ve yöneticilerin mutlak insancıl, hukuksal sorumluluğunu doğurur (Anayasa m. 2, 56, 125 vd.)
    ***

Not    : Sayın yazarın dili, şaşılacak ölçüde eski ve Türkçe dışı. Türkçemize yazık. Üzülerek ve rahatsız olarak sıkça, ayraç içinde Türkçe sözcükler koyduk..

DİL DEVRİMİ, Atatürk Devrimlerinin ayrılmaz parçasıdır ve öksüz bırakılamaz. Atatürk’ün Türk Dil Kurumu‘nu kurduğu 26 Temmuz 1932’de yaptığı uyarıyı usumuzdan hiç çıkarmamalıyız :

  • “Ülkesini, yüksek istiklalini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.” / Mustafa Kemal Atatürk

Mustafa Kemal Paşa, İş Bankası gelirlerinden Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu için sürekli gelir / akar sağlayarak akçalı bağımsızlıklarını da güvencelemişti. 12 Eylül 1980 darbecileri sözde Atatürkçü görünürken, Atatürk’ün emaneti – mirası – vasiyeti bu 2 yaşamsal devrim kurumunu kapattılar ve devlet dairesine dönüştürdüler. Bunların ne ölçüde Kemalist Devrime hizmet ettikleri ortada! Önceki gün Türkçe sözlüğe “Türkiyeli” sözcüğünü koymaya yeltendiler. İngiltereli, Fransalı, İtalyalı, Rusyalı… sözcükleri var mı? Ülke ve ulus adları ayrı ayrı var.. İngiltere / İngiliz, Fransa / Fransız, Rusya / Rus… Herkes çok özenli olmalı ve Aydınlanma Devrimlerine dönük örtük-açık saldırılara dikkat ve bilinçle karşı koymalıyız. Türkçeyi savsaklama (ihmal etme) lüksümüz yok..

Bu arada Cumhuriyet Gazetesi  yönetiminin de epey zamandır bu sorunsal üzerinde durmadığı görülüyor. Önceki genel yayın yönetmeni Arif Kızılyalın, Dilbilimci idi… Cumhuriyet Vakfı yazmanı Işık Kansu, bizim gibi Dil Derneği üyesi. Bir kez daha anımsatıyor ve rica ediyoruz; Cumhuriyet Gazetesi Dil Devrimimize özenle sahip çıkmayı sürdürsün..

Sevgi ve saygı ile. 21 Temmuz 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net       profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter : @profsaltik    

ARTAN SİVRİSİNEK, HAŞERELER ve İLGİLİ HASTALIKLAR : NE YAPMALI?

Dostlar, 

Dün, 8 Temmuz 2023 günü, İzmir’den YENİKİRAZ adlı yayının genç muhabiri Göksu aradı ve bizimle bir söyleşi yaptı. Konu, özellikle İstanbul ve kimi büyük kentlerde artan sivrisinek vb.lerinin artışı ve bunlara bağlı hastalıklar idi.

Web sitelerinde yayımladılar sağolsunlar..
https://yenikiraz.com/elimizi-cabuk-tutmaliyiz-acil-onlem-almaliyiz/  

Metnin jpg biçimi aşağıda.

Kendilerine ve yayın organlarına duyarlıkları için teşekkür ederiz.

Söyleşinin word dosyası biçimi :

ARTAN SİVRİSİNEK, haşereler ve ilgili hastalıklar, Yenikiraz.com 8.7.23

Sevgi ve saygı ile. 09 Temmuz 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net       profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter : @profsaltik

DÜNYA SAĞLIK GÜNÜNDE PARASI OLANA SAĞLIK

TOPLUMCU TIP - SINIFIN SAĞLIĞI: AKİF AKALINDr. Akif AKALIN
Halk Sağlığı Uzmanı

(AS: Bizim kısa katkımız yazının altındadır..)

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) bu yıl, 7 Nisan 2023 Dünya Sağlık Günü’nü, “Herkese Sağlık” (Health for All) teması altında kutluyor. Aslında anımsanacağı gibi “Herkese Sağlık” sloganının özgün biçimi “2000’e dek Herkese Sağlık” (Health for All by the Year 2000 – HFA – 2000) idi. Olmadı. Dolayısıyla DSÖ’nün bu yıl yeniden önümüze koyduğu “Herkese Sağlık”, Örgütün yarım yüzyıllık hedefidir.

DR. AKİF AKALIN YAZDI- DÜNYA SAĞLIK GÜNÜNDE PARASI OLANA SAĞLIK

HERKESE SAĞLIK:
NEREDEN NEREYE…

1970’li yıllarda Herkese Sağlık sloganındaki “sağlık” sözcüğü, örgütün bugün 21. yüzyılın ilk çeyreğinin sonuna yaklaşırken kullandığı “sağlık” sözcüğünden çok farklı bir anlam taşıyordu.

1970’li yıllarda “sağlık” dendiğinde, DSÖ Anayasası’nda yer alan tanım akla geliyordu. DSÖ Anayasası sağlığı, biyo-psiko-sosyal bir yaklaşımla,

  • “Yalnızca hastalık ve engelliliğin  olmayışı değil, aynı zamanda bedensel, ruhsal ve toplumsal (sosyal) bakımdan tam bir iyilik durumu” olarak tanımlıyordu.

Sağlık, insanların toplumsal (sosyal) ve ekonomik olarak üretken bir yaşam sürebilmelerine olanak veren bir “iyilik” durumu olarak kavranıyordu. Bu çerçevede “Herkese Sağlık”, insanların sağlıklı bir yaşam sürdürebilmelerinin önündeki engellerin kaldırılması olarak anlaşılıyordu.

1970’lerin sağlık gündemine bakıldığında, sağlıkta ana sorunların daha çok beslenme yetersizliği, sağlıksız barınma koşulları, içme suyuna erişim ve eğitim gibi “tıbbi olmayan” konulara odaklandığı görülür. Sağlık sistemlerinin “Temel Sağlık Hizmeti” yaklaşımıyla güçlendirilerek herkesin sağlığa kavuşabileceği öngörülür.

Dahası 1970’lerin belgelerinde Herkese Sağlık karşımıza salt sağlık alanında değil, tarımda, sanayide, eğitimde, iletişimde, imarda sağlık için ortak eylem programlarıyla çıkar. Sağlık kalkınmanın ayrılmaz bir parçasıdır. 1978 Alma Ata Bildirgesi de “2000 Yılında Herkese Sağlık” için adaletli bir “Yeni Uluslararası Ekonomik Düzen-YUED” önerir.

1980’li yıllardan başlayarak dünyada “toplumcu” düşüncenin gerilemesi ve toplumsal (sosyal) yaşama “bireyciliğin” egemen olmaya başlamasıyla birlikte DSÖ Anayasası’ndaki sağlık tanımı “resmen” değiştirilmese de, tıbba ve sağlık hizmetine egemen olan biyomedikal yaklaşım sağlığı “fiilen” biyolojiye ve sağlık hizmetini “tıbbi hizmetlere” indirgedi. (AS: Medikalizasyon…)

1990’larda sağlık sistemleri bir yandan “Temel Sağlık Hizmeti” yaklaşımından uzaklaşarak “sağaltım (tedavi) ” odaklı duruma gelirken, öte yandan 20. yüzyılda daha çok devlet hizmeti olarak örgütlenen sağlık hizmetleri özelleştirildi ve piyasalaştırıldı. Sağlık hizmeti piyasada alınır – satılır bir mal (meta), sağlık da sermaye için üzerinden kâr sağlanan bir yatırım – ticaret alanına dönüştürüldü.

SAĞLIĞIN YATIRIM-KÂR ARACINA DÖNÜŞTÜRÜLME SÜRECİ

Dünyada 1917 Ekim Devrimi ile temel insan hakları arasına giren sağlık, Emperyalistler arası İkinci Dünya Paylaşım Savaşı sonrasında başta İngiltere olmak üzere, sermaye egemenliği altındaki coğrafyaların önemli bir bölümünde (ve Türkiye’de) “sosyalleştirildi” (Nusret Fişek).

Emekçilerin tarihinde “altın yıllar” olarak kabul edilen 1950 – 70 döneminde sosyalizm tehdidi karşısında işçi sınıfına büyük ödünler vermek zorunda kalan sermaye, sağlık alanında sosyalist ülkelerde emekçilerin sahip olduğu hakların büyük bir bölümünü kapitalist ülkelerin işçilerine de tanıdı. Bu dönemde kapitalist ülkelerde bir yandan işyerlerinde İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği hizmetleri, öte yandan Birinci Basamakta Genel Pratisyenlik yaygınlaşmaya başladı.

1970’li yıllarda sosyalist hareketin içine düştüğü (ve bugün sürmekte olan) ideolojik bunalım, işçilerin ve emekçilerin 1980’lerde “toplumcu” düşünceden uzaklaşması ve “bireyci” dünya görüşünü benimsemesiyle “altın yılların” sonunu getirdi.

Bu sürecin en önemli köşe taşlarından biri, Dünya Bankası’nın (DB) 1993’de yayınlanan “Sağlığa Yatırım Yapmak” (Investing in Health) başlıklı raporu oldu. DB raporunda sağlıkta finansmanın kamudan, özele doğru yönlendirilmesinin gerekliliği vurgulanırken, aynı dönemde Uluslararası Para Fonu da (IMF) kendisinden borç isteyen ülkelere dayattığı Yapısal Uyum Programları’nda (SAL)  kamusal sağlık giderlerini kısma ve sağlığı özel sektöre açma koşulu getiriyordu.

DSÖ’nün geleneksel kamucu gündemini bırakarak, DB’nca dayatılan neoliberal gündemi benimsemesi, kendisini örgütün “Dünya Sağlık Raporu – 2000” başlıklı belgede gösterdi. Sonraki yıllarda DSÖ, sağlık alanındaki tek sorun adeta “finansman” sorunuymuş gibi davranmaya başladı.

2000’li yıllarda sağlık hızla “finansallaşırken”, sağlık hakkı da “sağlık hizmetine erişebilme” hakkı olarak kabul edilmeye başlandı. Nitekim 21. yüzyılda DSÖ tarafından ortaya atılan ve
7 Nisan 2023 Dünya Sağlık Günü’nde de sağlık sorunlarına “çözüm” olarak önerilen “Evrensel Sağlık Kapsamı” (Universal Health Coverage), Herkese Sağlık hedefine ulaşmanın anahtarı olarak sunuluyor.

DSÖ’NÜN 2023 DÜNYA SAĞLIK GÜNÜ İLETİLERİ

Örgüt, 2023’te dünyanın sağlık sorunları olarak şunların altını çiziyor:

  • Dünya nüfusunun %30’u temel sağlık hizmetlerine erişemiyor”.
  • “İki milyara yakın insan, katastrofik (yıkıcı) veya yoksullaştırıcı sağlık giderleriyle karşılaşıyor”.

DSÖ sorunlara çözüm olarak Evrensel Sağlık Kapsamı (UHC)  öneriyor. Örgüte göre Evrensel Sağlık Kapsamı, akçalı (mali) koruma ve nitelikli temel sağlık hizmetlerine erişim sunacak, insanları yoksulluktan kurtaracak, ailelerin ve toplulukların iyiliğini teşvik edecek, halk sağlığı bunalımlarına (krizlerine) karşı koruyacak ve bizi “Herkese Sağlığa” doğru ilerletecek.

Örgüt herkese sağlığı bir “gerçeklik” durumuna getirmek için şunlara gereksinim olduğunu söylüyor:

  1. Nitelikli sağlık hizmetine erişim
  2. Nitelikli, insan – merkezli bakım sunan sağlıkçılar
  3. Evrensel Sağlık Kapsamı’na yatırımı yüklenen (taahhüt eden) politika yapıcılar

DSÖ hala “Temel Sağlık Hizmeti” yaklaşımıyla güçlendirilmiş sağlık sistemlerinin, sağlık ve iyilik hizmetlerini insanların yakınına getirmekte en etkili ve maliyet – etkili yöntem olduğunu savunmayı sürdürüyor, ama “sosyal adalet” kavramı üzerine kurulmuş olan Temel Sağlık Hizmeti kavramının, “sosyal adaletsizlik” ilkeleri üzerine kurulmuş bir dünyada nasıl olanaklı olabileceğini söylemiyor.

NE YAPMALI?

Aslında sağlık sorunlarının nereden kaynaklandığını ve çözüm için ne yapmak gerektiğini çok iyi biliyoruz, ama bunlar için gerekli politik kararlılıktan (iradeden) yoksunuz.

Örneğin sağlıkta en temel sorunlardan biri olan eşitsizliklerin kaynağının özel mülkiyet olduğunu biliyor, ama özel mülkiyete son vermek ve ortaklaşa mülkiyete dayalı bir toplumsal (sosyal) düzen örgütlemek için gerekli politik istenci (iradeyi) ortaya koyamıyoruz.

Son birkaç yılda başımıza gelen yıkımlar (felaketler), sağlık sorunlarının artık değer sömürüsüne dayalı bir toplumsal düzende çözülemeyeceğini gösterdi. Gerek pandemi sürecinde (Kovit-19), gerekse Kahramanmaraş depreminde sermaye birikiminin gereksinimleri ile halkın sağlık gereksinimlerinin “uzlaşmaz” bir çelişki içinde olduğu apaçık görüldü.

Sermaye, pandemi sürecinde “her ne pahasına olursa olsun çarklar dönecek” dayatmasıyla salgına karşı gerekli “toplum düzeyli” önlemlerin alınmasına izin vermedi. Oysa Türkiye gibi “birey düzeyli” (bireysel temelli) önlemlerle yetinmeyerek bunları toplum ölçeğinde önlemlerle destekleyen ülkeler, Türkiye ile kıyaslanamayacak ölçüde az yitik verdiler.

  • Yine deprem sürecinde yaşadıklarımız, sermaye düzeni içinde hiçbir sağlık sorununu çözemeyeceğimizi bir kez daha kanıtladı.

Sermayenin bir an önce yeni inşaatlara başlayabilmek için, henüz enkaz altından çığlıkların yükseldiği günlerde, enkaz altında kalanların kurtarılması yerine, enkaz kaldırma çabasına girmesi asla unutulmayacak.

DSÖ’NÜN “ÇÖZÜMÜ”

Son olarak DSÖ’nün sağlık sorunlarına “çözüm” olarak önerdiği Evrensel Sağlık Kapsamı’na (ESK) bir göz atalım.

DSÖ ve Dünya Bankası’nın yıllardır şampiyonluğunu yaptığı ve Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri arasına da alınan ESK, sonunda “sınırlı” bir hizmet paketinin finansmanından başka bir şey değildir. Dahası bu sınır, “en az – asgari” sağlık hizmeti paketinin neleri kapsayacağını açıkça belirten “evrensel” bir sınır da değildir.

Bir örnek ile ne demek istediğimizi anlatmaya çalışalım: Kanada’da yaşayan “herkes”, prim (AS: prim = ek vergi!) ödesin – ödemesin, yaşadığı eyaletin sağladığı “asgari” (en az) sağlık güvencesine sahiptir. Ancak bu “an az sigorta paketi” dışında isteğe bağlı, bedelini ödeyerek satın alabileceğiniz “tamamlayıcı sigorta” paketleri vardır.

Asgari pakete sahip bir Kanadalı diş sorunu yaşadığında, yalnızca “çekim” için ücret ödemez. Dişini dolgu veya kanal tedavisi ile kurtarmak isterse ya cepten ek ödeme yapmak ya da “tamamlayıcı” sigorta poliçesi satın almak zorundadır.

İşte DSÖ’nün sunduğu ESK böyle, bedelini ödeyemeyenlerin asgari (en az), bedelini ödeyebilenlerin gereksindiği ölçüde sağlık hizmetine erişebildiği, eşitliksizçi bir çözümdür.

Öte yandan birçok deneyim, kamu sigortalarının hizmeti yalnızca kamusal sağlık hizmeti sunucularından değil, özel sektörden de satın almasının, halkın parasının özel sağlık sektörüne aktarılmasıyla sonuçlandığını göstermiştir. Böylece ESK bir tür kamusal kaynakları özel sektöre aktarma düzeneğine dönüşmektedir.

Tarih, bugüne dek denenen finansman (akçalama) modelleri içinde en eşitlikçi ve verimli modelin, sağlık hizmetlerinin “genel bütçeden” finanse edildiği Semaşko modeli olduğunu göstermiştir.
===================================================
Dostlar,

Değerli meslektaşımız Halk Sağlığı Uzmanı Dr. Akif AKALIN, sağolsun, konuyu yetkinlikle ve kapsamlı irdeliyor yazısında.

DSÖ resmi web sitesinde (who.int) kapsamlı yazı, belge, yazanak (rapor) ve görsellere erişilebilir:
(World Health Day 2023: Health For All (who.int)

75 years of improving public health

World Health Day 2023

On 7 April 2023  ̶  World Health Day  ̶  the World Health Organization will observe its 75th anniversary.

In 1948, countries of the world came together and founded WHO

– to promote health,
– keep the world safe and
– serve the vulnerable, so everyone, everywhere can attain the highest level of health and well-being.

WHO’s 75th anniversary year is an opportunity to look back at public health successes that have improved quality of life during the last seven decades.

It is also an opportunity to motivate action to tackle the health challenges of today –  and tomorrow.

Join WHO on a journey to achieve Health For All.

#HealthForAll   #WHO75
***
Küresel toplumun ve o arada Türkiye’nin de hızla usunu başına devşirmesi ve neo-liberal vahşetin çıkmaza sürüklediği tüm sömürgen politikalardan hızla sıyrılması kaçınılmazdır.

Üstteki “Evrensel Sağlık Kapsamı-UHC” yaklaşımı 3 eksende adımlar atmayı gerektiriyor :

1. Hiçbir insan sağlık güvencesi dışında kalmayacaktır (Herkese sağlık!)
2. Kapsanan sağlık hizmetleri olabildiğince geniş olacaktır.
3. Cepten ödemeler en aza çekilecektir. 

Kamusal sorumluluklasağlık temel bir insan hakkı” olarak yaşama geçirilmeli ve koruyucu sağlık hizmetlerine, TEK TIP – TEK SAĞLIK felsefesiyle yaklaşarak kesin bir öncelik verilmelidir.

Bu tümelci (integre) kamusal politika, daha az sağlık gideriyle daha sağlıklı bir toplum üretmeye en elverişlidir; en yüksek maliyet – etkili yoldur..

HERKESE SAĞLIK diliyoruz, Dünya Sağlık Örgütü 75. yaşını bitirirken.. (Türkiye kurucu üye!)

Not : Bu akşam 21:30’da, Atılım Üniv. Tıp Fak. Öğrenci Birliği’nin dileği ve konuğu olarak

  • DÜNYA SAĞLIK GÜNÜ – 75. YIL

temalı bir konuşma yapacağız sanal ortamda..
Güncelleme : Bu etkinlik gerçekleştirildi.. Cem, Afra ve emek veren öğrencilerimize teşekkür ederiz.

Sevgi ve saygı ile. 07 Nisan 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net       profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter : @profsaltik

Başkent Üniversitesi’nde konferansımız : CUMHURİYET’in SAĞLIK POLİTİKASI ve GÜNÜMÜZ

Dostlar,

Bu gün, 22 Şubat 2023 Çarşamba günü, Başkent Üniversitesi’nde bir konferansımız olacak.. / OLDU saat 14:00’te, Avni Akyol konferans salonunda.

Konumuz :

  • CUMHURİYET’in SAĞLIK POLİTİKASI ve GÜNÜMÜZ

Düzenleyen BÜTAM :

  • Başkent Üniversitesi Ord. Prof. Dr. Enver Ziya KARAL
    Tarih Araştırma ve Uygulama Merkezi

Merkez Müdürü Sn. Prof. Dr. Seçil KARAL AKGÜN çok emek verdi bu toplantı için.

Türkiye çok ağır bir deprem afeti yaşarken, sağlık sisteminin de öbür kamu hizmetleri, AFAD gibi tel tel döküldüğünü görmek acı verici.

Oysa kamusal sorumlulukla, koruyucu sağlık hizmetlerine mutlak öncelik verilerek, TEK TIP – TEK SAĞLIK yaklaşımı ile değil salt Türkiye’de, dünyada da çok daha sağlıklı toplumlara erişmek olanaklı. Bu da ekonomik gönenç için, eğitilmiş insangücü ile birlikte en temel girdi.

Artık neo-liberal küreselleşTİRme = yeni emperyalizmi durdurmak ve insanlık tarihinin çöplüğüne atmak zamanı geldi, geçiyor.. ve bu olanaklı :

  • Küresel DAYANIŞMA ile..

Konuyu kapsamlı olarak işlemek üzere 110+ yansı (slayt) hazırladık, pdf aşağıda. Yansıları izlemek için lütfen tıklayınız :

Cumhuriyet’in Sağlık Politikası ve Günümüz, 22.02.23

Toplantıya Sn. Prof. Dr. Mehmet Haberal da katılacaklarını bildirdiler. (Akut bir karaciğer aktarımı operasyonu araya girdi ve katılamadılar.. Rektör Sn. Prof. Dr. Haldun Müderrisoğlu, Anayasa Mhk. eski efsane başkanı Sn. Yekta Güngör ÖZDEN, İsmet İnönü’nün torunu Gülsün Bilgehan Toker….. katıldılar..)

Konferansa emek verenlere teşekkür ederiz.

Sevgi ve saygı ile. 22 Şubat 2023, Ankara
(Güncelleme : 23:50)

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
A​tılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı ​AbD
​Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, ​Mülkiye’li​
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik      twitter : @profsaltik

İzmir İLKSES Gazetesi ile söyleşi : Deprem Bölgesinde Bulaşıcı Hastalık Tehlikesi

Uyuz, bitlenme, mantar enfeksiyonu… Türkiye’ye yayılabilir

Deprem bölgelerinde çıkabilecek bulaşıcı hastalıkların, nüfus hareketliliği dolayısıyla tüm Türkiye’ye yayılabileceğine dikkat çeken Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık, Kovit-19’un da bu süreçte artabileceğini vurguladı.


21.02.2023

Uyuz, bitlenme, mantar enfeksiyonu: Türkiye’ye yayılabilir

SULTAN GÜMÜŞ KAYA / RÖPORTAJ (AS: Söyleşi)

Atılım Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık, deprem alanında yaşanan ve yaşanabilecek olan salgın hastalıkları gazetemiz aracılığıyla kamuoyuna aktardı. Gerçekleştirdiğimiz röportajda (söyleşide) Prof. Saltık, çadır – konteyner evlerde insanların çok kalabalık yaşadığını dolayısıyla kişi başına 3,5 metre kare alan bile sağlanamadığını kaydetti. Yakın temas ve hijyen sorunu nedeniyle uyuzbitlenme ve kimi mantar enfeksiyonlarının görülebileceğini aktaran Saltık, Kovid-19 pandemisinin de bu süreçte artabileceğini vurguladı.

Öte yandan, yaşanan nüfus hareketliliği dolayısıyla bölgede çıkabilecek bulaşıcı hastalıkların tüm Türkiye’ye yayılabileceğine de dikkat çeken Prof. Dr. Ahmet Saltık,

  • “Türkiye nüfusunun %90-95’i deprem kuşağında yaşamakta.
    Bu doğa gerçekliğine uygun bir toplumsal düzen kurmak zorundayız.
    ” dedi.

detail-photo-fancybox-0KİŞİ BAŞINA 3,5 METRE KARE ALAN…

10 kentimizde yaşanan deprem yıkımının salgın hastalıkları da birlikte getirdiği belirtiliyor. Durumun bu denli vahim bir tabloya yol açmasının nedenlerini aktarabilir misiniz?    

Bulaşıcı – salgın hastalıklar, afetlerin ardından ciddi sorun kaynağıdır. Bu hastalıkların kökenlerine göre irdelenmesi uygun olur. Depremin ardından hava yolu, yakın temas, su ve yiyecekler, yaralanmalar, çevre koşulları bulaşıcı hastalık salgınları için başlıca kaynaklardır. Maraş ve yöresi ile birlikte 10 kentimizi çok olumsuz etkileyen şiddetli deprem, 13 milyona varan büyük bir nüfusu tehdit etmektedir. 110 bin km2 alana yayılan depremin ardından, bu büyük nüfus kitlesinin temel gereksinimlerini hızla karşılamak kolay değildir.

  • İlk iş yıkıntı altında kalan insanların – hayvanların yaşamlarını kurtarmaktır.
  • Ardından, yaşamda kalanların yaşam güvenliğini sağlamak gelir.

Bu amaçla, ağır kış koşulları da gözetilerek barınma ve beslenme öncelik almalıdır. Bölgede yeterli barınma koşulları gereken hızda sağlanamamıştır. Çadırlar yetersiz, konteyner evler çok çok azdır. Yararlanılabilecek kapalı mekan, deprem çok şiddetli olduğundan yok gibidir. Dolayısıyla sağlanan çadır- konteyner evlerde insanlar çok kalabalık yaşamaktadırlar. Kişi başına 3,5 m2 alan sağlanamıyor.

Aynı zamanda Sağlık Hukuku uzmanısınız. Bu doğrultuda deprem sahasında
başlıca hangi salgın hastalıkların boy göstereceğini düşünüyorsunuz?      


Kapalı alanda kalabalık yaşam
, özellikle hava yolu ile bulaşan hastalıklar için risk etmenidir. Üst ve alt solunum yolu bulaşları (enfeksiyonları) kolaylıkla yayılabilir. Tonsillit, farenjit, sinüzit, soğuk algınlığı (nezle), grip, zatürre, verem, kızamık, Kovid-19.. başta olmak üzere! Zatürre, bebek-çocuk ve yaşlılarda ağır giderek ölümlere yol açabilmektedir. 

  • Ağır kış koşulları, yetersiz-dengesiz beslenme,
    üst ve salt solunum yolları bulaşlarını artırıcı ve ağırlaştırıcıdır. 

Ayrıca enkaz tozlarının solunması gerek yöre halkında gerek arama-kurtarma emekçilerinde, hafriyat işçilerinde kimi sorunlara yol açabilecektir (asbestozis vb.). Yıkımlarda, hafriyat kaldırmada… Histoplasma capsulatum mantar enfeksiyonu alınabilir. Yakın temas ve hijyen sorunu nedeniyle uyuz, bitlenme, kimi mantar enfeksiyonları görülür.

detail-photo-fancybox-1KOVİT-19 BU SÜREÇTE ARTABİLİR!      

Halen Kovid-19 pandemisi ile savaşırken, göçük altındaki kentlerde yaşanan ya da yaşanacak olan salgın hastalıklar, durumu daha da kritik bir duruma dönüştürür mü?

1’den çok bulaşıcı hastalık ne yazık ki eşzamanlı olarak yaşanabilir. Kovit-19 da bu süreçte artabilir. Hem kapalı ortamlarda kalabalık yaşam, hem stres ve beslenme, barınma, uyuma, giyinme.. yetersizlikleri tetikleyici olabilir.

  • Kovit-19, grip ve öbür çocukluk-erişkin aşılarının anımsatma dozlarının yapılması çok uygun olur.
  • Halkın sürekli sağlık eğitimi çok değerli.
  • Bulaşıcı hastalıklar için erken tanı kritik.

Bu amaçla erken tanı-uyarı sistemlerinin kurulması gerekli.

Deprem dolayısıyla Türkiye’yi halk sağlığı bakımından nasıl sorunlar bekliyor?

Bölgede çıkabilecek bulaşıcı hastalık salgınları Türkiye’ye yayılabilir!

Tersine, ülkemizin değişik yerlerinden bölgeye de kimi bulaşıcı hastalıklar taşınabilir.

Çünkü ciddi boyutta bir nüfus hareketliliği söz konusudur.

Bölgede sağlık hizmetlerinin basamaklandırılarak (Birinci – İkinci – Üçüncü Basamak) etkinlikle sürdürülmesi gerekecektir.

Özellikle 0-6 yaş çocukların düzenli aşılanması önemlidir.

Çöken sağlık altyapısı ayağa kaldırılmalıdır. İnsan gücü bakımından bölge desteklenmeli ve döngüsel (rotasyonla) görev verilmelidir.

  • Sağlık hizmetleri kamusal sorumluluk ve temel insan hakkıdır.
  • Neo-liberal vahşi küreselleşme dayatması ile son 20 yıldır “Sağlıkta Dönüşüm” adı altında özellikle hızlandırılan sağlıkta özelleştirmenin durdurulması gerekmektedir.

Ardışık afetler akıldan çıkarılmadan,
kamusal sağlık sektörü tüm boyutlarıyla ülkemizde güçlendirilmek durumundadır.

Koruyucu sağlık hizmetlerini önceleyen, Dünya Sağlık Örgütü’nün “Tek Tıp – Tek Sağlık” anlayışı ekseninde bir ulusal – kamusal sağlık sistemine gereksinim ivedidir.

DERS ALARAK SORUNLARI AŞACAĞIZ

Bu noktada yetkili kurum ve kuruluşlara nasıl bir görev düşüyor?
İvedi olarak yapılması gerekenler nelerdir?

Afetlere müdahale başlıca AFAD’a verilmiş durumda. Eski sivil savunma örgütleri bu kuruma devredildi. KIZILAY da epey geriye çekildi. 7269 sayılı yasa gerekli düzenlemeleri içeriyor. Ancak AFAD çok yetersiz kaldı. Bölgeye 2 – 3. günü izleyerek ancak sınırlı katkı sağlanmıştır. Onlarca ülkeden gelen dış yardım, ülkemizin her yerinden koşan kişi ve kurumlar afette risk azaltımı için ciddi ve özverili çalışmalar sergilemiştir…

Bir OHAL Bölge Valiliği, bölgesel düzeyde eşgüdüm için yerinde olacaktır.
TBMM’de özel oturumlarda sorun değerlendirilmeli, bir Araştırma Komisyonu kurulmalı, demokratik biçimde halkın katılımıyla yol alınmalıdır.
Afette ve sonuçlarında sorumluluğu olan tüm kişi ve kurumların bağımsız-tarafsız yargı organınca adil ve hızla yargılanarak hak ettikleri yaptırımlara çarptırılmaları büyük önem taşımaktadır.

  • Bölgeden göç önlenmelidir!

Depremzede nüfusun yaşam koşulları hızla iyileştirilmelidir.

Barınma, giyim, beslenme, çevre sağlığı koşulları, tuvalet, su, atıklar, geçim, eğitim, sağlık, psiko-sosyal destek çok önemlidir.

Son olarak neler eklemek istersiniz?

Türkiye nüfusunun %90-95’i deprem kuşağında yaşamakta. Bu doğa gerçekliğine uygun bir toplumsal düzen kurmak zorundayız. İlk olarak ulusal nüfus planlaması ile nüfus artış hızını azaltmak, aile planlaması yapmak zorundayız. HER AİLEYE 1 ÇOCUK!

  • İmar affını unutmak, yapı denetim mevzuatını güncelleyerek ödünsüz uygulamak gerek.

En önemlisiülke genelinde yeniden kadastral planlama yaparak kentsel yerleşim yerlerini güvenli zeminlere taşımak,
yerleşime uygun olmayan alanları tarıma, meralara,
otlak ve yaylaklara ayırmak gerek…

Bu afetler asla kader değildir!

Japonya başta olmak üzere depremle son derece başarılı savaşım veren ülke örnekleri vardır.

İstanbul’dan başlayarak hızla,
kentsel dönüşüm
ulusal seferberlikle birkaç yılda tamamlanmalıdır.

Bu adımlar ulusal bir politika zeminine oturtulmalı, günlük siyaset dışına çıkarılmalıdır.

Kırdan kente göç durdurulmalı, tersi teşvik edilmelidir.
Nüfus ülke coğrafyasına elden geldiğince dengeli dağıtılmalıdır (stratejik önemdedir).

Sığınmacılar hızla ülkelerine geri gönderilmeli,
Hatay’ın demografik yapısı 
özellikle korunmalıdır.

  • Seçimlerin ertelenmesi için bu afet gerekçe yapılamaz,
  • Anayasada salt savaş erteleme nedenidir. (Md.78)

Afetle savaşım gündelik politikaya asla alet edilmemeli, ulusal birlik korunmalıdır.

Ulusal dayanışma, bilimsel akılcılıkla ve ders alarak bu sorunları da aşacağız.

Umutsuzluk yok!
***

================================================================
Söyleşinin pdf biçimi : İZMİR İLKSES GAZETESİNE DEMEÇ

Sevgi, saygı, ACI ve UMUT ile. 21 Şubat 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
A​tılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı ​AbD
​Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, ​Mülkiye’li​
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik      twitter : @profsaltik    

 

Türkiye’de COVID 19 Mücadelesinin Kazandırdıkları

Türkiye’de COVID 19 Mücadelesinin Kazandırdıkları

14 Kural / 14 Kazanım

  1. Sağlık hizmetlerinin bir devlet konusu olduğu ve sektörler arası işbirliğinin önemi kavrandı.
  2. Bilim ve bilim insanları siyaseti etkilemeye başladı. Sağlıkçılar bunun öncülüğünü yaptı.
  3. Kanıta dayalı karar verme ilkesi için güzel örnekler verildi; bilimsel verilerin paylaşılmasının değeri kanıtlandı.
  4. Salgınların denetiminde erken davranmanın, hazırlıklı olmanın ve hızlı karar vermenin önemi kavrandı.
  5. Tek Tıp – Tek Sağlık” (tıp – veterinerlik – çevre konularının tek çatı altında ele alınması) kavramının önemi anlaşıldı.
  6. Halkın sağlığı söz konusu olduğunda öbür işlerin (ekonomi, turizm vb.) teferruat olduğu anlaşıldı (önce sağlık; her şeyin başı sağlık!)
  7. Her sektörde sağlık”, yani her sektörün alacağı her kararda halkın sağlığına zarar verebilecek işlerden / projelerden kaçınmaları gerektiği ilkesi gündeme geldi.
  8. Koruyucu hekimliğin değeri bir kez daha anlaşıldı.
  9. Bulaşıcı hastalıklar, salgınlar, pandemi, hastalık etkenleri, bulaşma yolları, kuluçka süresi, bağışıklık, aşı, toplum (kitle) bağışıklığı, erken tanı, temaslı muayenesi, kişisel koruyucular, sosyal mesafe, karantina, izolasyon gibi “sağlık okuryazarlığı” konularında yoğun halk eğitimi yapıldı.
  10. Kişisel hijyenin ve özellikle el yıkamanın (en az 20 saniye) önemi konusunda yoğun bir halk eğitimi yapıldı.
  11. Aşı ve ilaç geliştirilmesi konularının önemi tartışıldı, böylece aşı reddi ile mücadele konusunda önemli yararlar elde edildi.
  12. Son yıllarda zedelenmiş olan hekimlik prestiji” iade edildi ve sağlık personeline güven arttı.
  13. Sanayi tesislerinin çalışmaları durdurulduğu ya da yavaşlatıldığı için özellikle Çin’de ve İtalya’da hava kirliliği azaldı, hava kirliliği ile sanayi bacalarının ilişkisi gözler önüne serildi.
  14. Dünyanın ne denli küçük bir gezegen olduğu bir kez daha kanıtlandı; sağlıkta ülkeler arası dayanışmanın önemi anlaşıldı.

17 Mart 2020, İstanbul

Prof. Dr. Zafer Öztek
Maltepe Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı