Etiket arşivi: Dr. Akif Akalın

DÜNYA SAĞLIK GÜNÜNDE PARASI OLANA SAĞLIK

TOPLUMCU TIP - SINIFIN SAĞLIĞI: AKİF AKALINDr. Akif AKALIN
Halk Sağlığı Uzmanı

(AS: Bizim kısa katkımız yazının altındadır..)

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) bu yıl, 7 Nisan 2023 Dünya Sağlık Günü’nü, “Herkese Sağlık” (Health for All) teması altında kutluyor. Aslında anımsanacağı gibi “Herkese Sağlık” sloganının özgün biçimi “2000’e dek Herkese Sağlık” (Health for All by the Year 2000 – HFA – 2000) idi. Olmadı. Dolayısıyla DSÖ’nün bu yıl yeniden önümüze koyduğu “Herkese Sağlık”, Örgütün yarım yüzyıllık hedefidir.

DR. AKİF AKALIN YAZDI- DÜNYA SAĞLIK GÜNÜNDE PARASI OLANA SAĞLIK

HERKESE SAĞLIK:
NEREDEN NEREYE…

1970’li yıllarda Herkese Sağlık sloganındaki “sağlık” sözcüğü, örgütün bugün 21. yüzyılın ilk çeyreğinin sonuna yaklaşırken kullandığı “sağlık” sözcüğünden çok farklı bir anlam taşıyordu.

1970’li yıllarda “sağlık” dendiğinde, DSÖ Anayasası’nda yer alan tanım akla geliyordu. DSÖ Anayasası sağlığı, biyo-psiko-sosyal bir yaklaşımla,

  • “Yalnızca hastalık ve engelliliğin  olmayışı değil, aynı zamanda bedensel, ruhsal ve toplumsal (sosyal) bakımdan tam bir iyilik durumu” olarak tanımlıyordu.

Sağlık, insanların toplumsal (sosyal) ve ekonomik olarak üretken bir yaşam sürebilmelerine olanak veren bir “iyilik” durumu olarak kavranıyordu. Bu çerçevede “Herkese Sağlık”, insanların sağlıklı bir yaşam sürdürebilmelerinin önündeki engellerin kaldırılması olarak anlaşılıyordu.

1970’lerin sağlık gündemine bakıldığında, sağlıkta ana sorunların daha çok beslenme yetersizliği, sağlıksız barınma koşulları, içme suyuna erişim ve eğitim gibi “tıbbi olmayan” konulara odaklandığı görülür. Sağlık sistemlerinin “Temel Sağlık Hizmeti” yaklaşımıyla güçlendirilerek herkesin sağlığa kavuşabileceği öngörülür.

Dahası 1970’lerin belgelerinde Herkese Sağlık karşımıza salt sağlık alanında değil, tarımda, sanayide, eğitimde, iletişimde, imarda sağlık için ortak eylem programlarıyla çıkar. Sağlık kalkınmanın ayrılmaz bir parçasıdır. 1978 Alma Ata Bildirgesi de “2000 Yılında Herkese Sağlık” için adaletli bir “Yeni Uluslararası Ekonomik Düzen-YUED” önerir.

1980’li yıllardan başlayarak dünyada “toplumcu” düşüncenin gerilemesi ve toplumsal (sosyal) yaşama “bireyciliğin” egemen olmaya başlamasıyla birlikte DSÖ Anayasası’ndaki sağlık tanımı “resmen” değiştirilmese de, tıbba ve sağlık hizmetine egemen olan biyomedikal yaklaşım sağlığı “fiilen” biyolojiye ve sağlık hizmetini “tıbbi hizmetlere” indirgedi. (AS: Medikalizasyon…)

1990’larda sağlık sistemleri bir yandan “Temel Sağlık Hizmeti” yaklaşımından uzaklaşarak “sağaltım (tedavi) ” odaklı duruma gelirken, öte yandan 20. yüzyılda daha çok devlet hizmeti olarak örgütlenen sağlık hizmetleri özelleştirildi ve piyasalaştırıldı. Sağlık hizmeti piyasada alınır – satılır bir mal (meta), sağlık da sermaye için üzerinden kâr sağlanan bir yatırım – ticaret alanına dönüştürüldü.

SAĞLIĞIN YATIRIM-KÂR ARACINA DÖNÜŞTÜRÜLME SÜRECİ

Dünyada 1917 Ekim Devrimi ile temel insan hakları arasına giren sağlık, Emperyalistler arası İkinci Dünya Paylaşım Savaşı sonrasında başta İngiltere olmak üzere, sermaye egemenliği altındaki coğrafyaların önemli bir bölümünde (ve Türkiye’de) “sosyalleştirildi” (Nusret Fişek).

Emekçilerin tarihinde “altın yıllar” olarak kabul edilen 1950 – 70 döneminde sosyalizm tehdidi karşısında işçi sınıfına büyük ödünler vermek zorunda kalan sermaye, sağlık alanında sosyalist ülkelerde emekçilerin sahip olduğu hakların büyük bir bölümünü kapitalist ülkelerin işçilerine de tanıdı. Bu dönemde kapitalist ülkelerde bir yandan işyerlerinde İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği hizmetleri, öte yandan Birinci Basamakta Genel Pratisyenlik yaygınlaşmaya başladı.

1970’li yıllarda sosyalist hareketin içine düştüğü (ve bugün sürmekte olan) ideolojik bunalım, işçilerin ve emekçilerin 1980’lerde “toplumcu” düşünceden uzaklaşması ve “bireyci” dünya görüşünü benimsemesiyle “altın yılların” sonunu getirdi.

Bu sürecin en önemli köşe taşlarından biri, Dünya Bankası’nın (DB) 1993’de yayınlanan “Sağlığa Yatırım Yapmak” (Investing in Health) başlıklı raporu oldu. DB raporunda sağlıkta finansmanın kamudan, özele doğru yönlendirilmesinin gerekliliği vurgulanırken, aynı dönemde Uluslararası Para Fonu da (IMF) kendisinden borç isteyen ülkelere dayattığı Yapısal Uyum Programları’nda (SAL)  kamusal sağlık giderlerini kısma ve sağlığı özel sektöre açma koşulu getiriyordu.

DSÖ’nün geleneksel kamucu gündemini bırakarak, DB’nca dayatılan neoliberal gündemi benimsemesi, kendisini örgütün “Dünya Sağlık Raporu – 2000” başlıklı belgede gösterdi. Sonraki yıllarda DSÖ, sağlık alanındaki tek sorun adeta “finansman” sorunuymuş gibi davranmaya başladı.

2000’li yıllarda sağlık hızla “finansallaşırken”, sağlık hakkı da “sağlık hizmetine erişebilme” hakkı olarak kabul edilmeye başlandı. Nitekim 21. yüzyılda DSÖ tarafından ortaya atılan ve
7 Nisan 2023 Dünya Sağlık Günü’nde de sağlık sorunlarına “çözüm” olarak önerilen “Evrensel Sağlık Kapsamı” (Universal Health Coverage), Herkese Sağlık hedefine ulaşmanın anahtarı olarak sunuluyor.

DSÖ’NÜN 2023 DÜNYA SAĞLIK GÜNÜ İLETİLERİ

Örgüt, 2023’te dünyanın sağlık sorunları olarak şunların altını çiziyor:

  • Dünya nüfusunun %30’u temel sağlık hizmetlerine erişemiyor”.
  • “İki milyara yakın insan, katastrofik (yıkıcı) veya yoksullaştırıcı sağlık giderleriyle karşılaşıyor”.

DSÖ sorunlara çözüm olarak Evrensel Sağlık Kapsamı (UHC)  öneriyor. Örgüte göre Evrensel Sağlık Kapsamı, akçalı (mali) koruma ve nitelikli temel sağlık hizmetlerine erişim sunacak, insanları yoksulluktan kurtaracak, ailelerin ve toplulukların iyiliğini teşvik edecek, halk sağlığı bunalımlarına (krizlerine) karşı koruyacak ve bizi “Herkese Sağlığa” doğru ilerletecek.

Örgüt herkese sağlığı bir “gerçeklik” durumuna getirmek için şunlara gereksinim olduğunu söylüyor:

  1. Nitelikli sağlık hizmetine erişim
  2. Nitelikli, insan – merkezli bakım sunan sağlıkçılar
  3. Evrensel Sağlık Kapsamı’na yatırımı yüklenen (taahhüt eden) politika yapıcılar

DSÖ hala “Temel Sağlık Hizmeti” yaklaşımıyla güçlendirilmiş sağlık sistemlerinin, sağlık ve iyilik hizmetlerini insanların yakınına getirmekte en etkili ve maliyet – etkili yöntem olduğunu savunmayı sürdürüyor, ama “sosyal adalet” kavramı üzerine kurulmuş olan Temel Sağlık Hizmeti kavramının, “sosyal adaletsizlik” ilkeleri üzerine kurulmuş bir dünyada nasıl olanaklı olabileceğini söylemiyor.

NE YAPMALI?

Aslında sağlık sorunlarının nereden kaynaklandığını ve çözüm için ne yapmak gerektiğini çok iyi biliyoruz, ama bunlar için gerekli politik kararlılıktan (iradeden) yoksunuz.

Örneğin sağlıkta en temel sorunlardan biri olan eşitsizliklerin kaynağının özel mülkiyet olduğunu biliyor, ama özel mülkiyete son vermek ve ortaklaşa mülkiyete dayalı bir toplumsal (sosyal) düzen örgütlemek için gerekli politik istenci (iradeyi) ortaya koyamıyoruz.

Son birkaç yılda başımıza gelen yıkımlar (felaketler), sağlık sorunlarının artık değer sömürüsüne dayalı bir toplumsal düzende çözülemeyeceğini gösterdi. Gerek pandemi sürecinde (Kovit-19), gerekse Kahramanmaraş depreminde sermaye birikiminin gereksinimleri ile halkın sağlık gereksinimlerinin “uzlaşmaz” bir çelişki içinde olduğu apaçık görüldü.

Sermaye, pandemi sürecinde “her ne pahasına olursa olsun çarklar dönecek” dayatmasıyla salgına karşı gerekli “toplum düzeyli” önlemlerin alınmasına izin vermedi. Oysa Türkiye gibi “birey düzeyli” (bireysel temelli) önlemlerle yetinmeyerek bunları toplum ölçeğinde önlemlerle destekleyen ülkeler, Türkiye ile kıyaslanamayacak ölçüde az yitik verdiler.

  • Yine deprem sürecinde yaşadıklarımız, sermaye düzeni içinde hiçbir sağlık sorununu çözemeyeceğimizi bir kez daha kanıtladı.

Sermayenin bir an önce yeni inşaatlara başlayabilmek için, henüz enkaz altından çığlıkların yükseldiği günlerde, enkaz altında kalanların kurtarılması yerine, enkaz kaldırma çabasına girmesi asla unutulmayacak.

DSÖ’NÜN “ÇÖZÜMÜ”

Son olarak DSÖ’nün sağlık sorunlarına “çözüm” olarak önerdiği Evrensel Sağlık Kapsamı’na (ESK) bir göz atalım.

DSÖ ve Dünya Bankası’nın yıllardır şampiyonluğunu yaptığı ve Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri arasına da alınan ESK, sonunda “sınırlı” bir hizmet paketinin finansmanından başka bir şey değildir. Dahası bu sınır, “en az – asgari” sağlık hizmeti paketinin neleri kapsayacağını açıkça belirten “evrensel” bir sınır da değildir.

Bir örnek ile ne demek istediğimizi anlatmaya çalışalım: Kanada’da yaşayan “herkes”, prim (AS: prim = ek vergi!) ödesin – ödemesin, yaşadığı eyaletin sağladığı “asgari” (en az) sağlık güvencesine sahiptir. Ancak bu “an az sigorta paketi” dışında isteğe bağlı, bedelini ödeyerek satın alabileceğiniz “tamamlayıcı sigorta” paketleri vardır.

Asgari pakete sahip bir Kanadalı diş sorunu yaşadığında, yalnızca “çekim” için ücret ödemez. Dişini dolgu veya kanal tedavisi ile kurtarmak isterse ya cepten ek ödeme yapmak ya da “tamamlayıcı” sigorta poliçesi satın almak zorundadır.

İşte DSÖ’nün sunduğu ESK böyle, bedelini ödeyemeyenlerin asgari (en az), bedelini ödeyebilenlerin gereksindiği ölçüde sağlık hizmetine erişebildiği, eşitliksizçi bir çözümdür.

Öte yandan birçok deneyim, kamu sigortalarının hizmeti yalnızca kamusal sağlık hizmeti sunucularından değil, özel sektörden de satın almasının, halkın parasının özel sağlık sektörüne aktarılmasıyla sonuçlandığını göstermiştir. Böylece ESK bir tür kamusal kaynakları özel sektöre aktarma düzeneğine dönüşmektedir.

Tarih, bugüne dek denenen finansman (akçalama) modelleri içinde en eşitlikçi ve verimli modelin, sağlık hizmetlerinin “genel bütçeden” finanse edildiği Semaşko modeli olduğunu göstermiştir.
===================================================
Dostlar,

Değerli meslektaşımız Halk Sağlığı Uzmanı Dr. Akif AKALIN, sağolsun, konuyu yetkinlikle ve kapsamlı irdeliyor yazısında.

DSÖ resmi web sitesinde (who.int) kapsamlı yazı, belge, yazanak (rapor) ve görsellere erişilebilir:
(World Health Day 2023: Health For All (who.int)

75 years of improving public health

World Health Day 2023

On 7 April 2023  ̶  World Health Day  ̶  the World Health Organization will observe its 75th anniversary.

In 1948, countries of the world came together and founded WHO

– to promote health,
– keep the world safe and
– serve the vulnerable, so everyone, everywhere can attain the highest level of health and well-being.

WHO’s 75th anniversary year is an opportunity to look back at public health successes that have improved quality of life during the last seven decades.

It is also an opportunity to motivate action to tackle the health challenges of today –  and tomorrow.

Join WHO on a journey to achieve Health For All.

#HealthForAll   #WHO75
***
Küresel toplumun ve o arada Türkiye’nin de hızla usunu başına devşirmesi ve neo-liberal vahşetin çıkmaza sürüklediği tüm sömürgen politikalardan hızla sıyrılması kaçınılmazdır.

Üstteki “Evrensel Sağlık Kapsamı-UHC” yaklaşımı 3 eksende adımlar atmayı gerektiriyor :

1. Hiçbir insan sağlık güvencesi dışında kalmayacaktır (Herkese sağlık!)
2. Kapsanan sağlık hizmetleri olabildiğince geniş olacaktır.
3. Cepten ödemeler en aza çekilecektir. 

Kamusal sorumluluklasağlık temel bir insan hakkı” olarak yaşama geçirilmeli ve koruyucu sağlık hizmetlerine, TEK TIP – TEK SAĞLIK felsefesiyle yaklaşarak kesin bir öncelik verilmelidir.

Bu tümelci (integre) kamusal politika, daha az sağlık gideriyle daha sağlıklı bir toplum üretmeye en elverişlidir; en yüksek maliyet – etkili yoldur..

HERKESE SAĞLIK diliyoruz, Dünya Sağlık Örgütü 75. yaşını bitirirken.. (Türkiye kurucu üye!)

Not : Bu akşam 21:30’da, Atılım Üniv. Tıp Fak. Öğrenci Birliği’nin dileği ve konuğu olarak

  • DÜNYA SAĞLIK GÜNÜ – 75. YIL

temalı bir konuşma yapacağız sanal ortamda..
Güncelleme : Bu etkinlik gerçekleştirildi.. Cem, Afra ve emek veren öğrencilerimize teşekkür ederiz.

Sevgi ve saygı ile. 07 Nisan 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net       profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter : @profsaltik

Aşı yetmez ! “Vaccine Plus”

Dr. Akif AKALIN

https://toplumcutip.blogspot.com/p/akif-akalin-ozgecmis.html?showComment=1641289049906
04.01.2022

Dün bilim insanları İngiliz Tıp Dergisi’nde (British Medical Journal) bir “açık mektup” yayınladılar. Mektupta birçok ülkenin pandemiyle “salt aşı” yaparak mücadele ettiğini, ama bunun yeterli olmadığını, aşı yanında halk sağlığı önlemlerinin de alınması gerektiğini ifade ettiler.

HALK SAĞLIĞI ÖNLEMLERİ OLMADAN OLMAZ

Aslında mektupta bilmediğimiz hiçbir şey yok. Pandeminin başından beri söylediklerimiz Omikron vesilesiyle bir kez daha yineleniyor. Bulaşı önlemek için sıkı tedbirler alınan ülkelerde hem ölümlerin, hem de ekonomik zararın daha düşük olduğu anlatılıyor.

Uzmanlar pandemiyle mücadele için önerdikleri “aşı yetmez” (vaccines-plus) stratejisi çerçevesinde özetle şunların yapılması gerektiğini savunuyorlar: aşının yanında halk sağlığı ömlemlerinin uygulanması, üretim kısıtlamasına ilişkin ölçütler getirilmesi ve testlerde pozitif bulunarak izole edilenlerin mali (akçalı) yönden desteklenmeleri.

Ayrıca Dünya Sağlık Örgütü’nün artık COVID-19 enfeksiyonunun “damlacık yoluyla” değil, “hava yoluyla” bulaştığını açıklaması ve halk sağlığı önlemlerinin hava yoluyla bulaşı önleyecek biçimde güçlendirilmesi gerektiğini söylüyorlar.

ÖLÜMLERDEN ÖLÜM BEĞENMEK

Mektup yayınlanır yayınlanmaz sosyal medyada büyük tepkiyle karşılaştı.

  • Aşı yetmez, “halk sağlığı önlemleri” de aşıya eşlik etmeli..

anlatımının, şu veya bu ölçüde yeni kapanmaları çağıştırdığını bilenler veya “duyumsayanlar” hemen mektuba karşı saldırıya geçtiler.

Aşı yetmez!” stratejisini “yeni bir fantezi” olarak niteleyenler, her zamanki gibi “sol gösterip, sağ vuruyor”. Günümüzde hükumetlerin izole edilen yurttaşları mali (parasal) olarak desteklemelerinin olanaklı olmadığını, böyle bir istemin asla karşılan(a)mayacağını belirtiyorlar.

Halk sağlığı önlemleri de uygulandığında, yani virüsün yayılmasını önlemek için sıkı önlemler alınması durumunda çocukların okullarından geri kalacağını, emekçilerin evlerine ekmek götüremeyeceklerini savunuyorlar.
(AS: HES… Emekçi için “Hayat eve SIĞMIYOR!”)

Özetle söyledikleri şu: Evet, belki Halk Sağlığı önlemleri alın(a)madığı için “virüsten” ölüyoruz, ama Halk Sağlığı önlemleri alınırsa bu kez “açlıktan” öleceğiz!

Ve ölümlerden ölüm beğeniliyor, açlıktan ölmektense, virüsten ölmek yeğleniyor.

Bu “seçim”, eve ekmek götürülemediğinde açlıktan ölümün “kesin” olduğu, ama COVID-19’a yakalanan herkesin ölmediği biçiminde mantığa büründürülüyor (rasyonelleştiriliyor).

DÜŞEREK Mİ, AÇLIKTAN MI ÖLEYİM?

Neredeyse tıpa tıp aynı bir us yürütmeye (rasyonelleştirmeye) yaklaşık on yıl önce katıldığım bir toplantıda da tanık olmuştum.

Tuzla tersanelerindeki işçi cinayetlerine karşı bir İşçi Sağlığı Platformu oluşturulmuştu. Platform, Petrol-İş Sendikası’nda bir toplantı düzenlemişti. Toplantıda söz alan bir tersane işçisi aynen şu tümceleri kurmuştu:

  • “Ben biliyorum, o direğin tepesine çıkarsam düşüp ölürüm. Bilmediğimden değil! Çıkmazsam işten atılırım, açlıktan ölürüm. Ben direkten düşerek mi öleyim yoksa açlıktan mı öleyim; bu ikisi arasında seçim yapmak zorundayım. Benim önümde yaşam seçeneği  yok zaten!”

EMEKÇİLERİN ÖNÜNE YAŞAM SEÇENEĞİ KOYMAK ZORUNDAYIZ

Pandemi, işçi cinayeti, sel felaketi, deprem… Adını siz koyun.

  • İstisnasız (AS: Ayrıksız) bütün felaketlerin (yıkımların) dönüp dolaşıp, yoksulun ve emekçinin başında patladığını biliyoruz.
  • Emekçi çaresiz!

Çünkü 1980’lerden beri tüm dünyaya giderek daha çok egemen olan neoliberal sağcı politikalar emekçinin önünden “yaşam” seçeneğini kaldırıyor. Önünde bir “yaşam” seçeneği göremeyen emekçi, her zaman ölümlerden ölüm beğenmek zorunda kalıyor.

Emekçi bu ruhsal durummdayken biri çıkıp “aşı yetmez, halk sağlığı önlemleri de alınsın” deyince, çılgına dönüyor. Çünkü binlerce yıldır “açlıkla terbiye edildi”. Aç kalmanın ne demek olduğunu çok iyi biliyor.

Çünkü binlerce yıldır açlıkla terbiye edilmiş bu insanlar,

  • “gündüzlerinde sömürülmeyen, gecelerinde aç yatılmayan” günlerin gelebileceğine inanamıyor.

=============================================
Dostlar,

Değerli meslektaşımız Dr. Hakkı Açıkalın‘ı bu başarılı irdelemesi için kutluyoruz. Kendisi ne yazık ki çok erken emekli oldu. Ancak içindeki “HALK SAĞLIĞI” ateşi, –bizde de olduğu gibi– cayır cayır.

Kurduğu web sitesinde çok değerli yazılar yazmakta.

Dr. Akalın Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni bitirdikten sonra Kanada’ya gitti ve orada Ryerson Üniversitesi Halk Sağlığı Okulunda 4 yıl eğitim aldı. Özgeçmişi ve hizmetlerine bakılmalı:

https://toplumcutip.blogspot.com/p/akif-akalin-ozgecmis.html

Türkiye’de AKP = RTE iktidarı 1 Temmuz 2021’de tüm salgın savaş önlemlerini (Halk Sağlığı Önlemlerini!) kaldırdı AŞI dışında..
Kararlılıkla vurgulandı, “ARTIK AŞI VAR!”

HES : Hayat eve sığar..
HES, Emekçi için kocaman bir aldatmaca!..
“Hayat eve SIĞMIYOR!” eve ekmek girmezse..

Doğallıkla, salt “aşı” ile özlenen toplum bağışıklığına hala erişelemedi, hatta toplumsal bağışıklık ülkemizde artık artmıyor, azalıyor..
3 aşılı olanlar tam bağışık saılırsa, bu sayı 19 milyonu biraz aşıyor.
Gerçekte 3 Biontech aşısı olanları tam aşılı saymak gerek ki bu 10 milyon bile değil korkarız..

Dolayısıyla, başta yetersiz aşılama ve Halk Sağlığı önlemlerinin büyük ölçüde terk edilmesi olmak üzere, pek çok etmene ikincil (bağlı) olarak salgın ülkemizde ve dünyada denetim altına alınamıyor.

Neo-liberal yabanıl (vahşi) kapitalizm, bizim 40+ yıldır öğrencisi olduğumuz Halk Sağlığı / Epidemiyoloji bilim alanının gerekleini yerine getir(e)miyor. Bedeli, en temel insan hakkı olarak SAĞLIKLI YAŞAM HAKKIndan yoksun bırakılan emekçiler canlarıyla ödüyor.

  • Omicron‘dan hastaneye yatış riski Delta’nın yarısı. Ama bulaştırıcılık 70 kat, çok kısa sürede patlayan hasta sayısı hastaneleri zorlayabilir.
  • AŞI + bilinen kişisel korunma yöntemleri ve toplumsal – çalışma yaşamında, eğitimde.. sosyal devlet destekli kimi sınırlamalar zorunlu.

Ülkemizde ve dünyada en can alıcı soru / yumuşak karın, SALGINDA KİMLERİN ÖLDÜĞÜ”DÜR!

Evrensel kuraldır                                 :

  • YOKSUL DAHA ÇOK HASTALANIR, DAHA ÇOK ÖLÜR..
  • Ölmeden kurtulursa daha da YOKSULLAŞTIRILMIŞTIR ve yeni bir hastalık – ölüm daha da yakınlaşmıştır!

Bütün dünyanın EZİLENLERİ birleşmeli ve kapitalizmin – emperyalizmin kanlı ellerinden yaşam haklarını ve onurlarını kurtarmalıdır, hem de bu yüzyıl içinde!

Lütfen tıklayınız, TURCOVAC henüz aşı değil, aşı adayı.. skandal! Evre 3 çalışması yoktur!

http://ahmetsaltik.net/2021/12/30/turkovac-asi-adayinin-bilimsel-verileri-makalesi-nerede/

Sevgi ve saygı ile. 04 Ocak 2022, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
ADD (Atatürkçü Düşünce Derneği) Bilim Kurulu 2. Bşk.

www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik       twitter : @profsaltik     

 

Dr. Nevzat Eren 16. Ulusal Halk Sağlığı Sempozyumu gerçekleşti: Sistem Sorunu Olarak Aşı

Dr. Nevzat Eren 16. Ulusal Halk Sağlığı Sempozyumu gerçekleşti: Sistem Sorunu Olarak Aşı

(AS: Bizim kapsamlı irdelememiz yazının altındadır..)
16’ıncısı düzenlenen Dr. Nevzat Eren Ulusal Halk Sağlığı Sempozyumu, “Bir Sistem Sorunu Olarak Aşı” başlığıyla Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde gerçekleşti.

25 Mart 2017, http://haber.sol.org.tr/toplum/dr-nevzat-eren-ulusal-halk-sagligi-sempozyumu-gerceklesti-bir-sistem-sorunu-olarak-asi-190401
Türk Tabipleri Birliği (TTB) Halk Sağlığı Kolu ve Ankara Tabip Odası (ATO) tarafından 16’ıncısı düzenlenen Dr. Nevzat Eren Ulusal Halk Sağlığı Sempozyumu,
“Bir Sistem Sorunu Olarak Aşı” başlığıyla Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde gerçekleşti.

Prof. Dr. Nevzat Eren’in eşi Gönül Hatay Eren ve Prof. Dr. Necati Dedeoğlu tarafından yapılan iki açılış konuşması ile başlayan sempozyum (AS: Kurultay), sağlık emekçileri ve öğrencileri tarafından izlendi. İlk oturum ATO Genel Sekreteri Dr. Mine Önal’ın başkanlığında yapıldı.

Prof. Korkut BORATAV: SAĞLIK SORUNU SİSTEM SORUNUDUR

“Türkiye’nin 24 Ocak 1980 Sonrası ve Öncesi İktisadi Yapısının Karşılaştırılması” başlıklı bir konuşma yapan Korkut Boratav, sağlık sorunlarının bir sistem sorunu olarak ele alınması gerektiğinin altını çizerek sözlerine başladı. Sağlıkta neoliberal dönem öncesi ve sonrası olarak bir ayrımın yapılması gerektiğini belirten Boratav, daha önce elde edilen kazanımların çok büyük mücadelelere ve dünyanın yüzünün sola dönük olmasına bağlı olduğunu vurguladı.
12 Eylül darbesinin Türkiye’nin sola yönelmesinin önüne kalıcı bir engel olarak çıkarıldığını
ve bu tablonun sağlık sorunlarından bağımsız olmadığının altını çizerek sözlerini tamamladı.

Daha sonra Prof. Dr. Feride Aksu Tanık, “Türkiye’de Aşı Üretiminin Kısa Tarihçesi ve Aşı Üretiminin Dinamikleri” başlıklı bir konuşma yaptı. Konuşmasında aşının gelişim öyküsü ile Türkiye’nin siyasal ve iktisadi ortamı arasında bağ kuran Tanık, aşıların git gide uluslararası tekellerin ve onların yerli işbirlikçilerinin insafına terk edildiğini ve sağlığın piyasalaştığı dönemlerde aşının büyük bir pazar haline gelmeye başladığını belirtti.

KÜBA’NIN BAŞARISI

İkinci oturum Prof. Dr. Erhan Nalçacı’nın başkanlığında gerçekleşti. “Küba’da Toplumsal Yapı ve Sağlık” konulu bir konuşma yapan Doç. Dr. İlker Belek, sosyalist devrimlerin kamulaştırma, eğitim ve sağlık atılımları ile yaşama geçtiğini ve Küba’nın bugünkü başarılarının bu atılımlara bağlı olduğunu belirtti. 1976 Anayasası ile sağlık hizmetinin Küba’da eşit ve parasız bir şekilde sunulmasının devlet güvencesi altına alındığını söyleyen Belek, Küba’nın kendi gelir diliminde ya da kendisiyle aynı coğrafyadaki ülkeler arasında 1. olduğunu ve bunun ağır ABD ablukasına karşın yaşama geçen çok büyük bir başarı olarak değerlendirilmesi gerektiğini vurguladı.

Ardından Dr. Akif Akalın “Küba’da Aşı Üretiminin Tarihçesi” başlıklı bir konuşma yaptı. Konuşmasında, devrim öncesi dönem ile devrim sonrası dönemi karşılaştıran Akalın, Küba’da devrimden sonra kurulan pek çok kurumun ve bilimsel merkezin biyoteknoloji üretimi konusunda çok aşama kaydettiğini vurguladı. Bunların yanında Küba’da toplumun sağlık hizmetlerine katılımının çok önemsendiği ve Küba’nın bugün bütün zorluklara ve ablukaya karşın 68 ülkeye 50 biyoteknoloji ürünü ihraç ettiği belirtildi. Akalın, Küba’nın sağlık alanındaki başarılarının Fidel Castro’dan ayrı düşünülemeyeceğini söyleyerek sözlerini tamamladı.

YOKSULLAR AŞISIZ KALABİLİYOR

Üçüncü oturum Prof. Dr. Levent Akın başkanlığında yapıldı. Aşı konusunda Türkiye’deki yasal düzenlemeler, aşının izlediği yollar ve sorumlu yetkili kurullar hakkında genel bilgiler içeren bir konuşma yapan Akın, ardından sözü “Aile Hekimliğinde Güncel Aşılama Verileri Gerçeği Ne Kadar Yansıtıyor?” başlıklı sunumu için Dr. Mehtap Türkay’a bıraktı. Türkay, Türkiye’de aşılamanın tarihçesinden söz ederek başladı ve Sağlık Bakanlığı verilerine göre  aşılama oranlarında Türkiye’nin pek çok gelişmiş ülke ile aynı düzeyde olduğunu vurguladı. Ancak bu verilerin, doğru aşılama yöntemlerinin uygulanmaması nedeniyle aslında bilimsel açıdan doğru olmadığı belirtilirken, pek çok yoksulun hiç aşılanmayabildiği vurgulandı. “Sağlıkta Dönüşüm” projesi ve performans sistemi nedeniyle aşılanmayan çocukların da aşılanmış gibi gösterilebildiğini belirten Türkay, bunun yanında pek çok çocuğun da kayıtsız olduğu için aşılanamadığını söyledi.

AŞIYI KABUL ETMEMEK, ÖZGÜRLÜK OLABİLİR Mİ?

Ardından Dr. Olgu Nur Dereci ve Emine Topçu tarafından “Aşıyı Kabul Etmeme Özgürlüğü Kabul Edilebilir mi?” başlıklı bir konuşma yapıldı. Emine Topçu, aşı reddinin bir sistem sorunu olduğunu vurgulayarak sözlerine başladı ve bu konuda ortaya atılan pek çok hurafenin tabloyu daha da kötüleştirdiğini vurguladı. Aşının otizme yol açtığı iddiasını taşıyan ve daha sonra yalan olduğu ortaya çıkan bir makale ile aşı reddinin gündeme geldiğini ve tüm dünyada yayıldığını belirten Topçu, dinci gericiliğin burada çok önemli bir rol oynadığını belirtti.
Aşı redinin  bireysel özgürlükler alanında görülemeyeceğinin vurgulandığı konuşma, Dr. Olgu Nur Dereci tarafından yapılan ve sağlık çalışanlarının konumunu anlatan bir sunum ile sürdü. Anayasa Mahkemesi’nin aşıya zorlamanın hak ihlali olduğu kararının vb. uygulamaların hekim/hasta karşıtlığını körüklemeye ve toplumun çıkarlarının birey çıkarlarının karşısında olduğu inanışını yaygınlaştırmaya yaradığının altını çizen Dereci’nin ardından yeniden sözü alan Topçu, aşı reddinin bu düzen içinde kaçınılmaz bir sonuç olduğunu belirtti ve aşının bir meta olmaktan çıktığı, sağlığın piyasa olmadığı yeni bir düzen kurulması gerektiğini söyleyerek sözlerini sonlandırdı.
=============================
Dostlar,

Halk Sağlığı bilimleri emekçisi” merhum ağabeyimiz – hocamız – mücadele önderimiz,
dava arkadaşımız Prof. Dr. Nevzat Eren’in sevgin (aziz) anısına 16. sı düzenlenen bu önemli bilimsel toplantıyı web sitemizden duyurmuştuk..
(http://ahmetsaltik.net/2017/03/22/dr-nevzat-eren-ulusal-halk-sagligi-sempozyumu-16-25-mart-2017/)
Kurultayı sabahtan akşama dikkatle izledik, çok yararlandık. Biz de 2 kez söz alarak katkı sunduk. Özelikle, bizim de mezunu olduğumuz Mülkiye’nin (Ankara Üniv. Siyasal Bilgiler Fak.) duayen iktisat hocası Prof. Korkut Boratav’ın 24 Ocak 1980 öncesi ve sonrası Türkiye’nin iktisadi yönlendirilmesini karşılaştırması, Kurultaya gerçek bir zemin ve çerçeve sağladı. Boratav hoca, kedisinin de 12 Eylül 1980 darbesiyle üniversiteden atıldığını, 5 yıl kadar sonra haklarını alabildiğini, şimdiki tablonun daha ağır ve açıkça hukuk dışı olduğunu belirtti. Hukuk savaşımının gecikmeli de olsa başarılacağını vurguladı. Türkiye’de Cumhuriyetçi blokun gerici – dinci bloktan daha güçlü olduğunu, önemli olanın Cumhuriyetçilerin örgütlü birlikteliği olduğunun altını çizdi. 16 Nisan halkoylaması dayatmasının da böylelikle savuşturulabileceğini özellikle belirtti. Arada, kendisiyle iki Mülkiyeli olarak ayrıca sohbet etme olanağı bulduk.

Anayasa Mahkemesi’nin, Anayasanın  13. ve 17. maddeyi gerekçe göstererek zorla aşı yapılamayacağına 148. maddeye göre yapılan 2 bireysel başvuru nedeniyle hükmetmesinin üzerinden 2 yıla yaklaşan zaman geçmesine karşın Sağlık Bakanlığının neden Yüksek Mahkemenin gerekçesi doğrultusunda tek maddelik bir yasal ekleme yapmamasının kabul edilemeyeceğini biz vurguladık. Kararın hukuka uygun olmadığını, halk / kamu sağlığı açısından ciddi sakıncalar doğurabileceğini, dar normatif – pozitivist bakışın hatalı sonucu olduğunu gerekçeleriyle açıkladık. Örn. Anayasa md. 56 ve 90 açıkça gözardı edilmişti..

  • Sağlık Bakanlığını hızla 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Yasasına bir madde ekleyerek,
    yasal norm yokluğuna dayalı” Anayasa Mahkemesi kararının gereğini yerine getirmeye çağırdık, çağırıyoruz. Tersine davranışın kabul edilemeyeceğini ve gecikmenin gerekçesini anlayamadığımızı, bu yönetim – siyaset etiği sorunun – ciddi kusurunun kabul edilemeyeceğini, ağır kamusal sorumluluk, salgınlar ve ölümler doğurabileceğini… ısrarla vurguladık, bir kez daha vurguluyoruz!

Sorunu daha önce de işlemiştik :
http://ahmetsaltik.net/2016/10/30/ttb-zorunlu-asi-sorunu-yeniden/

Ayrıca bu bağlamda hazırladığımız kapsamlı bir dosyayı da paylaşalım (24 sayfa, 598 KB) :
Anayasa_Mahkemesi_ASI_karari_irdelemesi_AHMET_SALTIK

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı, AÜTF Halk Sağlığı AbD
Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com