Etiket arşivi: sağlıklı toplum

SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA ve TOPLUM SAĞLIĞI

SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA ve TOPLUM SAĞLIĞI


Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc

Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik 

Liberalizm’in kurucusu Adam Smith, “Sağlık hizmeti, piyasaya bırakılamayacak denli önemli, ‘kritik’ bir alandır.” görüşüne, 1776 tarihli The Welfare of Nations adlı klasik kitabında yer vermektedir.

BM Ana Sözleşmesi (1945), Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Anayasası (1947) Dünya sağlığının önemini vurgulayarak sağlığın tanımını vermektedir.

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi (1948) ise,

  • Herkesin, kendisi ve ailesinin sağlık ve gönenç içinde beslenme, giyim, konut ve tıbbi bakım hakkı vardır.

düzenlemesi ile (md.25) sağlık hakkını pekiştirmiştir.

Ek olarak pek çok Uluslararası sözleşmede sağlık hakkı ve toplum sağlığının önemi net olarak vurgulanmıştır.

Ulusal hukukumuzda da başta 2, 41 ve 56. madde olmak üzere Anayasal güvence sağlanmıştır.

17 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefi (SKH) kapsamında Sağlıklı Toplum da özellikle vurgulanmaktadır.

DSÖ Genel Başkanı, G20 ülkeleri 2020 toplantısında

  • Pandemi, sağlığın, büyümenin bir yan ürünü olmadığının güçlü kanıtıdır.” 

saptamasını paylaşmıştır.

Son 40 yılda yoğunlaşan Küreselleşme sürecinde, 21. yy’da Halk Sağlığı bir yol ayrımına taşınmıştır.

DSÖ verileriyle;

* 1+ milyar insan denetimsiz hipertansiyon ile yaşamaktadır,
* küresel nüfusun en az yarısı en temel sağlık hizmetlerine erişememekte,
* her yıl yüz milyon insan, kaçınamadığı sağlık giderleri nedeniyle aşırı yoksulluğa düşmektedir!

Oysa Sağlık, temel bir insanlık hakkıdır!

Aşırı nüfus artışı, SKH önünde temel engellerdendir, pek çok gelişmekte olan ülke Demografik Fırsat Penceresini kaçırmak üzeredir.

  • Sağlık, Küresel Kalkınma Gündeminin kalbine konmalıdır.

Bu amaçla, dünya genelinde sağlık için en büyük süregelen engel olarak Yoksulluk tanımlanmalıdır.

Nobel Ekonomi ödüllü Prof. J. Stiglitz’e göre

  • Uluslararası sermaye Devleti eğitim ve sağlıktan çekmekte, bu hizmetler çökmektedir.

ILO da çalışanların sağlık – güvenlik sorunlarına dikkat çekmektedir.

Öte yandan, UNCTAD raporlarına göre IMF politikaları Sosyal çöküş reçeteleridir.

Prof. K. Nweihed,

  • İktisadi temelde PİYASACILIK ve siyasal düzlemde KÜRESELCİLİK, azgelişmiş ülkelerin iktisadi-siyasi istilası ve işgalidir. Buna karşılık memleketlerin yapabilecekleri şey açıktır:
  • İktisadi temelde PLANLAMACILIK  ve siyasal düzlemde BAĞIMSIZLIK.” vurgusu yapmaktadır.
    ****

Çevre kirliliği, sürdürülemez bir afet boyutuna erişmiştir!

Genel eğitimle yeterli çevre bilinci edinimi kaçınılmazdır. e-devlet vb. olanaklar bu amaçlarla daha yoğun ve özenli kullanılmalıdır.

Hedef; «doğaya ve emeğe saygılı hukukun üstünlüğü» dür. Halkın «demokratik hukuku» nun üstünlüğüne dayalı hukuk devleti ve toplumu yaratmanın temeli, insanların bu üstün değerlere aşık ve «erdemli» yetiştirilmesine bağlıdır.

  • HER-KE-SE eşit, nitelikli, sürekli, yaygın, kamusal KORUYUCU SAĞLIK HİZMETİ öncelikli olmalıdır!

«SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA» (Sustainable development) mottoso işlevini tamamlamıştır.

  • Küresel toplum, Gezegende bir «beka» (survival) sorunsalı ile yüz yüzedir.
  • Dolayısıyla, «SÜRDÜRÜLEBİLİR YAŞAM» tek zorunlu seçimdir.

Doğa yasaları O’nu «fahişeleştirmek» için değil, barış içinde birlikte yaşam (peaceful co-existence) içindir. 21. yy şafağında karşılaştığımız 6 ardışık salgın, yeterince çarpıcıdır.

  • Sömürüsüz, BAŞKA BİR DÜNYA OLANAKLIDIR!

2030’a ertelenen Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerine erişmenin başkaca akılcı yolu yoktur. Önce sağlıklı, ardından eğitimli küresel toplum!

İnsanın kendine – birbirine – emeğine yabancılaşmadığı; kendini gerçeklediği, onurlu, mutlu..

AKILDAN ÇIKARILMAMASI GEREKENLER…

“Homo sapiens” in = İNSANOĞLU / KIZI‘nın, akıl dışı kapitalist / yağmacı hırsı ile Gezegenimizden yok olması riski ile yüz yüzeyiz!

“Sürdürülebilir kalkınma” (Sustainable development) artık eski bir masaldır.. Sürdürülebilirliği” kalmamıştır; Gezegenimiz “imdat” çığlıkları içindedir.

20. yy’ın başında yaşadığımız 6. salgındır KOVİT-19 ve henüz başedemedik! Aklımızı başımıza almaz isek başedeceğimiz de yoktur.

Kurtuluş reçetesi SÜRDÜRÜLEBİLİR YAŞAM‘dır (sustainable life).

Homo sapiens (mankind), yeryüzünde sağkalım (survival) / BEKA eşiğindedir.

Dünyada tüm türler sayıca azalır / yok olurken; salt insanlar, Papa’nın deyimi ile tavşanlar gibi üremeyi daha ne denli sürdürebilir?

Dünya “sonlu” değil mi, hangi sonsuzluğa dayanması beklenebilir??

  • HER AİLEYE 1 ÇOCUK” en temel yeni yaşam yasalarından..

Doğaya, bilimsel yollarla keşfedilen yasaları üzerinden bir “fahişe” gibi davranmaya da kesinkes son..

Biz O’na mahkumuz, dahası, “zorunlu parazit” konumundayız.

Öyleyse temel yasa : BARIŞ İÇİNDE BİRLİKTE / “peaceful co-existence” !


Sevgi ve saygı ile. 05 Ocak 2021, Ankara

KüreselleşTİRme ve Halk(ın) Sağlığı / Globalisation & Public Health


Dostlar
,
Sevgili AÜTF Öğrencilerimiz..

Bu dersleri 1990’ların ortalarında Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi‘nde ilk kez
biz başlattık.. dersek okurlarımız bizi hoşgörür umarız..

Sağlık Ekonomisi’ni de..

Bu 2 konu artık klasik Halk Sağlığı kitaplarının vazgeçilmez ve kapsamlı bölümlerinden.

Çok sayıda bilimsel kongreye, yayına da konu.

Biz de bu konularda tıpta uzmanlık tezleri, doktora ve yüksek lisans (master) tezleri verdik ilgili öğrencilerimize. Epey de yayın yaptık..

KüreselleşTİRme ve Halk(ın) Sağlığı

Konulu çok geniş kaynakça taramasına dayalı kapsamlı sunuyu sürekli güncellemekteyiz. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Dönem 6’da (son sınıfta) 4 saat süreli bir ders olarak işlemekteyiz. Dönem 1 / 2’de ise daha kısa sunuyoruz.

Bu gün İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ-İHEB‘in 65. yılına girdik.

Ne acı ki, KüreselleşTİRme, günümüzde insan haklarının en büyük düşmanı oldu.

Jurgen Habermas, Noam Chomsky, Susan Geroge, Jacque Chirac,
Server Tanilli, Suna Kili.. 
ve daha pek çok düşünürün, politikacının vurguladığı üzere;

  • Küreselleşme; insanlığın binlerce yıllık uygarlık birikiminin
    en büyük tehdididir!

Oysa İHEB, aradan geçen 65 yılda bu Bildirge yaygın olarak yaşama geçirilmeliydi.
Günümüzün gereksinimlerine yetmemeliydi ve 3. Binyıl güncellemesini yapmalıydık!

Olmadı.. Kendini Küreselleşme adı altında saklayan YENİ EMPERYALİZM,
= KüreselleşTİRme; insan haklarının en başta gelen engeli hatta düşmanı..

Tüm insan hakları emekçilerini Romalı Köle Spartaküs‘ten başlayarak
Hallac-ı Mansur’dan Martin Luther’e ve anti-emperyalist – anti-kapitalist devrimci ve eylem adamı Büyük Atatürk’e.. dek sonsuz bir hürmetle selamlıyor
ve bu mütevazi ders notlarımızı onların saygın anılarına adıyoruz.

  • KüreselleşTİRme ve Halk(ın) Sağlığı..

Yansıları izlemek için erişkeleri (linkleri) tıklamak gerekiyor..
Dosya oylumu >7MB olduğundan 2 parça olarak sunuyoruz..

KuresellesTIRme_ve_Halk(in)_Sagligi-1

KuresellesTIRme_ve_Halk(in)_Sagligi-2

Yansı içeriklerini (pdf sunumunda görülmeyen dipnotları dahil) metin olarak da sunuyoruz..

Kuresellestirme_yansilarinin_metni (18.9.14’teki içeriktir.)

Türkiye’nin ve dünyanın esen geleceği bakmından

KüreselleşTİRme = Yeni Emperyalizm süreçlerinin yaygın insan kitlelerince
çok iyi kavranması ve DİRENİŞİN KÜRESELLEŞTİRİLMESİ kaçınılmaz görünüyor..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 14.11.14 (21:18)

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

ÖZEL HASTANELERDE % 200 FARK ALINMASI NE DEMEKTİR??


ÖZEL HASTANELERDE % 200 FARK ALINMASI NE DEMEKTİR??


Dr. Ahmet SALTIK

ADD Bilim Kurulu
www.ahmetsaltik.net

Böylesine serbest piyasa denebilir mi?
Devletin memesinden düşmeyen “zavallı” sermaye!
Peki bu ultra lüks hastanelerde SGK ayrıca % kaç fark alınmasını uygun bulursa
özel sağlık sektörüne yeter?? % 300, 400, 500?? O zaman kamu kesiminde
nasıl ve ne nitelikte hizmet verilecek?? Asıl onların batırılmasına mı sıra gelecek? Rakipsiz serbest piyasa mı yaratılacak? Hani Liberal ekonomi?
Rekabetsiz, devletin memesinde, eli yurttaşın cebinde sermaye konsorsiyumları ile..
Bu arada SGK’nın yükümü ne olacak?
Zorunu genel sağlık sigortası işlevsiz mi kalacak!

Aşağıda bir “paran kadar sağlık” öyküsü okuyacaksınız.
Kısır döngüye dolanmış gidiyor..
SGK’nın ödediği bedeller salt özel hastanelere mi yetmiyor?
Bizim de öğretim üyesi olduğumuz Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi hastanelerine yetiyor mu? Hayır.. 2500 dolayında yatağı olan Türkiye’nin en büyüğü hastane işletmelerimiz “zararda” !

Bir de “5 yıldızlı otel standardında hastaneler” yapılıyor (Ankara’da 18 Eylül 2013’te Etlik’te ve 22 Ekim 2013’te Bilkent’te temelleri atıldı..), yabancı sermaye ortakları ile yandaşlar zengin edilecek!) “şehir hastaneleri” adı altında.. Devletin Anayasa’ya aykırı olarak karşılıksız tahsis ettiği hazine arazilerinde.. Bu binalara 30 yıllığına kiracı olmayı yine Devlet yükümleniyor. Yetmedi, % 70 doluluk güvencesi veriyor Devlet!?..
Yurttaşını hasta edip bu “5 yıldızlı sağlık uzay üsleri“ne (!) yollayacak herhalde!?)

 

sehir_hastaneleri

Böylesine serbest piyasa denebilir mi?

Devletin memesinden düşmeyen “zavallı” sermaye!

Peki bu ultra lüks hastanelerde
SGK ayrıca % kaç fark alınmasını uygun bulursa özel sağlık sektörüne yeter?? % 300, 400, 500??

O zaman kamu kesiminde nasıl ve ne nitelikte hizmet verilecek??
Asıl onların batırılmasına mı sıra gelecek? Rakipsiz serbest piyasa mı yaratılacak?
Hani Liberal ekonomi? Rekabetsiz, devletin memesinde, eli yurttaşın cebinde sermaye konsorsiyumları ile..

Bu arada SGK’nın yükümü ne olacak?
Zorunu genel sağlık sigortası (GSS) işlevsiz mi kalacak?!
Pekiiii, bunca yüksek SGK farkını kim ödeyebilecek??
SGK primlerine = ek vergiye ek oldukça yüksek primli özel sağlık sigortası yaptırabilenler ya da bu farkları cebinden ödeyebilecek ölçüde zenginler..

Demek ki kimlere yapılıyor bu hastaneler; garip – gurebaya değil, değil mi?

Şu AKP’nin RTE’sinin – RTE’nin AKP’sinin dilinden düşürmediği garip – gureba halkımız nereden sağlık hizmeti alacak??

SGK’nın gerçekçi olmayan, maliyetin altında geriödeme yaptığı kamusal sağlık kuruluşlarından.. Ayakta kalabilirlerse, iflas etmezlerse, batıp kapatılmazlarsa..
Veee, SKG’nın bedelini ödediği nitelikte!
Ya da SGK’nın ödediği bedele uygun nitelikte!

ABD sağlık modeli gözler önünde.. Yüz milyarlarca $’ı yutan ama halkın hala
50 milyonunu (1/6 nüfus) sağlık güvencesi dışında tutan, sağlık göstergeleri dünyada 37. sıralara dek gerilemiş bir ABD.. Yuttuğu 2,5 trilyon $ /yıl müthiş kaynağa karşın (dünyadaki toplam sağlık giderinin yaklaşık yarısı!) sefil ve vahşi..
ABD Ulusal gelirinin 1/6’sıyla semiren fakat hala vicdansız ve acımasız..
Ama kapitalist ve liberal, çoook kârlı özel sağlık sektörü ile ilaç – tıbbi teknoloji üreticileri için..

Başkan Obama bile bu Majino hattını aşamıyor.. ABD bütçesi felç edilebiliyor sermayenin Kongre’deki sözcüleri eliyle.. Devlete şantaj yapılıyor en ağır ve ahlaksız biçimde!

ÇÖZÜM                    :

  • Sağlıkta piyasa ekonomisinden vazgeçeceksiniz. 
  • Sağlık hizmetleri kamusal olacak.
  • Aslı – özü KORUYUCU SAĞLIK HİZMETLERİ – SAĞLIKLI TOPLUM olacak.
  • O zaman çoook pahalı olan sağaltıcı sağlık hizmetlerine gereksinim azalacak. Bunu da büyük ölçüde bütçeden karşılayabile-ceksiniz. 
  • Özel sağlık sektörüne yersiz ve haksız ayrılan kaynaklar ekonominin
    öbür kulvarlarına kaydırılarak daha verimli kullanılabilecek..
  • Kalkınma hızlanabilecek.. Hem de ek olarak, yaratılan “sağlıklı toplum” itkisiyle.

Peki bu kokuşmuş ve akıldışı (irrasyonel), gözü doymaz talan düzenini ne adına sürdüreceğiz?

Kapitalizmin ve babası Adam Smith‘in gül hatırı ve aziiiz ruhları hatırına mı?
Hiç gerek yok, olanak da yok!
Çünü liberalizmin babası ADAM SMITH, günümüz neo-liberallerinin saptırdıklarının tersini yazmıştı ünlü kitabı “The Wealth of Nations” da (1776)  :

 

  • “SAĞLIK HİZMETLERİ, PİYASAYA BIRAKILAMAYACAK DENLİ  ÖNEMLİ,
    KRİTİK HİZMETLERDİR.”

– Neo-liberal tosuncukların keyfi kaçacak ama gerçek böyle..
– Büyük büyük …dedenizin kemiklerini sızlatıyorsunuz haberiniz ola..
– Çıkmaz sokaktır.. Moneter (salt parasal yöntemlerle) çıkış yoktur bu yolda..
– Herkes aklını başına almalı ve Türkiye, koruyucu sağlık hizmeti omurgalı
Kamusal ağırlıklı sosyal sağlık hizmetlerine geri dönmelidir..
– 1961’de Prof. Nusret Fişek‘in öncülüğünde 27 Mayıs Devrimcilerinin getirdiği SOSYALLEŞTİRİLMİŞ SAĞLIK HİZMETLERİNE.. 224 Sayılı Yasa düzenine..
-Önünde sonunda oraya dönülecek, geciktikçe sermayeye aktarılan kamu kaynakları (vergilerimiz!) büyüyecek, halkın yoksullaşması ve sağlıksızlaş(tırlıl)ması da!

Marş marş!

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 30.10.13

Dr. Ahmet Saltık
Ankara Üniv. Tıp Fak.
www.ahmetsaltik.net

Dipnot                              :

Sağlık Bakanı, müezzinoğlu Mehmet bey, işsiz kalan (!?) 7000 Yunan doktora patron olmaya, Türkiye’de iş vermeye heveslenmiş.. Göçmen (“suyun ete geçesi”!) damarı kabardı herhalde! 7000 de çevirmen; 14000! Yunanistan’dan 2. bir iç göç alımı (mübadele – “exchange” değil; “import” !) dalgası daha!

Bakan Mehmet bey, “Büyük Şefi”nin hayallerinin izinden giderek uçuk – fantastik tasarımları bir yana bıraksın ve piyasada yaşam kurtarıcı depo penisilin yokuluğuna çare bulsun. Bir kutusu beş TL’den ucuz ama yaşam kurtarıcı bu ilacın kâr payı düşük, sermaye zahmet (tenezzül?!) edip bu öksüz ilacı (orphan drug!) üretmiyor..
Bakan bey ne yapabiliyor seyretme dışında??
Çok yazık!
Halkın sağlığı ile utanmazca oynanıyor..

===================================================================

SAĞLIKTA FARKLARIN ARTIRILMASI HAKKINDA

Farklar Nereden Kaynaklanıyor?

Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), verilen sağlık hizmetleri karşılığında kuruluşlara işlem başına bir bedel ödemektedir. Bu bedeller, SGK’nın Sağlık Uygulama Tebliği
(SUT) denilen listesinde yer almaktadır. Gerçekte SGK- SUT tarifeleri,
kamu kuruluşlarında verilen hizmetler için hazırlanmıştır.
Özellikle de devlet hastaneleri esas alınmıştır. Bu nedenle de, gerçek maliyetleri yansıtmamakta ve maliyetlerin altında bedeller ödenmektedir.

SGK- SUT bedelleri, genelde devlet hastaneleri için bile yetersiz durumdadır.
Özel kuruluşlar için ise tümüyle yetersizdir. Çünkü devlet hastaneleri personel maaşını maliyeden almakta, kira ödememekte, çeşitli vergi avantajları ve devlet subvansiyonlardan yararlanmaktadır. SGK’dan yapılan SUT ödemesi, gelirlerinin yalnızca bir bölümünü oluşturmaktadır.

Kabaca örnek vermek gerekirse, Sağlık Bakanlığı’nın toplamda SGK’dan aldığı miktar 2012 yılı için 14 milyar TL dolayındadır. Genel bütçeden aldığı ise 17 milyar TL dolayındadır. Yani toplamda oluşan 31 milyar TL dolayındaki gelir bütçesinin % 45’i SGK- SUT geliri olarak, % 55’i de genel bütçe geliri olarak oluşmaktadır. Başka bir deyişle, genel bütçeden aldığı gelir, SGK- SUT miktarına göre % 21 daha fazladır.
Bir anlamda, SGK- SUT bedeline göre genel bütçeden % 21 daha fazla fark almaktadır. Bu fark, kira ödememe, vergi ayrıcalıkları ve diğer desteklerle % 150’nin üzerine çıkmaktadır. 

Özel Kuruluşlarda Durum Nedir?

Özel kuruluşlar, yalnızca SGK’dan SUT bedelini alabilmektedirler. Eğer hastadan fark almazlarsa, bu bedelle aynı zamanda personel giderleri, kira, vergi ve tüm öbür bedelleri karşılamak zorundadır. Bu ise olanaksızdır. Bu durumda, devlet hastanelerinin yalnızca % 45 geliri kadar gelirle, tüm ihtiyaçlarını karşılamak ve faaliyetlerini sürdürmek durumunda kalırlar ve yarışamazlar.  Doğal olarak da iflasa sürüklenirler ve kapanırlar. Zaten bir bölümü  bu şekilde faaliyetine son vermiş durumdadır.

Farkların Öyküsü Nasıl Gelişti?

Durum böyle iken, bir önceki Sağlık Bakanı Recep Akdağ, nedendir bilinmez, özel
kuruluşların fark almaması konusunda diretti. Bu durum, özel kuruluşların ortadan kalkması anlamına geliyordu. Sonuçta, lütfedildi ve % 20 fark alabilmeleri kabul edildi. Sonraları, bu oran yoğun yakınmalarla % 30’a çıktı. Yakınmalar doğal olarak dinmedi,
tıp merkezleri için % 30’da kaldı, özel hastanelerde ise gruplanarak % 30- % 90 arasında kabul edildi.

Yakınmalar yine dinmiyor. Çünkü özel kuruluşlarla devlet hastaneleri arasında hala büyük bir gelir açığı var. Özel kuruluşların, devlet hastanelerinin gelir düzeyine erişebilmesi için, en az % 121- % 150 dolayında fark almaları gerekiyor. Geçmesi için demiyoruz, yalnızca bu düzeye gelebilmeleri için. Daha iyi olabilmeleri için ise, daha fazla fark almaları gerekiyor. % 200 ve daha fazlası gibi. Kalitede yarışan bazılarına,
% 200 fark da yeterli değildir.

Doc.Dr. Pasa Göktaş
pasagoktas@gmail.com via yahoogroups.com to hekimforumu

HASTAYI AVUCUNDAN TANIYAN SİSTEM


Dostlar
,
İletişim ve Bilişim Devrimi dev adımlarla ilerlemekte.Bankalar son birkaç yıldır, “tek parmaktan biyometrik kimlik doğrulama” ile bankamatiklerden yüksek güvenilirlike işlem yapmaktalar.
Gözden (retinadan) kimlik tanıyan sistemler de halen kullanımda..
Belki bu sistem daha “estetik” (!)..
Benzetmek uygun ise, otoyollarda OGS yerine HGS gibi..
SGK’nın bu son teknolojik atılımı ile sistem iyice denetim (zapt-u rapt) altına alınmış oluyor. Uçan kaçan olmayacak ya da uçan kaçan atlanmayacak.
Anayasa’nın 60. maddesinde yazan “HERKES SOSYAL GÜVENLİK HAKKINA SAHİPTİR…” buyruğu, PRİM= EK VERGİ koşuluna iyice perçinlenecek.
 
Bir moneter (parasal) önlem daha..
Sanki SGK açıkları salt bu tür moneter sıkıyönetim önlemleriyle denetlenebilecek?!
SGK açıklarının ana nedenini bu tür yolsuzluklar gibi sunma çabası bir yana..
Temel neden sermayenin doymayan kâr hırsı ve buna ikincil
  • KORUYUCU SAĞLIK HİZMETLERİNİN BİLEREK VE İSTEYEREK SAVSAKLANMASI..
Sistem her boyutuyla (beslenme, hava, su, ulaşım, işsizlik, yoksullaştırma, şiddet,…) hastalık üretecek, özel sağlık sektörü de vergilerle değil ek vergilerle = primlerle
yüksek kazançlı, ikamesiz sağaltıcı (tedavi edici) sağlık hizmeti sunacak!?Bu arada kamu, alanı giderek özel sektöre boşaltacak, salt göstermelik düzenleme ve denetleme ile uğraşıyor görünecek.Ama çok önemli bir nokta var ki;

  • Devlet, primleri = ek sağlık vergilerini özelleştirdiği sağlık sektöründe
    serbest piyasada hizmet sunan ile hizmet alan (=müşterileştirilen yurttaş) arasında Borçlar Yasası (ve türevleri) rejimi kapsamında al-ver düzenine bırakmadan, sermayenin sopalı tahsildarlığı ile kendisi toplayacak (5510 sayılı yasa md. 81 ve 88) ve de özel sektöre “güvenceli” olarak sunacak..
    Sert gelebilecek bir söylemle, sermayenin kendisine yüklediği – biçtiği
    bu tahsildarlık işlevini de kuzu kuzu yerine getirecek..
  • Halkın devleti elden çıkmış; sermayenin despot sömürü aracına dönüştürülmüş..
Kapitalist kurgu (sistem) gerçekten pek yaman..
Tarihsel kısa – orta erimde şapka çıkarıyoruz..
Ya uzun erimde ??
  • Sermayeci (kapitalist) olmayan halktan yana (sosyal) bir düzende sosyal güvenlik kurumunun açığı diye bir şey olmaz..
  • Herkes gücü yettiğince vergi öder, kamunun vergi karşılığı temel görevi olarak kamusal sağlık hizmetinden de yararlanır.
Sistem maksimum kâr temelli (güdümlü!) olmayıp, koruyucu sağlık hizmeti odaklı olduğundan, maliyetler ödenebilirdir, sistem ahlakidir, insancıldır, etkindir.
Çünkü hastalık – hastalandırma ve üzerinden maksimum kâr değil;
koruma – erken tanı, dolayısıyla ekonomik ve etkili sağaltım.. giderek
“sağlıklı toplum” (Eric Fromm‘a saygı ile..) erekli ve hedeflidir
SGK’nın bitmeyen – bitmeyecek açığı,
kapitalist sistemin hastalıklı yapısının kaçınılmaz ürünüdür.
Sağaltım için ön koşul doğru tanıdır..
Ne diyordu Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK,
  • “Devlet olma savındaki siyasal kuruluşların EN BİRİNCİ görevi 
    halkın sağlığıdır .”
Fantastik görünen ve nedene değil belirtilere odaklı moneter “çözümler” (?),
sistemdeki hastalığı hiçbir zaman iyileştirmeyecektir.
“HASTAYI AVUCUNDAN TANIYAN SİSTEM” haberi aşağıda..
İştahınız, heyecanınız kaldı ise okuyabilirsiniz..
Sevgi ve saygı ile.

12.8.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

========================================

Ankara Tıp’ta yİne bİr İlk :

Hastayı avucundan tanıyan sistem

Nüfus cüzdanıyla başvurularda ortaya çıkan usulsüzlüklerin ortadan kaldırılması amacıyla uygulamaya sokulacak hastayı avuç içindeki damarlardan tanıyacak sistem, İntibak Yasası ile resmiyet kazandı.
İlk olarak 1 Temmuz’da özel hastaneler için başlayacak sistem,
kamudaki tek pilot uygulamanın yapıldığı Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi
Cebeci Kalp Merkezi‘nde sorunsuz işliyor.Ankara Tıp’ta yine bir ilk; Hastayı avucundan tanıyan sistem (19.03.2012)
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Atilla Aral,
sağlık kurumlarına başvuran hastaların işlemlerinin halen kimlik numarasıyla yapıldığını, ancak bunun kimi sorunlara neden olduğunu belirterek,
biyometrik yöntemlerle kimlik doğrulamasının “İntibak Yasası” ile
tüm sağlık kurumları için zorunlu kılındığını söyledi.Usulsüzlükleri ortadan kaldıracağı düşünülen “avuç içi damar tanıma sistemi” nin,
1 Temmuz’dan başlayarak ilk olarak özel sağlık kurumlarında uygulanacağını
ifade eden Prof. Dr. Aral, uygulamanın daha sonra üniversite, ardından da
Sağlık Bakanlığı hastanelerini kapsayacağını anlattı.İlk pilot Uygulama Ankara Tıp’taSosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ile görüşmeler sonucu, sisteminin kamu hastanelerindeki ilk pilot uygulamasının, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Cebeci
Kalp Merkezi’nde başlatıldığını belirten Aral, uygulamayla ilgili şu bilgileri verdi:”Kimlik numarasıyla yapılan usulsüzlükleri engellemek amacıyla SGK’nın yeni güvenlik sistemi olarak geliştirdiği avuç içi damar tanıma sistemi, damar yapısı üzerinden çıkarılan kişisel biyolojik şifreyle işlem yapılmasını sağlayacak.
Bu sistemle hastalar sağlık kurumlarında başvurularında hem kimliklerini sunacak
hem de kendilerini avuç içi damar tanıma sistemiyle tanıtacak.

Sisteme nasıl kayıt yaptırılacak?

Bir kişinin daha önce sistemde kaydı yoksa aygıta her iki elinin avuç içindeki
damar bilgileri okutularak kaydı yapılacak. Daha sonraki başvurularında da
kimlik doğrulaması için tek elinin cihaza okutulması yeterli olacak.
Sistem onay verdiğinde hasta sağlık hizmetinden yararlanabilecek.”

“Sistemin hatasız işleyebileceğini gösterdik”

Hastanın avuç içi damar bilgileri SGK’nın Medula sistemine kaydolduğu için bir
başka sağlık kurumuna başvurduğunda da kimlik doğrulama yapılabileceğini anlatan Aral, pilot uygulama kapsamında sisteme ilk kaydın 27 Haziran 2011’de yapıldığını bildirdi.

“Her iki elin kaydının yapılması için 43 saniye yeterli oldu”Prof. Dr. Aral, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Hastanemizdeki pilot uygulama sırasında bugüne dek toplam 2 bin 97 hastanın
kimlik kaydı yapıldı. Her iki elin kaydının yapılması için 43 saniye yeterli oldu.
2 bin 641 hastanın da kimlik doğrulaması yapıldı. Bunun için gerekli olan süre ise
3 saniyenin altında. Şimdiye dek sorunsuz işleyen sistemden hastalarımız da
çok hoşnut. Tedirginlik yaratacak hiçbir durum yok. Hastanemizdeki pilot uygulamayla
bu sistemin hatasız işleyebileceğini gösterdik.”Sistemin sağlık kurumları için büyük bir maliyet getirmediğini vurgulayan Aral, uygulamanın güvenilirliğinin parmak izinden daha çok olduğunu vurguladı.“Hata payı milyonda birden daha az”

Sistemin kurulmasında görev alan bilgisayar mühendisi Güçlühan Kuzkaya da

kimlik doğrulamada en güvenilir biyometrik sistemin, avuç içi damar tanıma sistemi

olduğunu söyledi. Bunun kişiyi tanımlamaya değil doğrulamaya yönelik bir sistem olduğunu anlatan Kuzkaya,

“Cihaz kızıl ötesi )infra red – IR) ışınlarla avuç içindeki damarları görüntülüyor ve
bu sisteme kaydediliyor. Hasta tekrar başvurduğunda elini cihaza okuttuğunda
sistem hastayı avuç içindeki damarlarından tanıyor. Hata payı milyondan birden
daha az.” şeklinde konuştu.Bir hastanın sisteme kaydı için tek ele sahip bulunmasının yeterli olduğunu kaydeden Kuzkaya,”Her iki eli de olmayan hastalar için sisteme kayıt zorunluluğu yok.
Zaten bu hastaların durumları SGK’nın sisteminde gözüküyor.” diye konuştu.

SOSYAL TIP NEDİR ? / What is Social Medicine?

Sosyal_Tip