Etiket arşivi: Prof. Dr. Bilsay Kuruç

‘Özelleştirme şampiyonu’ çok mutlu oldu

Zülal Kalkandelen
Zülal Kalkandelen
zulal.kalkandelen@cumhuriyet.com.tr
07 Aralık 2022, Cumhuriyet

Cumartesi günü hem gazete yönetimince talep edildiği hem de CHP İstanbul İl Örgütü tarafından telefonla davet edildiğim için bir gazeteci olarak Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’na gittim. Ana muhalefet partisinin “İkinci Yüzyıla Çağrı” başlığı ile duyurduğu toplantıyı izleyip görüşlerimi yazmak üzere oradaydım.

Bu güne kadar öğrencilik dönemimden başlayarak, hem Türkiye içinde hem de yurtdışında profesyonel gazeteci olarak, CHP dahil çok sayıda siyasi partinin kongresini ya da kurultayını izledim. Bu tür toplantılarda bazı aksaklıklar her zaman olur ama bu kez o kadar fazlaydı ki birileri bunu bilinçli olarak mı yaptı acaba diye düşünmeden edemedim…

Mesele sadece ayakta duracak yer bile kalmayacak şekilde kapasitenin çok üzerinde sayıda insanın salona doldurulması değildi. Kapıda yaşanan sorunlardan içeri girene kadar oluşan izdihama, salondaki itiş kakış ve arbededen güvenlik açığına kadar, TV ekranlarına yansımayan bir kaos vardı.

Sonuç olarak toplantıyı salonda izleyemedim ve televizyon karşısına geçtim. Ortaya konulan politikalar konusunda düşüncelerimi aktarmadan önce bu konuyu da es geçmek istemedim.

YANLIŞ STRATEJİ

Gelelim toplantıda konuşanlara ve konuşulanlara…

Erdoğan’ın “Türkiye Yüzyılı” açıklamasından sonra Kılıçdaroğlu’nun buna “İkinci Yüzyıla Çağrı” çıkışı ile karşılık vermesi, muhalif/bağımsız medyanın önemli bölümünde beğeni ile karşılandı, toplumun ise aklı karışık.

Bilim ve teknolojinin önemine vurgu yapılması, desteklenmesi gereken bir yaklaşım. Ancak önce halkta farklı bir beklenti yaratıp sonra da teknik yönü çok ağır basan bir toplantıyı televizyondan canlı yayımlamak, hedef kitlesi tüm toplum olan bu yayını saatlerce grafiklerle açıklama yapılan bir akademik derse dönüştürmek, doğru bir iletişim stratejisi değil.

Kılıçdaroğlu’nun oluşturduğu ekonomi kadrosunda kuşkusuz ki kendi alanlarında çok başarılı olmuş iktisatçılar yer alıyor. Ancak Türkiye’de Prof. Dr. Korkut Boratav, Prof. Dr. Bilsay Kuruç, Prof. Dr. Gökhan Çapoğlu’nun da aralarında olduğu kıymetli iktisatçılar varken dışarıdan uzman ithal etmek, seçim stratejisi olarak bile başlı başına bir sorun.

SERMAYEDEN YANA NEOLİBERAL PROGRAM

Anlaşılıyor ki CHP kamucu, emekten yana ve bağımsızlıkçı çizgide ilerleyebilecek bir ekip oluşturmayı düşünmemiş.

Heyecanla adı duyurulan Daron Acemoğlu, James Robinson ile birlikte yazdığı Dar Koridor adlı kitabının Türkiye’ye ayrılan bölümüne, Erdoğan’ın söylemini başlık yaparak “Zenci Türk-Beyaz Türk” adını veren bir akademisyen.

  • “Latin alfabesine geçiş, hilafet devrimi, dini kurulların yeniden yapılandırılması gibi pek çok reform, topluma danışılmadan yapıldı ve zorla dayatıldı yazıyor kitapta…

AKP’li Mahir Ünal’ın toplumun tepkisi sonucunda istifa ettirilmesine yol açan bir yaklaşımı savunan Acemoğlu, “Artık iktidar merkezi Atatürk’ün Cumhuriyet Halk Partisi’ydi (CHP). CHP, ekonomi ve toplumu modernleştirdi ama liderleri ve müttefikleri için denetlenmeyen bir iktidar ve ekonomik zenginlik de getirdi” diyor kitabında.

Belli ki Cumhuriyet Devrimi’ni anlamamış ya da İkinci Cumhuriyetçiler‘in fikir babası İdris Küçükömer gibi anlamış.

3 Aralık’ta (2022) yapılan konuşmaların da ortaya koyduğu gibi, CHP’nin İkinci Yüzyıl için oluşturduğu politikalar, içinde bazı doğrular olsa da temelde sermayeden yana neoliberal bir programı temsil ediyor. Bu haliyle, AKP dönemindeki özelleştirmelerin ve ekonomiyi emperyalizme teslim eden kararların altında imzaları olan Ali Babacan ile Ahmet Davutoğlu’nu memnun edecek nitelikte.

Nitekim DEVA Partisi genel başkanı, diğer adıyla özelleştirme şampiyonu” Babacan, CHP’nin açıkladığı yeni ekonomi kurmayları ile bakanlığı döneminde birlikte çalıştıklarını söyleyip “Çok mutlu olduk” dedi!

Durum bu kadar net.

  • CHP, var olan düzeni restore ederek sürdürmeyi hedefliyor;
  • onu emek yararına yeniden düzenlemeyi değil.

COVID-19 SALGINI ile BAŞETMEK İÇİN : TÜM DÜNYADA EŞ ZAMANLI 14 GÜN TAM KAPATMA Çağrımız

COVID-19 SALGINI ile BAŞETMEK İÇİN :
TÜM DÜNYADA EŞ ZAMANLI 14 GÜN
TAM KAPATMA Çağrımız

Dostlar,

Geçtiğimiz 24 Ekim 2020, BM’nin (Birleşmiş Milletler) kuruluşunun 75. yıldönümü idi. O gün, sanal ortamlarda önemli yayınlar yapan KARANTİNA TV sahibi Sn. Recai AKSU bizimle bir söyleşi daha yaptı ve konuyu aşağıdaki gibi belirledik :

Birleşmiş Milletlerin 75. Kuruluş Yılında Küresel Sorunlarımız: Korona Salgını Örneği

65 dakika süren program daha sonra çok izlendi ve olumlu geribildirimler aldık..
Aşağıdaki erişke (link) ile izlenebilir, izlensin ve paylaşılsın dileriz..
http://ahmetsaltik.net/2020/10/26/katrantina-tv-programimiz-24-ekim-2020/
****
Ardından web sitemizde aşağıdaki yazıyı Türkçe ve İngilizce olarak yayınladık :

  • COVID-19 SALGININ DENETİMİ İÇİN ULUSLARARASI ÇAĞRI
    http://ahmetsaltik.net/2020/10/27/covid-19-salginin-denetimi-icin-uluslararasi-cagri/

Salgın, vahşi kapitalizmin kâr hırsıyla denetlenemiyor.

BM-DSÖ çağrısıyla, TÜM DÜNYADA
EŞ ZAMANLI 14 GÜN TAM KAPATMA
çağrısı yapıyoruz… Bu tarihsel bir adımdır.

INTERNATIONAL CALL FOR CONTROLLING
COVID-19 PANDEMIC

The COVID-19 pandemic cannot be controlled
by the brutal capitalism’s ambition for profit!

With the UN-WHO call, call for 14 DAYS FULL CLOSURE CONCURRENT ALL OVER THE WORLD. This is a historical step..

*****
Türk Toraks Derneği’nin düzenlediği, 2 gün süren halk için akciğer sağlığı sanal kongresinde de, çağrılı konuşmacı olarak aynı temayı paylaştık. Oturum başkanı Sn. Prof. Dr. Fuat Kalyoncu’ya BM Genel Sekreterliği rolü yükleyerek, biz de DSÖ (Dünya Sağlık Örgütü) Genel Başkanı rolünü üstlenerek (!) hülyamızı / ütopyamızı bir parça somutlayarak canlandırdık!

https://www.youtube.com/watch?v=cAX3WkFzbHw&feature=youtu.be
(Bizim sunumumuz 1 saat 20. dakikadan başlıyor, 25 dakika sürüyor..)
***
Bu önerimize, Sn. Prof. Dr. Bilsay Kuruç‘tan da değerlendirme geldi. Saygın bilim insanı
Prof. Kuruç’a teşekkür ederek özlü ve hep olduğu gibi öğretici what’s up iletisini izni ile
aşağıda paylaşıyoruz:
***
Değerli Dostumuz,

Sizin, Erinç’in yazısı ve TV söyleşinizden başlayan öneri ve çağrınız üzerine yorum yapmakta geciktim. Bazen zaman hızlanıyor galiba, yetişemiyorum!

Dünyanın 14 gün kapanması‘ insanın yaşama hakkının sahibince yapılabilecek
mükemmel öneridir.

Ancak, Bunu benimseyecek ülkeler arasında Türkiye’nin (onu yönetenlerin) yer alacağını sanmıyorum. Sosyal devlet için kaynak ayırma konusunda da! Rejimin özelliklerine aykırıdır.

Değerli Dostumuz,

Dünya merkez bankaları (başta ABD’nin FED’ i olmak üzere) 2008’den bugüne dek 972 kez faiz indirimi yaparak ‘para’ yı ucuzladıkça ucuzlatmışlar. Ve bu ucuzlayan paralarla satın alınmış 19 trilyon Dolar tutarındaki mali varlıkları (borç senetlerini) para basarak kendi bilançolarına alarak borçlanmayı teşvik etmişler!

Çünkü kapitalizm son 10 küsur yılda gitgide daha çok borç yaratarak işleyebiliyor! Dünyada da bizde de. Ve bu ilginç süreç sermayenin yaşam koşulu oldu. Bu senaryo sosyal devlete (ona pay ayrılmasına) olanak vermiyor, vermeyecek. Düşünün, bu süreç 17 trilyon Dolarlık bir ‘negatif getiri’ li  borç senedi hacmi yaratmış! Yani, ‘havadan’ yaratılan para ile. Bu para nereye gitmiş? Şirketlerin hisse senetlerine ve konuta. O nedenle, covid salgını Marttan sonra ABD’de kurban sayısını önce 100 bine, sonra 200 bine çıkarırken  Wall Street’te hisse senedi ve borç senedi piyasaları coştukça coşuyordu. Çoşku sürüyor, çünkü FED para basmayı sürdürüyor ! Sosyal devlet ? diye onlara sorarsanız, “O nedir ?” diyeceklerdir.

  • Kapitalizmin saygısız ve acımasız olduğunu öğrenemezsek, işte o zaman Cumhuriyeti kaybederiz.

Sevgi ve saygıyla, iyi akşamlar. 31 Ekim2020
*****
Büyük ATATÜRK uzuuun onyıllar öncesinde tarihe not düşmemiş miydi?

  • Bizi mahvetmek isteyen emepryalizm ve bizi yutmak isteyen kapitalizm ile savaşımı (mücadeleyi) meslek edinmiş insanlarız…

Sevgi ve saygı ile. 31 Ekim 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı,
Kamu Yönetimi Siyaset Bilimi (Mülkiye)

www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

 

21. Yüzyıl İçin Planlama 2020 Güz Konferansları-1 Sosyal Hukuk Devleti ve Temel Haklar

21. Yüzyıl İçin Planlama 2020 Güz Konferansları-1
Sosyal Hukuk Devleti ve Temel Haklar

Açılış: Prof. Dr. Bilsay Kuruç
Konuşmacılar:
Prof. Dr. Rona Aybay,
Prof. Dr. Ahmet Saltık,
Doç. Dr. Aziz Çelik,
Doç. Dr. Ozan Zengin

Tarih: 10 Ekim 2020 saat: 14.00
Canlı yayın erişkesi (linki) : https://www.youtube.com/watch?v=naVz2ZEs4TE

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

10 Ekim 2020 – 21. Yüzyıl İçin Planlama 2020 Güz Konferansları 1 (Sosyal Hukuk Devleti ve Temel Haklar – Prof. Dr. Bilsay Kuruç, Prof. Dr. Rona Aybay, Prof. Dr. Ahmet Saltık, Doç. Dr. Aziz Çelik, Doç. Dr. Ozan Zengin)

3 saat süren kapsamlı sunumların youtube erişimi :

https://m.youtube.com/watch?v=naVz2ZEs4TE

Bizim konuşmamızda yararlandığımız pp yansıları : INSAN_HAKLARI_VE_SAGLIK_AHMET_SALTIK

Sevgi ve saygı ile. 10 Ekim 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı,
Kamu Yönetimi Siyaset Bilimi (Mülkiye)

www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Duran AYDOĞMUŞ’tan İleti

Sn. Duran AYDOĞMUŞ’tan..

Değerli Dostlar, !!!

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)
Prof. Dr. Ahmet Saltık hocamız Tıp Doktoru ve aynı zamanda Siyaset Bilimcidir. (Halen Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesinde öğretim üyesi. Geçmiş yıllarda kendileriyle randevumuz vardı ve beni ve arkadaşımı da içeri anfiye alarak öğrencilerine bizi tanıtıp dersini dinlememizi sağlamıştı.)
 

Benimle de paylaştıkları yazılar son derece bilinçlendirici aydınlatıcı olduğu için hepsini okuyorum. Web sitesinde hem kendi yazılarını, hem de faydalı (AS: yararlı) gördüğü diğer (AS: öbür) yazarların yazılarını paylaşıyorlar.

Bir önemli özelliği daha var Saltık Hocanın, O da Türkçe tutkusudur. Web sitesinde yayımladığı başka yazarların yazılarındaki yabancı sözcüklerin Türkçe karşılıklarını yazıyor parantez (AS: ayraç) içinde (AS: … biçiminde). Aşağıdaki yazı Barış Doster‘in, ancak, Saltık Hocanın ek yazısı da var altta. Tıklayıp okuyun lütfen.
 
Yazıda önemli maddeler var. Örneğin, Komünist Küba ve Çin devletlerinin Kapitalist bazı (AS: kimi) Avrupa devletlerine korona için tonlarca tıbbi malzeme yardımı gönderdiği de yer almış (TV haberlerinde de vardı).
 
Ben, konulara ilişkin şunları da belirtmek isterim:
Üç Avrupa ülkesinde (İsveç, Almanya, Finlandiya) bulundum. Şu gerçeği gördüm anladım
Görünüşte üçü de bize göre kapitalist ülkeler. Ancak, kendi halklarına her konuda sosyaldirler. Eğitimleri parasız, sağlık sigortası tam (özel sektör çalışanı da olsa fark etmiyor, herkesin sigortası ödüyor her şeyi).
Hastaneye gittiklerinde hastaların bizdeki gibi ödemeleri yok.
Her mahallede her tür okul var, taşımalı eğitim yok. Kilise pek yok (eskiden yapılmış tarihsel kiliseler var, Hıristiyan aleminde son iki yüz yıldır kilise yapılmadığı biliniyor). İki oğlum İsveç’te okudu, beş kuruş giderimiz olmadı, üstelik bütün okullar öğle yemeği veriyor (Müslüman öğrencilere ve vejetaryen öğrencilere özel yemek çıkıyordu okulda).
Almanya’da üniversiteyi (yüksek lisans) bitirdiler, sağlık sigortalarından başka giderimiz olmadı. Yani, kapitalist ülkeler ama bizden çok farklıdırlar.
Türkiye artık tam kapitalizmi uyguluyor (Eğitim ve sağlık patronlara teslim! Sayısız özel okullar-kurslar (taşımalı eğitim) ve özel hastaneler var bizde! Böyle bir sistem nereye dek?!
 
Saygı ve kaygılarımla. 22.03.2020
========================================
Dostlar,
Saygıdeğer arkadaşımız Duran Aydoğmuş, görüldüğü gibi çok değerbilir bir site okurumuz.

Arada böylesine bizi şımartan, gerçekte sorumluluğumuzu daha da artıran iletiler paylaşır.

Teşekkür doluyuz kendilerine.

  • Türkiye’de korona virüs epidemisi (salgını) ne yazık ki iyi yönetilemedi..

Pek çok hata yapıldı, gecikildi.. ne var ki AKP iktidarı yapıp ettiklerini her zamanki gibi cilalamakta..

Örn. 21500 dolayında insana Umre ziyareti için izin verilmeyecekti..
Haydi verildi, dönüşlerinde yarısından azı değil, tümü 14 günlük karantinaya alınacaktı..
O Umrecilerden biri, polise tükürerek
  • “..bize bulaştı ise size de bulaşsın!!”.
diyecek ölçüde insanlıktan – dinden çıkmıştı.. Başka zaman kafa – göz kıran polis, inanılmaz sabırlı oldu!?
Bir başka yobaz kümesi (gurubu) camilerin kapısını tekmeledi toplu namaz kılmak için..
Polis orada da inanılmaz hoşgörülü idi!? Yobaz, gene yazgıcı (kaderci) idi,
  • “Allah’ın evine virüs bulaşmaz..”
safsatasını haykırıyordu. Bunlar özellikle son 18 yılda beslenip büyütülen AKP tabanı kökten dinciler.. AKP ve Polis çoook yumuşak bu haddini bilmez eylemcilere??
AKP = Erdoğan, demeçlerinin içine ne yapıp edip gene dini soktu ve korona salgını ile dua ile başedeceğimizi de ekleyiverdi.
Kullanılacak tanı ve tarama testlerine en az 2,5 ay önce karar verilecek, yaygın uygulamaya başlanacaktı. Hala 81 ilin ancak 1/4’ünde bu olanak var (yaklaşık olarak).. Çok az test yaptığımızdan, gerçek durumu bilmiyoruz.. Bu yazının yazıldığı 22 Mart 2020 Cumartesi günü saat 22:30 dolayında Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca’nın açıklamasına göre toplam 20345 test yapılmış (test sayısı mı kişi sayısı mı, belirsiz!) ve 1236 olguda pozitif çıkmıştır. Kişi sayısı temel alınırsa, %6,1 düzeyinde yüksek bir oran söz konusudur. Çok sayıda olguya tanı kon(a)madığı rahatlıkla söylenebişir. Dolayısıyla bulaş zincirini kırmak zaman alacaktır.
Yoğun bakım birimleri – donanımı – çalışanı başta olmak üzere maske – yüz siperi – tulum, dezenfektan vb. lojistik sorunu çözülmüş olacaktı.. Oysa ülkmizde sağlık hizmetleri çok büyük ölçüde özelleştirildi. 1530 hastanenin 650’si özel sektörde. Dolayısıyla merkezi yönetimin ulusal ölçekte bir planlama yapma olanağı yok!
Örn. korona hastaları ARDS tablosuna girdiklerinde (akut solunum güçlüğü) ve mekanik ventilasyon desteği gerektiğinde donanımımız ne durumdadır? Kamusal yatırımlar daraltılmakta, alan özel sektöre / yerli – yabancı sermayeye bırakılmaktadır. Sermaye de kendi iç tutarlığı ile ülkenin gereksinimlerine göre değil, ençok kazanç (maksimum kâr!) ilkesine göre davranmaktadır!
  • Türk sağlık sektörü çok parçalı ve birçok bakımdan yetersizdir bu salgın ile başetmek için.
Öğrenci yurtlarını binlerce genci sokağa atarcasına boşaltmak yerine, sahra hastaneleri – karantina yerleri yapılıp hazır edilecekti.. TOKİ ne güne duruyor??
Yaygın halk eğitimine daha erken başlanacaktı.. Eğitimsiz – dinci yetiştirilen kitleler, hastalığa kadercilikle meydan okuyarak ülkemizi daha büyük bir faciaya sürüklüyorlar..
Belli koşulları sağlayan bütün hastaneler pandemi hastanesi ilan edilmeyecek; bu amaçla belli hastaneler ayrılacak ya da Çin gibi 10 (on!) günde yenileri inşa edilecekti (nerdeee o teknoloji bizde??)
AKP = Erdoğan, ilk olgudan sonra 7 gün ortadan yitti. Devlet susar mı? Üstelik TEK ADAM REJİMİ ile ülkemizin uçacağı masalları anlatılmıştı bu halka.. Yönetim zaaf içindedir. Bakanlar sekreter durumundadır, yeterince yetkili değillerdir. Bürokrasi de TEK ADAMIN ayar vermesine mahkum, dolayısıyla hantaldır..
Sosyo – ekonomik önlemler yetesiz, adaletsiz, ve sermaye yanlısıdır.
AKP = Erdoğan rejimi daha önce de önemli hiçbir krizi başarıyla yönetememiştir. Örn. 2008 krizinin teğet geçtiğini söylemişti zamanın Başbakanı Erdoğan ama Türkiye izleyen yıl %6 dolayında muazzam bir küçülme yaşamıştı!
Türkiye, Suriye bataklığına İhvancı anlayışla sürüklenmiş, kilitlenmiştir..

Hazinenin patronu damat bakan  2019’da 2,5 milyon istihdam yaratılacağını buyurmuştu ama TÜİK geçen yıl 932 bin yeni işsiz oluştuğunu açıkladı! Maaşallaaah, ne öngörü değil mi??

Örnekler çoğaltılabilir… Son 7 yıldır ulusal gelir sürekli düşüyor, YOKULLAŞTIRILIYORUZ.

  • Son 20 yılda ülkemizden 3 trilyon Dolar servet çıktı, giren ise 1 trilyon dolar;
  • Sonuç, AKP iktidarının misyonu, ulusal serveti rant olarak dışarı akıtmak..
    (Prof. Dr. Bilsay Kuruç, Cumhuriyet, 19.03.2020)
Böylesi bir siyasal irade ve kadrodan Ulus adına ne beklenebilir ki??
Hızlı ve akılcı (rasyonel) karar alma ve uygulama becerisine dayalı bir KRİZ YÖNETİMİ ortada yoktur… Oysa asıl gereksinim duyduğumuz böylesi bir yapı ve işleyiştir..

Yönetim zaafı ve ulusalcı olmama; yumuşak karın budur!

Sonsöz     : 
Türkiye, koronavirüs salgınını AKP ile değil, belki de AKP’ye karşın aşacaktır, aşmak zorundadır. Tek yol BİLİMSEL AKILCILIKTIR..

Sevgi, saygı, KAYGI ama UMUT ile. 22 Mart 2020

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Hekim, Halk Sağlığı Uzmanı / Ankara Üniv. Tıp Fak.
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanu / Siyaset Bilimi – Kamu Yöneticisi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

21. Yüzyıl İçin Planlama – 2018 Bahar Toplantıları

Dostlar,

Mülkiyeliler Birliği çalışmalarımız kapsamında aşağıdaki duyuruyu ve programı sevinçle paylaşmak isteriz.. Emek verenlere ve vereceklere, başta Prof. Bilsay KURUÇ olmak üzere teşekkür ederken, toplantılara hak ettiği ilginin gösterilmesini dileriz…

Sevgi ve saygı ile. 11 Mart 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com
===============================================

21. Yüzyıl İçin Planlama – 2018 Bahar Toplantıları

Değerli 21. Yüzyıl İçin Planlama Kurultayları ve Seminerleri Katılımcıları,

Bilindiği üzere 21. Yüzyıl İçin Planlama Grubu olarak Mülkiyeliler Birliği’nin de katkılarıyla düzenli bir şekilde güz ve bahar dönemlerinde gerçekleştirdiğimiz toplantılarımızı 2018 Bahar döneminde Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı (um:ag)’nın da desteğiyle farklı bir formatta, konferanslar dizisi biçiminde yapma kararı aldık. 17 Mart 2018 Cumartesi günü Prof. Dr. Bilsay Kuruç Hocamızın açılış konferansıyla başlayacak olan ve Cumartesi günleri saat 14.30’da Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı Toplantı Salonu (Paris Caddesi No:14 Kavaklıdere / Ankara)’nda gerçekleştirilecek konferans serimizin (8 adet) afişine aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.
Bilgilerinize sunar katılımlarınızı bekleriz.
Saygılarımızla,
21. Yüzyıl İçin Planlama Grubu

Print

21. Yüzyıl İçin Planlama semineri : Enerjide Ne Yapmalı – Nasıl Yapmalı?

Mulkiyeliler_Birligi_logosu

MÜLKİYELİLER BİRLİĞİ GENEL MERKEZİ

Merhaba,

‘21. Yüzyıl İçin Planlama’ seminerlerinin 2016 Bahar döneminde, 12-13 Mayıs 2016 (Perşembe ve Cuma günleri) Siyasal Bilgiler Fakültesi Şeref Salonu’nda yapılacak olan ‘Enerjide Ne Yapmalı? Nasıl Yapmalı?’ konulu oturumlara içerik ve yön kazandıracak katkılarınızla sizi davet etmekten onur duyarız.

Seminerler, geçmişte ciddi bir planlama deneyimine ve birikimine sahip bilim ve meslekler dünyamızda geleceğe dönük yeni ve yaratıcı düşüncelerin, önerilerin ortaya çıkması amacıyla ve bunların geliştirilebilmesi için düzenlenmektedir. Hareket noktamız; Türkiye’nin, henüz uzak kaldığı 21. yüzyılın yepyeni tasarımlar taşıyacak dünyasına yaratıcı bir potansiyel kazanarak girebilme sorunudur. Bugünün Türkiye tablosu,
biliyoruz ki, buna yakın görünmüyor. Seminerlerde, geçmişin biriktirdiği miras üzerinde fazla konuşmamayı tercih ediyoruz. Bugünün tablosundan çıkışı ve geleceğin tasarımını düşünmek ve konuşmak esas amaçtır. Yanılma payı olabilir. Fakat, ‘bugün’ün ‘şikayet listeleri’ni aşarak geliştirilmesi gereken husus, geleceğin (çeşitli yönleriyle 21. yüzyıl dünyasının) Türkiye’de nasıl inşa edileceğidir.

Seminere katılanlardan ve konuşmacılarımızdan iki ricamız var  :

Birincisi, kendi alanlarında gelecek için öneriler geliştirmeleri ve kabilse bunları
tezler halinde sunmalarıdır.

İkincisi, tezlerini toplumun 21. yüzyıla girme ufkuna (böyle bir ufuk tasarımıyla) yerleştirmeleridir.

Böylece, hem önemli ve stratejik alanlarda derinlik, hem de geleceğin ufku bakımından
bir bütünlük ortaya çıkabilecektir.

Tezler ve bütüncül yaklaşımlar bilimsel temellere dayandığı ölçüde planlama için sağlam bir zemin ortaya çıkacaktır. 21. yüzyıl için planlama çalışmalarının yeni bir bilim, kültür ve teknoloji çağında yer alabilmek amacıyla yapılacağını öngörürken, hepimiz kendi alanlarımıza yeniden bakma zorunluluğunu hissedeceğiz. Bu açıdan, yeni bir çağa adım atarken ilk sorulardan biri, kuşkusuz Enerjide Ne Yapmalı? Nasıl Yapmalı?’ olacaktır. Türkiye boyutlarına ve potansiyeline sahip bir ülkede yeni bir ufka bakabilme ciddiyeti ve iradesi, birçok şeyden önce, maddi gelişmenin temeli olan enerji gereksinmesine ve çözümlerine bilim ve meslek alanlarında yol gösterecek olanlarla ortaya çıkacaktır.

Seminere katılanlardan ve konuşmacılardan ricamız, katkılarının içeriğini, ağırlık merkezlerini ve yönünü bu ve buna ilişkin hususları gözeterek düzenlemeleridir.
Ayrıca, yöntem, kapsam ve gelecek çalışmalar için yapılacak ve elbirliğiyle geliştirilebilecek öneriler de seminerlerin bütünlüğünü takviye edecek ve yeni düşüncelerin yeşermesine zemin hazırlayacaktır.

Saygılarla,
04 Mayıs 2016

Prof. Dr. Bilsay KURUÇ

Not: Seminer Programı aşağıdaki linkte olup seminere katılıp katılamayacağınızı en geç9 Mayıs 2016 Pazartesi gününe dek aynı mail adresine iletmenizi bilgilerinize takdim ederiz.

Enerjide_Ne_Yapmali_Nasil_Yapmalı_Poster_12-13Mayis2016

======================================

Dostlar,

Bu gün, 12 Mayıs 2016 günü, tam gün bu kurultayı izledik.
Mülkiye (AÜ SBF) Şeref Salonu tümüyle doluydu ve pek çok da sandalye eklendi.
İlgi akşama dek sürdü.. Biz 17:15 gibi ayrıldığımızda tartışma bölümünde 2. konuşmacı idik.
Bizden sonra da en az 1 saat kadar daha sürdürüğünden eminiz..

Tartışma bölümünde biz özetle şunları söyledik               :

  • Enerji politikaları ve verimli üretim – iletim yöntemlerini epey konuştuk. Biz bir tıp doktoru olarak ilgiyle izledik ve pek çok şey öğrendik. Ancak tasarruf boyutu pek konuşulmadı. Bu da son derece önemli bir yan. Örn. tüm aydınlatma gereçlerinin, muslukların “photo cell” li olması bir zorunlu standart yapılabilir. Elektrikli gereçler için enerji tasarruflu olma ölçütleri konabilir..
  • Enerji sorunu tartışılırken sağlık boyutu hiç gündeme gelmedi. Gerek üretimde gerek iletimde gerek depolamada, kablolu – kablosuz aygıtların EMR üretiminde… giderek artan bir ardalan (background) radyasyon ortamı oluşmakta. Özellikle iyonlaştırıcı radyasyonun kanser yapıcı etkisi iyi biliniyor ve Dünya genelinde ciddi artış yaşıyoruz.
  • Bir başka sağlık boyutu hızlı nüfus artışı. TÜİK‘in 2015 sonu verileriyle %1,34 düzeyinde
    çok hızlı bir artışımız var. AB ortalaması %0,22’nin 6 katını aşıyor. Dünya ortalaması %1,15’ten %0,2 puan daha fazla ve 2015 içinde 1 000 045 kişi net nüfus artışı oldu. Önceki yıl % 1,33 ve
    1 000 030 kişi idi bu artış. Her 1 insanın karbon ayakizinin giderek büyüdüğünü ve enerji tüketiminin marjinal artışının büyüyerek sürdüğünü biliyoruz. Bu nedenle “HER AİLEYE 1 ÇOCUK!” normunun artık zorunlu kılınması gerek. Bizden öncekiler sorumsuzca çook çocuk yaparak bizlerin haklarını gaspettiler. Başka seçeneğimiz yok.. Biz buna uyarak tek çocukta kaldık!
  • Türkiye’de her 10 ampulden 1’i söndürülse, Akkuyu ve Sinop NGS‘nin (Nükleer Güç Santralleri) üreteceği enerjiye denk tasarruf sağlanabilir.. Şu salondan başlayabiliriz örneğin.. (Gençler birkaç lambayı söndürüyor..)
  • Tasarruflu yaşam biçimi mutlaka özendirilmeli ve yaptırımlara kurallara bağlanmalı.
  • NGS’nı (Nükleer güç santralları) düşünmeyelim. Çernobil’in 30. yılı 2 hafta önceydi.
    Fatura muazaam ölçülerde ağır oldu. Fukuşima faciası 5. yılını yeni bitirdi ve yıkımı ortada. Dönüşümsüz, çok ağır ve uzun yıllar sürüyor.. Yeni teknıloji ve yöntemler arayalım. Toryum santralları olabilir belki??
  • Ayrıca elektrik enerjisi üretimi,  iletimi ve deopolanması süreçlerinin hep inorganik araçlarla yapıldığını izliyoruz. Sunumları dinlerken biyolojik ortamda enerji üretimini, hücrede
    ATP sentezi
    ni, mitokondrilerdeki üretim ve depolamayı, sinir lifleriyle iletimini ve
    kas kasılmalarını.. düşündüm.
  • Acaba enerji üretimi  – iletimi ve deoplanmasında organik materyal kullanılabilir mi? Biyolojik sistemler örnek alınabilir mi? Fotosentez nefis bir örnek değil mi?
    Biyolojik sistemler çok hünerli  – verimli görünüyor. Doğa her durumda en iyi çözümü bulmuştur. Sorunun bir de bu pencereden irdelenmesini diliyorum.
  • Toplantıyı gerçekleştiren başta Sn. Prof. Dr. Bilsay Kuruç hocamız olmak üzere,
    emek veren herkese teşekkür ederim.
    Sevgi ve saygı ile.
    12 Mayıs 2016, Ankara
    Dr. Ahmet SALTIK
    www.ahmetsaltik.net
    profsaltik@gmail.com

    Not : Toplantı yarın da (13 Mayıs 2016, Cuma) tam gün sürecek, biz tam gün derslerimiz olduğundan katılamayacağız..

    İlgi ve bilginize sunarız.

    **********************

Dostlar,

Planlama’nın ustalarından olduğu su götürmez saygın bilim insanı Prof. Dr. Bilsay Kuruç,
80 yaşını geçmesine karşın ülkesi için çabasını sürdürüyor. Son birkaç yıldır PLANLAMA SEMİNERLERİ düzenliyor büyük emeklerle.. Çok başarılı geçiyor bu toplantılar ve kitaplaştırılıyor ardından. Biz hemen hepsine katıldık ve katkı sunduk.
Türkiye’nin bu değerli çabaya kulak vermesi gerek.
Ne var ki AKP bambaşka hesaplarda..
Enerji ve Doğal Kaynaklardan sorumlu Bakan Damat Dr. Berat Albayrak, “Damat Ferit” olma yolunda.. Hiç sınır tanımak – dur durak bilmek yok AKP için.. Çok yazık ve çok ayıp!

Aman sakın bunu da yapmayın!

Teşekkür ederiz Sayın Prof. Bilsay Kuruç, çok değerli yurtsever çabalarınız için..

Not : Bu toplantıya, enerji konusunda derin birikimi – uzmanlığı nedeniyle, Savunma Sanayisi eski Müsteşarı, Çekirdek Fiziği uzmanı Sayın Prof. Dr. D. Ali Ercan‘ın da bizce mutlaka çağrılması gerekirdi. Biraz geç olsa da Sn. Ercan mutlaka dinlenmeli, katkısı alınmalıdır.

İlgi ve bilgiye sunarız…

Sevgi ve saygı ile.
04 Mayıs 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

=====================================

Dostlar,

Bu gün, 12 Mayıs 2016 günü, tam gün bu kurultayı izledik.
Mülkiye (AÜ SBF) Şeref Salonu tümüyle doluydu ve pek çok da sandalye eklendi.
İlgi akşama dek sürdü.. Biz 17:15 gibi ayrıldığımızda tartışma bölümünde 2. konuşmacı idik.
Bizden sonra da en az 1 saat kadar daha sürdürüğünden eminiz..

Tartışma bölümünde biz özetle şunları söyledik :

 

SBF’den 21. Yüzyıl İçin Planlama Seminerleri : Eğitim – 22 Mayıs 2015

SBF’den 21. Yüzyıl İçin Planlama Seminerleri :
Eğitim – 22 Mayıs 2015

Dostlar,

SBF’nin efsane hoalarından Sayın Prof. Dr Bilsay Kuruç (80), akademik etkinliklerini başarı ve ile sürdürüyor.

“Yüzyıl İçin Planlama Seminerleri” devam ediyor..

Bu kez konu EĞİTİM..
Program aşağıda…
Programı pdf olarak indirek için erişke (link) şöyle :

21. YüzyIL lcin Planlama Seminerleri-2015Bahar-IV- Eğitim -22 Mayıs 2015

Biz birkaç yıldır hemen hemen hepsini izliyoruz..
Emek verenlere teşekkürümüz çoook büyük..
Başta Prof. Bilsay Kuruç hocamıza…

Sevgi ve saygı ile.
21 Mayıs 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

====================================

2015 Bahar –IV

Eğitim

  1. Yüzyıl İçin Planlama Seminerleri

22 Mayıs 2015

09.30 –10.00 Açılış

Prof. Dr. Serpil SANCAR (Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı)

Erdal EREN (Mülkiyeliler Birliği Genel Başkanı)

Prof. Dr. Bilsay KURUÇ

PROGRAM

10.00 – 13.05 Bildiriler
10.00 – 11.10

Prof. Dr. Ezel TAVŞANCIL (Oturum Başkanı)

Doç. Dr. Şakir ÇINKIR 15′ Nasıl Bir Eğitim Örgütü Olmalı?
Prof. Dr. Necla KURUL 15′ Nasıl Bir Eğitim Örgütü Olmalı?
Prof. Dr. Ayşe ÇAKIR İLHAN 10′ (Görsel) Sanat Eğitimi Nasıl Olmalı?
Soru – Yanıt – Tartışma 30′
11.10 – 11.25 Çay – Kahve Arası
11.25 – 13.05

Prof. Dr. Nizamettin KOÇ (Oturum Başkanı)

Prof. Dr. Emine Gül KAPÇI 10′ (Görsel) 21. Yüzyıl Eğitiminde Yönelimler
Prof. Dr. İsmail GÜVEN 15′ Geleceğin Eğitiminin Düşünsel Analizi
Prof. Dr. Müge ARTAR 10′ (Görsel) Yapılandırmacı Yaklaşımda Zihin Gelişimi Nasıl Sağlanmalı?
Prof. Dr. Yasemin GÜLBAHAR 15′ Teknoloji Kullanımı Nasıl Olmalı?
Prof. Dr. Tevhide KARGIN 15′ (Görsel) Özel Eğitim Nasıl Olmalı?
Soru – Yanıt – Tartışma 20′
13.05 – 14.00 Öğle Yemeği
14.00 – 15.30

Prof. Dr. F. Dilek GÖZÜTOK (Oturum başkanı)

Prof. Dr. Gelengül HAKTANIR 15′ Okulöncesi Eğitimi Nasıl Olmalı?
Prof. Dr. Fatma BIKMAZ 30′ Öğretim Kademelerinde Eğitim Nasıl Olmalı? (İlköğretim / Ortaöğretim / Yüksek Öğretim / Öğretmen Eğitimi)
Prof. Dr. Nükhet DEMİRTAŞLI 20′ Ölçme ve Değerlendirme Nasıl Olmalı?
Soru – Yanıt – Tartışma 25′
15.30 – 15.45 Çay – Kahve Arası
15.45 – 17.00

Prof. Dr. Nuray SENEMOĞLU (Oturum Başkanı)

Prof. Dr. F. Dilek GÖZÜTOK 25′ Bildirilerde Değinilmeyen Konuların İrdelenmesi ve Yorum
Prof. Dr. Rıfat OKÇABOL 25′ Nasıl Bir Eğitim?
Soru – Yanıt – Tartışma 25′
17.00 Kapanış

Yeni Bir Yıla Girerken Ekonomi

Dostlar,

Mülkiye‘nin efsane İktisat hocalarından, eski DPT Müsteşarı Sn. Prof. Dr.
Bilsay Kuruç
hocamız, aydın sorumluluğunu emekli olmasına karşın sürdürüyor..

Önceki yıl 2 tane Planlama Sempozyumu düzenlediler Sayın Prof. Dr. Korkut Boratav ile birlikte..

Bunlardan birinde biz de SBF’de Sağlık Sektörü Planlaması‘nı sunmuştuk :

  • “Sağlık, Sosyal Güvenlik, İstihdam ve Eğitim Bağlamında Bunaltan
    Dış Güdümlü Planlama (!?)”
    başlıklı sözel sunu ile (30 dk.). 5.12.12.
    (21. Yüzyıl İçin Planlama Sempozyumu. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi)

Bilsay hoca, yılların ustalığıyla ekonomik durumu irdelemekte..
Kulak vermekte ve öğütlerini dinlemekte saymakla bitmez yarar var..
Özellikle AKP kadrolarının..

Ülkeye verdikleri zarar hesaba kitaba gelmiyor..

Yolsuzluklarla götürülen on milyarlarca dolat ulusal servet bir yana;
bir de sakız gibi yapışıp bırakıp gitmedikleri için son 3 haftada yaşanan
%10’u aşan enflasyon..

Ulusal Gelirin 1/10’u eritildi! Kişi başına 10 bin doları zorlukla aşan yıllık gelirin
1000 (bin!) doları bu 3 haftada eritildi..

  • Hepimiz en az %10 yoksullaştırıldık..
  • Halkın cebindeki her 10 TL’den 1’i bu süreçte eritildi.

Merkez Bankası’nın elektrik mühendisi başkanının 2013 sonu Dolar kuru beklentisi
1,92 TL idi ama en az % 10 fazlası gerçekleşti..
Başkan, istifa denen bir erdemli kurumu neden anımsamaz??

  • Olup biten (süren!) kokuşmanın maddi ve manevi (ahlaki – etik – moral) faturası göründüğünden çooook ağır..

Yoksul halk yığınları iliklerine dek yaşayacaklar.. veeee bunun elbette bir karşılığı olacak..

  • 30 Mart 2014 yerel seçimleri ilk hesaplaşma fırsatıdır..
    Yeter ki seçimler Hİ-LE-SİZ yapılabilsin..
    Bu konu yaşamsaldır..

Sevgi ve saygı ile.
09 Ocak 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

======================================

Yeni Bir Yıla Girerken Ekonomi

portresi

Prof. Dr. Bilsay KURUÇ

 

 

2013’ den 2014’de geçerken Türkiye ekonomisi ve siyaseti tarihi bir dönemece gelmiştir. bu dünya kapitalizmini de beş yıl önce girdiği ağır krizden çıkamadığı ve
dünya ekonomisinde kördüğümlerin çoğaldığı zamana rastlamıştır.
Türkiye ekonomisinin bugün geldiği nokta, 1980’de girdiği ve ayrılmadığı yılın son aşaması oluyor. Bugünkü tarih yarı sanayileşmişliğe demir atmış bir ekonomi tablosudur. Dünya imalat sanayiinde ancak %1’lik bir payı vardı, orada durmaktadır ve geleceğin tasarımlarında ve ürünlerinde hiçbir ciddi iddiası yoktur.

  • Türkiye ekonomisinde yeni yatırım yapılmamaktadır..

El değiştiren mülkler ve kuruluşlar yatırım sayılmaktadır. Yatırım yapamayan ekonomide ulusal tasarruf oranı %12 düşmüştür ki, bu oran Çin’de %45’in üzerindedir.

  • Tasarruf edemeyen veya etmeyen bir ekonomi dış açığı büyüyen
    ve bunu küçültemeyen (küçültmeyen) bir ekonomi demektir.
  • Türkiye dış açık (cari açık) oranında dünya birincisidir!
    Yani dünyadan gelen (ve dünya dönen) kaynak akışı sayesinde varlığını sürdüren
    bir noktada bulunmaktadır.

Ekonominin son 33 yılda girdiği bu yolun siyasal denetimi, birkaç aşamadan geçmiştir.

1. Askeri yönetim aşaması,
2. Koalisyonlar aşaması ve
3. Son 12 yılın özel tek parti aşaması.

Ekonomik model, aldığı mesafeye ve mantığına en uygun siyasal modeli son aşamada bulmuştur. Bu aşamada, ekonominin lokomotifi gitgide daha çok yaratılması kaçınılmaz olan rantlarla ve bunların çekimine akan dış sermaye ile işlemektedir.

Bu lokomotifin motoru gayrimenkul, inşaat ve hizmet sektörleridir.

2013’ün sonlarındaki büyük skandallarla motor, yağı yakmıştır!

Bugün, dünya kapitalizmine bağlılığı 30+ (küsur) yıldır kabul etmiş olan Türkiye kapitalizmi, kendi siyasal iktidarının kendi içinden çöküşü sorunu ile karşı karşıyadır.
Bu tabloda yatan siyasal sorunun tartışmasına burada girmiyoruz.

  • Büyük skandalların ekonomide yaratacağı ilk ve daha sonraki zincirleme etkiler
    2014 Türkiye’sini şekillendirecektir. İlk doğrudan etki döviz kurları ile başlamıştır. Dünyaya bu derecede açık bir ekonomide döviz kurları üzerinde şok niteliğindeki etkiler tüm maliyetlere yansıyacaktır. Bu hem kısa sürede, hem de artçı depremlerle olur. Zaten sağlam bir dengeye sahip olmayan devlet bütçesi, yeni yükleri halka ve şirketlere yeni zamlarla yansıtacak uygulamalarla yürütülecektir.

Şirketler, değişen döviz kurlarından başlayarak zararı yazacaklar, bunları bilançolarına
ve yeni yükselen maliyetlerine yansıtacaklardır. Devletle iş yapanlar ki, bunların sayısı bütçenin toplamını etkileyecek kadar artmıştır, yeni yüksek maliyetlerini devlete yansıtırlar. Bunların toplamı, hiçbir yansıtma şansı bulunmayan halkın ücret ve maaşlarına yansıyacak.

  • Kısacası, geçim sıkıntısını ve işsizliği geçen yıllara göre biraz fazla artacaktır.

Skandallar zinciri motorun yağını yakarken, yani, inşaat ve hizmetlerden başlayarak durgunlaşmaya ve yeni işsizliğe yol açarken, birçokları bütün bunları Merkez Bankası’nın önleyebileceğini düşünebilirler. Ancak, Merkez Bankası’nın bunları önlemesi olanaksızdır. Çünkü kullanılabileceği araçlar böyle bir tablo karşısında sınırlıdır. Dövizin gitgide pahalılaşmasını önleyebilmek için elindeki dövizi piyasaya sürmesi, kendi rezervlerini gitgide eritir ve içte ve dışta bütün çevreler bunu bilir. Dışta, buradaki skandalların yaratacağı güvensizlik, Türkiye’ye gelecek sermayenin pahalılaşmasına, yani,
içte yaratacağı maliyet etkileşimi daha da yüksek olmasına yol açar.

Merkez Bankası’nın kendi silahı olan faizi yükseltmesi de aynı maliyet etkisini yaratacaktır. Kaldı ki, zincirleme maliyet-fiyat etkileriyle yükselecek enflasyon devlet ve şirketler kanalından geçerek, halkın geliri ve yaşamına bir değil birkaç kez yansıyacaktır. Birkaç tur atacaktır.

En ağır senaryo;

Skandalların yarattığı güvensizlik ve bunlarla iç içe gelişecek çeşitli beklentilerle,
Türkiye ekonomisine muhtaç bulunduğu sermaye girişlerinin azalması,
özel kesimin göbek bağı haline gelen dış kredilerin çevrilmemesi durumunda
ortaya çıkar. Böyle bir senaryo ağır durgunluk ve yüksek enflasyon demektir.

Özetle              : 2013’ten 2014’e geçerken karşılaşılan ekonomi tablosu herhangi bir
“yol kazası” değil, 30+ (küsur yerine) yıldır insan yitiğinin (zayiatının) gitgide ağırlaşması ile yürütülen, ama cilalanan ve yaratılan bir ekonominin vardığı son durak tablosudur.
Bu noktayı doğru kavramak ve değerlendirebilmek gerekir.

Dünya kapitalizminde, biricik sorunun “Acaba ABD Dolar basmayı aynı tempoda sürdürecek mi, etmeyecek mi?” sorusu durumuna gelmesiyle oluşan kördüğüm,
2014’te bizim için de önemli olacaktır. Niçin önemli olacağı, Türkiye ekonomisinin
bugün vardığı son duraktaki tablosu hepimizin doğru kavramasına bağlıdır.
“Hepimiz” için de en başta merakımızı çekenler böyle bir kavrayışa sahip oldukları yolunda bugüne dek kayda değer işaret vermemiş olan siyasal temsilcilerimizdir.

Ancak, ekonomide ve siyasette şu an için pek umut vermeyen fotoğraflara karşın,
2013’te, Mayıs ve Haziran’da başlayan halk katındaki kavrayış, uyanış ve hakarete
2014’te ülkeyi yeni ve umutlu düzeylere getireceğini beklemek gerçeğini,
öbür yüzünü de beklemek olacaktır.

Alpaslan IŞIKLI’yı anma töreni..


Dostlar
,

Ülkemizin yetiştirdiği yüz akı yurtsever aydınlardan seçkin insan Sn. Alpaslan Işıklı‘yı
13 Temmuz 2013 günü Seferihisar’da hiç beklenmedik biçimde yitirdik..

Saygın ve sevgin anısına bu sitede epey yazı yayımladık..

23 Kasım 2013 günü ise Ankara Petrol İş salonunda TÜMÖD öncülüğünde
bir araya geldi sevenleri, çalışma arkadaşları..

SBF’den meslektaşları Sn. Prof. Dr. Bilsay Kuruç, Sayın Prof. Dr. Korkut Boratav birer konuşma yaptılar. TÜMÖD genel başkanlığına yeni getirilen Prof. Ayhan Özkul
ve TÜMÖD genel yazmanı Suay Karaman da..

Sonra dostları söz alarak anılarını, kendisiyle paylaşımlarını sundular..

Biz de özellikle ADD çalışmalarımızı, birlikte GYK üyeliği dönemlerimizi…. paylaştık.

Sevgili Suay, becerikli elleri ile çoook hoş bir power point sunumu hazırlamıştı.
Orada hoş bir arka fon müziği ile izledik.

Hocayı eşine yazdığı 2 şiiri ile kendi sesinden dinledik, etkilendik ve duygulandık.

Saygıdeğer eşleri Zerrin hanım da salondaydılar.

Bu sunum 50+ MB ve bizim site en çok 7 MB kabul ediyor.. ;
Oldukça sadeleştirerek paylaşalım..

Suay kardeşimize teşekkür ederek ve Sn. Işıklı’nın saygın anısı önünde bir kez daha eğilerek..

İzlemek için lütfen erişkeyi (linki) tıklar mısınız??

ISIKLI

Bir de arşivimizden fotoğraf..

S.Karaman,HAGüler, A.Işıklı, ÖF Eminağaoğlu, 50. yıl 27.5.10

27 Mayıs 1960 Devrimi’nin 50. yılında panel; 27.5.2010 günü Suay Karaman,
rahmetli Hüseyin Avni Güler, ALPASLAN IŞIKLI hoca ve Ömer Faruk Eminağaoğlu..
23 Kasım 2013 günü yine PETROL-İŞ’te anmada Işıklı hocanın yerinde
yeni TÜMÖD Başkanı Prof. Ayhan Özkul (Ankara Üniv. Veteriner Fak.) oturuyordu..

Sevgi ve saygı ile.
3.12.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

İzmir İktisat Kongresi’nin 90. Yılında Ütopyalarımızı Korumak

Dostlar,

Türkiye İktisat Kongresi‘nin İzmir’de toplanmasının (dikkat buyurulsun, İzmir İktisat Kongresi değil..) 90. yılını gündeme getiren Yaşar Üniversitesi‘ne ve konuyu işleyen yazarlara teşekkür ederiz.

Bilkent Üniversitesi’nden Sayın Prof. Yeldan bu toplantıdan değerlendirmeler sunuyor.

Biz bu Kongre’nin toplanma nedenini, Kemal Paşa’nın Kongre açılışındaki
uzun konuşmasını ve ardından Lozan görüşmelerinin tamamlanmasını dikkate alarak
şöyle açıklıyoruz :

– Batı, Lozan’da “Kapitülasyon” dayatması yapmış ve Atatürk’ün kesin talimatı bağlamında Başdelege Dışişleri Bakanı İsmet İnönü görüşmeleri keserek Ankara’ya dönmüştü. Bilindiği gibi Lord Cürzon mali şantaj yapmıştı İnönü’ye.. Ülkemizin harap ve yıkık olduğunu, paramızın olmadığını ve çok geçmeden gelip diz çökerek borç para isteyeceğimizi, bu paranın kendilerinde ve ABD’de olduğunu ve Lozan’da Türklerin reddettiği Batı istemlerini teker teker önümüze koyacağını belirtmişti. İnönü de,
Gelir borç istersek siz de çıkarın cebinize koyduğunuz redlerimizi..” der.

İşte bu kritik kırılmada, büyük önder Mustafa Kemal Paşa Batı’ya bir ileti vermek ister. Ülkemizin ne pahasına olursa olsun ekonomik kalkınmasını da başaracağını ve
bu yüzden Batı’ya diz çökmeyeceğimizi, savaş meydanlarında çok kan dökerek
utku (zafer) kazandığımızı, Osmanlıyı bitiren kapitülasyonları asla kabul etmeyeceğimizi, ekonomik şantaja boyun eğmeyeceğimizi duyurmak ister.

1135 delege 15 gün boyunca bu kritik kongreye büyük özveri ile katılır.
İzmir harap ve bitiktir. Yunanlarca yakılmıştır. Delegeler hanlarda kalmaktadır.

Günümüzde bile olağan bir kongre için 1135 delege rakamı çok büyüktür,
süre de son derece uzundur. Kemal Paşa, Kongre açılışında 1,5 saat süren önemli bir konuşma yapar. NUTUK (Ekim 1927), Dumlupınar (30 Ağustos 1924) konuşmaları ve bu konuşma, Kemal Paşa’nın en önemli 3 konuşmasıdır.

Batı, iletiyi alır ve “Kemal” in pes etmeyeceğini anlar. Yeniden çağrı yapılır
Lozan görüşmeleri için ve 4 Şubat 1923’te kesilen oturumlar yeniden başlar,
24 Temmuz 1923’te başarıyla sonlandırılır.

Büyük ATATÜRK‘ün strateji dehası bir kez daha ülkemizin önünü açar..

Sevgi ve saygı ile.
27.2.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==================================

Prof. Dr. Erinç YELDAN

portresi

İzmir İktisat Kongresi’nin 90. Yılında Ütopyalarımızı Korumak

İzmir İktisat Kongresi 17 Şubat – 4 Mart 1923’te toplandı. Kongrenin biricik amacının Kurtuluş Savaşımızın eseri olan siyasi bağımsızlığımızı, iktisadi bağımsızlık ile perçinlemek olduğu bilinmektedir. 1135 delegenin katılımıyla düzenlenmiş olan Kongre, öncelikle genç Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsız, katılımcı ve ulusal bir ekonomi stratejisinin temellerini atmayı amaçlamış ve bu yönde ülkenin tüm sosyal sınıf ve katmanlarının temsilcilerini bağımsızlık ve kalkınma idealleri etrafında
bir araya getirmiş idi.

Geçen hafta içinde İzmir İktisat Kongresi’nin 90. Yılı “21. Yüzyılın Kalkınma Stratejilerini Tasarlamak” temasıyla Yaşar Üniversitesi’nde toplandı. Kongrenin düzenlendiği tarihsel dönemi yakından irdeleyen tebliğlerinde Serdar Şahinkaya ve
İlter Ertuğrul, İzmir Kongresi’nin çoğunlukla basitleştirilerek, iddia edildiği üzere “tıkanmış olan Lozan görüşmelerinde genç Türkiye Cumhuriyeti’nin Batı’ya
güvence vermek
” üzere alelacele toplanmış bir birliktelik değil, Sivas ve Erzurum kongrelerinin devamı olarak Cumhuriyetimizin ilanından önce bilinçli ve programlı bir şekilde tasarlanmış, iktisadi bağımsızlığa yönelik, Anadolu’nun aydınlanma savaşımını yönlendirecek özgün bir girişim olduğunu vurguladılar.

Prof. Dr. Bilsay Kuruç sunumunda 1920’li ve 30’lu yılların küresel konjonktürü ile günümüz arasında geçişler sağlayarak, çökmekte olan İngiliz hegemonyasındaki
altın standardına dayalı serbest ticaret rejimi ile günümüzün serbestleştirilmiş finans sermayesinin dayanmakta olduğu ABD hegemonyasındaki kapitalist birikim rejiminin çöküşü arasında paralellikler kurdu. Bilsay Hoca, finans kapitale dayalı birikimin artık tıkandığını ve küresel kapitalizmin yeni arayışlarının dünya barışını tehdit etmekte olduğunu vurguladı.

Hasan Ersel Hoca ise, iktisat kuramının artık gelenekselleşmiş önemli kavramlarının ardındaki gerçek anlamları sosyal değerler sistemi içinde değerlendirdi.
Bunlar arasında sıkça dile getirilen rekabetçi piyasa kavramının gerçekten de kaynakların etkin dağılımında ve toplumsal gönenci artırmada kuramsal olarak
en etkili araç olduğunu; ancak kavramın tek bir sorunu olduğunu vurguladı:

Dünyada hiçbir ekonomide söz konusu olmaması…

***
İlkinden 90 yıl sonra toplanmış olan İzmir İktisat Kongresi’nin tüm katılımcıları, küresel ekonominin mevcut geleneksel iktisadi paradigmaların açıklamakta zorlandığı bir kriz içine sürüklenmiş olduğuna vurgu yaptılar. Küresel ekonomide büyümenin kaynaklarında gözlenen niteliksel dönüşümlerin kalkınma yazınının artık gelenekselleşmiş modellerince açıklanabilir olmadığı; yepyeni iktisat paradigmalarının arayışı içinde olduğumuz sıklıkla dile getirildi.

Prof. Dr. Korkut Boratav, küresel ekonomide üretim merkezlerinin batıdan doğuya ve kuzeyden güneye bir eksen kayması içinde olduğu günümüz konjonktüründe,
21. yüzyılın kalkınma stratejilerini tasarlamaya yönelik arayışlarının
muhakkak siyasal iktidar mücadelesiyle iç içe geçmesi gerektiğini vurguladı.

Korkut Hoca ısrarla insanlığın yüzyıllar boyu süregelen adalet, özgürlük ve eşitlik arayışları doğrultusunda ütopyalarımızı korumamızın önemine değindi.
Korkut Hoca’nın sözlerini yeniden anımsayarak

“Adım adım
 ‘aykırı’ düşünmeye yönelmemiz gerekiyor. Önce, bugünün egemen düşünce biçiminin sınırlarını, giderek kurulu düzenin parametrelerini de zorlayarak…”