Etiket arşivi: HASUDER Halk Sağlığı Uzmanları Derneği

Cumhuriyet TV’ye demecimiz : Koronavirüsün yeni varyantı ERIS

Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ahmet SALTIK,
Cumhuriyet TV’de
koronavirüsün yeni varyantı ERIS’e karşı uyardı

Dünya Sağlık Örgütü koronavirüsün yeni varyantı Eris’i (EG.5.1) “Dikkati çeken varyant” (VoI) statüsüne aldı. Konuya ilişkin Cumhuriyet TV yayınına katılan Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık yeni varyanta ilişkin uyarılarda bulundu.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), Covid-19’un yeni varyantlarının dünya genelinde sayısının artmasına ilişkin açıklama yapmıştı. Avrupa Birliği ülkeleri ve ABD’de yaygın olarak görülmeye başlanan Omicron varyantının alt türevi olan Eris (EG.5.1) olgularının oranı, Çin’de de %71.6‘ya yükseldi.

Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Alper Şener, Türkiye’de henüz Eris vakalarının görülmediğini belirtti ancak okullar açıldıktan sonra büyük kentlerde vakaların artabileceğine ilişkin uyardı.

Koronavirüsün yeni varyantı Eris’e ilişkin Cumhuriyet TV‘de açıklamada bulunan Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık virüsün bulaşıcılığının arttığına ve insan bağışıklık sisteminden kaçabileceğine ilişkin uyarılarda bulundu.

“SAĞLIK BAKANLIĞI PCR TESTLERİNİ GÜNCELLEMELİ”

Koronavirüsün yeni varyantı ERIS‘in (Yunan mitolojisinde bir Tanrıça adı) belirtilerinin, kamuoyu tarafından bilinen Covid-19 belirtileri ile benzerlik gösterdiğini ifade eden Dr. Saltık, “Hastaneye yatma oranları Omicron’un daha önceki varyantlarına göre daha düşük. Tat ve koku yitimi veya azalması yaşanırsa test yaptırılması önerilebilir. Ancak Sağlık Bakanlığı’nın elindeki PCR testlerini güncelleştirmesi gerekiyor. Her PCR testi ile Covid’in tüm varyantlarını yakalamak olanaklı değil. Testler güncellenmediği takdirde ERIS varyantı yakalanamayabilir ve Türkiye’de olmadığı yanılgısına düşülebilir” dedi.

“BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNDEN KAÇABİLİR ve BULAŞICILIĞI ARTABİLİR”

DSÖ’nün 9 Ağustos‘ta yaptığı açıklamaları anımsatan Dr. Saltık, “DSÖ dünya genelinde koronavirüs olgularında süregelen kararlı bir artışı vurguladı. ERIS’in özelliklerine ve RNA dizilimine bakıldığında Küresel olarak yayılabileceği ve olgu sayılarında artışa neden olabileceği uyarısı yapıldı. Veri kaynaklarına ve bilimsel yazına (literatüre) baktığımızda bu yeni varyantın insan bağışıklık sisteminden kaçabileceği ve bulaştırıcılığının artabileceği kaydedilmiş. Yani başkasını enfekte etme yeteneği artabilir ve daha önceki aşılarla oluşturulan bağışıklık sisteminden kaçabilir. Son verilerle ABD’de tüm kovit olgularının %17’3ü (en sık görülen varyant), İngiltere’de her 7 kovit olgusundan 1’i ERIS kökenli. “ sözleriyle yeni varyantın risklerine dikkat çekti.

“KOVİT İLE SAVAŞ PLANLARI GÜNCELLENMELİ”

Covid-19 ile mücadelenin tavsadığını belirten Saltık, Sağlık Bakanlığı‘nın Dünya Sağlık Örgütü’nün de önerdiği gibi Covid’le savaş planlarını güncellemesi gerekir. Salgınları yönetirken izleme (Sürveyans) çalışması yapılır. Sağlık Bakanlığı bunu uzun zamandır yapmıyor.

  • Oysa Kovit hala küresel bir risk olmayı sürdürüyor.

Sağlık Bakanlığı’nın sözde Turkovac aşısını bir yana bırakıp, -henüz aşı olma niteliği kazanamadı, bunun altını çizmeliyiz- çok değerlikli (polivalan) ve 1’den çok varyanta etkili olabilecek güncel üretilmiş aşıları Türkiye’ye getirmesi gerekir.” diye konuştu.

Sağlık Bakanlığı’nı yayınlanan verilerin saydam olmaması nedeniyle eleştiren Prof. Dr. Ahmet Saltık şu ifadeleri kullandı:

“Bir izleme (sürveyans) çalışması yapılarak bu yeni varyantın Türkiye’de olup olmadığı, varsa hangi bölgelerde ve toplum kesimlerinde görüldüğü belirlenerek yeni bir aşı politikası izlenmelidir. Elde ettikleri verileri kamuoyundan gizlememeli ve TTB, HASUDER (Halk Sağlığı Uzmanları Derneği) gibi tıpta uzman örgütlerle eşgüdümlü biçimde çalışmalıdır. Covid-19 ile ilgili tüm verileri Dünya Sağlık Örgütü’ne iletmeli ve açık kaynaklarda da yayınlamalılar.”

ÖNLEMLER GERİ Mİ GELEEK?

Yurttaşlara koronavirüsün yeni varyantından korunmak için neler yapabileceklerine ilişkin önerilerde bulunan Saltık,

“Ürkü (Panik) tablosuna gerek yok. Son iki yılda epey aşılama yapıldı Türkiye’de ve Dünyada. Elimizde “bir miktar” toplum bağışıklığı var, ancak zamanla sönümleniyor. Daha erken tanı koyma ve daha erken sağaltım (tedavi) yapma konusunda deneyimli hekimlerimiz var. Buna karşın yine de kapalı ve kalabalık ortamlarda uzun süre kalmama, çok fazla fiziksel yakınlığa girmeme ve el hijyenine dikkat etme kuralları hala geçerli. Bir aşı çağrısı yapıldığında ise aşı karşıtlığı yapmadan aşı olmalarını tavsiye ediyorum” dedi.

Yeniden Kızamık Salgını mı?

PROF. DR. SALTIK: “HAZİRAN’DA 164 KIZAMIKLI ÇOCUK HASTANEYE YATIRILDI. YOKSULLUK GİBİ NEDENLERLE KOMPLİKASYON GELİŞEBİLİYOR”


18.08.2023 14:14

CEREN BALA TEKE

Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık, kızamık hastalığındaki vaka artışını değerlendirdi. Saltık, “2023 Ocak ayında 193, şubatta 340, martta 445, nisanda 506, mayısta 567 ve haziranda 782 olmak üzere düzenli tırmanan bir olgu sayısı görüyoruz. Bir önceki altı aya baktığımızda ise örneğin; geçen temmuzda 12, ağustosta 6, eylülde 8, ekimde 16, kasımda 17, aralıkta 25 olduğunu görüyoruz. 2023 Ocak ayında ve hemen izleyen aylarda yani 193 olguya tırmandığını görüyoruz. Üstelik kayda girenlerin buzdağının ucu (tepesi) olduğu gerçeğini de unutmadan bu tabloya salgın deme olanağı ne yazık ki var…

Kızamık, olağan koşullarda komplikasyonsuz seyreder. Fakat bağışık durum bozuksa, beslenme yetersizliği varsa, altta yatan başka bir hastalık varsa; sosyo-ekonomik yetersizlik, yoksulluk gibi nedenlerle komplikasyon gelişebiliyor. Başta zatürre olmak üzere hastaneye yatırma gerekliliği doğuyor.” dedi.

Türkiye’de 2023 yılının ilk 6 ayında kızamık olguları bir önceki 6 aya göre artış gösterdi. Bu artışın “salgın” olarak nitelenebileceğini ve temel nedeninin aşılama eksikliği olduğunu vurgulayan Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık, Sağlık Bakanlığı’na veri paylaşımı konusunda saydam olma çağrısı yaptı. Konuyu ANKA Haber Ajansı için değerlendiren Prof. Dr. Saltık, şunları söyledi:

“Türkiye’de 2023 yılının ilk altı ayında görülen kızamık olgu sayısında bir önceki yıla göre oldukça yüksek bir artış söz konusu. Sayısal verilere baktığımızda bu salgın diyebileceğimiz durumun, çocukların yaşlarına göre aşısız ya da eksik aşılı oluşları ile yakından ilişkili olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla henüz olgu (vaka) görülmeyen yerlerde olguların en erken görülme yaşlarını dikkate alarak bir alt yaş sınırı kabul edersek altı ay diyebiliriz. Normalde dokuzuncu ayda yapılıyor kızamık aşıları. Eğer dokuzuncu aydan daha önce kızamık olguları görülüyorsa; -Bakanlık verileri açıklamadığı için bilemiyoruz- yeni bir kampanya ile bu çocukların eksik aşılarının tamamlanması gerekir.

Ayrıca salgın görülen yerlerde 15 yaşın altındaki çocuklar başta olmak üzere Epidemiyolojik durum nasılsa kızamıkla ilgili salgın denetim (kontrol) aşılaması yapmamız gerekiyor. Ek doz aşılamanın olağan (rutin) aşılama takvimindeki aşıların yerini almadığının altını çizmek isterim. Zamanı geldiğinde aşı takvimindeki aşıların da ayrıca uygulanması gerekliliği var. Ek doz aşı ile takvim gereği uygulanacak aşılar arasında en az dört haftalık zaman bırakmaya çaba göstermemiz gerekiyor. Sağlık Bakanlığı’nın bu verileri saydam bir biçimde kamuoyu ile paylaşmasını istiyoruz. Demokratik bir hukuk devletinde ne olup bittiğini bilme hakkımız var. Hükümetlerin de halktan bu verileri saklama yetkileri bulunmuyor. Fakat Türkiye ne durumda biliyoruz. Dolayısıyla, alınacak önlemlerin de Sağlık Bakanlığı tarafından tıp meslek örgütleri, TTB, HASUDER (Halk Sağlığı Uzmanları Derneği)… gibi tıp uzmanlık dernekleriyle, basınla ve kamuoyunun işbirliği ile yürütülmesi gerek.

  • Aşı reddi ve kararsızlığının da aynı biçimde üzerine gidilmesi gerek.

“KIZAMIK OLAĞAN KOŞULLARDA KOMPLİKASYONSUZ SEYREDER FAKAT BAĞIŞIK DURUM BOZUKSA, BESLENME YETERSİZLİĞİ VARSA, ALTTA YATAN BAŞKA BİR HASTALIK VARSA, SOSYO-EKONOMİK YETERSİZLİK, YOKSULLUK GİBİ NEDENLERLE KOMPLİKASYON GELİŞEBİLİYOR”

Türkiye’deki son bir yıllık kızamık olgularına baktığımızda; 2023 Ocak ayında 193, Şubat’ta 340, Mart’ta 445, Nisan’da 506, Mayıs’ta 567 ve Haziran’da 782 olmak üzere düzenli biçimde tırmanan bir olgu sayısı görüyoruz. Bir önceki altı aya baktığımızda ise örneğin; geçen Temmuz’da 12, Ağustos’ta 6, Eylül’de 8, Ekim’de 16, Kasım’da 17, Aralık’ta 25 olduğunu görüyoruz. 2023 Ocak’ında hemen izleyen aylarda yani 193 olguya tırmandığını görüyoruz. Bu verilerle üstelik kayda girenlerin buzdağının ucu olduğu gerçeğini de unutmadan yakalanabilenlerin, yakalanması gerekenlerin neredeyse kabaca 10’da 1’i olduğu gerçeğini dikkate aldığımızda bu tabloya salgın deme olanağı ne yazık ki var. Yatış durumlarına baktığımızda; bu kızamık olgularının Ocak’tan başlayarak söylemek gerekirse; 18, izleyen ay 63, sonraki ayda 79, 98 ve 139 ve geçen iki ay öncesinde yani Haziran’da da 164 kızamıklı çocuğun hastaneye yatırıldığını görüyoruz. Bu rakamlar da yüksek sayılır. Kızamık olağan koşullarda komplikasyonsuz seyreder, kapanır fakat bağışık durum bozuksa, beslenme yetersizliği varsa, altta yatan başka bir hastalık varsa, sosyo-ekonomik yetersizlik, yoksulluk gibi nedenlerle komplikasyon gelişebiliyor. Başta zatürre olmak üzere hastaneye yatırma gerekliliği doğuyor. Olağan koşullarda kızamık olgularında hastaneye yatırmaya gerek yok.

“BİR YAŞIN ALTINDAKİ 203 KIZAMIK OLGUSUNDA NEREDEYSE %97-98’İNDE
TEK DOZ BİLE OLSA AŞI YOK!”

Aşılama durumuyla ilişkilendirmeye çaba gösterirsek şunu görüyoruz:

Bir yaşın altında 203 kızamıklı olgu var. Bunların içinde tek doz olsa da kızamık aşısı olanlar % 1-3 dolayında. Dolayısıyla bir yaşın altındaki 203 kızamık olgusunda neredeyse yüzde 97-98’inde tek doz bile olsa aşı yok. Zaten bir yaşın altında tek doz aşı yapılmış olmasını bekliyoruz. Dokuz ya da on iki aylıkken bir doz yapılması sonra bir yineleme yapılması biçiminde olmalı. 1-4 yaş aralığında 2 doz mutlaka yapılmış olmasını bekliyoruz. 1-4 yaş arasında toplam 1700 dolayında kızamık olgusu var. Aşılama dağılımına baktığımızda bunların ancak üçte birinden azının tek doz aşıya sahip olduğunu, iki doz aşının ise beşte birden de az olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla, bu açık veri gösteriyor ki; aşılamada ciddi bir gevşeme ve savsaklama (ihmal) var. Bunlar (kızamıklı çocuklar) kimler? Ülkenin nerelerinde? Sağlık Bakanlığı’nın verileri paylaşması gerekiyor.

“KIZAMIK SALGINLARINI ÖNLEMEDE ÇOK YÜKSEK DÜZEYDE AŞILAMA GEREKİYOR”

Özellikle düzensiz-kaçak göçmenlerde durum nedir, bakmak gerekiyor. Örnek olarak; kızamık aşısının bir salgın çıkmaması için en az %95 düzeyinde olmasını bekleriz. Kızamık salgınlarını önlemede çok yüksek düzeyde aşılama gerekiyor. Yüzde 95’lerin altına inmemeli. Çünkü kızamık çok bulaşıcı. Covid-19 gibi değil. Kapalı ortamlarda, okulda, işyerinde özellikle kışın, soğuk mevsimde kapalı ortamda çok kolay bulaşabiliyor.

“AŞILAMADA CİDDİ BİR GERİLEME VAR. BÖYLE GİDERSE SALGIN BÜYÜYEBİLİR”

Deprem bölgesinde çadırlarda, konteynırlarda insanların kalabalık yaşadıklarını biliyoruz. Kızamığın yakın temasla geçtiğini akılda tutacak olursak; bu olumsuz bir etmen. Kızamık 1 tek doz aşısının % 95 ve üzerinde olduğu 2022 verileriyle 40 ilimiz var. 81 ilin ancak 40’ında kızamık aşısı %95’in üstünde. Oysa 2017’de 53 ilde tek doz kızamık aşısı oranı % 95’in üstündeydi. 2017’den 2022’ye beş yılda 53 ilden 40 ile indiğini görüyoruz. Kızamık-2 aşısına baktığımızda; %95 ve üzerinde aşılı 43 ilimiz görünüyor. Bu da 81 ilin %53’üne karşılık geliyor. Dolayısıyla ciddi bir gerileme var. Böyle giderse bu daha da büyüyebilir.

“SAĞLIK BAKANLIĞI’NIN BELİRTTİĞİMİZ ÇERÇEVEDE ÖNLEMLERİ ALMASI ve SAYDAM OLMASI ZORUNLULUĞU VAR”

Önlemleri daha önce sıraladık. Ek doz aşılamanın yapılması gibi.

Okullar açılacak Eylül’de, bu bakımdan kampanyanın yürütülmesinde hızlı davranılması, okul aşılarının zamanında aksatmandan tamamlanması ve aşı kararsızlığı-reddi ile savaşım verilmeli (mücadele edilmeli). Kovit-19 döneminde karşı kampanyalar yapıldı, aşıların sözde olumsuz etkilerine ilişkin ve bunlar tümüyle bilim dışıydı. Bakanlık bunlarla da etkin biçimde savaşmalı.

  • 21. Yüzyılın başlarında Türkiye’de yeniden bir kızamık salgını yaşanması gerçekten Türkiye için utandırıcı bir durum.

Çocuklarımız, bebeklerimiz kızamıktan ölmesinler, engelli kalmasınlar. Bunun için Sağlık Bakanlığı’nın belirttiğimiz çerçevede önlemleri alması ve saydam olması zorunluluğu var.”

Videoyu izlemek için üstünde tıklayınız.. (9,5 dakika)

ARTI TV konuşmamız : ARTAN KIZAMIK OLGULARI SORUNU

Dostlar,

Türkiye’mizin yakıcı ve acımasızca oynanan (manüple edilen!) gündemi içinde “gerçek” sorunlarımız unutturulup geçiştirilebiliyor.. Hukuk devletinden uzaklaşan otoriter – totaliter – despotik ve sonunda diktatörlük düzenlerinde bu “oyun” vazgeçilmez, son derece önemli egemenler için.

Dün, 1 Temmuz 2023 günü ARTI TV‘den arandık ve “ARTAN KIZAMIK OLGULARI” sorunsalını değerlendirmemiz istendi. 15:20 dolayında bağlandık ve yaklaşık 17,5 dakika sorunu irdeledik, sayın sunucu Denizcan Abay’ın sorularını yanıtladık.

Kızamığa yakalanan bir yaş altındaki bebeklerde özellikle, 1-4 yaş arasında epey, %95’ten çok… aşılama eksiği var.. Demek ki son 1 yılda bebek kızamık aşılamaları çoookkkk tavsamış.
Kızamık tanısı alan 1-4 yaş arasındaki çocuklarımızda ise aşısızlık %60 gibi. Demek ki son 4 yılda çocuk kızamık aşılamaları da çookk tavsamış. Sorumlu kim? Sağlık Bakanlığı, Bakanlığı uzatılan 2 Bakandan biri olan Dr. F. Koca, üstelik bir Çocuk Hekimi olarak baş sorumlu. Üstelik ulusal kamuyouna hiiiiiiç bilgi vermeksizin..

2023 yılının ilk 4 ayında 2005 kişide olası kızamık olgu incelemesi yapılmış olup bunların 1440’ı kesin olgu olarak saptanmış” olmasına karşın. Kızamık ölümleri de saklanmış Türkiye kamuoyundan. 8 dolayında ölümden söz edilmekte. Kızamık olağan koşullarda binde 6 dolayında öldürücü. 1440 kesin olguda 8-9 olgu olağan olarak beklenir. 1440 kesin Kızamık olgusuna karşın hiç ölüm olmaması “anormal”. Kaldı ki, bu salgın denebilecek yayılmada Kızamığa yakalananlar, beklenir ki alt sosyo-ekonomik kırılgan insanların bebekleri – çocukları olsun.. Yoksul, göçmen, işsiz, depremde barınaksız, sağlık hizmetlerine erişemeyen, beslenmesi bozuk – malnütrisyonlu.. 2023’ün ilk 4 ayı.. Kış ve soğuk zamanlar ve zatürre (pnömoni) en ciddi ölümcül komplikasyonu kızamığın. Olguların dağılımını bilmiyoruz. Sağlık Bakanlığı bilgi vermek bir yana, örtüyor.

Eee Dr. Koca Kovit-19 ölümlerini, olgu sayılarını da “ustalıkla” (maharetle) yönetmişti (!)
En son açıklanan ölüm sayısı 101 bin idi ama 23 Şubat 2023 günü TÜİK, 2 yıllık “erteleme” den sonra 2 ardışık yıllık ölüm verilerini açıklamış ve 220 bin “fazladan ölüm” itiraf edilmişti. Bu fazladan 220 bin ölümü açıklayacak tek / biricik etmenin Kovit-19 olduğu ortada. Ülkemizde başkaca bir kıran; açlık, savaş, kıtlık, iç çatışma, toplu intihar (!), savaş, başkaca salgın.. olmadığına göre..

Fakat Sağlık Bakanlığı, DSÖ’ne (Dünya Sağlık Örgütü) “bir miktar” olgu bildiriyor. Nisan 2022 – Mayıs 2023 arası toplam 457 olgu.. DSÖ Avrupa Bölgesi üyesi olarak toptan saklama yapamıyor..
***
Bizim de üyesi olduğumuz HASUDER – Halk Sağlığı Uzmanları Derneği, web sitesinde

“KIZAMIK DENETLENEBİLİR VE ÖNLENEBİLİR BİR HASTALIKTIR, ÜLKEMİZDE KIZAMIK SALGINI KABUL EDİLEMEZ!” başlıklı bilimsel yazanak (rapor) yayınladı. Buna göre;

  • Türkiye’de Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre 2023 yılının ilk 4 ayında 2005 kişide olası kızamık vaka incelemesi yapılmış olup bunların 1440’ı kesin vaka olarak saptanmıştır.
  • 242’sinin hastaneye yatışı yapılmıştır. Bu sayı ile ülkemiz 2019 yılından bu yana son 4 yılın en yüksek kızamık vaka sayısına ulaşmıştır.
  • Son 12 ay içindeki vakalar (olgular) incelendiğinde ise; yaşa göre insidansın (görülme hızının) en yüksek olduğu kesimin 1-4 yaş dilimi olduğu ve bütün yaş dilimlerinde büyük çoğunluğun aşısızlardan oluştuğu görülmektedir.
  • DSÖ Avrupa Bölgesi’ndeki vakaların yaklaşık yarısı Türkiye’dedir.
  • Ancak ülkemizden erişebileceğimiz herhangi bir veri kaynağı bulunmamaktadır.
  • Kızamık aşılamasının toplumsal düzeyde yapılmasına karşın, aşı yapılamayanlar ya da aşı yapılıp bağışıklık gelişmeyen kişiler nedeniyle duyarlı nüfus birikmektedir.
  • Duyarlı nüfusun büyüklüğüne göre kısa süreli ve düşük yoğunluklu kızamık salgınları görülebilir.
  • 2023 yılının ilk dört ayında ülkemizde kızamık vaka sayıları yüksek bir salgının yaşanması, popülasyonda duyarlı nüfusun beklenenden daha yüksek olduğunu (toplumsal bağışıklığın düştüğünü) düşündürmektedir. (KIZAMIK KONTROL EDILEBILIR VE ONLENEBILIR BIR HASTALIKTIR, ULKEMIZDE KIZAMIK SALGINI KABUL EDILEMEZ! (hasuder.org)

Kızamık Salgınının olası nedenleri

Temel nedenlerden biri Kızamık aşılarının aksaması, kritik derecede düşmesi. Bunun da nedenleri :
– Kovit-19 döneminde genel olarak aşılamaların aksaması
– Kovit-19 aşıları üzerinden toplumda aşı karşıtlığı ve aşı çekincesinin yaygınlaşması ve Sağlık Bakanlığı’nın bu bağlamda hemen hemen hiç önlem almaması, seyirci kalması
– Ekonominin olağanüstü bozukluğu, korkunç açıklar (bütçe, dış ticaret ve cari açık) nedeniyle aşı dışalımında zorlanma
Türkiye’nin hiç aşı üretememesi nedeniyle tümüyle dışa bağımlı olması
– Ülkemize 2011’den bu yana doluşan / doldurulan milyonlarca düzensiz göçmen, kaçak ve bu kitlelerin aşırı doğurganlığı, yüksek kayıt dışılığı, sosyo-ekonomik kırılganlığı
Neo-liberal vahşi – özelleştirmeci sağlık politikaları dayatması yüzünden etkin ve yaygın Koruyucu Sağlık Hizmetlerinin verilmemesi / verilememesi..

Türkiye’de 2007-2010 arası yıllık toplam Kızamık olgusu sayısı on’un (10!) altında idi. “Kızamıksız ülke” belgesi almak üzere idik. 2011’de BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) ile Suriye’de iç savaş çıkarmaya alet olmanın ardından kitlesel göçler…. ve durum bu.

İki yıl önce bir G20 toplantısı sonrasında da vurgulanmıştı :

  • Ardışık afetler salt bir zaman sorunu..

Önlem alan ülkeler olası afetleri önlüyor, öteliyor.
Türkiye ise akıl ve bilim dışı yönetiliyor / yönetilemiyor.
Dolayısıyla KÖK NEDEN “KÖTÜ YÖNETİM”

  • Türkiye AKP=RTE’nin şeriat bataklığına sürüklenen yönetimsizliğinden kurtulmadıkça, daha pek çok sorun yaşayacak.

Masum insanlar, işçiler, bebek ve çocuklar sağlığını yitirecek, hastalanacak, engelli kalacak, erken ölecek.. İnsanlaşamayacak.
***
Neler yapılabileceğini de konuştuk..
İzlemek için lütfen tıklayınız.. paylaşınız, gereklerini yapınız..

AŞI YAŞAM KURTARICIDIR..
AŞI KARŞITLIĞI BİLİMSEL DEĞİLDİR.
AŞILAR İLAÇLARDAN BİLE DAHA GÜVENLİ TIBBİ – BİYOLOJİK ÜRÜNLERDİR.
AŞISI OLAN BULAŞICI HASTALIKLARDAN KORUNMANIN EN ETKİLİ YOLU AŞILANMADIR
AŞILANMA YAKINLARIMIZ VE TOPLUMA KARŞI SORUMLULUK GEREĞİ BİR YÜKÜMDÜR.
ÇOCUKARI AŞILATMAMAK ANABABA İÇİN MUTLAK BİR HAK DEĞİLDİR, SINIRLANABİLİR.
(Anayasa m.12, 56 ve BM Çocuk Hakları Sözleşmesi, Çocuk Koruma Yasası vd.)

https://youtu.be/lEGB3kQghVI 

Sevgi ve saygı ile. 02 Temmuz 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net       profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter : @profsaltik

Not : Soruna ilişkin olarak geçtiğimiz günlerde de web sitemizde paylaşımlarımız oldu..

EGE POSTASI’na demecimiz : ARTAN KIZAMIK OLGULARI SORUNU | Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
TTB UDEK Üyesi KLİMİK, HASUDER ve Türk Pediatri Kurumu’nun Türkiye’deki Kızamık Salgını Üzerine Görüşü | Klimik | Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM

Halk Sağlığı Uzmanları Derneği 6 Şubat Depremleri Hatay İli Saha Raporu

Dostlar,

Bizim de üyesi olduğumuz HASUDERHalk Sağlığı Uzmanları Derneği‘nden aşağıdaki iletiyi aldık :

  • “Yaşanan deprem felaketi nedeniyle 12-17 Şubat 2023 tarihleri arasında Hatay Büyükşehir Belediyesi’nde halk sağlığı hizmetlerinin organizasyonu için Halk Sağlığı Uzmanları Derneği adına bölgede görev yapan Prof. Dr. Pınar Okyay, Prof. Dr. Kayıhan Pala, Uz. Dr. Pelin Şavlı Emiroğlu, Arş. Gör. Dr. Muhsin Güllü ve Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı öğretim üyeleri Prof. Dr. Tacettin İnandı ve Prof. Dr. Nazan Savaş tarafından hazırlanmış olan “Halk Sağlığı Uzmanları Derneği 6 Şubat Depremleri Hatay İli Saha Raporu” HASUDER web sayfası ve sosyal medya hesaplarında paylaşılmıştır.
    Rapora aşağıdaki bağlantıdan ulaşılabilmektedir.”

Emeği geçenlere çok teşekkür ederiz.

Biz de bu tarihsel ve çok yararlı raporu (49 sayfa) web sitemizde paylaşmak istiyoruz ..

HASUDER, Hatay Saha Raporu, 6 Şubat Depremi için

Sevgi ve saygı ile. 23 Şubat 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net       profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter : @profsaltik    

Halk Sağlığı Uzmanları Derneği (HASUDER) : Sağlık Bakanlığına çağrı..

Halk Sağlığı Uzmanları Derneği (HASUDER) : Sağlık Bakanlığına çağrı..

Değerli üyeler,

Sağlık Bakanlığı İl/ilçe Müdürlükleri Yönetici Sözleşmeleri konusundaki basın bildirimiz ektedir.

Saygılarımızla.

HASUDER Yönetim Kurulu
*****

SAĞLIK BAKANLIĞI  İL/İLÇE MÜDÜRLÜKLERİ
YÖNETİCİ SÖZLEŞMELERİ İLE İLGİLİ BASIN BİLDİRİSİ

23 Şubat 2019 tarihinde Dernek olarak gerçekleştirdiğimiz “Uzmanlık Eğitimi, Hizmet Sunumu ve Mesleki Gelişim Bütünleştirme Çalıştayı Raporu”nda ve Sağlık Bakanlığı’na ilettiğimiz sonuçlarda HalkSağlığı Başkanı, Başkan Yardımcılığı, birim sorumlusu, ilçe sağlık müdürü ve birim sorumlusu atanmasında Halk Sağlığı Uzmanlarına öncelik verilmesinin gerekliliğine vurgu yapmıştık.

Bakanlıktan talep ettiğimiz Halk Sağlığı uzmanlık envanterinin elimize henüz ulaşmamış olması nedeniyle, Temmuz 2020 itibari ile sahada çalışan Halk Sağlığı Uzmanları Çalışma grubumuzun çıkardığı envanter sonucu, Bakanlığın Halk Sağlığı Uzmanlık tanımı kapsamında uzmanlarımızın ne kadar değerlendirildiğini bir kez daha gözlemlemiş olduk:

Türkiye genelinde;

Kamuda çalışan 453 Halk Sağlığı Uzmanı vardır.

81 ilin hiçbirinde İl Sağlık Müdürü olarak görevlendirilmiş Halk Sağlığı Uzmanı yoktur. 

974 ilçede İlçe Sağlık Müdürü olan Halk Sağlığı Uzmanı sayısı 32,
Toplum Sağlığı Merkezi Başkanı ise 18’dir.

İl Sağlık Müdürlüklerinde Halk Sağlığı Hizmetleri başkanı olan 5 Halk Sağlığı Uzmanı,
başkan yardımcılığı yapan 10 Halk Sağlığı Uzmanı bulunmaktadır.

Halk Sağlığı Uzmanı; sağlık düzeyini, sorunlarını, nedenlerini ve sağlık gereksinmelerini saptayan, sağlık politikaları geliştirerek çözümler üreten, bu programların yürütülmesinde görev alan ve sağlık hizmetlerinin her kademesinde yöneticilik yapan hekimdir.

Aldığı koruyucu hekimlik, epidemiyoloji ve istatistik eğitimi de –geçirmekte olduğumuz koronavirüs pandemisi göz önüne alınarak– özellikle halk sağlığı başkanlık ve başkan yardımcılıkları ile bulaşıcı hastalıklarla ilgili birimlerin ve ilçe yöneticiliklerinde halk sağlığı uzmanlarına öncelik verilmesi gerektiğini hatırlatmalıdır.

25 Ağustos 2017’de Olağanüstü Hal (OHAL) kapsamında çıkartılan 694 KHK ile Sağlık Bakanlığının teşkilatında yapılan değişikliklerle İl-İlçe Sağlık Müdürleri, bağlı birimlerinin yönetimlerinden sorumlu Başkanlıklar ve “uzman” tanımı ile eski şube müdürlükleri kapsamında çalışan sağlık personelleri sözleşme ile çalışmaya başlamıştı.

  • Bu kapsamda, ilgili sözleşmelerin yenilendiği duyumunu aldığımız şu dönemde, atamaların görev tanım ve yetkinliklerin göz önünde bulundurularak yapılması ve ülke genelinde yapılan atamaların deneyim ve yetkinlikleri belirtilerek paylaşılmasını talep ediyoruz.

Arz ederiz.

Halk Sağlığı Uzmanları Derneği (HASUDER)

KORONA SALGININ TÜRKİYE SEYİR DEFTERİ..

KORONA SALGININ TÜRKİYE SEYİR DEFTERİ..

19 Nisan 2020, saat 23:53

1. Salgın iyi yönetilemiyor, hasta (86 bin +) ve ölüm sayıları (2017!) hızla tırmanıyor; S. Bakanı ise artma eğiliminin yavaşladığından söz edebiliyor!?
2. 10 Nisan 2020 gecesi faciasının 58 dolayında fazladan ölüme 25 bin+ ek hastaya yol açacağını, bu artışın yarısının 1. hafta sonunda görüleceğini, kalanının 2. haftaya yayılacağını TV’lerde öngörmüştük.
3. Dün İran’ı geçmiştik, bu gün Çin’i de geçtik, 3. sıradayız toplam olgu sayısı bakımından! Bunları da öncesinde TV’lerde öngörmüştük.
4. “Piknik karantinaları“nın beklenen yararı sağlamayacağını paylaşmıştık yine TV’lerde, sonuçları acıyla görüyoruz..
5. DSÖ Türkiye temsilcisine şöyle ya da böyle demeç verdirilebilir, verdirildi ama DSÖ Avrupa Bölge Bşk. ciddi uyarı yaptı İtalya ve Türkiye’ye..
6. Hürriyet’ten bir köşe yazarı bu gün adımızı vermeden sataşmış epeyice, dispepsi ciddi.. söylediklerimiz acıtıyor; halkta algı yönetimi sürsün isteniyor; saptamalarımız – önerilerimizle yüzleşme nerede?
7. En az 14 günlük tam “lock down” için her geçen gün 3,2 milyar $ mali yük biniyor. Son 3 gündür her gün gecikme ulusal gelirden %0,4 daha fazlasını götürüyor. (Yıl sonunda 800 milyar $ GSMH beklentisiyle; 3 gün önce ilan edilse idi %7,8 bedel, dün %8,2, bu gün %8,6.. Yarın??? Artan hasta ve ölümlere ek ne yazık ki..)
8. Test tekniğinde / güvenilirliğinde bir iyileşme yok.
9. Bereket OH klorokin + kombinasyonlar işe yaradı! Yaramayabilirdi de..
10. Önümüzdeki hafta da böyle 100+ ölüm / gün giderse, -ki gidebileceği kaygısı içindeyiz- Ülkeyi 14 günü kapatmayı artık ciddi ciddi düşünebilirler, düşünmeliler.
11. Bu gün Cumhuriyet 2. sayfada Dr. Ceyhun İrgil bizi epey şımartmış..
12. 1 düzine saptama yeter sanırız.. 12 “kutsal” (!) sayı imiş..

İşimiz rastgele..
****
NE YAPMALI??

1. Bilim kurulu kararları her akşam resmen açıklansın.
2. İktidar bu önerileri uygulama / kısmen uygulama – uygulamama gerekçelerini açıklasın.
3. Hızla, 1 hafta içinde bir antikor taraması (sero-prevalans çalışması) yapılsın Türkiye’yi temsil edecek büyüklük ve bileşimde bir örneklemde. Toplum bağışıklığı (herd immunity) düzeyi ortaya konsun. Bu hız (rate) diyelim ki % 10 ise, 88 milyon nüfus X.10 = 8,8 milyon insanın bulaşlı olduğunu gösterir. Toplum bağışıklığı bakımından 11 Mart’tan bu yana 40 günde geldiğimiz yeri saptar. Salgın yönetim stratejisinde iktidarın bir dayanağı, umudu da bu. Yani bir yandan bulaş toplumda yayılsın, zaten %80-85’i ayakta – belirtisiz – hastaneye başvurmadan geçiriyor, hastanelere başvuran %15’i nasılsa göğüslerim, zamana yayarım, toplumda bağışıklık oranı hızla yükselir ve salgın eğrisi inişe geçer beklentisi.. Önümüzü görürüz böylesi bir sero-prevalans çalışmasıyla.. %50-60 toplum bağışıklığını bekleyecek gücümüz var mı, daha ne denli zaman gerek, daha ne denli insan ölecek… bunu kestirebiliriz.
3. Aktif sürveyansı bir kez daha anımsayalım; çoooooooook olgu var toplumda ve habire hastanelik vaka oluşuyor; Ro 4,1’in üzerinde. Aktif sürveyans yapmadan bunca hasta birikimini eritmek çok zaman alır ve bedeli çok yüksek olur. Almanya’da 83 m nüfus için test sayısı bizim 3 katımız, nüfusumuzun 5 m fazla olmasına karşın.
5. S. Bakanı çaresiz / iki arada bir derede.. Artış eğiliminde azalma var.. derken İran ve Çin’i geçtik ve ölüm  / gün sayıları 120’leri aştı.. Şakası yok; her gün RESMEN 120+ masum insan ölüyor! Oysa bu ölümler ciddi oranda azaltılabilir, engellenebilirdi; öyle olmalıydı!
6. Hafta sonları gündüz saatlerinde 2 gün, arka arkaya 2-3 hafta kapı kapı dolaşıp test örneği alınsa idi, -ki 3-4 haftadır çığlık çığlığa söylüyoruz- şimdi tepeyi görmüştük, platoyu yakalayabilirdik. 2000 yılı öncesi nüfus sayımlarında olduğu gibi halkımıza hafta sonu gündüz evde kalması rica edilir, birkaç milyon insandan test örneği alınabilirdi.. Almanya şu günlerde trafikte arabanın içindeki insanlardan test örneği alıyor.. Çok sayıda mobil test alma birimleri var… 1,7 milyonu aştılar test sayısında.
7. Muhalefetten “TIK” yok.. ancak biz de yalnız değiliz. Tıp eğitimi aldığımız HÜTF ve İÜTF 77 gurubumuz hep bizimle. Binlerce mezunumuz hekimlerimiz de, sayısız meslektaşlarımız da.. üyesi olduğumuz TTB de, üyesi olduğumuz Mülkiyeliler Birliği de, üyesi olduğumuz EĞİTİM-İŞ de, üyesi olduğumuz ADD de, üyesi olduğumuz HASUDER de (Halk Sağlığı Uzmanları Derneği), yurtsever basın da..
8. İktidarın söylemlerimizi, önerilerimizi dinlediğini biliyor ve görüyoruz; ancak kendi fikirleri imiş gibi sunarak ve epey gecikme ile uyguluyorlar; yazık oluyor.
9. Bilim Kurulu üyesi meslektaşlarımızın da önerileri dikkat izlediklerini biliyoruz ancak iktidar onları kullanabilir; TV’lerde üstü kapalı anımsattık. Yarın iktidar, “Bilim Kurulu ne dediyse biz onu yaptık..” deyip acı bir fatura kesmesin bu değerli meslektaşlarımıza.. Danışmanlığın da bir sınırı olmalı..
10. İktidardan SAYDAM yönetim istenmeli.. Salgın verilerini ayrıntılı yayınlamalılar webde ve sürekli güncelleyerek.. Günde en az 2 kez..
11. Kriz yönetim merkezi kurulmalı.. Cumhurbaşkanı yardımcısı başkanlığında; orada tarım, turizm, istihdam, yoksulluk….. uzman kurullar somut çözümler üretmeli. Tıp Bilim kurulu sürmeli; sağlık sisteminin 1. Basamağı bu süreçte özellikle ve hızla güçlendirilmeli. Refik  Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü aynı adla yeniden açılmalı ve BSL4 Viroloji Laboratuvarı kurulmalı..
12. Öneri sayısı da 12 oldu… biz bu gün 12’ye takıldık galiba (!)..
*****

Umudu elden bırakmamalı, zaman iktidarı köşeye sıkıştırıyor; aşacağız bu bunalımı da..
Bu ay sonu, Mayıs ortası tepeyi görürüz sanırız (çok sınırlı bilgi ile öngörümüz)..
Yavaş yavaş normalleşiriz izleyen aylarda..
Aşı ve yeni ilaç umudumuz da var.
Hiçbir şey yapmasak çoooooooooooook kurban vererek toplum bağışıklığı % 50-60’ı aştığında yangın gene sönme evresine girer 2-3 ayda.

Sonbaharda okullarımızı açabiliriz, epey normalleşmiş oluruz..

Dayan ha dayan Türkiye’m; ama salgın yönetimi de yukarıdan beri yazageldiklerimizi, 23 Mart’tan bu yana 30’a varan TV programlarında aktarageldiklerimizi dikkate almalı..

Not : Zonguldak valisi mutlaka görevden alınmalı ve disiplin cezasına çarptırılmalı..

Sevgi ve saygı ile. 19 Nisan 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc

Hekim, Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (SBF-Mülkiye)
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı

www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

HASUDER (Halk Sağlığı Uzmanları Derneği) Dünya Sağlık Örgütü 24-30 Nisan AŞI HAFTASI Basın Açıklaması

HASUDER (Halk Sağlığı Uzmanları Derneği) Dünya Sağlık Örgütü 24-30 Nisan AŞI HAFTASI Basın Açıklaması

24-30 Nisan Dünya Aşı Haftası olarak kutlanmaktadır. Dünyada hiçbir sağlık hizmeti, sağlıklı içme suyu ve sanitasyon dışında, bağışıklama hizmetleri kadar toplum sağlığına katkı sağlamamıştır, sağlamamaktadır. Bugün dünyada aşıların yaygın olarak kullanılmasıyla her yıl beş yaş altı 3 milyon çocuk ölümü önlenmektedir. Bağışıklama hizmetleriyle ölümü önlenen çocuklardan çok daha fazla sayıda çocuğun hasta olması ve engelli kalması önlenmektedir. Aşı, bugüne dek bulunmuş maliyet etkinliği en yüksek sağlık aracıdır. Çocuk bağışıklamasına harcanan her 1 doların sağlanan yararlar açısından getirisi 44 dolara kadar çıkabilmektedir. 2017 yılında dünya genelinde bu güne dek en yüksek aşılama sayılarına ulaşılarak 116.2 milyon çocuğun aşılandığı rapor edilmektedir. Bu başarı başta sağlık çalışanları olmak üzere, çocuklarını aşılatan anababalara bağlıdır, onları bu güzel haftada kutluyoruz.

Bununla birlikte hala 20 milyon çocuğun aşılanamadığı ya da aşıya ulaşamadığı
bildirilmektedir. Bu çocukların da aşılanmasıyla, her yıl 1.5 milyon çocuk ölümünün daha
önlenebileceği rapor edilmektedir. Ne yazık ki, aşılanamayan ya da aşıya ulaşamayan çocuklar daha çok geri kalmış, çatışma ve dezavantajlı bölgelerde yaşamaktadır. Ülkemizde halihazırda Genişletilmiş Bağışıklama Programı (GBP) çerçevesinde toplam 13 hastalığa karşı (Tüberküloz, Tetanoz, Difteri, Boğmaca, Çocuk Felci, Hepatit B, Hepatit A, Pnömokok, Hemofilus influenza tip b, Kızamık, Kızamıkçık, Kabakulak, Suçiçeği) Sağlık Bakanlığı tarafından aşı yapılmaktadır. GBP çerçevesinde yapılan aşıların tümü Sağlık Bakanlığınca
ücretsiz olarak yapılmaktadır. Bağışıklama hizmetleri 5 yaş altı çocuklar ve gebeler için Aile Sağlığı Merkezlerinde verilmekte iken; okul, hac ve umre aşıları İlçe Sağlık Müdürlükleri ve Toplum Sağlığı Merkezleri tarafından yürütülmektedir.

Ülkemizde bağışıklama hizmetleri ile aşı ile önlenebilir hastalıkların görülmesinde %90-100 arasında düşme sağlandığı rapor edilmektedir. Bağışıklama hizmetleri sayesinde ülkemizde her yıl yaklaşık 14 600 çocuk ölümünün önlendiği kestirilmektedir. Bu başarı aşıların çocuklara yapılmasına bağlıdır. Ama hala ülkemizde çocukların %25.9’unun (TNSA 2013) aşısının eksik veya hiç aşılanamadığı rapor edilmektedir.

Ülkemizde Osmanlı’nın son yıllarından ve Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren aşı üretimi
ve bağışıklamaya önem verilmesine karşın, 1990’lı yıllarda ülkemizde aşı üretimine son verilmesi, uygulanan aşıların tamamının yurtdışından ithal edilmesi aşı tedariğinin sürekliliği ve maliyetinde önemli bir sorun oluşturmaktadır. Ayrıca aşıların ithal edilmesi, ülkemizde bazı anababalarda aşı ve içeriğine güven sorunu yaratarak, aşı reddi ve terettüdünü artıran nedenlerden biri olarak görülmektedir.

Aşı ve bağışıklamanın olumlu etkisini en yüksek oranda gördüğümüz 21. yy’da, aşı reddi ve
terettüdü hem ülkemizde hem de dünyada artış eğilimindedir. Bu sorunun altında pek çok neden
olmakla birlikte; ortamda aşı ve bağışıklama ile ilgili bilgi kirliliği, aşı ile önlenebilir hastalıkların görülmesindeki dramatik azalmanın zihinlerde bu hastalıkları unutturması ve sonucunda anababalarda aşı gerekliliğinin sorgulanması (Aşı Paradoksu), aşıya ve aşı içeriğine güvensizlik ve dinsel nedenler başlıca nedenler olarak görülmektedir. Bununla birlikte aşı reddi ve terettüdü ile ilgili nedenlerin bölge ve ülkeler arasında da farklılıklar gösterdiği, bu nedenle sorunun çözümünde sihirli bir uygulamanın olmadığı, nedensel örüntünün analiz edilerek hareket edilmesi önerilmektedir.

Son yıllarda artan aşı reddi ve terettüdü ülkemizde aşı ve bağışıklamayla ilgili sağlık mevzuatında da değişiklik yapılması gerektiğini ortaya koymaktadır. Ülkemizde bağışıklama ile ilgili diğer bir sorun da Birinci Basamak Sağlık Hizmetlerinde Bölge Tabanlı Sağlık Hizmeti sunumundan Aile Hekimliği Sistemi ile Birey Tabanlı sağlık hizmetine geçilmesiyle, aile hekimlerine kayıtlı olmayan ve dezavantajlı olan kişilerin aşılanmasında sorunlar
yaşanabilmektedir. Bu sorunlar ülkemizde bağışıklama hizmetlerini olumsuz yönde etkileyebilir!
Aşılardan beklenen yararın ortaya çıkabilmesi için aşıların hedef popülasyona yapılması
gerekmektedir. Aşı yapılan kişiler aşı ile önlenen hastalıklardan korunur. Hedef popülasyonda aşı
kapsayıcılık oranı %95’in üzerine çıkar ve bu düzey sürdürülürse Toplumsal Bağışıklık sağlanmış olur. Toplumsal Bağışıklık sağlanan bir toplumda, o bulaşıcı hastalık salgın yapamaz ve zamanla yok olur gider. Bunun için aşı ile önlenen hastalıkların aşılarının toplumda yüksek oranda yapılması yaşamsal öneme sahiptir. Aksi takdirde, aşı ile önlenen hastalıklar eskisinden daha ağır salgınlara yol açabilir. Nitekim 2019 yılının ilk 3 ayında, 2018 yılının ilk 3 ayına kıyasla rapor edilen Kızamık olgu sayısının dünya genelinde %300 arttığı rapor edilmektedir. Bu artışın Afrika bölgesinde %700, Avrupa bölgesinde %300, Doğu Akdeniz bölgesinde %100, Amerikalar  bölgesinde %60, Güney Doğu Asya ve Batı Pasifikte %40 olduğu bildirilmektedir. Aynı raporda Dünya genelinde kızamık aşısının 1. doz aşı kapsayıcılığının %85, 2. doz aşı kapsayıcılığının %67 olması başlıca sorun olarak görülmektedir.

Kızamık ve aşı ile önlenebilen hastalık salgınlarının önlenebilmesi için her bir aşı için aşı kapsayıcılık hızının %95’in altına düşmemesi gerekmektedir.

Birlikte Korunuyoruz: Aşılar İşe Yarar” temasıyla bu yıl kutlanan Dünya Aşı Haftasında
aşısı eksik kalan ya da aşıya ulaşamayan çocukların da aşılanmasında “Aşı Kahramanlarına” gereksinim duyulmaktadır. Çocuğunu aşılatan, çevresinde aşılanmayan çocukların aşılanmasına katkı sağlayan anababalar ve her yaştan kişi Aşı Kahramanı olacaktır. Aşı kahramanlarının sayesinde dünya, çocuklarımız ve herkes için daha sağlıklı olacaktır. Toplumda Aşı ve bağışıklama hizmetlerinin öneminin anlaşılması ve aşı kapsayıcılık hızlarının Toplumsal Bağışıklık düzeyinde olabilmesi için, başta sağlık çalışanları ve anababalar olmak üzere her yaştan insanın ortak çabasına gerek duyulmaktadır. Bu konuda Halk Sağlığı Uzmanları Derneği olarak her türlü katkıyı vermeye ve işbirliğine hazır olduğumuzu bildirmek isteriz.

Bugün ve yarınlarda hem çocuklarımız hem de her yaştan insanın aşı ile önlenebilir
hastalıklardan korunması için aşılanalım, aşılatalım.

Saygılarımızla. 29 Nisan 2019
HASUDER Bulaşıcı Hastalıklar Grubu

Prof. Onur Hamzaoğlu hürriyetine kavuşmalıdır!

Prof. Onur Hamzaoğlu hürriyetine kavuşmalıdır!

Selçuk Erez
(Prof. Dr., İstanbul Tabip Odası önceki başkanı)
Cumhuriyet, 14.6.18
(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)
Demokrasilerde halk, isteklerini yönetime yalnızca istidalar (AS: dilekçeler) yazarak iletmez: Yola çıkıp sloganlarla, pankartlarla yürümek, Gezi’de görüldüğü gibi bir yerde dikilip durmak da demokratik isteklerin açığa vurulması için kullanılagelmiş olan yöntemlerdir. Antikapitalist Müslüman Hareketi’nin yeryüzü sofraları da etkin bir istek, bir düşünce açıklama yoluydu. 
Ülkede baskılara direnen basın kuruluşları azalmışsa, aksaklıklar konusunda düşünce açıklamak için sokağa çıkanın başı gözü yarılmaktaysa başka eylem yolları ön plana geçer: Tiyatro bu konuda yararlanılmış olan çok değerli bir ortam olagelmiştir. 
Haldun Taner bu amaçla kabare tiyatrosu formunu kullanmıştı. Taner, ilk kabare tiyatrosu denemesini 1962’de gerçekleştirmiş, demokrasinin eksikliklerini ve gününün yöneticilerinin yetersizliklerini bu yoldan eleştirmişti. Taner’in bu konuda söyledikleri önemliydi: 
“Bizde politik-hiciv tiyatrosunun eksik olduğunu görüyordum. Bizim halkımız da buna yatkındı. Oynadığımız oyunun adı ‘Bu Şehr-i Stanbul ki ’62’ idi. Metnini ben yazdım, rejisini ben yaptım, hatta takdimciliğini dahi ben üzerime aldım.” 
Geçen yıl çok sayıda akademisyen geçerli bir gerekçe gösterilmeden üniversitelerden uzaklaştırıldığında ve memleketin en üst düzeyde bilgili insanları olan öğretim üyelerinin barışı yeğlemeleri suç sayıldığında İstanbul Tabip Odası insan hakları, düşünce özgürlüğü ve akademik özerkliğin güvence altına alınması isteklerini duyurmak için tiyatroya sığınmıştı. 
Görevlerinden uzaklaştırılmış akademisyenler ve İstanbul Tabip Odası, Taner’in Dostoyevski’nin bir öyküsünden esinlenerek yazmış olduğu Timsah” oyununu sahneleyerek bu tutumu İstanbul’da, İzmir’de ve Eskişehir’de eleştirmişti. 
Ancak bunca yazılana, çizilene karşın hata düzeltilmemiş, sürdürülmüştür: 
Yayınlarıyla, yetiştirdiği öğretim üyeleri ve öğrencilerle, Kocaeli Üniversitesi’nde yapmış olduğu araştırmalarla bilime çok önemli katkılarda bulunmuş ve Dilovası’ndaki çevre felaketini gün ışığına çıkarmış olan Prof. Onur Hamzaoğlu, barışı yeğleyen açıklamayı imzaladığı için üniversitesinden uzaklaştırılmış, Halkların Demokratik Kongresi Eş Sözcüsü olarak açıkladığı düşünceleri nedeniyle de tutuklanmıştır. 
Geçen hafta, İstanbul Tabip Odası üyeleri ve Barış Akademisyenleri, sona ereceği umulan bu yanlış gidişin sürdürülmesi konusundaki eleştirisini Prof. Onur Hamzaoğlu’nu konu edinen bir oyun ile açıkladılar. Oyun, Genco Erkal’ın danışmanlığında ve Gülsüm Soydan’ın yönetiminde bir okuma tiyatrosu biçiminde sunuldu.. 
* Prof. Onur Hamzaoğlu gibi çok önemli bir bilim insanının yerinin hapishane değil üniversitedeki kürsüsü olduğu gerçeği 12 Haziran’da kalabalık izleyici kitlesinin katılmasıyla kuvvetle vurgulandı. Basına etkin bir şekilde yansıyan bu isteğin gerçekleşeceği günlerin uzak olmadığına inanıyoruz.
======================================
Dostlar,
Meslek büyüğümüz – hocamız Prof. Dr. Selçuk Erez’in kaleme aldığı bu makale için kendisine teşekkür ederek yayınlıyor ve içeriğini bütünüyle paylaşıyoruz.Geçtiğimiz ay, bizim de içinde olduğumuz 24 Halk Sağlığı Profesörü bir basın açıklaması – çağrı yaparak, uzmanlık alanı Halk Sağlığı olan meslektaşımız Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu’nun tutuksuz yargılanmasını istemiştik..

Sevgili Onur, 17 Şubat’tan bu yana Sincan cezaevinde tutulmaktadır ve hakkında herhangi bir hüküm kurulmamıştır. Bu dönemde, hastalanan annesini ziyaret etmesine bile izin verilmemiş ve ancak cenazesine katılabilmiştir. Ergenekon – Balyoz vb. FETÖ tuzağı (kumpası) davalarda gördüğümüz acımasızlık sürdürülmektedir. Bunlar insanlık adına utanç vericidir ve yapılmamalıdır. Adalet, gün olur herkese -gerek değil- elzem olur; akıldan çıkarılmamalıdır.
Prof. Hamzaoğlu’nun bütün görüşlerine katılmadığımızı daha önce de belirtmiştik. Ancak Dr. Hamzaoğlu’nun yazıp – söylediklerinin ifade özgürlüğü kapsamında olduğunu düşünüyoruz ve bu eksende kendisini özgürce dile getirmesinin en temel insan haklarından biri olduğu inancındayız. Sevgili kardeşimiz Onur Hamzaoğlu için bu sitede daha önce de aynı bağlamda yazılara yer verilmiştir. Birkaçının erişkesi aşağıda.. Okunmasını ve gereğinin yapılmasını diliyoruz..
– http://ahmetsaltik.net/2018/05/14/ttb-baskanlarindan-cagri-prof-dr-onur-hamzaogluna-ozgurluk/
– http://ahmetsaltik.net/2013/10/03/prof-onur-hamzaoglundan-dik-durus-aynaya-bakamazdim/
– http://ahmetsaltik.net/2018/02/23/onur-hoca-ile-timsah/
– http://ahmetsaltik.net/2018/05/22/elbette-kazanacagiz/
Sevgi ve saygı ile. 15 Haziran 2018, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com

HASUDER : ŞEKER FABRİKALARI ÖZELLEŞTİRİLMESİN, NİŞASTA BAZLI ŞEKER ÜRETİMİNİN ÖNÜ AÇILMASIN!

ŞEKER FABRİKALARI ÖZELLEŞTİRİLMESİN,
NİŞASTA BAZLI ŞEKER ÜRETİMİNİN ÖNÜ AÇILMASIN!

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır.)

Bugün halk sağlığı açısından önemli bir tehlike olarak tartışılan Nişasta bazlı şeker (NBŞ), mısırın nişasta kısmından üretilen, şekere alternatif sıvı bir tatlandırıcıdır. Doğal değil, işlenmiş bir üründür; içinde çok yüksek oranda fruktoz bulunur.

Bu nedenle yüksek fruktozlu mısır şurubu olarak da adlandırılır. Maliyeti ucuz ve tatlandırma özelliği yüksek (çok tatlı) olduğu için gıda sektörü için çok caziptir. Gazlı ve meyveli içecekler başta olmak üzere çikolata, kek, şekerleme, reçel, marmelat ve jöle gibi şekerli gıdalarda yaygın şekilde kullanılmaktadır.

Eldeki kanıtlar, nişasta bazlı şekerlerin sağlık üzerine çok çeşitli ve olumsuz etkileri bulunduğunu göstermektedir.

  • NBŞ tüketimi kilo artışına ve obeziteye neden olur. Obezite, ülkemizde hem çocuklar hem de erişkinler için çok önemli bir sağlık sorunudur.

  • NBŞ, insülin direnci, tip 2 diyabet, hipertrigliseridemi (kanda trigliserid yüksekliği), abdominal (karın bölgesinde) yağlanma ve metabolik sendromla kesinlikle ilişkilidir.

  • NBŞ’nin çocuklarda diş çürüğü ile ilişkisi gösterilmiştir. Böbrek taşı ve gut hastalığına yol açabileceği düşünülmektedir.

  • NBŞ’nin özellikle çocuklarda yağlı karaciğer hastalığında aracı rol oynadığı konusunda yeterli kanıt oluşmuştur.

  • Doğrudan kanser oluşturduğu yönünde bir kanıt yoktur; fakat kilo artışı ve şişmanlık aracılığıyla kanserle ilişkisi olabileceğinden şüphelenilmektedir.

NİŞASTA BAZLI ŞEKERİN ÜRETİMİ HALKIN SAĞLIĞINI KORUMAK İÇİN SINIRLANDIRILMALIDIR!

Türkiye`de Şeker Kanunu`nun 3. maddesine göre pazarlanacak şeker miktarı, şeker türlerine göre kotalar ile belirlenir. Buna göre nişasta kökenli şekerler için belirlenecek toplam kota, ülke toplam kotasının %10’unu geçemez. Ancak Bakanlar Kurulu bu oranı artırmaya veya azaltmaya yetkilidir. Avrupa Birliğinde NBŞ için belirlenen kota % 5.3’tür. Türkiye’de ise Endüstrinin yönlendirmesiyle son 10 yıllık dönemde Bakanlar Kurulu NBŞ kotasını önce %15e yükseltmiş şimdi de %50 ye çıkarmayı tartışmaya başlamıştır.

Nişasta bazlı şekerlerin tüketilmemesi konusunda halkın bilgilenmesi ve toplumsal farkındalığın artırılması önemli olmakla birlikte, yeterli ve etkili değildir. Asıl önemli olan bu tür şekerin üretiminin kısıtlanmasıdır. Bu da halkın sağlığını her türlü yarardan üstün gören sağlıklı kamu politikalarının öncelenmesini ve uygulanmasını gerektirir.

Şeker fabrikalarının özelleştirilmesi, kâr etmenin toplumun sağlığından üstün tutulmasına ve üretimi daha ucuz olan nişasta bazlı şeker üretiminin artmasına neden olacaktır.

Bu gerekçeyle kamuya ait şeker fabrikalarının özelleştirilmesinden vazgeçilmeli, aynı zamanda Türkiye’de NBŞ kotasının artırılması durdurulmalı, Avrupa Birliği kota düzeyine indirilmelidir.
(http://hasuder.org/anasayfa/index.php/cal-sma-gruplar/bulas-c-olmayan-hastal-klar/484-saglikli-kamu-politikalarinin-oencelenmesi-icin-cagri)

HASUDER
Bulaşıcı Olmayan Hastalıklar Çalışma Grubu
========================================
Dostlar,

Bizim de üyesi olduğumuz HASUDER (Halk Sağlığı Uzmanları Derneği) yukarıdaki açıklamayı yayınladı web sitesinde.. Ne var ki; iktidar kanadında ipler tümüyle kopmuş görünüyor.. 

Tam bir karmaşa, başıboşluk ve TEK ADAMA TANRI GİBİ TAPINMA görüyoruz.. Çok hazin ve çok tehlikeli Türkiye için..

“Seçim İttifakı Yasası” Türkiye’de artık, yaygınlaşan deyimi ile “Demokrasiye çakılan son tabut çivisi..”. YSK da teslim alınmış durumda ve saçma sapan işler dünya alemin gözü önünde yapılagelmekte.

Mühürsüz zarf ve oy pusulalarının da geçerli olması ne demektir? Bir iktidar ve TBMM grubu bu denli mi gerçeklerden kopar ve gözü kararır? Sandık Kurulunun bu iki kağıdı mühürlemeyi ihmal etmesi / edebilmesi sorununa (!) karşı önlem olarak savunulabilir mi bu aklımızla alay eden yasal düzenleme? Sandık kurulunun yapacağı birkaç temel işten biri bu mühürleme işi değil midir? Mevzuata, yönergeye koyarsınız, sabah oy kullanmaya başlamadan önce bu mühürleme işinin bitirilmesini koşul koyarsınız.. Yurttaşı da iyice sıkılarsınız eğitimle, uyarıyla; zarfa ve oy pusulasına dikkat et, önce mührüne bak öyle al ve kulübeye git.. dersiniz.. Ama niyet başka.. Seçmen sayısından katlarca fazla zarf ve oy pusulası neden bastırılır?.. 26 maddelik yasanın TBMM’den jet hızıyla 1 gecede geçirilmesi TBMM’nin saygınlığı  adına ne çok acı verici! Her madde birkaç soru doğuruyor ve iktidarı suçüstü yakalamamıza kanıt oluyor.

AKP = RTE, ne pahasına olursa olsun seçim kazanmaya kilitlenmiş durumda. Sağduyunun zerresi kalmadı. Şeker fabrikalarının satışı – NBŞ şeker sorunu ve zincirleme doğacak ağır sorunları algılayabilecek düzeyde bir iktidar yok ortada.. Bu çok acı ve çok tehlikeli. 

Dış alemden de artık Afrin operasyonunun sonlandırılması için dozu giderek artan uyarılar geliyor. Ancak iktidar, denetimini yitirmiş durumda.. Tam bir şaşkınlık ve dissosyasyon izliyoruz. Yaşamın gerçekliklerinden kopmuş, kendi kurguladığı sanal alemde sürüklenen.

Bir politik şizofreni olgusu bu!.. Çok hazin, hatta dehşet verici..

Tüm uyarılar, öneriler, ricalar, çığlıklar, haykırışlar… boşlukta yitiyor; şizofrenik iktidarın harap burçlarından yankılanıp geri dönüyor..

Nereye dek?? Bilmiyoruz ama artık daha fazla uzamaması gerek.. Beka sorunu bu işte!

Sevgi ve saygı ile. 16 Mart 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – HASUDER Üyesi
Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

23. TIPTA UZMANLIK KURULTAYI SONRASI..

23. TIPTA UZMANLIK KURULTAYI SONRASI..

Dostlar,

09 12.17 günü AÜTF (Ankara Üniv. Tıp Fak.) salonlarında düzenlenen bu kurultaya Uzmanlık Derneğimiz HASUDER (Halk Sağlığı Uzmanları Derneği) adına görevli olarak katıldık. Toplantının duyurusunu sitemizde toplantı öncesinde paylaşmıştık (http://ahmetsaltik.net/2017/12/08/xxiii-tipta-uzmanlik-egitimi-kurultayi/).
Ülkemizin değişik yörelerinden gelen 140 katılımcı gün boyu sorunları tartıştı ve çözümler ürettiler. Sunuş konuşmalarının ardından TTB (Türk Tabipleri Birliği) Merkez Konseyi Başkanı Sn. Prof. Dr. Raşit Tükel  kapsamlı bir sunum yaptı Türkiye Tıp Ortamına ilişkin. Başlık şöyle idi :

Oldukça kapsamlı olan (87 yansı, 3.4 MB) bu sunuyu izlemek için üzerinde tıklayınız.

Ardından program gereği çalışma kümeleri ayrılarak raporlarını hazırladılar ve öğleden sonra bu raporlar teker teker sunuldu, tartışıldı, sonuç bildirgesi metni oluşturuldu. O arada Ankara Üniv. Siyasal Bilgiler Fakültesinden İdare Hukuku Uzmanı Sn. Prof. Dr. Onur Karahanoğulları’nın Sağlık Bilimleri Üniversitesi konulu değerlendirmesini dinledik. Onur hoca Mülkiye yıllarımızdan dostumuzdur, her zamanki gibi yüksek hukuk muhakemesi gücü ve derin hukuk bilgisi ile bu “ucube” sorunu irdeledi. Yöntem olarak ise katılımcılardan soru aldı ve o o sorular üzerinden yürüttü sunumunu.

Türk Radyoloji Derneğinden Radyolog Dr. Muzaffer Başak İstanbul’dan gelmişti ve çarpıcı bilgiler paylaştı. Örn. MR çekiminin OECD ortalamasının bin hasta başına 55 iken Türkiye’de  147 olduğunu vurguladı.

Şehir Hastanelerinin Sağlık Çalışanlarına Etkisi” başlıklı sunuyu HÜTF Halk Sağlığı AbD’ndan sevgili Doç. Dr. Cavit Işık Yavuz’dan dinledik.

Sonuç bildirisinin ilgili web sitesinde henüz yayınlanmadığını görüyoruz.
Bu bildiriyi sitemizde paylaşacak ve değerlendireceğiz.
Çalışma alt kümelerinde ve genel toplantıda sunduğumuz katkıları da paylaşacağız.
Bize görev vererek onurlandıran Uzmanlık Derneğimiz HASUDER’e raporumuzu sunacağız.

Sevgi ve saygı ile. 14 Aralık 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com