Etiket arşivi: Bilimsel akılcılık

KORONA VİRÜS SALGINI İLE NASIL BAŞETMELİ??

Değerli site okurlarımız,

KORONA VİRÜS SALGINI İLE
NASIL BAŞETMELİ??

Bu gün, 23 Mart 2020 Pazartesi günü, akşam saat 21:00 – 23:00 arası Halk TV‘nin konuğu olacağız.. Duyuru posteri aşağıda..

Eski Ekonomi Bakan Sn. Ufuk Söylemez yönetiminde 2 hekim ve 1 ekonomist, ülkemizin ve dünyanın ciddi sorunu KORONAVİRÜS SALGINI ile nasıl başedebileceğimizi konuşacağız..

Prof. Dr. Alpay AZAP, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden çalışma arkadaşımız.
Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyolji uzmanı.
Ayrıca KLİMİK Uzmanlık Derneği Başkanı ve Sağlık Bakanlığı’nının Korona Bilim Kurulunda Tıp Fakültemizin 2 temsilcisinden biri.

Bizi bu siteden… tanıyorsunuz. HALK SAĞLIĞI TIP UZMANLIK ALANI, salgınlarla savaşımda orkestranın başı.. Epidemiyoloji yandal uzmanlığı varsa daha da doyurucu.
Tıbbi orkestranın vazgeçilmez 2. elemanı Enfeksiyon Hastalığı uzmanları..
(Epidemiyoloji yan dal uzmanlığı yalnızca bu 2 ana tıp dalı için olanaklı ve eğitimini
Halk Sağlığı Anabilim Dalı veriyor) )

Salgının nedenine, etkenine, klinik tablosuna göre öbür tıp dalları da vazgeçilmez bu takım çalışmasında.

HALK TV’ye teşekkür ederiz bu fırsat için. Kendilerinin hazırladığı kısa tanıtım videosunun erişkesi (linki) aşağıda.. Tıklanmasını dileriz..

Halk_TV_program_tanitimi_23.3.2020

Korona salgınında göğüs hastalıkları, yoğun bakım, anestezi ve reanimasyon, iç hastalıkları ön saflarda sorumluluk üstlenmiş durumdalar.
Temel Tıp Bilimleri alanlarındaki görünmez kahraman meslektaşlarımızı da unutmayalım :
Özellikle Temel Mikrobiyoloji – Viroloji ve vazgeçilmez Laboratuvar desteği..
Tıbbi Genetikçi, Farmakolog arkadaşlarımız ve 1. Basamağın omurgası Aile Hekimlerimiz, Psikyatristlerimiz..

Ayrıca hemşirlerimiz, cankurtaran çalışanlarımız, sağlık teknisyenlerimiz..
Acil servislerde hasta gören her daldan meslektaşlarımız..

Türkiye’mizin 1 milyona yakın sağlık çalışanı var.
Kabaca her 80 kişiden 1’i sağlık çalışanı. Gelişmiş ülke standartlarının epey gerisindeyiz ama gelişmemiş bir ülke de değiliz.

160 bin hekim, 160 bin hemşiremiz var. 30 bini aşkın diş hekimi ve yine 30+ bin eczacımız var.
240 bini aşkın hasta yatağımız, on bin nüfusa 28 yatak düzeyinde.

  • Gerekirse İngiltere gibi biz de 65+ yaş hekim ve öbür sağlık çalışanlarımızı seferberlik bilinci ile göreve çağırırız.Sayısı 1530’u geçen hastanemiz ve toplam yatak sayısının 1/10’u düzeyinde yoğun bakım yataklarımız var. (650 hastane özel sektörün).
  • Salgını iyi yöneterek zamana yayabilirsek, bu eldeki kapasite ile başedebiliriz.
  • Dikkatli olmaz ve patlayıcı bir epidemi (salgın) yaşarsak sağlık altyapımız yetersiz kalabilir.

Bu potansiyeli en optimal düzeyde yönetmek de siyaset kurumunu işi.
Bu çok büyük, ağır ve tarihsel bir sorumluluk. Temel koşulları bellli :

1. Zerrece tartışmasız ve ödünsüz biçimde BİLİMSEl AKILCILIK!

2. Demokratik, katılımcı, saydam, halktan bilgi saklamayan politikalar.

3. Kesinlike liyakata dayalı istihdam ve kamucu sağlık hizmetleri.

4. Uluslararası işbirliğine açık, dayanışmacı salgın yönetimi

5. Salgın nedeniyle zedelenebilir toplum kesimlerine; yoksullara, işsizlere, yaşlılara, engellilere, ülkemizdeki sığınmacılara, küçük esnafa – işletmelere… çok yönlü destek politikaları;
SOSYAL DEVLET!

6. Kısa – orta – uzun erimde tartışılmaz öncelikle HALK SAĞLIĞINI KORUMAK, ardından ülkemizin çok yönlü çıkarlarını korumak, potansiyel sorunlarla başetmek siyasal iktidarın işi;
ulusumuzun Meclisi TBMM ile.. Bu amaçla bir ULUSAL KORONA KRİZ YÖNETİM MERKEZİ kurulmalı, toplumun katılımını da mutlaka sağlayarak Ulusu BÜTÜNLEŞTİRİCİ yaklaşımlarla kriz yönetimi aşamasına geçilmelidir.

OHAL yönetimine asla gerek yoktur. Yürürlükteki mevzuat, yönetime yeterli yetkileri fazlasıyla vermektedir. (Hekim, Kamu Yöneticisi ve Sağlık Hukuku uzmanı olarak bu net bilgiye sahibiz..)

Bunları da Mülkiye’li şapkamızla söylemiş olalım..

Orkestra tüm Türkiye‘dir ve yaşamda tek yol gösterici olan AKIL VE BİLİM YOLUNDAN AYRILMAZSAK, biraz sabırla bu ulusal sorunun da üstesinden geleceğiz.

Panik ve karamsarlık doğru değildir..

  • Salgın ile savaşım (mücadele) asla günlük siyasete alet edilmemeli; kesinkes bir ulusal dava olarak sonuna dek siyaset üstü tutulmalıdır.

Haydi Türkiye, hepimize kolay gelsin!

Sevgi, saygı ve UMUT ile. 23 Mart 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc

Hekim, Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (SBF-Mülkiye)
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı

www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

 

 

Teyit.Org, Fatih Altaylı’nın konuğu Soner Yalçın’ın aşı yalanını ortaya çıkardı

Teyit.Org, Fatih Altaylı’nın konuğu Soner Yalçın’ın aşı yalanını ortaya çıkardı

(AS: Bizim kapsamlı katkımız ve 104 yansılık pdf sunumumuz yazının altındadır..)

  • Gazeteci Soner Yalçın, Fatih Altaylı’nın Habertürk’teki Teke Tek programında, Almanya’da çocuk doktorlarının yalnızca %8’inin kendi çocuklarını aşılattığı savında bulunmuştu. Ancak bu bilginin gerçek ile hiçbir ilgisi yok.teyit.Org’a göre, Almanya’da araştırmaya katılan 2010 çocuk doktorunun neredeyse hepsi çocuklarını aşılatıyor. Öbür hekimler de katıldığında Almanya’da çocuklarını aşılatan doktorların oranı ise %99,33.

Soner Yalçın’ın 14 Kasım 2019’da konuk olduğu Teke Tek programında “Almanya’da yapılan bir kamuoyu araştırmasına göre çocuk doktorlarının yalnızca % 8’inin kendi çocuklarını aşılattığı” savı, teyit.org tarafından çürütüldü.

Soner Yalçın’ın söz konusu savına hiçbir kaynak göstermediğini anımsatan teyit.org, çocuk doktoru ve öbür doktorların kendi çocuklarını aşılatmayla ilgili tutumlarını inceleyen farklı araştırmaları derledi.

Bu alanda yapılan ayrıntılı ve önemli araştırmalardan biri, 2014’te European Journal of Public Health adlı dergide yayımlanmış. Araştırmada doğu ve batı Almanya kökenli 2010 çocuk doktoruna kendi çocuklarına aşı yaptırıp yaptırmadığı sorulmuş. Aynı soru 1712 pratisyen hekime de yöneltilmiş.

Araştırmaya göre 2010 çocuk doktorundan yalnızca altısı çocuğuna hiç aşı yaptırmadığını ifade etmiş. Aynı sorunun yöneltildiği 1712 pratisyen hekimden ise salt 19’u… Yani çocuk hekimi ve pratisyen hekimleri bir araya katarsak 3722 hekimden yalnızca 25’i çocuklarına hiç aşı yaptırmamış. Çocuklarına aşı yaptırmayan doktorların oranı %0,67; aşılatanlarınki ise %99,33.

GERÇEKLER, SONER YALÇIN’IN AKSİNİ SÖYLÜYOR

Teyit.org’un yayınladığı makalede şu bilgilere yer verildi:

Ülkedeki doktorların aşılar hakkındaki görüşlerine ışık tutan başka çalışmalar da var. Yine 2014’te yapılan ve doktorların meningokok menenjit aşısı hakkındaki tutumunu ölçen bir araştırma var. 3107 katılımcının görüşlerinin değerlendirildiği araştırmanın sonuçlarına göre, doktorların % 79,1’i ailelere meningokoksik menenjit aşısını önereceğini belirtiyor.

Kızamık salgınıyla mücadele kapsamında kızamık aşısını zorunlu kılan Almanya’da, çocuk doktorları da Yalçın’ın savının aksi açıklamalar yapıyor. Çocuk Doktorları Meslek Birliği Başkanı Thomas Fischbach (BVKJ) 1 Temmuz 2019’da kızamık tartışmaları hakkında yaptığı açıklamada, çocuk doktorlarının zamanlarının büyük bölümünün anababalara bekleyen aşıları anımsatmakla geçtiğini söylüyor. Fischbach başka bir açıklamasında da Aşı Konseyi tarafından önerilen aşıların yapılması gerektiğini ifade ediyor.

Almanya’daki en önemli sağlık kuruluşlarından biri olan Robert Koch Enstitüsü’nün internet sitesinde de atıfta (AS: göndermede, yollamada) bulunulan bir araştırmaya göre, homeopati doktorları tetanoz, difteri ve çocuk felci gibi aşıları, neredeyse öbür doktorlar kadar kullanıyor.

Robert Koch Enstitüsü tarafından 2019’da yayımlanan bir belgede Almanya’daki aşılama oranlarının son yıllarda azalmış olsa da %90’ların üzerinde olduğu ifade ediliyor. Çocuk doktorlarının bile yalnızca %8’inin kendi çocuklarına aşı yaptırdığı doğru olsaydı, %90’ları bulan aşılama oranlarına ulaşmak pek olanaklı olmazdı.

Konu hakkında Türkiye’de yapılan çalışmalar da var. 2018’de 10 doktor tarafından hazırlanan “Pediatristlerin Meningokok Enfeksiyonları ve Aşıları ile İlgili Bilgi Düzeyleri ve Tutumları” adlı çalışma da benzer sonuçlara ulaşmış. Katılımcılara “Çocuğunuza (varsa ya da olsaydı) meningokok aşısı yaptırır mısınız?” diye sorulduğunda, %80,1’i “evet” seçeneğini işaretlemiş. (sf. 61)

Doktorların ulusal aşı programlarında olmayan aşılara karşı tutumları da kimi araştırmalara konu olmuş. Örneğin, 2018’de The Turkish Journal of Pediatrics’de yayımlanan bir araştırmada, Türkiye’de ulusal aşı programında olmayan dört aşının doktorlar tarafından kendi çocuklarına yapılma oranları incelenmiş. RV, MCV4, HPV ve Tdap aşılarını kendi çocuklarına uygulamayan doktorlar, uygulayanlardan daha çok çıkmış. Fakat doktorlar bu aşıların ulusal aşı programına alınmasını desteklemiş.

 

 

 

 

 

 

 

 

=========================================

Dostlar,

Buraya bir pdf dosyası eklemek istiyoruz.. Yaklaşık 1,5 yıl önce bilimsel jüri önünde savunduğumuz, Sağlık Hukuku alanındaki Master / Yüksek Lisans Tezimizi..

Anayasa Mahkemesi’nin 2 bireyel başvuru nedeniyle “aşı yaptırmayabilirsiniz” diye verdiği 2 kritik ve Halk Sağlığı açısından son derece tehlikeli kararlarına ilişkin..

Bu 2 tarihsel kararı hukuksal ve tıbbi – halk sağlığı açısından irdeleyen ve kanımızca da net olarak çürüten bir tezdi sunduğumuz (250+ sayfa).

Soner Yalçın ve benzer düşünen aşı karşıtı – aşıdan çekinen – aşılamayı erteleyen insanlarımızın, siyasal iktidarın… sunumda sergilediğimiz bilimsel ve hukuksal gerçekleri dikkate almaları hepimizin yararına olacaktır.

S. Yalçın’ın KARA KUTU adlı kitabında 0,5 cc (ml) aşı içinde 2,5 gm Civa olduğu ileri sürülecek ölçüde bilimsellikten kopulması acı vericidir. Yarım (0,5) cc / ml sıvı aşı içine 2,5 gm etil civa bileşiği sığdırmak olanak dışıdır. Avogadro katsayısı, Dalton formülü ile atom ağırlığı hesabı bilgilerinden tümü ile yoksun olmak anlamına gelir. Bu olanaklı olsaydı, olasılıkla bir fil bile kısa sürede akut civa zehirlenmesinden ölebilirdi! Oysa tüm dünyada böylesi bir olay yok!

Yaşamda en gerçek yol gösterici, hiç kuşku yok, Mustafa Kemal ATATÜRK ve pek çok bilim – felsefe insanının tartışmasız kabul ettiği BİLİMSEL AKILCILIKTIR.

104 yansıdan oluşan (9,4 MB) kapsamlı tez savunmasını pdf olarak izlemek, indirmek yaygın olarak paylaşmak için lütfen tıklayınız  : AHMET_SALTIK_Tez_sunumu_10.08.2018

Sevgi ve saygı ile. 18 Mart 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc

Hekim, Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (SBF-Mülkiye)
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı

www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

DÜNYA BORCA GÖMÜLÜYOR !

DÜNYA BORCA GÖMÜLÜYOR !

Yani…herkesin eli başkasının cebinde 😄

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Değerli arkadaşlar,

Dünyadaki tüm ülkelerin dış borçlarının toplamı 2005’te 16 trilyon $ iken, 2018’de 76,6 trilyon $ oldu ve Dünya gelir toplamı 84,8 trilyon $’ın %90’ına erişti…

Son 4 yılda, Dış Borç yükünün artış hızı %1,5’tir ve ortalama GDP (AS: Gross Domestic Product, GSYİH) artış hızı %5’in altındadır; yani Borçlanma küresel denetim altına girmiş görünüyor… Böyle giderse, Dünya nüfusunun 9 milyara ve GDP toplamının 190 trilyon $’a erişeceği 2035 yılında Dünya Borç/Gelir oranının %50 düzeyinde kalabileceğini söyleyebiliriz… (GDP ~ milli Gelir)

Dünyanın en çok dış borcu olan ülkesi ABD aynı zamanda 20,5 trilyon $ ile yıllık geliri en yüksek ülkesidir. ABD Dünya nüfusunun %4,3 kadarı ama Dünya toplam Gelirinin %24’ünü alıyor. ABD’nin dış borcu gelirinin %115’idir… Hollanda’nın dış borcu gelirinin 5 katından fazladır..

Bu yüksek borç / gelir oranı hemen tüm gelişmiş ülkelerde görünen bir durumdur… Ülkelerde düşük işsizlik, düşük enflasyon buna karşın yüksek gelir göz önüne alındığında, Ekonomilerinin yüksek derecede rekabet gücü olan üretken ekonomiler olduğu hemen fark ediliyor.

Bu ekonomiler birbirlerine yüksek derecede “bağımlı / entegre” serbest pazar (kapitalist) ekonomilerdir… Bu mekanizmaya entegre olamayan (AS: eklemlenemeyen) düşük verimli zayıf ekonomilerde dış ticaret dengesi kurulamadığından, dış borçlar ödemesi zorlanıyor ve ara giderek açılıyor.

Türkiye’nin dış borç yükü 2019 başında 460 milyar $ olup Ulusal Gelirin %67’si kadardır ve olasılıkla 2023’te bu orantı %100 düzeyinde (Gelir = Borç) olacaktır. Türkiye için hiç de hoş bir görünüm değil. Kaygılarımla. æ
_____________
Kimi ülkelerin Borç / Gelir Oranı (%)

Çin 15               G. Kore 27          Brezilya 30       Rusya 40          İngiltere 313
Türkiye 67       ABD 115            Polonya 70        İtalya 124         Hollanda 522 !!
Almanya 141    İspanya 167        Fransa 243        İsviçre 269

Fotoğraf açıklaması yok.
==========================================

Dostlar,

DIŞ BORÇLAR
ÜLKEMİZİ İFLASA SÜRÜKLÜYOR!

Dış borçlar roket hızıyla artmakta, AKP “2023’te ilk 10 ekonomi içine gireceğiz” masalları anlatırken, 2023’te “salt dış borç” ulusal geliri aşacak gibi gözüküyor.. Bu iflas demektir, moratoryum demektir! Ne yazık ki bu büyük tehlikeyi biz sitemizde yazalı çoook oldu :
Birkaç noktanın altını yeniden ve özenle çizmek gerek :

1. Menderes – Bayar ikilisinin DP hükümeti 1950’de iktidara gelmiş, 8 yıl sonra 1958’de Türkiye’yi iflasa sürükleyerek borçları ödeyemediğini açıklayarak Moratoryum (iflas!) ilan etmişti. Ülkemizin altın stokları askeri uçaklarla Londra’ya taşınıp rehin edilmiş ve IMF güdümünde yeni borçlar alınmıştı. Oysa CHP – İsmet Paşa, 2. büyük savaştan – kıtlıklardan.. geçirdiği ülkemizde gene de yaklaşık 200 ton altın devretmişti Demokrat Parti iktidarına.

* Yaklaşık 60 yıl sonra bir kez daha mı uluslararası iflasa sürükleniyoruz??
Hiç kimse kendini kandırmasın; yukarıda adı geçen ve dış borç / ulusal gelir oranı bizden yüksek olan ülkelerin ciddi döviz gelirleri vardır.. Borç ödeme kapasiteleri bizden çooook yüksektir. ABD’yi hiç saymamak uygun olur çünkü dilediği zaman Dolar basma olanağına sahiptir (Senyoraj hakkı!?); borcunu kendi parasıyla ve karşılıksız ödeme olanağı demektir bu. Nitekim 2007-2008 küresel bunalımında, toplam küresel gelirin 1/10’u gibi olağanüstü yüksek oranda, toplam 6 trilyon $ para basarak kendi şirketlerini iflastan korumuştur. Bu muazzam emisyon (para basma) Dünya’da değişik biçimlerde emilmiş (absorbe edilmiş), ABD’de enflasyon olmadığı gibi Doların değeri de hemen hemen hiç düşmemiştir.
Dolayısıyla ABD Dünyayı haraca bağlamıştır, dünya halklarının sırtından geçinmektedir. Bu bakımdan Dolar’ın küresel rezerv para olması, ABD harami mali imparatorluğunun sürdürülebilmesi için yaşamsal önemdedir. 1990’a Irak’ta Saddam’ın petrolü Dolar ile satmayacağını ilan etmesi kendi sonunu getirmiştir. İran’a acımasız ve bitmeyen ambargonun altında da bu ülkenin dış ticaretinde Dolar kullanmak istememesi yatmaktadır.
Ne var ki, bu imparatorluk sonsuza dek yaşayacak değildir, nitekim çatırdamaktadır son yıllarda.
Her yıl en az 200 milyar $ dış girdiye (sıcak paraya) mahkum olan Türkiye’nin yüksek cari açığı, yapısal bir sorundur. Cari açığın en önemli kalemi enerji dışalımıdır ve yıllık 60 milyar Dolara yaklaşmaktadır. Türkiye, salt dış kaynağa, yabancı sermayeye değil, dışalımını yaptığı yüksek teknoloji ürünlerine de bağımlıdır. 100 Dolarlık dışsatım için 70 Doların altına inmeyen dışalım girdisi zorunludur (dışalıma bağımlı dışsatım hastalığı!).
Türkiye içte ve dışta borç bulmak için çok yüksek faiz ödemekte.
470 milyar Doları aşan çok yüksek salt “dış” borcun, değil ana parasını, faizini bile ödemekte zorlanmaktadır. Oysa AKP 2002 sonunda iktidar olduğunda toplam dış borç 129 milyar $ idi.. 2018 sonlarında Hazine %7,5 fahiş faiz ile, tefeci faizi ile borçlanmıştır. 1986-2003 arasında 8.2 milyar dolarlık, 2003-2017 arasında 60 milyar dolarlık özelleştirme yapan Türkiye, özelleştirmenin yarattığı sorunları kavrayamıyor.  Tersine, en son şeker fabrikalarında olduğu gibi, gözü kara yeni özelleştirmeler yapıyor. Döviz cinsinden yüksek faizli borcunu ödeyebilecek üretimi yok! Bu çark elbette tıkanacaktır, hem de çok sürmeyebilir..
Bu bakımdan Türkiye’nin çok ivedi (acil) ve köktenci (radikal) önlemler alma zamanı geldi :
Öncelikle demokratik – laik sosyal hukuk devletine dönüş ilk ve temel koşuldur.
1. Nüfus artış hızı asla teşvik edilmemeli, tersine birkaç yılda %1’in altına çekilmelidir.
2. Yaşamın her alanında en üst düzeyde tasarrufa dayalı yaşam biçimleri uygulanmalıdır.
Örn. Sağlık sektöründe koruyucu sağlık hizmetlerine mutlak bir öncelik verilmelidir.
3. Üretim seferberliği başlatılmalı, yerli ürünlerimiz dışarıya pazarlanmalıdır.
4. Hiçbir alanda israfa yer verilmemelidir.
5. Sayıları 4 milyonu aşan yabancılar bölgede barış sağlanarak ülkelerine gönderilmelidir.
6. Türkiye bölgede aktif tarafsızlık politikaları ile askeri harcamalarını azaltmalıdır.
7. Nitelikli insangücü yetiştirme ve AR-GE, öncelikli politikalar olmalıdır.
8. Toplu taşıma, demir ve denizyolu taşımacığı teşvik edilerek akaryakıt tasarrufu sağlanmalı, türev giderler sınırlandırılmalıdır.
9. Tüm kamu kurumlarının harcamaları etkin biçimde Sayıştay deneyiminde olmalı, bu raporlar kamuoyu ile paylaşılmalı ve sorumlularından hesap sorulmalıdır.
10. Kritik özelleştirmeler geri alınmalı, yeniden devletleştirilerek millileştirilmeli ve üretime koşulmalıdır. Yeni özelleştirme ve Yap İşlet Devret (BOT) imtiyazlarına son verilmelidir.
……..
AKP iktidarı = Erdoğan, ölçüsüz din sömürüsü ve türevi irrasyonel (akıl dışı) politikalarının çıkmaza saplandığını ar – tık görmelidir. 21. yy’ın şafağında şeriat düzenlerine yer yoktur. Bu yapılar tarihsel ömürlerini tamamlamıştır ve ilerlemeci tarih öğretisinde yerleri yoktur.
Bilimsel akılcılık dışında hiçbir rotaya yer ve olanak yok – tur..
Kör inadı sürdürmek “beka sorunu” nun ta kendisidir! Hem de çok geç değil..
Sevgi ve saygı ile. 05 Şubat 2019, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Halk Sağlığı Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Şişkin ekonomi kriz doğurdu

Şişkin ekonomi kriz doğurdu

CHP Sözcü Öztrak, “Şişkin ekonomi kriz doğurdu” dedi.
(Cumhuriyet internet, 16.9.18)

[Haber görseli](AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

CHP Ekonomi Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Prof. Faik Öztrak’ın hazırladığı ekonomi raporunda iktidarın, “dış düşmanlar ekonomimize saldırıyor” diyerek hatalarının üzerini örtmeye çalıştığını kaydetti. Raporda, ekonomide sert iniş olmaması için yıl sonuna dek 40 milyar $ dış finansman kaynağı bulunması gerektiği kaydedildi.

Öztrak, ‘’Ekonominin durumu’’ başlığıyla hazırladığı ekonomi raporunu PM’de PM üyelerine ve Genel Başkan Kılıçdaroğlu’na sundu. Rapordan dikkat çeken saptamalar şöyle:

Ülke borç batağında:

  • AKP döneminde, cari açık, dış borç ve şirketlerin net döviz borcu hızla arttı.
  • Dış borçlar 2002’den sonra ilk kez gelirimizin yarısını geçti.
  • Devlet, reel sektörün ve vatandaşların iç ve dış borçlarının toplamı ilk kez ülkenin toplam gelirini aştı.

Rezerv kısa vadeli borca yetmiyor:

  • Türkiye’nin yıl başında 110 milyar $ olan altın dahil rezervleri 90 milyar doların altına düştü.
  • Şu an Türkiye’nin net rezervleri 30 milyar $ düzeyinde seyrediyor.
  • Türkiye’nin rezervleri kısa vadeli dış borcunu karşılayamaz hale geldi.
  • 2002’de Türkiye’nin her 100 dolarlık kısa vadeli dış borcu için kasasında 169 dolar rezervi varken, 2018 Haziran’ında Türkiye’nin her 100 dolarlık kısa vadeli dış borcuna karşılık 82 dolarlık rezervi var.

Enflasyonda hızlı solladık: Türkiye yıllık %17.90 enflasyonla, dünya enflasyon liginde bir sıra daha yükseldi, dünyada 12. ülke oldu.

123 milyarlık KÖİ:
(AS; KÖİ : Kamu Özel İşbirliği)

İktidar, kamu borcunu ve bütçe giderlerini gizlemek için Kamu Özel İşbirliği (KÖİ) projelerine yöneldi.

2013’teki KÖİ projelerinin yatırım tutarı 24.2 milyar dolarla rekor kırdı.

2003-2017 döneminde KÖİ projelerinin sözleşme tutarı toplamı 122.8 milyar TL oldu.
===========================================
Dostlar,

Raporun tümüne erişmeye çalıştık ancak olmadı.. CHP web sitesinde de yok..
Bir an önce tam rapor yayınlansın ve ayrıntıları görelim:
Belki,  kimbilir, dağlarda kurtlar ölür de AKP yetkilileri de okuma zahmetine katlanır..
Birbirlerini kandırmaktan, yabancı yönlendiricilerin güdümünde kendilerini yitirmekten ve de Reis‘in mutlak talimatlarını neredeyse ayet kabul edip uygulamaktan sıyrılabilirler.. mi!?

Unutulmasın; yaşamda akıl ve bilimden başka gerçek yol gösterici yok..
Tek ama tek çareniz / çaremiz BİLİMSEL AKILCILIK..
Bu da ancak;

  • liyakatlı – yurtsever kadrolarla,
  • saydamlıkla,
  • hukukla,
  • TAM BAĞIMSIZLIK ATEŞİ ile olanaklı..

    AKP = Erdoğan bu değerlerin hemen hemen hepsini ayaklarının altına almadı mı!

Sonuç, eden buluyor  :

Erdoğan, TCMB rezervlerini neredeyse 100 milyar $ artırarak 130 milyar $ düzeyine getirdiklerini sık sık propaganda malzemesi yaptı. Günümüzde geldiğimiz tablo acıdır. Gerçek (reel, kullanılabilir) tüm rezervler (altın dahil) 30 milyar $ düzeyine inmiştir. Olağan dışı bir durumda (deprem, Suriye’de sıcak çatışma, kıtlık, salgın, ambargo, dış göç dalgası..) bu birikim çok kısa sürede kar gibi eriyebilir.

  • Ülke de,
  • 81 milyon insanımız da,
  • vatan da
  • ve elbette AKP = Erdoğan imparatorluğu da cehennemin kıyısında..

AKP = Erdoğan iktidarı, Türkiye’nin bekası sorunu yaratan, S. Önkibar’ın benzetmesi ile son bin yılın 4. büyük afetidir! 

Artık kendine gelme zamanı çoktan gelmiiiiiş ve de geçmektedir..

Öncelikle ekonomideki cayır cayır yangını – ağır çöküşü bir olgu – bir gerçeklik olarak kabul edeceksiniz. Dış güçler – manüplasyon masalları ile kimsecikleri kandıramazsınız.. Ancak bir süre sonra bu yalanlarınıza kendinizin inanma / kanma riski vardır ki bu korkunçtur; şizofrenik yarılmadır..

Bu minare bu kılıfı yırtar!

Yani ekonomide sorun yok ama dış güçler bizi kıskanıyor, bu bir ekonomi savaş ya da manüplasyon masalları ile gidilebilecek fazlaca bir yol kalmadı.

Yangın artık sokaktadır; ceplerdedir, filelerdedir, tencerededir, gaz – elektrik -su – kömür faturasındadır, ev kirasındadır, çocukların cep harçlığındadır..

  • Yandaşlarınıza peş keş çektiklerinizin bir bölümünü geri alarak, paşa paşa geri isteyerek, sizin daha iyi bileceğiniz türlü yollarla (himmet vb.) hiç olmazsa fitre – zekatını alarak…
  • acı ilacı yoksul ve masum halka yutturmadan;
  • ülkenin namuslu uzmanlarını dinleyerek,
  • TBMM’yi çalıştırarak,
  • hukuka geri dönerek,
  • eğitim sistemini yeniden bilimselleştirerek,
  • hovarda – yüz kızartıcı kamu – saray harcamalarına derhal ve kesin olarak son vererek,
    (örn. aşırı lüks Katar uçağı konusunda halkla alay etmeden iade ederek; lüks – şatafat tutsaklığınızı tedavi ettirerek..)
  • gerekirse moratoryum ile dış borçları yeniden yapılandırarak 
  • ……………………

yarattığınız enkazı kaldırmak zorundasınız..

Sevgi ve saygı ile. 16 Eylül 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Menemen ayaklanmasının tarihi belgelerindeki sır!

 

Menemen ayaklanmasının
tarihi belgelerindeki sır!

Saygı Öztürk
Saygı ÖZTÜRK
SÖZCÜ, 22.12.2015

Tarih 23 Aralık 1930… 24 yaşındaki Asteğmen Kubilay, Menemen’de mürteciler
tarafından katledildi. O güzelim başı, bir bağ bıçağıyla gövdesinden ayrıldı.
SÖZCÜ Kubilay’ın şehit edilişinin 85. Yıldönümü’nde tarihe ışık tutacak belgeleri açıklıyor..

Cumhuriyetimizin ve laikliğin simge isimlerinden Asteğmen Kubilay’ın (Mustafa Fehmi Kubilay) mürteciler tarafından şehit edilişinin 85. yıldönümü… Laiklik ve Cumhuriyet sevdalıları için o acı daha dün gibi… O gün, irticanın kanlı ve kirli elleri hatırlanır,
laikliğe, Cumhuriyetimize bağlılıklar bir kez daha yinelenir. SÖZCÜ o acımasız katliamın tarihi belgelerine ulaştı ve Cumhuriyet’in belleğine kazınan katliamın izini adım adım sürdü. Kubilay’ın katledilişi yazışmalara böyle yansıdı…

Vali Kazım Bey, saat 17.40’ta makine başına geçti ve İçişleri Bakanlığı’nın sorduğu soruları yanıtlamaya başladı:

– Ne zaman, nerede içtima ederler ve ne ile meşgul olurlarmış?
– Olayın failleri 6 kişidir. Mehdi ve müritler iki-üç aydan beri sık sık Manisa’nın Lalapaşa Mahallesi’nde çırak Mustafa’nın kahvesi ile tatlıcı Hüseyin Efendinin, Manisa’da Tabur İmamı İlyas Efendinin evinde toplanarak zikir ederlerdi.

HALİFELİK ve PADİŞAHLIK GELECEK

– Harekete geçmeye ne vakit karar verilmiş, kim vermiş, maksat neymiş?
7 Aralık 1930 tarihine kadar Lalapaşa Mahallesi’nde tatlıcı Mutaf Efendi’nin evinde yapılan toplantıda harekete geçilme kararı verilmiş, ‘Mehdi’ denilen Derviş Mehmet’in bu konudaki teklifi müritlerce kabul edilmiştir. Hedef ve maksatları: Menemen’de Derviş Mehmet’in Mehdiliğini ve şeriatı ilan, halkı imana davet ile beraber bu hareketlerini diğer ilçe ve illere yaymaktır. 3,5 ay önce İstanbul’dan gelen İbrahim Efendi’nin huzurunda Manisa’da
Tabur İmamı İlyas Efendinin evinde yapılan toplantıda Laz İmam İbrahim Efendi; Abdülhamid’in oğlu Selim Efendinin büyük bir kuvvetle bu yıl memleketi işgal ve
Ankara hükümetini devirip Halife ve Padişahlığa çıkacağını ve şeriatın tekrar kurulacağını ve bu meselelerin İstanbul’da yapılan toplantılarda görüşüldüğünü bildirmiştir.
– Hangi köylere ve ne gün uğramışlar, kimlerle görüşmüşler?
– 7 Aralık’ta Manisa’dan çıkan mürtecilerden Mehdi Mehmet, Şamdan Mehmet, Sütçü Mehmet aynı günde Manisa’ya 5 saat uzaklıktaki Paşaköyü’ne gelerek Mehdi’nin kayınvalidesi Rukiye’nin evinde misafir olmuşlar. Daha önce Bıçakçı Mustafa ve Giritli İsmail tarafından
bu eve bırakılan silah ve cephaneleri bir gün sonra alıp gitmişler… 8 Aralık’ta kendilerine katılan Giritli Hasan, Mehmet Emin, Nalıncı Hasan, Ramazan ile birlikte gece yola çıkıp Sümbül Köyü civarındaki ormanda su başında istirahat etmişler. Ramazan, yanlarından kaçmış, saat 22.00’de 6 kişi Bozalan Köyü’ne gelmişler. Burada Sütçü Mehmet’in kardeşi Hacı İsmail’in evinde bir hafta kalmışlar. Burada zikir çekmişler. Ancak, gelip gidenlerin çok olması üzerine Sütçü Mehmet’in teklifi üzerine onlara bir kulübe yapılmış ve mürtecileri buraya nakletmişler. Bir hafta kalmışlar. Burada kaldıklarına dair hükümete haber veren olmamış, onlar da ihbar olup olmadığını bazı köylüler de araştırmış.

MENEMEN’E EŞEKLE YOLCULUK

Tarih 22 Aralık saat 17.00’de Bozalan’daki kulübelerinden hareket eden mürtecileri,
Bozalanlı Hacı İsmail’in küçük oğlu Hüseyin ile Göreceli Abdülkerim, kendi eşeğiyle
Görece kabristanına kadar getirmiş ve Abdülkerim’in ‘Allah muvaffakiyet versin.
Şeriatı kurduktan ve muzaffer olduktan sonra ben ve arkadaşlarım size katılacak’ demiş. Mürteciler, Menemen’e doğru yola devam ederek Gediz Nehri’ni kayıkla geçmişler ve 23 Aralık saat 06.30’da Menemen’e gelmişler. Sabah saat 06.30’da Zafer İlkokulu’nun önünden Müftü
ya da diğer adıyla Kise Köyü mescidine gelmişler. Saat 07.15’te sabah namazının ardından, camiden aldıkları “İnna Fetehnalek” yazılı bayrakla ve kendilerini 5-10 kişilik bir halk kitlesi takip etmek suretiyle yarım saat içinde Belediye Meydanı ile Belediye arasındaki sokağı takiben ve hükümet önünden geçerek Bergama Caddesi’ne, Şeref Beyin un ve yağ fabrikası önünden geçerek Pazarbaşı Mahallesi’ne gelmişler, Kılıçaslan Sokağı’nda Saffet Hoca’nın evine yakın bir köşede toplanmışlar. Belediye Meydanı’na doğru yollarına devam etmişler. Kafile, caminin önünden geçerek Türbe mevkiine, Tuvukpazarı, Arasta Çarşısı, Tosun Hanı, Keçeciler Çarşısı başından tekbir getirerek ve halkı meydana davet ederek saat 07.40’ta Belediye Meydanı’na gelmiş ve bayrağı dikmişlerdir. Belediye arabacısı Hüseyin, kazmasıyla toprağı kazarak
çukur açmaya yardım etmiştir.

“BİZE TOP VE MERMİ TESİR ETMEZ”

Mürteciler, çektikleri esrarın tesiriyle devamlı ‘şeriat ve tevhit bayrağı altına giriniz. Kurtulmak isteyen gelir, kalanlar kılıçtan geçecektir. Ben Mehdi Resulüm. Arkamızdan 60 bin kişi gelmektedir. Sokakların her tarafını silahlı adamlarımız tutmuştur. Asker bize silah atmaz., bize top ve mermi tesir etmez’ gibi ifadelerle halkı ayaklandırmaya çalışmaktaydılar.
Bunlardan nalıncı Hasan, bayrak muhafızlığı görevini yapmakta, Ali oğlu Hasan, Emrullah oğlu Mehmet Emin silahsız olarak bayrak muhafızına yardım etmekteydiler. Bu manzarayı ilk olarak avukat katibi Mehmet Tevfik Efendi hükümet binasında bulunan Jandarma yazıcısı Ali’ye
haber verince, Ali hemen topladığı 4 askeri ‘silah başı’ etmiş ve hükümet binasının avlusundaki duvarın arkasına yerleştirerek kendisi bayrak tarafına doğru ve bu adamların içine koşmuş, bunların emellerini ve çirkin hareketlerini sormuştur. Mehdi olan Derviş Mehmet, kendisinin
12. İmam olacağını, herkesin bayrak altına geçeceğini, yine tekbir getirerek söylemesi, kendisine düşmanca bir vaziyet almaları, halkın toplanması üzerine ürken Er Ali,
hemen meydandaki otomobillerden biri ile jandarma yüzbaşısı Fahri Efendi’nin evine gitmiş ve olayı haber vermiştir. Yüzbaşı Fahri Efendi 10 adım mesafeye yaklaşınca niçin toplandıklarını, bayrağın sebebini sormuş ve toplanmanın yasak olduğunu anlatarak halka bile ‘biz konuşuyoruz, siz ne bekliyorsunuz. İşinize gidin’ denmesi üzerine halk bir şey dememiş, Mehdi de ‘şimdi
12. İmama ve tevhide sizi iman ettireceğim’ demiş. İşte bu sözler üzerine halkın bir kısmı
el çırpmıştır.

ASKERLER PENCERE ÖNÜNE MEVZİLENDİ

Yüzbaşı bundan telaş ederek halkın bunlarla birleştiği düşüncesiyle çirkin bir tecavüze uğramamak ve hükümetin başına bir gaile açarak sonunda milletten birkaç yüz kişinin öldürülmesine sebebiyet verilmesi gibi endişelerle askeri kuvvet istemek için hükümet binasına dönmüş. Önceden yazıcı Ali tarafından mevziiye sokulan 4 jandarma erini geriye çekerek hükümet binasına girmiş ve Mevki Komutanlığı’na başvurmak üzere santral odasına gelmiştir. Getirdiği jandarmalarla asker gelinceye kadar hükümete bir tecavüz olursa müdafaa etmelerini ve ateş açmalarını emreder. Jandarmalardan ikisini cephe kapısının iki tarafındaki iki pencereye yerleştirir. Yüzbaşı Fahri Efendi, telefonla önce 3. Alay ve ilçe kaymakamının telefonu çalışmayınca telgrafhane telefonu vasıtasıyla kaymakama ve ayrıca vilayete bilgi vermiştir.

ASTEĞMEN KUBİLAY GELİYOR

Kaymakam, Jandarma Bölük Komutanlığı ile konuşmadan ortak tedbir almak ve vilayeti de haberdar etmek amacıyla Mevki Komutanı’nın yanına gitmiş. Kışlaya giderken Alay Komutanı’na yolda rastlamıştır. Jandarma yüzbaşısının hükümet binasına girmesinin ardından
4. Alay iaşe subayı ve nöbetçi Yüzbaşısı Mehmet Ali Bey de Kubilay Bey’in müfrezesinin
takip ettiği yoldan ve daha önce Belediye Meydanı’na doğru gelirken mürtecilerle karşılaşır. Yüzbaşı, manzaranın vahametini görünce o da hükümet konağındaki santrale gelir ve
Mevki Komutanlığı’ndan Nedim Bey’den bir müfreze ister. Nedim Bey,
Jandarma Komutanlığı’nın isteği üzerine Kubilay Bey müfrezesinin yola çıktığını ve o
müfreze ile irtibat kurmasını emreder.

FOTO: SÖZCÜ Katledilirken başında ki kanlı şapkası

Kanlı şapkası müzede

Ankara’da Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’ndeki İnkılap Müzesi’nde Kubilay’ın başını kestikleri bıçak, kanlı elbisesi ve şapkası, kılıcı sergileniyor. Kubilay Bey’in kesik başını
bir sopaya takarak meydanda gezdiren gericilerin bu sopası, zamanın İzmir Valisi tarafından, Dahiliye Vekâleti’ne gönderilerek, İnkılâp Müzesi’ne konulması istenir. İşte buna ilişkin
27 Mayıs 1931 tarihli gizli yazı:

“Menemen hadisesinin şehit edilmiş olan Mülazim Kubilay Beyin kesilmiş başının takıldığı sancağın emri devletlerine tevfikan İnkılâp Müzesi’ne konulmak üzere mahallinden gönderilip takdim edildiğini arz ederim efendim.”

Belgelerdeki gözyaşartan anma töreni

Belki ders alınır düşüncesiyle 1938 tarihli bir belgede yazılanları açıklıyoruz. İzmir Vali vekili imzasıyla İçişleri Bakanlığı’na gönderilen “Menemen’de Kubilay abidesinde yapılan tören”in görkemi şöyle belirtiliyor:

Devrim şehidi Kubilay ve arkadaşları adına Menemen’de bugüne kadar örneği görülmemiş
bir katılımla tören yapılmıştır. Bu münasebetle İzmir’den üç özel tren Basmane ve Karşıyaka garından hareket etmiş, İzmir ve çevresinden 25 bin, Manisa’dan 15 bin kişi katılmıştır.
Trenler törene katılacak halkı taşımaya yetmeyince otobüs, otomobil ve kamyonlarla vatandaşlar Menemen’e gitmişlerdir.”

Yarın: Kubilay’ın ölüm raporunda neler yazılı?

===================================

Dostlar,

Kubilay ve 2 bekçinin bir irtica ayaklanmasına kurban edilmesi unutulası değildir. Aradan geçen 85 uzun yıla karşılık, vefalı ve değerbilir halkımız duyarlığını sürdürüyor. Tüm mide bulandıran engelleme girişimlerine karşın, binlerce yurtsever anıtı başında Kubilay‘ı anmaya gitmiştir.

Törene ilişkin kabul edilemez, bizleri utandıran girişimleri sitemizde yazdık ve eleştirdik.
(http://ahmetsaltik.net/wp-admin/post.php?post=35931&action=edit)

23 Aralık 2015 akşamu TRT1’dek Kubilay programı evlere şenlik (!) idi..

Bir kadın sunucu ve daha önce hiç görmediğimiz 1 uzman (!?) Menemen vahşetini irdeliyorlardı. Uzman (!?) konuşmacılar, katil Derviş Vahdet ve katliam ortaklarını o dönem yaygın olan esrar kullanan kişiler olarak önce sıradanlaştırdılar. Ardından esrarın etkisiyle meczuplaştıklarını, bilinç denetimlerini yitirdiklerini… yaptıklarının ayırdında olmadıklarını… sanki oradaymışçasına aktararak vahşi katilleri akladılar!..

Nerdeyse ceza ehliyetleri yok! Bir an için öyle varsaysak bile, bilincini kaldıracak ölçüde
esrar almanın sorumluluğu yok mu? Esrar alıp mezcuplaşan herkes cinayet işler ve ceza
sorumluluğundan kurtulabilir mi? Eylemin planlandığına ilişkin onca bilgi nereye konacak?
Esrar yüzünden ağır bilinç yitimine uğrayarak meczuplaşan insanlar bir insanın başını keserek sırığa takıp dolaştırabilir ve saatlerce isyan eylemini sürdürebilir mi? Binlerce insanı isyana katacak söz ve davranış – önderlik sergileyebilir mi? Biz hekim olarak hiç sanmıyoruz..
Esrar dozunu kaçıran insanlar önce kısa bir öfori – coşkululuk dönemi yaşar, bilinci açık kalır
ve sonra uyuklar.. Zaten esrar kısa etkili bir uyarıcıdır.
…..
Basit soruları uzatmayalım..
TRT1’in 2 çokbilmiş uzmanı bu yönde sorgulama yapmadılar,, Çoook süslü program sunucucu bayanın da herhalde feraseti bağlandı ki, akıl edip sor(a)madı!

TRT halkın vergisiyle, elektirik faturası haracı ile besleniyor ve halkı yanıltarak, gerçek bilgi vermeyerek ihanetini sürdürüyor. Karşıt / farklı görüşlü insanlara yer yok TRT ekranlarında..
Bunların TRT’ye, yöneticilerine yakışıp yakışmadığı bir yana; halkımız bu ihaneti hak etmiyor!

* Bir insana verilecek en büyük armağan aklını özgürleştirmek ve
soru soran bir kişilik kazandırmaktır.

Tersi ise, zihinsel soykırım ile köleleştirmek, gütmek, kullanmak, özüne yabancılaşmış
bir “insansı” ya (quacy modo!) dönüştürmek
tir.
Bunun da büyülü aracı, koşullandırıcı ezberciliktir!
Us – bilim ve din dışı olan Hafızlık gibi..

*****

SÖZCÜ‘nün değerli yazarı Sayın Saygı Öztürk‘e teşekkür ediyoruz.
24 Aralık 2015 günü bu belgeselini tamamlayacak.. Ona da yer vereceğiz sitemizde.
(Verdik : http://ahmetsaltik.net/2015/12/24/kubilay-vuruldu-ayaga-kalkip-yurudu/)

İnsanın insanlaşması“na, en görkemli yaşam hedefine selam olsun!
İnsanlığın tek kurtuluş bilimsel akılcılıkta..

Sevgi ve saygı ile.
23 Aralık 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

=================================
Dostlar,

86 yıl önce bu gün yaşanan acı vahşeti unutmak ve unutturmak olanaklı değildir.
Geçen yıl yayımladığımız bu dosyayı bu yıl da güncelleyerek yinelemek istiyoruz..
Üstelik bu yıl bir fazlalığımız da var :

Memenen’de Devlet protokolü ve halk 2 ayrı anma töreni yaptı!
Devlet törenine halk alınmadı!
Üstelik İzmir Valisi beyefendi (Erol Ayyıldız) anma törenlerine katılmadı!
1 yılda AKP – RTE yönetiminde geldiğimiz – sürüklendiğimiz yere somut kanıttır..

Bir de Rize belediyesinin Atatürk heykelini kaldırıp, tepkiler üzerine başka bir alana yerleştirmesi var.. Böylesi nazik işler ince bir planlama ve Devlet kurucusuna kusursuz saygı ister. Önceden yerel kamuoyunu net olarak bilgilendirirsiniz. Cumhurun görüş ve önerisini alırsınız. Taşımak gerçekten zorunlu ise taşımada ve taşıyacağınızı yerde anlaştı iseniz
orada altyapıyı hazır edersiniz. Oysa aşağıda görüldüğü üzere mermer kaide hazır değil ve metal bir geçici iskeleye yerleştirilmiş Atatürk’ümüzün yontusu. Bunlar utanç veren takiyye davranışlarıdır ve ağır vefasızlıktır. Ülkemizde ulusal seferberlikten – birlik ve beraberlikten söz ederken AKP’nin geleneksel ve vazgeçilmez huyu, örtük ve saklı gündemi bir türlü iyileşmiyor..

Tayyip bey seyirci çünkü ve ne yazık ki!!??

Rizedeki Atatürk heykeli valiliğin önüne yerleştirildi

Atatürk’ümüzün yontusunun Rize’de yaraşır olduğu en iyi yere bir an önce ve kalıcı olarak konmasında Rize yerel ve mülki yönetiminin gereken sağduyu ve sorumluluğu net olarak
ortaya koymasını diliyor ve bekliyoruz. Dahası, meydanı yeniden düzenlemek dahil, Atatürk’ün heykelini sabit ve dokunulmaz kabul eder, alan planlamasını bu kabule dayalı tasarlarsınız!

Devrim şehidi Kubilay’ı anma gününde bir de böylesi bir acı ve travmayı bu mazlum halk
hak etmiyor! İktidarı, başta Erdoğan olarak ivedi göreve çağırıyoruz.. Hemen, derhal ve açıkça!

Sevgi, saygı ve derin üzüntü ile. 22 Aralık 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net    
profsaltik@gmail.com

Makina Mühendisleri Odası : Türkiye iş kazalarında Avrupa lideri

Makina Mühendisleri Odası                     :

  • Türkiye iş kazalarında Avrupa lideri!
Makina Mühendisleri Odası (MMO) genel merkezinin hazırladığı
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Raporu‘na göre,
 

  • Türkiye ölümlü iş kazalarında Avrupa birincisi, dünya üçüncüsü!
Türkiye iş kazalarında Avrupa lideri

MAKİNA Mühendisleri Odası (MMO)
genel merkezinin hazırladığı
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Raporu’na göre,
  • Türkiye ölümlü iş kazalarında Avrupa birincisi, dünya üçüncüsü.

Rapor, Türkiye genelinde en çok iş kazasının kömür ve linyit çıkartılması
faaliyet grubunda yaşandığını ortaya koydu.

Türkiye genelinde meydana gelen iş kazalarına ilişkin önemli bilgilere yer verilen rapor, Manisa’nın Soma ilçesinde 301 madencinin ölümüyle sonuçlanan faciadan yalnızca 8 gün önce, yani 5 Mayıs 2013’te yayımlandı.

Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ile İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi‘nin verilerinden yararlanılarak hazırlanan raporda,İş kazaları ve meslek hastalıklarının                        :

sermayenin azami kar hırsı ve
– emek aleyhine politikalardan kaynaklandığına vurgu yapılırken,
– neo-liberal serbestleştirme,
– özelleştirme,
– sendikasızlaştırma,
– taşeronlaştırma,
– esnek istihdam politikaları,
– çalışma koşullarının ağır oluşu,
– kadın, genç, çocuk emeği sömürüsü ve
– kayıt dışı istihdamın

iş kazaları ve meslek hastalıklarının artmasına neden olduğuna dikkat çekildi.

İŞ KAZASI ve MESLEK HASTALIĞI ÖLÜM NEDENİ

SGK verilerine göre Türkiye genelinde yaşanan iş kazası ve meslek hastalığı sonucu ölüm rakamlarının 2011’de 1710, 2012’de ise 745 olduğu belirtildi. İşçi Sağlığı ve
İş Güvenliği Meclisi‘nin verilerine göre ise 2013’te en az 1235 işçinin iş kazası ve meslek hastalığı sonucu yaşamını yitirdiği, 2014 yılının ilk üç ayında ise en az
276 işçinin öldüğü ifade edildi.

İŞ KAZALARINDA AVRUPA BİRİNCİSİ

Son yıllarda iş kazaları sonucu toplu ölümlerin arttığı vurgulanan raporda,
Türkiye’nin 100 bin çalışan başına ölümlü iş kazalarında Avrupa birincisi ve
Dünya üçüncüsü olduğuna yer verildi.

2012’de iş kazalarının %49.5’inin 1-49 arası çalışanı olan işyerlerinde yaşandığı aktarılan raporda, kazaların %9.3’ünün 50-99 arası işçi çalıştıran işyerlerinde, %22.5’inin 100-499 arası işçi çalıştıran işyerlerinde, %18,7’sinin 500 ve üzeri
işçi çalıştıran işyerlerinde yaşandığı anlatıldı.

KAZALAR VARDİYANIN İLK VE SON SAATLERİNDE YAŞANIYOR
İş kazalarının en yüksek olduğu anların genelde iş gününün ilk saatleri ile son saatleri olduğu ifade edilen raporda, 2012’de 8 saatlik iş günü üzerinden yapılan saptamalara 12 304 kazanın 1. iş saatinde, 34 200 kazanın ilk 3 saatte, 8 289 kazanın
son iş saatinde, 23 235 kazanın ise son 3 iş saatinde yaşandığı kaydedildi.

KÖMÜR VE LİNYİT ÇIKARILMASI BİRİNCİ

İş kazalarının etkinlik kümelerine göre dağılımında ise 8 828 iş kazası (%11.79) ile kömür ve linyit çıkarılmasının 1. sırada yer aldığı belirtilen raporda; 7 045 iş kazası ile (%9.4) fabrik metal ürünlerinin ikinci, 5 127 iş kazası ile (yüzd% 6.84) ana metal sanayinin 3. sırada yer aldığı bilgisine yer verildi.
İSTANBUL 1. SIRADA
Türkiye genelinde en çok iş kazası meydana gelen iller arasında İstanbul’un 1. geldiği, İstanbul’u sırasıyla İzmir, Bursa, Manisa, Zonguldak, Tekirdağ, Kocaeli, Ankara, Denizli, Kayseri, Adana, Antalya ve Kütahya’nın izlediği belirtildi. Raporda, iş kazası sonucu ölümlerin en çok olduğu iller ise; İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Gaziantep, Konya, Kocaeli, Adana, Hatay, Manisa, Antalya, Erzurum, Zonguldak, Mersin, Elazığ, Kayseri ve Tekirdağ olarak sıralandı.===================================

Dostlar,

Raporun tümünü pdf olarak okumak – indirmek için aşağıdaki erişkeyi (linki) kullanınız…

Makina_Muhendisleri_Odasi_basin_aciklamasi

Bir teknik düzeltme yapmak zorundayız..
Metinde Türkiye’de iş kazası ölüm hızı yüz binde 17 dolayında veriliyor.2014 başlarında SGK’ya bağlı çalışan sigortalı sayısı 20 milyona dayanmıştır.
Bunlardan 50+ işçisi olan, sanayiden sayılan ve 6 aydan uzun süreli çalışılan, dolayısıyla İş Sağlığı ve Güvenliği Kurulu kurulan (4857 sayılı İş Yasası md. 81-82) işyerlerinde çalışan işçi sayısı paydaya konarak hesaplama yapmak gereklidir.
20 milyon toplam “işçi” içinde bu rakamı net olarak bilemiyoruz.

Ancak 2013 içinde iş kazalarında yitirdiğimiz “kayda giren” işçi sayısı 1235’tir ve bunların büyük çoğunluğu bu işyerlerinde çalışmaktadır.

Öte yandan 4 kayıtlı çalışana karşılık en az 1 kayıt dışı iyimser verilerle sürüyor ve
bu kesim iş kazaları açısından riskli!.. KOBİ’ler ise tam bir bilinmez..
Sayıları yüzbinlerce ve doğallıkla denetimsiz.

Çalışma Bakanlığı İş Teftiş Kurulu‘nun 600’nun dolayında denetçisisi
1,6 milyon dolayında işyerini nasıl denetleyebilir?

  • Yaklaşık 2500 işyeri denetimi / yıl / 1 denetçi..

Olacak şey midir??

Türkiye KOBİ ölçek çapını büyütmelidir. Uygun kamu bankası kredileri ile Birleştirme, kooperatifleştirme, halka açma.. gibi yöntemlerle. Bu süreç iş sağlığı – güvenliğine de çok katkı sağlayacaktır. İş Sağlığı – Güvenliği Birimlerini kurmak ve etkin olarak işletmek daha da kolaylaşacak, maliyet – etkinlik artacaktır.

12 milyon 350 bin işçide (öyle varsaysak) 1235 ölüm ise yüz binde 10 gibi bir iş kazası ölüm hızı karşılığıdır. Çalışma (ve Sosyal Güvenlik) Bakanlığı İş Sağlığı ve
Genel Müdürlüğü bu hızı yüz binde 8 dolayında vermektedir. Makine Mühendisleri Odası verisi ise 17 dolayındadır. Görülüyor ki, öncelikle temel göstergelerimizi
sağlıklı – güvenilir, sürekli, güncel toplamak zorundayız. Sonrasında bu ham verilerden (raw data), alan bilgisi ve epidemiyolojik yöntemlerle standart hızları hesaplamalı ve bunlara dayalı “bilimsel yönetim politikaları” geliştirmeliyiz.

Herkesin “bana göre” si bir yanda durmalı, “… şu şu şu verilere göre..” diye başlayan bilimsel çıkarıma (statistical infrence) dayanan tümcelerle konuşulmalıdır..
Böylesi bir ortamda Devlet düzeni kaçınılmaz olarak sekülerdir..
Yaşama yol veren yalnızca akıl ve bilimdir (Büyük ATATÜRK’ün sözü!)..
Ya da “bilimsel akılcılık”tır..

Batı yazınında (literatür) bu süreç “Sayısal karar verme süreci” (quantitave decision making procedures) adını alıyor..

YASTAYIZ_MAKINA_MUH._ODASI_SOMA-13.5.14

 

Sevgi ve saygıyla
24.5.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

 

TAHLİYELERİN GERİSİNDEKİ OY VE OYUN


Dostlar,

Cumhuriyetimizin ağabeyi, 1922 doğumlu, 92 yaşındaki bilge siyasetçi ve bilim insanı Dr. Ali Nejat Ölçen’in yazısı her zamanki gibi düşündürücü ve öğretici..

Ne de olsa “asırlık çınar”..

Ama Cumhuriyetin ürünü

veeee

Tek yol göstericisi (rehberi) akıl ve bilim / ya da bilimsel akılcılık!

Teşekkürler Üstad Dr. Müh. Ali Nejat ÖLÇEN..

Sevgi ve saygı ile.
11 Mart 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

===================================================

TAHLİYELERİN GERİSİNDEKİ OY VE OYUN

Portresi_Ali_Nejat_Olcen


Dr. Ali Nejat ÖLÇEN
 

 

 

10 Mart 2014 günü Silivri Zindanı’ndan özgürlüğüne kavuşan yurtsever aydınlarımız için sevinmek ve onların  duygu ve demeçlerini paylaşmak uygar olmanın,
insan olmanın gereğidir.

Fakat siya­sette belli bir süre konum edinmiş kişi olarak, bu tahliyelerin gerisinde yatan oyunu açıklamaya ve kimi köşe yazarlarından ve hatta  siyasal parti sözcülerinden işitmiş olmaya gereksinim duymakta­yım:

1. Başbakan R.T. Erdoğan ile Cumhurbaşkanı seçilen Abdullah Gül,
Cumhuriyetimiz, o Cumhuriye­tin Ulus Devletini ortadan kaldırmayı amaçlayan
tüm faşizan yasaların baş sorumlularıdır.

2. Mustafa Kemal Atatürk Devrimlerine karşıt, ulusalcılığı  yok ederek,
Türk-Kürt Ilımlı İslam Fede­ratif Sistemi’ni yürürlüğe koymanın hukuksal ve siyasal alt yapısını, “paralel devlet” dedikleri ABD güdümündeki Cemaat iktidarıyla birlikte hazırlamanın sorumluluğu bu iki kişinin omuzlarındadır.

3. “Paralel devlet” eğer oluşmuşsa onun yapımcısı AKP iktidarı ve o iktidarın
Hükümet’i ve öbürü de Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne sahip çıkması gereken
Çankaya’dır.

Bu iki başlı yönetimin merkezi,
BOP Eşbaşkanlığı ve Cemaat ile kurulan ortaklık
değil midir?

4. 17 Haziran 2013’te başlayan ve her gün gittikçe çirkinleşen kavganın nedeni, yenilgiye uğrattıklarını sandıkları Mustafa Kemal Atatürk’ün Devletini ve o Devletin varlığını ganimet olarak paylaşmaktaki anlaşmazlıklardır.

Kendilerine göre edindikleri mal, mülk ve para varlığı hırsızlık değil,
onlar için hakları olan ganimet’tir.
Devleti paylaşamadıkları için birbirlerine düşman oldular.

5. Mustafa Kemal Atatürk’ün Devletine ve o Devletin Cumhuriyetine sahip çıkan aydın, yurtsever, seçkin kişilerin Silivri’de, Hasdal’da… zindanlara atılmalarını sağlayan faşizmin hukukunu birlikte ya­rattılar.

Şimdi Başbakan R.T. Erdoğan, yerel seçimlere 20 gün kala Silivri zindanındaki tutukluluğu “paralel devlet”in kurduğu kumpasa bağlamakta.

Yerel seçimlere 20 gün kala, buyruğu altındaki yargıçların kararıyla Silivri zindanındaki yurtsever seçkinlerimize özgürlüklerini sağlayan kişi ol­manın oy ve oyunu’nu üstlenmiştir.

Kumpas olmasaydı o seçkinlerimiz zindanlara tıkılır mıydı!

Başbakan R.T. Erdoğan kumpası yıkmış ve seçkinlerimize özgürlükleri sağlamanın yolunu açmış olacak!

Tahliyelerin gerisinde oy oyunu’dur bu.

6. Özetle                    :

R.T. Erdoğan, Çankaya ile birlikte Hukukun temelini oy’dular.

Şimdi tahliyeler aracılığıyla temelini oydukları hukuk nedeniyle yitirdikleri oy’ları
31 Mart’ta (2014) geri kazanmak için böylesi hu­kuk oyunu’nu sergilemekteler.

Keşke tutuklu seçkinlerimiz, bu tahliyeyi geri çevirebilselerdi.

Asıl özgürlüklerini,
AKP iktidarını oylarıyla yıkacak olan ulusumuz kazandırmalıydı 31 Mart günü.

Son söz                      :

Ali Nejat, bu yazdıklarının yanlış ve kedisinin yanılmış olmasını içtenlikle dilemektedir.

Böyle biline.

Saygılarımla. 11.3.14

Dr. Ali Nejat ÖLÇEN

Not : Bu yazı hakkında Sn. ÇETİNER ÇALIŞ’a yanıt altta, “yorumlar” kapsamındadır.
Bakılmasını özellikle öneririz.. (Dr. A. Saltık)

Mutluluğun ressamı : Sitemizin 6. ayına armağan..


Dostlar,

Sitemiz www.ahmetsaltik.net 6. ayını bitirdi!

1 Mayıs İşçinin ve Emekçinin Bayramı” nda (2012) başlamıştık yayına.

Önceki sitemiz www.ahmetsaltik.com 2007, 30 Ağustos doğumlu idi..
3-4 yıl yaşayabildi. Bu kez çok daha deneyimli ve önlemliyiz..

Hem sık sık “göçertildik-çökertildik” hem de bize teknik destek veren Cumhuriyet aşığı dostumuz Sayın Ahmet Selçuk Acunsal‘ı yitirdik beklenmeyen bir akut lösemi ile..

Kendisini çook sevmiştik.. Toprağı bol olsun.. 19 Mayıs günü doğmuş olmasıyla övünür bir Atatürk sevdalısıydı. Birçok AYDINLANMA sitesine karşılıksız destek verir, 24 saat nitelikli emeğiyle onları yönetirdi.. ASA Haber ana sitesiydi..

6 ayda doğrudan site ziyaretçisi sayısı olarak 42 binleri aştık..

Doğrudan sitemizde okunan toplam dosya sayısı 90 binleri aştı.

Günlük ziyaretçi sayımız 400’leri, günlük okunan dosya sayımız 600’leri aştı.

Ayrıca

  • Google1+
  • www.facebook.com/profsaltik 
  • tweeter
  • linkedin

adlı sosyal paylaşım sitelerinde de toplam sayısı 1300’e varan dosyalarımızı paylaştık.

Dolayısıyla doğrudan siteden izlem rakamlarının çok rahatlıkla birkaç katını bulabilen
bir izlenirlik yakaladık..

Emek ve destek veren tüm dostlarımıza şükranımız büyüktür.

Başlıca güç kaynağımız da onların giderek artan ilgi ve destekleridir,
yeni izleyici kazandırma çabalarıdır.

Pek çok dostumuz, izleyenimiz yorumlarıyla, gönderdikleri dosyalarla ayrıca
omuz verdiler.

Görüşlerini tümüyle paylaşmadığımız okurlarımızın da yorum ve yazılarına yer vermeye çalıştık demokratik hoşgörü içinde.

Ahlak ve terbye sınırlarını çiğneyen yazı ve yorumlara yer ver(e)medik doğallıkla.
Bu durumda da gerekçelerimizi ilgililerine sunduk.
Uzlaşma sağlandığında yayımladık.
Şanlı Fransız Devrimi öncülerinden Volter‘in öğüdünü akıldan çıkarmadık :

  • Görüşlerinizi paylaşmıyorum ama onları dillendirme (ifade) özgürlüğünüz için elimden geleni yapmaya hazırım..

Elbette BİLİMSEL AKILCILIĞA DAYALI TIP ve AYDINLANMA SİTESİ olma işlevimiz, yükümümüz, sorumluluğumuz, kendimizi böyle tanımlamamız adına
hep temel ölçütümüz – eksenimiz oldu, olacak da..

*****

Ders notlarımızı sürekli güncelleyerek Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi ve
Sağlık Bilimleri Enstitüsü bünyesindeki mezuniyet öncesi (lisans) ve lisansüstü
(master, doktora, tıpta uzmanlık) öğrencilerimizin hizmetine sunduk.

Her gün, birkaç saatimizi sizlerle “görüştüğümüz” (sanal bağlamda) bu zemine harcadık.

Günceli hem genel yaşam ekseninde Türkiye ve Dünya için izleyip sizlere sunmaya çabaladık hem de bu çabayı profesyonel düzlemde uzmanlık alanımız HALK SAĞLIĞI – TOPLUM HEKİMLİĞİ için yapmaya çabaladık.

Sizlerin artan ilgi ve katkısıyla, üzüm salkımı modeli ile giderek daha çok izleyiciye kavuşmak dileğimizdir. Önümüzdeki 6 ayda “büyük” arama motorlarınca da site edilmeyi umuyoruz.

www.ahmetsaltik.net” olarak Google.com’da tarattığımızda 30 bini aşkın rakamlar görüyoruz.

ahmet saltık” taraması 17 bine yakın,

“ahmet saltik” taratması ise 170+ bini aşkın sitasyon veriyor.

Sitemizi belirleyici – tanımlayıcı 3 ana itemin toplam sitasyonu 217 bini aşıyor.

Derdimiz, çağın olanaklarını etkin kullanarak daha daha çok insana mütevazi birikimimizi aktarma sorumluluğumuzu – yükümümüzü yerine getirmek, daha çok insanımıza AYDINLANMA katkısı sunmaktır.

  • Bu siteden başkaca bir beklentimiz yoktur.

Yaşımız 60’a dayanmıştır, makam, şan, şöhret, ün gibi nefis besleyicileri – tuzakları uzağımızdadır.

Reklam geliri ise henüz düşleyemeyeceğimiz uzaklıktadır. Gün olur böyle bir artı değer yakalayabilirsek, onu da sitenin işlevlerinin artırılmasında, giderlerinin karşılanmasında kullanacağımız doğaldır.

ABD, Türkiye, Senegal, İsrail, ???, Rusya, Almanya, İngiltere, Fransa, Ukrayna, Hollanda, Çin, İzlanda, uydu.., Avusturya en çok “okuma yapan” 15 ülke..

Ziyaretçi” olarak ise; Türkiye, ABD, Rusya, Almanya, İngiltere, ???, Japonya, Fransa, Hollanda, Ukrayna, İzlanda, uydu, Çin, Avusturya, Avrupa, İsviçre.. diye gidiyor.

8 Eylül 2012 günü 7523 dosya okunması günlük rekorumuz..

Dosya (gönderi) başına ortalama doğrudan ziyaretçi sayısı 533..

*****

Dostlar,

Sizlere ve “Sevgili” ye, 6. ayın bitimi adına bir çamsakızı sunmak istiyoruz :

Tüm insanların ana ereği mutluluk..

O ölçüde de serap gibi..
Bu yüzden olsa gerek, “kimi vicdanlı ressamlar” da onun, yani “mutluluğun” resmini yapmaya soyunmuşlar!?..

– Yapabilirlermiş gibi..
– Yapılabilirmiş gibi..

Hani ünlü ve yetenekli ressamımız Abidin Dino‘ya sormuşlar ya;

Abidin, sen mutluluğun resmini yapabilir misin ??

***** 

  • Bütün insanlara mutluluk,
  • Tüm sevdalılara;
    Mevlana – Şems örneği “şebi-aruz” coşkusunda kavuşmalar
    diliyoruz.

Ön koşul olarak da adalet ve barış temelli bir dünya ve yaşam elbette.
Bunun da temeli, -sıkılmadı iseniz- akıl ve bilim ya da BİLİMSEL AKILCILIK..
Büyük Atatürk’ün evrensel özleminde vurguladığı gibi :

* YURTTA BARIŞ, DÜNYADA BARIŞ! 

Son olarak;

– bu bilgisayar ve internet teknolojisini gerçekleştiren tüm bilim emekçilerine,
– sitemizin altyapısını sağlayan WordPress Türkiye ve ABD ekibine,
– özel olarak da
çok özel bir insan olan öğrencimiz,
Psikiyatrist Dr. Ulaş Mehmet Çamsarı’ya
 

sonsuz şükranlarımızı sunmalıyız, sunuyoruz da..

Umarız, bu konuya ilişkin gelecek yazımızı 6 ay sonra,
1 Mayıs 2013’te, www.ahmetsaltik.net  1. yaşını tamamladığında yazabiliriz..

Sevgi ve saygı ile.
01.11.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

 

 

 

Evrim Kuramı / The Theory of Evolution (Prof.Dr.A. Nihat Bozcuk)

Dostlar,

Prof. Dr. Ali Nihat Bozcuk hocamızın “EVRİM”  konulu konferansının power point yansılarını paylaşmak istiyoruz…

İzlemek için lütfen aşağıdaki erişkeyi (linki) tıklar mısınız??

Evrim_Kurami_Prof._Dr._Nihat_Bozcuk

Sevgi ve saygı ile,
26.06.2012 

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Cumhuriyet Devrimleri ve Sağlık Bilimlerinde Dönüşümler / Revolutions of Turkish Republic & Transformation in Health Ssciences

Cumhuriyet_devrimleri_ve_saglik_bilimlerinde_donusumler