Etiket arşivi: AKP – RTE

Ali Sirmen : İşte yargıya müdahale belgesi

Ali Sirmen,

İşte yargıya müdahale belgesi

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Başıboşluk ile liberalliğin birbirine karıştığı Özal döneminde patlak veren Civangate skandalı sırasında, sattığı arazinin parasını alabilmek için Emlak Bankası Müdürü’ne 3.5 milyon dolar rüşvet verdiğini ileri süren müteahhit Selim Edes’in iddiasına karşın belge göstermesini talep eden müdür Engin Civan’a mahkemede verdiği şu ünlü yanıt tarihe geçti ve deyim oldu:
– Rüşvetin de belgesi mi olurmuş! Hukuki muamelelerin yazılı belgeyle ispat edilmesi zorunluluğunun haksız fiillere de teşmili tabii ki saçmalıktır.
Bu yüzdendir ki, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın iktidarın yargıya müdahale ettiğinden yakınan muhalefete karşı “Hangi yazıyla, hangi kararnameyle, hangi dosyayla ilgili müdahale yaplmış? Buyursunlar ispatlasınlar” çıkışı havada kalmaktadır. Hukuka aykırı müdahale belgelenmez ki bulunup ibraz edilip ispatlansın.
***
Burada ispatlanacak, yargının bağımsız olmayıp iktidarın müdahalelerine açık bir konumda olduğudur. Bunun için de kanıtlanması gereken, yargı mensuplarının tayin, terfi ve sicillerinin oluşturulmasında söz sahibi olan kurulların (bugün Türkiye özelinde Hâkimler Yüksek Kurulu) iktidarın denetiminde olmasıdır.
Bugün bu kurum tümüyle iktidar partisi Başkanı ve Cumhurbaşkanlığı makamı (ki ikisi de aynıdır) ile iktidar partisinin denetimindedir.
Bu olgu yargının bağımsız olmadığının, müdahaleye açık olduğunun ispatına yeterlidir.
Buna ek olarak, hâkim ve savcı adaylarının alınmalarında ve asaleten tayinlerinde kullanılan kriterler de yandaş yargı oluşturulmasının kanıtlarıdır.
Bu iddialar hep ispatlanmıştır.
Doğru dürüst hukuki gerekçelerden, delilden yoksun, yasaların öngördüğü koşulları içermeyen tutukluluk ve mahkûmiyet kararları zaten bağımsız olmayıp iktidarın müdahalelerine açık konumda olan mülakat yoluyla yandaşlarla doldurulmuş yargının taraflılığı herhangi bir kuşkuya yer bırakmayacak açıklıkla ispatlanmış demektir. Başka bir ispata gerek yoktur.
Yargıyı bu kadar müdahaleye açık hale getirmiş olan bir iktidarın bir de arkasında yazılı belge bırakması mı beklenecekti?
Bununla birlikte yine de müdahale belgesi isteniyorsa, buyurun:
***
22 Haziran 2017 tarihli Hürriyet gazetesinin 1. sayfasında fotoğrafı yayımlanan Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği’nin 11.11.2015 tarihli, Genel Sekreter adına, Genel Sekreter Yardımcısı Metin Kıratlı tarafından imzalanmış konusu suç duyurusu olan ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilen GİZLİ başlıklı yazısında, “www.gerçekgündem. com adlı internet sitesinde ‘Sayıştay: Kaçak saray hileli’ başlığı ile yayımlananSayın Cumhurbaşkanı’na yönelik iftira niteliği taşıyan ifadeler bulunan haber örneği ekte gönderilmektedir.
Bu çerçevede sorumlular hakkında kanuni işlem yapılarak sonucundan bilgi verilmesini arz ederim” denilmektedir.

O tarihte de bütün iktidarın dizginlerini elinde tutan, hâkim ve savcıların tüm özlük işlerini düzenleyen HSYK’yi yakından denetleyen bir makamdan gelen yazı üzerine, yargı makamlarının nasıl bağımsız karar verebileceklerini takdirlerinize sunarım.
Suç duyurusu bahanesiyle olsun, (suç duyurusu neden “Gizli” oluyor ki!) yargıya müdahalenin bundan âlâ belgesi mi olur?
Aşağıdaki öykü, bu “belge” ile de tatmin olmayanlar içindir:
Adamın biri karısının kendisini aldattığından kuşkulanıyor, ama bir türlü emin olamıyormuş. Özel bir detektif tutup izletmeye başlamış. Dedektif bir süre sonra gelip, raporunu sunmuş:
Eşiniz, siz yurtdışındayken, kimliğini belirleyemediğim bir adamla restorana gitti, mum ışığında yemek yediler, sonra geç saatte bir otele girdiler. 324 No’lu odaya çıktılar. Karşı inşaattan dürbünle izledim. Bir süre sonra, meçhul şahıs ceketini, eşiniz de elbisesini çıkardı. Elektrikler sönünce sonrasını göremedim.
– Hay Allah demiş adam, tam emin olacaktık ki elektrikler kesilmiş. Şu aksiliğe bak!
===============================
Dostlar,

Eski deyimle “malumun ilanı” için çaba göstermeye gerek var mı??
Yine eski deyimle her şey “ayan beyan” ortada değil mi??

AKP Gn. Bşk. Yrd. ve Sivas-Madımak katillerinin avukatı Hayati Yazıcı, basın açıklamasında bu metni kabul etmiş ve hatta daha da ileri giderek “.. yazı arzederim diye bitirilmiş, rica ederim denebilirdi..” değerlendirmesinde bulunmuştur. Avukat Yazıcı siyasette de bu görevini sadakatle sürdürmektedir.

“Suç duyurusunda” bulunmak başka, C. Başsavcılığına suçu da kendince tanımlayarak soruşturma açılması ve üstelik sonucundan da bilgi verilmesi için resmi yazı yazmak çok başka bir şeydir. Hukuk eğitiminin başlarında bu ayrım öğretiliyordur mutlaka. Yazıcı bunu bilmiyorsa profesyonel niteliği bakımından bağışlanmaz bir eksikliktir. Bildiği halde basın önünde kamuoyunu yanıltmak üzere çarpıtıyorsa bu dürüst ve etik değildir.

Suç duyurusu “gizli” resmi yazı ile olmaz; açık dilekçe ile olur. Hazırlık soruşturmasını Savcı gizli yürütür. Resmi Cumhurbaşkanlığı başlıklı (antetli) yazı ile “gizli” damgalı yazı apaçık yargıya talimattır ve Anayasa md. 138 başta olmak üzere pek çok ulusal ve uluslararası temel hukuk kuralına (normuna) açıkça aykırıdır; suç-tur!

Bununla sınırlı da değildir eldeki belgeler..
*****
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü, Urfa Milletvekili Osman Baydemir, 22.06.17 günü Meclis’teki HDP Grup Yönetimi salonunda basın toplantısı düzenledi. Baydemir, Adalet Bakanlığından Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına iletilen “gizli” ibareli bir başka belgenin “yargıya talimat niteliği taşıdığını” ifade etti, belgeyi de basın mensuplarıyla paylaştı. 09.09.2015 tarihli ve “Gizli” ibareli belge, HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın düzenlediği bir basın toplantısının ardından, Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nün başsavcılığa gönderdiği dilekçe.

Belgede Demirtaş’ın 09.09.2015’te internet sitelerinde yayınlanan konuşmasında Cumhurbaşkanı Erdoğan ve dönemin başbakanı Davutoğlu’na “hitaben söylediği ifadeler”in dilekçenin ekinde gönderildiği söyleniyor, “Gereğinin ifası ile yapılan işlem sonucunda ivedi bilgi verilmesini rica ediyorum.” deniyor.
“Cumhurbaşkanı açıklıyor, fezlekeler artıyor”
(http://bianet.org/bianet/siyaset/187684-hdp-sozcusu-baydemir-den-yargiya-talimat-aciklamasi)
*****

Baydemir, söz konusu resmi yazının fotokopisini de basına gösteriyor. Bu açıklamanın tam metninin erişkesi (linki) yukarıda verilmiştir. Ayrıca pdf olarak erişmek için tıklayınız :
Yargiya_Talimat_belgesi_HDP’den

Ayrıca “Gizli Talimat İddiası” başlıklı bir yazı da 23.06.2017 günü Cumhuriyet‘te yayımlandı. Bu haberde de Adalet Bakanlığının gizli resmi yazı ile savcılığa soruşturma talimatı verildiğini ve aynı gün fezleke hazırlandığını… okuyoruz. CHP Gn. Bşk. Yrd. ve Sözcüsü Bülent Tezcan ise “O belgeyi herkes gördü” değerlendirmesi yapıyor. (HDP’den_AKP’nin_Savcılığa_gizli_talimat_iddiasi)

Bu durumda… benzer daha pek çok talimatın – uygulamanın varlığı karine hatta karine ötesi olgu olduğuna göre, Erdoğan’ın AY md. 138’i bir kez daha çiğneyerek bağımsız yargıya açık talimatları kanıtlanmış, eski deyimle “sübuta ermiş” olmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin bu açık hukuk – anayasa çiğnemi (ihlali) karşısında harekete geçecek ve hukuksal yaptırım uygulayacak bir kurumu var mıdır, kalmış mıdır? HAYIR!

CHP Gn. Bşk. Kılıçdaroğlu’nun savı kanıtlanmıştır.. İstifa edecek midir AKP = RTE !?

Yanıtını biz kendimiz kendimize verelim :

  • Haydi canım sen de.. Erdoğan mı istifa edecek??

Sevgi ve saygı ile. 26 Haziran 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Kılıçdar direniyor-2

Kılıçdar direniyor-2

Emre Kongar, Cumhuriyet, 18.6.2017

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun 15 Haziran Perşembe günü saat 11’de, Ankara’da Güven Park’tan başlattığı, yaklaşık bir ay sürecek olan Adalet Uzun Yürüyüşü ne anlam ifade ediyor? Bu soruya tek kelimeyle yanıt verilirse, bu yürüyüşün anlamı “DİRENİŞ”tir.
Kılıçdaroğlu DİRENİYOR: DEMOKRASİ için ADALET için DİRENİYOR…
Hem içeridekiler hem de dışarıdakiler için DİRENİYOR!
Hiç kuşkunuz olmasın: Bu DİRENİŞ, toplumun duygu ve düşüncelerini yansıttığı, toplumca benimsendiği için, mutlaka somut bir sonuç verecektir!
***
Tarihin bize öğrettiği kesin ders,

hiçbir iktidarın sonsuza
dek sürmediği,
– bütün iktidarların
değiştiği,
– bütün diktatörlüklerin
ise yıkıldığıdır:


Nedir iktidar değişikliğinin altında yatan mekanizma?

Toplum durağan olmadığı, sürekli bir değişme halinde bulunduğu için, iktidarlar da mecburen değişirler. Toplumsal değişmenin arkasında ise: Uzun vadede, teknolojik değişme ve gelişmeler… Kısa vadede ise, insanların güvenlik ve refah anlayışları yatar.
Kısa ve uzun vadeli değişme güçlerinin siyasete taşınması ise örgütlenme ve eğitim ile olur.
***
AKP iktidarı:
Sahte bir demokrasi…  Sahte bir insan hakları…
Sahte bir özgürlükçülük… Sahte bir adalet…
Sahte bir refah…  Sahte bir güvenlik…
Vaadi, aldatmacası ve demagojisi üzerine kuruldu.
Şimdi bu iktidarın sahteliği ve sahteciliği ortaya çıktı
İktidar zemini ayaklarının altından kayıyor…
Bu kaygan zeminde tutunabilmek için, emir altına aldıkları yargı üzerinden,
insanları isyan ettiren olmadık önlemlere başvuruyorlar.
***
İşte Kılıçdaroğlu’nun ADALET YÜRÜYÜŞÜ ve DEMOKRASİ DİRENİŞİ
bu 
baskı ortamın yarattığı tepkisel bir eylemdir:

Bu yürüyüşün önemi, yaratacağı sonuçlar kadar, bizatihi kendisinin, bu SAHTE DEMOKRASİNİN, bu BASKI YÖNETİMİNİN tepkisel bir sonucu olmasından ve
halkın beklentilerini, duygularını yansıtmasından kaynaklanmaktadır.

Sabrı tükenmiş bir halkın,
“Bıçağın kemiğe dayandığı noktadaki” ADALET ARAYIŞINI ve
DEMOKRASİ DİRENİŞİNİ
temsil ettiği için, anlamlıdır, önemlidir, sonuç verecektir
ve
de tarihe geçecektir!

DİREN ADALET… DİREN DEMOKRASİ!
=============================================
Dostlar,

Üstad Prof. Kongar‘ın bu çok önemli yazısı aynen bizim duygu ve düşüncelerimizi de yansıtıyor. Sözcük sözcük paylaşıyoruz içeriği ve bu onurlu direniş eylemini selamlıyoruz.

  • Selam olsun bu onurlu direniş ve özverili, meşru başkaldırışa!
  • Selam olsun CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na, yürekli öncülüğü için..
  • Yuh olsun açık – örtük gözdağı verenlere ve kiralık kalemşorlarına..
    Kılıçdaroğlu’na bedensel güç ve direnç diliyoruz ileri yaşı nedeniyle.
    Psikolojik desteğe gereksinim duymayacak ölçüde siyasal bilinci olduğunu biliyoruz.
    Kendisine gerekli nitelikli tıbbi desteği verecek hekim meslektaşlarımzın çabasına da saygı!

    Evet, Mülkiye’li kıdemlimiz Kongar hocamızın isabetle kaydettiği ve siyasal tarihten, siyaset sosyolojisinden, siyaset biliminden… çok kesin olarak şu 3 gerçeği çok iyi biliyoruz :

1- Hiçbir iktidar sonsuza dek sürmez,
2- Bütün iktidarlar
 değişir,
3- Bütün diktatörlükler
 
ise yıkılır…

AKP = RTE de bu gerçekleri artık görüyor.. Tüm hırçınlıkları bundan.. İçte de dışta da ülkeyi duvara dayadılar. Atacakları adım kalmadı.. Yolun sonu görünüyor.. Yargılanacaklar..

Baksanıza, Milli Savunma Bakanı olacak imam zat, Manisa’da zehirlenen askerlerin yediği hindi etlerinde salmonella bakterisi üretilmesine karşın, hala “umudu” (!?) bölgedeki depremlere ve bu yüzden yeraltı sularına karışabilecek kimi toksik kimyasallara bağlayabilecek ölçüde kanatlandı! Bakan derhal kenara çekilmeli, gölge etmesin, ihsanı kendisine kalsın..

Ama bakınız, muazzam gaflarına karşın AKP = RTE önemli görevden almalar (adam harcama!) yap(a)mıyor.. Domino etkisini biliyorlar.. Birbirlerine panik içinde yapışmış durumdalar.. Sağduyulu AKP tabanı da artık bıktı, vicdanı kaldırmıyor..

Kağıttan kule / kaplan gibiler..
Halkımız üflese darmadağın olacaklar..
Az aldı, o günleri de göreceğiz.. Lanetli yıllar bitecek..

Diren Türkiye..

Sevgi ve saygı ile. 19 Haziran 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

RTE/AKP İKTİDARI VE İKİLEMLER

RTE/AKP İKTİDARI VE İKİLEMLER

Naci BEŞTEPE

(AS: Bizim katkımız yazının altıdadır..)

AKP kurulduğundan beri partiyi ve hükümeti yöneten RTE, partili cumhurbaşkanlığını gerçekleştirerek mevcut duruma yasal kılıf uydurmuş oldu. Pratikte, AKP iktidarı demekle RTE iktidarı demek bence eş anlamlıdır. (AS: Biz AKP = RTE denklemini kullanıyoruz son zamanlarda..)

Falanca bakan yanılttı, filanca başbakan aldattı deyişleri inandırıcı değildir. İçeride ve dışarıdaki gelişmeler bu iktidarın nasıl ikilemler içinde çırpındığını ve siyasetteki yetersizliğini bas bas bağırmaktadır.

SURİYE –ABD- KORİDOR

Suriye’nin toprak bütünlüğünü ister; ama Esad yerine muhaliflerini destekler.
ABD’ye “Bir terör örgütüne karşı öbürünü kullanmak yanlış” der; Suriye ordusuna saldıran ÖSO’yu kullanır.

“Güney sınırımda koridor oluşturtmam, devlet kurdurtmam” der; Suriye’yi bölmeye ve koridor oluşturmaya çalışanlara İncirlik’ten hava desteği verilmesine sessiz kalır.

Güneyimizde devlet oluşmasına karşıyken Irak’ta Barzani’nin palazlanması için elinden geleni yapar. “Bağımsızlık referandumu” ilanına anlamlı bir tepki bile koymaz. Irak’taki oluşumun Türkiye’yi de içine alan Büyük Kürdistan yolunda önemli bir adım olduğunu bilmezden gelir.

“Bize zarar verirse kim olursa olsun karşılığını veririz” der; ama bilir ki karşıdakiler enayi değil, işini görüyor, neden Türkiye’ye doğrudan zarar verip üzerine sıçratsın.

“Afrin, Menbiç, Kobani anlamam, tüm kantonları söker atarım; Irak’ta devlet kurulursa nefes almasına izin vermem, karşı koyana gereğini yaparım” demedikçe efelenmek boş laftır, gülüp geçerler.

EMPERYALİZM-KATAR

ABD emperyalizmine karşıdır, “Rakka’ya birlikte girelim” diye takla atar.
TSK’nın korumak için yıllarca direndiği Montrö’nün aksine,
“Karadeniz Rus gölü oldu” diye ABD’ye çağrı yapar.
Rusya’yla dost mu düşman mı kimse anlamaz.
Avrasya’ya yüzünü döndü derken ABD tehdidi ile Çin füzelerini almaktan vaz geçer.

Katar krizinde tarafsız-arabulucu rolü oynamaya en uygun konumdaki devlet olduğumuzu görmez, bir yandan “durumu anlayamadığını” itiraf ederken öte yandan bölge ülkelerini karşısına alır.

Arap NATO’suna girmeyerek doğru adım atar, öte yandan Katar’a asker yollar. Katar Prensi, “TSK tüm bölgeyi koruyacak” diye ilan verir. Burnunun dibindeki kendi adalarını Yunan’a kaptırmaktan utanıp sıkılmaz, bölge kahramanlığına soyunur. Hangi kuvvetle, nereyi, kime karşı, nasıl koruyacağını ne Meclis ne halk bilir. (Böyle söyleyince ABD emperyalizmine karşı olmamakla suçlanma riskine girdiğimin bilincindeyim. Ama, çok yönlü bakmaktan geri duramıyorum.)

İKİLEMLER ZİNCİRİ

İkilemler dış siyasetle sınırlı değil elbette.
Üretim reformu diye elde kalan son kıymetli ürünümüz zeytinliklerimizi yok etmeye çalışır.
İmar rantına karşıymış gibi görünüp rantta zirve yapar.
Laikliğe karşı değilmiş, yaşam tarzına karışmazmış gibi görünüp yozlaştırmak için elinden geleni yapar.

  • FETÖ ile mücadele ediyor görünüp esas destekçilerin semtine uğramaz.

AB’ye girmeye AB normlarına uymaya istekliymiş gibi yapıp AB ile papaz olur.

Say say bitmez.

Öngörüden uzak, bilgi birikime değer vermeyen, sınama-yanılma ile devlet yönetmeye çalışan belediyeciler grubu ile bu kadar olur. İkilemler içinde gider, gelir.
Sıyrılma yolları belli, “Milli irade böyle istiyor”… (14 Haziran 2017)
===========================================
Dostlar,

Bu yazı bir fantezi ya da makale kurgusu bakımından bir deneme değildir.
Ülkemizin artık tahammül kalmayan feci sürüklenişine ayna tutmaktadır.
Artık bıçak kemiği kesmeye başlamıştır.
CHP milletvekili – gazeteci Enis Berberoğlu, 25 yıl ağır hapis cezasına çarptırılmış ve duruşma salonunda tutuklanarak Maltepe cezaevine yollanmıştır.
Bu gece CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu CNN Türk’te son derece önemli, kritik, tarihsel önemde şeyler söyledi. Bu programın herkes tarafından dikkatle izlenmedi gerek..

Yarın 15 Haziran 2017 tarihsel bir gün olacak..
CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu saat 11:00’de İstanbul Maltepe Cezaevine yürüyüşe geçecek..
Haber tüm dünyada ilk suralardan verilmekte..
Bu eylemi destekliyoruz, desteklenmesini diliyoruz.
Gandi de, Mao da büyük yürüyüşlerle ülkelerinde büyük devrimler yaptılar..
CHP’ye ve tüm yurtseverlere kolay gelsin..

Sevgi ve saygı ile. 14 Haziran 2017, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Dünya lideriyiz müsterih olun!

Dünya lideriyiz müsterih olun!

Yılmaz ÖZDİL
SÖZCÜ, 11 Mayıs 2017

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Beyaz Saray onayladı. Pentagon, Suriye Kürdistanı’na ağır silahlar veriyor. E merak ediliyor… Neler oluyor?
*
30 sene önceydi… İran-Irak savaşıyordu.
Humeyni’nin ordusu, Kuzey Kore ve Çin füzeleri kullanıyordu.
Saddam’ın ordusu, Rusya, Fransa ve Çin füzeleri kullanıyordu.
Birbirlerine fırlatıyorlardı.  İki tarafta da su gibi petrol vardı.
Musluklar şakır şakır akıyordu… ABD kovayı dolduramıyordu.
E, böyle olmuyordu tabii.
*
ABD başkanı, artist Reagan’dı. Reagan’ın başkan yardımcısı ise, bir zamanlar CIA başkanı olan baba Bush’tu. Saddam’a elçi gönderdiler. “Biz seni çok seviyoruz, acayip takdir ediyoruz, İran’a gıcığız, sana yardım edelim” dediler. Rahmetli Saddam pek salaktı. Kabul etti.
*
İtalyan bankası Banca Nazionale del Lavoro üzerinden kredi verdiler. Öylesine paraya boğdular ki… Irak devleti, Amerikan yardımı alan ülkeler sıralamasında zart diye üçüncülüğe yükseldi. Saddam’ın kulaklarından bile dolar fışkırıyordu. Elbette hepsi borçtu, geri ödenecekti. “Arkadaşlar arasında paranın lafı bile olmaz, yeni kuyular açarsın, ödersin” dediler.
*
Silah satmaya başladılar… Verdikleri parayı katbekat geri alıyor, aldıkları parayı borç olarak geri veriyor, borç olarak verdikleri parayı silah satarak geri topluyorlardı. Kendisini çok zeki zanneden Saddam, halk arasındaki tabirle kulampara sarması’na girmişti.
*
Bu böyle tankla topla filan olmayacak dediler, sana çok daha büyük para verelim, teknoloji öğretelim, kimyasal ve biyolojik silahlar geliştir, İran’ın kafasına at, işi komple bitir dediler. Şahane fikirdi… Kendisini çok akıllı zanneden Saddam’ın aklına yattı. Ufak ufak üretip, İran’a fırlatmaya başladı.
*
(Kaşla göz arasında, Kürtlerin kafasına da attı… Çünkü, Barzani-Talabani, İran’ı destekliyordu, Saddam fırsat bu fırsat dedi, onların kafasına da kimyasal attı. Çoluk çocuk beş bin insan hayatını kaybetti. (AS: Halepçe katliamı! 16 Mart 1988) Yani… Şu anda “biji Obama, biji Trump” diye tezahürat yapan, Amerikan bayraklı tişörtler giyen peşmergeler, bizzat Amerikan füzeleriyle can vermişti. Hatta… Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde Saddam’ın kimyasal silah kullanmasını eleştiren bir karar alınacaktı, ABD ve İngiltere karşı çıktı, ret oyu kullandılar, “kimyasal silah filan yok, olsa bizim haberimiz olurdu” dediler. O zamanlar Saddam önemliydi, beş bin Kürt ölmüş, elli bin Kürt ölmüş, Washington’ın umurunda bile değildi.)
*
Aynı günlerde… Yarbay Oliver North diye bi arkadaş icat ettiler, İran’a gönderdiler, güya İran’a ambargo uyguluyorlardı, kendi ambargolarını kendileri deldiler, mollalarla gizli gizli görüştürdüler, “biz aslında sizi çok seviyoruz, Saddam’a fena halde gıcığız, size gizli gizli yardım edelim” dediler. Tahran yönetimi, düşündü taşındı, tarihlerine yakışmayacak derecede öküzce davranarak, peki dedi, kabul etti.
*
Şah döneminde İran’a satılan Amerikan malı uçakların yedek parçalarını ve Amerikan malı gıcır gıcır füzeleri, İsrail şirketi üzerinden İran’a sattılar iyi mi… İran yönetimi, Amerikan malı füzeleri Amerikan malı uçaklarla Saddam’ın kafasına attı, bunların karşılığında, hem fahiş fiyatlar ödedi, hem de Lübnan’da Hizbullahçı arkadaşlar tarafından kaçırılan Batılı rehineleri serbest bıraktı.
*
Bir taşla iki kuş vuran Beyaz Saray, neden üç kuş vurmayalım şekerim dedi… İran’dan aldığı paraları, İsviçre ve Panama üzerinden, tee Nikaragua’ya götürdü, demokratik seçimle işbaşına gelmiş hükümeti devirmeye çalışan kontrgerillalara gizli gizli verdi. Neden gizli gizli verdi? Çünkü aslında, Amerikan Kongresi, insanlık suçu işleyen kontrgerillalara yardım yapılmasını yasaklamıştı, CIA kendi devletinin yasağını deliyordu.
*
(Bu müthiş operasyonun beyni, bir zamanlar CIA’in İstanbul ve Ankara’da istasyon şefi olan, istihbarat efsanesi Duane Clarridge’tı. Şu kadarını söyleyeyim, James Bond onun yanında anca karikatür olabilirdi, Ortadoğu’dan Latin Amerika’ya her taşın altında o vardı. Yarbay Oliver North, emrindeki icra subaylarından biriydi. Türkiye’yi ikmal durağı olarak kullandı… İsrail ve Kıbrıs Rum Kesimi’nden havalanan St. Lucia Havayolları’na ait nakliye uçakları, Ankara Esenboğa’ya iniyor, oradan Tahran’a gidiyordu. Resmi evraklarda petrol kuyusu malzemesi olarak görülenler, bildiğin füzeydi. Aslına bakarsanız, Portekiz üzerinden Nijerya uçaklarıyla taşınacaktı ama, Portekiz “beni karıştırmayın abi” deyince, Duane Clarredge’ın istediği gibi at koşturduğu Türkiye üzerinden taşındı.)
*
Neyse… İran-Nikaragua meselesi duyulunca, rezalet ortaya çıkınca, artist Reagan şahane rol yaptı, benim bu casus filminden hiç haberim yok, her şeyi bu şerefsiz Oliver North yapmış dedi, Amerikan basını da vay şerefsiz Oliver manşetleri attı, sorumluları yargılıyormuş gibi yaptılar, herkes serbest bırakıldı, hadisenin üstü örtüldü.
*
Neticede… Bir milyon İranlı öldü. Yarım milyon Iraklı öldü.
150 milyar dolarlık yıkım oldu. Belki de en hazin tarafı…
Birbirlerine sekiz sene füze attılar ama, İran-Irak sınırı santim değişmedi. Tüm bunlar olup biterken, bizimkiler nerdeydi? İETT’deydi. Ümraniye-Sultanbeyli hattına kafa yoruyorlardı!
*
Dolayısıyla, Pentagon Kürtlere silah veriyormuş, Kremlin Esad’a uçak veriyormuş, İsrail Barzani’yi kucağına oturtmuş filan, endişe etmeyin, müsterih olun…
Asrın lideriyiz, emin ellerdeyiz!
==================================
Dostlar, 

Bu ciddi hengamede Türkiye kritik risklerle karşı karşıyadır.
Türk – ABD ilişkileri, Türkiye’nin 1974 Kıbrıs çıkarmasının ardından başlayan ABD ambargosu yıllarında bile bu denli gerilmemiş, kırılganlaşmamıştı..

Gerçekte bu tırmanışta ABD – AB’nin Erdoğan’ın defterini dürme planlarının hatta artık kararlılıklarının belirleyici rolü vardır. ABD, Erdoğan için “şah mat” hamlesi yapmayı planlamaktaydı epeydir ve bu hamle YPG silahlandırılarak, Suriye’de namlular ülkemize çevrilerek yapılmıştır.

Erdoğan ve AKP’sinin iç kamuoyuna dönük olarak mazlum ve mağduru oynamayı asla ve asla denememelerini anımsatmak isteriz.. Tam tersine, AKP – RTE yüzünden, komşu ve çoğu Müslüman kadim komşu Suriye’nin içişlerine karışmasaydık başımıza bu yıkım gelmeyecekti! Suriye’de Müslüman Kardeşler – İhvan modeli İslamcı rejim kurma hayali, darbe yapıp seçilmiş Esad’ı devirme serüveni, Şam’da Emevi camisinde namaz kılma ham mı ham hayalleri.. ABD – AB güdümünde uydu – maşa – yaranmacı sorumsuz dış politika Türkiye’yi uçurumun eşiğine sürükledi..

  • Türkiye, uluslararası hukuk katında suça itildi, “haydut devlet” ilan edilme riski var!

Çare, halka gerçekleri anlatarak ülkemizin kurumlarına ve birliğine sarılmaktır. TBMM’yi hemen toplantıya çağırarak genel görüşme (gerekliyse gizli) yapmak ve tümüyle kurumsal devlet mekanizmalarına dayalı, devlet aklı ve deneyimini rehber edinen çözümler üretilmelidir. Muhalefeti asla dışlamadan, tüm ulusal güç ögeleri devreye sokulmalıdır ivedilikle.

Erdoğan Anayasal sınırına çekilmeli ve seçimle gelen AKP hükümeti siyasal sorumluluğu üstlenerek öne çıkmalıdır.

Erdoğan’ın birikimi, yönlendirilerek yarattığı karmaşık – ağır sorunları çözmeye ne yazık ki yetmemektedir. Aynı yetersizlik yüzünden doğdu aslında bu çok ağır güncel son sorunlar da.

  • Artık herkes ama her- kes, başta Erdoğan ve AKP’si, haddini bilmeli ve 80 milyonluk bir ülkenin geleceğini asla tehlikeye atmamalıdır.

    Tarihin çoook ciddi bir sınaması ile yüz yüzeyiz. Durumun ciddiyetten öte ürkünçlüğünü (vahimliğini) mutlaka gereğince kavramak ve tüm gereklerini devlet aklıyla, hızla ve serinkanlılıkla, demokratik hukuk devleti saydamlığı içinde yapmak dışında seçenek
    kal-ma-mış-tır…

Sevgi ve saygı ile. 11 Mayıs 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Dr. Ahmet Zeki BULUNÇ : KIBRIS MÜZAKERELERİ VE SON GELİŞMELER IŞIĞINDA BEKLENTİLERİMİZ

Dr. Ahmet Zeki BULUNÇ

KIBRIS MÜZAKERELERİ
VE SON GELİŞMELER IŞIĞINDA BEKLENTİLERİMİZ

Dostlar,

Bizim de üyesi olduğumuz Ulusal Eğitim Derneği, geleneksel Cumartesi Konferanslarını sürdürüyor. Değerli dostumuz, KKTC’nin eski Ankara Büyükelçisi ve Başkent Üniversitesi öğretim görevlisi Dr. Ahmet Zeki Bulunç, Kıbrıs sorunu hakkında gerçek, kıdemli uzmanlardan biridir, yurtsever bir ulusalcıdır. Ne yazık ki
AKP – RTE, Kıbrıs – KKTC’nin bağımsızlığı ve toprak kazanımı konusunda da kamuoyunu tedirgin eden politikalar izlemektedir. % 38 toprak oranının % 29’a indirilerek, dip Karpaz dahil Güney Kıbrıs Rum Yönetimine sunan sorumsuz ve çooook “cömert” (!?) teklif bile Rumlarca reddedilmiştir; hedef ENOSİS‘tir!
Emperyalizm nerdeyse her 3,5 etnisiteye bağımsız devlet sağlama çabasında iken (!)?, Kıbrıs’ta birbirine düşmanlaştırılmış 2 halkı zorla birleştirme ve Türkleri assimile etme peşindedir.
Bu ikiyüzlü politika kabul edilemez.
Adada 2 bölgeli, egemen – eşit 2 devlet varlığı kalıcı barış için tek seçenektir.

Son aşamada KKTC halkı, BM İkiz Sözleşmeleri‘ndeki haklarını siyasal hakkını kullanarak
“self determinasyon” ile kendi geleceklerini – yazgılarını kendileri belirlemeli ve
1939’da Hatay’da olduğu gibi anavatana katılma kararı alarak dünyaya duyurmalıdır.
KKTC kurulduğundan bu yana (15 Kasım 1983) 34 yıl geçmiş, ancak yalnızca Türkiye tarafından tanınmıştır. BM – GK ise bu bağımsızlık ilanını kınamıştı! Yakın tarihin ibretleridir..

O topraklar 1974’te 500’ü aşkın Mehmetçik şehit verilerek Kıbrıslı Türklere tahsis edilmiştir, artık vatandır.. Osmanlı döneminde 1571’de fetih için çok daha fazla kan dökülmüştür;
KIbrıs’ın fethi çok pahalıya malolmuş, Türkler bu savaşta 50 bin şehit vermişlerdi.
Ayrıca Kıbrıs Türkleri de uzun yıllar TMT (Türk Mukavemet Teşkilatı) bünyesinde
çooook şehit vermişlerdir.

AKP – RTE’nin ulusalcı olmayan politikalarından artık yorulduk.
Bu kadro son derece yanlış, tehlikeli işler yapıyor ve sonra da “kandırıldık, pardon, affola..” diyor. Böyle devlet yönetimi olmaz, dünyada hiçbir uygar ülkede – toplumda kabul edilemez..

Ayrıca KKTC ve oradaki özel Türkiye Kolordusu, Türkiye’nin güneyden,
Akdeniz’den savunulması için son derece stratejik öneme sahiptir hatta vazgeçilemez!


Yetmez; Akdeniz’de münhasır ekonomik alan, açık deniz kaynakları ve kullanımı ile
deniz tabanı kaynakları açısından da uluslararası hukukta kritik öneme sahiptir.

Son olarak, altını çizmek gerekir ki, Türkiye, Londra ve Zürih Andlaşmaları ile Kıbrıs için İngiltere ve Yunanistan ile birlikte garantör ülke statüsündedir. Uluslararası hukuk açısından
bu statü son derece önemli olup, KKTC’nin haklı savunmasında sonuna dek kullanılmalıdır.

Sevgi ve saygı ile. 09 Mart 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Berberin doları yetmez!

Berberin doları yetmez!

Vatandaş müdahalesi doları ancak kısa süre frenleyebilir. Uzmanlar bu müdahaleyi “Merkez Bankası yaparsa güven tesis edilir.” diyor.

Sayime BAŞÇI
SÖZCÜ, 06 Aralık 2016

(AS : Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)
Berberin doları yetmez

Dolarını sat kampanyasına toplumun her kesiminden destek geliyor. Şirketler hesaplarını TL’ye çevirirken, berberden, manava küçük esnaf da kampanyaya destek veriyor. Ancak, ekonomistler kampanyaya kuşkuyla bakıyor.

Dünya FX piyasalarının 5 trilyon dolarlık bir işlem hacmine sahip olduğunu hatırlatan analistler, vatandaşın yastık altında tuttuğu dövizin böyle bir piyasada dolardaki dalgalanmayı durdurmaya yetmeyeceğini belirtiyor. Kurdaki yükseliş devam ederken, küçük yatırmcının yaklaşık 25 milyar dolarlık satış yaptığı dikkate alındığında, bu kez vatandaşın müdahalesinin kurdaki yükselişe tampon olması zor görünüyor.

06szt09a_ist_izm_ant_trb_ank_adn_yeni_siyah

Kurdaki dalgalanmayı durdurması beklenen vatandaşın 93 milyar doları bankalarda, 200 milyar doları ise yastık altında toplam 293 milyar doları var. Bu miktar, toplam rezervleri 100 milyar dolar olan Merkez Bankası‘nın kaynakları ile kıyaslandığında oldukça büyük bir rakam. Çünkü, Merkez Bankası’nın kasasında nakit 23 milyar doları bulunuyor. Siyasi riskler dolayısıyla tırmanan gerilimin baskısı ile kurdaki yükseliş devam ederse vatandaşın 293 milyar dolarının da kısa sürede tükenmesine karşın, dalgalanma devam edebilir. Ekonomistler, güven ortamının yeniden tesis edilmesi durumunda vatandaşın zaten TL’ye dönmeyi tercih ettiğini belirtiyor.

25 MİLYAR DOLARLIK SATIŞ YETERSİZ KALDI

Kapital FX Araştırma Uzmanı Enver Erkan, vatandaşın şu ana kadar kademeli olarak 25 milyar dolar tutarında döviz satışı yaptığını açıkladı. Bu satışa rağmen doların tarihi zirveleri test etmeye devam ettiğine vurgu yapan Erkan, şöyle devam etti:

  • “Türkiye’de vatandaşın yastık altındaki dövizini altına çevirmesinin
    dolar kurunda bir etkisi olmayacaktır.”

FX piyasasında günlük işlem hacminin 5 trilyon dolar tutarında olduğunu açıklayan Erkan, “Vatandaş elindeki doların %20’sini bozdurması durumunda yaklaşık 50 milyar dolar tutarında olacak.” dedi. Erkan, asıl önemli kısmın opsiyon piyasası olduğuna dikkat çekerek, opsiyon sözleşmelerinin nominal büyüklüğünün 20.1 milyar dolar olduğunu kaydetti.

Vatandaşın dövizi 11 gün dayanır !

  1. AHL Forex Kaldıraçlı Alım Satım Müdürü Veli Kocatürk, “Uluslararası döviz piyasasının büyüklüğünün yaklaşık 6 trilyon dolar olduğu düşünülüyor. Bu rakamın binde 3’ünün TL varlıklar üzerinden gerçekleştiği düşünülürse, 18 milyar dolarlık bir işlem hacmi TL’ye yön veriyor diyebiliriz. Bu rakam günlük olarak piyasa koşullarına göre 2 kat artabiliyor. Böyle bir durumda 11 günlük hacme denk geliyor.” dedi. Dolar talebinin önemli olduğunu vurgulayan Kocatürk, “Darbe girişimi sonrası satılan 10 milyar dolar çok kısa sürede fazlasıyla yerine konuldu. 200 milyar doların yerine konulması kurda rekorların tazelenmesine de sebep olabilir.” diye konuştu.
    ===================================
    Dostlar,

    Erdoğan, acı çaresizliğini itiraf ederek

  • “Tulumbada su yok, tulumbada su kalmadı, tulumbaya su gerek..”
    demek zorunda kaldı..

    AKP – RTE, ekonomiyi tükettiklerini ve elde (Hazine’de) döviz kalmadığını dünya kamuouyu önünde ilan etmek zorunda kaldı.. Her ne denli yabancı kaynaklar mali tablomuzun perişanlığını bizlerden daha iyi biliyorlarsa da, Erdoğan’ın bu davranışı ayrı ve yeni riskler doğurabilir. Nitekim Dolar 3,5 TL’de bir miktar kararlı gözüküyor.. Yılların düzeltmesini yapıyor bir bakıma.

AKP – RTE uzun yıllar Türkiye’yi “düşük kur – yüksek faiz” politikası ile yönetti. 2003-2007/8 arasında ülkeyi kanatıcı ve ulusal serveti dışarıya aktarıcı bu politikanın sonuna gelindi. Dış borç 426 milyar Doları buldu. Toplam borç, AKP’nin görev aldığı Kasım 2002’den günümüze, 80 yılın toplam borcu 221 milyar dolardan 3 katına erişti..

Herhalde “birileri” AKP-RTE’yi “tuzak ekonomi politikaları” (!) izlemesi için gene “kandırdı”!?
Şimdi sıra sadık müritlerin kara gün güvencesi yastık altı dövizlerine el koymaya geldi.. Maşallah yalaka – yılışıklar da az değil, AKP-RTE’nin kamuoyu oluşturma – toplum mühendisliği yaratıcılığına (!) şapka çıkarmalı. Ne var ki, sıradan halkın yoksullaştırma yüzünden portföyünde ciddi döviz birikimi yok.. Avuç içinde kar gibi erimeye ve krizin yarattığı açlığın homurtusunda hızla yutulmaya mahkum.. Merkez Bankası’nın da en çok 30-40 milyar dolar dolayında serbestçe kullanabileceği aktifi var. Haliyle gıdım gıdım kullanabiliyor..

Derken Tunus’tan 2. el 78 milyon Dolara aşırı (ultra) lüks, 13. devlet uçağı alınıyor!? Niçin??!!
Yazıklar olsun!
Elde avuçta varolan dövizi de gayya kuyusuna atalım, sonra olağandışı bir durumda ne yapacağız?? Ambargo uygulanırsa zorunlu dışalımaı (ithalata) nereden akreditif açabileceğiz?? Karnımızı doyuracak yeterli tarım ürünü bile üretemiyoruz!

Bu arada, birkaç milyar dolarlık kamu ihalelerini Hazine garantili konsorsiyum kredileri ile yürüten ve

  • “Tayyip bey idolüm, tapıyorum… “
  • Milletin a….sına koyacağız..” diyen AKP karunları ne yapıyor, yapacak acaba??

İvedilikle yapılması gerekenlein başında her türlü israfı en üst düzeyde kısmak geliyor.
Örneğin Tayyip beyin ultra lüks kaçak sarayının harcamaları..
Bu binanın en az yarısı kapatılmalı, kalan yarıya sıkışarak tasarruf yapılmalıdır.

Kamu – Özel Ortaklığı masalıyla başlatılan ve ülkenin geleceğini ipotek altına sokan
milyar dolar mali portreli “yatırımlar” (!) askıya alınmalıdır.
Akkuyu ve Sinop, maazalah İğneada nükleer güç santralleri de..
ÜRETİM VE DIŞSATIM seferberliği ile dış ticaret açığı, cari açık azaltılmaya çabalanmalıdır.
Bu amaçla Irak ve Suriye ile ilişkiler doğrudan görüşme ile hızla normalleştirilmeli ve bu komşu ülkelerle ticaret ve turizm canlandırılmalıdır. Normalleştirilen ilişkilerle askeri harcamalar düşecek, 3+ milyon Suriye – Irak yurttaşı ülkelerine döncek ve bize çok yönlü yük çok ciddi düzeyde düşecektir.
Yapılacak epey şey var…
Usta ekonomi yazarı Sayın Mustafa Pamukoğlu‘nun sitemizde yer verdiğimiz önemli yazısı birkaç kez okunmalı ve çok yerinde önerileri hızla uygulanmalıdır..

Sevgi ve saygı ile.
07 Aralık 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak.
Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net

profsaltik@gmail.com

EĞİTİM – İŞ : PROJE OKULLAR YÖNETMELİĞİNE DAVA AÇTIK..

logoEĞİTİM – İŞ :
PROJE OKULLAR YÖNETMELİĞİNE
DAVA AÇTIK..

01.09.2016 tarih ve 29818 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Milli Eğitim Bakanlığı Özel Program ve Proje Uygulayan Eğitim Kurumları Yönetmeliği yayımlanmıştır.

Her yönüyle kayırmacı ve torpilci sistem üzerine kurgulanmış bu Yönetmelikte, idarenin “kendisinden olmayan” öğretmen ve yöneticileri idari soruşturmalar ve disiplin cezaları ile proje okullarından uzak tutma amacına hizmet eden 8/1-ç ve 9/1-c maddeleri ile tam bir “torpil” düzeni öngören atama usulüne ilişkin 13. ve 14. maddeleri ve hiçbir gerekçe ve somut dayanak olmaksızın mevcut öğretmen ve yöneticilerin tasfiyesini öngören Geçici 1. maddesinin yürütmesinin durdurulması ve iptali amacıyla Sendikamızca Danıştay’da dava açılmıştır.

Bugünden başlayarak da proje okullarındaki öğretmenlere görev sürelerinin sonlandığı gerekçesi ile tercihte bulunmaları için baskı yapıldığına yönelik bilgiler Sendikamıza iletilmektedir.

Görev süresi sonlandırılan yönetici ve öğretmenlerin tercih yapmamaları halinde anılan Yönetmeliğe göre resen atanabilmeleri söz konusu olabilecektir. Tercih yapacak olanların ileride doğabilecek hukuksal durumlar bakımından aşağıdaki şerh dilekçelerini vermelerini öneriyoruz. (http://www.egitimis.org.tr/www/hukuk/haber/57cea0dfb72ac.docx)

====================================

Dostlar,

Siyasal iktidarın toplumma, ülkemize abanmaları artık bezdirdi..
AKP’nin muhafazakar – demokrat olduğu masallarına artık inanan kalmadı..
Apaçık görüyoruz ki dinci, becerebilirse şeriatçı – halifeci bir özlem – plan içindeler.
Bir yandan bu zorlamaları yaparken, bir yandan ülkemizi dış politikada batağa soktular. Ekonomik durum perişan ötesi, Bloomberg verileriyle dünyanın en berbat 8. ekonomisiyiz! Ülkemiz OHAL rejimi altında AKP – RTE tarafından inletilirken – başkalaştırılırken, Anayasa ayaklar altında 28 kişilik bir oligarşinin otoriter – totaliter rejiminde sürüklenirken, AKP – RTE toplumun ülkenin neredeyse tüm kurumlarıyla savaş durumunu duraksız sürdürüyor..

Demokrasiyi bir trene benzetmişti Tayyip bey yılaaar önce ve istedikleri durakta ineceklerini eklemişti.. O durağa yaklaştıklarını düşünüyorlar ve hatta geciktikleri vehmiyle hızlandrıma çabası içindeleri.. Panik içinde son derece ciddi hatalar yapıyorlar.. Suriye politikası tipik örnektir.. 5,5 yıl önce hedef Şam’da Emevi camisinde namaz kılarak Suriye halkını “Esed” den kurtarmaktı. O “Esed” ki hemen öncesinde “Birader Esat” idi ve RTE ailece görüşmekteydi. BOP eşbaşkanlığı sürecinde verilen ayar ve yüklenen misyon ile 180 derece çark ettirildi. Son olarak BM konuşmasında ise “Suriye Suriyelilere aittir..” demek zorunda akldı. Tabii dünya alem bize gülüyor.. Bu hataların son derece ağır faturasını ülkemiz ve halkımız ödüyor..

AKP – RTE, “çoğunlukçu” (majorityi) bir rejimi demorkasi sanıyor ya da dayatıyorlar.. Oysa gerçek demokrasi “çoğulcu” (pluralist) insan haklarına dayanır.. Bakar mısınız kadim Yunan bilgesi, Antik çağdan, taa 2400 yıl öncesinden neler yazmış :

  • ARİSTO : Devletin Direği: Adalet
    “Devlet, bütün bireylerin, kurumlar›n ve topluluklar›n üstünde olduğundan
    bütün 
    topluluğun iyiliğini düşünür. Bütün topluluğun iyiliği ise devlette amaçlanan
    adaletten 
    başka bir fley değildir. Devletin adaleti gerçekleştirmesi demek, her kişiye
    ve 
    gruba hak ettiğini vermesi demektir. Yani eşit olanlara eşit, eşit olmayanlara ise
    eşiitsiz davranmalıdır ki adalet ortaya çıkabilsin. Bunu sağlayacak olansa yasalardır.
    iyi bir devlette haklıyı haksızı belirleyen, adil yasalar olmalıdır.
    Bir devleti kötü kı
    lan yasalarının kötülüğüdür.
    Bu da devletin amacını ve onu ayakta tutan direği, yani 
    adaleti zedeler.”

rte_ve_fg

 

 

 

 

 

 

 

AKP – RTE, kendi başlarını da yiyecek Türkiye Cumhuriyeti’nin temel kurumlarına dönük bu kuşatma ve saldırıyı durdurmak zorundadır.. Biz yazmaktan yorulduk, AKP – RTE abanmaktan yorulmadı.. Sonu yıkımdır, altında AKP – RTE de kalır ve en ağır bedeli öncelikle öderler.. Azıcık tarih okuyanlar bu yalın gerçeği görüyor.. AKP akilleri – danışamları da görür umarız..

Sevgi ve saygı ile.
25 Eylül 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
EĞİTİM-İŞ Üyesi
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Dil Derneği’nin 15. Olağan Seçimli Genel Kurulu : 24 Eylül 2016 – Ankara

logo

Dil Derneği Üyesi
Sayın Ahmet Saltık,

(AS : Bizim katkımız yazının altındadır…)

Dil Derneği’nin 15. Olağan Genel Kurulu 24 Eylül 2016 Cumartesi günü saat 11.00’de Ankara’da Türk Hukuk Kurumu salonunda (Adakale Sok No. 28 Yenişehir) yapılacaktır.

Dil Devriminin kurumu olan Derneğimiz, Atatürk’ün Türk Dil Kurumu’nun işlevini üstlenmenin ve sürdürmenin sorumluluğunu taşımaktadır. Bu nedenle öncelikle bilimsel, ekinsel ve sanatsal çalışmalara ağırlık vermek; yazın dünyamızı kucaklamak; çocuklar, gençler, öğretmenler ve akademisyenlere yönelmek, eğitim kesimiyle sıkı işbirliğini sağlamak zorundadır.

Bu önemli ve onurlu görevi, Dil Derneği üyelerinin değerli deneyimlerini, bilgi birikimlerini derneğimizin her alandaki çalışma ve etkinliklerine katarak gerçekleştirme kararlılığıyla ve aşağıdaki ereklerle dernek organlarına aday oluyoruz.

1)     Danışma Kurulu, Eşgüdüm Kurulu, asıl ve yedek üyeleriyle bir bütün olan Yönetim, Denetleme ve Onur Kurullarıyla öznellikten arınmış, bilgi paylaşımının sürekli kılındığı kurumsal yapı oluşturulacaktır.

2)     Sözlük Kolu ile Terim Kolu, etkin ve üretken işleyişleriyle dil alanında birer yetke olduklarını kanıtlayacaktır.

3)     Dil Bayramlarımız bilimcilerin, sanatçıların, ülkenin dört bir yanından dilseverin buluştuğu Ulusal Dil Kurultayı düzenlenerek kutlanacaktır.

4)     Süreli yayınlarımız, düşünsel etki yaratacak önemli tartışmalara, kavramsal çözümlemelere öncülük ederek dil alanının başvuru kaynakları olacaktır.

5)     Her düzeydeki okulla, üniversitelerle işbirliği yapılarak gelecek kuşaklara dil bilinci aşılayacak, dilimizin özleşmesi ve Türkçenin doğru kullanımını özendirecek ortak etkinlikler düzenlenecektir.

6)     Cumhuriyet kazanımlarını koruyup yüceltmeyi amaç edinmiş kurum ve kuruluşlarla güçbirliği yapılacaktır.

7)     Atatürk’ün kurduğu Türk Dil Kurumu özerktir, özgürdür! Dil Derneği de kurum ve kuruluşlarla ortak çalışmalarda, işbirliklerinde bağımsızlığını koruyacak, herhangi bir siyasal yapılanmanın yönlendirmesi ya da koruyuculuğunu kabul etmeyecektir.

 

Yürütülecek işleri sorumlulukları paylaşarak, hep birlikte çalışarak yerine getirme anlayışıyla oluşturduğumuz ekteki Dil Derneği 2016-2018 Çalışma İzlencesini genel kurulumuzda bir arada olmak dileğiyle görüş ve değerlendirmelerinize sunarız.

Saygılarımızla. 18.09.2016

Bilgi için: Günay Güner: gunayguner@gmail.com * Hülya Küçükarashk@ada.net.tr
* Işık Kansu: ikkansu@gmail.com

dil_dernegi_2016-18_izlencesi

======================================

Dostlar,

Büyük Atatürk‘ün en kritik işlevli 2 kurumu olan Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu, Yüce Önderin vasiyeti çiğnenerek 12 Eylül 1980 darbesini yapanlarca devlet dairesine dönüştürülerek çalış(a)maz duruma düşürüldü. Dil Derneği, Atatürk’ümüzün kalıtı (mirası) olan Türk Dil Kurumu‘nun işlevini omuzlamak için kuruldu. Son derece sınırlı olanaklarıyla büyük çabalar sergiledi ve ürünler verdi günümüze dek. Kurucularına ve emektarlarına şükranımız büyük.. Atatürk‘ün bu 2 Kurumun yaşaması için İş Bankası hisselerinin bir bölümünün gelirlerini resmen vasiyet ettiğini biliyoruz.. Ancak hukuk ayaklar altında ve 12 Eylül’ün pek çok kalıntısı 1982 Anayasası kezlerce (17 kez!) değiştirilerek, 113 kez madde değişikliği yapılarak bambaşka bir Anayasaya dönüştürüldüğü halde, bu 2 kadim kuruma eski statüsünün verilmesi sağlanmadı.. AKP – RTE zaten 14 yıldır bu bağlamda kılını kıpırdatmadığı gibi, Anayasada öngörülen Atatürk Kültür Dil Tarih Yüksek Kurumu‘nun çalışmalarını bile desteklemedi!

Önümüzdeki “mini” anayasa paketinde haliyle yok..
“Yeni anayasa” heveslilerinin hiçbir taslağında ne yazık ki yok!

Dolayısıyla DİL DERNEĞİ‘ni omuzlamak gene yurtsever devrimcilere kalıyor..

Sayın Başkan Sevgi Özel ve çalışma arkadaşları sanırız 7-8 dönemdir görevdeler (14-16 yıl)..
Sağolsunlar büyük ve anlamlı emekleri oldu.. Şükran borçluyuz 1 tuğla koyana bile! Sn. Başkan Özel, 25 Nisan 2013 günü Dernekte bizden bir konferans rica etmiş ve “DEVLET ve DİL” konulu bu konuşmayı yapma olanağı bulmuştuk.

Bize gelen e-iletiden anlıyoruz ki, bu kez bir liste (ve program!) daha var yukarıda sunulan.. Tüm adaylara başarı diliyoruz.. Bizi telefonla arayarak “Onur Kuruluna” adaylık öneren Sn. Özel’e teşekkür ederiz. Yine telefonla ve e-ileti ile adaylık çalışmalarını duyuran Sn. Hülya Küçükaras‘a da teşekkür ederiz.

24 Eylül 2016 Cumartesi günü saat 11:00’de Türk Hukuk Kurumu‘nda buluşmayı diliyoruz..

atanin_turkce_hk-_soylemi

Sevgi ve saygı ile.
24 Eylül 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Dil Derneği Üyesi
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

TARIK AKAN’IN ARDINDAN…

TARIK AKAN’IN ARDINDAN…

tarik-akan-1b716

Dr. Ceyhun BALCI

portresi

(AS : Bizim katkımız yazının altındadır..)

Şöhretli birisi öldüğünde pek çok kişinin onu kendisine yakın bir yere yerleştirme telaşına düştüğüne tanık oluyoruz. İki yüzlülük ve düzenbazlık kokan bir yaklaşımdır.

Örneğin Tarık AKAN!
Yaşamının son döneminde ulusalcı, Aatürkçü ve Cumhuriyetçi bir tutum sergilemiştir. Bu tutumu gün gibi ortadadır. Doğum gününde bile Silivri barikatlarını yıkanların en önünde yer almıştır. Bu denli ortadayken tutumu şuraya, buraya çekiştirme çabalarını içtenlikten yoksunlukla ve hatta düzenbazlıkla suçlama hakkına sahip değil miyiz?
*****

Tarık AKAN’ın ardından yazılanlar, çizilenler ve söylenenler bende “de ja vu” etkisi yarattı! Çok değil 10 yıl önceye döndüm. Benzer yaklaşım Attila İLHAN’ın ardından da sergilenmişti.

Atilla İlhan’ın şiirine evet ama ulusalcılığına hayır!” diyerek ardından sessiz kalmama görevini yürütenler bir kez daha iş başındadır! Bu kez Tarık AKAN için!

Emperyalizmin kapıkulluğunu etnikçilik kontenjanından yerine getirmekte olanların Tarık AKAN’ın ulusalcılığına dil uzatmakta sakınca görmediklerine tanık oluyoruz. Bunu yaparken de sundukları tatsız, tuzsuz, kokmuş yemeği Marksist-Engelsist sınıf mücadelesi garnitürü ekleyerek servis ettiklerini hiç de şaşırmayarak izliyoruz.

Salon filmlerinden, Hababam’a oradan da toplumcu sinemaya evrilen Tarık AKAN pek az kişide örneği görülebilecek olumlu bir yaşam sürdü.

Yılmadı, köşesine çekilmedi daha da önemlisi halkına küsmedi!

Zor günlerde mücadele vermek için halkını aşağılayan, onu bidon kafalılıkla, göbeğini kaşımakla suçlama kolaycılığına kaçmadı.

O’nun yerine Silivri barikatını yıkan kitlelerin en önündeki yerini almayı seçti. Edindiği haklı şöhreti kendisine kalkan yaparak miskinleşmek yerine şöhretini mücadelesinin gücüne dönüştürdü.

Son dönemde ulusalcı, Atatürkçü, Cumhuriyetçi çizgiyi ikilemsiz benimsedi. Koşullar öyle olmayı gerektirdiği için yaptı bunu!

Ölenin ardından bir şeyler yazmak zorunlu mudur? Bence kesinlikle değildir. Bunu yapmadığınız için yerilmeniz, suçlanmanız söz konusu bile olmaz. Ama, ölenin ardından öleni kendi meşrebinizde bir yerlere oturtmaya çalışmak, yetinmeyip O’nu kendi meşrebinize uymadığı için ateş altına almak doğru olmadığı gibi namuslu da olmayan bir tutumdur.

Tarık AKAN, yaşamı boyunca çeşitli aşamalardan geçerek belirli bir yere erişti. Eriştiği nokta pek çoğumuzun gönül tahtıdır. Son kertede geldiği yer Atatürkçü, Cumhuriyetçi, ulusalcı duruştur.

Neden böyledir? Günümüz Türkiyesi en çok bu duruşa gereksinim duyduğu için!

Parolası vatan, işareti namus olduğu için!

Anısı önünde saygıyla eğilirken, geride bıraktığı mücadelenin şaşkınlaşan, yolunu yitirme noktasına gelen aydınımıza yol göstermesini diliyorum… (18.09.2016)

===================================

Dostlar,

Bu gün onbinler (80 bin dolayında!) insan saatlerce Tarık Akan‘ı son yolculuğuna uğurlamak için İstanbul sokaklarındaydı.. Muhsin Ertuğrul sahnesinde izdiham vardı.. Yeri geldiğinde Ulusumuzun nasıl vefalı ve değerbilir olduğunu keyifle ve gurula izliyoruz.. Halkımıza değerler katacak erdemli bir Ulusal eğitim sistemine sahip olsaydık acaba nasıl olurdu tablo? Yobaz panik atağa sürüklenirdi herhalde.. Ama çare yok;

  • AYDINLANMA durdurulamaz ve ertelenemez bir evrensel diyalektik gerçekliktir..
    Olsa olsa kimi coğrafyalarda, o arada bu sıralar Türkiye’de AKP – RTE‘nin zavallı ve yenilmeye mahkum geçici engeliyle karşılaşabilir.. Ama “her-kes” iyice anlamalıdır ki;
  • AYDINLANMA aynı zamanda Tanrı buyruğudur! 

    Tarık Akan, son çözümlemede ANADOLU AYDINLANMASINA kendince içtenlikli, değerli katkılar vermiş seçkin bir yurttaşımız, sanatçımızdır; Cumhuriyetin ürünüdür!. Bu eylem ve ürünü O’nu çook saygın kılıyor.

Tarık akanın cenazesi ile ilgili görsel sonucu

Silivri barikatlarının yıkıldığı 13 Aralık 2013 günü biz de oradaydık..

“Atatürk Cumhuriyeti ve Anlamı” konulu konferansımızı sunduğumuz gün, Özel Taş Lisesi‘ nde (İstanbul / Bakırköy ADD Şb. Bşk. Sn. İnci Amca‘nın düzenlemesiyle) 25.10.2005 günü en arkada ayakta bizi izliyordu.. Kendisini selamlamış ve sinema filmleri ile ulusumuza verdiği iletiyi çok değerli bulduğumuzu söylemiştik bir küçük ayraç açarak sunumumuz sırasında.. Gülümseyerek teşekkür etmişti..

O’nu şükranla anarak, emeği önünde saygı ile eğiliyoruz..

Sevgi ve saygı ile.
18 Eylül 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Dr. Dinçer Demirkent : Ben gördüm; yapılanların hepsini gördüm!

Ben gördüm; yapılanların hepsini gördüm!

Dr. Dinçer Demirkent*

Belki Muhyiddin Abdal gibi değil ama ‘insan insan derler idi, insan nedir şimdi bildim.’

Arkadaşlarımızı, meslektaşlarımızı işlerinden attınız. Öğrencilerinden kopardınız. Bunun hiçbir gerekçesi olamayacağını adım gibi biliyorum. Onların çalışmaları devam edecek, onlar haklılar ve bunu biliyorlar. Onlar öğrencilerine, derslerine dönecekler.

Bu mail yüzünden başıma bir şey mi gelir? Hakikati gördüm, yalan söyleyecek ve susacak değilim. Gördüklerimi unutmayacağım. Gördüklerim tanıklığımdır, bundan sonra göreceklerime hangi zaviyeden (AS : açıdan) bakacağımı ancak onlar belirleyebilir.

* Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi öğretim elemanı olan Demirkent’in kaleme aldığı bu metin; ilk olarak Ankara Üniversitesi e-posta listesine gönderilmiştir.

===========================================

Dostlar,

Ankara Üniversitesi Sşyasal Bilgiler Fakütesi‘nden (bizim de mezun olduğumuz) bu genç akademisyen arkadaşımızın, Dr. Dinçer Demirkent‘in içtenlikle ve yüreklilikle haykırışına kulak ve ses vermek gerek.

Yaşanan tüm haksızlıkları – adalet dışı iş ve eylemleri hızla ortadan kaldırmak gerek.
667-675.. 20 Temmuz 2016’dan bu yana 50 güne sığdırılan 9 adet OHAL Kararnamesi ile ülkemiz ve özellikle Ordumuz hallaç pamuğu gibi atıldı, yerle bir edildi, darmadağın edildi..

OHAL rejiminde ülke inlerken TBMM sürgünde (pardon, tatilde miydi!?) ! Olacak iş değil!

  • “28 kişilik bir oligark gurup” koskoca ülkenin yapısını iğneden ipliğe değiştirmekte.
    Anayasayı ve hukuku hiçe sayarak..Daha şimdiden, bu 9 OHAL Kararnamesi‘nin yararından çok zarar ürettiği görülmekte. Toplumsal vicdan ve adalet duygusu derin ve yaygın biçimde zedelenmiş durumda. Bu tablo bir toplumun huzur ve dayanışmasına, iç barışına… sanıldığından çok daha büyük yıkım doğurur.
  • “28 kişilik bir oligark gurup” ivedilikle frene basmak zorunda! 

    TBMM hemen toplanmak ve OHAL Kararnamelerini görüşerek asli – devredilemez -vazgeçilemez – ertelenemez yasama yetkisini kullanarak yaratılan yakıcı – yıkıcı sorunları hızla çözmeli..Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru ile önüne getirilen OHAL Kararnameleri hakkında hukuka uygun kararını gecikmeden vermeli.

AKP – RTE, derhal bir onarım – restorasyon – özür OHAL Kararnamesi ile yapılan vahim adaletsizlikleri, hataları hemen onarma – giderme yoluna girmelidir..

Ülke barut fıçısına döndürülmüştür.. Bundan kimseye hayır gelmez..
En başta AKP’ye ve özellikle de “28 oligark” a !
Daha doğrusu “28 oligark” gibi gözüken “Tek Adam” a! Altında kalır, ezilirsiniz..

Kendinizi yok etmeyin, hatadan dönmek büyük irfandır..  Türkiye’nin buna çok gereksinimi var.
FETÖ ve tüm Cumhuriyet düşmanı tarikatlar ve terör örgütleriyle elbette mücadele edin..

Ama önce evinizin içinden = AKP’den başlayın temizliğe de yürüyüşünüzü-niyetinizi görelim..

Sevgi ve saygı ile.
09 Eylül 2016, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com