Etiket arşivi: Mustafa Pamukoğlu

Piyasa ekonomisi ilerlemenin temeli mi?

Piyasa ekonomisi ilerlemenin temeli mi?

Mustafa Pamukoğlu

Mustafa Pamukoğlu
Aydınlık Gazetesi, 18.5.2018

Ekonomide yaşanan dalgalanmaların, tüm sorunların ve krizlerin kural temelli piyasa ekonomisinde çözülmesinin mümkün olduğu liberal ekonomi anlayışının temel felsefesidir.

Türkiye, 1980’den sonra küreselleşme dalgasına kapılıp kuralı, kuralsızlık olan, kamunun düzenleyici ve yönlendiriciliğini ortadan kaldıran bir piyasa ekonomisi – paracı ekonomiyle yönetildi. AKP de serbest piyasada yaşanan krizin sonucunda daha serbest pazar ekonomisi uygulasın diye iktidara getirildi.

SICAK PARACI EKONOMİ

Yüksek faiz-düşük kur modeli ile ülkemiz sıcak para cennetine çevrildi. 2008’e kadar oluk oluk gelen sıcak para hepimizin aklını başından aldı. Yabancılar yatırım ve ticaret için ülkemize çokça gelir oldular. Bundan nemalanan herkes ve herkesim AKP’yi liberal piyasasının en iyi uygulayıcısı kabul edip çok destekledi.

2008 küresel krizi gelişmekte olan ülkelere giden likiditeyi azalttı. Ancak bu kriz bankacılık sisteminin güçlü olması nedeniyle bizi çok sarsmad “uluslararası faiz lobisi” olduğuna inanıldı ve toplum böyle ikna edildi.

Ülke ekonomisi yabancıların vereceği borca ve sıcak paraya mahkum edilince dünyadaki tüm olumsuz gelişmelerden çok çabuk etkilenir olduk. Trump’ın başkan seçilmesi, Ortadoğu’da yaşananlar, dünya ekonomisinin küçülmesi, küresel likiditenin kaynağına dönmeye başlaması gibi çok önemli gelişmelere karşı kırılganlığı artan bir ekonomi ile bugünlere geldik.

DIŞ BORCA BOĞULMUŞ EKONOMİ

500 milyar dolara yakın döviz açığı bulunan, 1 yılda 250 milyar dolar dolayında dövize ihtiyaç duyan, tüketen ve katma değer yaratamayan, her yıl ortalama 50 milyar dolar cari açık veren, enerjide dışa bağımlı, işsiz ve yoksulu bol bir ekonomi.

Ama tüketim ve borçlanma ile bir yere gidilemeyeceğini konusunda da uyandırmadı .Borç al bunu yatırımda-üretimde kullanma, verimsiz bir şekilde harca, modelinden vazgeçirmedi. Öbür yandan tüm stratejik varlıklar elden çıkartıldı. İmalat sanayinin GSYİH’deki payı giderek azalmaya ve % 20’lerin altına düşmeye başladı.

FAİZİN FOBİ OLMASI

Cumhurbaşkanı liderliğindeki AKP, yüksek faiz-düşük kur sayesinde palazlandığını unutarak son döneminde faize savaş açtı. Özellikle dış politikadaki başarısızlıkların ve yanlış ekonomik politikaların yarattığı sorunların temel sebebinin milyonları bulan, üstüne üstlük dolara boyun eğmiş bir ekonomi ile parlamenter sistemi zayıflatan ve başkanlık sistemini getiren bir seçime gidiyoruz.

IMF’Lİ GÜNLER GELİYOR!

Bu seçimden Tayyip Erdoğan galip çıkarsa 25 Haziran büyük sıkıntıların yaşanacağı bir dönemin ilk günü olacak. Pazar ekonomisini savunan başka birisi başkan olursa yabancıların, IMF ve uluslararası mali kuruluşların etkisinin artacağı bir döneme gireceğiz.

Sıkıntılı ve derin hasarlar açabilecek gelişmelerin yaşandığı bu dönemi, karma ekonomi modeli ve güçlü parlamenter sistemi ile aşabileceğimize inanıyoruz.

Seçim anketlerine ve gelişmelere baktığımızda ise tünelin ışığını göremiyoruz. Belki ışık yakında ama bize uzak geliyor… Bu mübarek ramazanda dualarımız ülkemiz için olsun diyelim ve umudumuzu koruyalım…

Bu ekonomi seçim erteletir!

Bu ekonomi seçim erteletir!

Mustafa Pamukoğlu

Mustafa Pamukoğlu
Aydınlık Gazetesi, 6.5.2018

Giderek kötüleşen bu ekonomik ortamda yapılacak baskın seçim ve uygulanacak seçim ekonomisi, krizi daha da derinleştirecek gibi. Gemi batıyor, kimsenin umurunda değil. Balo salonunda herkes vur patlasın çal oynasın eğleniyor. 24 Haziran’a kadar günlerimizi şenlik havasında geçireceğiz. Hiçbir kurum ciddi reform yapamayacak ve önlem alamayacak. Uluslararası kuruluşlar seçime endeksli bekleyişlerini sürdürecekler ve bu dönemde ekonomimizin kötü durumunu vurgulayıp duracaklar.

Seçim ekonomisi uygulandığı için acı reçete ve köklü önlemler uygulanamayacak. Bu da krizin daha da derinleşmesi demek. 25 Haziran’da iş başı yapacak Cumhurbaşkanı ve kabinesinin işi çok çok zorlaşacak. Hele bir de Meclis’te partilerin oy dağılımı dengesiz olursa başlayan orman yangını daha da büyüyecek.

Bu nedenle orman yangınını başlatan Cumhurbaşkanı ve AKP iktidarı bu yangını söndürmek için seçimi yapmaktan vazgeçer mi? Biz olsak vazgeçeriz. Gerekçemiz de şu: ülkenin ekonomisi bu halde iken seçime gitmek bu yangını körükleyeceği için normal zamanında yapılmasının daha da uygun olacağı ve bu süre içinde köklü tedbirler alınarak yangının söndürülmesinin en azından denetim altına alınmasının sağlanması.

ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLER

Önerdiğimiz bazı önlemler şöyle:

1-Uluslararası mali kuruluşların ve ülkelerin bakış açılarını değiştirmek ve güveni sağlamak için OHAL’in kaldırılması. Bu dövizin ateşini söndürür. Yabancılara güven gelir. Yabancı yatırımcının gelmesi hareketlenir. Borç çevirmede zorlanan ülkemize sıcak para akışı hızlanır.
2-Merkez Bankası’nın faizde sadeleşmeye gitmesi ve faizleri yükseltmesi
Bu döviz kurlarının aşağıya inmesine olumlu etki yapar. Dövize yatırım durur. Ama şu da yapılmalı: Merkez Bankası kararlarına hiçbir kurum müdahale etmemeli. Bankanın bağımsız adımlar attığı güvencesi verilmeli.
3-Vergi afları gibi afların son kez yapıldığının ilan edilmesi
Mükelleflerin güvenini yeniden kazanmak, vergi adaletini ve maliye idaresinin etkinliğini yeniden tesis etmek için af sisteminin anayasaya konulacak hükümle ortadan kaldırılması büyük bir güven yaratır. Vergi afları yerine ekonomik konjonktür ve tasarruf açığı nedeniyle vergi mükelleflerinin zorlanmaları halinde borç ertelemeleri ve faiz indirimi gibi rahatlatıcı sistemler getirilmesi daha uygun olacaktır.
4-Doğu ve Güneydoğu’da vergi ve sigorta prim ödemelerinin ertelenmesi
Terör olaylarından etkilenen bu bölgenin esnafı, çiftçisi, tüccarı ve bireyler banka kredilerine boğulmuş durumda. Bu durumda işletme sermayesi yaratmada sıkıntı yaşanıyor. Bu nedenle kamu yükümlülüklerinin ertelenmesinin sağlanması bölge iş dünyasının rahatlamasına olanak verecektir.
5-Katma değer yaratacak üretim modelinin uygulamaya konulması
*Ülkemizde üretilebilir ürünleri ithal etmemek. Yerli üretimi teşvik etmek.
*Lüks ve gereksiz tüketimi kısmak.
*Sanayi ve teşvik envanterine başlamak.
*Kadim Anadolu topraklarına uygun bir devlet turizm politikası oluşturmak. 5 yılda 100 milyar dolar turizm hedefi ile turizmde seferberlik ilan etmek.
*Avrasya ülkeleri ile dış ticaret hadlerini lehimize çevirecek adımları hemen atmak.
*Avrasya ülkeleri ile dış borç anlaşmaları yapmak.
*Katma değer yaratacak doğrudan yabancı yatırımcıya vergisel teşvikler vermek.
*Bereketli topraklara uygun devlet tarımsal sanayi politikasını uygulamaya sokmak. Tarım ürünleri ithalatına son vermek.
6-Konut stoku erimeden yeni toplu konut üretimine ara verilmesi
Ciddi bir sayıda konut ve AVM stoku var. Bu konutlar erimeden, AVM’ler verimli hale gelmeden yeni toplu konut ve AVM üretimine ara vermek.
İmar rantı ve arsa spekülasyonunu önlemek için rant vergisini hemen uygulamaya koymak.
7-İç ve dış politikada gergin dil kullanımının sona erdirilmesi
Tüm siyasetçilerin keskin ve geri dönülmez sonuçlar yaratacak dil kullanmaları devrine son vermek ülkenin hayrına olacak.
Dış politikada da güven verici iyi ilişkileri için adımlar atılmaya başlanmalı.
8-Demokrasi için tüm partilere destek verilmesi
Seçimde %3 oy alma şartının kaldırılarak 81 ilde örgütlenmesini tamamlamış, siyasi faaliyetlerini aksatmadan sürdüren partilere de Hazine yardımı yapılması demokrasinin gereği olacaktır.

Bütün bu önlemlerin “Ülkemizin Birliği İçin Alınan Önlemler Sözleşmesi” çevrilerek Mecliste olan ve olmayan partiler tarafından imzalanması sağlanmalıdır.

Biraz romantik mi davrandık? Bizce ülkemizin siyaseten parçalanmış, düşman kardeşlere dönüşmüş yapısının değiştirilmesi ülkemizin bekası için şart… Bizden söylemesi…
=======================================
Dostlar,

Ekonomik önlemlere eyvallah da Sayın Pamukoğlu, ok yaydan çıktı bir kez..

Bu seçim ertelen(e)mez, ertelenmemeli..
Ne yazık ki çok ağır sonuçlarına katlanacağız.
Kriz vurguncuları gene semirecek, orta – alt katmanlar –korkarız– çıra gibi yanacak..
Halktan yana bir iktidar gelirse, “ekonomideki yangını söndürürken” elbette fakir  -fukarayı gözeterek gelir dağılımını daha da bozacak girişimlerden kaçınmalı. Tersine, yükü alt ve orta katmanlara yüklememeli..

Böylesi politikalar gütmek olanaklıdır ve gerçekte bir politik tercihe bağlıdır..
Yoksulluk – sömürülmek ne yaşamın “fıtratında” vardır ne de kader -kısmettir..
Bozuk toplumsal düzenin – vahşi kapitalizmin insanlığa iğrenç dayatmasıdır; o kadar!

Sevgi ve saygı ile. 10 Mayıs 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

Büyümede elma ile armut karşılaştırılıyor

Büyümede elma ile armut karşılaştırılıyor

Mustafa Pamukoğlu

Mustafa Pamukoğlu
Aydınlık Gazetesi, 1.4.2018

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

2017 yılı ekonomik büyümesi % 7,4 açıklanır açıklanmaz yorumlara baktığımızda elma ile armudun karşılaştırıldığını ve pembe tablolar çizildiğini görüyoruz.

Tespite bakın: “AB ülkelerinde büyüme ortalaması %2,1.Biz ise %7,4 büyümüşüz. Buna muhteşem ekonomi denir!” Şaka gibi.AB ülkelerinin büyüme oranları ile karşılaştırma yapın ama refah ölçüsü olan kişi başına milli gelir (KBMG) ile de karşılaştırın bir de o farkı görün.

AB REFAH İÇİNDE

2017 yılı KBMG dolar olarak kalkınmış zengin ülkelerde şöyle:

Türkiye refah bakımından ilk yüz ülkede sonlarda. Ama ekonomimiz %7,4 büyümüş. Kalkınmış ülkeler, zavallılar %2,1 büyümüşler. Kıskandırıcı bir durum!

AB GSYİH AÇIK ARA ÖNDE

Büyüme oranı yanında ülkelerin GSYİH yani cirolarını da karşılaştırmak lazım. Türkiye yıllardan beri GSYİH’nı artıramıyor ve 800 milyar dolar dolayında geziniyor.

BÜYÜDÜK AMA BORCUMUZ ÇOK

Dış borç rakamlarına baktığımızda her zaman olduğu gibi biz büyümeyi yani zenginleşmeyi dış borçlarla finanse etmişiz. Yani zenginliğimizin sahibi yabancılar.

KAMU BORCU DA ARTMIŞ! ZENGİNLEŞMİŞ OLDUK MU?

Yani biz 2017’de %7,4 büyümüş olmakla zenginleşmiş olduk mu?

  • Hayat ateş pahası,
  • liramız giderek değersizleşiyor,
  • dış ticaret açığı artıyor,
  • cari açık artıyor,
  • bütçe açık veriyor,
  • işsizlik almış başını gidiyor,
  • merkez bankası rezervleri azalmış,
  • dış borçlar artık çevrilemiyor,
  • reel sektör nakit darboğazında ve ancak borcunu borçla ödeyerek ayakta kalıyor. Ama büyüdük ne muhteşem ekonomi?

Ziya Paşa’nın dediği gibi

En ummadığın keşf eder esrâr-ı derûnun
Sen herkesi kör, âlemi sersem mi sanırsın?

Galiba öyleyiz…
================================================
Evet dostlar,

EKONOMİ DE ZAMAN DA TÜKENDİ!

Acı tablo böyle..  Türkiye’nin dış borcunun seyir defteri aşağıda. 2002 sonunda AKP 118,3 milyar $ toplam dış borç ile devraldı ülkemizi ve son verilerle 430 milyar $ borca dayanmış bulunuyoruz 15 yılda. Tam 3,63 kat büyüdü dış borç. Ulusal gelir 230 milyar $ idi, 2017 sonunda 800 milyar doları ancak aşıyor.. 800/230 = 3,48 kat büyüme var.. Borç büyümesinin gerisinde. “Büyüme” borçla sağlanmış.. Öz kaynaklara dayalı reel bir büyüme yok ortada. Ulusal gelir 2016 sonuna göre $ olarak geriledi. Kişi başına yıllık gelir de $ olarak geriledi. Gelir dağılım daha adaletsiz. İşsizlik ve enflasyon 2 haneli ve demirledi.

Dünyada ilk 10 ekonomi içine girme hayalleri 2023’te artık hayal ötesi.. 10. sıradaki ülke, bizim en az 2 katımız ulusal gelire sahip.

Country 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 2017 2018
Turkey 104 109 118.3 118.3 147.3 16.9 170.1 193.6 247.1 277.1 268.3 270.7 306.6 336.9 359.5 410.4 429.6

https://www.indexmundi.com/g/g.aspx?c=tu&v=94, 06.4.2018

Ayrıca, kişi başına yıllık geliri 50 bin $ düzeyinde olan ülkeler bu muazzam rakamı her yıl hala %7’ler düzeyinde büyütebilir mi? İktisaden olanaksız. Ancak 10 bin $ dolayındaki KBMG “hızla” büyütülebilir belki.. Ama Türkiye’de o da olmuyor gerçekte.. TL döviz karşısında erirken, TL cinsinden ulusal gelir enflasyonun da katkısı ile, dış ticaret açığı ile, borçlanma ile, cari açık ile büyüyor!? Bu arada ülkede dolar milyarderleri sayısı AKP politikaları ile artırılarak 40’ı aşıyor. Devasa yolsuzluklar soruşturulamıyor.

Bütçe perişan, SGK onlarca milyar TL açık veriyor, sürekli yükümlülüklerini sınırlıyor aktüaryal dengesi için; salt moneter araçlarla!

Artık dışalım (thalat) daha pahalı, dışsatım (ihracat) daha ucuz.. 1 $ 4 TL, 1 € 5 TL ve 1 & 6 TL’ ye koşuyor 1 Lt benzin ile birlikte.. 1 TL’ye hemen hemen hiçbir şey satın alınamıyor. İcra dos-yaları milyonları aşıyor..

Kamu – Özel Ortaklığı (PPP) yöntemi ile dayatılan projeler onlarca milyar doları aşıyor ve gelecek onyılları ipotek altına alıyor. Yandaşların gününü ve torunlarını refah güvencesine alırken, bu hizmetlerden hiç yararlanmayanlar ve çocukları – torunları borçlandırılarak gelecekleri çalınıyor!

  • Örn. ŞEHİR HASTANELERİ tam kapitülasyon değilse bile “yarı kapitülasyon, kapitülasyon eşdeğeri” (semi capitulation, quacy capitulation) niteliğinde ve Lozan Anlaşmasına aykırı!
  • Geçelim “eksik imtiyaz” sınırını, “saf (pure) imtiyaz” hatta
  • Açıkça kapitülasyon bu KÖO tuzağı! Bağımsızlık savaşımızı boşa çıkaran, kabul edilemez ve yıkım getirecek olan kapitülasyon!
    Osmanlı devletini çökertip tükettiği gibi!

Bu arada 70 milyar dolara varan özelleştirme yaptı AKP; haraç mezat sattı her şeyi. Artık deniz bitti. “Olağandışı” zorlamalarla ekonomi yoğun bakımda tutuluyor. Ekonomiden sorumlu Başbakan Yrd. Ekonomist Dr. Mr. M. Simsek gerekli uyarıyı yaptı. Ancak RTE köpürdü. O’ndan iyi kim bilebilir ki!

  • Korkarız Erdoğan, sanal dünyasında acı gerçeklerle yüzleşmekten kaçınarak hayalleriyle yaşıyor.. Bu doğruysa çok feci bir durum ülkemiz için. Ama bulgular bu yönde ne yazık ki.
  • Ve bu durum sürdürülemez, Türkiye iç barışı başta, pek çok şeyini yitirebilir.
  • OHAL dayatması ve FETÖ ile savaşım yanılsaması sürdürülüyor, açıkça istismar ediliyor.
  • Adalet, geçelim “sopa” yı, neredeyse “çivili sopa” konumuna sürüklendi.
  • Hukuk devleti bitti!
  • Dış askeri harekatlar iç siyasette pervasızca ranta kurban edilmekte.

Yakıcı ve yıkıcı gerçeklerle bir an önce yüzleşmek ve gereğini ACİLEN yapmak zorundayız. Gerçekte beka sorunu tam da budur.

Üstelik bu kez zaman da tükendi..!

Sevgi ve saygı ile. 06 Nisan 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

 

Borcu borçla ödemek!

Borcu borçla ödemek!

Mustafa Pamukoğlu

 

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Peki, bu durumda ne yapılmalı, hangi önlemler alınmalı?

TASARRUF YAPMAK

Önlemlerden öncelikli olan gereksiz harcamaları kısmak ve tasarruf etmek.
Kişiler, aile ve sosyal harcamalarında kısıntıya gitmeli. Musluk her zaman aynı miktarda su akıtmaz. Bu nedenle aktığı zaman kovaları doldurmak ve bir kenara koymak zamanı.
Lüks ve zorunlu olmayan harcama yapılmamalı.

Şirketler hantallaşmış yapılarında hemen verimli bir sisteme geçmeli. Çalışanların verimlilikleri artırılmalı. Gereksiz personelden vazgeçilmeli. Bir kişinin işini üç kişi yapıyorsa iki kişinin işine son verilmeli veya daha başarılı olacakları işte çalıştırılmalı. Gereksiz harcamalar derhal kısılmalı. Araç saltanatına son verilmeli. Temsil ve ağırlama giderleri azaltılmalı.

Kamu kurumları da lale devrine son vermeli. Örtülü ödenek harcamalarında dikkatli ve ölçülü davranılmalı. Katma değer yaratmayan kamu yatırımları ertelenmeli.

BÜTÇE DENKLİĞİ

Aileler, gelirlerine uygun bir gider bütçesi yapmalı ve ona sadık olmalı. Kredi kartının gelir olarak değil gelecek gelirlerinin harcanması olduğu unutulmamalı. Kredi kartı o ayki gelirle ödenecek tutarda kullanılmalı. Eğitim, sağlık gibi zorunlu harcama dışında kredi kartları keyfe keder kullanılmamalı. Atalarımız boşa söylememiş: “Ayağınızı yorganınıza göre uzatın”…

Şirketler mutlaka nakit akışlarını kontrol altında tutarak ve sürekli bütçe projeksiyonlarını gözden geçirerek finans yönetimini yapmalıdırlar. Şirketlerin yaşam sebebi mal ve hizmet satmak ve kar etmektir. Mutlaka zarar etmeden satışları artırmak şirketlerin her an düşünecekleri ve eylemde olacakları bir hedeftir. Bazen satışlardan zarar da edilir. Bu zarar pazar payını artırmak, müşteri yitirmemek veya reklam gideri olarak göze alınabilir. Ama unutulmamalıdır ki işletmeler sürekli zarar ederek ayakta kalamazlar.

DÜŞMANIMIZ FAİZ

Öte yandan şirketler genellikle finansman yükü ve kur zararları nedeniyle ciddi biçimde zarar etmektedirler. Faaliyetlerinden kar elde etseler bile bu karı faizler alıp götürmektedir. Bunun sebebi işletme sermayesi yetersizliği ve yoğun kredi kullanımıdır. Finansman yükünü yaratan diğer önemli neden de fon yönetimine egemen olunmaması ve elemanların patronları yönlendirmeye başlamalarıdır. Bu tür işletmelerde en fazla duyulan söz “Efendim ödememiz var; mutlaka bugün halletmemiz lazım. Bu nedenle A bankasındaki kredimizi kullanalım.” Bu sözler en tehlikeli sözlerdir. Bu yönetim biçimi normal hale gelince ipin ucu kaçar ve bir bakarsınız ki kredi borçlarına batmışsınız.

VERGİLERİ FİNANSMAN OLARAK KULLANMAK

Bireyler ve işletmeler vergi ve diğer kamu yükümlüklerini teminatsız alınan kredi olarak görüp ödememeyi bir hüner sayarlar. Banka kredisine tercih ederler. Yıllarca bu borç birikir ve dağ gibi olur. Sonra aflar gelir, bu aflarda taksitlendirilir ve faiz yükü aşağıya iner ama yine de ödenmez veya ödenemez. Haydi! Tekrar başa dönülür. Bu nedenle işletme faaliyetleri hep kamunun icra baskısında kalır. Faaliyetler serbest biçimde yapılamaz. Bu çok yanlış bir tercihtir. Özellikle işletmeler vergi ve sigorta primlerini mutlaka öncelikli ödeme kabul edip bu borçlarını ödemek için ciddi çaba harcamalıdırlar.

Aslında, beyan edilen vergi ödenmeli. Eğer beyan edilen ödenemeyecekse vergi planlaması yapmak dağ gibi vergi borcu yaratmaktan daha ehvendir. Bu aslında gizli bir finansmandır ve adı da vergi planlamasıdır. Öte yandan vergi borcunu tefeciden borç alarak ödemek kadar korkunç bir yöntem olamaz. Ama işletmeler maalesef bu noktaya getirilmiştir.

GELECEK GELİRİNİ HARCAMA!

İster birey ister aileler, ister işletmeler, isterse devlet gelecek gelirlerini rehin edecek borçlanmadan kaçınmalı ve kar-katma değer yaratacak şekilde kaynaklarını kullanmalıdır. Hiçbir birey, hiçbir aile, hiçbir işletme sonsuza kadar borcunu borçla ödeyerek ayakta kalamaz. Harcanacak para alınan borç değil, kazanılan gelir olmalıdır.
===============================
Dostlar,

Sn. Pamukoğlu daha ne desin, ne yazsın, nasıl yazsın??
Bundan önceki yazılarına bakıldığında;

  • 2017 ekonomisi de umut vermiyor! (24.09.2017)
  • İflas etmiş ekonomi! (29.09.2017)
  • Zamlara gülen Maliye Bakanı (01.10.2017)

başlıklarını görüyoruz.. Ülkemizin sorumlu ve yetkin ekonomistleri benzer görüşleri paylaşıyor. Bir tek AKP = RTE popülist söylemleri topluma şırınga ediyor. Siyaset gereği kendisini buna zorunlu duyumsuyor. Ne var ki mızrağın çuvala sığar durumu kalmadı

2018 için vatandaşa anormal düzeyde yüklenme, 30 milyar TL’ye varan doğrudan – dolaylı vergi  salma çaresizliği ve başkaca kaynak yaratılamadığını göstermiyor mu?

Artık Katar da çare değil, özelleştirme talanı da, TÜİK’in makyajı ve Erdoğan’ın masalları da! Hatta ülkemizin son varlıklarını ipotek eden ve Sayıştay denetimi dışına çıkaran Varlık Fonu dahil! Bir de duygu sömürüsü ile gerekçe olarak artan savunma giderlerini gösteriyorlar. Saray’ın korkunç ve açıklanmayan savurganlıkları, Marmaris’te 350 odalı yazlık saray, Beştepe’de 250 odalı bir saray yavrusu, uçaklar, helikopterleri, lüks makam arabaları ve odalar, sayısı ve aylığı bol danışmanlar ve uyduruk bakan yardımcılığı postları, Diyanet harcamaları..

Merkezi ve yerel yönetimlerde hesabı veril(e)meyen yolsuzluklar.. Yandaş dinci vakıflara çekilen peş keşler.. Korkunç bilançolu gereksiz dev projeler.. 3. havaalanı, 3. köprü, Avrasya Tuneli, körfez geçişi, şehir hastaneleri.. Hep yazdık, yazıldı, uyardık, uyarıldı.. Böyle giden ülkeler battı, siz de Türkiye’yi batırırsınız.. dendi. Bilerek ya da bilmeyerek kulak tıkandı.

Hovarda müflis politikalarınızın bedelini mazlum halka mı ödeteceksiniz?
Bu nasıl  vicdandır?

Saymakla bitmez.. Hele Başbakanlık ve özellikle Cumhurbaşkanlığı örtülü ödeneğinde çığ gibi büyüyen harcamalar..  Bunlardan hangilerinde nasıl somut tasarruf yapılacağı ve ne düzeyde girdi sağlanacağı kamuoyuna açıklanmalıdır. CB dahil tarifeli uçaklarla yolculuk etmelidirler. Çok abartılı korunma hizmetleri kısılmalıdır. Gene de tasarruf açığı kalıyorsa, bunları üst gelir dilimlerine, kurumlara (şirketlere) yansıtmalıdır. Ücretliler ulusal gelirin 1/4’ünü alıyor ama vergi gelirlerinin yarısını ödüyorlar. Gelir dağılımını daha da bozacak, yoksulluğu ve işsizliği artıracak mali yüklerden kaçınılmalıdır.

Lüks yaşam ve tüketim hizmetleri, ürünleri, örn. zümrüt, pırlanta, yat vergileri.. düzenlenmelidir.

Hele hele Maliye Bakanının bu adaletsiz, ölçüsüz, acımasız, hatta zalim vergi yükünü açıklarken empatisiz biçimde gülmesi utanç vericidir ve AKP’nin gerçekte halka nasıl baktığının da şaşmaz göstergesidir. Her şeyden önce “adam olmak” gelmektedir. Bir de neciiiiiip mi necip milletimiz ümmetleşmek yerine uyanıp acı gerçekleri görebilse; celladına aşık olma marazından kurtulabilecek!

Sevgi ve saygı ile. 07 Ekim 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

15 TEMMUZ’un AKP – ERDOĞAN AÇISINDAN SOSYO-POLİTİK PSİKOLOJİK ARDALANI

15 TEMMUZ’un AKP – ERDOĞAN AÇISINDAN SOSYO-POLİTİK PSİKOLOJİK ARDALANI

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net      profsaltik@gmail.com

Yetkin İktisatçı sayın Mustafa Pamukoğlu, sitemizde yayınladığımız (16.7.17) “FETÖ’nün mali örgütlenmesi” başlıklı makalesinde önemli bir irdeleme yapıyor, belirlemeleri ve önerileri var (lütfen tıklayınız : http://ahmetsaltik.net/2017/07/16/fetonun-mali-orgutlenmesi/). Genel bir çözümleme (analiz) yaptığı. FETÖ‘ye ilişkin ayrıntılı akçalı (mali) bilgileri FG’in (Fetullah Gülen) 35 yıl 1. yardımcısı olan Nurettin Veren’den öğreniyoruz. Habertürk TV’de 2006’da Merdan Yanardağ 2 gece saatler boyunca bu kişi ile derinlemesine söyleşi yapmıştı. Sayın Yanardağ bu çok önemli söyleşiyi yazıya dökerek kitaplaştırdı ve yayınladı:

Kuşatılan Türkiye

  • Kuşatılan Türkiye : Gülen Hareketinin Perde Arkası

Bugünlerde bir kez daha dikkatle okumanın ya da video kayıtlarını dikkatle izlemenin zamanı.

Ayrıca değerli yazar Serdar Akinan’ın “BUZDAĞI”
adlı yapıtı.. Kitap kapağındaki çizime dikkat:

Buzdağı’nın üstünde Türkiye; altında ise
AKP – FETÖ – CIA var!

 

Buzdağı  Serdar Akinan

15 Temmuz adına AKP = RTE tarafından yaptırılan törenlerin – ritüellerin, bunca abartılı, duygu sömürüsü yüklü, dinci istismar odaklı olması; Kuran’ın – Caminin – Selaların – Şehit – Gazilerin, maneviyat ve mistisizmin… katılması, gözyaşlarıyla ıslatılmış algı operasyonu, vıcık vıcık popülizm (halk yardakçılığı) ve ağır toplumsal hipnotizmanın.. ardalanında ne yatıyor acaba?
Ankara ve İstanbul’da 2 dev anıt hangi alternatif tarih yaratma çabasının figürü?

Çok net sosyopolitik-psikolojik gerçektir :

  • Sabahlara dek minarelerden yüksek sesli selalar korku bastırma ritüelidir.

Farklı düşünen insanların Anayasal hakları ayaklar altındadır. Herkesin bu selaları sabahlara dek dinleme  zorunluğu  olmadığı gibi, hiç kimsede böyle bir yetki de yoktur.

Açıkça suç işlenmiştir.

Böyle bir şey ancak dinci – şeriatçı ilkel ülkelerde olabilir.

Bilinç altına itilmesi gereken / zorunlu olan yoğun korkular vardır?
Suç ortaklığının gün ışığına çıkması / çıkarılması paniği ciddi olarak yaşanmaktadır? 

Kendilerince de itiraf edilerek Kandırıldık söyleminin yetmeyebileceği,
atakların üstlerine üstlerine geleceği hezeyanıyla

  • Saf ve masum halktan / müritlerden savunma hattı / canlı kalkan oluşturma mıdır kurgulanan??

    15-16 Temmuz 2016 gecesinde olduğu gibi.. 250 ölüm, iki bini aşkın yaralı kurban yetmemiş midir!

  • Ne denli trajiktir ki, sorumlular en önde “anma” yapmaktadır!?
    Bu açık günah çıkarma, neyin ve ne ölçüde diyeti olabilir ki??
  • “Bakın, bana bir şey yapacak olursanız milyonlar sokağa dökülür
    ve bedelini feci ödetir size..”

gözdağı / retoriği midir; binler / onbinlerce olduğu savlanan kişisel para-militer birliklere ek??

Bu dehşet dengesi nereye dek sürdürülebilir ki Türkiye’de?

2. Büyük Dünya Paylaşım Savaşı sonrası NATO – Varşova (Warsaw) Paktı ekseninde yaşanan soğuk savaş yılları – dehşet dengesine uluslararası toplum bile dayanamadı ve “Détant” (Yumuşama) politikaları ile zorunlu olarak karşılıklı uzlaşmaya gidildi..

Türk halkı da acı gerçekleri er ya da geç, yavaş da olsa öğrenecektir, öğrenmektedir.

16 Nisan deli saçması halk oylaması
nda AKP + MHP bloku gene de salt çoğunluğu sağlayamamışYSK hileye alet edilerek tam hukuksuz – gayrımeşru bir fiili durum
(Anayasa değişikliği ile gerçekte rejim değişikliği!) ülkemize dayatılmıştır.

  • Asıl darbe Saray’ın 20 Temmuz darbesidir! Bu durum kabul edilemez, sürdürülemez!

    Kitleler bu hazin oyunların ayrımındadır. Ne yazık ki her geçen gün ek – yeni ve daha ciddi hatalar sürdürülmektedir.

    Klasik diktatoryal tırmanış, “bir süre” tepede kalış (plato dönemi)ve ka-çı-nı-la-maz çöküş!

    Tarihsel eytişimin (diyalektiğin) şaşmaz yasası budur. AKP = RTE de aynı yasaya bağlıdır
    ve ne yazık ki uzlaşma – normalleşme zamanları, seçenekleri hoyratça tepilmektedir.

    Tüm iyiniyetli uyarı çabaları adeta kayalara çarpıp sönümlenmektedir!?

  • Büyük ADALET YÜRÜYÜŞÜ – MALTEPE MİTİNGİ’nde yapılan 10 maddelik çağrıya uzlaşmacı yanıt vermeye en çok gereksinimi olanlar artık bu kitleler değil, AKP = RTE‘dir!

Sevgi, saygı ve kagı ile. 17 Temmuz 2017, Ankara

FETÖ’nün mali örgütlenmesi

FETÖ’nün mali örgütlenmesi

Mustafa PamukoğluMustafa Pamukoğlu

 Aydınlık Gazetesi, 16.7.2017

(AS : Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır.)

FETÖ ve benzeri örgütlerin temel gücü mali yapısıdır. Mali güce ulaşmak bu tür örgütlenmeler için temel gerekliliktir.

Bir örgüt kurmak ve bunu geliştirmek için paraya ihtiyaç vardır. Bu para 3 temel yoldan
temin edilir. FETÖ bu üç kaynağı en iyi organize eden örgüt olarak yıllardır faaliyet gösteriyor.

1-Yurt içi ve yurt dışı bağış ve yardımlar
2-Ticari faaliyet gelirleri
3-Devlet teşvik ve destekleri

BAĞIŞLAR VE YARDIMLAR

Bağış ve yardımları temin etmek için örgütün ikna edici veya aldatıcı bir misyonunu ve amacını ortaya koymak gerekiyor. FETÖ burada “Ilımlı İslam” teorisi ile din için eğitim amacı ile faaliyetini sürdürdü. Dini anlamak için eğitim şarttır, iddiası ile hareket edildi. Eğitim için de okullar açmak ve bu okullarda eğitilecek donanımlı kişilerle misyonun geniş halk yığınlarına ulaşmasını sağlamak öncelik olmuştur.

Bu misyon ve vizyonla hareket eden FETÖ öncelikle bağış ve yardımları her türlü amaç ve faaliyette bulunan çeşitli dernekler ve vakıflar kurarak sağlamıştır. Çünkü dernekler ve vakıflar vergi avantajları nedeniyle bağış ve yardımları en kolay biçimde temin eden kurumlardır. Bunun yanında aidatlar, giriş ödentileri, sponsorluk gibi destekler de dernek ve vakıflar bünyesinde kolaylıkla organize edilebilmektedir.

TİCARİ FAALİYETLER

Vakıf ve dernekte toplanan kaynakların büyümesi ve kazanç sağlaması için gelir getirici alanlara aktarılması gerekir. Bunun için de iktisadi faaliyetlere girmek ve şirketler kurmak gerekir. FETÖ bunu eğitim kurumları şirketleri ile başarılı biçimde yapmıştır. Önce dershaneler sonra ilköğretim, lise sonrasında da üniversiteler kurarak temel amacı eğitim olan ama kazanç da sağlayan iktisadi faaliyetlere girişmişlerdir. Eğitim kurumları yanında medya şirketleri ve örgütlenmesi de sağlanınca ticari hayatın en önemli kazanç getiren etkili alana girilmiştir.

BÜYÜK ŞİRKETLEŞMELER

Ticari faaliyetler FETÖ güç kazandıkça farklı bir anlayışla da yapılmaya başlamıştır.
Bu misyona inanan tüccar, iş adamı, esnaf ya kendi şirketine ya da kurulacak başka şirketlere yine aynı inançta olan kişileri ortak almaya başlamıştır. Ortaklık ya isme ya da hamiline (yani kimin ortak olduğunun belli olmadığı ve onu mutemet bir kişinin temsil ettiği) olmak üzere dev şirketler kurulmaya başlamıştır. Öte yandan sermayeler birleştirilerek yeni işler ve projelere girilmeye başlanılmış ve dev şirketler ve finans kurumları ortaya çıkmıştır.

DEVLET TEŞVİKLERİ

Bu ticari faaliyetleri kolaylaştıran ve kazançları artıran birçok teşvik ve destek vardır. Biz burada vergi teşviklerinden en önemlilerini sayalım. FETÖ kurumları bundan fazlasıyla yararlanmıştır.

*Dernekler ve vakıflar vergi mükellefi değildir. İktisadi faaliyet gösterirlerse bu faaliyetleri vergiye tabidir.
*Kamu yararına çalışan dernekler ve Bakanlar Kurulunca vergi muafiyeti (AS: bağışıklığı) tanınan vakıflara yıllık toplamı beyan edilecek gelirin %5’ini (kalkınmada öncelikli yöreler için %10’unu) aşmamak üzere, makbuz karşılığında yapılan bağış ve yardımlar vergiye tabi kardan indirilir.
*Öğrenci yurtları, camiler, din eğitim verilen yerlere yapılan bağışlar ve harcamalar vergiye tabi gelirden indirilebilmektedir.
*Fakirlere yardım amacıyla gıda bankacılığı faaliyetinde bulunan dernek ve vakıflara bağışlanan gıda, temizlik, giyecek ve yakacak maddelerinin maliyet bedelinin tamamı vergiye tabi kardan indirilir.
*Okul öncesi eğitim, ilköğretim, özel eğitim ve orta öğretim özel okulları, özel kreş ve gündüz bakımevleri ile Bakanlar Kurulunca vergi muafiyeti (AS: bağışıklığı) tanınan vakıflara veya kamu yararına çalışan derneklere bağlı rehabilitasyon merkezlerinin işletilmesinden, beş hesap dönemi itibarıyla (AS: boyunca) elde edilen kazançlar vergiden istisnadır.
*Vakıf üniversitelerine yapılan bağışlar gider olarak indirilebilmektedir.

HAVUZ SİSTEMİ

FETÖ mali örgütlenmesinde en önemli lokomotif yukarıda saydığımız şekilde elde edilen kazançların ve kaynakların havuza alınarak imamlar (mutemetler-eminler) tarafından bir finans kurumu gibi yönetilmesidir. Bu sistemin motivasyonu güçlü dayanışma ve harekete olan sabit inançtır. Unutmayalım ki, bu havuzun en büyük destekçisi de FETÖ’yü kullanan ABD derin devleti ve diğer uluslararası işbirlikçileridir.

  • 15 Temmuz darbe girişimin önlenmesi ile bu dev mali örgütlenme de çökertildi.

Yeniden dirilmeleri bu mücadelenin kararlılık ve samimi biçimde devam etmesi halinde zor gözüküyor. Ama uyanık olmak da şart!
=========================================
Dostlar,

Yetkin İktisatçı sayın Mustafa Pamukoğlu önemli bir irdeleme yapıyor, belirlemeleri ve önerileri var. Genel bir çözümleme (analiz) yaptığı. FETÖ‘ye ilişkin ayrıntılı akçalı (mali) bilgileri FG’in (Fetullah Gülen) 35 yıl 1. yardımcısı olan Nurettin Veren‘den öğreniyoruz. Habertürk TV’de 2006’da Merdan Yanardağ 2 gece saatler boyunca bu kişi ile derinlemesine söyleşi yapmıştı. Sayın Yanardağ bu çok önemli söyleşiyi yazıya dökerek kitaplaştırdı ve yayınladı:

  • Kuşatılan Türkiye : Gülen Hareketinin Perde Arkası

Kuşatılan Türkiye

Bugünlerde bir kez daha dikkatle okumanın ya da video kayıtlarını dikkatle izlemenin zamanı.

Ayrıca değerli yazar Serdar Akinan’ın “BUZDAĞI” adlı yapıtı..

 

 

 

 

Buzdağı Serdar Akinan

Kitap kapağındaki çizime dikkat:
Buzdağı’nın üstünde Türkiye; altında ise
AKP – FETÖ – CIA var!

15 Temmuz adına AKP = RTE tarafından yaptırılan törenlerin – ritüellerin, bunca abartılı, duygu sömürüsü yüklü, dinci istismar odaklı olması; Kuran’ın – Caminin – Selaların – Şehit – Gazilerin, maneviyat ve mistisizmin… katılması, gözyaşlarıyla ıslatılmış algı operasyonu, vıcık vıcık popülizm (halk yardakçılığı) ve ağır toplumsal hipnotizmanın.. ardalanında ne yatıyor acaba? Ankara ve İstanbul’da 2 dev anıt hangi alternatif tarih yaratma çabasının figürü?

Çok net sosyopolitik-psikolojik gerçektir : Sabahlara dek minarelerden yüksek sesli selalar korku bastırma ritüelidir. Farklı düşünen insanların Anayasal hakları ayaklar altındadır. Herkesin bu selaları sabahlara dek dinleme zorunluğu olmadığı gibi, hiç kimsede böyle bir yetki de yoktur. Açıkça suç işlenmiştir. Böyle bir şey ancak dinci – şeriatçı ilkel ülkelerde olabilir.

Bilinç altına itilmesi gereken / zorunlu olan yoğun korkular vardır?
Suç ortaklığının gün ışığına çıkması / çıkarılması paniği ciddi olarak yaşanmaktadır?
Kendilerince de itiraf edilerek “Kandırıldık” söyleminin yetmeyebileceği, atakların üstlerine üstlerine geleceği hezeyanıyla saf ve masum halktan / müritlerden savunma hattı / canlı kalkan oluşturma mıdır kurgulanan?? 15-16 Temmuz 2016 gecesinde olduğu gibi.. 250 ölüm,
iki bini aşkın yaralı kurban yetmemiş midir! Ne denli trajiktir ki, sorumlular en önde “anma” yapmaktadır!? Bu açık günah çıkarma, neyin ve ne ölçüde diyeti olabilir ki??

  • “Bakın, bana bir şey yapacak olursanız milyonlar sokağa dökülür ve bedelini feci ödetir size..”

gözdağı / retoriği midir; binler / onbinlerce olduğu savlanan kişisel para-militer birliklere ek??

Bu dehşet dengesi nereye dek sürdürülebilir ki Türkiye’de?
2. Büyük Dünya Paylaşım Savaşı sonrası NATO – Varşova (Warsaw) Paktı ekseninde yaşanan soğuk savaş yılları – dehşet dengesine uluslararası toplum bile dayanamadı ve “Détant” (Yumuşama) politikaları ile zorunlu olarak karşılıklı uzlaşmaya gidildi..

Türk halkı da acı gerçekleri er ya da geç, yavaş da olsa öğrenecektir, öğrenmektedir. 16 Nisan deli saçması halk oylamasında AKP + MHP bloku gene de salt çoğunluğu sağlayamamış, YSK hileye alet edilerek tam hukuksuz – gayrımeşru bir fiili durum (Anayasa değişikliği ile gerçekte rejim değişikliği!) ülkemize dayatılmıştır.

  • Asıl darbe Saray’ın 20 Temmuz darbesidir! Bu durum kabul edilemez, sürdürülemez!

    Kitleler bu hazin oyunların ayrımındadır. Ne yazık ki her geçen gün ek – yeni ve daha ciddi hatalar sürdürülmektedir. Klasik diktatoryal tırmanış, “bir süre” tepede kalış (plato dönemi) ve ka-çı-nı-la-maz çöküş! Tarihsel eytişimin (diyalektiğin) şaşmaz yasası budur. AKP = RTE de aynı yasaya bağlıdır ve ne yazık ki uzlaşma – normalleşme zamanları, seçenekleri hoyratça tepilmektedir. Tüm iyiniyetli uyarı çabaları kayalara çarpıp sönümlenmektedir!?
  • Büyük ADALET YÜRÜYÜŞÜ – MALTEPE MİTİNGİ’nde yapılan 10 maddelik çağrıya uzlaşmacı yanıt vermeye en çok gereksinimi olanlar artık bu kitleler değil, AKP = RTE‘dir!

Sevgi ve saygı ile. 16 Temmuz 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Berberin doları yetmez!

Berberin doları yetmez!

Vatandaş müdahalesi doları ancak kısa süre frenleyebilir. Uzmanlar bu müdahaleyi “Merkez Bankası yaparsa güven tesis edilir.” diyor.

Sayime BAŞÇI
SÖZCÜ, 06 Aralık 2016

(AS : Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)
Berberin doları yetmez

Dolarını sat kampanyasına toplumun her kesiminden destek geliyor. Şirketler hesaplarını TL’ye çevirirken, berberden, manava küçük esnaf da kampanyaya destek veriyor. Ancak, ekonomistler kampanyaya kuşkuyla bakıyor.

Dünya FX piyasalarının 5 trilyon dolarlık bir işlem hacmine sahip olduğunu hatırlatan analistler, vatandaşın yastık altında tuttuğu dövizin böyle bir piyasada dolardaki dalgalanmayı durdurmaya yetmeyeceğini belirtiyor. Kurdaki yükseliş devam ederken, küçük yatırmcının yaklaşık 25 milyar dolarlık satış yaptığı dikkate alındığında, bu kez vatandaşın müdahalesinin kurdaki yükselişe tampon olması zor görünüyor.

06szt09a_ist_izm_ant_trb_ank_adn_yeni_siyah

Kurdaki dalgalanmayı durdurması beklenen vatandaşın 93 milyar doları bankalarda, 200 milyar doları ise yastık altında toplam 293 milyar doları var. Bu miktar, toplam rezervleri 100 milyar dolar olan Merkez Bankası‘nın kaynakları ile kıyaslandığında oldukça büyük bir rakam. Çünkü, Merkez Bankası’nın kasasında nakit 23 milyar doları bulunuyor. Siyasi riskler dolayısıyla tırmanan gerilimin baskısı ile kurdaki yükseliş devam ederse vatandaşın 293 milyar dolarının da kısa sürede tükenmesine karşın, dalgalanma devam edebilir. Ekonomistler, güven ortamının yeniden tesis edilmesi durumunda vatandaşın zaten TL’ye dönmeyi tercih ettiğini belirtiyor.

25 MİLYAR DOLARLIK SATIŞ YETERSİZ KALDI

Kapital FX Araştırma Uzmanı Enver Erkan, vatandaşın şu ana kadar kademeli olarak 25 milyar dolar tutarında döviz satışı yaptığını açıkladı. Bu satışa rağmen doların tarihi zirveleri test etmeye devam ettiğine vurgu yapan Erkan, şöyle devam etti:

  • “Türkiye’de vatandaşın yastık altındaki dövizini altına çevirmesinin
    dolar kurunda bir etkisi olmayacaktır.”

FX piyasasında günlük işlem hacminin 5 trilyon dolar tutarında olduğunu açıklayan Erkan, “Vatandaş elindeki doların %20’sini bozdurması durumunda yaklaşık 50 milyar dolar tutarında olacak.” dedi. Erkan, asıl önemli kısmın opsiyon piyasası olduğuna dikkat çekerek, opsiyon sözleşmelerinin nominal büyüklüğünün 20.1 milyar dolar olduğunu kaydetti.

Vatandaşın dövizi 11 gün dayanır !

  1. AHL Forex Kaldıraçlı Alım Satım Müdürü Veli Kocatürk, “Uluslararası döviz piyasasının büyüklüğünün yaklaşık 6 trilyon dolar olduğu düşünülüyor. Bu rakamın binde 3’ünün TL varlıklar üzerinden gerçekleştiği düşünülürse, 18 milyar dolarlık bir işlem hacmi TL’ye yön veriyor diyebiliriz. Bu rakam günlük olarak piyasa koşullarına göre 2 kat artabiliyor. Böyle bir durumda 11 günlük hacme denk geliyor.” dedi. Dolar talebinin önemli olduğunu vurgulayan Kocatürk, “Darbe girişimi sonrası satılan 10 milyar dolar çok kısa sürede fazlasıyla yerine konuldu. 200 milyar doların yerine konulması kurda rekorların tazelenmesine de sebep olabilir.” diye konuştu.
    ===================================
    Dostlar,

    Erdoğan, acı çaresizliğini itiraf ederek

  • “Tulumbada su yok, tulumbada su kalmadı, tulumbaya su gerek..”
    demek zorunda kaldı..

    AKP – RTE, ekonomiyi tükettiklerini ve elde (Hazine’de) döviz kalmadığını dünya kamuouyu önünde ilan etmek zorunda kaldı.. Her ne denli yabancı kaynaklar mali tablomuzun perişanlığını bizlerden daha iyi biliyorlarsa da, Erdoğan’ın bu davranışı ayrı ve yeni riskler doğurabilir. Nitekim Dolar 3,5 TL’de bir miktar kararlı gözüküyor.. Yılların düzeltmesini yapıyor bir bakıma.

AKP – RTE uzun yıllar Türkiye’yi “düşük kur – yüksek faiz” politikası ile yönetti. 2003-2007/8 arasında ülkeyi kanatıcı ve ulusal serveti dışarıya aktarıcı bu politikanın sonuna gelindi. Dış borç 426 milyar Doları buldu. Toplam borç, AKP’nin görev aldığı Kasım 2002’den günümüze, 80 yılın toplam borcu 221 milyar dolardan 3 katına erişti..

Herhalde “birileri” AKP-RTE’yi “tuzak ekonomi politikaları” (!) izlemesi için gene “kandırdı”!?
Şimdi sıra sadık müritlerin kara gün güvencesi yastık altı dövizlerine el koymaya geldi.. Maşallah yalaka – yılışıklar da az değil, AKP-RTE’nin kamuoyu oluşturma – toplum mühendisliği yaratıcılığına (!) şapka çıkarmalı. Ne var ki, sıradan halkın yoksullaştırma yüzünden portföyünde ciddi döviz birikimi yok.. Avuç içinde kar gibi erimeye ve krizin yarattığı açlığın homurtusunda hızla yutulmaya mahkum.. Merkez Bankası’nın da en çok 30-40 milyar dolar dolayında serbestçe kullanabileceği aktifi var. Haliyle gıdım gıdım kullanabiliyor..

Derken Tunus’tan 2. el 78 milyon Dolara aşırı (ultra) lüks, 13. devlet uçağı alınıyor!? Niçin??!!
Yazıklar olsun!
Elde avuçta varolan dövizi de gayya kuyusuna atalım, sonra olağandışı bir durumda ne yapacağız?? Ambargo uygulanırsa zorunlu dışalımaı (ithalata) nereden akreditif açabileceğiz?? Karnımızı doyuracak yeterli tarım ürünü bile üretemiyoruz!

Bu arada, birkaç milyar dolarlık kamu ihalelerini Hazine garantili konsorsiyum kredileri ile yürüten ve

  • “Tayyip bey idolüm, tapıyorum… “
  • Milletin a….sına koyacağız..” diyen AKP karunları ne yapıyor, yapacak acaba??

İvedilikle yapılması gerekenlein başında her türlü israfı en üst düzeyde kısmak geliyor.
Örneğin Tayyip beyin ultra lüks kaçak sarayının harcamaları..
Bu binanın en az yarısı kapatılmalı, kalan yarıya sıkışarak tasarruf yapılmalıdır.

Kamu – Özel Ortaklığı masalıyla başlatılan ve ülkenin geleceğini ipotek altına sokan
milyar dolar mali portreli “yatırımlar” (!) askıya alınmalıdır.
Akkuyu ve Sinop, maazalah İğneada nükleer güç santralleri de..
ÜRETİM VE DIŞSATIM seferberliği ile dış ticaret açığı, cari açık azaltılmaya çabalanmalıdır.
Bu amaçla Irak ve Suriye ile ilişkiler doğrudan görüşme ile hızla normalleştirilmeli ve bu komşu ülkelerle ticaret ve turizm canlandırılmalıdır. Normalleştirilen ilişkilerle askeri harcamalar düşecek, 3+ milyon Suriye – Irak yurttaşı ülkelerine döncek ve bize çok yönlü yük çok ciddi düzeyde düşecektir.
Yapılacak epey şey var…
Usta ekonomi yazarı Sayın Mustafa Pamukoğlu‘nun sitemizde yer verdiğimiz önemli yazısı birkaç kez okunmalı ve çok yerinde önerileri hızla uygulanmalıdır..

Sevgi ve saygı ile.
07 Aralık 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak.
Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net

profsaltik@gmail.com

Ekonomik krize çözüm önerileri

Ekonomik krize çözüm önerileri

Mustafa Pamukoğlu

Mustafa Pamukoğlu
Aydınlık 04.12.2016

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Dolar almış başını giderken, reel sektör bunalıma girmişken, ülke olarak döviz açığımız 200 milyar dolarda ciddi bir tehlike yaratırken ve dış borçların çevrilemez hale gelmesi ihtimali artarken hâlâ kurlarda dalgalanma var, dolardaki köpük gibi ifadelerle mevcut sıkıntıyı önemsiz göstermek ve gerçekçi olmamak sorunları ağırlaştıran ve güven bunalımını körükleyen bir durum yaratmakta. Bugünleri arayacağımız bir 2017 yılı kaygısı taşıyoruz. Bunun temel sebeplerinden biri dolardaki artışın ve yurtdışına para çıkışının yarattığı maliyet ve sorunların 2017’de net biçimde sırıtacak olmasıdır. Peki, çözüm seçenekleri ne?

SİYASİ ÇÖZÜMLER

Siyasi çözümlerin anahtarı hükümet ve Cumhurbaşkanı’nda. Bizim önerilerimiz şöyle:
*Cumhurbaşkanı ekonomi danışmanlarını değiştirmeli. Danışmanlar sürekli yanıldılar. Bu nedenle daha gerçekçi danışmanlara ihtiyacı var.
*Cumhurbaşkanı düşük faiz ısrarından ve bu yolla Merkez Bankası’nı etki altına almaktan vazgeçmeli.
*Merkez Bankası Başkanı Külliye’ye giden-gelen değil, dünya merkez bankalarını, yatırımcı ve mali kuruluşları sık sık ziyaret eden bir başkan kimliğine bürünmelidir.
*Ekonomi Bakanı mutlaka değişmelidir. Ekonomik gelişmelere bu kadar ihtiyatsız kalan ve alay edercesine sözler sarf ederek ve bunu da piyasaya güven vermek olarak sunan bir ekonomi bakanının ekonomide güveni tesis edemeyeceği kanaatindeyiz. Mehmet Şimşek donanımında birkaç kişinin kabinede görev yapması sağlanmalı.
*TOBB-TÜSİAD-Ekonomik Birimler ve Hükümet topluma ve dünyaya birlik mesajı vermelidir.
*Cumhurbaşkanı ve tüm konuşan aktörlerin siyasi dillerini yapıcı ve iddiada sert ama ifadede nazik biçimde kullanmaları gerekmektedir. Bu önerimiz aslında gerçekçi bir öneri değil ama biz yine de söylemiş olalım. Çünkü bu üslupla halkı etkilediğini ve seçimleri her defasında bu dille kazandığını gören ve buna inanan bir Cumhurbaşkanımız var.
*İktidar, AB ile Avrasya karşılaştırmalarını daha dengeli ve fayda-maliyet analizleri bazında yaparak korku ve kaygı yaratmamalı.
*Dış politikada başka ülkelerin iç işlerine müdahale olarak algılanacak söylem ve iddialardan vazgeçilmeli. Saygın ve tutarlı bir dış politika izlenmeli.
*Başkanlık talebinden ve anayasa değişikliğinden vazgeçilmelidir. En azından rafa kaldırılmalıdır.
*OHAL artık uzatılmamalı ve bu durum şimdiden ilan edilmeli.
*İdam cezası ile ilgili dünyaya güven verici bir taahhütte bulunulmalıdır. Kesinlikle idam cezası gündemden kalkmalıdır.

PARA POLİTİKASI ÇÖZÜMLERİ

*Tüm topluma döviz varlıklarının devlet tarafından TL’ye dönüştürülmeyeceği ve el konulmayacağı veya tedbir uygulanmayacağı garantisi verilmelidir.
*Merkez Bankası mutlaka gram gram değil, doların ateşini düşürücü bir faiz artırımına gitmelidir.
*Döviz bazlı kamu taahhütlerinin ve sözleşmelerinin TL’ye dönüştürülmesinde açık pozisyon yaratacak bir dengesizliğe de yol açılmamalı. (Döviz yükümlülükleri-TL varlıklar) farkının hedge edilmesi de sağlanmalıdır.
*Merkez Bankası rezervlerimiz var, korkmayın laflarından vazgeçilmeli. Çünkü serbest kullanılabilir rezervlerimiz 100 milyar dolarlar değil 30 milyar dolar düzeyindedir.

MALİYE POLİTİKASI ÇÖZÜMLERİ
*Vergi oranlarını ve dolaysız vergilerin yükünü artırıcı uygulamalardan vazgeçilmeli.
*Vergi borçlarının yapılandırılması ciddi bir ödeme baskısı yaratacak. Bu nedenle taksitlerin ödenmemesi ihlalinin 2 kez olarak bırakılması ama hak ihlali için cari dönem borçlarının ödenme şartının kaldırılması.
*Geçici vergi kaldırılmalıdır.
*Varlık Barışı 31.12.2017 tarihine kadar uzatılmalı.
*Katma değer yaratmayan kamu yatırımlarına sırf iç talebi artırsın diye girilmemeli.
*Kamuda lale devrine son verilmelidir.
EKONOMİK POLİTİKA ÇÖZÜMLERİ
*Geniş katılımlı ortak akıl tarafından “Kısa ve Orta Vadeli Ekonomik Politikalar Planı” hazırlanmalı.
*Turizmin canlandırılması için acil önlemler alınmalıdır.
*Reel sektöre bankaların ihtiyat fonu olarak kullanacakları kefalet karşılığı kredi limitleri tahsisi sağlanmalıdır.
*Reel sektörün teşvik belgelerinden kaynaklanan yükümlülüklerinde önümüzdeki 1 yıl içinde zorlanmayacakları bazı önlemler alınmalıdır.

REEL SEKTÖRE TAVSİYELER
*Maliyetlerde ciddi tasarruflara gidin.
*Her gün bütçe ve nakit akış matematiği yapın.
*Atıl varlıklarınızı satıp nakde dönün.
*Satışlarınızı artırmak için müşterilerinizin ofislerine ve yurt dışına çadırlarınızı kurun. Satmaktan başka çareniz yok.
*Terörden yorulan Doğu ve Güneydoğu halkına ve bölgesine işsizlik ve finansman konusunda kısa vadede büyük destekler açıklanmalıdır.
===================================
Teşekkürler Sayın Mustafa Pamukoğlu..
AKP iktidara geldiğinde (3 Kasım 2002 seçimi) 1 dolar 1.64 TL dolayındaydı. 14 yıl sonra 2016 Kasım sonunda dolar 3.42 TL’ye tırmandı. Aralık ayının ilk günlerinde, Tayyip bey konuştukça, Dış politikada ülkemizi küçük düşürücü – güveni sasıcı ağır gaflar yaptıkça TL’de değer yitiği hızlanıp 1 dolar 3.52’yi geçti. Bu kez “dış mihraklar-iç hainler” savunması – yalanı öne sürüldü ve AKP – RTE’yi mağdur gösterme oyunu, AKP tabanına dönük duygu sömürüsü başlatıldı.

Dolar hafif hafif yükselirken bizimkiler evel Allah bitirimlerdi, ekonomi çoooook sağlamdı.. ekonomiyi emin ellerdeydi …vs. Dolar hızla tırmanmaya başlayınca:

  • Dış mihraklar – iç hainler Tayyip’i devirmek istiyor propagandasına sarıldılar..

“Dolar artışının hızlanması; dış mihraklar – iç hainlerin ihaneti ile değil sizin “800 milyar $ büyüklüğe çıkmış Türkiye ekonomisinde 610 milyar dolarlık döviz yükümlülüğü olan bir ekonomik model” yaratmış olmanızdan doğuyor.”
Her yıl: 40 milyar dolar açık. Borç bulup, yiyorsun. Kriz bu yüzden geldi.
(Necati Doğru, SÖZCÜ, 04.12.16)

Sayın Doğru 800 milyar dolara erişen ulusal gelirden (GSMH) söz ediyor. İyimser rakam.. 2015 sonunda 723 milyar $ oldu GSMH. Bu yıl (2016) sonunda ekonomi iyimser %3 büyüyecek AKP’nin öngörüsüne göre. Bu öngörüyle 21-22 milyar $ dolayında bir GSMH artışı beklenebilirdi ancak 2016 yılortası Dolar kurunu çooook açan bir Dolar değerlenmesi ile karşı kaşıyayız (Başbakan Yard. M. Şimşek’in açıkladığı Orta Vadeli Program’da -OVP- doların 2016’da ortalama 3 TL olmasının beklendiği belirtilmişti.. 2017’de 3,13 TL; 2018’de 3,24 TL kestirimleri yapıldı.. vah halimize, vah AKP ekonomi yönetimine..). Ayrıca 2015’te 1 045 000 olan nüfus artışı, AKP – RTEnin kışkırtması ve yasal değişikliklerle teşviki sonucu daha da büyük bir rakam olarak Ocak 2017 sonunda TÜİK tarafından açıklanacak. Haliyle, büyüme %3 gibi komik derecede düşük düzeyde kalsa bile, % 1,35 gibi bir nüfus artış hızı düşüldüğünde geriye %1,65 dolayında bir çerez büyüme hızı kalabilirdi.. Bu durumda

  • eksi büyüme hızı = küçülme = yoksullaşTIRma = devalüasyon ve kesin olarak 2 basamaklı enflasyon bekliyor ulusumuzu. İşsizlik,  iflaslar… yaşanacak ve bu vahim tabloda Tayyip bey
    ve oyuncağı AKP ile yamağı Bahçeli ile Başkanlık rejimi = faşizm ve parçalanma dayatacaklar ülkemize!
    Efendiler, Mustafa Pamukoğlu gibi yurtsever ve yetkin, ulusalcı uzmanlara kulak verin..

Bu terazi bu sıkleti çekmez efendiler.. 
– DER – HAL, Başkanlık = Sultanlık dayatmasını geri çekiniz…
– OHAL’i 3. kez asla uazatmayınız ve ülkeyi normalleştiriniz
– Vargücünüzle ekonomik bunalımı nasıl aşacağımıza odaklanınız..
– TBMM’de muhalefetle içtenlikle görüşerek hızlı, etkin önlemler almaya bakınız..
– Derhal Suriye – Irak ile doğrudan görüşmelerle bölgesel barışı sağlayınız ve askeri operasyonlara, bu çok hatalı dış politikanın doğrudan – dolaylı ağır maliyetine son veriniz..

Bu yangın sizi yutar ve hiçbir akiliniz çare üretmez..- 

Sevgi ve saygı ile.
04 Aralık 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak.
Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net

profsaltik@gmail.com

Terörle mücadelenin ekonomik boyutu

Terörle mücadelenin ekonomik boyutu

Açılım sürecinin sona erdirilmesinden ve iki terör örgütüne karşı hem askeri hem de adli operasyonlar düzenlenmesinden büyük çoğunluk çok memnun. Bir Kürt dostumun söylediği gibi “Devlet şaha kalktı. Bize huzur gelecek” cümlesinde de ifadesini bulan bir beklentiyi de karşıladığı anlaşılıyor. Öbür yandan, atılan bombaların hedefe ulaşıp ulaşmadığını,
ne denli caydırıcı olduğunu askerlerin değerlendirmesine bırakılım; ama Ferit İlsever’in dediği gibi aslında atılan bombaların emperyalizme bir tokat ve mesaj olduğunu da unutmayalım.
Bu askeri operasyonun ABD ile anlaşmalı da olsa en azından uyuyan devletin uykudan uyandığını göstermesi bakımından da olumlu kabul etmek gerekir.

Bu kararın arkasında Erdoğan’ın olması ve O’nun seçim yatırımı hesabına dayandığı
bir gerçek de olsa, sonuçlarından yararlanmaya bakmak gerekiyor.
Yanlış hesapla da yapılsa doğru şeylerin doğru sonuçlar da doğurduğunu tarih yazmıştır.
Ama burada sonucun gerçekten devletin şaha kalkması ve emperyalizme karşı bir duruş sergileme olduğunu zaman gösterecek. Operasyondaki kararlılık, 2008’de ABD’nin Kandil’e kara operasyonu düzenleyen Türk Ordusu’na “hemen çıkın” komutu vererek bir gecede çıkılması gibi durumların olup olmayacağı, çok büyük tehlike olan IŞİD’in de üzerine
aynı kararlılıkla gidilip gidilmeyeceği, seçim yatırımı için yapılıyorsa ve seçim de istenen sonucun alınması halinde açılım süreçlerine yeniden dönülüp dönülmeyeceği gibi hususlar
nihai (AS: sonal) faydanın düzeyini belirleyecek. Öte yandan geniş halk kesimince paylaşılan
bir düşünce de şu:
Tayyip Erdoğan başta kendisine olmak üzere, AKP’ye yönelik tehditlere karşı
ülkenin ekonomik krize girmesini ve belirsiz bir süreç içinde yaşamasını umursamayacak.
Tehdit ortadan kalkınca da aslına rücu edecek.
Bütün bu tür değerlendirmelerde ve yapılan hesaplarda unutulan bir durum var:
– Ülkemizin yabancı paraya bağımlı ve ekonomik anlamda dünyanın en kırılgan
beş ülkesinden biri olması.
– Reel sektör krizde.
– Dolardaki oynaklık ekonomimize ciddi bir hasar vermiş durumda.
– Siyasal belirsizlik nedeniyle yabancı artık gelmiyor.
– Yabancı yatırımcı bu belirsizliğe göre pozisyon almış, bekliyor.
– Yani gelinen noktada ciddi bir ekonomik sarsıntı kapıda.
Bütün ekonomik krizlerde o dönemdeki mevcut partilerin ciddi oy kaybına uğradığını biliyoruz. Hatta iktidar partiler dahil birçok partinin silindiklerine tanığız. Bu nedenle erken seçim veya koalisyon hesaplarında ülke ekonomisinin içinde bulunduğu durum ve geleceğinin
ihmal edilmesi halinde ne AKP kalır ne HDP, ne CHP, ne Bahçeli.
Yitirilen zaman ve kişisel hesapların ekonomik maliyeti telafisi güç bir düzeyde olur.
TERÖRÜN EKONOMİK MALİYETİ
Terörle mücadelenin askeri ve öbür doğrudan maliyetleri yanında dolaylı maliyetleri de vardır.
– Bu mücadeleden vazgeçilmesini sağlamak için uygulanan ekonomik ve silah ambargoları,
– Uluslararası finans kuruluşlarının peş peşe ülkeyi ‘yatırım yapılamaz’ durumda göstermeleri,
– Yabancı sermayenin gelmemesi ve ülkede olanın da gitmesi…
gibi birçok olaylar ülkeyi ekonomik bakımından bir girdaba sokmaya yetmektedir.
Bu da emperyalizme karşı mücadelede bağımlı ekonomi olmanızın faturasıdır.
TERÖRÜN FİNANSMANI
Terörle mücadelede terör örgütlerinin suç örgütü olmaları nedeniyle ciddi mali kaynakları vardır. Dünyaya yayılan mal varlıkları yanında her yıl yarattıkları gelir de dudak uçuklatıcıdır. IŞİD’in yıllık gelirinin 2 milyar dolar, PKK’nın ise 500 milyon dolar üstünde olduğu
iddia edilmektedir.
Bu denli büyük mali kaynaklara sahip olan terör örgütlerinin arkasında Batı ülkeleri olmazsa, mali kaynaklarını hiçbir yerde park edemezler.
Terörle mücadelede bu gerçeği de ihmal etmemek gerek.
Ülkemizi bölmeye çalışan Batı, kullandıkları terör örgütleri piyon; ama silah ve mali güce sahip, ülkemiz ekonomik anlamda yabancıya bağımlı, üretmeyen ve her an boğazının sıkılmasına olanak veren bir ekonomik yapı ve ülkesini sevmeyen ve ihanet içinde olan bir sürü insan. Bütün bunlara karşı ülkenin birliği ve geleceği için yapılan ve yapılacak mücadelenin başarısı için ulusal refleks ise olmazsa olmazımız…

Dolar neden sürekli artıyor?

Dolar neden sürekli artıyor?

Mustafa Pamukoğlu

Mustafa Pamukoğlu
pamukoglu@aydinlikgazete.com

AYDINLIK, 19 Nisan 2015

Dolardaki önlenemez artış ekonomik krizi derinleştirmektedir. Bunun ekonomide yarattığı hasarı iki ve üçüncü çeyrekte göreceğiz. Enflasyonun halkı nasıl perişan edeceğini yaşayacağız. Peki Dolar neden yükselmeye devam ediyor?

ABD EKONOMİSİNİN İYİLEŞMESİ

ABD ekonomik göstergeleri son aylarda beklentilerin üzerinde olumlu gerçekleşiyor.

Doların artışı, dolara olan talebin arttığını veya sürdüğünü gösteriyor. Dolara ihtiyaç var.
Bu ihtiyacı doğuran sebeplerin başında ABD ekonomisindeki olumlu gelişmeler ve
FED’in faiz artırımı yapmasına az bir süre kalması geliyor. Çünkü dolar sahipleri
ABD’ye gitmek ve oradaki faiz artırımından yararlanmak isteyecekler.

ÜLKE RİSKİ ARTIYOR

Kürt sorunu, Türkiye’nin Ortadoğu ve Kuzey Afrika olan ile ilişkileri, sözde Ermeni meselesinin sürekli gündeme getirilmesi, komşularla olan ticaretin durma noktasına gelmiş olması, ülke riskimizi artırmış durumda. Dolar sahipleri ülke riski nedeniyle Türkiye’yi
terk etmektedir. Buna sermayenin yurt dışına kaçması da diyebiliriz.

SİYASAL RİSK VE RİSK PRİMİ YÜKSELDİ

Cumhurbaşkanı’nın sürekli başkanlık sisteminden söz etmesi, anayasa ihlali kabul edeceğimiz eylemler yapması, 7 Haziran 2015 seçiminin kritik bir seçim iklimine çevrilmesi,
HDP’nin barajı aşması gerektiği, aksi halde şiddet olaylarının kentlere sıçrayacağına ilişkin tahmin ve tehditler, her türlü koalisyondan söz edilmesi, dolara olan talebi artırıyor. Ülkede güvensizlik ortamı var…

Ülke ve siyasal risk nedeniyle risk primimiz oldukça yüksek. Türkiye’nin 5 yıl vadeli borcunu iflasa karşı sigortalamanın maliyeti olan kredi iflas primi (CDS) mart ayında 11 aydan beri
en yüksek düzey olan 227 baz puana yükseldi. (Ülke risk primleri OECD Uzlaşması kapsamında OECD ülke riski 1 ile 7 arası kategoriler ve geri ödeme dönemi 2 yıl ve daha çok olan ülke kredileri veya orta vadeli sigorta programları için hesaplanmaktadır. Ülke Risk primi hesaplama tablosunda bulunan değerler gösterge niteliğinde olup kredinin sonuçlandırılması aşamasında işlemin ve alıcının durumuna göre değişiklik gösterebilir.)

BORCU BORÇLA ÖDÜYORUZ 

Yıllardan beri dış borçların başımıza iş açacağını söyleyip durduk. Geldiğimiz noktada
borçları çevirmek konusunda zorlanıyoruz. Kısa vadeli borç tutarı 180 milyar dolar,
cari açığı da eklediğimizde 220 milyar dolar parayı 1 yılda bulmamız gerek. Bunun için çılgınlar gibi para arıyoruz. Türkiye’ye artık yabancı sermaye, sıcak para gelmiyor. Oluk oluk para gelme devri bitti. AKP de bunun farkında. Sıcak para ile finanse edilen ekonomimiz
para geldikçe sorun büyüyerek ertelendi. Ertelenmesinin maliyeti daha da ağırdır.
Ama vatandaş bunu fark etmedi. Medya da ekonomiyi iyi gösterdiğinden dış borçlar tartışma konusu bile yapılmadı. Ama devran döndü. Karizmamız çizildiğinden hurmalar da
net hata noksan dışında eskisi gibi gelmiyor. Bu da dolara olan talebi iyice artırıyor.

MERKEZ BANKASI ŞAŞKIN!

Merkez Bankası sürekli dayak yediği için dolardaki artışı durduracak önlemleri almakta
tereddüt gösteriyor. Aslında şu anda faiz indirimi değil faiz artışı yapması gerek.
Ama onu yapmak da öyle kolay değil. Ertesi gün dayak var!

Merkez Bankası her gün piyasaya dolar satarak doların yükselişini engelleyemez.

Hasta ciddi kan yitirdi. Dolar aşağıya inse dahi hastanın eski kan düzeyine ulaşması için
kimi iyileştirici köklü önlemler almak gerek. Bu da seçim sonrasına kalacak.
Koalisyonlar istendiği için bunu da olasılıkla Kemal Derviş yapacak.

Tavsiyemiz doları olanlara; dolarlarınızı 8 Haziran’a kadar bozdurmayın.
Doları olmayanlara ise önerimiz kuru gıda malzemesi biriktirin!..