Etiket arşivi: Dr. Ahmet SALTIK – Mülkiyeliler Birliği Üyesi. www.ahmetsaltik.net

Kemal Gözler : YARGITAY’IN ENİS BERBEROĞLU KARARI

YARGITAYIN ENİS BERBEROĞLU KARARI HAKKINDA BİR AÇIKLAMA 

Prof. Dr. Kemal Gözler
TÜRK ANAYASA HUKUKU SİTESİ
www.anayasa.gen.tr24 Temmuz 2018

23 Temmuz 2018 tarihli Hürriyet Gazetesinde yayınladığı “Enis Berberoğlu neden tutuklu?” başlıklı köşe yazısında sayın Taha AKYOL, benim Türk Anayasa Hukuku Dersleri kitabımın 2017 baskısından kısa bir alıntı yapmıştır. Konuyla ilgili aynı kitabın önümüzdeki günlerde baskıya girecek 2018 baskısında daha geniş bir kısım vardır. Kitap henüz yayınlanmadığı için bu kısmı, konunun önemine ve aciliyetine binaen aşağıda yayınlıyorum. 24.7.2018. K. G..

Kemal Gözler, Türk Anayasa Hukuku, Bursa, Ekin, 2018, s.554-555:

Geçici 20’nci Madde Uyarınca Yasama Dokunulmazlığı Kalkan Bir Milletvekili Tekrar Seçilirse Yasama Dokunulmazlığını Tekrar Kazanır mı? (Enis Berberoğlu Olayı).- Geçici 20’nci maddeye dayanılarak yargılanan ve tutuklu bulunan Enis Berberoğlu, 24 Haziran 2018 seçimlerinde aday olmuş ve tekrar milletvekili seçilmiştir. Enis Berberoğlu’nun müdafii, müvekkilinin tekrar milletvekili seçilmesi nedeniyle yargılamanın durdurulmasına ve tahliyesine karar verilmesini talep etmiştir. Yargıtay Onaltıncı Ceza Dairesi, 19 Temmuz 2018 tarihli kararıyla bu talebi reddetmiş, tekrar seçilen Enis Berberoğlu’nun yasama dokunulmazlığından yararlanamayacağına ve yargılamaya devam edilmesi gerektiğine karar vermiş ve şöyle demiştir:

“Anayasanın geçici 20. maddesi ile yargılandığı suçlar yönünden yasama dokunulmazlığı ‘kendiliğinden kaldırılan’ ve bu suretle yasama dokunulmazlığına anayasal bir istisna getirilmesi nedeniyle genel hükümlere göre yargılana gelen sanığın, 27. dönemde yeniden milletvekili seçilmesi ile yargılandığı suçlar nedeniyle yeni bir korumaya kavuşamayacağının ve hakkında Anayasanın 83/4 üncü fıkrasının tatbik kabiliyeti bulunmadığının kabulünde zaruret vardır” [1].

Kanımızca Yargıtay Onaltıncı Ceza Dairesinin bu kararı, yasama dokunulmazlığının hukukî mahiyeti açısından fevkâlâde problemlidir. Şöyle:

Yukarıda açıklandığı gibi, yasama dokunulmazlığı sürekli değil, geçici niteliktedir. Milletvekilliği sona erince, yasama dokunulmazlığı da kendiliğinden sona erer. Keza yasama dokunulmazlığını doğuran olay “seçim”dir. Yani bir kişinin yasama dokunulmazlığına sahip olmasının sebebi onun milletvekili olarak seçilmesidir. Ne kadar seçim var ise, o kadar yasama dokunulmazlığı vardır. O nedenle her seçimde yasama dokunulmazlığı tekrar başlar. Tabir caiz ise, yasama dokunulmazlığı bakımından, seçimler bir tabula rasa oluşturur. Her seçim, devam eden yasama dokunulmazlıklarını sıfırlar ve yenilerini başlatır. Sürekli bir yasama dokunulmazlığı değil, her yasama dönemi için ayrı ayrı mevcut olan yasama dokunulmazlıkları vardır.

Zaten bu nedenle Anayasamızın 83’üncü maddesinin 4’üncü fıkrasında “tekrar seçilen milletvekili hakkında soruşturma ve kovuşturma, Meclisin yeniden dokunulmazlığını kaldırmasına bağlıdır” denmektedir. Bu hüküm olmasa dahi sonuç değişmezdi. Çünkü yasama dokunulmazlığı kaldırılan milletvekili, tüm diğer milletvekilleri gibi, her seçimde tekrar yasama dokunulmazlığını kazanır. Tekrarlayalım: Milletvekilliği süresinin bitmesiyle bütün milletvekillerinin yasama dokunulmazlığı biter; seçimle birlikte seçilen milletvekilleri yasama dokunulmazlığını tekrar kazanırlar. Bu sadece Enis Berberoğlu için değil, bütün milletvekilleri için geçerlidir. Enis Berberoğlu, tüm diğer milletvekilleri gibi, 24 Haziran 2018 seçimleriyle milletvekili seçilerek yasama dokunulmazlığını kazanmıştır.

Geçici 20’nci maddenin uygulanması bakımından Enis Berberoğlu ile 24 Haziran 2018 seçimlerinde ilk defa milletvekili seçilen bir milletvekili arasında bir fark yoktur. Enis Berberoğlu da, 24 Haziran 2018 seçimlerinde ilk defa milletvekili seçilen bir milletvekili de aynı dokunulmazlıktan yararlanır. 24 Haziran 2018 seçimlerinde ilk defa seçilen bir milletvekiline nasıl geçici 20’nci madde uygulanamaz ise, 24 Haziran 2018 seçimlerinden sonra Enis Berberoğlu’na da uygulanamaz. Nasıl Anayasanın 82’nci maddesinin ikinci fıkrasının ilk cümlesi, ilk defa seçilen milletvekillerini koruyorsa, aynı şekilde aynı seçimlerde seçilen Enis Berberoğlu’nu da korur.

20 Mayıs 2016 tarih ve 6718 sayılı Kanunla Anayasamıza eklenen geçici 20’nci maddenin kapsamı, 20 Mayıs 2016 tarihinde“ Adalet Bakanlığına, Başbakanlığa, TBMM Başkanlığına veya Karma Komisyon Başkanlığına intikal etmiş yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin dosyalar”dır. Bu dosyalarda kaldırılması istenen yasama dokunulmazlıkları, 3 Kasım 2015 tarihli milletvekili seçimleriyle kazanılmış olan yasama dokunulmazlıklarıdır. Zaten yasama dokunulmazlığı sürekli bir şey olmadığına ve her seçimle yeni bir yasama dokunulmazlığı başladığına göre, 26’ncı yasama döneminde yasama dokunulmazlığını ortadan kaldıran bir sebep, 27’nci yasama döneminde geçerli olamaz. Enis Berberoğlu hakkında 20 Mayıs 2016 tarihinde adı geçen makamlara intikal etmiş olan yasama dokunulmazlığının kaldırılması dosyasındaki talep, kaçınılmaz olarak, Enis Berberoğlu’nun 3 Kasım 2015 seçimleriyle başlamış olan 26’ncı yasama dönemindeki yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkindir. Buna ikna olmayan var ise kendisine şu soruyu sorsun: Eğer söz konusu dosya nedeniyle Enis Berberoğlu’nun dokunulmazlığı, geçici 20’nci maddeyle değil de, TBMM tarafından kaldırılsaydı, hangi dönemdeki dokunulmazlığı kaldırılmış olacaktı?

26’ncı dönem için geçerli olan bir sebeple, bir milletvekilinin 27’nci dönemde de yasama dokunulmazlığının sağladığı korumadan mahrum bırakılması, anayasa hukukunda geçerli olan yasama dokunulmazlığı teorisinin bütün temellerinin altüst olması anlamına gelir. Eğer böyle bir şey mümkün ise, Yargıtay Onaltıncı Ceza Dairesinin yasama dokunulmazlığı teorisini yeniden yazması gerekir.
===========================================
Dostlar,

Sayın Prof. Dr. Kemal Gözler bir Kamu Hukuku uzmanı..
Özellikle Anayasa Hukuku ve İdare Hukuku alanlarında olabildiğine derinleşmiş bir hukuk bilgini. Her 2 alanda ayrı ayrı, varsıl ve güncel içerikli web sitesi yönetiyor.
Her 2 alanda çok sayıda kitabı var ve bu kitaplarını sıklıkla güncelliyor. Örn. İdare Hukuku alanında 2 cilt ve 3 bin sayfa tutan görkemli yapıtı.. (Kitaplığımızda en az 3 kitabı var..)
Türkiye’de hiçbir hukuk fakültesinden “çıt” çıkmazken, benzetmek uygun ise “nefesler tutulmuşken” Bursa’dan bir bilimsel yorum yükseliyor..
Müthiş bir hukuk muhakemesi ve doğallıkla bunun sonunda varılan sağlıklı bir yorum…

Yazının son tümcesi, deyim yerinde ise “tokat” gibi.. Yinelemek uygun olacak :

“26’ncı dönem için geçerli olan bir sebeple, bir milletvekilinin 27’nci dönemde de yasama dokunulmazlığının sağladığı korumadan mahrum bırakılması, anayasa hukukunda geçerli olan yasama dokunulmazlığı teorisinin bütün temellerinin altüst olması anlamına gelir. Eğer böyle bir şey mümkün ise, Yargıtay Onaltıncı Ceza Dairesinin yasama dokunulmazlığı teorisini yeniden yazması gerekir.”

Haydi bakalım, yazın yasama dokunulmazlığı için yeni bir kuram da dünya alem “açılım” görsün yüksek Yargıtay’ın ilgili ceza dairesinin yüksek yargıçlarının kaleminden..

  • Ya da Türkiye, “zamanede” post-modern mutlakiyetle yönetildiğine göre, bu mahkeme kararının esbab-ı mucibesini (gerekçesini) de Zat-ı Şahanelerinin Saray mütehassıslarına mı sormalı??

Sevgi ve saygı ile. 25 Temmuz 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Not    : Erdoğan dünkü (24.7.18) konuşmasında askerlikten söz ederken “nazari ve tatbiki” sözcüklerini kullandı. “Kuramsal ve uygulamalı” demedi.. “İstikşafi görüşmeler..” gibi.. Türkçe karşıtlığı da açık seçik sürüyor.. Biz de “korkumuzdan” (!), bir de belki daha iyi anlaşılır diye yazımızın son paragrafında “işte öyle bir dil” kullandık.. Her şey ve her yer kokuyor!

R. Bülend Kırmacı’dan makaleler

R. Bülend Kırmacı’dan makaleler

Dostlar,

Değerli arkadaşımız Sn. R. Bülend Kırmacı çok üretken..
Bize yolladığı ileti ve makalelerinin erişkeleri (linkleri) aşağıda.

Kendisine emeği ve paylaşımı için teşekkür ederken, site okurlarımızın ilgi ve bilgisine sunarız.

Sevgi ve saygı ile. 01 Nisan 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com
=====================================

Merhabalar, sizlerle son yazılarımdan bir seçkiyi paylaşır, selam ve saygılar sunarım.

DUYGUSAL ZEKA

http://www.ticarihayat.com.tr/yazar/DUYGUSAL-ZEKA/1312

YETENEKLERE DESTEK MİYİZ, KÖSTEK MİYİZ?

http://www.ticarihayat.com.tr/yazar/baslik/1295

Sorunlar varsa çözümler de var!

https://rbulendkirmaci.wordpress.com/2018/03/27/sorunlar-varsa-cozumler-de-var/

Lincoln’ün oğlunun öğretmenine yazdığı mektup

https://rbulendkirmaci.wordpress.com/2018/03/26/lincolnun-oglunun-ogretmenine-yazdigi-mektup/

sosyal medya ve internet haber sitesi: 

Net1 haber/yorum: http://www.net1haber.com/

twitter: https://twitter.com/bulendkirmaci

facebook: https://www.facebook.com/r.b.kirmaci

R. Bülend Kırmacı
r.b.kirmaci@gmail.com

Dil Ekin Söyleşisi – ATTİLA AŞUT

Dil Ekin Söyleşisi – ATTİLA AŞUT

Merhaba,

61 yıllık dil ve yazın emekçisi Attila Aşut Dil-Ekin Söyleşimizin bu ayki konuğu.  Attila Aşut bizimle “Türkçeyle Yolculuğu” üzerine konuşacak. Onun yolculuğu biraz bizim, biraz ülkemizin yolculuğu aslında… Bu söyleşiyi, bu yolculuğu kaçırmak istemeyenleri bekliyoruz.

Sevgi ve saygıyla…

Figen Çakmakoğlu
Dil Derneği Genel Yazmanı

Yer: Dil Derneği, Konur Sokak No: 34 / 4 Kızılay- ANKARA  29 Mart 2018
Saat: 18.00   Tel: 0312 425 8360

============================
Dostlar,

Atilla abiyi dinlemek çok keyifli olacak..
Bilgi ve ilginize sunarız bu Derneğin bir üyesi olarak.

Sevgi ve saygı ile. 28 Mart 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Dil Derneği Üyesi
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

28 ŞUBAT DAVASI’NDA KARAR GÖRÜLDÜ

28 ŞUBAT DAVASI’NDA
KARAR GÖRÜLDÜ

Naci BEŞTEPE
E. Tümg.

28 Şubat davasının son duruşması 13 Mart günü yapıldı. Mahkeme Başkanı’nın açıklamasına göre önemli bir gelişme olmazsa 13 Nisan’da karar açıklanacak. Duruşmayı akşam saat 21 30’da bitiren başkan, omuzlarından tonlarca yük atmış gibiydi. Mutluydu, rahatlamıştı.
Bana kalırsa salondan çıktığı anda attığından kat kat fazlasını yüklendi omuzlarına.

MAHKEME BASKI ALTINDA

Duruşma sırasında Av. E. Aras, Başbakan’ın konuşmasına değinerek mahkemenin baskı altında olduğunu ifade etti. Başkan çok sert bir tonda, “Bize kimse baskı yapamaz. Kimse etkileyemez. Burası bağımsız Türk mahkemesi!” diye gürledi.

Avukat Aras bu yanıta memnun oldu. Gördüğüm kadarıyla bazı sanıklar da aynı duyguyu paylaştı. Bense, yakın geçmişe döndüm. Ergenekon, Balyoz vb. davalarına gittim. “Biz Türk milleti adına karar veren bağımsız mahkemeyiz. Kimseden emir almayız.” diyen yargıçları anımsadım. Şimdi tutuklu veya firardalar. Sahne tanıdık geldi. Dilerim sonuç da benzemez.

DEĞİŞİKLİKLER OLUMSUZ

Özel yetkili mahkemeler kalktıktan sonra kurulan 5. ACM heyeti üç kez değişti. Hem de zorunlu gerekçeler yokken. Yeni heyet duruşmaların çoğunda yoktu. Tutanakları okuyorlar elbette ama yine de önemli bir eksikliktir. Savcı, mütalaasında FETÖ’cü Mustafa Bilgili’nin iddianamesini aynen ileri sürdü. Böylece, kovuşturma aşamasında gerek bilirkişi raporları ile gerekse tanık ve sanık ifadeleri ile iddiaların çürütülmesini görmezden geldi. Güven sarstı.

Sanık ve avukatların iddianameye yönelik tenkitlerine karşı kendini tutamayıp müdahale etti.
İlk defa bir savcının duruşma sırasında izinsiz konuştuğuna tanık oldum.

MAHKEMENİN ÇABASI

İddianame, askerlerin zor ve şiddet yoluyla hükümeti devirdiği savı üzerin oturtulmuştu. Devrin başbakanı rahmetli Erbakan, Cumhurbaşkanı Demirel, “Bu darbedir” diyen Tansu Çiller ile hükümet üyesi ve milletvekillerinin neredeyse hepsinin zorlama olmadığını açıklamaları bu savı zora soktu. Mahkeme, elinde kalan iki konu üzerine abandı.

Birincisi; şiddet ve zor unsuru olarak tek tutamak, tankların Sincan’dan yürütülmesiydi.
Sanıklar, tankların planlı bir tatbikat için yürütüldüğünü kanıtladılar.
Yargıcın şüphesi bu kez tatbikat gününün öne alınmasına kaydı.
Tarih değişikliğinin komuta kademesinin yetkisinde olduğu açıklandı.
Kaldı ki, tanklar üç gün sonra da yürütülse değişen bir şey olmayacak yine “Darbe yaparım haaa!” diye yürütüldüğü söylenecekti.

Mahkemenin diğer çabası, kamuoyunun ve özellikle medyanın sanal ejderhası Batı Çalışma Grubu (BÇG)’nun yasal olup olmadığını ortaya koymaktı. BÇG’nin yasallığı benzer örneklerle ve Gnkur. karargahının çalışma yöntemleri anlatılarak açıklandı. Yani dava çöktü.
Zaten FETÖ’cülerin kumpasıydı.

TÜRBAN VE DİĞER MAĞDURLAR

Davada yüzlerce mağdur ve müşteki kabul edildi. Türban yüzünden okuyamadığını iddia edenler çoğunluktaydı. İşin ilginci o dönemde daha çocuk yaşta olanlar (Cumhurbaşkanı’nın kızları gibi) hayli fazlaydı. Benzer şekilde o dönemde irtica nedeniyle TSK’dan ilişiği kesilenler veya memuriyetten atılanlar az değildi. Sebep olarak askerleri görüyorlardı. Oysa Eski Başbakan Mesut Yılmaz konuyu o kadar güzel bağladı ki;

  • “Türbanı biz siyasiler yasakladık. Askerlerin ne alakası var!” diyerek .

Davanın darbe davası olduğunu unutan mahkemeye de uyarıydı aslında.

BAĞIMSIZ, TARAFSIZ, BASKI KABUL ETMEZ MAHKEME!

Şimdi yargı sınav verecek. Göreceğiz, mahkeme baskı altında kalmış mı, kalmamış mı? Emir almış mı, almamış mı? Bu davada en hafifinden ceza çıkması bile adaletsizlik olur. Çünkü, 28 Şubat sürecinde yaşananların askeri darbe ile uzaktan yakından ilişkisi olmadığı gün gibi ortadadır. Eğer mahkeme ceza verip “Biz baskı altında kalmadık, hukuki ve vicdani bir karar verdik” derse, kumpasçı yargıçlarının kulakları çınlar.

Haydi bağımsız ve tarafsız Türk yargısı. Sınavı geç. Kimsenin kin ve intikam duygusunun; siyasi veya ideolojik anlayışının aleti olma. Baskıya boyun eğme. Türk milleti adına karar ver. Milletin yargısı ol.
===========================================

Dostlar,

Sn. E. Tümg. Naci Beştepe dostumuzun bu önemli yazısını içerik olarak biz de paylaşarak yayınlıyoruz. Sayın Beştepe’nin aynı konuda bir başka yazısını daha geçtiğimiz günlerde (11 Mart 2018) yayınlamıştık. Ona da bakılmasını öneririz..

O yazının altında biz de 28 Şubat sütreci ile ilgili düşüncelerimizi açıklamıştık..
*****
Aradan 20 yıl geçmiştir ve irtica hala kin ve intikam kusmaktadır. Türkiye’yi tümüyle eline geçirmeye ve kopkoyu bir faşist din devleti kurmaya kilitlenmiş kadrolar.. Ancak ne yazık ki (!) zamanın ruhu bu kişilerin hülyalarına elvermiyor, vermeyecek.. R.T. Erdoğan bile İslamın 1500 yıl önceki anlamıyla günümüzde uygulanamayacağını kabul ve itiraf etmek zorunda kaldı.. Gerçek budur.. Laik – seküler düzeni içinize sindirecek, Türkiye’yi de dar-ül harp olarak görmekten vazgeçip başınızın üstünde taşıyacaksınız..

  • Dinde zorlama OLAMAYACAĞI Kur’an buyruğudur; uyacaksınız…
  • Peygamberin yetkisi bile “tebliğ” ile sınırlıdır, siz de ırada duracaksınız.
    Herkesin inancına – yaşam biçimine saygılı olacaksınız.. Suudi Arabistan bile günün koşullarına uyuyor; Hicri takvimi bıraktı, Miladi takvime geçti. Kadınlara yeni haklar tanımakta direnenler, Veliaht prens tarafından dışlanmakta (tasfiye edilmekte..) Birlikte barış içinde yaşamanın başka çaresi – yolu yok, yok, yok! Dünyada tutunmanın da yolu yok.. 1,5 milyar Müslüman nüfus habire dayak yiyor gelişmiş Batı’dan.. 57 İslam ülkesi Almanya kadar dışsatım (ihracat) yapamıyor. Bilime katkısı yok İslam Dünyasının.. S. Arabistan Müslüman Yemen’i bombalıyor utanmadan..

Asla unutulmasın :

  • HİÇBİR DİN AKLA VE BİLİME KARŞIT – AYKIRI HELE DÜŞMAN OLAMAZ!

28 Şubat bu gerçeklerin altını çizme ve ilgililerine anımsatma hatta dinci – gerici – yobaz karşıdevrime geçit verilmeyeceği kararlılığının dışavurumu idi.. Karşı çıkanlar gerçekte kendilerini ele vermiyor mu??
******

Sevgi ve saygı ile. 16 Mart 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

 

 

 

 

 

İşte Cenab-ı Hakk’ın hayvanlara yerleştirdiği muhteşem sistemin ayrıntıları

“İşte Cenab-ı Hakk’ın hayvanlara yerleştirdiği muhteşem sistemin ayrıntıları”

baskınoranAma müjdeler olsun ki, rektörü 2015’te Erdoğan tarafından beşinci (son) sıradaki adayken atanan  Harran Üniversitesine mensup bilim insanlarımız bu konuyu bu bayramdan on gün kadar önce hallettiler. Artık hem vecibemizi yerine getirebileceğiz, hem de üzülmeyeceğiz.

İHA’nın çok sayıda medya organında kullanılan haberinde Ahmet Kaya bildiriyor:

Türk bilim insanları Kurban Bayramında kesilen hayvanın acı çekip çekmediğini araştırdı ve çok ilginç bir sonuca vardı: Helal kesim şartlarına uyarak yani besmele çekerek (“Bismillah”) ve tekbir getirerek (“Allahüekber”) kestiniz mi, hayvan acı duymuyor
***
Gerçi, kesen kişinin dini konusunda rivayet muhtelif: Bazı kaynaklar helal kesimin ancak bir Müslüman tarafından yapılabileceğini söylüyor, bazı kaynaklar ise Ehl-i Kitap olan birisinin kesmesini yeterli buluyor. Bir Hıristiyan veya Musevi’nin besmeleyi nasıl çekeceği ve tekbiri nasıl getireceği konusunda ilmî kaynaklar bişey söylemiyor ama buradan da anlıyoruz ki İslam çok liberal bir din; her fikri savunmak mümkün. Ama biz konumuza dönelim.
***
Meslektaşları Prof. Dr. Faruk Süzergöz ve Araştırma Görevlisi Pelin Polat’la birlikte çalışan Harran Üniversitesi Veterinerlik Fakültesinden Prof. Dr. Gürbüz Aksoy, medyanın İşte Cenab-ı Hakk’ın hayvanlara yerleştirdiği muhteşem sistemin ayrıntıları anonsuyla verdiği şu müjdeyi açıklıyor:

  • Yapılan helal kesim sonucu hayvanın vücuduna yayılan ve morfinden 30 kat etkili olan beta endorfin hormonu sayesinde hayvanlar sakinleşmekte ve acı duymamakta.
    ***
    Wikipedia bu hormon hakkında şöyle diyor: “Ağrının azalması için beyin dokuları tarafından üretilen hormonlara verilen isimdir. Heyecan, ağrı, egzersiz, baharatlı yiyecek tüketimi, seks ve orgazm gibi durumlarda salınımı artış gösterir”.

Helal olunca ağrısız olan kesimi okuyunca bi de ne geldi aklıma, Antalya Manavgat İmam Hatip Lisesi 9. Sınıf öğrencisi Levent Akbaba’nın, adını Canların gıdası Kur’an-ı Kerim koyduğu ve Mayıs 2013 TÜBİTAK Bilim Fuarında sergilediği deneyin bulguları! Bu öğrenci yakında Harran’a birinci sıradan rektör olabilir: Deneyde, hatırlarsanız, gürültülü arabesk-rap müziği dinletilen fasulye çimlenmemişti bile, sessiz ortamdaki fasulye 13 cm’ye kadar büyümüştü, Kur’an dinletilen fasulye aynı süre ve koşullarda 31 cm’ye ulaşmıştı.
***
Tekrar kurban konumuza gelelim. Helal kesim şartlarına uyulursa hayvanın acı çekmeyeceği gibi büyük bir ilmî buluş herhalde çok önemli değişikliklere yol açacaktır. Hele de, Prof. G. Aksoy’un müjdelediği gibi, yakında uluslararası bir veterinerlik kongresinde sunulduğunda. Her şeyden önce, yakında çıkarılacak OHAL kararnamelerinden birinde buna ilişkin en azından şu hükümlerin bulunması mümkün, hatta muhtemeldir:

1) “Kesim sırasında hayvanlara acı verdiği için 1.057 lira idari para cezası uygulanan kişilere, kesim eylemini besmelesiz ve tekbirsiz yaptıkları da meydana çıkacağından, ayrıca hapis cezası uygulanacaktır.”
2) “Halkımızın kurban keserken bazen elini de kestiği dikkate alınarak, kurbanı kesen kişinin böyle bir durumda acı duymaması için bir başkasının o kişinin eli niyetine önceden besmele
çekmesi ve tekbir getirmesi gerekli görülmüştür.”
3) “Bu hükümler hakkında ilgili kişilere ayrıca herhangi bir tebligat yapılmaz. Bu KHK yayımı tarihinde yürürlüğe girer. Bu KHK hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.”
***
Bugün inşallah idrak edeceğimiz Kurban Bayramı arifesinde iki kurban daha vermiş bulunuyoruz, onları da anıp bitirelim. Bunlardan birincisi, öz yeğeniyle bir yatta “fazla samimi” fotoğrafları çekilen kişi. Aile içinde ne hale geldiğinin yanı sıra, hakkında “hayasızca hareket” ten soruşturma açıldı.

Asıl, şimdi de FETÖ’cülükten dava açılıyor; açılmasa şaşardım çünkü FETÖ’ye yapılan ihaleler bini aştı. Sabah gazetesinde çıkan ve birçok medya organı tarafından desteklenen habere göre, bu kişinin kayınpederi FETÖ’yle yakın ilişki içindeymiş, mallarını Başoğlu’na devredip Kanada’ya kaçmış… Yaygın söylentilere bakılacak olursa, yakında çıkarılacak yeni bir KHK’yle bu zamparaya fırıncıların ekmek satması da yasaklanacakmış. Ama doğrusu ben o kadarına da inanmıyorum. Çünkü hem Hükümetimiz oy uğruna durmadan borç ertelemesi yaptığı esnafla (Fırıncılar ve Pastacılar Federasyonuyla) takışmak istemez, hem de bize haftada bir temizliğe gelen Zehrânım da öğrendi ki; OHAL kararnameleri sadece çıkarıldıkları konuyla ilgili hükümler taşıyabilir.. Yani sadece 15 Temmuz darbe girişimiyle.

Ayrıca ben şuna inanıyorum ki bu gibi söylentiler ya kripto FETÖ’cüler ya Teröristler ya da şu sıralarda pek sık rastlanan bir canlı türü olan FETÖ’cü PKK’lılar (veya PKK’lı FETÖ’cüler) tarafından çıkartılıyor. Veya, onlarla irtibatlı ve iltisaklı olanlar tarafından…
***
Öteki kurban derseniz, CHP.
1930’ların Türk milliyetçiliği (=Asr-ı Saadet) zihniyetinden kendisini ve Türkiye’yi kurtaracak biricik yakınlaşmayı inşa etmek için Kurultay’ı Diyarbakır’da veya Van’da yapacağına, gitti, Türk ulusalcılarıyla devam anlamına gelen Çanakkale’de yaptı. Böylece AKP’yi perişan (ve çok muhtemelen Kandil’i de çok rahatsız) etmeyi değil, 1930’lara ve MHP/AKP koalisyonuna tekrar teslim olmayı seçti.

Seçmekle kalmadı, alanı kullanabilmek için Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihî Alan Başkanlığı Kocadere Kamp Alanı Süreli Kullanım Tahsis Protokolü’nü önüne koydular. Metnin 6/1. ve 10/1. maddeleri alanda alkollü içki tüketmeyi yasaklıyordu. Kurultay’ın başlamasından 1 gün önce, 25.08.2017’de imzalattılar.
Kurban, boynunu uzatmıştı.
***
Günde katılan yaklaşık 30.000 kişinin içinden “kendini bilmez birkaç kişi, kamp alanının ana konaklama bölgesinin dışında alkol aldı diye” anasından emdiği süt burnundan getirildi CHP’nin. Ama Allah’ın emriydi çünkü ‘Bunca insanın içinden her yerde her zaman her türlü üç kişi çıkabilir, bunu istismar etmeye asla kalkışmayasınız!’ diye ânında çemkireceğine, bu kişileri partiden atacağını hatta ilgili makamlara bildireceğini ilan etti.

Yani alabildiğine alttan aldı. Bittabi, AKP de o derece üstten. CHP, bu milliyetçilik işlerinde AKP’yle yarıştıramayacağını daha öğrenemediği için topu havada yakalatmıştı. İki saat sonra, N. Kurtulmuş tarihî bölgede içki içenler için yasal işlem başlatılacağını açıkladı. Erdoğan’ın fırsatı kaçırması ise tabii ki beklenemezdi: “Votka mı içersiniz, şarap mı, bira mı?”. Ardından Kurtulmuş tekrar şutladı: “CHP özür dilesin”.
Bekleyin şimdi; “alkolsüz” alanları genişletmek için bu olay nasıl kullanılacak.
***
Kurban Bayramınız tekrar mübarek olsun efendim.
===============================================
Evet dostlar,

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi emekli hocalarından (Uluslararası İlişkiler) Sayın Prof. Dr. Baskın Oran’ın 1 Eylül 2017 Kurban Bayramı ilk günü www.mulkiyehaber.net adresinde yayınladığı yazısı yukarıdaki gibi. Aynen paylaşıyoruz :

  • Kurban Bayramınız tekrar mübarek olsun efendim.

Bir küçük eklememiz olsun :

  • 1 Eylül Dünya Barış gününüz de mübarek olsun efendim.

Sevgi ve saygı ile. 01 Eylül 2017, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

Türk Tabipleri Birliği : Manisa’daki salgın ciddi bir gıda güvenliği sorunudur!

(AS : Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)
Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi ve TTB Halk Sağlığı Kolu, Manisa’daki askeri birliklerde ciddi bir gıda güvenliği sorunu yaşandığını açıkladı.

TTB Merkez Konseyi ve TTB Halk Sağlığı Kolu tarafından 19 Haziran 2017’de yapılan basın açıklamasında, Manisa’da yaşanan salgınların Türkiye’de tüm askeri birliklerin gıda kaynaklı salgın tehdidi altında olduğunu gösterdiği belirtildi. Bu salgınlar silsilesini ortaya çıkaran nedenlerin başında, askeri birliklerde halk sağlığı hizmetlerinin sahipsiz kalmasının geldiğine dikkat çekilen açıklamada,

  • “Halk sağlığı hizmetlerinin olmadığı yerde her türlü bulaşıcı hastalık tehlikesi olduğunu bir kez daha vurguluyoruz.” denildi.
  • Açıklamada, halk sağlığı hizmetlerinin olmamasının aynı zamanda ortaya çıkacak bir bulaşıcı hastalık salgınının kontrol altına alınmasını da zorlaştıracağı uyarısında bulunuldu.

Askeri birliğe yemek sağlayan Rota Yemek Firması’nın, siyasi iktidara yakınlığı ile bilindiğine ve Manisa dışında Türkiye genelinde 11 büyük askeri birliğe daha yemek sağladığına da dikkat çekilen açıklamada,
askeri birliklerde acilen halk sağlığı hizmet yapılanmasının oluşturulması ve
– taşeron hizmet alımına son verilmesi gerektiği vurgulandı.

BASIN AÇIKLAMASI 19 Haziran 2017
Manisa’daki salgın ciddi bir gıda güvenliği sorunudur!

Manisa’daki askeri birliklerde 17 Haziran 2017’de ortaya çıkan besin zehirlenmesi, son üç haftada aynı yerde çıkan 4. büyük salgındır. Mayıs ayının son günlerinde ortaya çıkan ilk salgında, besin hazırlaması ile ilgili hatalar sonucunda hindi etinden kaynaklanan salmonella etkeninin salgından sorumlu olduğu belirtilmiştir. Ancak kısa süre içinde ardı ardına gelen salgın atakları ile olayın münferit (AS: tekil) olmadığı görülmüştür.

Gıda zehirlenmesine neden olan mikrobiyolojik etkenler ne olursa olsun, ortaya çıkan gerçek Manisa’daki askeri birliklerde ciddi bir gıda güvenliği sorunu olduğudur. Bu gıda güvenliği sorunu ile son üç haftada bir er yaşamını yitirmiş, yüzlercesi hastalanarak sağlık kuruluşlarına sevk edilmiştir. Kalan erlerin çoğu ise yaşadıkları endişe ile bisküvi vb. paketlenmiş gıdalara yönelerek kötü beslenmeye itilmiştir.

Askeri birliklere “dışardan hizmet alma” yoluyla yemek temin edilmesinin ‘doğal’ sonucu, taşeron şirketin maliyeti en düşük olan dolayısıyla ucuz ve kalitesiz gıdalara yönelmesidir. Bu nedenle yemeklerin kalitesinin sürekli olarak denetiminin yapılması, yemekleri hazırlayan kişilerin sağlık denetimlerinin yapılması, hijyen eğitimlerinin yapılması, gıda hazırlanan ve sunulan mekanların hijyen açısından gözetim altında olması elzemdir. Ancak GATA’nın ortadan kaldırılmasıyla gıda güvenliği hizmetinin hangi kurum tarafından yürütüldüğü ya da bu hizmetin olup olmadığı da belli değildir. Bunun ötesinde,

  • Yemek hizmetinin dışarıdan alınmasıyla askeri birlikleri biyolojik ve kimyasal saldırılara açık hale getirmekte, bu nedenle de daha sıkı bir denetim gerekmektedir.

Manisa’da yaşanan bu salgınlar, Türkiye’de tüm askeri birliklerin gıda kaynaklı salgın tehdidi altında olduğunu göstermektedir. Bu salgınlar silsilesini ortaya çıkaran nedenlerin başında, askeri birliklerde halk sağlığı hizmetlerinin sahipsiz kalması gelmektedir. Daha da önemlisi, halk sağlığı hizmetlerinin olmadığı yerde her türlü bulaşıcı hastalık tehlikesi olduğunu bir kez daha vurguluyoruz. Halk sağlığı hizmetlerinin olmaması aynı zamanda, ortaya çıkacak bir bulaşıcı hastalık salgınının kontrol altına alınmasını da zorlaştırmaktadır.

Öte yandan binlerce askeri etkileyen bu durum karşısında kamuoyuna yeterli bilgi verilmemiştir. Son olayın ardından Milli Savunma Bakanı, askeri birliğe yemek sağlayan firmanın sözleşmesinin iptal edildiğini açıklamıştır. Ancak bu bilgiler kamuoyunu ve binlerce asker ailesini tatmin eden açıklamalar değildir.

Askeri birliğe yemek temin eden Rota Yemek Firması, siyasi iktidara yakınlığı ile bilinmektedir. Firmanın kamuoyuna yaptığı açıklamada kullandığı dil bu anlamda dikkat çekicidir. İlk salgında askeri birliğe yemek temin eden söz konusu firma ile ilgili bir inceleme ve denetleme yapılarak sonraki salgınların önlenmesi mümkün iken bu yapılmamış, durum çığırından çıktığında sözleşmesi iptal edilebilmiştir. Rota Yemek Firmasının Manisa dışında Türkiye genelinde 11 büyük askeri birliğe daha yemek sağladığı da hatırlanmalıdır.

Bundan sonrasında böylesi olayların önüne geçilmesi için önerilerimiz şunlardır      :

  • Bir an önce gerekli araştırma ve denetimler yapılarak sorunun kaynağı saptanmalı, buna uygun önlemler alınmalıdır.
  • Askeri birliklerin halk sağlığı hizmetleri, çok özel ve önemli bir hizmet türüdür. Geçmiş deneyimlerden de yararlanarak, askeri birliklerde gerekli halk sağlığı hizmet yapılanması acilen oluşturulmalıdır.
  • Yüzlerce askerin toplu yaşam alanlarında, gıda güvenliğinin temel olduğu beslenme hizmetinin taşeron şirketler aracılığıyla verilmesine son verilmelidir.
  • Kamuoyunun yaşanan süreçle ilgili sağlıklı, doğru ve ilk ağızdan bilgi alma gereksinimi karşılanmalıdır.

Kamuoyuna sunulur. 19.06.2017

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi
TTB Halk Sağlığı Kolu
====================================
Evet dostlar,

Durum gösterilmek istendiğinden çok daha ciddi..
M. Savunma Bakanı’nın “Önemli bir sorunumuz yok gibi görünüyor” sözleri dehşet vericidir.
İmam Bakan Manisa’da birkaç gün kalmalı ve her karavanayı öncelikle kendisi tatmalıdır. TSK’nın kadim geleneklerindendir; hazırlanan karavanayı önce o birliğin en üst komutanı tadar ve onay verirse askerlere servis yapılır. Dua ile oturulur yenir ve dua ile kalkılır. Ordu – Millet bütünlüğü ve dayanışmasının heyecan veren saygın ritüellerinden biridir karavana yemek.

Şimdilerde ise Mehmetçiğin kışlasında beslenme güvencesi de bırakılmamıştır.
Bu Ordu nasıl vatan savunması yapacaktır?
Yüzlercesi, tek kurşun atılmadan hastalanarak saf dışı bırakılmıştır.
Olay 1 ay içinde 4. kez yinelenmektedir ve İmam M. Savunma Bakanı, İHL eğitiminin kendisine armağanı (!) olan biçimde düşünerek hurafe üretmektedir. Yerin kilometrelerce altında oluşan depremlerin yeraltı sularını kirletebileceği ve bunun Manisa’da genel olarak yöre halkında değil de salt askeri birliklerde zehirlenme bulguları verebileceğini, herhalde Cinci Hoca, İmam Bakan’a telkin etmiş olmalıdır!

Bu tablo bile AKP iktidarının ülkemizin ciddi ve ağır çok sayıdaki sorunlarını çözmede ne denli yetersiz kaldığını ortaya koyuyor. Bu Bakan görevden alınabilecek midir? Nerdeee o cesaret!

TSK komutanları, bu hazin tablo karşısında seslerini yükseltmelidir.
Hulusi Paşa bir açıklama yapmalı ve hem gerçekleri halka anlatmalı hem de önerilerini açık – seçik koymalı ve kamuoyu desteği sağlamaya çabalamalıdır; TSK’yı darmadağın eden intikamcı OHAL KHK’larının geri alınması için!

Vali beyin de maşallahı var.. İlk salgınlarda “psikolojk etkilenme” demişti askerlerin zehirlenmesine.. Akıl ve bilim dışında yol gösterici yoktur. Bu salgının kaynağı (filyasyonu) bulunacaktır. Yeter ki hekim meslektaşlarımız engellenmesin ve verileri örtülmesin. Dahası, laboratuvar verileri olmaksızın da Biyomatematiksel olarak kuşkulu menü ögesinin belli olasılıklar içinde hesaplanması bile olanaklıdır.

Toplu beslenme yapılan yerlerde menü örneğinden bir örnek 24 saat buzdolabında saklanır.
Bu örnek yetkili laboratuvara yollanır. Mikrobiyolojik-toksikolojik-radyoaktif kirlenme kaynakları belirlenen dek, ilgili laboratuvar ve Tarım – Sağlık Bakanlığı, Savcılık, Kolluk (özellikle Belediye zabıtası) güçleri ile istatistik test sonucu paylaşılarak, diyelim Mantel-Haenszel X2 testinde “kuşkulu” çıkan etin alındığı yere gidilerek ivedi önlemler alınabilir. Bu ürünlerin dağıtımın, tüketiminin tedbiren askıya alınması gibi. Kaldı ki 24-48 saat içinde laboratuvar sonucunu almak günümüz teknolojisiyle olanaklıdır.

İnceleme uzmanları arasına TTB’den de bir Halk Sağlığı Uzmanı  ve Klinik Mikrobiyolog katılmalıdır.

Bu arada CHP’nin TBMM Mili Savunma Komisyonu’nu ivedilikle toplantıya çağırması önemli ve anlamlı bir girişimdir. Dileriz AKP – MHP engellemez de Milletin Meclisi olayı inceler..

Türkiye, Cumhuriyet’in ilanından bu yana geçen 94 yılın en kötü, en aciz, en beceriksiz yönetim dönemini yaşıyor.. Bu dram 15 yıldır sürüyor.. Dileriz necip milletimiz gerçekleri görüyordur..

Manisa’daki Askerler Neden Zehirleniyor?” başlıklı yazımızın da okunmasını dileriz.

Sevgi, saygı, endişe ve üzüntü ile. 20 Haziran, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı
AÜTF Halk Sağlığı AbD     Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com 

Kılıçdar direniyor-2

Kılıçdar direniyor-2

Emre Kongar, Cumhuriyet, 18.6.2017

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun 15 Haziran Perşembe günü saat 11’de, Ankara’da Güven Park’tan başlattığı, yaklaşık bir ay sürecek olan Adalet Uzun Yürüyüşü ne anlam ifade ediyor? Bu soruya tek kelimeyle yanıt verilirse, bu yürüyüşün anlamı “DİRENİŞ”tir.
Kılıçdaroğlu DİRENİYOR: DEMOKRASİ için ADALET için DİRENİYOR…
Hem içeridekiler hem de dışarıdakiler için DİRENİYOR!
Hiç kuşkunuz olmasın: Bu DİRENİŞ, toplumun duygu ve düşüncelerini yansıttığı, toplumca benimsendiği için, mutlaka somut bir sonuç verecektir!
***
Tarihin bize öğrettiği kesin ders,

hiçbir iktidarın sonsuza
dek sürmediği,
– bütün iktidarların
değiştiği,
– bütün diktatörlüklerin
ise yıkıldığıdır:


Nedir iktidar değişikliğinin altında yatan mekanizma?

Toplum durağan olmadığı, sürekli bir değişme halinde bulunduğu için, iktidarlar da mecburen değişirler. Toplumsal değişmenin arkasında ise: Uzun vadede, teknolojik değişme ve gelişmeler… Kısa vadede ise, insanların güvenlik ve refah anlayışları yatar.
Kısa ve uzun vadeli değişme güçlerinin siyasete taşınması ise örgütlenme ve eğitim ile olur.
***
AKP iktidarı:
Sahte bir demokrasi…  Sahte bir insan hakları…
Sahte bir özgürlükçülük… Sahte bir adalet…
Sahte bir refah…  Sahte bir güvenlik…
Vaadi, aldatmacası ve demagojisi üzerine kuruldu.
Şimdi bu iktidarın sahteliği ve sahteciliği ortaya çıktı
İktidar zemini ayaklarının altından kayıyor…
Bu kaygan zeminde tutunabilmek için, emir altına aldıkları yargı üzerinden,
insanları isyan ettiren olmadık önlemlere başvuruyorlar.
***
İşte Kılıçdaroğlu’nun ADALET YÜRÜYÜŞÜ ve DEMOKRASİ DİRENİŞİ
bu 
baskı ortamın yarattığı tepkisel bir eylemdir:

Bu yürüyüşün önemi, yaratacağı sonuçlar kadar, bizatihi kendisinin, bu SAHTE DEMOKRASİNİN, bu BASKI YÖNETİMİNİN tepkisel bir sonucu olmasından ve
halkın beklentilerini, duygularını yansıtmasından kaynaklanmaktadır.

Sabrı tükenmiş bir halkın,
“Bıçağın kemiğe dayandığı noktadaki” ADALET ARAYIŞINI ve
DEMOKRASİ DİRENİŞİNİ
temsil ettiği için, anlamlıdır, önemlidir, sonuç verecektir
ve
de tarihe geçecektir!

DİREN ADALET… DİREN DEMOKRASİ!
=============================================
Dostlar,

Üstad Prof. Kongar‘ın bu çok önemli yazısı aynen bizim duygu ve düşüncelerimizi de yansıtıyor. Sözcük sözcük paylaşıyoruz içeriği ve bu onurlu direniş eylemini selamlıyoruz.

  • Selam olsun bu onurlu direniş ve özverili, meşru başkaldırışa!
  • Selam olsun CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na, yürekli öncülüğü için..
  • Yuh olsun açık – örtük gözdağı verenlere ve kiralık kalemşorlarına..
    Kılıçdaroğlu’na bedensel güç ve direnç diliyoruz ileri yaşı nedeniyle.
    Psikolojik desteğe gereksinim duymayacak ölçüde siyasal bilinci olduğunu biliyoruz.
    Kendisine gerekli nitelikli tıbbi desteği verecek hekim meslektaşlarımzın çabasına da saygı!

    Evet, Mülkiye’li kıdemlimiz Kongar hocamızın isabetle kaydettiği ve siyasal tarihten, siyaset sosyolojisinden, siyaset biliminden… çok kesin olarak şu 3 gerçeği çok iyi biliyoruz :

1- Hiçbir iktidar sonsuza dek sürmez,
2- Bütün iktidarlar
 değişir,
3- Bütün diktatörlükler
 
ise yıkılır…

AKP = RTE de bu gerçekleri artık görüyor.. Tüm hırçınlıkları bundan.. İçte de dışta da ülkeyi duvara dayadılar. Atacakları adım kalmadı.. Yolun sonu görünüyor.. Yargılanacaklar..

Baksanıza, Milli Savunma Bakanı olacak imam zat, Manisa’da zehirlenen askerlerin yediği hindi etlerinde salmonella bakterisi üretilmesine karşın, hala “umudu” (!?) bölgedeki depremlere ve bu yüzden yeraltı sularına karışabilecek kimi toksik kimyasallara bağlayabilecek ölçüde kanatlandı! Bakan derhal kenara çekilmeli, gölge etmesin, ihsanı kendisine kalsın..

Ama bakınız, muazzam gaflarına karşın AKP = RTE önemli görevden almalar (adam harcama!) yap(a)mıyor.. Domino etkisini biliyorlar.. Birbirlerine panik içinde yapışmış durumdalar.. Sağduyulu AKP tabanı da artık bıktı, vicdanı kaldırmıyor..

Kağıttan kule / kaplan gibiler..
Halkımız üflese darmadağın olacaklar..
Az aldı, o günleri de göreceğiz.. Lanetli yıllar bitecek..

Diren Türkiye..

Sevgi ve saygı ile. 19 Haziran 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Prof. Ercan Uygur : “ODTÜ’de Öğrenci Mülkiye’de Hoca”

Mülkiyeliler Birliği

Söyleşi:
“ODTÜ’de Öğrenci Mülkiye’de Hoca”

Değerli Mülkiyeliler,

Fakültemiz hocalarından Prof. Dr. Ercan Uygur, 18 Mayıs 2017 Perşembe günü 18.30’da “ODTÜ’de Öğrenci Mülkiye’de Hoca” konulu; ODTÜ’de öğrencilik Mülkiye’de hocalık yıllarını anlatacağı bir söyleşi yapacaktır.

Katılımlarınızı bekleriz.

Saygılarımızla.

Mülkiyeliler Birliği Yönetim Kurulu
==========================================
Dostlar,

Bizim de üyesi olduğumuz Mülkiyeliler Birliği düzenli etkinliklerini sürdürüyor..

Bu Perşembe, 18 Mayıs günü akşamı 18:30’da Sn. Prof. Ercan Uygur’un anılarını dinleyeceğiz.

Bizim de benzer bir öykümüz var… Sizlerin bildiği üzere,

Ankara Tıpta hoca; SBF – Mülkiye’de öğrenci

Dileriz, Mülkiyeliler Birliği Yönetim Kurulumuz uygun bir zamanda bizi de dinlemek ister..
Türkiye’de TEK TIBBİYELİ + MÜLKİYELİ olarak..

Bir Tıp hocası olarak SBF-Mülkiye’de eğitim ve sınavlarda neler neler gördük..
Tanıdık hocalarla etik kaygılarla neden yüz yüze gelmek istemedik??
Sınavlar, öğrenci ama çok kıdemli bir öğretim üyesi gözüyle nasıldı, ne ölçüde
ölçme – değerlendirme yetiliydi??

Vd.,,,

1. Temel Eğitim Becerileri Sertifikası
2. PDÖ (Probleme Dayalı Öğrenme) Eğiticiliği Eğitimi Sertifikası
3. İletişim Becerileri Eğitimi Sertifikası
4. Ölçme – Değerlendirme Eğitimi Sertifikası
5. Eğiticilerin Eğitimi Sertifikası (halen eğitim sürüyor..)

Eğitimlerinden geçmiş ve sertifikalarını almış, yıllardır uygulamada olan kıdemli bir öğretim üyesi olarak bizim de söyleyeceklerimiz var..

Sevgi ve saygı ile. 15 Mayıs 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com

İnsanca Çalışmak İnsanca Yaşamak İstiyoruz!

İnsanca Çalışmak İnsanca Yaşamak İstiyoruz!

(http://www.guvenlicalisma.org/index.phpoption=com_content&view=article&id=397&Itemid=214, 05.03.201705.03.2017)

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır…)

Her yıl binlerce emekçi çalışma ortamından ya da çalışma koşullarından kaynaklanan nedenlerle hastalanıyor, sakat (AS: engelli) kalıyor ya da yaşamını yitiriyor. Emekçilerin yaşamını ve sağlığını kaybetmesine yol açan bu olaylar söz konusu “iş kazası” olduğunda bazen, “meslek hastalığı” olduğunda ise neredeyse hiçbir zaman resmi kayıtlara geçiril(e)miyor. Geçirilebilen
iş kazalarının takibi sürecinde de çoğunlukla, nedenler ve sorumlular gizlenmeye çalışılıyor. Emekçinin yaşamını karartan bu olayların “kaza” olarak nitelendirilebilmesi için öngörülemez / önlenemez olması gerekiyor. Oysa madenlerde, tersanelerde, inşaatlarda, atölyelerde, ofislerde, sınıflarda gerçekleşen tüm olaylar önceden öngörülebiliyor ve engellenme olanağı bulunuyor.

Çalışma ortamında emekçilerin ölümünün, sakat (AS: engelli) kalmasının, psikolojik ve fizyolojik sağlıklarını kaybetmelerinin gerçek nedeni, emeği sadece sermayeye artı değer elde etme aracı olarak gören, emekçiyi bütünsel bir insan olarak kabul etmeyen kapitalist üretim sistemidir. Kapitalizmde sermayeler arası rekabetin yoğunlaştığı süreçlerde maliyetleri düşürme yarışına giren işverenler, sosyal bir muhalefetle karşılaşmadıkları zaman emekçinin yaşamı pahasına işçi sağlığını ve iş güvenliği sağlayacak en basit düzenlemelerden dahi kaçınmaktadır. Çoğu sanayi, üretim malzemelerinin ve tekniklerinin toplum üzerindeki zararlarını tam olarak tespit etmeden, emekçileri ve halkı bu malzeme ve tekniklerin denendiği bir kobay olarak kullanabilmektedirler. Devlet de bu süreçte sermayenin çıkarları doğrultusunda belirlenen piyasa koşullarını gerekçe göstererek, emekçiler için yaşamsal öneme sahip olan denetleme görevlerini ihmal ettiği gibi, kamuya ait işyerlerinde de işçi sağlığı ve iş güvenliği kuralları
sık sık ihlal etmektedir. Ayrıca bu durumun çevre ve halk sağlığına da olumsuz etkileri her geçen gün artmaktadır. İktidarın, ancak bütünsel bir insan anlayışıyla sarılabilecek sağlık ve can kayıpları konusunda, toplumsal muhalefet tarafından çalışanların perspektifinden muhalif bilgi, örgütlenme ve eylemlerle sürekli baskı altında tutulması, işte bu yüzden kelimenin tam anlamıyla ‘hayati’ bir önem kazanmaktadır.  

İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi olarak bizler her geçen gün daha da artan işçi ölümlerini “kaza” ya da “hastalık” olarak değil olası kasıtla işlenmiş “cinayet”ler olarak değerlendiriyoruz. Bu cinayetlerin kapitalist üretim sistemi devam ettiği sürece sermayenin insafa, devletin göreve çağrılmasıyla son bulmayacağının bilinciyle; biz üretim sürecinin farklı kademelerinde duran emekçilerin örgütlenmesi ve örgütlü bir mücadele içinde yaşamlarına sahip çıkması gerektiğini düşünüyoruz. Bu düşünceyle Meclisimiz, “insanca çalışma ve insanca yaşama” amacıyla başta hayatlarını kaybeden ailelerinin oluşturduğu ağlar, yaralanan işçiler, işçi ve kamu emekçi sendikaları, meslek örgütleri olmak üzere; emekten yana tüm kesimlerle birlikte mücadeleyi hedeflemektedir.
Bu çerçevede, Meclis’in ana ve düzenli faaliyet alanları şunlardır:

a) Yerel, bölgesel ve saha kaza haberlerinin ve İSİG bilgilerinin merkezileştirilmesi ve kamusallaştırılmasını amaçlayan, çalışmalar arasındaki koordinasyonu (AS: eşgüdümünü) sağlayan, işçi sağlığı ve iş güvenliği bilgilerini görünür hale getiren bir kütüphane işlevi de gören, her gün düzenli olarak güncellenen www.yanginkulesi.org     www.guvenlicalisma.org

adlı web sitesini hazırlamak. İnternet sitesini her gün güncellemek ve Pazartesi günleri mail yoluyla yaymak. Paralel olarak sosyal medyada https://www.facebook.com/guvenli.calisma ve http://twitter.com/guvenlicalisma ve açılabilecek diğer resmi adresleri her gün ya da hafta içinde birkaç kere düzenleyerek duyurmak.

b) İş cinayetlerinin yoğun olması muhtemel bölgelere / havzalara / sektörlere dikkat çekecek bir bilgi ağını kuran, bileşenlerinin özgün görüşlerini yansıtan “Yangın Kulesi” adıyla aylık periyotlar halinde hazırlanan elektronik bülteni her ayın 15’ini takip eden ilk Salı günü çıkarmak. 

c) Her ayın en geç ilk beş günü içinde bir ay evveline dair dijital, görsel, yazılı basından ve emek-meslek örgütlerinden edindiğimiz bilgileri sistematize ettiğimiz, çözüm önerileri önerdiğimiz ve bir sektöre özel olarak değindiğimiz
“İş Cinayetleri / Kazaları Raporu”nu, alanda ya da yazılı olarak, basın ve kamuoyu ile paylaşmak.

d) Her ay, İİSİG Meclisi’nin çalışmalarına katılan / katılmak isteyen herkese açık e-posta listesi olan isigmeclisi2011@googlegroups.com ’dan en geç bir hafta öncesinde duyurulan, herkese açık, aylık, gündemli, eşit katılım ve herkese söz hakkı ilkesine dayanan, moderatörlü bir meclis toplantısı düzenlemek. İlkesel olarak toplantıları her ayın ilk Pazar günü yapmak. Alanın, alandaki öznelerin, sorunların ve dinamiklerin nabzını bu geniş meclis toplantıları vesilesiyle tutmak. Bu meclis toplantısının tutanakları, toplantıda alınan kararları da içerecek şekilde, en geç bir hafta içinde e-posta grubuna yollanır. 

e) İş cinayetlerinin meydana geldiği işyerlerine, fabrikalara, organize sanayi bölgelerine gidip gözlemlerde bulunmak, araştırmalar yapmak ve olayla ilgili rapor hazırlamak.

f) İşçi sağlığı ve iş güvenliği mücadelesini güçlendirmek ve görünür kılmak için panel, sempozyum, çalıştay, kongre gibi organizasyonlar düzenlemek.

g) İşkolları, havzalar veya bölgesel düzeyde işçi aileleri, sendika, meslek odası, akademisyen ve katılmak isteyen meclis üyelerinden oluşan çalışma gruplarını oluşturmak ve alanın ihtiyaçlarının giderilmesine katkıda bulunmak.

h) İş cinayetlerinde “canı yanan” işçi ailelerinin mücadelelerine destek vermek, koordinasyonlarının sağlanmasına katkıda bulunmak ve faaliyetimizin önemli bir parçası olarak kavramak.

Meclisimiz, ilke olarak cinsiyet, etnisite, ırk, inanç benzer temelli ve cinsel tercihler nedeniyle doğan ayrımcılığa ve nefret söylemlerine karşı taviz vermez, her yaşam sahasında emekçilerin perspektifinden yana tutum alır. Her türlü siyasi, iktisadi ve kültürel iktidar ve çıkar odaklarından bağımsız bir işçi sağlığı ve güvenliği politikasının oluşturulmasını hedefler.
===============================
Dostlar,

Yukarıda amaç, hedef ve ilkelerini sunduğumuz İŞÇİ SAĞLIĞI İŞ GÜVENLİĞİ MECLİSİ çalışmalarını izlemek ve destek vermek çok yerinde olur..
Meclis, ‘‘İş Cinayetleri Almanağı’ 2016” yı yayımladı..

İş Cinayetleri Almanağı 2016 ile ilgili görsel sonucu

Salt Ocak 2017 içinde 161 emekçi, insan olmanın en erdemli eylemlerinden biri olana ”üretirken” aramızdan kopartıldı..
Oysa çok net bir bilimsel gerçek ki; meslek hastalıkları %100, iş kazaları en az %98 önlenebilir sorunlar.. Üstelik gerekli iş sağlığı ve güvenliği (İSG) önlemelerini almanın bedeli üretim maliyetinde en çok %5 artış getiriyor.
Türkiye dahil pek çok ülkede vergi yasaları bu giderlerin işverenlerce vergiden (matrahından) düşülmesini de olanaklı kılıyor. Fakat işverenler ulusal ve uluslararası rekabeti gerekçe göstererek bu mevzuat olanağını kullanmıyor ve emekçiler utanç verici bir vahşi kapitalist vergiyi = KAN VE CAN VERGİSİNİ sermayeye ödemeye zorunlu bırakılıyor. Bu durum kabul edilemez ve sürdürülemez!

AKP’nin iktidar olduğun Kasım 2002’den bu yana 14+ yılda 18 bini aşan emekçimiz iş cinayetlerinde kurban verildi yerel ve küresel sermayenin tunç yasası olan EN ÇOK (Maksimu) kâr uğruna..
21. yy’ın şafağında artık 500 yıllık kapitalizmin, 200 yılı geride bırakan emperyalizmin MAKSİMUM KÂR ilkelliğini ve dayatmasını terk ederek MAKUL KÂR evresine geçmesi zorunlu..

Sevgi ve saygı ile. 05 Mart 2017, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com

* ” ? 6

686 Sayılı OHAL KHK’si ile 330 Akademisyen Görevden Çıkarıldı

330 akademisyen
KHK ile görevlerinden ihraç edildi

BİRGÜN, 07.02.2017 23:48 GÜNCEL
(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Olağanüstü hâl (OHAL) kapsamında 686 numaralı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) yayımlandı. KHK ile Yüksek Öğretim Kurumu’nda 330 akademisyen ihraç edildi.

Kararnameler hukuksuz ve keyfi

Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi’nde görev yapan Dr. Egemen Cevahir
ihraçları BirGün‘e değerlendirdi. Cevahir,

  • “Bu KHK’larla toplumsal muhalefetin arındırılması amaçlanıyor.
    KHK’lar da bu nokta araçsallaştırılmak için kullanılıyor.” dedi.

Kararnamelerin hukuksuz ve keyfi olduğunu belirten Cevahir, yayımlanan KHK’yı ve ihraçları da, “Tek kalemde
– Anayasa Profesörü İbrahim Kaboğlu‘nu ve
– eski TTB Başkanı Prof. Özdemir Aktan‘ı görevlerinden ihraç edilmiş durumda.

Bizler de bu şekilde ihraç edildik. Bu dönemin normalleri..” şeklinde yorumladı.
Bir önceki KHK ile Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden (İLEF) 4 akademisyen ihraç edilirken son KHK ile İLEF’ten 11 akademisyen daha ihraç edildi. İhraç edilen akademisyenler arasında Nur Betül Çelik, Mine Gencel Bek, Funda Başaran Özdemir, Funda Şenol Cantek,
Ülkü Doğanay da yer alıyor.

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden (Mülkiye)

1. Prof. Ahmet Haşim Köse 
2. Prof. Dr. İlhan Uzgel
3. Prof. Ayşe Gökçen Alpkaya
4. Prof. Dr. Ay
kut Namık Çoban
5. Prof. Dr. Zeliha Etöz
6. Doç. Murat Sevinç

7. Doç. Dr. Bülent Duru
8. Doç. Dr. Şennur Özdemir
9. Yrd. Doç. Dr. Barış Ünlü
10. Y. Doç. Pınar Ecevitoğlu
11. Yrd. Doç. Dr. Ahmet Murat Aytaç
12. Yrdç Doç. Dr. Eliçin Aktoprak Uzgel
13. Yrd. Doç. Dr. Nilgün Erdem
….
……………………
ihraç edildiler.  Güneydoğu’da yaşanan çatışmalara karşı “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisini imzalayan Anayasa Profesörü İbrahim Kaboğlu da ihraç edildi.

KHK ile ihraç edilen akademisyenlerin listesi…
=============================
Dostlar,

07 Şubat 2017 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 686 sayılı OHAL Kanun Hükmünde Kararnamesi (KHK) yayımlandı. Bu OHAL KHK’si ile Yüksek Öğretim Kurumu’ndan
330 akademisyen ihraç edildi. İlgili RG’nin 105-116. sayfaları arasında okunamayacak ölçüde küçük puntolarla listelenen 330 akademik çalışan görevlerinden uzaklaştırıldı.

Araştırma görevlilerinden de 10 kişi görevden uzaklaştırıldı.
Bizim sevgili okulumuz “Mülkiye” den toplamda 23 akademik çalışan görev dışı bırakıldı.
1859 tarihinde kurulan Mekteb-i Mülkiye 1936’da Atatürk‘ün istemiyle Ankara’ya taşınmıştı.
Ünü ve başarıları uluslararası sınırları aşan, gözbebeğimiz, çok yüksek puanlarla girilebilen….
bu saygın ve seçkin, üzerine titrenmesi gereken Bilim Kurumumuza ciddi bir darbe vuruldu.
130 dolayındaki öğretim üyesi kadrosundan 1/10’u tırpanlandı. Hiçbir dönemde olmadı böylesi.
Yandaş yazarlar bile bu infazı haksız, hukuksuz, AKP-RTE’ye tuzak, içinde bit yeniği var.. biçiminde yorumladılar ve YÖK Başkanını sorunu çözmeye çağırdılar.

70’i 686 sayılı OHAL KHK’si ile olmak üzere önceki uzaklaştırmalarla birlikte Ankara Üniversitesi 80’i aşkın akademik elemanını yitirdi. (6673 Akademik Personel var).
Sayfalarca süren uzuuuun mu uzun ihraç listesine erişim için aşağıdaki adres tıklanabilir..

http://www.resmigazete.gov.tr/main.aspx?home=http://www.resmigazete.gov.tr/mukerrer/ mukerrer.htm&main=http://www.resmigazete.gov.tr/mukerrer/mukerrer.htm

İçlerinde bizim de çalıştığımız Ankara Üniv. Tıp Fak. den tanıdık adlar var.
İçlerinde, Ankara Üniv. Siyasal Bilgiler Fakültesi / Mülkiye‘de öğrenciliğimizde tanıştığımız arkadaşlarımız var..
İçlerinde Hacettepe Üniv. Tıp Fak. den sınıf arkadaşımız eski TTB Başkanı Prof. Özdemir Aktan var; başkaca hekim meslektaşlarımız var..
İçlerinde, masamızın üstünde Anayasa hukuku kitapları olan, web sitemizde yazılarına
yer verdiğimiz Anayasa Hukuku hocası Prof. İbrahim Kaboğlu var…
……….
Saat 01:52 ve hiç keyfimiz yok, uykumuz yok, can ve mal güvenliğimiz gibi
HUKUK GÜVENLĞİMİZ de yok!..

15 yıldır tek başına iktidar olan bir siyasal kadronun ülkemizi sürüklediği ciddi hatta vahim bir karmaşa ortamındayız ve “Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” adı altında dünyada ve
bilim dünyasında uygulamalı veya kuramsal örneği olmayan ucube bir sistemle, tek 1 kişiye, tüm ülkenin padişahlıktan da öte yetkiyle devredilmesi halktan isteniyor, halka dayatılıyor
ve koskoca ülke böylesi bir akıl tutulması içinde halkoylamasına sürükleniyor

Bir de AKP’den milletvekillerinden – Bakanlardan FETÖ’ye TV kameraları önünde övgüler dizenler yok listede!.. Neden???

Merhum Prof. Alpaslan IŞIKLI yaşasa ve görevde olsaydı O bile FETÖ bahanesi ile tasfiye edilebilirdi! Oysa 30 Aralık 2013 günü web sitemize koyduğumuz 

SAİD NURSİ, FETHULLAH GÜLEN VE LAİK SEMPATİZANLARI

adlı kitabı AKP-RTE ve AKP’liler okusalardı FG’den uzak durabilirlerdi belki??
Okuyun – okutun.. hala geç kalınmış sayılmaz..
(Bakılmasını dileriz. Bu kitabkaynak oluşturan konuşma metni için..) tıklayınız: SAID_NURSI_FETHULLAH_GULEN_VE_LAIK_SEMPATIZANLARI

fg_ve_akpli_vekiller_ayni_karede

– FETÖ yapılanmasının AKP içindeki üst düzey siyasal köklerine ne zaman inilecek?? AKP evinin önünü hatta içini neden temizle(ye)miyor, temizleyebilir mi??

Erdoğan TV’lerde “Ne istediler de vermedik?
18 Üniversiteyi kendilerine verdik..” demedi mi??

Anayasa değişikliği içinde seçim tarihinin 3 Kasım 2019 olarak belirlenmesi ne anlama geliyor? Dünyanın neresinde Anayasa’da seçim tarihi var?

FETÖ’cü AKP’li vekillere şantaj ve öbürlerine rüşvetten başka anlamı var mı??

Sevgi ve saygı ile. 08 Şubat 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com