Kategori arşivi: Hekim Saltık

HASUDER Yeni Koronavirüs (COVID-19) Haber Postası 

HALK SAĞLIĞI UZMANLARI DERNEĞİ (HASUDER)

17.04.2020, https://korona.hasuder.org.tr/hasuder-yeni-koronavirus-covid-19-haber-postasi-17-04-2020/

Korona-postası-17-Nisan-2020-PDFİndir

Kesin Olgu*: Türkiye (74.193) Dünya (1.991.562) Ölüm*: Türkiye (1.643) Dünya (130.885)

DSÖ Risk Değerlendirmesi: Küresel seviye – Çok Yüksek

*16 Nisan 2020’de açıklanan verilerdir.

Günün HASUDER Önerisi

“Şiddeti Önleme Mücadelesine Devam”  
Bugün Sağlıkta Şiddetle Mücadele Günü. 17 Nisan 2012’de kaybettiğimiz Dr. Ersin Arslan’ı ve nicelerini unutmadık. Koronalı günlerde kaygımız daha fazla. Sağlıkta Şiddet Yasası bu anlamda çok değerlidir. Ancak, sağlıkta şiddet, toplumda şiddeti önleyecek program ve uygulamalarla önlenebilir.
Sağlık çalışanına yönelik şiddete HAYIR ! Toplumda şiddete HAYIR !

Dünyadan Haberler

DSÖ Durum Raporu-87  
(WHO SItuatIon Report-87)
  • Son 24 saat içinde hiçbir yeni ülke/bölge COVID-19 vakası bildirmedi.
  • COVID-19 medya brifinginde konuşan DSÖ Genel Direktörü Dr. Tedros, “Halk Sağlığı, bilim ve tüm dünya insanlarına korku ya da taraf tutma olmadan hizmet etme taahhütlerinin mutlak olduğunu” vurguladı. Kaynak
  • Alkol içmek sizi COVID-19’a karşı korumaz: Sağlığı korumak ve alkolün neden olduğu zararı azaltmak için erişimi kısıtlamanın da içinde bulunduğu varolan kurallar ve düzenlemeler salgın sırasında da sürdürülmeli ve hatta güçlendirilmelidir. Kaynak Alkol ve COVID-19 hakkında bilgi formu Burada
  • Hindistan’da DSÖ, COVID-19 mücadelesine yardımcı olmak için ulusal çocuk felci sürveyans ağını ve diğer saha personelini kullanmaktadır. Kaynak
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)
  • DSÖ Genel Direktörü, COVID-19 Misyon Brifingi açılış konuşmasında (16 Nisan 2020);
    • Virüsün birçok insanın aşırı kalabalık koşullarda yaşadığı ülkelere ve topluluklara taşındığını ve fiziksel uzaklık uygulamasının neredeyse olanaksız olduğunu;
    • COVID-19’un mevcut sağlık eşitsizliklerini büyüttüğünü;
    • Dünya çapında milyonlarca insanın her gün masaya yemek koyabilmek için çalışmak zorunda olduğunu ve yardım almadan uzun süre evde kalamayacaklarını;
    • Salgının ayrıca Birinci Basamak sağlık hizmetlerinin sunumunu bozduğunu ve diğer hastalıklara karşı mücadelemizi engellediğini;
    • Çocuk felci için olan aşı kampanyalarının askıya alınmış olduğunu; sınır aşımları ve seyahat aksaklıkları nedeniyle diğer aşı programlarının da risk altında olduğunu;
    • DSÖ’nün, hükümetlerin, yabanıl hayvan satış yasaklarını katı bir şekilde uygulaması gerektiğini;
    • DSÖ’nün, gıda güvenliği, canlı pazarlar, COVID-19 döneminde gıda işletmeleri hakkında rehberlik de dahil olmak üzere ülkelere güvenli ve sağlıklı marketler konusunda rehberlik ve destek sağlamış olduğunu;
    • Ülkelere, kişisel koruyucu giysiler, solunum cihazları, laboratuar ekipmanları, oksijen, tıbbi ve teknik personel de dahil olmak üzere her ay milyonlarca kalem malzeme göndereceklerini belirtti. Kaynak
  • DSÖ Avrupa Bölgesi Direktörü Dr.Hans Henri Kluge 16 Nisan 2020’de yaptığı açıklamasında;
    • Son 10 günde Avrupa’daki vaka sayısının neredeyse ikiye katlanarak 1 milyona ulaştığını;
    • Dünyadaki Covid-19 vakalarının %50’sinin yükünü Avrupa’nın üstlendiğini;
    • Son haftalarda, bölgede en fazla sayıda vakaya sahip 10 ülkeden; İspanya, İtalya, Almanya, Fransa ve İsviçre’nin sayılarında azalma konusunda iyimser işaretler görüldüğünü;
    • İngiltere, Türkiye, Ukrayna, Belarus ve Rusya Federasyonu dahil olmak üzere diğer bazı ülkelerde, sürekli veya artmış insidans seviyeleri olduğunu belirtti. Video
ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri (Centers for DIsease Control and PreventIon – CDC)
  • CDC, “Halk Sağlığı İletişimcileri: Toplumunuzu Hazırlayın” başlıklı
    • Yerel halk sağlığı çalışanları,
    • Sağlık iletişim uzmanları,
    • Sağlık eğitimcileri ve
    • COVID-19 salgını öncesinde, sırasında ve sonrasında iletişim stratejilerini planlamaktan sorumlu diğer halk sağlığı profesyonelleri için tasarlanmış geçici bir rehber yayınladı (15.04.2020). Bu rehber ilaç dışı müdahaleler ve COVID-19 salgını sırasında uygulamalar hakkında bilgiler sunmaktadır. Kaynak
  • CDC, ABD dışındaki sağlık kurumlarına yönelik “COVID-19’a Maruz Kalan Sağlık Çalışanlarının Halk Sağlığı Yönetimi için Geçici Hususlar” rehberini güncelledi (15.04.2020). Rehber;
    • Sağlık kurum yöneticiliği,
    • Enfeksiyon önleme ve kontrolü,
    • İş sağlığı ve güvenliği,
    • Ulusal ve yerel düzeyde halk sağlığı alanlarında çalışanlara;
      • COVID-19’a maruz kalma riski yüksek olan sağlık çalışanlarının erken tanısı,
      • Sağlık çalışanlarının ateş ve diğer semptomlar için kendi kendini izlemesi ve hasta olduğunda çalışmasının engellenmesi,
      • COVID-19’un sağlık kurumlarında sağlık çalışanları tarafından bulaş ve yayılmasının engellenmesi konularında yardımcı olmayı hedeflemektedir. Kaynak
  • CDC, uzun süreli bakım tesislerinde COVID-19 için hazırlanması gereken temel stratejileri güncelledi (15.04.2020):
    • COVID-19’un bakım tesisine bulaşı durumunda yüksek yayılma riski oluşturduğunu belirten CDC; tesis sakinleri, aileleri ve personelde gelişebilecek ciddi hastalık, komplikasyon ve hastalığa bağlı kayıpların önlenmesi için harekete geçilmesini vurguladı. Kaynak

Türkiye’den Haberler

Pozitiflik % = Günlük Yeni Vaka Sayısı / Günlük Test Sayısı x 100

Vaka-Fatalite Oranı % = Kümülatif Ölüm Sayısı / Kümülatif Vaka Sayısı x 100 Kaynak

 HASUDER tarafından hazırlanmıştır (16.04.2020)
*Bu grafik Sağlık Bakanlığı’nın duyurduğu günlük verilere göre hazırlanmaktadır. Vaka sayıları toplumdaki tüm vakaları değil test yapılıp sonucu pozitif çıkan kişileri  göstermektedir.
HASUDER tarafından hazırlanmıştır (16.04.2020) 
Yeni Vaka  Enfeksiyon Hızı = Günlük Yeni Vaka Sayısı / TÜİK Türkiye Nüfusu x 1.000.000 Kümülatif Vaka  Enfeksiyon Hızı = Kümülatif  Vaka Sayısı / TÜİK Türkiye Nüfusu x 1.000.000  
*Bu grafik Sağlık Bakanlığı’nın duyurduğu günlük verilere göre hazırlanmaktadır. Vaka sayıları toplumdaki tüm vakaları değil test yapılıp sonucu pozitif çıkan kişileri  göstermektedir. Ayrıca hesaplanan hızlarda kullanılan payda TUİK 2020 ADNKS toplam Türkiye nüfusudur. Hastalığı geçirip immünite oluşturan gruptaki kişi sayısı görece çok az olduğu için paydadan çıkarılmamış; ihmal edilmiştir. Değerlendirmelerin bu kısıtlılıklar dikkate alınarak yapılması önerilmektedir.
T.C. Sağlık Bakanlığı
  • “Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü” tarafından yayımlanan 15.04.2020 tarihli ve 80166981 sayılı “Özel Çocuklar Destek Sistemi Uygulaması” konulu genelgede;
    • Mobil uygulama temelli  “Özel Çocuklar Destek Sistemi” ile pandemi sürecinde ek davranış sorunları gelişebileceği öngörülen zihinsel özel gereksinimi olan bireyler ve ailelerine, gönüllü danışmanlar tarafından uygulamalı davranış analizi yöntemi temelli destek sağlanacağı belirtildi. Kaynak
  • Türkiye ilaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu Ekonomik Değerlendirmeler ve İlaç Tedarik Yönetimi Dairesi Başkanlığı tarafından 16.04.2020’de yayınlanan “COVID-19 Hastalarında Tedavi Yaklaşımları ve Bilimsel Araştırmalar konulu Genelge”de;
    • COVID-19 için rehberde yer alan ilaçların izne tabi bir şekilde endikasyon dışı olarak kullanıldığı belirtildi. Bu kapsamda ilaçları kullanırken;
      • Bilgilendirilmiş Hasta Olur Formu imzalatmak,
      • Hastada ko-morbid (AS: eşlik eden başka hastalık) durum olup olmadığına dikkat edip tedaviyi ona göre düzenlemek,
      •  Polifarmaside oluşabilecek ilaç etkileşimlerine dikkat etmek,
      • Advers etkilerin gerekli formlarla ilgili merkezlere bildirilmesini sağlamak,
      • Bakanlıkça yayınlanan algoritmaları esas almak,
    • İmmün plazma, kök hücre tedavisi ve GETAT kapsamındaki tedavi yaklaşımları için ilgili mevzuatı izleyerek izin süreçlerine uymak,
    • Klinik araştırmalar için etik kurul onayının yanı sıra SB ve bağlı kuruluşlardan izin almak gerektiği belirtildi.
    • Yapılacak klinik/retrospektif çalışmalarla ilgili uyulması gereken prosedürler açıklandı. Kaynak
T.C. İçişleri Bakanlığı
  • Bakanlık tarafından ülke genelinde 772 semt ve mahalle pazarının kontrol edildiği denetimlerde genelgede belirlenen kurallara uymayan 342 pazar esnafı/müşteriye adli ve idari işlem uygulandı (16.04.2020). Kaynak
  • Bakanlık;
    • 17.04.2020 tarihi saat 24.00 ile 19.04.2020 tarihi saat 24.00 arasında (hafta sonu) Büyükşehir statüsündeki 30 il ile Zonguldak il sınırları içinde bulunan vatandaşların sokağa çıkmalarının yasaklanacağını duyurdu (16.04.2020).
    • Önceki yasağa ek olarak “Açık Olacak İşyeri, İşletme ve Kurumlar”a;
      • Sağlık hizmetlerinin kapasitesini artırmaya yönelik acil inşaat faaliyetleri yürüten işletme/firmalar,
      • Bulunduğu yerin İl/İlçe Hıfzıssıhha Kurulu tarafından izin verilmesi koşulu ile temel gıda maddelerinin üretiminin yapıldığı tesisler ve hijyen malzemeleri ile bu malzemelerin üretimi için ihtiyaç duyulacak hammaddelerin üretiminin yapıldığı tesisler,
      • Yurt içi ve dışı taşımacılık ve lojistiğini yapan firmalar,
      • Oteller ve konaklama yerleri,
      • Gıda, temizlik ve ilaç gibi sektörlere ambalaj sağlayan üretim tesisleri,
      • Çalışanları inşaat alanında bulunan şantiyede konaklayarak yapımı devam eden büyük inşaatlar;
    • Yasak kapsamı dışındaki kişilere ise;
      • AFAD, Kızılay ve Vefa Sosyal Destek Birimleri’nde görev alanlar,
      • “Özel Gereksinimi” olanlar ile bunların veli/vasi veya refakatçileri,
      • Bankalar başta olmak üzere yurt çapında yaygın hizmet ağı olan kurum, kuruluş ve işletmelerin bilgi işlem merkezlerinin çalışanları,
      • Zorunlu sağlık randevusu olanlar,
      • Yurt, pansiyon, şantiye vb. toplu yerlerde kalanların gereksinim duyacağı temel ihtiyaçların karşılanmasında görevli olanlar,
      • İş sağlığı ve güvenliği nedeniyle işyerlerinden ayrılmaları riskli olan çalışanlar (işyeri hekimi vb.),
      • Servis hizmeti vermek üzere dışarıda olduklarını belgelemek şartı ile teknik servis çalışanları,
      • Tarımsal üretimin devamlılığı için gerekli olan ekim-dikim, sulama-ilaçlama gibi faaliyetler kapsamında bölgesel özelliklere göre İl/İlçe Hıfzıssıhha Kurulları’nca izin verilenler,
      • Belediyelerin toplu taşıma, temizlik, katı atık, su ve kanalizasyon, ilaçlama, itfaiye ve mezarlık hizmetlerini yürütmek üzere hafta sonu çalışacak personel,
      • 19.04.2020 Pazar günü saat 18.00’dan sonra geçerli olmak üzere tedarik zincirinin aksamaması amacıyla; marketler ve sebze-meyve hallerine mal, malzeme ve ürünlerin nakli, depolanması ve satışa hazırlanması aşamasında görevli olanlar eklendiKaynak
T.C. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı
  • Bakan; yapılan yeni yasal düzenlemeyle;
  • Hiçbir iş veya hizmet sözleşmesinin 3 aylık süreyle fesih edilemeyeceğini,
  • Nakdi ücret desteğinden yararlanan çalışanların, Genel Sağlık Sigortalı sayılacağını ve sigorta primlerinin İşsizlik Fonu’ndan karşılanacağını,
  • Kurumsal bakıma ihtiyacı olan yaşlı ve engelliler için gelir ölçütü ve ağır engellilik şartının 3 ay süreyle kaldırıldığını da bildirdi. Kaynak
  • 16 Nisan 2020 tarih 31101 sayılı Resmi Gazetede;
    • “İş Güvenliği Uzmanlarının Görev, Yetki, Sorumluluk ve Eğitimleri Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” Kaynak
    • “İşyeri Hekimi ve Diğer Sağlık Personelinin Görev, Yetki, Sorumluluk ve Eğitimleri Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” yayımlandı. Kaynak
    • Yapılan değişikliklere göre;
      • Salgın hastalık ve doğal afet gibi mücbir sebepler nedeniyle iş güvenliği uzmanlığı, işyeri hekimliği ve diğer sağlık personeli eğitim programlarının teorik kısmının tamamının uzaktan eğitim ile verilmesine karar vermeye Bakanlığın yetkili olduğu ve
      • Bu kararın İSG-KATİP üzerinden ilân edileceği hüküm altına alındı.
  •   T.C. Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı

Bakan;

  • Gemiadamlarının liman ve kıyı tesislerinde değişimlerini karantina tedbirleri çerçevesinde kolaylaştırmak amacıyla tüm gemi, deniz araçları, gemiadamları ve şirketlerin belgelerinin 3 ay süre ile uzatıldığını açıkladı (16.04.2020). Kaynak
    • 28 Mart’tan başlayarak demiryollarında yolcu taşıması kısıtlanınca tüm imkanların yük taşımacılığı için seferber edildiğini,
      • Mümkün hatlardaki demiryollarının insan teması olmadan yük taşıması için kullanıldığını,
      • Tüm yük trenlerine sefer öncesinde sonrasında dezenfeksiyon işlemi uygulandığını söyledi (15.04.2020). Kaynak
Türk Tabipleri Birliği (TTB)
  • TTB:
    • Zorunlu olmayan üretimin durdurulması,
    • İşyeri hekimlerinin can güvenliğin sağlanması,
    • İşyeri hekimlerinin kişisel koruyucu ekipmanlarının Çalışma Bakanlığı tarafından sağlanması konusunda Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na yazı gönderdi (16.04.2020). Kaynak
Ankara Tabip Odası (ATO)
  • Türk Tabipleri Birliği (TTB) Asistan ve Genç Uzman Hekimler Kolu ve ATO Asistan ve Genç Uzmanlar Komisyonu yaptıkları ortak açıklamada;
    • COVID-19 pandemisi sürecinde hastanelerde yaşanan organizasyon bozukluğunun yol açtığı sorunlara,
    • Bu sorunların tüm sağlık çalışanlarını ve özel olarak da asistan hekimleri önemli ölçüde etkilediğine dikkat çekti (16.04.2020). Kaynak
Türk Eczacıları Birliği
  • Dünya çapında 150’nin üzerinde ulusal eczacı örgütünü temsil eden Uluslararası Eczacılar Federasyonu (FIP), hükümetler ve diğer paydaşlardan aşağıdaki istemlerde bulundu (16.04.2020):
    • Eczacıların acil durum protokollerine tam anlamıyla dâhil edilmesi,
    • Evden çıkamayanlara ilaçlarının ve medikal cihazların eczacılar tarafından evlere tesliminde eczacılara lojistik ve finansal destek sağlanması,
    • Özellikle COVID-19 açısından yüksek risk grubunda yer alan bulaşıcı olmayan kronik hastalık sahiplerine erken reçeteleme ve reçetesiz acil durum tedariki için izin verilmesi,
    • Nüfus çapında kitlesel testlerin yapılmasına katkı sağlaması amacıyla eczaneler ağına yetkiler verilmesi,
    • Eczacılara streptokok enfeksiyonu gibi COVID-19’a benzer semptomları olan durumları test etme ve tedavi etme yetkisi verilmesi,
    • Sağlık nedenleri yüzünden geçici olarak kapatılan eczanelere finansal yardım sağlanması,
    • Uluslararası işbirliğinin öneminin anlaşılması.  Kaynak
Aile Hekimleri Dernekleri Federasyonu (AHEF)
  • AHEF tarafından
    • Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü’ne yönelik hazırlanan yazıda (16.04.2020);
      • Seyahat yasakları ile ilgili genelge kapsamında olan vatandaşlara talepleri doğrultusunda valilik  / kaymakamlıklarda oluşturulan Vefa İletişim Merkezleri tarafından seyahat belgeleri düzenleneceği belirtilmiş olmasına rağmen, bazı valiliklerin bu vatandaşları Aile Hekimlikleri’ne yönlendirdiği, bu durumun salgınla mücadeleyi sekteye uğrattığı belirtildi. Kaynak
    • Sağlık Bakanlığı’na iletilen “Aile hekimliği birimlerinde 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında çalışan işçilerin iş kazası kapsamında yasal hakları ve hekimlerimizin hukuki sorumluluğu hakkında” konulu yazıda (16.04.2020):
      • Aile hekimliği birimlerinde çalışan işçilerin “işveren” statüsünün hekimlerde olması halinde “iş kazası ve meslek hastalıkları”ndan da sorumlu olunacağı,
      • İl Sağlık Müdürlükleri’nce verilen ödenekle hekimlerin işçilerin iş sağlığı ve güvenliğini sağlamasının mümkün olmadığı,
      • İşçinin ASM değil ASM dışında da virüse yakalanması halinde çalıştığı işyerinin tehlikeli sınıfında olması sebebiyle ödenmesi gereken “destekten yoksun kalma” gibi yüklü miktardaki tazminatları ödeyecek olanağı bulunmadığı,
      • Bu nedenle bu durumda doğacak külfete İl Sağlık Müdürlükleri’nin de katılması yönünde düzenleyici işlem tesis edilmesi,
      • Bu mümkün olmadığı takdirde salgın hastalık denetim altına alınıncaya kadar gruplandırma uygulamasında çalışan işçilerin ücretli izinli sayılmalarını gerektiği belirtildi. Kaynak

HASUDER’den Haberler

  • Prof. Dr. Dilek Aslan Günün Konusu’nda “Pandemilerde Geçmişten Alınan Dersler” başlığını ele almıştır. Okumak için

Okuma Önerisi

COVID-19 enfeksiyonunun tanı ve prognozu için tahmin modelleri: sistematik inceleme ve kritik değerlendirme

3 Ocak 2020’den sonra yayınlanan Covid-19 ile ilgili araştırmalar için PubMed ve Embase taranmış. 31 tahmin modelini tanımlayan yirmi yedi çalışma dahil edilme ölçütlerini karşılamış ve bu çalışmalar CHARMS’a dayalı standartlaştırılmış bir veri çıkarma formu kontrol listesi ve PROBAST (önyargı değerlendirme aracı tahmin modeli riski) ile değerlendirilmiş. Değerlendirilen klinik pratikte kullanılmak üzere geliştirilen modeller ‘genel popülasyonda Covid-19 pnömonisi nedenli hastaneye yatış riski tahmin modelleri’, ‘teşhis modelleri’, ‘BT’ye dayalı tanı modelleri’, ‘semptomatik hastada tanı modelleri’ ve ‘prognostik modeller’di. Yapılan değerlendirmeler sonucunda tahmin modellerinin, acil ihtiyaç duydukları bir anda tıbbi karar almayı desteklemek için hızla akademik literatüre girdiği ancak önerilen modellerin yüksek yanlılık riski altında zayıf bir şekilde raporlandığı ve rapor edilen performanslarının muhtemelen iyimser olduğunu göstermiş. Güvenilmez tahminler klinik kararlara rehberlik etmekten daha fazla zarara neden olabileceğinden metodolojik rehberliğin takibi önerilmiş.

Wynants L. Et al. Prediction models for diagnosis and prognosis of covid-19 infection: systematic review and critical appraisal. BMJ 2020;369:m1328. doi: https://doi.org/10.1136/bmj.m1328 (Published 07 April 2020)

*Bu metin HASUDER adına Prof. Dr. Nazım Ercüment Beyhun, Doç. Dr. Lütfi Saltuk Demir, Dr. Öğretim Üyesi Melike Yavuz,  Uzm. Dr. Duygu Kavuncuoğlu, Uzm. Dr. Musa Şahin, Arş. Gör. Dr. Tülin Çoban, Arş. Gör. Dr. Tuğçe Dartılmak, Arş. Gör. Dr. İrem Dilaver ve Arş. Gör. Dr. Aslı Ata Teneler tarafından hazırlanmıştır.
====================================
Dostlar,

Bizim de üyesi olduğumuz HASUDER – HALK SAĞLIĞI UZMANLARI DERNEĞİ’nce hazırlanan bu önemli derlemeyi paylaşırken, yararlı olmasını diler, emek verenlere çok teşekkür ederiz..

Sevgi ve saygı ile. 18 Nisan 2020, Ankara 

Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Hekim, Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (SBF)
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı, Anayasa Hukuku PhD Öğrencisi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

​​​​​​​Zonguldak ilinde hastalanıp Covid-19 tedavisi gören sağlık çalışanları suçlu, öyle mi?

​​​​​​​Zonguldak ilinde hastalanıp Covid-19 tedavisi gören sağlık çalışanları suçlu, öyle mi?

Zonguldak Valisi  567 Covid-19 vakasının 137’sinin sağlık çalışanı olduğunu ve bu kişilerin kendilerini korumayarak salgınla mücadeleye zarar verdiklerini açıkladı!

Bu açıklamadan, ülkeyi yönetenlerin, Sağlık Bakanlığının, illerdeki Vali ve Sağlık Müdürlerinin her konuda olduğu gibi Covid-19 salgınında da hiçbir sorumluluğu olmadığını kabullenmemizi beklediklerini anlıyoruz.  İşler iyi giderse “başarıyı” sahiplenen  ve attıkları her adımın doğru olduğuna inanan yöneticilerin, herhangi bir aksama ya da olumsuz sonuç ortaya çıktığında kendileri dışında suç ve suçlu arama alışkanlıkları bıkkınlık vermeye başladı.

Zonguldak’ta ZAMANINDA; hasta verilerini açıklamayan, nitelikli ekipmanı (AS: donanımı) ve uzman hekim desteğini sağlamayan, koordinasyonu (AS: eşgüdümü) iyi yapamayan, sağlıkçılara gerektiğinde yaygın test uygulamayanların hiçbir kabahati yok!

  • Hastalanıp Covid-19 tedavisi gören sağlık çalışanları suçlu, öyle mi?

Benzerine sıkça rastladığımız Zonguldak Valisinin bu açıklaması içeriğindeki aşağılayıcı “yurt verdik – yemek verdik” söylemleri bir yana, Covid-19 salgınının ülkemizde nasıl yorumlanacağının da bir göstergesi niteliğinde. Anlaşılıyor ki, ülkemizde hasta ve ölüm sayısı artarsa bu kendini koruyamayan, sokağa çıkan yurttaşların suçu, sağlık hizmetinde aksama olur ve yüksek sayıda sağlık çalışanı hastalanırsa hekim ve sağlık çalışanlarının beceriksizliği olarak açıklanacak. Bu konuda da gerekirse hekimler ve sağlık çalışanları “günah keçileri” olarak gösterilebilecek.

Dünya çapında yaygın ölümlere neden olan ve nasıl bir seyir izleyeceği de tam olarak belirlenememiş olan Covid-19 salgını sürecine dair (AS: ilişkin) ülkemizde sık sık kendini hissettiren bu anlayışı reddettiğimizi açık olarak ifade etmek istiyoruz.

Sağlık çalışanları en önde salgınla mücadele ederken, onları koruma sorumluluğu olanlar bunu bir yük olarak göremez. Zonguldak Valisini salgın mücadelesinde kabahatli aramayı bırakıp sağlık çalışanlarından özür dilemeye, Sağlık Bakanı ve Cumhurbaşkanını üzerlerine düşeni yapmaya davet ediyoruz.

Türk Tabipleri Birliği
Merkez Konseyi

17 Nisan 2020 TV Programlarımız

Bu gün, 17 Nisan 2020 Cuma günü                    :

Saat 11:00’de HALK TV’de
Ayşenur ASLAN’ın konuğu olacağım..

Akşam saat 21:00’de ise TELE1’de
Halk Arenasına katılacağım..

COVID-19 Salgınını konuşacağız..
Salgının nasıl kötü yönetildiğini / yönetilemediğini..
Önerilerimizi sunacağız..
Salgın yönetimi Halk Sağlığı Uzmanı hekimlerin işi çünkü.

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, Hekim – Halk Sağlığı Uzmanı
MSc, Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı
BSc, Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (Mülkiye)

Salgınlara Yönelik Türk Tabipleri Birliği Etik Kurulu Görüşü

Salgınlara Yönelik
Türk Tabipleri Birliği Etik Kurulu Görüşü

GİRİŞ

Bulaşıcı hastalıklar ve salgınlar insanlık tarihi boyunca insanların kitlesel olarak hastalanmasına ve ölümüne yol açmıştır. Bulaşıcı hastalıklarla mücadelede koruyucu sağlık hizmetleri yaşamsal bir öneme sahiptir. İnsanın doğaya müdahalesi, doğal yaşamın, ekolojik dengenin, ekosistemlerin bozulmasına, eşitsizliklerin derinleşmesine yol açarak giderek daha büyük yıkımlara ve salgınlara neden olmaktadır. Bunun son örneği, yaşanmakta olan ve pandemi olarak tanımlanan COVID-19 salgınıdır.

Küresel salgınlar gündelik yaşam alışkanlıklarından toplumların siyasi, ekonomik ve kültürel yapılarına uzanan köklü değişikliklere neden olmaktadır. Bu değişiklikler en çok toplumun dezavantajlı kesimlerini olumsuz etkilemektedir. Bunun önlenmesinin halktan yana, demokratik, bilimsel müdahaleler ile olanaklı olabileceği açıktır.

  1. SALGIN YÖNETİMİ

Bulaşıcı hastalıklar sağlık kavramının içerdiği sosyal belirleyiciler nedeniyle ortaya çıkış süreçleri yanında başkaları için oluşturdukları riskler açısından da diğer hastalıklardan farklılık gösterir. Salgın ile etkin bir mücadele; bireysel ve toplumsal düzeyde alınacak önlemlerle korunma, yaygın bir biçimde tarama testinin uygulanmasıyla aktif vaka saptama çalışmaları, kuşkulu vakaların kesin tanısı ve tedavisi, temaslıların araştırılması, izolasyonu/karantina altına alınmaları adımlarını kapsar. Tanımlanan bu bütünlüklü süreç halk sağlığı yaklaşımıyla ve epidemiyoloji biliminin rehberliğinde farklı uzmanlık alanlarının birikimine ve işbirliğine dayalı bir bakış açısını ve uygulamayı gerektirir. Salgın yönetiminde zamana karşı bir yarış söz konusudur; bu nedenle kararların zaman geçirmeden alınması, önlemlerin ayrımsız uygulanması gerekir.

Salgınlarda toplumla tıbbın tüm bileşenleri arasındaki ilişkinin temel dayanağı olan güven ilişkisinin korunması ve güçlendirilmesi çok fazla önem kazanmaktadır. Güven ilişkisinin kurulabilmesi için başta Sağlık Bakanlığı olmak üzere hükümetin sorumluluğu açıktır. Sağlık Bakanlığının kamuoyunu salgın hastalığın gerçek boyutu, bulaşma yolları, tanısı, tedavisi, korunma yöntemleri hakkında doğru ve zamanında bilgilendirmesi yaşamsal önem taşımaktadır. Hastaların mahremiyeti korunarak salgının kişi, yer ve zaman özelliklerine göre dağılımı konusunda kamuoyu güncel bilgilerle aydınlatılmalıdır. Yetkililer okullar, fabrikalar, yetiştirme yurtları, cezaevleri, kışlalar gibi toplu bulunulan yerlerde barınan kişilere durum hakkında bilgi vermeli ve alınması gereken koruyucu önlemleri gerekçeleri ile birlikte muhatapları ile paylaşmalıdır.

Salgın yönetimi panik ortamı yaratmadan ama olayın ciddiyetini doğru bilgilendirmeyle aktarmayı gerektirir. Vakaların saptanması ve salgının gerçek boyutunun ortaya konması önemlidir. Tanı sürecinde kullanılan testler ve yöntemlerin uygulanmasında bilimsel ve öngörülebilir ölçütler geliştirilmeli, ayrımcılık yapılmaksızın herkese eşit bir biçimde uygulanmalıdır.

Salgınların önlenebilmesi, salgın sürecinde sosyal düzenin korunabilmesi, bireyin topluma olan güveninin güçlendirilmesi ve sürdürülmesi toplumsal katılımın sağlanması ile olanaklıdır. Bu bağlamda karar vericilerin kapsayıcı olmaları, alternatif yaklaşımları göz ardı etmeden ve kararlarını bu yaklaşımlara da dayanarak gözden geçirmeye hazır olmaları önemlidir. Halk sağlığı etiğinin temel ilkesi olarak toplumu ilgilendiren sorunların çözümünün, dayanışma ve bilimsel yönteme dayanan bilgiyle olduğu unutulmamalıdır.

Salgın hastalıklar olağan sağlık önlemlerinin kamu sağlığını güvence altına almak için yeterli olmadığı dönemlerdir. Salgınla mücadelede hasta veya sağlıklı olduğuna bakılmaksızın bireylerin özerkliğinin, özgürlüğünün, tanı ve tedavi seçeneklerinin sınırlandırılması söz konusu olabilmektedir. Bu sınırlandırmanın insan onurunu zedelemeyecek, hasta bireylerin ötekileştirilmesine, damgalanmasına neden olmayacak şekilde gerçekleştirilmesi gerekir.  Kısıtlamaların gerekçeleri ortaya konmalı, finansal ve sosyal sonuçları göz önüne alınarak karar verilmelidir. Kısıtlamalarda insani koşulların sağlanması, kısıtlamaların adil uygulanması, toplumsal katılım için iletişim ve şeffaflık sağlanması gereklidir. Bütün önlemler bilimsel değerlendirmeler doğrultusunda alınmalıdır. Bu önlemlerin uygulanması kişilerin temel hak ve özgürlüklerinin ölçüsüz kısıtlanması anlamına gelmemelidir. Salgın durumlarında devletin insan hakları konusundaki yükümlülüklerinin kural olarak değişmediği, sadece hastalığın önlenmesi için gerekli bazı önlemlerin insan hak ve özgürlüklerinin sınırlandırılmasına yol açtığı bilinmelidir. Bu nedenle salgının önlenmesiyle ilgisi olmayan yaptırımların salgın bahane edilerek alınması hiçbir şekilde kabul edilemez. Alınan bütün kısıtlayıcı önlemlerin hukuki bir temeli olmalı, gerekli, orantılı, insan onuruna saygılı ve zaman kısıtlamalı olmalıdır.

Evde kalma gibi kişilerin özgürlüklerinin sınırlandırıldığı durumlarda, evde kalanların tıbbi, ekonomik ve sosyal gereksinimleri için kamusal kaynaklar kullanılmalı, alınan önlemler nedeniyle yaşanabilecek olası maddi kayıplar sosyal devlet ilkeleri uyarınca telafi edilmeli, toplumsal dayanışma pratikleri geliştirilmelidir. Salgından çıkar sağlamaya yönelik stokçuluk, karaborsacılık vb. yaklaşımların önlenmesi çok önemlidir.

Salgından korunma önlemleri ciddiyetle ve özenle uygulanmalı, kimse dışlanmamalı, korunma önlemlerinin alınması konusunda sorumluluk bireylere bırakılmamalıdır. Korunma önlemleri ve tedaviler için yapılacak her türlü harcama kamusal kaynaklardan sağlanmalıdır.

Kişisel bilgilerin gizliliği

Kişisel sağlık verilerinin kişinin onayı olmaksızın başkalarıyla paylaşılması, özel yaşama saygı hakkına aykırıdır. Salgın koşullarında da, TTB’nin “Mahremiyet Hakkının Korunmasına İlişkin Bildirgesi”ndeki temel ilkeler geçerlidir. Hastanın, mahremiyetinin sınırlanmasından olumsuz etkilenmemesi için zorunlu olan bilgi, tehlikeyle orantılı biçimde ve gerekli ölçüde, bu bilginin sağlanmaması halinde doğacak zararı önleyebilecek kişilere verilir. Bu konuda temel ilke hastaların bilgilerinin açıklanmasında oluşacak zararın, açıklanmadığında oluşabilecek zarardan daha az olması gerektiğidir. Devletin toplumu hızlı, gerçekçi, doğru ve tam olarak bilgilendirme ödevini yerine getirmesi, hastaların bilgi gizliliğinin ve özel yaşamalarının korunabilmesinin temel koşullarındandır.

Ayrımcılık ve damgalama

Salgın hastalıklar belirli toplulukların ya da bireylerin damgalanmalarına yol açabilmektedir. Toplumlarda ayrımcılık ve damgalama belirli topluluklara ya da bireylere yönelik olarak ırkçılık zemininde de gelişebilmektedir. Bulaşıcı hastalıklarda, özellikle salgın dönemlerinde, insanlar hastalıkla ilişkilendirilerek olumsuz, kötüleyici, değersizleştirici ve ayrımcı tutumlara maruz kalabilirler. Bu süreçte hastalar, hastalık belirtisi gösterenler, yaşlılar, mülteciler vb. gruplar ayrımcılık ve damgalamanın hedefi haline gelebilir, damgalanma korkusuyla tedavi için başvurmaktan kaçınabilirler. Salgın hastalıklarla mücadele, damgalama ve ayrımcılıkla mücadeleyle birlikte yürütülmelidir.

Dezavantajlı toplum grupları

Yaşlılar, engelliler, mülteciler, toplu yaşanan yerlerde barınanlar vb. dezavantajlı grupların sağlık hizmetine erişiminin, kaynakların adil dağılımının, güvenli ortamlarda yaşamalarının sağlanmasının, damgalama ve ayrımcılığa uğramalarının engellenmesinin, anadillerinde sağlık hizmeti ve bilgi almalarının, salgının orantısız yüklerinden korunmalarının yaşama geçirilmesi de devletin ödevleri arasındadır. Kamu yararının korunması ilkesi gereğince aşırı yük ve riskle karşı karşıya kalan kişilerin desteklenmesi önemlidir. Cinsiyet ve toplumsal cinsiyet farklılıklarının enfeksiyona yatkınlık, alınan sağlık hizmetleri düzeyleri, hastalığın seyri ve sonucu ile ilgili farklılıklara neden olabileceği göz önüne alınarak ayrımcılığa yol açacak yaklaşımlardan kaçınılmalıdır.

Devletin salgın hastalıklar nedeniyle almaya yükümlü olduğu önlemler herkese eşit, ayrımcılık yapılmaksızın uygulanmalıdır. Alıkonulma yerlerinde salgın hastalığın vereceği zararın önlenmesi için alınan tedbirler de buna dahildir. Salgın koşullarında da TTB’nin “Hekimlik ve İnsan Hakları Bildirgesi” ve “Özgürlüğünden Yoksun Bırakılan Bireylere İlişkin Bildirge”de tanımlanan ilkelere uyulmalıdır.  Eşitlik kavramı devletin dezavantajlı gruplar lehine pozitif ayrımcılık yaparak ek önlemler almasını gerektirir.

Sağlık kurumlarının yöneticilerinin yükümlülükleri

Makro düzeyde belirlenen politikaların yanı sıra, yerelde sağlık kurumlarındaki yöneticilerin de hazırlıklı olma, doğru zamanda uygun planı yapma, sağlık çalışanlarını destekleme ve güvenliklerini sağlama gibi görevleri yaşamsal önem taşımaktadır. Sağlık çalışanlarının hangi koşullarda, nasıl çalışacakları, korunma önlemleri, hakları ve sorumlulukları konusunda kurumsal politikalar oluşturulmalı, bu sürece katılımları sağlanmalı ve oluşturulan politikalar sağlık çalışanlarıyla şeffaf bir biçimde paylaşılmalıdır.

Salgın yönetiminde başta tıpta uzmanlık alanları olmak üzere mesleki uzmanlık alanlarından dernekler, emek ve meslek örgütleri, yerel yönetimler gibi ilgili tüm kurum ve kuruluşların haklar ve sorumluluklarının belirlenmesi, değişen koşulları dikkate alan dinamik ve her aşamada eşgüdümlü çalışma ilkelerinin yaşama geçirilmesi önemlidir.

Uluslararası işbirliği

Sağlık hakkının gerçekleştirilmesinin devletin ödevi olduğu göz önüne alındığında, salgını önlemek ve salgına müdahale etmek için gerekli sistemlerin etkili, nitelikli, toplumu kapsayıcı şekilde sağlanması hükümetlerin etik yükümlülüğüdür. Söz konusu yükümlülük sadece ulusal değil, uluslararası toplumu da kapsayacak şekilde değerlendirilmelidir. Bunun gerçekleştirilmesinin ilk basamağı, etik sorumlulukla şeffaflık içinde uluslararası topluma derhal bildirimde bulunma yükümlülüğüdür.  Uluslararası hızlı bilgi paylaşımının sağlanması salgının durdurulması, sağlık ve yaşam hakkının sağlanması açısından önemlidir. Bu çabalara katılan tüm kişi ve birimler, ilgili ve doğru verileri zamanında paylaşarak iş birliği yapmalıdırlar.

Bu noktada Birleşmiş Milletler Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesi’nin kabul ettiği “bazı hastalıkların bir Devletin sınırlarının ötesine kolayca geçebildiği göz önüne alındığında, uluslararası toplumun bu sorunu ele almak için kolektif bir sorumluluğu vardır. Ekonomik olarak gelişmiş Taraf Devletler, bu konuda yoksul gelişmekte olan Devletlere yardımcı olma konusunda ilgi gösterirler ve özel bir sorumlulukları vardır. ” kararının dikkate alınması önemlidir.

Sürveyans

Salgın sürecinin kontrol altında tutulabilmesi için güvenilir ve nitelikli bir aktif sürveyans sisteminin kurulması önemlidir. Aktif sürveyans hastalık kaynağına ve temaslılara yönelik yapılacak çalışmalarla vakaların tespit edilmesini, temaslıların kontrol edilmesini ve salgın verilerinin analizine olanak sağlayacak kayıtların tutulmasını kapsamalıdır. Ancak her koşulda kişi hak ve özgürlüklerinin, mahremiyetin korunması ve bilginin ne şekilde, kim tarafından toplanıp nasıl ve ne amaçla kullanılacağına dair şeffaflık sağlanmalıdır.

Medyanın rolü

Medyanın da etik ilkelere uygun olarak verilen bilgilerin doğruluğunu sorgulamak, verilen bilgilerde eksik ve yanlışların olması durumunda kamuoyunu doğru bilgilendirmek sorumluluğu vardır. Salgınla mücadelede önemli rolü olan medyanın konuya popülist, kolaycı şekilde değil, etik duyarlılıkla, taşıdığı sorumluluğa uygun biçimde yaklaşması ve toplumda panik oluşturacak söylemlerden kaçınması son derece önemlidir. Aşırı kaygı uyandırmanın veya salgını önemsizleştirmenin bulaşıcı hastalıklarla mücadeleyi zaafa uğratacağı göz ardı edilmemelidir. Medya salgınla ilgili bilgilerin gizlenmesinin ortağı olamaz; hasta mahremiyeti bunun istisnasıdır.

Sosyal medya günümüz dünyasında bilgi yayılımına geniş olanaklar sunmaktadır. Yanlış bilginin sosyal medyada yayılmaması için; Sağlık Bakanlığı, emek ve meslek örgütleri, üniversiteler ve sağlık kurum ve kuruluşlarının güncel, kanıta dayalı ve doğru bilgiyle kamuoyunu aydınlatmaları önemlidir. Her bir bireyin, özellikle de hekimlerin doğrulanmamış bilgileri yaymama konusunda etik bir sorumluluğu bulunmaktadır.

  1. SAĞLIK HİZMETLERİ

Salgın sürecinde sunulan sağlık hizmeti, mümkün olan en yüksek düzeyde hasta güvenliğini sağlamak için tasarlanmış koşullar altında ve profesyonel tıbbi standartlara uygun olarak sürdürülmelidir. Yeni tanımlanmış ajan ile oluşan bulaşıcı hastalıklar söz konusu olduğunda, sağlık çalışanlarının konuyla ilgili olarak mesleki gelişimleri için gerekli bilimsel eğitimlerinin meslek örgütleriyle birlikte sağlanması devletin ödevidir. Toplumun sağlık hakkının korunması açısından gerekli sağlık hizmetlerinin nitelikli, eşit ve ulaşılabilir olarak sunulması, bulaşıcı hastalıkların yaygın yaşandığı dönemlerde çok daha fazla önem kazanmaktadır. Enfeksiyöz bir patojenin tanısı, tedavisi veya önlenmesi için tıbbi müdahale önerilen bireyler, diğer tıbbi müdahalelerde olduğu gibi riskler, faydalar ve alternatifler hakkında bilgilendirilmelidir. Süreçte hangi tıbbi müdahalelerin kabul edileceğine dair son kararın hastaya ait olması gerektiği unutulmamalıdır. Halk sağlığı için önemli riskler oluşturacağına dair güçlü gerekçeler olduğunda ve bu risklerin ortadan kaldırılmasında hastayı izole etmek de dahil olmak üzere halk sağlığını korumak açısından başka hiçbir önlem mümkün olmadığı durumda bu onam alınmayabilir.

Salgın sürecinde, diğer sağlık sorunları göz ardı edilmeden toplumun gereksinim duyduğu sağlık hizmetlerinin sunulması, nitelikli ve eşit şekilde ulaşılabilir olmasının sağlanması, sağlık hizmetlerinin ve kaynakların adil dağılımının planlanması ve uygulamaya geçirilmesi de devletin yükümlülüğüdür.

Sağlık hizmetlerinin sunumunda en yaşamsal başlıklardan biri olan kişisel koruyucu donanım (KKD) sağlık çalışanlarına yeterli, düzenli, uygun ve sürekli bir biçimde sağlanmalıdır. Koruyucu malzemelerin azlığı kabul edilemez bir durumdur. KKD sağlanmamasının kendisi bir risk faktörüdür. Kaynakların kısıtlılığı koruyucu donanım eksikliğinin gerekçesi olamaz. Kaynak kısıtlılığı gerekçe gösterilerek sağlık çalışanlarına koruyucu malzeme sağlanmasında önceliklendirme kabul edilemez.

Salgın hastalıkla etkili bir mücadele ağırlıklı olarak sağlık çalışanlarının özverili katkılarına bağlıdır. Sağlık çalışanları bu süreçte önemli kişisel riskler alırlar. Sağlık çalışanlarının bazıları, toplumun en dezavantajlı üyeleri arasında olabilir ve kendilerinden yapmaları istenen görevler üzerinde çok az kontrole sahip olabilirler. Bu çalışanlar daha yüksek risk altında oldukları için özenle korunmalıdırlar. Çalışanın bir salgın sırasında daha yüksek riskler üstlenmek için önceden belirlenmiş bir görevi olup olmadığına bakılmaksızın, riskin en aza indirilmesi, tedaviye erişimde öncelik tanınması, psikososyal destek verilmesi, özlük haklarının iyileştirilmesi, salgın sonrası toplumsal yaşama yeniden katılımının sağlanması ve ayrıca aile bireylerine destek verilmesi, şeffaf bilgilendirme yapılması gibi konularda devletin sağlık çalışanlarına karşı bir yükümlülüğü vardır. Yeterli koruma olanaklarının sağlanamadığı durumlarda sağlık çalışanlarının çalışma ortamının olumsuzluklarının en kısa zamanda düzeltilmesi için gerekli girişimlerde bulunma hakkı ve sorumluluğu vardır.

Hizmet sunma yükümlülüğünün sınırları

TTB Hekim Hakları Bildirgesi’nde hekimin sağlık hizmeti sunduğu kişi ve topluma ilişkin hakları açık bir biçimde tanımlanmıştır. Hekim diğer sağlık sorunlarında olduğu gibi hizmet verdiği insanlara “önce zarar verme” ilkesiyle yaklaşmalıdır. Bununla birlikte salgın hastalıklarda, tüm sağlık çalışanları hastalığa yakalanma riski altındadır. Bu nedenle sağlık çalışanlarını, yakınlarını ve sağlık çalışanlarından hastalığın bulaşması riski olanları koruma yönünde devletin pozitif bir ödevi bulunmaktadır. Devlet bu ödevi yerine getirirken, çalışma koşullarını, hekimi kendi hayatıyla diğerlerinin hayatı arasında bir tercih yapma zorunda bırakmayacak şekilde çalışan sağlığı ve güvenliği açısından düzenlemeli, sağlık kurumlarında çalışanların sağlık ve güvenliği için KKD’yi de içerecek şekilde gerekli, yeterli araç ve gereçleri sağlamalıdır. Salgın sırasında yüksek risk altında çalışan sağlık çalışanlarının kontrollerinin tanı testlerini içerecek biçimde düzenli olarak yapılması bu ödevin yerine getirilmesinin en önemli araçlarından birisidir. Mesleki uygulamaları nedeniyle sağlık çalışanlarına bulaşın gerçekleşmesi iş kazası ve meslek hastalığı olarak tanımlanmalı, bu konuyla ilgili tüm hakları korunmalıdır.

Çalışanların, enfeksiyonun daha da yayılmasını önlemek için koruyucu ve önleyici tedbirleri talep etme ve kendilerine sunulan bu tedbirleri hayata geçirme bakımından etik yükümlülükleri olmasının yanı sıra, enfekte olduklarında bunu bildirme ve iyileşene kadar işten geçici olarak uzaklaşma yükümlülükleri de bulunmaktadır. Bu çerçevede eksik olan sağlık ve güvenlik önlemlerine ilişkin olarak mutlaka yazılı başvurular yapılmalıdır.

Çalışanların sağlıklı ve güvenli koşullarda çalışma hakkı TTB Çalışan Sağlığı ve Güvenliği ve Hekim Hakları Bildirgelerinde tanımlanmıştır. Sağlık çalışanlarının, enfekte olduklarında veya sağlıkları hayati risk altına girdiğinde çalışma yükümlülüklerinin sınırsız olamayacağı bilinmelidir. Böylesi durumlarda gerekli sağlık ve güvenlik önlemleri alınmadıkça çalışanlar hizmet sunmaya zorlanamazlar.

Kaynakların dağıtımı

Sağlık sistemi afet, salgın hastalıklar gibi olağandışı durumlarla karşılaştığında ilaç, yoğun bakım yatağı gibi kaynaklarla ilgili kısıtlılıklar söz konusu olabilir. Devlet değişen koşullara uyum sağlayacak düzenlemeleri yapmalıdır. Kaynakların dağıtılması konusunda triyaj yapılması gerekebilir. Triyaj protokolleri, kıt kaynakların kural temelli, adil ve şeffaf bir şekilde tahsis edilmesi ve kamu yararı bakış açısıyla toplumun hayatta kalmasını en üst düzeye çıkarmayı amaçlar.

Triyaj gerektiğinde hastaların yaşam ve tedavi hakkının korunması için gerekli önlemler alınmalıdır. Triyaj, dışlama kriterlerinin uygulanması, mortalite riskinin değerlendirilmesi ve hastanın uygulama sırasında gösterdiği gelişme göz önünde bulundurularak gerçekleştirilir. Triyajda etik çerçeve; adalet, fayda ve eşitlik ilkelerinin gözetilmesini gerektirir.

Triyaj sorumluluğu sadece hastanın bakımını üstlenen hekime bırakılmamalıdır. Triyaj ilkelerinin tanımlanması ve gerekçelendirilmesi, protokollerin oluşturulması için ilgili tarafların katılımıyla ulusal triyaj etik kurulu oluşturulmalıdır. Bu kurul tarafından belirlenen triyaj ilke ve protokolleri değişen koşullara göre güncellenmelidir. Hekimler ulusal etik kurulu tarafından belirlenen ilke ve protokolleri uygulamalıdır. Triyaj, ulusal triyaj etik kurulu tarafından belirlenen ilkeler ve protokoller doğrultusunda uygulanır. İlke ve protokollerin uygulanmasında tereddüt oluştuğu durumlarda ulusal triyaj etik kurulu görüş oluşturmalıdır. Bu görüş başvuru üzerine veya resen oluşturulabilir.

Sağlık çalışanları üzerinde baskılar

Salgın dönemlerinde sağlık çalışanlarına yönelik politik baskılar söz konusu olabilmektedir. Ayrıca salgınların neden olduğu kaotik ortamlar sağlık çalışanlarına yönelik şiddeti tetikleyebilmektedir.  Sağlık otoritelerince halkın hızlı, doğru bilgilendirilmesi, şeffaf bir biçimde bilgi akışının gerçekleştirilmesi, hastalarla sağlık çalışanlarının karşı karşıya getirilmemesini sağlayan temel koşullardandır.

Devlet, salgın ortamlarında da hekimlerin bilimsel ve etik ilkelere uygun çalışmasının sağlanması, mesleki özerkliğinin ve klinik bağımsızlığının korunması, sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin yaşanmaması ödevlerini yerine getirmeli ve bu konuda gerekli düzenlemeleri yapmalıdır.

  1. SAĞLIK ÇALIŞANLARI ARASINDAKİ İLİŞKİLER

Salgınlar sağlık çalışanlarında kaygı ve korku yaratmaktadır. Sürecin uzaması, riskin artması, meslektaşlarının hastalanması; kaygı ve korkuların artmasına, yorgunluğa ve tükenmişliğe neden olabilmektedir. Böylesi kaotik dönemlerde sağlık otoritelerince sürecin iyi yönetilmesi, görev tanımlarının açık bir biçimde belirlenmesi, sağlık hizmetinin sürdürülmesiyle ilgili algoritmaların oluşturulması; KKD’ye erişim konusunda yetersizlik yaşanmaması, çalışma koşullarının uygunluğunun sağlanması, sağlık çalışanlarının zorlu görevlerini dayanışma içinde gerçekleştirmelerini olanaklı kılacaktır. Sağlık çalışanları arasındaki ilişkinin temelini bilimsel verilerin ışığında profesyonellik ve dayanışma oluşturmalıdır.

  1. BİLİMSEL ARAŞTIRMALAR

Salgın sürecinde hem devam etmekte olan salgının hem de gelecekteki benzer salgınların önlenebilmesi ve tedavisi için bilimsel gelişmeleri sağlayabilmek amacıyla kimi araştırmalar planlanabilir. Bu araştırmaların etik duyarlılıkla, Helsinki Bildirgesi’ne uygun hazırlanması önemlidir. Araştırmalar halk sağlığını ve uygun klinik bakımın sağlanmasını tehlikeye atmamalı, bilimsel geçerliliği olan, uygun metodoloji ile planlanmalı; araştırmalarda yarar/zarar dengesi gözetilmeli, gönüllü seçimi adil olmalı, elde edilen bilimsel veriler hızlıca paylaşılmalıdır. Araştırma sonuçlarına tüm toplumun ve bireylerin eşit erişimi sağlanmalıdır. Araştırma süreçlerinde toplanan biyolojik örneklerin başka ülkelere aktarılması veya saklanmasında etik duyarlılıkla hareket edilmeli, kişisel verilerin gizliliği ilkesi korunmalıdır.

Araştırma aşamasında olan uygulamalar

Salgın ile ilgili olarak bilimselliği kanıtlanmamış bir uygulamanın acil kullanımı, DSÖ’nün de belirttiği aşağıdaki şartların gerçekleşmesi durumunda ve izlem sonuçlarının belgelenmesi ve daha geniş tıbbi ve bilimsel toplulukla zamanında paylaşılması koşuluyla etik açıdan uygun olabilir. Bu şartlar şunlardır:

  1. Kanıtlanmış etkili bir tedavi var olmamalıdır.
  2. Uygulamanın etkililiği ve güvenliliğinin ön desteğini sağlayan veriler en azından laboratuvar veya hayvan çalışmalarından elde edilmiş olmalı ve uygulamanın klinik araştırmalar dışında kullanılması, kabul edilebilir risk-yarar temelinde salgınla ilgili oluşturulan bilimsel bir kurul  tarafından önerilmelidir.
  3. Uygun niteliklere sahip bir etik kurul onayı alınmalıdır.
  4. Olası risklerin en aza indirilmesini sağlayacak yeterli koşullara sahip olunmalıdır.
  5. Hastanın aydınlatılmış onamı alınmalıdır.

SON SÖZ

Bugün yaşamakta olduğumuz salgın, dünyayı “küresel köy” olarak tanımlayan neo-liberal politikaların ve sağlık sisteminin çöktüğünü, kamucu sağlık politikalarının bir lüks değil, temel insan hakkı olduğunu bir kez daha göstermiştir. Salgında ölüm olaylarının yaşlı ve kronik hastalığı olan bireylerde daha çok görülmesinin yarattığı “güçlü olan yaşasın” olarak tanımlanabilecek verimliliğe dayanan yaklaşımların savunulması ve yaşanan kriz ortamını fırsata çevirmek isteyen, stokçuluk, karaborsacılık, işten çıkarma, evde çalışma ile iş yükünü artırma, ücretleri düşürme, etnik ayrımcılık, yabancı düşmanlığı vb. hiçbir girişim kabul edilemez.

Salgınlar karşısında sorumluluklarımızı yerine getirmeye, sürecin yarattığı tüm olumsuzlukları bütüncül olarak ele alıp bilimden ve yurttaşlık hakkından vazgeçmeden insanlık ortak paydasında buluşarak mücadeleyi sürdürmeye özen göstermeliyiz. İçinde bulunduğumuz koşullar, salgına hazırlıklı olmak ve salgınla etkin mücadele etmek için olağandışı durumlara yönelik politikaların oluşturulması, hizmetin planlanması ve alt yapı hazırlıklarının tamamlanmasının önemini bir kez daha ortaya koymuştur.

Halk sağlığının, tek tek bireylerin sağlığının toplamını aşan bir anlam yüküne sahip olması nedeniyle, ortak iyiyi oluşturmak için toplumsal dayanışmaya ve kolektif mücadeleye gereksinim duyduğu unutulmamalıdır.

TTB Merkez Konseyi, 6. haftaya girilen COVID-19 salgın sürecinde son gelişmeleri değerlendirdi

TTB Merkez Konseyi, 6. haftaya girilen COVID-19 salgın sürecinde son gelişmeleri değerlendirdi

15.04.2020, http://www.ttb.org.tr/685yi2g

TTB Merkez Konseyi’nin açıklaması ve Sağlık Bakanlığı’na yöneltilen sorular için tıklayınız.

****
6. HAFTAYA GİRERKEN SAĞLIK BAKANI’NIN SALGINLA MÜCADELENİN ANCAK EPİDEMİYOLOJİK (SALGIN BİLİMİ) YÖNTEMLERLE YAPILABİLECEĞİNİ SÖYLEMESİ MEMNUNİYET VERİCİ

5 haftadır; “Karantina – İzolasyon – ayrı tutma” ve “Filyasyon-Surveyans” yöntemleri uygulanmadan COVID-19 durdurulamaz diyen;

TTB’NİN SALGIN SÜRECİNE DAİR TESPİT, DEĞERLENDİRME VE ÖNERİLERİ

TTB Merkez Konseyi olarak COVID-19 salgını nedeniyle yitirdiğimiz vatandaşlarımızın ailelerine başsağlığı diliyoruz, aynı zamanda salgın nedeniyle yoğun bakımlarda, servislerde hastalıkla mücadele eden hastalarımızı biran önce iyileşmeleri dileğiyle selamlıyoruz.

TTB Merkez Konseyi olarak COVID-19 salgınıyla mücadele eden hekimlere ve sağlık çalışanlarına özelikle değinmek istiyoruz.  Yaşama yönelik kaygılarını, kendi ihtiyaç ve önceliklerini bir kenara bırakıp hastanelerde, ambulanslarda, aile sağlığı merkezlerinde, toplum sağlığı merkezlerinde, ilçe sağlık müdürlüklerinde salgına karşı mücadele ederken, halkın sağlık ve yaşam hakkı için çabalarken yitirdiğimiz hekim ve sağlık çalışanlarını, yani mücadele arkadaşlarımızı hiçbir zaman unutmayacağımızı, her koşulda aileleriyle birlikte olacağımızı üzerine basa basa ifade etmek istiyoruz. Yine bu mücadelede yaşam savaşı veren ya da hastalanıp iyileşmeyi bekleyen tüm meslektaşlarımıza sevgilerimizi iletiyor ve onlarla biran önce buluşma isteğimizi paylaşmak istiyoruz.

Salgınla Doğru Mücadele Ediliyor mu?

Uzun yıllardır neredeyse tüm dünyada sağlık sistemlerinde önemli değişiklikler yaşandı. Birinci Basamak sağlık hizmetlerinin topluma ve nüfusa dayalı örgütlenmesi, ayakta tanı ve tedavi hizmetlerinin yanı sıra, kişiye ve çevreye yönelik koruyucu sağlık hizmetlerinin birlikte ve ekip çalışmasıyla sunulması bir yana itildi.  Sağlık sisteminin bütünü neredeyse tedavi edici hizmetler ile hastanecilik üzerine kuruldu. Nüfus yapısı değiştikçe, kronik hastalıklar yaygınlaştıkça tedavi edici sağlık alanında değişiklikler yapılması, yeni hastanelere ihtiyaç duyulması, tıbbi teknolojinin kullanırlığının artması doğaldır. Ancak tüm bu gelişmeler toplumun gereksinimi hesaplanarak yapılmadı. Görsellik, sağlık alanındaki büyük şirketlerin kazançları, siyasal gereksinimler, popülizm aklın ve bilimsel bilginin önüne geçti.

Tüm dünyada ve ülkemizde bu gelişmeler yaşanırken, ülkemizde de sağlık alanında büyük başarılarla tarihe geçmiş olan Sağlık Ocakları önce bilinçli biçimde çökertildi. Burada hizmet sunan hekimler ve sağlık çalışanları yok sayıldı, değersizleştirildi. Ardından da hiç tartışılmadan apar topar kapatıldı.

Büyük deneyimlere sahip tıp tarihinden ve kendi deneyimlerimizden biliyoruz ki salgını karşılayabilmek için güçlü, bölge ve nüfusa dayalı Birinci Basamak örgütlenmesine ihtiyacımız var. Salgınlar eğer güçlü bir koruyucu sağlık hizmeti, nüfusa ve bölgeye dayalı Birinci Basamak sağlık hizmetlerine sahipseniz umulandan kolay karşılanır ve az sayıda can kaybı ile sonuçlanır. Yıllardır hastanelerde çalışmış, Birinci Basamakla hiçbir ilişkisi olmamış hekim ve hemşireler ile ağız-diş sağlığı merkezlerinden görevlendirilen diş hekimlerimizin liderliğinde apar-topar kurulan ekiplerle yapılan filyasyon çalışmaları kuşkusuz özverili çabalar olarak görülmelidir. Oysa salgına hazırlıklıyız diyebilmeniz için, Birinci Basamakta kurduğunuz, bulaş sinyalini erken alabilen, bölge-mahalle odaklı sağlık birimlerinin, kadrolarıyla birlikte yıllarca bu biçimde hizmet sunmuş ve bir çalışma geleneğini kazanmış olması gerekirdi. Ancak böyle kurulmuş sistemlerde salgınla mücadele yurttaşların yaşam ve çalışma alanlarında, alev bacayı sarmadan yürütülebilir. Birinci Basamakta görev yapan sağlık ekibi ile hızlı ve etkin bir biçimde salgına müdahale edebilir ve salgını denetim altında tutabilir. Yine de görevlendirme biçiminde, başlanma zamanında ve organizasyonundaki yanlışlıklar bir yana, salgında en ön safta görev yapan hekim, dişhekimi, hemşire ve şoförlerden oluşan filyasyon ekiplerimize teşekkür ediyoruz.

  • Dünyadaki pek çok ülkede ve ülkemizde olduğu gibi salgın hastanelerde karşılanıp hastanelerde durdurulmaya çalışılırsa, salgının uzun sürmesi, can kaybının çok olması kaçınılmaz olur.

Bugün özellikle Avrupa’nın ve Türkiye’nin yaşadığı bu felaketin ve başarısızlığın temel nedeni salgın yönetimine uymamak, salgını karşılayabilecek sağlık kurumlarını ve sağlık örgütlenmesini yok etmektir.

Türk Tabipleri Birliği, sağlık sistemimizin tüm bu zaaflarına rağmen salgın yönetimine ve Epidemiyoloji biliminin gereklerine sürekli dikkat çekmiştir. Ancak,

  • Siyasal irade bu gerçekliği görmezden gelmiş ve salgın yönetiminin gereklerine uymamıştır.
  • Buradan bir kez daha siyasal iktidarı salgın biliminin gereklerini yerine getirmeye, nüfusa ve bölgesel anlayışa dayalı planlama yapmaya davet ediyoruz.

Bununla beraber, salgın sırasında yükün önemli bir bölümünü çekmekte olan, yetersiz kişisel koruyucu malzemeyle çalıştırılan, hastalanan, salgını durdurmak için mücadele eden ASM’lerdeki Aile Hekimleri ve sağlık çalışanları ile İSM’lerdeki hekim ve sağlık çalışanlarına minnet duygularımızı iletmek istiyoruz.

Tıp Fakültelerinin Test Merkezleri ve Referans Hastaneler Olarak Devreye Sokulması Önemlidir

Bilindiği gibi, Türk Tabipleri Birliği pandeminin en başında Sağlık Bakanlığı tarafından test yapılmak üzere yurt çapında yalnızca bir merkezin (Ankara’daki Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Laboratuvarı) yetkilendirilmesinin yanlış olduğunu dile getirmişti. COVID-19 gibi hızla yayılan bir hastalıkta, hem olguların en kısa sürede saptanıp tedavi edilmesi hem de salgının yayılmasının önlenmesi için çok sayıda merkezin ivedi olarak yetkilendirilmesinin önemini vurgulamıştık. Ne yazık ki Sağlık Bakanlığı bu önerimizi gecikerek yerine getirebildi, bu gecikme sırasında olguların saptanmasında ve temaslıların incelenmesinde geç kalındı.

Yine anımsanacağı gibi, Sağlık Bakanlığı tarafından tıp fakültelerinin pandemi sürecinin dışında bırakılmasını yanlış bulduğumuzu açıklayarak, gerek test yapmak üzere gerekse referans hastaneler olarak tıp fakültelerini yetkilendirmek üzere Sağlık Bakanlığı’na çağrıda bulunmuştuk. Bakanlık bu çağrımızı gecikmeli de olsa dikkate aldı ve tıp fakültelerimiz salgın mücadelesine güç katmaya başladı.

Sağlık Çalışanlarının Sağlığının Korunması Salgını Durdurmak İçin Elzemdir

Sağlık Bakanlığı ne yazık ki bir salgın dönemine kişisel koruyucu ekipman (AS: donanım) stoku ve yönetimi açısından da hazır girmemiştir. Büyük göçlere ev sahipliği etmiş, savaş coğrafyasında yer alan, lokal (AS: yerel) salgınların yaşandığı bir ülkenin Sağlık Bakanlığı’nın daha donanımlı olması gerekirken, özellikle ilk günlerde aile sağlığı merkezlerinden hastane acil servislerine kadar, kişisel koruyucu malzemelerde eksiklik olduğu ve bu eksikliğin çok sayıda hekim ve sağlık çalışanının hastalanmasına neden olduğu, yetersizliklerin hala yaşandığı bir gerçekliktir.

Sağlık Bakanlığı, kamu sağlık kurumları dışında, özel sağlık kurumlarında, fabrikalarda, OSGB’lerde çalışan hekim ve sağlık çalışanlarının koruyucu donanım eksikliği de salgının başlangıcından bu yana giderilememiştir.

Sağlık Bakanlığı kendi bünyesinde görev yapmayanlar da dahil tüm hekimlerin yaşam ve sağlık haklarının korunmasından sorumludur. O nedenle ilgili bakanlıklarla da temasa geçip bu sorunun biran önce çözülmesi acil talebimizdir.

Salgının Yükü Hekimler Arasında Eşit Dağıtılmalı ve Hekimlerin Özlük Hakları Korunmalıdır

Sağlık Bakanlığı’nın 97014916-319 sayılı “Pandemi Uygulamaları” başlıklı sağlık kurumlarına gönderdiği yazıda, hastanelerde görev yapan tüm hekimlerden oluşturulan ortak havuzdan yararlanarak, COVID-19 polikliniklerinin çalıştırılması ve viral yükün hafifletilmesinin sağlanması istenmiştir. Bu çağrı çok doğru olmasına rağmen kimi bakanlık ve üniversite hastanelerinde asistan hekimlerin çok ağır şartlar altında çalıştırıldığı görülmekte ve konuyla ilgili olarak örgütümüze çok sayıda başvuru yapılmaktadır. Sağlık Bakanlığı’nın bu konuda gerekli önlemleri alması ve üniversite hastaneleri için Yüksek Öğretim Kurulu ile temasa geçmesi önemlidir.

Güvenlik soruşturması nedeniyle yüzlerce genç hekim ve sağlık çalışanı atanmayı beklemektedir. Hukuksal hiçbir gerekçesi bulunmayan söz konusu uygulama bir an önce sonlandırılmalı ve en kısa sürede atamaları yapılmalıdır. KHK ile görevlerine son verilmiş olan hekim ve sağlık çalışanlarından isteyenler zaman geçirmeden, önceki kadrolarında, göreve başlatılmalıdır.

Salgın sürecinde hekimlerin çalışma hakları korunmalıdır. Bugün birçok özel hastane ve muayenehanede çalışan hekimler düşük ücret ve işsiz kalma tehtidi yaşamaktadır. Sağlık Bakanlığı özelde çalışan hekimlerin haklarını koruyacak önlemleri de almalıdır.

Zorunlu Olmayan Üretim,
Salgının Genişlemesine ve Can Kayıplarının Artmasına Neden Oluyor

TTB, salgının durdurulmasında yaşamsal olmayan üretime son verilmesinin önemine dikkat çekmektedir. Fabrikalarda, atölyelerde çalışan milyonlarca işçi, hem risk altında hem de hastalığın yayılmasında önemli kaynak niteliğindedir. İşçiler ulaşımdan üretim sürecine, yemekhanelerinde COVID-19 viruslu işçilerle temas etmekte, virüsü ailelerine, yakın çevrelerine yaymaktadırlar. Salgının yayılımının durdurulması için işçiler biran önce ücretli izne ayrılmalı ve sağlık kurumları tarafından aileleri ve temas ettikleriyle birlikte düzenli kontrolleri yapılmalıdır.

Ayrıca fabrikalarda çalışan işyeri hekimleri istekleri halinde illerinde gereksinim olan sağlık kurumlarında çalıştırılmalı ve ücretleri devlet tarafından hak kaybına uğramadan verilmelidir. 

Salgının Yönetiminde Şeffaflık Vazgeçilmezdir

Salgının başından bu yana, salgına karşı başarılı olmak için şeffaflığa ihtiyacın kaçınılmaz olduğunu belirtiyoruz. Bu doğrultuda, Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu tarafından alınan kararların kamuoyuna açıklanmasından, test sonuçlarının ayrıntılı olarak paylaşılmasına, COVID-19 olgularının ve ölümlerinin Dünya Sağlık Örgütü ICD kodlamalarına uygun olarak yapılmasından, sağlık çalışanlarının sağlık durumlarının paylaşılmasına kadar taleplerimizin karşılanması şeffaflığın gereği olduğu gibi salgının başarılı olarak yönetilmesi için de vazgeçilmezdir.

Ancak, bugüne kadar, Sağlık Bakanlığı bu yöndeki çağrılarımıza olumlu yanıt vermekten kaçınmıştır.

Sağlık Bakanlığı’nı kararların alınması ve bilgilerin toplumla doğru olarak paylaşılmasına özen göstermeye çağırıyoruz. Aksi uygulamaların 10 Nisan gecesinde olduğu gibi korku ve panik ortamına yol açtığı unutulmamalıdır.

Demokratik Yönetim Salgına Karşı Büyük Kozdur

Hükümet ne yazık ki salgın öncesinde zirveye ulaşan antidemokratik uygulamalarına aynı hızla devam etmektedir.

Türk Tabipleri Birliği ve Tabip Odalarına, Bilim Kurulu ve Pandemi Kurullarında yer verilmemesi demokratik olmayan bir uygulamadır. Bu kurullarda olmamamız hekimlerin, sağlık çalışanlarının ve halkımızın sağlığı açısından büyük bir olumsuzluktur. Sağlık Bakanlığı’nı bu kararlarını tekrar gözden geçirmeye davet ediyoruz.

Bu süreçte eşitlikçi olmayan bir infaz yasasının Meclisten geçirilmesi, yerel yönetimlerin salgın yönetimine dahil edilmemesi, seçilmiş belediye başkanlarının COVID-19 salgınına karşı da büyük mücadele verirken görevlerinden alınıp yerlerine kayyım atanması salgın yönetimi açısından da büyük bir zafiyettir.

Sağlık Bakanlığı’nı Türk Tabipleri Birliği’nin Sorularına Yanıt Vermeye Çağırıyoruz

22 Mart 2020’de, Sağlık Bakanlığı’na “Karşı karşıya olduğumuz salgın, merkezi ve yerel yönetimlerin, meslek örgütleriyle sivil toplum kuruluşlarının ve toplumun tümünün topyekün mücadelesi ile ancak başedilebilecek boyutta bir tehlikedir. Toplumun; pandeminin ülkemizdeki yaygınlığı, bölgesel dağılımı, hasta ve ölüm sayıları hakkında yeterince bilgilendirilmemesi, meydanı paniğe sevkeden yanlış ve yanıltıcı haberlere bırakmaktadır.” diye seslenmiş ve aşağıda yineleyeceğimiz soruların yanıtlanmasını istemiştik.

Aradan 23 gün geçmesine rağmen sorularımıza yanıt aldığımızı söyleyemeyiz. Alacağımız yanıtlar ve bu doğrultuda geliştireceğimiz önerilerin halkın sağlığı açısından önemli olduğunu bir kez daha hatırlatıyor ve Sağlık Bakanlığı’nı sorularımıza yanıt vermeye davet ediyoruz.

  1. Tanısı doğrulanmış olguların ikamet ettikleri il ve ilçelere göre, yaş ve cinsiyete göre dağılımları nasıldır?
  2. Tanısı doğrulanmış olguların yurt dışı temas öyküsü ülkelere göre nasıl bir dağılım göstermektedir?
  3. Bugün itibarıyla ülkemizde kaç ilde ve kaç merkezde test yapılmaktadır? Tanı merkezlerine ulaşan örnek sayıları ile test sonuçları neden her bir merkez tarafından yapılmamaktadır?
  4. Bugüne kadar (günlere göre) her bir tanı/tarama testinden toplam kaç adet yapılmıştır? Bugünden balayarak yurt çapında günde kaç test yapılması planlanmaktadır?
  5. Günlere göre her bir tanı/tarama testi tipi için pozitif sonuçlanan test sayısı kaçtır? İlk testi negatif olup ikinci kez test yapılanlarda pozitiflik oranı nedir?
  6. Kaç tip tanı/tarama testi kullanılmaktadır? Kullanılan testlerin geçerlilik özellikleri (duyarlılık, seçicilik, pozitif ve negatif öngörü değerleri) nasıldır?
  7. Hastalardan örnek alınması ile test sonuçlarının sağlık kurumlarına, ilgili hekimlere ve hastalara bildirilmesi arasındaki süre kaç gündür?
  8. Tanısı doğrulanmış olgulardaki bulguların (ateş, öksürük, nefes darlığı, ishal, vb.) dağılımı nasıldır?
  9. Tanısı doğrulanmış olgulardaki akciğer grafisi ve bilgisayarlı tomografi bulguları nelerdir?
  10. Tanısı doğrulanmamış olguların ne kadarına akciğer grafisi ve/veya bilgisayarlı tomografi yapılmıştır? Tanısı doğrulanmamış olguların ne kadarında COVID-19 hastalığı için klasik veya muhtemel görüntüleme bulguları saptanmıştır?
  11. Pozitif görüntüleme bulguları (akciğer grafisi ve/veya bilgisayarlı tomografi) ile tanının doğrulanması arasında ne kadar süre vardır?
  12. Bugün itibarıyla illere göre tanısı doğrulanmış ya da olası/kuşkulu COVID-19 hasta yatırılan hastane sayısı kaçtır? Bunların kurumsal/sektörel (Sağlık Bakanlığı, kamu üniversitesi, vakıf üniversitesi, özel sektör) dağılımı nedir?
  13. Tanısı doğrulanmış olgularda bugüne kadar hangi ilaçlar kullanılmıştır? Bu ilaçlarla tedaviye yanıt oranı nedir? Yan etki ve komplikasyonlar ile bunların sıklığı nedir?
  14. Tedavide kullanılması olası ilaçların yurt çapında miktarı ve illere göre sayısı nedir?
  15. Bakanlığınızın öngördüğü hasta sayısı ve ihtiyaca göre bu ilaçların mevcut stokları yeterli midir? Bu ilaçların hastaneler bazında dağıtımı yeterli düzeyde organize edilebilmekte midir? Hastanelerin ne kadarında ilaçlar yeterli düzeyde sağlanabilmekte, ne kadarında ilaç eksikliği yaşanmaktadır?
  16. Hasta sayısındaki logaritmik artışın öbür ülkelere göre daha keskin olduğu dikkate alındığında: Yurt çapında illere göre yoğun bakım birimlerindeki yatak ve ventilatör sayısı nedir? Bu sayılar öngörülen ihtiyacı karşılayabilecek düzeyde midir? Olası yetersizlikler için hangi önlemler düşünülmektedir?
  17. Tanısı doğrulanmış kaç sağlık çalışanı bulunmaktadır? Bunların meslek (hekim, hemşire, sağlık teknisyeni vb.), kurum (ASM, 2. Basamak ve 3. Basamak hastame) ve il dağılımı nedir?
  18. SARS CoV-2 pozitif sağlık çalışanlarının saptanamaması hastalığın öbür sağlık çalışanlarına, hastalara ve sağlık çalışanlarının sosyal çevresine yayılmasını kolaylaştıracaktır. Bugüne kadar kaç sağlık çalışanına test yapılmıştır? Hastalarla temas halinde bulunan ve enfekte olma olasılığı yüksek olan sağlık çalışanlarının tümüne ne kadar sürede test yapılması öngörülmektedir?
  19. Hekimlerden Birliğimize kişisel koruyucu malzemelerin yeterli düzeyde olmadığı konusunda yoğun yakınmalar gelmektedir. Sağlık çalışanlarının COVID-19 hastalığından korunamaması, ileride salgınla mücadeleyi aksatabilecek risk etkenlerinin başında yer almaktadır. Sağlık kuruluşlarının yeterli koruyucu donanım sağlamadan sağlık çalışanlarını COVID-19 şüphesi / kanıtı bulunan hastalara hizmet vermeye zorlamaması ve sağlık kuruluşlarındaki koruyucu donanım eksikliklerinin bir an önce giderilmesi en öncelikli istemlerimizdendir. Bu nedenlerle: Kişisel koruyucu malzeme stoğumuz ve üretim kapasitemiz öngördüğünüz ihtiyacı karşılayabilecek düzeyde midir? Bu malzemelerin hastanelere dağıtılmasında yeterli organizasyon sağlanabilmekte midir? Bakanlığınıza bağlı hastaneler dışında üniversite hastanelerine de dağıtım yapılmakta mıdır?
  20. Salgının yayılma hızı ve salgına karşı yürütülen savaşımın zaman içinde başarısını ölçmek ve değerlendirmek amacıyla kullanılan göstergelerden birisi Temel Üreme Katsayısı olarak bilinen (R0) değeridir. Sağlık Bakanlığı bugüne dek bilimsel bir R0 değeri açıklamamıştır. Ülkemizde Mart ayının ilk haftalarından bu yana R0 değeri ve bu değerdeki değişim nedir?
  21. Sağlık Bakanlığı neden Dünya Sağlık Örgütü tarafından COVID-19 hastalığı için önerilen uluslararası tanı kodlarını (ICD-10 U07.1 ve U07.2) kullanmamaktadır? Aksi taktirde, Dünya Sağlık Örgütü’nün klinik-epidemiyolojik tanı ve kuşkulu/olası vakalar için önerdiği “COVID-19 virüs tanımlanmamış” tanı kodunu kullanmadığımız sürece COVID-19 vakalarının gerçek boyutlarını öğrenmemiz ve geçerli bir uluslararası karşılaştırma yapmamız mümkün olamayacaktır.

Saygılarımızla. 15 Nisan 2020

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi 

Basın toplantısının video bağlantısı için tıklayınız.

Türk Tabipleri Birliği, Sağlık Bakanı Koca’nın açıklamalarının aksine salgınla mücadelede geç kalındığını söylüyor

TTB: Bakanlık salgınla mücadelede geç kaldı, filyasyon ekipleri şubatta kurulmalıydı

Türk Tabipleri Birliği, Sağlık Bakanı Koca’nın açıklamalarının aksine salgınla mücadelede geç kalındığını söylüyor.

* “Filyasyon ekipleri şubatta kurulmalıydı

Prof. Dr. Sinan Adıyaman | Fotoğraf: TTB
Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanı Sinan Adıyaman, Sağlık Bakanlığının, salgınla mücadelenin Epidemiyolojik (salgın bilimi) yöntemlerle yapılacağını altıncı haftada söylemesini eleştirerek “Geç kaldınız” dedi.
Adıyaman, 5 haftadır “karantina – izolasyon – ayrı tutma” ve “filyasyon-sürveyans” yöntemleri uygulanmadan salgın durdurulamaz dediklerini hatırlatarak “Filyasyon ekipleri şubatta kurulmalıydı” değerlendirmesini yaptı.

“SAĞLIKTA GÖRSELLİK VE SİYASİ GEREKSİNİMLER ÖN PLANA ÇIKARILDI”

Adıyaman, açıklamasına salgında yaşamını yitiren sağlık çalışanları ve hekimleri anıp, iyileşmeyi bekleyen hasta ve çalışanlara da sağlık dileyerek başladı.

Sağlık politikalarında yapılan değişikliklerle kişiye ve çevreye yönelik koruyucu sağlık hizmetlerinin bir kenara itildiğini belirten Adıyaman, sistemin tedavi edici hizmetler ve hastanecilik üzerine kurulduğunu ve toplumun gereksinimlerinin hesaplanmadığını söyledi.

Adıyaman, “Görsellik, sağlık alanındaki büyük şirketlerin kazançları, siyasal gereksinimler, popülizm aklın ve bilimsel bilginin önüne geçti. Büyük başarılarla tarihe geçmiş olan sağlık ocakları önce bilinçli biçimde çökertildi ve apar topar kapatıldı” dedi.

  • Salgını karşılayabilmek için bölge ve nüfusa dayalı Birinci Basamak örgütlenmesine ihtiyaç olduğunu vurguladı.

Bu eksiklikleri doldurmak için, Birinci Basamakta hiçbir deneyimi olmayan hekim ve sağlık çalışanlarının filyasyon uygulaması için görevlendirildiğini belirten Adıyaman, “Oysa salgına hazırlıklıyız diyebilmeniz için bu alanda çalışma geleneğinin kazanılmış olması gerekirdi. Ancak böyle kurulmuş sistemlerde salgınla mücadele yurttaşların yaşam ve çalışma alanlarında, alev bacayı sarmadan yürütülebilir.” dedi.

 

“HÂLÂ ÇOK SAYIDA EKİPMAN EKSİĞİ VAR”
Tüm dünyada ve Türkiye’de yaşanan başarısızlığının temel nedeninin salgın yönetimine uyulmamak olduğunu söyleyen Adıyaman,
  • “Siyasal irade, bu gerçekliği görmezden gelmiş ve salgın yönetiminin gereklerine uymamıştır. Test gerekliliklerini ve tıp fakültelerinin de pandemi sürecine dahil edilmesi uyarılarımızı geç başlatmıştır” dedi.
Kişisel koruyucu malzemelerde hâlâ çok sayıda eksiklik olduğunu ifade eden Adıyaman, “Sağlık Bakanlığı, kamu sağlık kurumları dışında, özel sağlık kurumlarında, fabrikalarda, OSGB’lerde çalışan hekim ve sağlık çalışanlarının koruyucu ekipman (AS: donanım) eksikliği de salgının başlangıcından bu yana giderilememiştir.” diye belirtti.
Salgının yükünün hekimler arasında eşit dağıtılması ve özlük haklarının korunması gerektiğini vurgulayan Adıayaman, “Kimi Bakanlık ve üniversite hastanelerinde asistan hekimlerin çok ağır şartlar altında çalıştırıldığı görülmekte ve konuyla ilgili olarak örgütümüze çok sayıda başvuru yapılmaktadır.” dedi.
Güvenlik soruşturması nedeniyle atama bekleyen yüzlerce genç hekim ve sağlık çalışanının da bir an önce atamalarının yapılması istemini dile getiren Adıyaman, ihraç edilenlerin işe iade edilmesini istedi.

“İŞÇİLER BİR AN ÖNCE ÜCRETLİ İZNE AYRILMALI”

Zorunlu olmayan üretimin sürmesinin salgının genişlemesine ve can kayıplarının artmasına nrden olduğunu vurgulayan Adıyaman,

“Fabrikalarda, atölyelerde çalışan milyonlarca işçi, hem risk altında hem de hastalığın yayılmasında önemli kaynak niteliğindedir. Salgının yayılımının durdurulması için işçiler bir an önce ücretli izne ayrılmalı ve sağlık kurumları tarafından aileleri ve temas ettikleriyle birlikte düzenli kontrolleri yapılmalıdır.” uyarısını yineledi.

“ŞEFFAF OLMAZSANIZ 10 NİSAN GECESİNDEKİ GİBİ PANİK VE KORKU OLUŞUR”

Sağlık Bakanlığının ayrıntılı test sonuçlarını açıklamadığının, vaka ve ölüm olgularının Dünya Sağlık Örgütü ICD kodlamalarına uygun yapılmadığının ve sağlık çalışanlarının durumunun paylaşılmadığının altını çizen Adıyaman,

“Salgının yönetiminde şeffaflık vazgeçilmezdir. Aksi uygulamaların 10 Nisan gecesinde olduğu gibi korku ve panik ortamına yol açtığı unutulmamalıdır.” dedi.

“BAKANLIK SORULARIMIZA YANIT VERMİYOR”

Pandemi kurullarında da demokratik bir süreç işlenmediğine değinen Adıyaman, “Sağlık Bakanlığını Türk Tabipleri Birliğinin sorularına yanıt vermeye çağırıyoruz. Bakanlığa sorduğumuz sorulara yanıt alamıyoruz ancak alacağımız yanıtlar ve geliştireceğimiz öneriler halk sağlığı için önemlidir.” diyerek şu soruları yöneltti:

  • Tanısı doğrulanmış olguların ikamet ettikleri il ve ilçelere göre, yaş ve cinsiyete göre dağılımları nasıldır? Yurt dışı temas öyküsü olanların ülkelere göre dağılımı nedir?
  • Türkiye’de kaç ilde ve kaç merkezde test yapılmaktadır? Her bir tanı/tarama testinden toplam kaç adet yapılmıştır? İlk testi negatif olup ikinci kez test yapılanlarda pozitiflik oranı nedir? Kaç tip testi kullanılmaktadır özellikleri nelerdir?
  • Tanısı doğrulanmış olgulardaki bulguların (ateş, öksürük, nefes darlığı, ishal, vb.) dağılımı nasıldır? Ne kadarına akciğer grafisi ve/veya bilgisayarlı tomografi yapılmıştır?
  • Bugün itibarıyla illere göre tanısı doğrulanmış ya da olası/kuşkulu COVID-19 hasta yatırılan hastane sayısı kaçtır? Tanısı doğrulanmış olgularda bugüne kadar hangi ilaçlar kullanılmıştır? Bu ilaçlarla tedaviye yanıt oranı nedir? Yan etki ve komplikasyonlar ile bunların sıklığı nedir? Bu ilaçların mevcut stokları yeterli midir?
  • Yurt çapında illere göre yoğun bakım birimlerindeki yatak ve ventilatör sayısı nedir? Kişisel koruyucu malzeme stoğumuz ve üretim kapasitemiz öngördüğünüz ihtiyacı karşılayabilecek düzeyde midir? Bu malzemelerin hastanelere dağıtılmasında yeterli organizasyon sağlanabilmekte midir?
  • Sağlık Bakanlığı neden Dünya Sağlık Örgütü tarafından COVID-19 hastalığı için önerilen uluslararası tanı kodlarını kullanmamaktadır?

“BİZE GELEN VAKA VE ÖLÜM ORANLARI DAHA YÜKSEK”

Adıyaman, gazetecilerin sorularına da yanıt verdi.

Bir soru üzerine “Filyasyon uygulamaları için Bakanlığın yazısı mart ayı sonunda yazılmış görünüyor. Oysa sağlık sistemimizde şubat ayının başında bu ekipler kurulmalıydı.” dedi.

Adıyaman ayrıca klinik ve radyoloji bulguları olduğu halde PCR testleri pozitif olmadığı için hastaların ölümünün normal gösterildiğini de belirtti.

 

Bakanlığın açıklamalarına karşın salgının denetim altına alınması için erken olduğunu söyleyen Adıayaman, “Duyarlılığın en iyi ihtimalle %55-60 oranında olduğunu biliyoruz. Bakan’ın açıkladığı vaka ve ölüm verilerine oranla bize gelen gelen oranlar daha yüksek.” dedi.
https://www.evrensel.net/haber/402284/ttb-bakanlik-salginla-mucadelede-gec-kaldi-filyasyon-ekipleri-subatta-kurulmaliydi

TTB : Bakanlık koronavirüs ölümlerini DSÖ kodlarına göre raporlamıyor; ölüm sayıları az gösteriliyor!

TTB : Bakanlık koronavirüs ölümlerini DSÖ kodlarına göre raporlamıyor; ölüm sayıları az gösteriliyor!

TTB: Bakanlık koronavirüs ölümlerini DSÖ kodlarına göre raporlamıyor; ölüm sayıları az gösteriliyor

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi,
Sağlık Bakanlığı’nın koronavirüs ölümlerini uygun kodlarla Dünya Sağlık Örgütü’ne bildirmediğini açıkladı, bunun ölüm sayılarının az gösterilmesine
yol açtığı kaydedildi.

Türk Tabipleri Birliği (TTB), Sağlık Bakanlığı’nın koronavirüs ölümlerini uygun kodlarla Dünya Sağlık Örgütü’ne bildirmediğini söyledi. TTB’den yapılan açıklamada,

  • Bu kodların DSÖ gibi uluslararası kuruluşların önerdiği biçimde kullanılmaması COVID-19 pandemisi sırasında ölüm sayılarının az gösterilmesine yol açmakta” denildi.

TTB Merkez Konseyi tarafından yapılan açıklamada, doğrulanmış koronavirüs vakalarının artış gösterdiği Türkiye’de, ölüm sayılarının buna paralel bir grafik göstermemesinin dikkat çektiği belirtilirken, yapılan araştırma sonucunda Sağlık Bakanlığı’nın koronavirüs ölümlerini Dünya Sağlık Örgütü kodlarına göre raporlamadığının görüldüğü kaydedildi.

TTB tarafından yapılan dikkat çekici açıklamanın tümü şöyle:

Pandemi gibi halkın büyük bölümünün sağlığını ilgilendiren acil durumlarda, mortalite sürveyansı salgının toplumdaki yaygınlık derecesini izlemek, halk sağlığı önlemlerine ve bunların etkisini ölçmeye rehberlik etmek için vazgeçilmez öneme sahiptir. Mortalite sürveyansının en önemli araçlarından biri ölüm belgelerindeki ölüm nedenlerinin takip edilmesidir. Ölüm belgelerinin doğru biçimde düzenlenmesi epidemiyolojik analizler ve halk sağlığı çalışmaları için doğru ve güvenilir bilgilerin oluşturulması için zorunludur.

Türkiye’de COVID-19 pandemisinin ölümler üzerinden değerlendirilmesinde soru işaretleri bulunmaktadır. Son günlerde açıklanan ölüm sayıları epidemiyolojik dağılımlara uyum göstermemekte; doğrulanmış olgu sayıları ile ölüm sayıları arasında paralellik bulunmamaktadır. Kuşkusuz ölüm sayılarının artış göstermemesi çok memnuniyet verici bir durumdur, ancak dünyanın diğer ülkelerinde gözlenen örüntü ile örtüşmemesi dikkate alınması gereken bir durumdur.

Birliğimize bağlı hekimlerden yapılan bildirimler, bilgisayarlı tomografisi ve/veya klinik bulguları hastalığı desteklediği halde, PCR testi pozitif olmayan hastaların yaşamlarını yitirdiklerinde kayıtlara COVID-19 olarak geçmediği, bunun yerine ‘viral pnömoni’, ‘doğal ölüm’ veya ‘bulaşıcı hastalık’ olarak geçebildiği biçimindedir.

ttb-saglik-bakanligi-covid-19-olumlerini-dunya-saglik-orgutu-kodlarina-gore-raporlamiyor-713099-1.

Oysa Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) COVID-19 pandemisi sırasında ölüm kayıtları için iki farklı uluslararası kod önermektedir. Bu kodlar;

► COVID-19, virüs tanımlanmış (laboratuvar testi (PCR) ile kesinleştirilmiş olgular) ve

► COVID-19, virüs tanımlanmamış şeklindedir.

DSÖ, (U07.2) kodunun, klinik ve epidemiyolojik olarak COVID-19 tanısı konulan ancak, laboratuvar testi ile kesinleştirilmemiş olası/kuşkulu olgular için kullanılması gerektiğini belirtmektedir (https://www.who.int/classifications/icd/covid19/en/). Ölüm bildirimlerinde de bu kodların kullanılması önerilmektedir. (https://www.who.int/classifications/icd/COVID-19-coding-icd10.pdf?ua=1)

Ülkemizde, ölüm belgelerinin düzenlenmesi için kullanılan Ölüm Bildirim Sistemi (ÖBS) 06.04.2020 günü incelendiğinde; (U07.1) tanı kodunun karşılığında MERS COV HASTALIĞI, (U07.2) kodunun karşılığında AVİAN İNFLUENZA ENFEKSİYONU bulunduğu, tanı kodlarının DSÖ kararları neticesinde düzenlenmediği görülmektedir. Adli Tıp ve Adli Bilimler Uzmanı Prof. Dr. A. Coşkun Yorulmaz’ın konuya ilişkin yazısı çarpıcıdır.

Sağlık Bakanlığı’nın DSÖ tarafından önerilen kodları neden kullanmadığı merak konusudur. ABD’de Hastalık Önleme Merkezi (CDC) söz konusu kodların olabildiğinde spesifik (AS: özgül) olmasını, viral pnömoni gibi daha geniş ve spesifik olmayan tanımlamalardan kaçınılması gerektiğini önermektedir. Bu kodların DSÖ gibi uluslararası kuruluşların önerdiği biçimde kullanılmaması COVID-19 pandemisi sırasında ölüm sayılarının az gösterilmesine yol açmakta, böylece sorunun boyutunun tam olarak belirlenememesi ve alınması gereken halk sağlığı önlemlerinin yeterli düzeyde alınamaması riskini doğurmaktadır.

Sağlık Bakanlığı’nı hemen DSÖ tarafından belirlenen COVID-19 kodlarını kullanmaya, Şubat ayından başlayarak ölüm kayıtlarını bu yaklaşım üzerinden gözden geçirmeye ve gerekmesi halinde sözel otopsi tekniğini uygulamaya çağırıyoruz. Ölüm kayıtlarının açılması halinde, Türk Tabipleri Birliği bu sürece katkı sunmaya hazırdır.” (https://www.birgun.net/haber/ttb-bakanlik-koronavirus-olumlerini-dso-kodlarina-gore-raporlamiyor-olum-sayilari-az-gosteriliyor-295430)

İTO : Gereken önlemler zamanında alınmadı, pandemi başka bir evreye tırmandı

İTO : Gereken önlemler zamanında alınmadı, pandemi başka bir evreye tırmandı

İstanbul Tabip Odası, Türkiye’nin koronavirüse ilişkin salgın yönetiminin 1 ayını değerlendirdi.
İTO, tedbirlerin geç alındığını belirterek,

  • “Ne var ki, aradan geçen sürede pandemi bir başka evreye tırmanmış olmakta.” dedi.

Koronavirüs salgınına ilişkin bir basın açıklaması yapan İstanbul Tabip Odası (İTO) Yönetim Kurulu, tüm süreci özetlediği açıklamasında,

  • “Gereken önlemler gerektiği zamanda alınmamakta, ancak kamuoyu beklentisi yükselince, günlerce/haftalarca sonra plansız, programsız, aceleyle zoraki adımlar atılmaktadır.
  • Ne var ki, aradan geçen sürede pandemi bir başka evreye tırmanmış olmakta ve bu durumda alınan önlemler etkili olamamaktadır.” ifadelerini kullandı.

İstanbul Tabip Odası, Türkiye’nin 1 aylık salgın yönetimini değerlendirdiği bir açıklama yayınladı. İTO Yönetim Kurulu tarafından yapılan açıklamada,

  • Türkiye’deki koronavirüs pandemisine karşı aklın, bilimin, modern tıbbın rehberliğinde bir mücadele yürütüldüğünü söylemek ne yazık ki mümkün değildir.” ifadelerini kullandı.

HALK SAĞLIĞI UZMANLARI DERNEĞİ (HASUDER) YENİ KORONAVİRÜS HASTALIĞI (COVID-19) PANDEMİSİNE TÜRKİYE’DE HAZIRLIKLILIK VE YANIT: 28. GÜN DEĞERLENDİRMESİ

HALK SAĞLIĞI UZMANLARI DERNEĞİ (HASUDER)
YENİ KORONAVİRÜS HASTALIĞI (COVID-19) PANDEMİSİNE
TÜRKİYE’DE HAZIRLIKLILIK VE YANIT: 28. GÜN DEĞERLENDİRMESİ*

Pandeminin Ülkemizdeki 28 gününe ilişkin HALK SAĞLIĞI UZMANLARI DERNEĞİ (HASUDER) YENİ KORONAVİRÜS HASTALIĞI (COVID-19) GÖREV GRUBU iş planı çerçevesinde Prof. Dr. Muzaffer Eskiocak, Dr. Öğr. Üyesi Meltem Akın Dikleli, Prof. Dr. Gül Ergör, Arş. Gör. Nurcan Şentürk Durukan, Arş. Gör. Dr. Selin Girgin ve Prof. Dr. C. Tayyar Şaşmaz.’ın katkılarıyla hazırladığımız durum raporunu değerlendirmelerinize sunuyoruz.
 
Salgının  zararını en aza indirmeye katkı sağlamasını diliyoruz. 12 Nisan 2020
 
COVID-19 Durum İzleme Grubu adına

Prof.Dr. Muzaffer Eskiocak

I. Giriş

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) 30 Ocak 2020 tarihinde Yeni Koronavirüs Hastalığı’nın (COVID-19) Uluslararası Önemi
Haiz Halk Sağlığı Acil Durumu olduğunu ilan etmiştir. DSÖ durum raporlarında Türkiye’deki virüs dolaşımı
tanımlaması; Avrupa kaynaklı olduğu açıklanan ilk importe olgu bildiriminden yaklaşık bir hafta sonra (19 Mart
2020) yerel dolaşıma (local transmission), üç hafta sonra da (09 Nisan 2020) toplumda yaygın dolaşıma (community transmission) evrilmiştir.

Sağlık Bakanlığı kurduğu Pandemi Bilim Kurulu ile süreci yönetmeye ve koordinasyonu sağlamaya çalışmaktadır.
Alınan önlemler, başlangıçta COVID-19 olgusu bulunan ülkeler ile olan uçuş yasağı sınırlamalarından; okulların
kapatılması, kamu kurumlarında esnek ve uzaktan çalışılması, yurtdışı ve yurtiçi seyahat ve hareketliliğin
sınırlandırılması, büyükşehirlere giriş ve çıkışların kapatılması, illerin kendi pandemi kurullarıyla il için alınacak
önlemlerin belirlenmesi ve büyükşehirlerde iki günlük sokağa çıkmanın yasaklanması noktasına ulaşmıştır. Geçen
bir ayda COVID-19 olgu sayıları hızla artarak ülkemizin olgu sayısı yüksek seyreden ülkeler grubunda yer aldığı
görülmektedir ve olgu artışı hızla devam etmektedir.
Bu süreçte sağlık örgütünün cansiperane çalışmalarına karşın, kamu yönetiminin aldığı önlemler ile süreç
yönetimi, -Uzmanlık Derneğimiz HASUDER’in anlamlı soyutlaması ile- UMUT ve ENDİŞE duygularını birlikte
yaşatmaktadır. Süreç, toplumda ve kamu yönetiminde gittikçe daha çok belirginleşen ve farklılaşan -aklın ve
bilimin sınırlarını zorlayan- etki ve tepkilere (geçinmek için evden çıkmak zorunda olma-evde kal çağrısına
uyamama, COVID-19 durumu belirsiz yurt dışından ve umreden dönenlere ilk başlarda uygulanan öz-denetimli
karantina, sosyal mesafeye aldırmama, dezenfeksiyon tüneli, sokağa çıkma yasağının kapsamında belirsizlik markete hücum vb gibi) yol açmaktadır.

Pandemi bütün ülkeler için birincil sağlık sorunu olma durumunu sürdürürken bu süreç, akıl ve bilimsel
yöntemlerden uzaklaşılmadan, tüm süreç saydam olarak paylaşılarak, toplumda güven duygusu korunup
geliştirilerek yürütülür ise en az toplumsal hasar ile atlatılabilecektir.

Amaç

HASUDER tarafından hazırlanan “Türkiye’de Pandeminin İlk 14 Gün Değerlendirmesi” raporunun devamı niteliğinde ve kapsamı bir öncekine göre genişletilmiş olan bu çalışma ile; ülkemizde ilk COVID-19 olgusunun görülmesinden (10 Mart 2020) sonra geçen 28 gün içindeki pandemi sürecini değerlendirmek, sürecin yöneticileri için eleştirel okuma ve tartışma zemini oluşturmak, bilim ve toplumsal bellek için kayıt üretmek amaçlanmıştır.

Yöntem

Bu çalışmada, kabul gören 14 günlük kuluçka süresi temel alınarak ülkemizdeki hazırlıklılık ve yanıt en uzun iki kuluçka
süresince (28 gün) değerlendirilmiştir. Sağlık Bakanlığı kamuoyu paylaşımları [1, 2, 3], DSÖ durum raporları [4],
Avrupa Hastalık Önleme ve Kontrol Merkezi (ECDC) [5] ile diğer açık kaynaklı veriler ve medya haberleri gözönüne
alınarak ülkemizdeki salgın yönetim süreci DSÖ Hazırlıklılık ve Yanıt Kılavuzu’na [6] göre değerlendirilmiştir.

…………………..
……………………………
…………………………………….
…………………………………….

Öneriler

1. Halk Sağlığı Uzmanları İl Pandemi Koordinasyon kurullarının tamamında görevlendirilmelidir.
2. Salgın epidemiyolojik veriler ve toplumbilimleri doğrultusunda hastalanma ve ölümleri önlemek amaçlı
bir yaklaşımla yönetilmelidir. Kontrollü salgın yönetimi yerine baskılama stratejisine geçilmelidir.
3. Tüm illerde test yapılmalıdır. Test yapılan merkez sayısı illerin ihtiyacını zamanında karşılayacak düzeye
çıkarılmalıdır
4. Sağlık çalışanlarının iş sağlığı ve güvenliği sağlanmalıdır.
5. Toplumun algı ve davranışlarına ilişkin toplumbilim araştırmalarından üretilen kanıtlara dayalı uyum ve
işbirliğini geliştirici politikalar belirlenip uygulanmalıdır. Salgın yönetimine güven geliştirilmelidir.
6. Türkiye’de COVID-19 salgınına ilişkin araştırma olanakları hızlıca yaratılmalıdır.
7. Yurttaşlara, “Yaşamınızın sürdürülmesi devletin güvencesi altındadır“ mesajı net olarak verilmeli,
gereği yapılmalıdır.
8. Sürveyans verileri epidemiyolojik analizlerin ve değerlendirmelerin yapılabilmesi için ilgili bilim
alanlarındaki uzmanların analizine açılmalıdır.
9. Salgının denetiminde olguların izolasyonu ve temaslı izlemleri yaşamsal öneme sahip olup, ev izolasyon
koşulları uygun olmayan COVID-19 olguları için yurt vb. ev dışında izolasyon yerlerinin hazırlanması gerekmektedir.
10. COVID-19 PCR(+) olgular dışında PCR(-) radyoloji ya da klinik pozitif olguların da izolasyon temaslı
izlemlerinin yapılması ve kayıtlarının ayrıca tutulması önerilir. COVID-19 virüs tanımlanmış (test sonucu
pozitif olan) hastalar COVID-19 doğrulanmamış (test sonucu negatif) COVID şüpheli hastalar da U07.3
hastalık kodu ile kayıtlara geçirilmelidir. Ölüm bildirim sisteminde ve Hastane Bilgi Yönetim Sistemi’nde
(HBYS) aynı kodlar kullanılmalıdır
11. Pandemi bilim kurulu kararları toplumla paylaşılmalıdır.
12. Sağlık çalışanlarının örgütlerinin de katıldığı, toplum önderlerini de sürece katan saydam bir yönetim
sergilenmeli, salgın yönetimine güven güçlendirilmelidir.
*****
Dostlar,

26 sayfalık bu çok değerli raporu hazırlayan, başta uzun yıllar Trakya Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalında birlikte çalıştığımız sevgili meslektaşımız Prof. Dr. Muzaffer ESKİOCAK olmak üzere çalışma kümesindeki meslektaşlarımıza şükran doluyuz..

Yukarıda rapordan bölümler sunduk..

Tüm raporu okumak ve indirmek için lütfen tıklayınız..
(2,15 MB)

Yeni_Koronavirus_Pandemisinde_Hazirliklilik_ve_Yanit_Turkiye_28._Gun_Degerlendirmesi

Özenle okunmalı ve gereği yapılmalıdır..

Sevgi ve saygı ile. 13 Nisan 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc

Hekim, Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (SBF-Mülkiye)
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı

www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

BİRGÜN GAZETESİNDE Yayınlanan Söyleşimiz..

BİRGÜN GAZETESİNDE Yayınlanan Söyleşimiz..

Olgular tırmanırsa hasta seçmek zorunda kalırız

Türkiye’nin koronavirüs ile mücadelesi sürerken, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Saltık, önlem alınmakta gecikildiğinin ve kamusal merkezi afet planlaması yokluğunun altını çizdi.

Olgular tırmanırsa hasta seçmek zorunda kalırız

https://www.birgun.net/haber/olgular-tirmanirsa-hasta-secmek-zorunda-kaliriz-295335 08 Nisan 2020

Türkiye’de ilk koronavirüs olgusunun açıklandığı 11 Mart’tan bu yana sayı 30 bini aştı. Covid-19 tanısı ile yoğun bakıma alınan hasta sayısı 1400’ün, yaşamını yitirenlerin sayısı ise 600’ü geçti. Türkiye’nin salgın karşı acil eylem planı olmadığını, lojistik stokunun bulunmadığını ve aşı üretme potansiyelinin kalmadığını ifade eden Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Saltık, yıllardır teknolojiye yatırım yapılmadığını vurgulayarak, “Kamu kaynakları saraylara, köprülere, süper lüks uçaklara, yandaşlara harcandı..” dedi.

Saltık, BirGün’ün Türkiye’nin salgın ile mücadele sürecindeki eksiklikleri ve yapılması gerekenlere ilişkin sorularını yanıtladı.

olgular-tirmanirsa-hasta-secmek-zorunda-kaliriz-712763-1.

►Türkiye’nin salgına karşın bugüne dek aldığı önlemleri yeterli buluyor musunuz?

Önlemlerin yeterli olduğunu söylemek olanaklı değil, Türkiye geç kaldı. Çin, ilk olguyu 31 Aralık 2019’da Dünya Sağlık Örgütü’ne bildirdi. Bu, 44 zatürree olgusuydu. Nedeninin aydınlatılamadığı belirtildi. Kısa bir süre sonra bunun, ‘yeni koronavirüs’ adı verilen virüs olduğu anlaşıldı. Türkiye, eğer olağanüstü durum planı yapmış olsaydı bu tarihte hemen harekete geçerdi. Türkiye’de ilk olgu 11 Mart’ta duyuruldu, Çin’deki ilk olgulardan 72 gün sonra. Bu önemli bir süre. Bu sürede salgının Türkiye’ye geleceği öngörülmeli, hazırlıklara başlanmalıydı.

  • 11 Mart aynı zamanda DSÖ’nün kıtalararası salgın (Pandemi) ilan ettiği gün idi. Rastlantı mı, bilemiyoruz.

Partili Cumhurbaşkanı Erdoğan önceki gün iki sahra hastanesinin 45 gün içinde yapılacağını belirtti. Yani 21 Mayıs’ta bitecek? Türkiye bir sahra hastanesini Çin’de olduğu gibi 10 günde değil 45 günde yapabiliyor (!) O hastaneleri bugüne dek neden yapmadınız? Türkiye’nin hızla sahra hastanesi yapması gerektiğini kezlerce belirttim, dikkate alınmalıydı.

REJİM SAYDAMLIĞA İZİN VERMİYOR

►Bilim Kurulu’nun görüşlerinin, aldığı kararların tümüyle uygulandığını söyleyebilir miyiz?

Bilim Kurulu’nun aldığı kararların ne olduğunu, saydamlık olmadığı için bilmiyoruz. Kurulun kararlarını Sağlık Bakanı açıklıyor, oysa Bakan olarak sözcü değil yürütücü olmalıydı. Ama Türkiye’nin içine sürüklendiği tek adam rejimi buna izin vermiyor. Bakanın basın açıklamalarında görüyoruz, ‘Ben bu kadar açıklayayım, Sayın Cumhurbaşkanımıza arz edeceğiz’ diyor ve bunu bizim anlamamız bekliyor. Bu rejimde Bakanlar Başkanın sekreterleri gibi, yetkisizler..

►Türkiye’nin salgın ile mücadelede alınacak kararlar konusunda geç kaldığını söylediniz. Peki hangi kararların koronavirüs ile mücadelede zafiyet yaşanmasına yol açtığını düşünüyorsunuz?

‘Suudi Arabistan’da hastalık yok’ yanılgısı ile ya da dinsel takıntı ile 21,500 insanın umreye gitmesine izin verildi. Bu bağışlanır bir hata değil. Suudi Arabistan Kabe’yi bile kapattı. Umreden dönen 21,500 insanın bilimsel karantinasını yapmadık. Bu insanların yarısından çok daha azı, yetersiz karantina koşullarında tutuldu. Umreciler yurdun dört bir yanına dağıldı, bu da hastalığın yayılmasında önemli rol oynadı. Sözgelimi İsparta’daki 268 hastanın 245’i Umreciler!

Salgın İran’a gelene dek sınır kapılarında yeterli önlem alınmadı. 358 bin insan sınır kapılarından yeterince denetim olmadan Türkiye’ye girdi. Batı’daki sınır kapıları da aynı. Sınır kapılarında sahra hastaneleri, karantina yerleri açılmalıydı.

MASKE SORUNU ÇÖZÜLEMEDİ

►Türkiye’deki sağlık personeli sayısının koronavirüs ile mücadele için yeterli olduğunu düşünüyor musunuz? Yoğun bakımlardaki doluluğun %62 olduğu bildiriliyor. Hasta sayısının bu hızla artması durumunda bizi ne tür bir senaryo bekliyor?

Salgına, sağlık alanındaki insangücü konusunda da hazırlıksız yakalandık. Bakanlık 32 bin sağlık çalışanı alacağını duyurdu yangının ortasında. Demek ki açık varmış. Bu insanlar salgının sürerken, ön eğitimleri yapılmadan göreve başlayacak. Bir başka açığımız da sağlık çalışanlarının korunması için en temel gereksinim olan maske. Sağlık kuruluşlarında kullanılan N95, FFP2 ve FFP3 maskelerde yetersizlik halen sürüyor.

Yangın, Türkiye’de tırmanma eğiliminde. Yoğun bakıma giren bir korona hastası 4-6 hafta kalıyor. Bir yatağı, gerektiğinde mekanik ventilatörü 1-1,5 ay meşgul ediyor. Olgular hızla tırmanmaya devam eder, yataklar dolarsa feci bir durum ortaya çıkar; hasta seçmek zorunda kalırız!

HASTALAR BİRİKTİ, TANI KOYAMADIK

►Türkiye’de günlük uygulanan test sayısı 20 bini aştı. Sizce yeterli mi?

Test konusunda yeterince hazırlık yapılmadı. Salgın sırasında ABD’ye 500 bin test kiti satıldı. Sonra test kiti için, el açıldı. Salgın henüz yoldayken hangi tanı / tarama testini uygulayacağımıza karar vermemiz gerekirdi. Biz yangın sürerken Çin’den test ithal ettik. Güvenilir sonuçlar vermediği anlaşıldı, başka test denendi. En son, PCR testine geçildi. Dolayısıyla toplumda hastalar birikirken biz, haftalarca tanı koyamadık.

Salgının Türkiye’ye girmesinin geciktirildiğini söylediler. Bu, halının altına süpürmek, ‘Deve kuşu politikası’ uygulamaktır. Nitekim, testler artırılmaya başladıktan sonra olgu sayıları da tırmandı. Türkiye’de günümüze dek yapılan toplam 200 bin testten 30 bininde hastalık yakalandı. Test yaptığınız her 7 kişiden 1’ini pozitif buluyorsunuz. Bu yüksek bir oran. Türkiye 3 haftada 200 bin test yaparken ABD’de daha kısa sürede 2 milyon test yapıldı. ABD nüfusu bizim 4 katımız.

  • Ne denli çok test yaparsanız o denli çok hasta bulursunuz.

İspanya, 355 bin test yaptı, nüfusu 60 milyon. Aynı nüfusa sahip İtalya 722 bin test yaptı. Türkiye kadar nüfusu olan Almanya 919 bin.. Türkiye’nin bu saydığımız ülkelerden bir farkı da 5 milyon Irak ve Suriyeli bulundurması. Dünyanın her yerinde mültecilerin sağlık koşulları daha kötüdür. Dünya genelinde 1 milyon 350 bin olgu, Türkiye’de ise 30 bin olgu var. Türkiye nüfusu, dünya nüfusunun %1,1’i. Toplam 1,35 milyon hastanın %1,1’i Türkiye’de olsaydı, olgu sayımızın 15 binin biraz altında olması beklenirdi. Ama beklenenin iki katı hastamız var. Bu da hastaların havuzda birikmiş olmasından kaynaklanıyor.

ÖLÜM RAPORUNA KORONA YAZMAK ZORLAŞTIRILIYOR

►Türkiye’deki koronavirüs kaynaklı hasta ve ölüm sayısının açıklandığından daha çok olduğunu düşünüyor musunuz?

Siyasal iktidar, yüksek hasta ve ölüm sayısı istemez, durumu idare etmek ister. Sahadan aldığım bilgilere göre, ölüm raporuna, ‘Korona ölümü’ yazmak çok sınırlandırılıyor Hastane yönetimleri ve sağlık müdürlükleri tarafından rapora “korona ölümü” yazabilmek için ardışık 2 test yapılmış olsun, BT (bilgisayarlı tomografi) çekilmiş olsun, radyolog raporunda, ‘Korona düşünülmektedir’ desin isteniyor. Yaşamını yitirenlerin zatürre ya da alt solumun yolu enfeksiyonu… gibi nedenlerle aramızdan ayrıldığı notu düşülüyor ölüm raporuna.

TEKNOLOJİYE DEĞİL, KÖPRÜYE YATIRIM

Türkiye, beklenmedik sayıda hasta olursa sağlık sistemi çöker endişesi yaşıyor.

Ama sahra hastanesi yapılması ve yeni personel ataması gibi kararları daha yeni alıyor.

Yıllarca teknolojiye değil saraylara, köprülere, lüks uçaklara… yatırım yaptılar.

AKP iktidarı döneminde Türkiye’nin 3 trilyon Dolar ulusal servetinin yurt dışına aktarıldığı belirtiliyor. Ülkeye giren ise 1 trilyon $. Bilanço, eksi 2 trilyon $!! (19 Mart 2020, Cumhuriyet Prof. Biilsay Kuruç)

Türkiye’nin demokratik, barışçı, liyakata dayalı, sömürünün olmadığı bir düzen kurması gerekiyor.

  • Sağlıkta özelleştirmenin son bulması gerekiyor. ABD’nin sefaleti ortada.