Kategori arşivi: Hekim Saltık

Başbakan R.T. Erdoğan kendi ipini kendi, hem de hızlandırarak çekmekte..

Dostlar,

Türkiye tarihsel bir gün yaşıyor..

15 / 16 Haziran 2013 gecesi..

Taksim Gezi Parkı‘nda AKP iktidarının polisi yasa ve hukuk dışı biçimde vahşetle kullanması gibi ağır bir tabloyu yaşıyoruz..

Saaat 02:05… 16 Haziran 2013.

Binlerce yurttaş İstanbul’un pek çok bölgesinden Taksim’e ulaşmaya çalışıyor..

Polis ekipleri yetersiz kaldı..

Jandarma ve Toma’ları İstanbul sokaklarında..

Ulusal Kanal ve Halk TV, bir parça da Başkent TV Kanal B yayın yapıyor.

Öbür kanallarda penguenler, mandaların yaşamı, pembe diziler vb. salaklaştırma ve alıklaştırma yayınlarını anlı şanlı utanası satılık- kialık – korkak – küle – yandaş medyamız sürdürüyor.

Ulusal Kanal’a 11 bin TL’ye ek olarak bu gün de RTÜK’ten 300 bin TL daha ceza kesildiğini duyuyoruz.

Emperyalizm, tüm araçlarını “topyekun seferber etmiş” durumda.

Polis, gücünün yettiği her yerde çok özel, çok ağır bir BİBER GAZINI /
bir tür KİMYASAL SİLAHI halka karşı ölçüsüz kullanıyor.

Kapalı mekanlara sığınan yaşlı, hasta, gebe, çocuk.. insalara da gaz bombası atıyorlar.

Hatta binaların tepesinden yere atıyorlar..

Birkaç yerde otoyollarda ulaşım kesilmiş durumda..

Yaralılar, ağır yaralılar var ve sağlık ekiplerinin ulaşım koridorları kapalı, yetersiz..

Halk pencere – balkonlaran tencere – tava çalmakta..

Yüzlerce yaralı var.. Bunlardan belki de ölenler olacak?!
Organ yitimine uğrayacaklar, gözleini yitirecek olanlar olacak..

Bir yığın insan bedensel travmalaın yanı sıra kalıcı ruhsal travmalar yaşanacak.

Bütün bunların vebali kimde?

Tek bir kişide odaklanıyor : Başbakan ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan..

Bu vebal ve bunca ah alma..

  • Milyonlarca mağdurun – kurbanların beddualarının kahretmeyeceği bir özge Tanrı kulu ve de bu feryat -figanı duymayacak Tanrı var mı acaba?

Tarihteki diktatörlerin çekiliş sahnelerinden aşağı yukarı “tipik” sayılabilecek
bir acı örneğe daha tanık oluyoruz..

  • R.T. Erdoğan kendi ipini kendi hem de hızlandırarak çekmekte..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 16.6.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Not : Bizim de üyesi olduğumuz Ankara Tabip Odası’nın web sitesinde paylaştıkları aşağıda.. (http://ato.org.tr/#/duyurular/detay/236/, 16.6.13, 02:26)

=======================================

ATO_logosu

Başbakan Devlet Terörüne Son Versin

Binlerce sağlık emekçisi hak ve demokrasi talepleriyle alanlardaydı

Gaz Maruziyet Formu

Hacettepe ve Ankara Tıp Ayakta

Gaz Odaları

Ankara İli Yaralı Sayısı

ANKARA TABİP ODASI

BİLGİ NOTU

12 Haziran 2013

Ankara Tabip Odası ve Ankaralı hekimler, Gezi Parkı olayları sırasında ettikleri Hipokrat yemini doğrultusunda var olan güçleriyle gösterici veya polis tüm yaralılara yardımcı olabilmek için günlerdir seferber olmuşlardır.

Kızılay ve Tunalı Hilmi çevresinde kurulan revirlerde gönüllü çalışmak üzere Odamıza başvuran pek çok meslektaşımızın yanı sıra Ankaralı hekimlerin hepsi
görev yapmakta oldukları sağlık kuruluşlarında tüm bu süreç boyunca büyük bir özveriyle çalışmışlardır.

Ankara Tabip Odası’nın oluşturduğu kriz masasına ulaşan bilgilere göre,
01-12 Haziran 2013 tarihleri boyunca kolluk kuvvetleri tarafından uygulanan orantısız güç nedeniyle yaralananlara ilişkin sayı 913’tür ve ayrıntıları aşağıda
yer almaktadır.

Gönüllü revirlere başvuranların sayısı 415’dir.
Bu bilgiler ışığında bugüne kadar Ankara’da toplam kayıtlı yaralı sayısı
1328 olmuştur.

Yeni bilgiler geldikçe, güncelleme yapılacaktır.
Basına ve kamuoyuna saygılarımızla duyururuz.

Ankara Tabip Odası

ANKARA İLİ HASTANELERİ YARALI SAYISI

HASTANE ADI

TOPLAM BAŞVURAN HASTA SAYISI

DIŞKAPI YILDIRIM BEYAZIT EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ

54 YARALI. (2 plastik mermi yaralanması, 1 ses bombası yaralanması, 1 kişi beyin cerrahi yoğun bakımda.)

GAZİ ÜNİVERSİTESİ

TIP FAKÜLTESİ HASTANESİ

34 YARALI

ANKARA ÜNİVERİSTESİ TIP FAKÜLTESİ

İBN-İ SİNA HASTANESİ

90 YARALI (11 Haziran tarihinde 2 kişi daha kafa travması nedeniyle yatırılmıştır)

NUMUNE EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ

YAKLAŞIK 185 KİŞİ (1 kişinin durumu ağır. 2 beyin kanaması, 1 yabancı cisimle yaralanma)

ANKARA EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ

21 YARALI

HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ HASTANESİ

91 YARALI (1 görme kaybı, 1 beyin kanaması 2 kırık vakası)

ÖZEL BAYINDIR ANKARA HASTANESİ (SÖĞÜTÖZÜ VE KAVAKLIDERE)

25 YARALI (Bayındır Söğütözü 10 yaralı. Kavaklıdere Bayındır hastanesi 15 yaralı)

ÖZEL ÇAĞ HASTANESİ

151 YARALI

ÖZEL ANKARA GÜVEN HASTANESİ

61 YARALI.

ÖZEL MEDİCANA INTERNATIONAL ANKARA HASTANESİ

71 YARALI (70 polis, 1 gösterici)

ÖZEL AKAY HASTANESİ

130 YARALI. (127 gösterici, 3 polis)

TOPLAM

913 KİŞİ

SİYASAL İKTİDAR İNSANLIK SUÇU İŞLEMEKTE!


SİYASAL İKTİDAR İNSANLIK SUÇU İŞLEMEKTE!

Dostlar,

4 Haziran 2013 günü sitemizde yayımladığımız makalemizi bir kez daha sunuyoruz.

  • Hükümeti der-hal polis şiddetini durdurmaya bir kez daha çağırıyoruz.

Sevgi, saygı ve DERİN KAYGI ile.
Ankara, 15.6.13, 23:58

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

====================================

SİYASAL İKTİDAR İNSANLIK SUÇU İŞLEMEKTE!

Dostlar,

Türk Tabipleri Birliği, tarihsel önem ve nitelikte bir basın açıklaması ve çağrı yaptı.
Tüylerimiz ürpererek ve tümüyle katılarak  bu kritik metni – çağrıyı aşağıda sunuyoruz.

Eklemelerimiz olacak :

Polis Vazife ve Selahiyetleri Yasası” nın pek çok hükmü başta olmak üzere, Anayasal can ve mal güvenliği hakkı iktidar tarafından ayaklar altına alınmıştır.

Bu davranış apaçık anayasayı çiğneme (ihlal) suçudur ve
iktidarın meşruiyetini yitirmesi anlamına gelmektedir.

Devletin 1 numaralı görevi yurttaşlarının can ve mal güvenliğini sağlamasıdır.
Bu görevin yerine getirilmesi, hukukumuzda KUSURSUZ SORUMLULUK bağlamında tanımlanmıştır. Açıkçası, Devletin hiçbir özürü, bahanesi, gerekçesi dikkate alınmadan tüm yurttaşların can ve mal güvenliği sağlanacaktır.

Devlet öncelikle bunun için vardır:

Bu amaçla devlet kurulmuştur ve ona vergi verilmektedir, askerlik yapılmaktadır ve sadakat bağı ile yükümlüyüz.

En az 2 yy’dır, JJ Rousseau‘dan bu yana, yurttaş ile devlet arasındaki
SOSYAL SÖZLEŞME‘nin 3 temel maddesi yukarıda değindiklerimizdir.

AKP iktidarı yasal dayanağını yitirmiş ve meşruiyet dışına düşmüştür.

Hükümetten çekilmesi, el çektirilmesi gerekmektedir:

Bunu yapacak anayasal kurumların başında Cumhurbaşkanlığı makamı gelmektedir.
A. Gül’ün şiş ve kebap politikası izlediğini ve partili olduğunu biliyoruz ama ağır tarihsel sorumluluğunu anımsatmayı da bir yurttaşlık görevi sayıyoruz.

İkincisi, hükümetin parlamento eliyle siyasal denetimidir. TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in de partili olduğunu biliyoruz ama, tıpkı Cumhurbaşkanlığı makamını işgal eden Gül gibi kendisine de ağır tarihsel sorumluluğunu anımsatmayı bir yurttaşlık görevi sayıyoruz.

Ortada, suç işlemedikleri halde yaşamlarını yitiren masum yurttaşlar vardır..
Kaldı ki, suç işleseler bile hukuk devletinde “yakalama ve adalette teslim”
söz konusudur. Soruyoruz :

1. Türk Polisi cinayet şebekesi midir?

2. Türk polisi yurttaş katili midir?

3. Türk Polisi iktidarın suç işleme – adam öldürme örgütü müdür?

Çok sayıda polis arkadaşımızın stres bozukluğu içinde olduğunu, intihar ettiğini ve
TSSB kısaltmasıyla “Travma Sonrası Stres Bozukluğu” (İng. PTSB, Post Travmatik Stres Bozukluğu) tablosu içinde olduğunu bie hekim olarak biliyoruz. Bu arkadaşlarımız ruh ve beden sağlığını yitirmekte, rehabilitasyon olanağı bulamamakta ve bir bölümü de erken emekli edilmektedir.

Bu gidişle, Güneydoğu Gazilerinin, güvenlik görevlilerinin ciddi boyutlardaki
TSSB sorunlarına ek olarak; bir de AKP’nin halkının üzerine vahşete sürdüğü
Polis Ordusu’nun TSSB sorunu çıkmıştır. Bu sorunlar ağır ve kapsamlıdır ve
ülkenin huzurunu, barışını ve de ekonomisini bozacak ölçüde çok boyutludur.

Erdoğan hükmeti ülkeyi iyi yönetmek şöyle dursun, iç savaşın eşiğine taşımıştır.

Dolayısıyla, Parlamenter demokratik rejimlerde siyasal iktidarlardan da hesap sorulabildiğine, sorulması gerektiğine göre, görevini yapması gereken 3. makam / kurum, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ve de orada oturan kamu görevlisidir.

Halk, meşru direnme hakkını kullanarak, Cumhuriyetin temel kazanımlarını
canı pahasına savunmaktadır.

Bu uğurda sokaklarda, ellerinde Türk bayrağı ve Atatürk posterleri ile dileklerini içeren dövizlerle demokratik, barışçıl, şiddete başvurmayan, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasasını çiğnemeden protesto eylemleri yapmaktadır.

Buna karşılık satılık medya, kan gövdeyi götürürken güzellik yarışmaları yayımlayacak ölçüde kokuşmuş, sahibinin sesi olma derecesine düşmüştür.

Masum ve silahsız insanlar ciddi biçimde yaralanmakta, yaşamsal tehlike içinde sağkalma savaşımı vermektedirler.

Çok sayıda insan neden böylesine ağır biçimde hem de kafasından yaralanır?

Gözünü yitirir??

Ağır kafatası yaralanmasının, gözünü yitirmenin nedeni
neden biber gazı kapsüllerinin rastlamasıdır?

Neden çok basınçlı su doğrudan insanlara ve kısa uzaklıktan yüzlerine,
bedenlerine sıkılır?

Neden “plastik” de olsa mermi kullanılma aşamasına gelinmiştir ve bunlar da ortama
ya da zorunlu durumlarda belden aşağıya atılacak iken yüze, göze, kafaya gelmekte
ve ölümcül yaralanmaya, sakatlanmaya, gözünü yitirmeye neden olmaktadır?

Polis hedef gözeterek ölçüsüz vahşet uygulamasa böyle olur mu?
Niçin ülke genelinde yüzlerce yaralı vardır?

Bundan sonraki aşama panzerleri insanların üzerine sürmek ve / veya gerçek mermi ile ateş etmek midir?

Yineleyelim : Bu ölçüsüz vahşetten salt buyruk verenler değil, yasaya aykırı emri uygulayanlar da sorumludur. Anayasa’nın ilgili maddesi aşağıdadır :

Kanunsuz emir

Madde 137 – “Kamu hizmetlerinde herhangi bir sıfat ve suretle çalışmakta olan kimse, üstünden aldığı emri, yönetmelik, tüzük, kanun veya Anayasa hükümlerine aykırı görürse, yerine getirmez ve bu aykırılığı o emri verene bildirir.

Ancak, üstü emrinde ısrar eder ve bu emrini yazı ile yenilerse, emir yerine getirilir;
bu halde, emri yerine getiren sorumlu olmaz.

  • Konusu suç teşkil eden emir, hiçbir suretle yerine getirilmez;
    yerine getiren kimse sorumluluktan kurtulamaz.

Askeri hizmetlerin görülmesi ve acele hallerde kamu düzeni ve kamu güvenliğinin korunması için kanunla gösterilen istisnalar saklıdır.”

Son günlerde yaşanan olaylarda, maddenin son paragrafı bağlamında herhangi bir istisna durum söz konusu değildir. “..kamu düzeni ve kamu güvenliğinin korunması için kanunla gösterilen istisnalar..” kapsamına girecek hiçbir toplumsal eylem göstericiler tarafından sergilenmemiştir. Bir kısım kışkırtıcı (provokatif) eylemlerin sahipleri MOBESE kameraları ile açıklanmalıdır. Bu kişilerin bir bölümünün sivil polis oldukları savları dehşet vericidir ve çok sayıda görüntü kaydı vardır. Devletin gelişmiş olanakları ile basının, yurttaşların, tarafsız gözlemcilerin çektikleri fotoğraflardan
YÜZ TANIMA sistemi ile bu kışkırtıcıların kimliği deşifre edilmelidir.

Tüm bunlar yakın geçmişin tipik faşist eylemlerini anımsatmaktadır.

En yakını 6-7 Eylül 1955 olaylarıdır, sorumlusu Başbakan Adnan Menderes asılmıştır!

Biraz geride Almanya ve İtalya’da 1930’ların faşizmi vardır; A. Hitler sefil biçimde
intihar etmiş (?), B. Mussolini bacağından asılarak cesedi sokaklarda sürüklenmiştir.

Başbakan RT Erdoğan hiç ders almaz mı?

Ülkeye dayatmaya kalktığı şeriatın ana kaynağı Kuran’da kezlerce “siz hiç düşünmez misiniz, siz hiç aklınızı kullanmaz mısınız, siz hiç ders almaz mısınız?”
benzeri sorular sorulmaz mı?

Sahi, kızılca kıyamette RT Erdoğan’ın Afrika ziyareti bir de “ne olur ne olmaz” kaygısıyla “güvenlik” amaçlı mıydı??

Bu tür provalar da ancak bir yere dek işe yarayabilir..
Tarihsel diyalektiğin öğretisi bu yönde..

  • Tam tamlar AKP ve RTE için çalıyor..

Bu insanlık dışı vahşetin sorumluları, insanlığa karşı suç işlemişlerdir:
Er ya da geç mutlaka yargı önünde hesap vereceklerdir.

Bu arada TBB’nin (Türkiye Barolar Birliği) suç duyurusunun Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığınca ne yönde işleme alınacağını da dikkatle izleyeceğiz.

Tıpkı, uygar dünyanın sözümona küreselleşmiş ve de küreselleşerek sözde demokrasiye, barışa, insan haklarına kavuşmuş olduğu yanılsaması içindeki
sözcülerini de izleyeceğimiz gibi..

Ve “yetmez ama evet” çi aydın taslaklarını, bir kısım “akil” sakilleri de..

Sonuç                 :

Bunca sefaletin üstünde hiçbir şey ama hiçbir şey sürdürülebilir değildir.

Anamuhalefet CHP ve MHP, adında “Demokrasi” sözcüğü olan ne ölçüde katılır BDP,

– TBMM’de siyasal denetimi çalıştırmalı, gensoru vermeli,
– TBMM Araştırma Komisyonu kurulmalı ve sonuç alınana dek,

Hükümet istifa edene ve erken seçim kararı alınana dek

– gerekirse TBMM çalışmaları boykot edilmelidir.

Son söz de AKP’nin -giderek eriyen, asla %50 olmayan- bilinçli bilinçsiz yandaşlarına :

  • “Kitabım insan, Kâbem sevgi, tapınağım gönüldür.. “
    Mevlana Celalettin Rumi


Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 4.6.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

======================================

TTB_logosu

Bütün Hekimleri,
Vahşice Şiddete Maruz Kalan Vatandaşların Yardımına Koşmaya Çağırıyoruz!

Türk Tabipleri Birliği tarafından 3 Haziran 2013 tarihinde yapılan açıklamada,
“Bütün Hekimleri İşlerini Güçlerini Bırakıp Sokaklarda Vahşice Şiddete Maruz Kalan Vatandaşların yardımına koşmaya çağırıyoruz!” denildi.

 Basın Açıklaması

03.06.2013, Ankara

Bu Koşullarda Hekimlik Yapılamaz..

BÜTÜN HEKİMLERİ İŞLERİNİ GÜÇLERİNİ BIRAKIP

SOKAKLARDA VAHŞİCE ŞİDDETE MARUZ KALAN VATANDAŞLARIN YARDIMINA KOŞMAYA ÇAĞIRIYORUZ!

Taksim Gezi Parkı’nı savunmak amacıyla, tümüyle barışcıl ve demokratik bir şekilde gerçekleştirilen protesto eylemlerine yönelik şiddet, birçok vatandaşımızın yaralanmasına ve Mehmet Ayvalıtaş adlı gencecik bir insanın ölümüne yol açtı.

Türk Tabipleri Birliği (TTB)  olarak yaralılarla ilgili olarak 3 Haziran 2013 Pazartesi günü itibariyle ulaşabildiğimiz bilgiler şöyledir :

İstanbul Tabip Odası’nın İl Sağlık Müdürlüğü’nden aldığı bilgilere göre İstanbul’da hastanede servise yatırılarak tedaviye alınan 26 kişi, yaşamsal tehlikesi olan 2 kişi, yoğun bakımda yatan 5 kişi bulunmaktadır. Gözlem altına alınan ve ayakta tedavi olan hastalar ile birlikte bu süreçte toplam 880 kişi hastanelere başvurmuştur.
Bu rakamlara, İstanbul Tabip Odası acil yardım birimlerince tedavisi yapılan 625 kişiyi eklediğimizde İstanbul’da en az 1.485 kişi yaralanmış durumdadır ve bu rakama
saptaması yapılamayan yaralanmaların dahil edilmesi gerekmektedir.

Ankara’daki eylemlerde ise  Ankara Tabip Odası’nın hastanelerden meslektaşlarımızın ilettiği bilgiler doğrultusunda elde ettiği verilere göre 15’i ağır olmak üzere en az
515 yaralı hastanelere başvurmuş bulunmaktadır. Ankara Numune Hastanesi’nde
polis saldırısıyla kafasından yaralanan bir genç ölümle pençeleşmektedir.

İzmir’den iletilen verilere göre 2 gün içinde hastanelere 800 yaralı başvurmuştur.
2 hastanın durumunun ağır olduğu bilinmektedir.

Adana, Eskişehir, Gaziantep, Kocaeli, Antalya ve Hatay başta olmak üzere birçok il ve ilçede halka karşı gerçekleşen son polis saldırıları sonucunda net rakamını
elde edemediğimiz kimileri ağır, yüzlerce yaralı ve gözaltı olmuştur.

Polisin tavrı yurttaşların sağlığı açısından kaygı vericidir!

Yaralanmaların çoğu;

  • Basınçlı suyun ölçüsüz biçimde insan bedeni hedef alınarak kullanılması,
  • Biber gazı kapsüllerinin eylemcilerin üzerine sıkılması,
    doğrudan hedef alınarak direkt fırlatılması ve
  • Plastik mermilerin yakın mesafeden ateşlenmesiyle gerçekleşmektedir.
  • Çok sayıda yurttaşımız, bu yaralanmalar sonucunda gö-zü-nü yitirmiştir.
  • Kafatası kırığı ve beyin kanaması geçiren, beyninde yabancı cisim bulunan hastalar vardır.

Bu şiddet ortamında rutin sağlık hizmeti verilemez.
Olağan, rutin sağlık hizmeti sunabilmemiz için ülkemizin de normalleşmesi gerekiyor. Rutin hekimlik yapabilmemiz için Beşiktaş’tan, Taksim’den, Kızılay’dan,
Adana’nın, İzmir’in meydanlarından yaralı akınının durması gerekiyor.

Türk Tabipleri Birliği olarak Taksim Gezi Parkı’nı korumak ve uygulanan şiddeti protesto etmek için yapılan / yapılacak bütün eylemleri son derece haklı buluyor ve destekliyoruz.

Tüm meslektaşlarımızı da bir yandan bu vahşete karşı tepkilerini göstermeye,
öbür yandan yurttaşlarının polis tarafından ölümcül yaralanmalara maruz bırakılmadığı bir ortam gelişinceye dek hekimlik hizmetini acil durumlar için yoğunlaştırmaya ve

İŞLERİNİ GÜÇLERİNİ BIRAKIP,
SOKAKLARDA VAHŞİCE ŞİDDETE MARUZ KALAN VATANDAŞLARIN YARDIMINA KOŞMAYA ÇAĞIRIYORUZ!

TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ

Şiir : OKULUNDA ÖMRÜMÜN..


Dostlar
,

Dr. Alper Akçam..

Yurtsever bir savaşım insanı.. Bir hekim, bir cerrah..
Meslektaşımız.. Yıllarca Anadolu’da çoook zor koşullarda özveri ile hekimlik yaptı yurdum insanına. TTB (Türk Tabipleri Birliği) çalışmalarında birlikte olduk yıllarca.

Kendisini http://www.alperakcam.com sitesinde tanımalısınız.
Anne – baba Köy Enstitülü 2 yurtsever devrimci öğretmenin çocuğu.
Son yıllarda emeğini Yeni Kuşak Köy Enstitülüleri Derneği‘nde yoğunlaştırdı.

1952 doğumlu.. Geçtiğimiz günlerde doğum günüydü.. Türkiye’nin içine sürüklendiği hengamede gözden kaçtı.. Ama Alper farklıydı ve O sevenlerine kendi deyimi ile
“bir demet çiçek” sundu.. Aşağıdaki dizeleri..

Dr. Akçam’a ve O’nu yetiştirenlere, başta anababası olmak üzere şükran borçlu
bu ülke ve insanımız.

Sevgili Alper, dileyelim doğa sana uzun Ömür versin ve sen de üretmeyi sürdür
o nitelikli – güzel emeğinle..

Not : İnsanları yaşarken de değerlendirmeli değil mi?

Sevgi ve saygı ile.
12.6.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

================================

Şiir köşesi…

Meslektaşımız Dr. Alper Akçam’dan..

portresi

 

OKULUNDA ÖMRÜMÜN

 

 

ÇİĞ DAMLASINDA..

PARLAYAN GÜNEŞ
KIR ÇİÇEĞİNE KONMUŞ
KELEBEK
ÖMÜR UÇTU UÇACAK 

KIZGIN DEMİRE İNEN BALYOZ
TIRPAN ÇELİĞİNDE
TER
YAYLA OCAĞINDA SÖNMEYEN ATEŞ
SEHERİNDE SABAHIN
KOYAMAMIŞ DAHA YASTIĞA BAŞINI
UYKUSUZ BİBİMİN/ SULTAN;
SACINDA ARPA EKMEĞİ
KOKUSU DAĞLARI ALMIŞ

SEYHAT NENEMİN
GÜN YANIĞI/ BİN KIRIŞIK
YÜZÜNDE GÜLEN
KÜRTÇE BİR TÜRKÜ/ AÇIK SAÇIK… 

YAZIN BİN ÇİÇEĞİNDE
KIŞIN BALTA KESMEZ BUZUNDA/ AY BOYNUZLU KARA CAMUŞLARIN
VE ÖKÜZLERİN SICAKLIĞINDA
TEZEK KOKUSUNDA AHIRLARININ
ÖMÜR…

HAROSUNDA ÇAYIRINDA
BÜKERKEN SİGARASINI;
KUMRAL SAÇLARI GİBİ/ KIVIR KIVIR TÜTÜNÜ
KÜÇÜK AMCAMIN

MAVİ GÖZLERİNİN ENGİNLİĞİNDE SEVGİ
GÖKYÜZÜNE SAVRULMUŞ BİR DUMAN
ANKARA’DA KARŞIYAKA’DA YATAR ŞİMDİ
AMCALARIN/ DADALARIN/ CİCALARIN
BİBİLERİN VE NENELERİN SOFRASINDAKİ ÖMÜR

KARADENİZ İÇLERİ / KARABÜK GECELERİNDE
SİGORTA HASTANESİNİN
YORGUNLUKTAN BİTAP
NÖBET ODASINDA/ TÜL PERDEYİ KIPIRDATAN
KIRAÇ DAĞLARIN RÜZGÂRI

SİMSİYAH YAĞA BULANMIŞ ALINLARDA
TERE KESMİŞ/ GÖĞÜSLERDE
PARLAYAN AY IŞIĞI
EMEK

BURUŞ BURUŞ BİR SİGARA PAKETİ
GÖMLEK CEBİNDE
BİR SOLUK ARA VERSE DE
ÖLÜM…
HER YILSONU İŞTEN ÇIKARILIP
HER YILBAŞI İŞE YENİDEN ALINIRKEN
KIDEM TAZMİNATINDAN KAÇAN
GÖZBEBEĞİMİZ HÜR TEŞEBBÜSÜMÜZÜN
EMRİNDE
PARÇALANIR EKMEK PARASI İÇİN
ÖMÜR

FİLYOS’TA/ KİLİMLİ’DE/ ÇATALAĞZI’NDA
AZ ÖNCE ÇIKMIŞ
YÜZLERCE METRE YER ALTINDA
SIZAN SULARIN
VE KÖMÜR KARASININ IŞILTISI
YERALTI MADEN İŞÇİSİNİN GÖZÜNDE
ÖMÜR

HAYDİ BİR KEZ DAHA SOYUNUN
KARABÜK DEMİRSPOR GELMİŞ
MAÇA KIZI’NDAN SONRA/ FUTBOL MAÇINA
KAYABAŞI’NIN CÜMLE DELİSİNDE
AĞIZ DOLUSU GÜLMEDİR ÖMÜR

BİR OKULSUN SEN HAYAT
DOĞUM GÜNLERİMDE
DOSTLARIMLA BİRLİKTE KAPIMI ÇALAN!
BİR DİLİM EKMEKSİN
TAKSİM’DE PAYLAŞILAN
GÖĞSÜNÜ BASINÇLI SUYA SİPER EDEN
BİR KIZIN YÜREĞİNDE YANAN!
HER ÂNI FEDA OLSUN
SEVGİYE/ PAYLAŞMAYA
HOŞ GELDİN VE GÜLE GÜLE…

divider_yesil_fiyonk

Dr. ALPER AKÇAM,
08 HAZİRAN 2013, ANKARA

(Doğum günümü kutlayan tüm dostlarıma, sevdiklerime
bir demet çiçek olsun..)

AÜTF D3 Alan Kümesi Öğrenci Arkadaşlarıma,


Sevgili AÜTF Dönem 3, Alan Çalışması Kümesi Öğrenci Arkadaşlarım,

8 ay boyunca Alan çalılmasına büyük emek verdiniz.

Kendi çabalarınızla bulduğunuz aileleri benimsediniz ve yoğun tıp eğitiminiz içinde zaman (ve ulaşım gideri) harcayarak bu aileleri ayda 2 kez toplamda 14-16 kez izlediniz.

Her ay 1-2 kez görüştük, saatler ayırarak (kimi kez 4-5 saat; 12 kişilik 1 küme için)..

Her izlemi sunu olarak paylaştık. Ailelerin dertleriyle dertdeş olduk..

Onlara, sınırlı bilgilerinizle yardımcı olabilmek için çırpındınız.

Umarım ve dilerim ki, emeğinize – emeğimize değdi..

Raporlarınızın genel değerlendirmesinden bu sonuç çıkıyor..

Hepinizi kutluyorum kendinizi geliştirme çabanız için..

İzin verirseniz bir – iki dosyayı webe koymak isterim..

Hedef kitlelere sizin somut emeğiniz – ürününüz üzerinden etkili ileti de vermiş oluruz sanırım bu yolla ??

Görülüyor ki; asıl sağlık hizmeti  SAĞLAMA verilendir ve doğallıkla evlerinde, okullarında, işyerlerinde.. yaşam alanlarındadır.

Bu hem ekomomik hem aktörel (ahlaki) hem daha kolay hem de daha ussaldır..

Geleceğin sağlıklı tıbbını vahşi kapitalizmin sömürüsünden sizler ve ardıllarınız yaratacak; bir başka anlatımla günümüz hastalıklı tıbbını da sağaltacaksınız.

O zaman tüm toplum daha mutlu, biz hekimler daha doyumlu ve saygın olacağız.

Kolay gelsin..

Notlarınız aşağıdaki erişkeden (linkten) pdf dosyasında görülebilir..

AÜTF_D3_Alan_Izlemi_Notlari_A.SALTIK_Haziran_2013

Dilerseniz bu iletime webde yorumlarınızı – geridönütlerinizi yazabilirsiniz.

Sevgi ve saygı ile.
12.6.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Türkiye Psikiyatri Derneği’nden: “Hükümete Uyarı” Basın Açıklaması


Dostlar,

Türkiye Psikiyatri Derneği üyesi meslektaşlarımız aşağıda sunduğumuz,
tek sözcükle nitelenecekse “görkemli” olan bir basın açıklaması ile AKP Hükümetini çok açıkça uyardılar..

Ülkemizin aydınlık birikiminin önemli kalelerinden biri, iyi bilindiği gibi TIBBİYE‘dir.

  • Tıbbiye – Mülkiye – Harbiye;
    bu ülkenin sırtı yere getirliemez altın üçgeni ve de devrilemez sacayağıdır.

Ülkemizin 200 yılı aşan AYDINLANMA savaşımı ve birikimi, böylesine hatırı sayılır kuşaklar da yetiştirmiştir kuşku yok..

Bu bakımdan, özellikle Atatürk Cumhuriyeti‘nin 1 yüzyıla yaklaşan 90 yıllık yaşantısı ile de iyi kötü deneyimlenen demokratik hak ve özgürlükler rejiminden,
Cumhuriyetin bizi uygarlaştıran temel kazanımlarından geri dönülmesi olanaksızdır.

Tüm siyasal iktidarların ve potansiyel kadroların bu tarihsel gerçeği
“mutlak bir verili sabit” olarak içlerine sindirmeleri gerekmektedir.

Tersine çabalar boşunadır ve dayatmacılar en büyük bedelleri ödeyeceklerdir.
Tarihsel öğreti böyle kaydediyor..

  • Türkiye Cumhuriyeti, Büyük Atatürk‘ün şaşmaz öngörüsü ile
    TÜRK GENÇLİĞİNİN EMİN ELLERİNDEDİR.

Türkiye Psikiyatri Derneği üyesi meslektaşlarımızı bu tarihsel değerdeki “uyarı” ları nedeniyle gönülden kuyluyoruz.

Bu basın açıklaması ile RT Erdoğan Hükümetine, AKP’lilere ve iç -dış yandaşlarına dönük bu uyarıyı bütünüyle benimsiyoruz.

Üstad Pir Sultan‘ın gönüllere ferahlık veren ders gibi sözleriyle bağlayalım :

  • Demiri demirle dövdüler;
  • Biri sıcak diğeri soğuktu!
  • İnsanı insanla kırdılar;
  • Biri aç diğeri toktu… Pir Sultan Abdal

Kolay gelsin Türkiye!
Bu zorlukları da aşarak uygarlık yolunda ilerleyeceğiz.
Türkiye Cumhuriyeti sonsuza dek özgür ve bağımsız, başı
dik ve onurlu yaşayacak..

“Uyarı metni” aşağıda..


Sevgi ve saygı ile.
9.6.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==================================

Türkiye Psikiyatri Derneği’nden: “Hükümete Uyarı” Basın Açıklaması
2 Haziran 2013,  http://www.psikiyatri.org.tr/news.aspx?notice=1140

Türkiye Psikiyatri Derneği Silahlanma Koşullarını Tartışan Tasarıya Tepki Gösterdi!

6 gün önce Taksim Gezi Parkı’ndaki ağaçların alışveriş merkezi yapılması amacıyla kesilmesi ile başlayan ve tüm ülkeye yayılan protesto ve eylemler;

– insanların, devletin kendi yaşam tercihlerine müdahale edişine,
– hükümetin kendi politik inançları doğrultusunda tüm toplumun
yaşam tarzını düzenlemek çabalarına,

– ülkenin bütün ağaçlarının, derelerinin tepelerinin, hayvanlarının,
tüm doğa varlığının daha çok ‘kazanç’ uğruna yok edilişine ve

– Türkiye’nin doğusundan batısına silahlarla, insansız hava araçlarıyla, bombalarla, tomalarla, biber gazlarıyla, tazyikli sularla halka yapılan zulümlere, verdikleri bir yanıttır.

  • Demokrasilerde hükümetler yalnızca kendisini seçenlerin, destekleyenlerin değil tüm halkın, tüm Ülkenin yararını göz önünde tutmak zorundadır.
    İktidarlar, yurttaşlarının kendilerine biat etmesini talep edemez;
    tam tersine halkın istemlerini demokratik yollarla dile getirmesini
    desteklemekle yükümlüdür.

Türkiye Psikiyatri Derneği olarak ülkemizde son yıllarda yaşanan her olumsuz gelişmenin izlemcisi olmaya çalıştık.

* Bilge Köyü’ndeydik,
* Uludere’deydik,
* Reyhanlı’daydık.

Tüm travma mağdurlarının ve arkada kalanların yaralarını sarmaya,
seslerini duyurmaya çalıştık.

  • Uygulanan vahşi neoliberal politikaların insan ruhunda açtığı yaraları anlatmaya çalıştık, depresyonun giderek tüm insanları saran bir hastalık olduğunu ve bunun yaşam koşulları, çalışma koşulları, barınma koşulları ile ilişkisini ortaya koyduk.

Dereleri, köyleri, yaşam alanları yok edilen insanların yasına ortak olduk.

Ülkemizde giderek yoksulların daha yoksul, varsılların daha varsıl olmasının açtığı yaraları, adaletsiz gelir dağılımını, sosyal dışlanmayı, ayrımcılık yapılışını anlatmaya çalıştık.

  • Kadınların tecavüz sonunda oluşan fetüsleri doğurmak zorunda bırakılmasından, kaç çocuk doğuracakları gibi bedenleri konusunda en temel kararlarının yasalarla düzenlenmesine itiraz ettik.

Bu ülkenin sokaklarında her gün öldürülen kadınların öldürülme nedenlerinin erkeklerin bozuk ruh sağlığı olmadığını, ruhsal tedavilere değil kadın erkek eşitliğinin gerçek anlamda inşası için, kadınların daha çok eğitim almasını, güvenceli işlerde çalışmasını, sosyal statülerinin geliştirilmesini, kendi yaşamları konusunda kararları kendilerinin alması gerektiğini savunduk.

  • Sağlıkta dönüşüm sistemiyle hastaların ‘hasta’ olmaktan çıkarılıp ‘müşteri’ olmasına, paraları kadar sağlık hizmeti alabilmelerine karşı sesimizi yükselttik.

Barışı sağlamak adına, silahların susmasının öncelikli olduğunu ama yeterli olmadığını, birbirimizle, geçmişimizle yüzleşmeyi, ortak bir toplumsal bellek oluşturmak için çalışmak gerektiğini söyledik.

Sivil silahlanmaya karşı koymaya çalıştık.

Tüm Dünyada, her coğrafyada yüzyıllardır sosyal yaşamda alkollü içecek tüketiminin ruhsal hastalık, bağımlılık olarak kabul edilemeyeceğini söyledik. Alkol bağımlılığı gelişmesinin önlenmesine dair yapılan yasal düzenlemelerin Türkiye’deki
alkol bağımlılığı gelişme oranları ile ilişkisiz olduğu, burada da ‘orantısız şiddet’ kullanıldığını, kamusal alanlarda kendi kültürümüzde yerleştiği şekliyle kırlarda,
dere kenarlarında, pikniklerde, deniz kenarında alımının kısıtlanmasının alkol kullanım bozukluklarının gelişimi ile ilişkisiz olduğunu ve sözde toplum ruh sağlığı gözetilerek muhafazakârlığa kılıf bulunduğunu söyledik.

İnsanlık tarihi boyunca hemen her coğrafyada, her toplumda var olan eşcinselliğin
bir ruhsal hastalık olmadığının altını kezlerce çizdik. Meclis duvarlarından yükselen ve eşcinsel insanların varlığını tanımayan, hastalıklı olarak gören her sese karşı eşcinselliğin 40 yıldır uluslararası ve ulusal hekim örgütlerince heteroseksüellik gibi sağlıklı bir durum olarak kabul edildiğine ilişkin bilimsel açıklamalarda bulunduk. Eşcinsellerin, biseksüellerin, transseksüellerin ruh sağlığını bozan şeyin ayrımcılığa uğramaları olduğunu ve hükümetlerin bu ayrımcılığı azaltacak yasal düzenlemelerle sorumlu olduğunun altını çizdik. Tıpkı alkollü içeceklerin kullanımında olduğu gibi sahte, geçersiz, güncel olmayan bilimsel açıklamalarla yükselen muhafazakâr anlayışın dayatılmasını ve eşcinsellerin yok sayılmasını, en temel insani haklarını kullanmalarının kısıtlanmasını kınıyoruz.

Bugüne dek bu ülkenin psikiyatristleri olarak biz yukarıda saydığımız ruhsal yaraları tedavi etmeye, yaralananlara şifa bulmaya çalıştık;

artık hükümeti uyarıyoruz...

Tıpkı en yakınında, en sevdiği annesinden babasından gelen fiziksel şiddetin çocuğun ruh sağlığına açtığı onulmaz yaralar gibi,

  • kendi hükümetinin kendi yöneticilerinin
    kendi halkına açtığı bu savaşın yara izleri kapanmayacaktır.

Bugün ülkenin tüm kentlerinden yükselen

– insanları kör eden,
– kalp krizi geçirten,
öldüren biber gazlarının,
– insanların kemiklerini un-ufak eden basınçlı suların

yaraladığı şey yalnızaca beden değildir.

Ve ruhsal yaraların izleri, beden iyileştikten sonra kimi kez ölene dek insanları etkiler.

Biz psikiyatristler bu yaraları kapatamayacağız.

HÜKÜMETLER;

adil yönetimi vaad ettikleri yurttaşlarının istemlerini tıpkı biz psikiyatristlerin yaptığı gibi dinlemeli, dertlerini anlamaya çalışmalıdır;

kendisine yükselen itirazları biber gazları ve basınçlı sularla bastıramaz,

KENDİ YURTTAŞLARINA SALDIRAMAZ! 

2 Haziran 2013
TÜRKİYE PSİKİYATRİ DERNEĞİ

Ankara Tabip Odası’ndan Yaralı Taksim Direnişçilerine Gönüllü Sağlık Hizmeti

Dostlar,

Bizim de üyesi olduğumuz Ankara Tabip Odası, Taksim Gezi Parkı direnişi ile ilgili olarak yaralanan ve sağlık hizmeti alma gereksinimli olan yurttaşlarımız için hekimlerin gönüllü olarak hizmet vereceği revirler belirledi..

Odamızın duyurusu aşağıda..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 7.6.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net 

================================= ATO_logosu

 

 

Değerli Meslektaşımız,

Yaralı yönlendirmek isterseniz kullanabilmeniz amacıyla Ankara’da kurulan revirlerin adres-telefon bilgileri aşağıdaki gibidir. Bütün olanaklarınızı kullanarak göstericilerle paylaşmanız dileğimizle. 

Ankara Tabip Odası  Yönetim Kurulu 

REVİR ADI

REVİR ADRESİ

TEL

Mimarlar Odası

Konur Sok. No:4/3 Kızılay

4178665

Çankaya Belediyesi Yeni Hizmet Binası

Sakarya Cad. Zabıta Noktası

Dr. Aytuğ Balcıoğlu

Cep: 0533 3466902

Dişhekimleri Odası

Yüksel Cad. 34/9 Kızılay (2. Kat, Asansör var)

4359016

Nazım Hikmet Kültürevi

Karanfil Sk No:58

417 56 59

Not: Revirlerin Koordinasyonunu sağlayan hekimlerin isimleri aşağıdadır. Dr. A. Selçuk Atalay, Cep: 0532- 325 96 40 Dr. Hande Arpat, Cep: 0536-845 83 50

Bilgi notu                                :

Değerli Meslektaşımız,

İstanbul Taksim’de Gezi Parkı’na yapılan keyfi polis müdahalesi sonrasında
ülke geneline yayılan kitlesel protesto olaylarında, demokratik hak arayışında bulunan yurttaşlarımıza yönelik haksız ve orantısız bir polis şiddeti uygulanmaktadır.

Bu kapsamda şiddete maruz kalan ve gelinen noktada sayısı binlerle ifade edilebilecek yurttaşımız, hemen her gün özel ya da kamu sağlık kuruluşlarının acil servislerine başvurmakta, hem sağlıklarına kavuşmak adına ihtiyaç duydukları tıbbi yardımı beklemekte, hem de maruz kaldıkları şiddete karşı sonraki süreçte gerçekleştirecekleri hak arayışları için sağlık durumlarının belgelenmesini / kayda alınmasını
talep etmektedirler.

Nitekim basın-yayın organlarında da yer aldığı üzere, yurttaşlarımıza yönelen haksız ve orantısız polis şiddeti konusunda, gerek merkezi düzeyde İçişleri Bakanlığı tarafından, gerekse yerel düzeyde ilgili valilikler ve Cumhuriyet savcılıkları tarafından ön soruşturma ve inceleme işlemleri de başlatılmıştır.

Öte yandan birçok yurttaşımız da, haklarında tesis edilip sürmekte olan yakalama ve gözaltı süreçleri kapsamında bizzat polis memurları eşliğinde sağlık kuruluşlarına getirilebilmekte ve hekimlerimizden, 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu kapsamında bu kişilerin tıbbi durumlarının belgelenmesine / kayda alınmasına yönelik işlemlerinin gerçekleştirilmesi talep edilmektedir.

Hekimlerimizin, bu süreçlerde hukuksal anlamda dikkate alması gereken kimi hususları aşağıda dikkatinize sunmak isteriz;

* Şiddete maruz kalan yurttaşlarımızın tıbbi kayıtlarının sürmekte olan veya olası
adli süreçlerde, ayrıca bizzat şiddete maruz kalan kişi tarafından devamında gerçekleştirilecek hak arama çabasında, doğrudan bir kanıt niteliği taşıyacağı,

*Bu nedenle söz konusu tıbbi kayıtların gerçeğe aykırı ve / veya eksik biçimde tutulmasının öncelikle ilgili hekimler açısından ciddi hukuksal yaptırımları
gündeme getirebileceği ve “delil karartma” olarak nitelenebileceği; nitekim bu konuda 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu, Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi ve TTB Disiplin Yönetmeliği‘nde kesin kural ve yaptırımların bulunduğu,

*Şiddete maruz kalan kişinin sağlık durumuna dair tıbbi bulgular ve değerlendirmeler yanında, o kişinin anamnezinin de söz konusu tıbbi kayıtlar kapsamına dahil olduğu
ve ayrıca kanıt niteliği taşıdığı; bu nedenle o kişinin ya da bilinci kapalı ise
onu sağlık kuruluşuna getiren veya ona refakat eden kişilerin olaya ilişkin verdiği bilgilerin ve yakınmaların da titizlikle kayda geçirilmesi gerektiği,

*Eğer şiddete maruz kalan kişinin sağlık durumunun ciddiyeti, onun sağlık kuruluşunda yatarak tedavisini ve izlemini gerekli kılıyorsa, yürürlükteki mevzuat ve meslek kuralları açısından bu konuda yetkinin mutlak olarak hekimde olduğu; nitekim polis memurlarının o kişiyi ilgili hekimin yazılı onayı ve oluru olmaksızın sağlık kurumundan çıkartamayacağı,

*Şiddete maruz kalan kişinin muayenesinde hasta-hekim ilişkisinin mahremiyetine ayrıca özen ve dikkat gösterilmesinin gerektiği, nitekim o kişi polis memurları eşliğinde (refakatinde) ve “şüpheli” sıfatı ile getirilmiş olsa bile, hekimin o kişi ile polis memurları mekanda bulunmaksızın görüşmesinin ve muayene işlemini gerçekleştirmesinin
yasal ve meslekseli bir gereklilik olduğu, nitekim polis memurlarının muayene işlemi sırasında muayene odasında bulunamayacağı, gerek duyulan güvenlik önlemlerinin ölçülü biçimde ve ancak dış mekan kapsamında alınabileceği,

*Şiddete maruz kalan kişi hakkında tutulan tıbbi kayıtların ve kişinin talep ettiği
tıbbi raporun onaylı bir örneğinin, bizzat o kişiye elden tesliminin yasal bir zorunluluk olduğu unutulmamalıdır.

Değinilen bütün bu kural ve gerekliliklere aykırı bir durum, istem ya da zorlama ile karşılaşan hekimlerimiz, mutlaka konuyu bir tutanağa bağlamalı, birlikte mesai yaptıkları sağlık meslek mensuplarının tanıklığını da sağlamalıdırlar.

Söz konusu tıbbi süreçlerde, polis memurlarından ya da başkaca kişi ve makamlardan gelebilecek her türlü keyfi ve haksız müdahale durumunda, Ankara Tabip Odası Şiddet Bildirim Hattına ( 0530 5667575) bildirimde bulunulduğu takdirde, hekimlerimize gerekli hukuksal destek Odamız avukatları tarafından
derhal sunulacaktır.

Demokrasi ve özgürlük talepleri ile yurttaşların tüm ülkede yürüttüğü protestolarda emeğini sakınmayarak, özveri ile halkın yanında olan tüm meslektaşlarımıza
ve tıp öğrencilerine teşekkür ediyoruz.

Saygılarımızla,

DÜNYA TABİPLERİ BİRLİĞİ Başkanından Başbakan Erdoğan’a Mektup

Dostlar,

Türk Tabipleri Birliği (TTB), Dünya Hekimler Birliğ’ne (WMA- World Medical Association) başvurarak Başbakan RT Erdoğan’a bir mektup yazılmasını ve
basın açıklaması ile çağrıda bulunulmasını sağladı.

Bu metinleri aşağıda sunuyoruz.
Bizim de meslek örgütümüz olan TTB’ye teşekkür edeirz bu anlamlı çabaları için.
(http://www.ttb.org.tr/index.php/Haberler/dtb-3845.html, 5.6.13)

Umarız siyasal iktidara sağduyu egemen olur ve serinkanlılıkla değerlendirilir.

Metnin özgün biçimini İngilizce olarak görmek için pdf dosyası erişkesi (linki) aşağıda..

WMA_Letter_to_RTErdogan

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 6.6.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=====================================

DÜNYA TABİPLERİ BİRLİĞİ Başkanından Başbakan Erdoğan’a Mektup

WMA

 

 

 

 

 

 

Sayın Recep Tayyip Erdoğan,

Başbakanlık,
06573 Ankara, Türkiye
Faks: +90 (312) 422 1899
E-mail: ozelkalem@basbakanlik.gov.tr
4 Haziran 2013

Sayın Başbakan Erdoğan,

Size bu mektubu tüm dünyada milyonlarca hekimi temsil eden ve ülkelerin
tabip birliklerinin küresel federasyonu konumundaki Dünya Tabipleri Birliği (WMA) adına yazıyorum.

Hastalar ve hekimler adına hareket eden WMA’nın amacı, tüm insanların mümkün olan en üst düzey tıbbi bakım, etik, eğitim ve sağlıkla ilgili insan hakları standartlarına ulaşmasıdır. Bu çerçevede WMA örnek uygulamaların, tıp etiğinin ve tıpta
hesap verebilirliğin uluslararası ölçekte yaygınlaştırılmasında temel rol oynamaktadır. Ayrıca kuruluş, tüm dünyada risk altındaki hekimlere destek vermektedir.

Bu mektubun amacı, 27 Mayıs günü İstanbul Taksim Gezi Parkı’nda barışçı biçimde başlayan gösterilerle ilgilidir. Türk Tabipleri Birliği (TTB) göstericilere karşı uygulanan kaygı verici ölçülerdeki aşırı şiddete dikkatimizi çekmiştir.
TTB tarafından verilen bilgilere göre ayrıca Ankara’da, Adana, Eskişehir ve Gaziantep gibi öbür illerde polisin göstericilere müdahalesi sonucunda yüzlerce kişi yaralanmış ve gözaltına alınmıştır. Kaynaklarımıza göre yaralanmaların büyük bölümüne basınçlı su ve gaz bombası yol açmıştır.

WMA, kalabalıkların denetiminde ya da gösterilerin önlenmesinde kullanılan
gaz bombası ve basınçlı su gibi teknolojileri şiddetle kınamaktadır. Bu teknolojiler, insan hakları ihlallerini kalıcılaştırma sonucunu verecek şekillerde kullanılmakta, kullanımda gerekenin çok ötesine geçilmekte ya da özel durumları olan
toplum kesimlerine uygulanmaktadır.

Dolayısıyla size, barışçı gösterilere karşı aşırı güç kullanımına derhal son verme, toplantı ve ifade özgürlüğü hakkını güvence altına alma çağrısında bulunuyoruz.
Ayrıca, aşırı güç kullanımı durumlarıyla birlikte, gerek göstericilere gerekse halktan kişilere kötü muamelede bulunduğu tespit edilen görevlilerin yargı önüne çıkarılması için bağımsız ve tarafsız bir araştırma yürütülmesini talep ediyoruz.

İlginiz için teşekkür ederim.

Dr. Cecil Wilson
Dünya Tabipleri Birliği Başkanı


DÜNYA TABİPLERİ BİRLİĞİ

Basın Açıklaması

5 Haziran 2013

WMA,
TÜRKİYE’DEKİ YETKİLİLERİ AŞIRI GÜÇ KULLANIMINA SON VERMEYE ÇAĞIRDI

Dünya Tabipleri Birliği (WMA) Türkiye’deki yetkililere barışçı gösterilere karşı aşırı güç kullanımına derhal son verme, toplantı ve ifade özgürlüğü hakkını güvence altına alma çağrısında bulundu. WMA ayrıca aşırı güç kullanımı durumlarıyla birlikte, gerek göstericilere gerekse halktan kişilere kötü muamelede bulunduğu saptanan görevlilerin yargı önüne çıkarılması için bağımsız ve tarafsız bir araştırma yürütülmesini istedi.

WMA Başkanı Dr. Cecil Wilson tarafından Başbakan Erdoğan’a iletilen mektupta ifadesini bulan müdahalesi, Türk Tabipleri Birliği’nin istemi ile gerçekleşmiştir.

Daha fazla bilgi için:

Dr. Cecil Wilson
WMA Başkanı
1 407 647 1461 (iş)
1 312 543 1173 (cep)

Dr. Otmar Kloiber
WMA Genel Sekreteri
+33 4 50 42 6757 (iş)
+33 6 73 90 7686 (cep)

Direnişin Utanç Veren Tablosunu AKP’ye Esefle Sunuyoruz : Acil Can Güvenliği İstiyoruz!

Dostlar,

Aşağıdaki utanç tablosunu;

AKP hükümetine ve Başbakan RT Erdoğan‘a esefle sunuyoruz..

Bu saniyeden başlayarak, tek 1 kişinin bile burnunun kanamayacağı biçimde
ülke genelinde can ve mal güvenliğinin sağlanmasını istiyoruz..

  • Rize’deki ADD Şubemiz ve orada kuşatılan 60 dolayındaki insanımız
    başta olmak üzere..

Yapamayacaksanız bırakın gidin..

Türkiye çaresiz ve size mahkum asla değildir!

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 6.6.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=====================================

Türk Tabipleri Birliği ‘Taksim Direniş’inin Bilançosunu Açıkladı
http://www.ttb.org.tr/index.php/Haberler/veriler-3842.html, 5.6.13

TTB_logosu
Türk Tabipleri Birliği (TTB) Taksim Gezi Parkı eylemleri ve sonrasında ülke geneline yayılan eylemlerde polisin uyguladığı şiddet sonucu;

– Yaralananların sayısının 43’ü ağır, 4 bin 177 olduğunu,
– 2 kişinin de yaşamını yitirdiğini açıkladı.

Taksim_Gezisi_Eylemleri_sehitleri.5.6.13TTB’nin Tabip Odalarından ve hekimlerden elde ettiği verilere göre, 4 Haziran 2013 Salı günü saat 21.00 itibariyle eylemlerde polisin uyguladığı şiddet sonucu

  • 43’ü ağır, 4 bin 177 kişi yaralandı.

Göstericilerin Sağlık Durumları-Tabip Odaları ve Hekimlerden Derlenen Veriler

05 HAZIRAN 2013

2 kişinin yaşamını yitirdiği, 2’si Ankara’da, 1’i Eskişehir’de 3 kişinin durumunun kritik olduğu, 15 (ağır / kırıklı) kafa travması ve 10 kişinin gözünü yitirdiği bildirilen verilere göre İstanbul’da 1505, Ankara’da 1088, İzmir’de 800, Adana’da 117, Eskişehir’de 300, Muğla’da 50, Bursa’da 2, Balıkesir’de 155, İzmit’te 10, Antalya’da 150 yaralı bulunuyor.

Türk Tabipleri Birliği olarak Taksim Gezi Parkı eylemleri ve sonrasında
ülke geneline yayılan eylemlerde hemen tümü polisin uyguladığı şiddet sonucu oluşan sağlık sorunlarını Tabip Odalarımız ve meslektaşlarımızın ilettiği verilerden
derlemeye çalışıyoruz.

4 Haziran 2013 Salı saat 21:00 itibarıyla elde ettiğimiz veriler aşağıdadır.
Günlük olarak verileri yenilemeye çalışacağımızı da belirterek kamuoyuna saygılarımızla iletiriz.

Türk Tabipleri Birliği
Merkez Konseyi

Toplam  Yaralı Başvuru

Ağır yaralanma

(yoğun bakım dahil)

Ölüm

Açıklamalar

İstanbul

1505

(880 hastane +
625 gönüllü revirler)

12

1

Yatan 26

Yoğun bakım 5,

Hayati tehlike 2 (kafa travması)

5 kişi kör olmuş.

Ankara

1088

(788 hastane +
300 gönüllü

revirler )

19

(6 kafa travması,
3 görme kaybı),

1 kişi durumu kritik)

İzmir

800

2

Antakya

Veri gelecek

1

Adana

117

5

5 kafa travması

Eskişehir

300

3

2 yoğun bakım,
1 kafa travması

Muğla

50

1

1 Görme kaybı riski

Mersin

Veri gelecek

Denizli

Malatya

Bursa

2

Kafa travması,

Balıkesir

155

Amasya

Erzurum

Sivas-Erzincan

Trabzon

Bartın

Diyarbakır

Zonguldak

Samsun

Veri gelecek

Kocaeli

10

Tekirdağ

Manisa

Antalya

150

1

1 kişi gözünü kaybetmiş.

Mardin-

Batman

Çanakkale

Veri gelecek

afyon

Edirne

Çanakkale

Bolu

Çorum

Aydın

– 12 ilde yaralılar olduğu bildirildi (Mersin, Antakya, Çanakkale rakamları bildirilecek).

Toplam 4177 kişi yaralı olarak başvurdu.

2 Kişi yaşamını yitirdi.

43 Ağır yaralı var.

– 2’si Ankara’da, 1 Eskişehir’de 3 kişinin durumu kritik.

– 15 (Ağır/Kırıklı) Kafa Travması.

10 Kişi gözünü yitirmiş durumda.

Sağlık Açısından Biber Gazı – Öbür Kimyasallar ve İdare’nin Sorumluluğu


Sağlık Açısından Biber Gazı – Öbür Kimyasallar ve İdare’nin Sorumluluğu

Dostlar,

TTB (Türk Tabipleri Birliği) Toplumsal Olaylarda Güvenlik Güçlerince Kullanılan
Biber Gazı vb. Kimyasallar hakkında bir bilgi notu yayımladı.

Bu kimyasalların olası (potansiyel) sağlık sakıncaları ve alınabilecek pratik önlemlere yer verilmekte yazıda.

5 sayfalık bilgi notu aşağıda pdf olarak sunulmaktadır. Bu not,

KİMYASAL SİLAHLAR GÖSTERİ KONTROL AJANLARI” (TTB yayını 2011)
adlı kitaptan alınma..

biber_gazi_vd.bilgi_notu.TTB

  • Hemen belirtelim ki, gözlere limon damlatmayı doğru bulmuyoruz.

Limon suyunda sitrik asit vardır ve bu kimyasal zayıf bir asittir.

Oysa beden sıvılarının pH’sı nötre çok yakın çok dar bir aralıktadır.

Göze, deriye, mukozalara bir kimyasal değinim (temas) olduğunda o maddenin
asidik ya da bazik yapılı oluşuna bakarak tersi özellikte kimyasal kullanılarak
-düz mantıkla- nötralizasyon yapmak tıbbi hatadır (malpraktistir).

İlk kimyasalların olumsuz etkilerine, üstelik de zedelenmiş dokuda 2. kez yeni kimyasalla daha da çok ve kalıcı – öldürücü olabilecek zarar verilebilir.

Yapılabilecek, yapılması gereken; olanak ölçüsünde ortamdan hızla uzaklaşmak ve
tercihan bu sırada ya da ilk fırsatta gözleri bol suyla ve 15 dakika kadar yıkamaktır.
Bu sırada -ve sonrasında- özellikle kornealara bastırarak ovuşturma yapılmamalıdır.
Güneşli ve karlı havalarda uygun güneş gözlüğü takılarak fotofobiden korunulabilir.

Gözleri tümüyle kapayan yüzücü gözlüğü kullanmak işe yarar bir önlem olabilir.

Doğallıkla en insancıl ve sağlıklı – güvenli olanı ise, Kolluğun (Polis, Jandarma, özel güvenlik vd.) bu tür ciddi sakıncaları olabilecek yöntemleri harcıalem kullanmamasıdır.

Unutulmamalıdır ki;

Kolluk, İdare Hukuku bakımından orantılı güç kullanmak zorundadır:

1. Eldeki olanaklar (elverişli araçlar) sıralanacak,

2. En hafifinden başlanacak

3. Olayın durumuna göre en az dozdan başlanarak orantılı kullanılacaktır.

biber_gazi

Bu kuralların dışına çıkmak, Kolluğu ve de sıralı Amirlerini yasal olarak zincirleme (müteselsil) sorumlu kılar. Yasa dışı buyruk verenler ve uygulayanlar ileride
polis ses kayıtlarından, güvenlik kameraları ve öbür görsel belgelerden
ortaya çıkarılabilir.

Zarar gören yurttaşlar, Türkiye Barolar Birliği’nin (TBB) yaptığı gibi,
sağlık raporlarıyla suç duyurusunda bulunabilir, ceza ve giderim (tazminat) davaları açabilirler. Dava dilekçesi içeriği, TBB davasındaki gibi olabilir.

İdarenin her türü işlem ve eylemi, hukuk devletinde Anayasa gereği yargı denetimine bağlıdır (md. 125). Bu bağlamda İdare, yurttaşlara ve çevreye verdiği zarar ziyanı gidermekle (tazmin etmekle) yükümlüdür. Yine İdare, neden olduğu zarar ve ziyanı tazmin ettikten sonra, buna neden olan “kusurlu” kamu görevlisine rücu etmek ve ödediği tazminatı kusuru ölçüsünde bu kişilerden (Kolluk!) istemek zorundadır.

Bir somut örnek olmak üzere;

Yasal gösteri hakkını kullanan yurttaşlardan öğretmen ve Eğitim İş Sendikası
Genel Başkanı Sayın Veli Demir’in kırılan 3 kaburgasının ve içine düştüğü yaşamsal tehlikenin (iç kanama riski!) hesabını kim(ler) verecektir??

Niçin uygar Batı ülkelerinde toplumsal olaylarda göstericilerden çok daha fazla polis yaralanmaktadır??

Bu zulüm böyle sonsuza dek gitmez.. Pir Sultan‘ın yüzlerce yıl önce yazdığı ve
yüzlerce yıldır da hep doğrulandığı üzere;

Yürü bre Hızır Paşa  
Senin de çarkın kırılır  
Güvendiğin padişahın  
O da bir gün devrilir  

Nemrut gibi Anka n’oldu  
Bir sinek havale oldu  
Davamız mahşere kaldı  
Yarın bu senden sorulur  

Şah’ı sevmek suç mu bana  
Kem bildirdin beni Han’a  
Can için yalvarmam sana  
Şehinşah bana darılır  

Hafid-i Pelgamber’im has  
Gel Yezid Hüseyn’imi kes  
Mansur’um beni dara as  
Ben ölünce il durulur  

Ben Musa’yım sen Firavun  
İkrarsız Şeytan-ı lain  
Üçüncü ölmem bu hain  
Pir Sultan ölür, dirilir

*********************

Başbakan, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esat‘ı yakın süre önce bağrına basarak “Kardeşim – Biraderim Esat” diyordu. Hatta ortak Bakanlar Kurulu toplanıyor,
sınırların kaldırılmasından söz ediliyordu! BOP kapsamında balans ayarından sonra
birden bire “Kardeşim Esat”, “Kanlı diktatör Eset” (İngilizce söylenişi ile!) oluverdi?

Son olaylarda yurt genelinde kendi insanına kendi güvenlik güçleriyle böylesine
hukuk dışı ölçüsüz şiddet kullanarak Başbakan hangi sıfatları hak ediyor acaba??

TTB verileriyle 20’si ağır olmak üzere binlerce yaralı ne demektir?

Öğrenebildiğimiz kadarıyla en az 1 de ölüm vardır.
Daha önce de biber gazından ölen, ağır yaralanan ve engelli kalan
yurttaşlarımız olmuştu..

Bu sitede, 1 Mayıs 2013 günü biber gazı kapsülü ile kafası kırılan 16 yaşındaki Dilan vesilesiyle yazdığımız makalede suç duyurusunda da bulunmuştuk..
Cumhuriyetin savcıları görmediler mi, okumadılar mı??
(Dilan’ın Gaz Bombası ile Kırılan Kafası ve Demokrasi’nin Boğulması..  
http://ahmetsaltik.net/dilanin-gaz-bombasi-ile-kirilan-kafasi-ve-demokrasinin-bogulmasi/)

  • Bu davranışlar İNSANLIĞA KARŞI SUÇTUR ve
    ZAMAN AŞIMI SÖZ KONUSU DEĞİLDİR!

Herkese ama herkese anımsatmak isteriz..

Sonuç olarak :

  • Siyasal iktidar artık gidicidir.. Uzatmaları oynamaktadır.
  • Bu arada atılacak içtenlikli olmayan uzlaşıcı adımlara kanmamak gerekir.
  • Kışkırtmalara kapılmadan, örgütlü halk yığınlarına bilinçli önderlik yaşamsaldır.

İktidar keşke edebiyle çekilebilse, bu toplum çok da bağışlayıcıdır.

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 4.6.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Dr. Mustafa Şerif Onaran’ın ardından


Dostlar
,

Değerli büyüğümüz, meslektaşımız Dr. Mustafa Şerif Onaran‘ı yitirdik.

87 yaşında bir yaşam bilgesiydi. Çayyyolu Hekimköy’deki evinde, NÜSED (Nükleer Tehlikeye Karşı Barış Ve Çevre İçin Sağlıkçılar Derneği) Genel Kurul, Yönetim Kurulu (bizim 2. başkan olduğumuz yıllarda) toplantılarını yapardık. Eşi Prof. Dr. Leziz Onaran NÜSED Genel Başkanı, sonra Doç. Dr. Özen Aşut‘a devrederek
onursal genel başkan idi.

Dr. Onaran çok başarılı bir Mide – Bağırsak Sistemi (Gastroenteroloji) Cerrahı idi ve Türkiye Yüksek İhtisas Hastanesi‘nde şef idi. Asker hekimlikten Binbaşı iken ayrılmıştı. Atatürk aşığı idi, şiir – edebiyat üstadı idi hekimliğinin yanı sıra..

Bizleri ileri yaşına karşın, bastonuna dayanarak kapıda tek tek karşılar ve uğurlardı sevecen bir konukseverlikle.

Ardından, değerli dostu – dostumuz Atilla Aşut aşağıdaki dizeleri kaleme aldı BirGün gazetesinde.. Eşi de e-ileti ile bilgi verdi.. Sağolun AŞUT dostlar..

Başınız sağolsun Leziz hocam ve Dr. Mustafa Şerif Onaran dostları..

Sevgi ve saygı ile.
28.5.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==============================================

Image processed by CodeCarvings Piczard ### FREE Community Edition ### on 2013-05-23 07:54:15Z | http://piczard.com | http://codecarvings.com

 

 

 

 

(İzmir 1927 – Ankara 24.5.2013)

Dr. Mustafa Şerif Onaran’ın ardından..

 

Atilla AŞUT
BİR GÜN Gazetesi, 27.5.13

PortresiŞu satırları, henüz mürekkebi kurumamış,
19 Mayıs 2013 Pazar günkü günlüğümden aktarıyorum:

“Öğleden sonra saat ikide Mustafa Şerif Onaran’ı aradım. Uzun süredir göremiyordum O’nu. Etkinliklere de gelmiyordu. Hatta, “Ankara Öykü Günleri”nin bir oturumunda konuşmacı olduğu halde toplantıya katılmamıştı. BirGün’de yarın çıkacak yazımda onun da adı geçiyordu. Hem durumunu öğrenmek, hem yazıyı haber vermek için telefon ettim. Sesi hayli yorgun ve derinden geliyordu. Ne zaman kendisine telefon açsam, hep şen şakrak konuşur, espriler yapardı. İlk kez neşesiz ve isteksiz gördüm O’nu. ‘Bir süredir hastayım. Toparlanamadım henüz. Öykü Günleri’ne de o yüzden gelemedim.
Oysa İlhan Tarus’un öykücülüğü üzerine konuşacaktım. Yaşlandık be Aşut!
Evden pek çıkmıyorum. Kendimi halsiz, güçsüz hissediyorum.’
 dedi.

Mustafa Şerif Onaran, bilgisayarla barışık bir yazar değildir. Siyah Beyaz gazetesinin Kültür-Sanat editörlüğünü yaptığım günlerde, işlek el yazısıyla yazılmış köşe yazılarını getirirdi her hafta. Gazetenin bir kuralı vardı:

Yazıların e-posta yoluyla ya da disketle gönderilmesi gerekiyordu. Ama Mustafa Bey’in durumunu bildiğimizden, kendisine ayrıcalık tanımıştık bu konuda.

Aradan yıllar geçti, Dr. Mustafa Şerif’in daktilo alışkanlığı değişmedi. Kıyı dergisinde yayımlanan bir yazımda, “Daktilodan Vazgeçmeyenler” dizelgesinde anmıştım adını. Hâlâ da öyledir. Yazılarını önce elle yazıp sonra daktiloya çeker, yayıncılara postayla gönderir. Telefonda söyleşirken, Onaran’ın aşırı yorgunluğunu biraz da buna bağlamıştım. ‘Dergi yazıları yoruyor olmalı sizi?’ dedim. ‘Yooo’ diye yanıt verdi,
Tam tersine, dinleniyorum yazarken. Onlar da olmasa, kendimi büsbütün boşlukta sanacağım. Yazılar bir bakıma yaşama tutunmamı sağlıyor…’

Rahatsızlığı dolayısıyla konuşmayı kısa tuttum. ‘Aradığın, sesini duyduğum için mutlu oldum, sağ ol’ dedi bitirirken. Ben de kendisine sağlık ve esenlik dileklerimi yineledim…”

Bu satırları “Yazıevi Günlüğü”ne düştükten dört gün sonra Dr. Mustafa Şerif Onaran’ın ölüm haberi geldi…

* * *

Kimi kişilere ölümü konduramazsınız! Yaşları ne olursa olsun, öylesine yaşam doludurlar ki, sanki hiç ölmeyeceklerini düşünürsünüz. Mustafa Şerif Onaran, benim için böyle biriydi. 87 yaşındaydı ama gönlüyle de, kafasıyla da çok gençti. Sürekli yazınla-sanatla beslenen duygusal ve düşünsel dünyası O’nu hep genç kılıyordu. İlerlemiş yaşına karşın, kesintisiz “okuma uğraşı”nı yaşam biçimine dönüştürmüştü. Anadolu’nun en uzak köşelerinde yayımlanan dergileri tanıtmak; okuduğu yazılar-şiirler üstüne yorumlar, değerlendirmeler, değiniler yazmak, O’nun en büyük tutkusuydu.

Yeni yayınları, çağdaş eğilimleri, yazın alanındaki gelişmeleri hep O’nun yazılarından izlerdik. Güncel konuları, engin bilgi birikimiyle harmanlayıp tarihsel göndermelerle zenginleştirerek, içtenlikli bir deneme tadında sunardı okura. Mustafa Şerif’in yazılarını okuyanlar, her zaman yeni şeyler öğrenmiş olmanın sevincini yaşarlardı.

Şu anda 90 yaşında olan İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres‘in bir sözü hayli düşündürdü beni. Üç yıl önce bir dergiye verdiği röportajda şöyle demiş:

“Yaşımın 87 olması benim için kesinlikle bir sorun değil. Hiç kimseyi yaşıyla yargılayamazsınız. Yaşlı insanlar genç davranabilir, genç insanlar da eski kafalı olabilir. Bence bir kişiyi, kimliğindeki doğum tarihine bakarak değerlendiremezsiniz. İnsan için önemli olan, vizyonu ve enerjisidir.”

Bu sözler, Dr. Mustafa Şerif Onaran’ı düşündüğümde, daha da anlamlı geliyor bana…

* * *

Mustafa Şerif Onaran hekimdi. Ama ben O’nu daha çok “edebiyat doktoru” olarak tanımlardım. Yazarlığı hekimliğinin önüne geçmişti. Yazın bilgisi ve birikimi olağanüstüydü. Genç yaşından beri Türkiye’nin en nitelikli yazarlarıyla bir arada olmuş, özellikle Türk Dil Kurumu’ndaki Yönetim Kurulu üyeliği ve Yayın Kolu Başkanlığı sırasında ünlü yazarlarla dostluk kurmuştu. Türk Dili dergisindeki görevi de bu yakınlaşmayı pekiştirmişti. Ankara’nın eski sanat mekânları ve yazın ortamları konusunda uzmandı. Onun dergilerde ve gazete sayfalarında kalmış pek çok anı yazısı, kent belleği açısından büyük önem taşır.

“Yazar” kimliği ağır bassa da, Onaran öncelikle bir ozandı. İlk şiirleri 1944’te İstanbul dergisinde yayımlandı. Daha sonra FikirlerYücelVarlık ve Türk Dili dergilerinde sürdürdü bu uğraşını. Dönemin eleştirmenlerinden övgü de almıştı. Nitekim yanılmıyorsam 1952 yılında Yunus Nadi Şiir Ödülü’nü Azmi Tekinalp’le paylaşmıştı. Ama O, unutulmuş bir ozandı. Belki de bu yüzden, eski şiirlerini 1986 yılında kitaplaştırırken, “Unutulmuş Şiirler” adını vermeyi uygun bulmuştu.
Ne yazık ki düzyazılarının kitaplaşmasını göremedi. Son zamanlarda bu yolda kimi girişimleri olduğunu söylüyordu. Daha çok Bilgi Yayınevi’nden böyle bir beklentisi vardı. Ama yayınevinin sahibi ve yakın dostu Ahmet Küflü’nün ölümünden sonra kitap tasarısı tavsadı. Belki şimdilerde onun denemelerini, anılarını okurla buluşturmak isteyen başka yayıncılar çıkacaktır.

* * *
Ozanlığı ve yazarlığı yanında, Edebiyatçılar Derneği Başkanı olarak da değerli hizmetleri olmuştur. Özellikle Sivas kıyımının ardından düzenlediği etkinlikleri ve Sivas Kitabı’nın gerçekleşmesindeki çabalarını belirtmeliyim. Kitabın yayın sorumluluğunu O’nun önerisiyle üstlendim. Altı ay gece gündüz çalışarak, 584 sayfalık dev bir yapıt koyduk ortaya. Mustafa Şerif Onaran, bu yorucu süreçte, Dernek yönetimindeki kimi olumsuz yaklaşımlara karşın, özendirici ve yüreklendirici tutumuyla hep yanımda oldu.

Onun yazın alanındaki çabaları saymakla bitmez. Bir dönem TRT 2’de Talât Sait Halman ve Erendiz Atasü ile birlikte sundukları “Sözün Büyüsü” izlencesinin tadı hâlâ damağımızdadır. Son yıllarda Milli Kütüphane salonunda ve Cer Modern’de Rüştü Asyalı ve Berin Ötenel’le yaptığı tematik “Şiir Günleri”nin de hayli tiryakisi olduğunu biliyorum.

Mustafa Şerif Onaran’ın saygıdeğer eşi Prof. Dr. Leziz Onaran’la NÜSHED’de (Nükleer Savaşın Önlenmesi İçin Hekimler Derneği) birlikte çalıştık. O yüzden Onaran ailesiyle çok yakın bir ilişkimiz oldu. Derneğin yayın organı Son Reçete dergisinin yayın yönetmeniydim. Dr. Mustafa Şerif’in yanı sıra, başta Orhan Asena, Behçet AysanErcan Kesal olmak üzere, NÜSHED yönetimindeki öteki yazar-hekimlerin de yazıları, şiirleri yer alırdı bu dergide. Şimdi yıllar sonra Son Reçete’nin sayılarına yeniden göz attığımda, o günlerde nükleer karşıtı eylemlerde azımsanmayacak işler yaptığımızı düşünüyorum…

* * *
Kendine özgü, yumuşak, sıcak, kucaklayıcı bir yazma biçemi vardı Mustafa Şerif Onaran’ın. Polemikten uzak durur; uzlaşmacı ve barışçı bir dil kullanırdı. Kesin yargılarda bulunmaktan ve yan tutmaktan kaçınırdı. Bu yüzden zaman zaman tartışırdım O’nunla. “Gerektiğinde yan tutmalı, eleştirel bir duruş sergilemeli yazarlar!” derdim. O da bana, kavgacı bir insan olmadığını, diyaloğa önem verdiğini söyler dururdu. Cumhuriyet Kitap’taki köşesinde sık sık çınlatırdı kulağımı. Kimi zaman tatlı takışmalarımız da olurdu. Ama Onu eleştirirken bile saygıyı elden bırakmamaya özen gösterirdim. Yazdıklarım karşısında hiçbir zaman alınganlık göstermemiştir.

Dostluğumuz, son nefesine değin sürdü…

Yazın dünyamız, O’nun ölümüyle bilge bir yazarını, koca bir çınarını daha yitirdi.
Kuşku yok ki, Yahya Kemal’in dediği gibi,

  • “Ölmek değildir ömrümüzün en feci işi, müşkül budur ki;
    ölmeden evvel ölür kişi.”

Mustafa Şerif Onaran böyle biri değildi. Dolu dolu yaşadı. Geride güzel bir ad bıraktı.
87’sinde bile yaşam doluydu. O yüzden, “her ölüm, erken ölümdür” sözü bu ölümle
bir kez daha doğrulanmış oluyor.

Sevgili dostumuzu cuma günü Kocatepe’den Cebeci Gömütlüğü’ne uğurladık.
Uğur Mumcu’nun, Tahsin Saraç’ın, Mustafa Ekmekçi’nin, Gürhan Uçkan’ın yanına…

Işıklar içinde uyusun…

* * *

Ş U T

RTE’nin dönme hızı!

ABD’ye giderken:

-“Cenevre Konferansı gibi yaklaşımlar ipe un sermektir.”

ABD’den dönerken:

-“Cenevre’yi önemsiyorum…”

A Ş U T