Dilan’ın Gaz Bombası ile Kırılan Kafası ve Demokrasi’nin Boğulması..


Dostlar
,

1 Mayıs 2013,
ülkemiz ve insanlık tarihinde yüz kızartıcı olaylara neden oldu İstanbul’da.

1977’nin kanlı 1 Mayıs’ı olmadı bereket ama, polisin boooooooooooooooooooool
biber gazı ile “boğulma sınırına” geldik.

Anamuhalefet Partisi CHP‘nin yönetici Milletvekilleri de yoğun biçimde etkilendiler, hastanelik oldular!

16 yaşındaki Dilan’ın kafasına gaz bombası rastladı ve kafatası kırıldı! Bu gaz bombasını atan polis memuru çok mu acemi acaba, biber gazı atma aygıtlarını (Canister) uygun kullanamıyor mu? Yere paralel değil, 45 derece açı ile yukarı doğru tutması gerektiğini bilmiyor mu?

Bu polisin dosyasının, eğitiminin mutlaka özenle mercek altına alınması gerek!

Nasıl oluyor da 16 yaşındaki bir kız çocuğunun kafasına kovan denk geliyor ve
kafatası gibi sağlam ve güçlü bir kemik yapıda, üstelik 16 yaşın direnci ve esnekliğiyle..
birkaç kırık-çatlak oluşuyor?? Gencecik çocuk yaşamsal tehlikeye giriyor??
Bir hekim olarak soruyoruz!

Başbakan RT Erdoğan, kamera kayıtlarından TGB’li gençlerin ve öbürlerinin
tek tek görüntü ve kimliklerinin ellerinde olduğunu söylüyor, gözdağı veriyor açıkça!

Demokratik bir ülkenin yöneticisi böyle mi konuşur?

Herhalde “ileri demokrasiler” e özgü bir tablo bu.. Henüz öğrenemedik!?

Anayasal toplantı-gösteri yürüyüşü haklarını kullanan insanlar böylelikle örtülü – açık tehdit mi edilir; bu yetki suç işleme girişiminde bulunan ve işleyenleri kanıtlamak için mi kullanılır?

Örneğin TGB’li gençler hiçbir şiddet olayına karışmadılar şimdiye dek..

Anayasa madde 34 – (Değişik: 3/10/2001-4709/13 md.)

  • Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve
    gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.  
  • Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, millî güvenlik, kamu düzeni,
    suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlâkın veya başkalarının
    hak ve özgürlüklerinin korunması  amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.
  • …….

Şimdi soruyoruz                   :

16 yaşındaki Dilan’ın kafasını kıran gaz bombasını hangi polis atmıştır?

Sakın “saptanamaz” denilmesin.. Olay yerinde mutlaka görüp – izleyen polis şefleri olduğu gibi, operasyonu merkezden yöneten Emniyet Müdürü ve Valisine dek
tüm alanları çok sayıda kamera ile yüksek çözünürlüklü ekranlarda izleyebilen,
görüntüleri kaydedebilen, odaklayıp büyütebilen, geriye sarabilen, yüz tanıyabilen..
vs. teknik olanakların varolduğunu biliyoruz.

Polislerin kasklarında kimlik numaraları vardır.
Bluetooth vb. yöntemlerle alanlarda tek tek komutlarla yönlendirilebildiklerini de biliyoruz.

Bu polisin derhal kimliği açıklanmalı ve ona talimat veren en yakın şefleri de dahil soruşturulmalıdır. Gaz bombası atmada eğitim belgesi ve / veya bilgi – beceri açığı
var mıdır, ortaya konmalıdır. İhmali – kastı olanlar mutlaka yaptırım görmelidir..

Polis Vazife ve Selahiyetleri Yasası ile Türk Ceza Yasası‘nda eyleme karşılık gelen normlar uygulanmalıdır. En azından taksirle (kasıtsız, kusurlu olarak) adam yaralama, görevde dikkatsizlik – tedbirsizlik – acemilik suçları apaçık ortadadır.

Kasıt” ögesi de elbette özenle irdelenmelidir.

Bu bağlamda Anamuhalefet partisi CHP, Hükümete (İçişleri Bakanına) soru önergesi vermeli ve Meclis Araştırması istemelidir.

Benzer olayları önlemek zorundayız.

1 Mayıs 2013’te Kolluğun (İstanbul Polisinin) orantısız ve de aşırı güç kullandığı
tartışma dışıdır ve bu eylem hukuk dışıdır, en azından görevi kötüye kullanma suçudur.

Dolayısıyla asıl nazik nokta da halkın anayasal toplantı – gösteri yürüyüşü vb.
sokak eylemlerini polisiye önlemlerle, açık faşizme kayarak önlemektir.

Bu gidişin durdurulması gerekmektedir.

Sorun göründüğünden daha derin ve çok boyutludur.

Cumhuriyetin savcıları da elbette en önce ve en hızlı biçimde bu ürkünç (vahim)
acı veren ve ülke demokrasisini – insan haklarını tehdit eden olayı soruşturmak -kovuşturmak zorundadırlar..

*****

İzmir’den dostumuz Sayın Prof. Dr. Kemal Arı (Cumhuriyet – Devrim tarihçisidir
9 Eylül Üniversitesi’nde..), insan duyarlığı ile aşağıdaki yazıyı kaleme almış..
Aşağıda, bu yazımıza ek olarak sunuyoruz.

1 Mayıs’ın sıcağı – dumanı biraz dinginleşsin diye biz bu yazımızı biraz beklettik.

  • Şimdi, bu yazımızın yetkili C. Savcılarınca “ihbar” kabul edilmesini
    ve

    yasal işlem başlatılmasını diliyoruz..

Sevgi ve saygı ile.
10.5.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

===================================

Tarih Yakanızı Bırakmaz ki? (-Lütfen Küçük Dilan! Bizi Affet!)

PROF. Dr. KEMAL ARI

Evet, işte böyle…

Tarih, ne yazık ki isteseniz de yakanızı bırakmaz!
Deseniz ki ben her şeyi unutmak istiyorum; beynimden, dağarcığımdan, belleğimden, anımsama yetilerimden silip atmak istiyorum kimi şeyleri!
İstersen dene…
Unuttum sansan bile, o gelir, yakana yapışır…
Böyle garip bir yönü var tarihin…

“1 Mayıs”ın bayram olarak kutlanmasına hepimiz çok sevinmiştik, değil mi?
Ülkemizde demokrasi adına bir adım atılıyordu. Emek, kendini bir gün de olsa gösterecek bir ortamı onca yıldan sonra yeniden yakalıyordu. Emek kutsaldır; en eski dinsel ve ahlaki değerlerden beri bu inanç gelir. Kul hakkı yiyen, ölü eti yemiş gibi sayılır… Bu nedenle, emeğe saygı, insan olmanın onurudur.
O, kendini demokratik bir ortamda gösterecek; ben de varım;
bu demokrasi denilen bilmecenin içinde ben de bir parçayım…
Beni görmezden gelemezsiniz; ben üretiyorum; tek sermayem emeğim ve
alın teri diyecek!

Ne oldu?

1 Mayıs günü, bütün ülkemize, emek dünyasına; ülkesini sevenlere; daha ileri gitmesini isteyenlere zehir oldu çıktı işte.

Küçük Dilan’ın ne suçu vardı?

16 yaşında bir kız çocuğunun kafasında bir gaz bombasının patlaması ne demek?
Vicdanım almıyor benim.

Ülkemin daha olgunlaşması, daha demokratik bir kimlik kazanmasını yürekten istiyorum. Ama bu görüntü benim içimi acıtıyor.
Ve dönüp; “Keşke yaşanmasaydı!” diyorum.
Desem ne?
Yarın bırakın bizi, çocuklarımızın, torunlarımızın önüne çıkıverecek titrek haliyle
yaşlı tarih.
Ve elindeki değneğini yere vurarak, paslı sesiyle boğuk cümlelerinin her biri kafalarda patlayacak:
Bir bayramı zehir etmenin, anlayışsızlığın; azıcık kendini öteki yana koyamamanın; tahammülsüzlüğün anlamı ne?
Değdi mi?
Bu bir utanç tablosu olarak çıkacak karşımıza.
1977 Taksim Olayları diyoruz ya; 2013 yılındaki bu kötü görüntü de sırıtarak o tarihin yanında yerini alacak…
Biz yitirdik ülke olarak ve sırıtık haliyle önyargı, kötü düşünce, sağduyusuzluk kazandı!
Geçmiş olsun Küçük Dilan! Senin acını yüreğimde hissediyorum!
Kafatasındaki kırıklar, lütfen yüreğinde unutulmaz kırıklıklara dönüşmesin!
Yine de umudunu yitirme!
Çünkü sen ve senin gibiler umudunu yitirdiğinizde;
biz geleceğe uzanacak köprülerimizi havaya uçurduk demektir…
Bizi affet; bağışla ve yine de bizlerden olgun davran!
Lütfen… Çok rica ediyorum, lütfen! (03.05.2013)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir