Kategori arşivi: Hekim Saltık

SGK ve GSS Çöküyor – Çökertiliyor…


SGK ve GSS Çöküyor – Çökertiliyor…

Dostlar,

AÜTF (Ankara Üniv. Tıp Fak.) Hastaneler Başhekimliğinden gelen ileti ve eki aşağıda..

*****

Değerli Öğretim Üyesi,

SGK tarafından 1.10.2014 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe giren
Sağlık Uygulama Tebliği (SUT) değişikliği, SGK ile anlaşmalı tüm hastanelerde olduğu gibi Hastanelerimizde de kimi işlemlerin yapılmasını zorlaştıracak hatta olanaksız duruma getirebilecek, sonuç olarak hastalarımızın mağduriyetine yol açabilecektir.

Konuyla ilgili basında çıkan güncel haberler aşağıdaki linkte bilgilerinize sunulmuştur. Durumun düzeltilmesi için değişik platformlardaki girişimlerimiz sürmektedir.

Saygılarımızla.
AÜTF Hastaneler Başhekimliği

http://cep.hurriyet.com.tr/detay/27357158

*****

Hürriyet‘in kapsamlı haberi aşağıda..
Bu sitede yıllardır yazıyor, konferanslarda anlatıyor, derslerimizde işliyoruz..

2 önemli vurgu yapıyorduk :

1. Aile hekimliği çağdışıdır!
2. GSS (Genel Sağlık Sigortası) sizin sağlığınızın değil,
    sermayenin kazancının sigortasıdır!

GSS yürümüyor!..
Yoğun bakımda Merkezi Yönetim Bütçesinden ciddi aktarımlara karşın
(yıl yıl bütçenin 1/5’i dek!) yürümüyor..

SGK ve GSS yoğun bakımda yavaş yavaş ölüyor (iflas ediyor..)

“Toplanan primler = utanmaz EK VERGİLER” e karşın yeterli sağlık güvencesi yok!
Her geçen gün içi boşaltılıyor..

1.10.2008’de yürürlük aldığında (5510 sayılı SSGSS Yasası (SOSYAL SİGORTALAR VE GENEL SAĞLIK SİGORTASI KANUNU) katkı payı %20 idi..
Bugün tam 10 katı, %200!

Ayrıca pek çok kalemde ek ödeme = HARAÇ alınıyor, kimi sağlık hizmetleri ve ilaçlar kapsam dışında tutuluyor, kapsam dışına çıkarılıyor.. Örnekler öyle çok ki,
yaşayan herkes biliyor.. Örn. ağrısız doğum için yaklaşık 1000 TL ek ödeme..
Diş implantları kapsam dışı, bir yığın ilaç (OTC) öyle, laserle prostat operasyonu için
SGK 1 veriyorsa 2 de yurttaştan istiyor. Koroner stentlerin ilaçsız – mekanik olanını ödüyor..

Apaçık paran kadar sağlık!

Devasa SGK bütçesi (2014 içinde 200 milyar TL’ye yaklaşarak neredeyse
genel bütçenin yarısı!) bir türlü dikiş tutmuyor ve aktüaryal dengeler sağlanamıyor..

Temel nedenlerin başında koruyucu sağlık hizmetlerinin savsaklanması ve
DB – IMF güdümünde SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM ile lüks ve pahalı sağaltım hizmetlerine yöneliş! Devlet eliyle sermayeye halkın cebinden, bütçeden korkunç rantlar aktarma!
Devlet sopalı tahsildar!

Moneter sıkıyönetim ile çıkış asla yok!

Çok acı bir tablo

SGK utanmadan, “Özel Sağlık Sigortası da olan genel sağlık sigortalımız” deyimini SUT (Sağlık Uygulama Tebliği) metinlerinde kullanmakta.. Kendi aczini itiraf ederek;

  • “Bana prim = haraç öde ama güvenme, ek özel sağlık sigortası – emeklilik sigortası yaptır…” diyor..

Yani katmerli Devlet – SGK soygunu!

İşte KüreselleşTİRme = Yeni emperyalizm ve bu politikaların körü körüne uygulayıcısı AKP iktidarının 12 yıl sonra ülkeyi getirdiği batak!
Nereye dek ??
Duvara dayandınız..
Sağlıkta masallar çoktaaaan bitti.

Yazıklar olsun!

Halk artık iyice görecek çıplak gerçekleri..
Kamu sağlık kurumlarını (özellikle Tıp Fakültesi hastanelerini!) çökertmek ve
yurttaşı tümüyle özel sağlık sektörünün kucağına atmak..
Sonra ??
Sonra??

Çözüm     :

1. Kamu eliyle, koruyucu sağlık hizmeti odaklı ulusal sağlık hizmetleri sistemi..

2. Aile hekimliği – GSS – piyasacı sağlık sistemini terk etmek..

3. IMF – DB güdümünden çıkıp ulusal sağlık politikaları geliştirip uygulamak..

****

Bunları AKP yapabilir mi?

Tersini yapmak için iktidara getirildi!
Dolayısıyla çare, bir an önce bu gayrımilli iktidardan kurtulmak!
İlk durak Temmuz 2015 seçimleri.. AKP bunalıp öne almazsa..

Sevgi ve saygı ile.
10 Ekim 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK

www.ahmetsaltik.net

===================================================

Ameliyat masada kaldı

(http://cep.hurriyet.com.tr/detay/27357158)
Burak COŞAN
10 Ekim 2014
Sosyal Güvenlik Kurumu 1 Ekim 2014 itibarıyla ameliyat malzemelerine ödediği ücretlerde indirime gidince kamu hastaneleri malzeme alamaz hale geldi.
Özellikle beyin, kalp ve ortopedi gibi alanlarda birçok ameliyat malzeme yokluğundan iptal ediliyor.

Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK) yayınladığı ve 1 Ekim’de yürürlüğe giren Sağlık Uygulama Tebliği hastalar için kabus oldu. Bazı malzemeler için SGK’nın ödediği ücretler yarı yarıya düşürülünce kalp, damar, kanser, ortopedi ve beyin gibi alanlarda malzemeler alınamaz hale geldi. Bu da beraberinde ameliyat iptallerini getirdi. Yasal nedenlerle kamu hastanelerindeki ameliyatlarda hastadan ücret alınamıyor. Ameliyat masraflarını kamu hastaneleri SGK’ya fatura ediyor. SGK’nın malzemeler için ödediği fiyatlar ile piyasa fiyatları arasındaki fark sorunun temel kaynağı. Bu durumdan birçok hastanın etkilendiğini ifade eden Türk Kardiyoloji Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Mehmet Aksoy, bayram sonrası bir hastanın bacak damarlarındaki tıkanıklığın açılacağı ameliyatı iptal etmek zorunda kaldıklarını söyledi. Bir başka hastanede ise kalp pili takılacak bir hastanın ameliyatının yapılamadığını dile getiren Aksoy, ameliyat sırası bekleyen vatandaşların mağdur edildiğini belirtti.

YÜZDE 50 FİYAT FARKI

SGK ve ameliyat malzemelerini getiren ithalatçı firmaların bir an önce anlaşması gerektiğine vurgu yapan Aksoy, “Çünkü SGK’nın verdiği fiyatlarla ithalatçı firmaların getirdiği ürünler arasındaki fiyat farkı bazı ürünlerde yüzde 50’leri buluyor. Örneğin kan akımı ölçümü yaptığımız tellerin fiyatı 1300 liraydı. Ancak SGK’nın verdiği fiyat 600 liraya düşürüldü. Fiyattan dolayı hiçbir ithalatçı firma da bu ürünleri getirmiyor. Düzenlenen ihalelere girmiyor. Komplike ve büyük ameliyatlarda yapılamaz durumda. Tam tıkalı damarları açtığımız teller de dahi fiyatlar düşürüldü” ifadelerini kullandı. SGK ile hastaneler arasında yapılan anlaşma gereği de aradaki fiyat farkının vatandaş tarafından karşılanamadığının altını çizen Aksoy, “Hekim olarak bu olaylara biz de müdahil olamıyoruz. Acil olan ameliyatları şimdilik yapabiliyoruz. Söz konusu malzemelerin tedarik etmek için vatandaşa ek malzeme aldırırsak cezalarla karşı kalıyoruz. Ya ithalatçılar fiyat düşürecek ya da SGK bir çalışma yapacak. Başka çaresi yok” dedi.

Ameliyatlarda kullandıkları ürünlerin en azından 3-5 yıl test edilmiş olması gerektiğini de ifade eden Aksoy, “Ucuza gelen ürünler de var. Ancak bu tip ürünleri ucuz ya da pahalı diye değil, test edilip edilmediği yönünde değerlendirmeliyiz. Test edilmemiş ürünleri vatandaşlarımız üzerinde deneme yapmamalıyız. Bu fiyat politikası ile test edilmemiş ürünlerle ameliyatlar yapılabilir” diye konuştu.

KALİTE ÖLÇÜLMÜYOR

Sosyal Güvenlik Kurumu’nun maliyetleri azaltma baskısı altında hareket ettiğini dile getiren Özel Hastaneler ve Sağlık Kuruluşları Derneği (OHSAD) Reşat Bahat, yetkililerin bu işi deneme yanılma yoluyla yaptığını söyledi. Düzenlemelerin kendilerinin fikirleri alınmadan yapıldığının altını çizen Bahat, “Bunları yaparsak vatandaşın sağlığı ne olur’ diye düşünmüyorlar. Ucuz malzemeler konusunda kaliteyi ölçen birileri var mı yok mu belli değil. Vatandaşı düşünen yok. ‘Vatandaş neden Fransızlardan fazla muayene oluyor? Türkiye’de neden bu kadar çok ameliyat yapılıyor? Malzeme alımlarında neler yapmalıyız? Ya da vatandaş neden ameliyat esnasında iltihap kaptı?’ gibi soruların cevabını bulmak için değil, kestiğimiz bir fatura için bizi görüşmeye çağırıyorlar. 150-200’den fazla ürünün fiyatında indirime gittiler. Değişiklikleri karınca yazısıyla yazıp genelge yayınladılar” ifadelerini kullandı.

YENİ FİRMALAR TÜREDİ

Uzun yıllardır SGK’nın hastanelere ödediği ücretlerde bir artış yaşanmadığını belirten Türk Nöroşirürji Derneği Spinal Grup Başkanı Sedat Dalbayrak da, “Ameliyatlarda kullanılan malzemelerde indirim yapıyorlar. Bu kararla birlikte kaliteli üretim yapan firmalar ürünlerini vermiyor. Arkasından da bir takım firmalar türüyor onlar ihaleye giriyor, onların kalitesiz malzemeleri kullanılıyor. ‘İyi malzeme kullanalım kalanı vatandaş ödesin diyoruz’ onu da kabul etmiyorlar. Yapılan ameliyatı kullanılan malzemeyi ya da yapılan işi inceleyen yok, kaç ameliyat yaptığımız, kaç hastayı muayene ettiğimize bakıyorlar. Kalitesiz malzeme kullandırılmak istenmesinin tek sebebi de SGK’nın maliyetlerini azaltmak. O kadar çok poliklinik açıldı ki. Artık kimse yetişemiyor. Büyük firmalar verilen fiyatlar yüzünden ihaleler dahi girmiyor” diye konuştu. Ameliyatlar dün de ertelendi

Kalp damar cerrahisinde de büyük problemler olduğunu söyleyen Mehmet Aksoy, “Dünden beri de birçok ameliyat iptal edildi. Sadece basit ameliyatlar oluyor. Bugün (dün) bir hastanın tam tıkalı damarlarını açmamamız gerekiyordu. Ancak sadece az tıkalı olan bir damarını açabildik. Diğerini 1 ay sonra yapacağız. Hastayı iki kez ameliyat etmek zorunda kalacağız. Yarın yapılacak (bugün) damar içi ultrason cihazı gereken bir hastanın ameliyatını ileri bir tarihe erteledik. Çünkü söz konusu aleti alamıyoruz” diye konuştu.

‘ZAMAN ZAMAN AKSAMA OLUYOR
SAĞLIK Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı İrfan Şencan, birçok hastanede ameliyatlarda kullanılacak malzeme bulunamadığı gerekçesiyle ameliyatların iptal edilmesiyle ilgili Hürriyet’e şunları söyledi: “SGK, doğal olarak ödeyici kurum olarak aynı malzemeyi daha ucuz fiyata satın almak ister. Bu malzemelerin hepsi sonuçta CE belgesine sahip. Çok kalitesiz malzeme konusu var ama çok abartılıyor. SGK da ‘aynı işi gören malzemeye daha az nasıl öderim’ diye düşünüyor. Bu gayet doğal. 300 liraya satılan malzemeye ‘100 lira öderim’ diyebiliyor. Bu rakam bulunurken zaman zaman bizim de şahit olduğumuz hatalar oluyor. Malzemeler toplu olarak alınırken, düşük rakam bulunabiliyor ama bir daha almak istediğinde o fiyata bulamıyorsun. Hastane alsa zarar ediyor. Firma ise ‘ne kadar ucuza verirsem hastaneler daha ucuza almak isteyecek’ diye satmak istemiyor. Hastane SGK’nın ödediği fiyata malzemeyi alamazsa Sayıştay’a hesap vermek zorunda kalıyor veya hastayla karşı karşıya geliyor. Hastanenin üzerinde ek yükler de var. Örneğin, Çocuk Esirgeme Kurumu payı, bilimsel araştıramalar payı, personele ödenen ek ücretler gibi. Bunlar yüzde 8’i bulabiliyor. Tamam hastaneler kâr etmesin ama zarar da etmesin. SGK ödemeyi ne kadar kısarsa, hastaneler o kadar zarar ediyor. Bu tür sorun yaşandığında da SGK ile mutabakatımız fiyatları tekrar gözden geçirme biçiminde oluyor. Zaman zaman aksamalar olduğu doğru. Bu gözden geçirmenin, fiyat revizyonları daha sık olması gerekir.” (Meltem ÖZGENÇ / ANKARA)

“Ruh Sağlığı Yasası-Çok Geç Olmadan”

“Ruh Sağlığı Yasası-Çok Geç Olmadan”

  • Kampanyanın muhatabı: Sağlık Bakanı Dr. Mehmet MÜEZZİNOĞLU

Dostlar,

Toplum Ruh Sağlığı, sağlık sorunları bütünü içinde görece önemli bir pay alıyor.
Ve bu pay yine görece sürekli artmakta.
Son yıllarda, Dünya Bankasınca (DB) önerilen DALY (Hastalık Yükü – Disability Adjusted Life Year) ölçütüne dayalı irdelemelerde ilk 10 önemli sağlık sorunu içinde hep yukarılara tırmanmakta..

DSÖ (Dünya Sağlık Örgütü) 2001 Dünya Sağlık Raporu (World Health Report), doğrudan Dünya ruh sağlığı sorunlarına ayrılmış durumda..

Aşağıdaki tabloda 1999’da DALY yüküne göre 5. sırada yer alan
Unipolar Majör Depresyon, öngörülere göre 2020’de 2. sıraya tırmanacaktır.
Yine 1999’da en yüksek DALY kaynağı 15 neden arasında yer almayan
“Şiddet” (Violence), 2020’de en büyük 12. DALY kaynağı olabilecektir.
(DALY : Hastalık – yaralanma nedeniyle erken ölüm yüzünden yitirilen yaşam yılları +
bu nedenlerle engelli yaşanan yıllarına dayalı bir modern bir sağlık ekonomisi ölçütüdür)

DALY2

 

Keza, aşağıdaki çizime göre de nöro-psikiyatrik bozuklukların 4 ana DALY kaynağı içinde payı, 30 yıl içinde (1990… 2020) % 9’dan %14’e yükselebilecektir (DSÖ – WHO).

DALY1
Biz de konuyu sürekli işlemekte, Tıp Fakültesinde eğitimini vermekteyiz.

Bu sitede Toplumsal Ruh Sağlığı / Community Mental Health
b
aşlığı altında kapsamlı bir power point sunumunu bulabilirsiniz.
(http://ahmetsaltik.net/2012/05/21/toplumsal-ruh-sagligi-community-mental-health/)

Bugün ülkemizde 500 binden çok ağır derecede, en az 6-7 milyon da
sağaltım gerektiren, orta ve hafif şiddette ruhsal bozukluk tanısı alabilecek kişi olduğu
kestirilmektedir. Bu kişilerin hastalıklarına tanı konamaması ve sağaltımlarının
gecikmesi yalnızca tıbbi değil, sosyal ve ekonomik yitiklere de yol açabilmektedir.
(Türkiye Cumhuriyeti Ruh Sağlığı Politikası. Sağlık Bakanlığı TSH Gn. Mdl. 2006
http://temelsaglik2.saglik.gov.tr/dosya/Yayinlar/tcruhsag.pdf, 25.05.10)

*****

Uzun yıllardır Türkiye’de ULUSAL RUH SAĞLIĞI YASASI çıkarılması istenmektedir. Ancak son 20 yılda ciddi çabalara karşın TBMM önüne böylesi bir yasa siyasal iktidarlarca getiril(e)memiştir.

Vize’den duyarlı bir yurttaşımız (Astronomi eğitimi almış..) sorunu bir kez daha göndeme taşıyor.. Ne var ki Türkiye ateş çemberinde..

Asıl sorunlarına dönük enerji harcayamıyor. Kendi başına sardığı sorunlarla boğuşuyor AKP iktidarı.

Arada Orta Vadeli Program 2015-17 (OVP) birkaç gün önce açıklandı;
ertelenebilir yanı yoktu. Bir de ileti verilecekti iç – dış çevrelere;
“Biz duruma egemeniz.. gündem elimizde, tüm sorunlarla uğraşıyoruz..” gibisinden.
OVP tam bir acı reçete ve ekonomik çöküş ve tutarsızlıklar… metni, o başka..

Evet, biz de Türk Psikiyatri Derneği’nin yılllardır süregelen kurumsal çabasına ve
Sn. İlhan Vardar’ın çağrısına katılıyoruz :

  • “Ruh Sağlığı Yasası-Çok Geç Olmadan” !..

Web sitemizde yer alan Toplumsal Ruh Sağlığı / Community Mental Health
b
aşlığı altında kapsamlı power point sunumunu incelemenizi diliyoruz..
(http://ahmetsaltik.net/2012/05/21/toplumsal-ruh-sagligi-community-mental-health/)

Ve son olarak, Türkiye’nin karmaşaya sürüklenen ortamında, Başbakan Davutoğlu’nun verdiği sözü unutmayarak, son derece gerileyen Akademisyenlerin ücretlerinin mutlaka ve hızla iyileştirilmesini (15 Ekim’e yetiştirileceğini Başbakan belirtmişti..) bekliyoruz.

Sevgi ve saygı ile.
10 Ekim 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

=================================================

“Ruh Sağlığı Yasası-Çok Geç Olmadan

 

Başlatan Kırklareli, İlhan VARDAR


Her kırk saniyede dünyada bir kişi intihar ediyor!

Siz bu satırları okurken; bir kişi intihara hazırlanıyor olabilir ya da bu açıklamaları okuduğunuz dakikalar içinde kaç kişinin intihar (özekıyım) ettiğini varın siz hesaplayın.
İntihar eden insanların çoğunluğu akıl hastasıdır. Anoreksiya, major depresyon,
iki kutuplu bozukluk (manik-depresif hastalık), şizofren ve sınırda kişilik bozukluğu

en sık görülenlerdir.”

Bu duygu halini bir düşünün, tabulara, dine (en büyük günah intihar), kadere,
toplumsal baskıya karşın bir insan canına kıymayı nasıl düşünebilir ?

Daha da önemlisi son 30 yılda intihar edenlerin %440 artış göstermesi, son 10 yılda ise 25 000 insanımızın intihar sonucunda yaşamını yitirmesi olayın ürkünçlüğünü (vahimliğini) daha da artırmaktadır ki; bu oran belirtilen yıllardaki trafik kazalarında yaşamını yitirenlerin nerede ise yarısına ulaşmaktadır. Özellikle uzmanların belirttiğine göre dünyada intiharların en çok görüldüğü kümenin 15-24 yaş aralığındaki kuşak olması konunun önemini daha da büyütmektedir.

Çoğu psikiyatrik bozukluğun kesin nedeni bilinmemektedir. Uzmanlar psikiyatrik bozuklukların genetik veya kalıtsal eğilimleri bir tetikleme olayı birleşimi (kombinasyonu) sonucu olduğunu düşünüyor.

Ve tıp artık bu rahatsızlıkların bir akıl hastalığı, ruh hastalığı olmadığını, beynimizdeki enzimlerin düzensizliği ile ilgili olduğunu söylemektedir. Öbür genetik fiziksel rahatsızlıklar gibi kesin tedavileri olmamakla birlikte, beyin hastalıklarının denetim altına alınabileceğine inanıyor. Beyin hastalıklarının denetim altına alınabilmesi ve hastayı günlük yaşama döndürüp, topluma kazandırabilmesi tüm ülkelerin en birincil gündemi olması gerekmektedir.

Sağlık Bakanlığı tarafından hazırlanan ‘Ruh Sağlığı Eylem Planı’ açıklandı.
Türk nüfusunun ruh sağlığına ilişkin ilginç veriler, saptamalar ve önerilerin yer aldığı plan, 2011-2023 tarihlerini kapsıyor. Planın en önemli ögelerinden biri artık Avrupa’nın kimi ülkelerindeki gibi Türkiye’de de toplum temelli ruh sağlığı modelinin uygulanacak olması. TÜRKİYE’NİN RUH SAĞLIĞI PROFİLİ Eylem Planı‘nda ruh sağlığına ilişkin yer alan verilerde şunlar ön plana çıkıyor:

– Türkiye’de nüfusun %18’i yaşam boyu bir ruhsal hastalık geçiriyor.
Çocuk ve ergenlerde klinik düzeyde sorunlu davranış oranı %11.

– Ruhsal hastalığı olan 6 kişiden yalnızca 1’i yardım arıyor.

– Kardiyovasküler hastalıklardan sonra %19 ile 2. sırada psikiyatrik hastalıklar bulunuyor.

– Hastalara ayrılan yatak sayısı toplam 7356. Avrupa’da her 100 bin kişiye 8 akut psikiyatri yatağı düşen İtalya’dan sonra 100 bin kişiye 10 psikiyatri yatağı ile
Türkiye 2. en az yatak sayısına sahip ülke.

– Türkiye’de Mart 2011’de etkin olarak çalışan 1625 Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı hekim bulunuyor. Bu kişilerin 862’si Sağlık Bakanlığı, 277’si üniversitelerde çalışırken 486 Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı özel sektörde hizmet veriyor.

– 100 bin kişiye düşen ruh sağlığı ve hastalıkları uzmanı sayısı 2,20. Avrupa Birliği’nin 15 ülkesinde 100 bin kişiye ortalama 12,9 ruh sağlığı ve hastalıkları uzmanı düşüyor.”

Kimi hastanelerin içler acısı durumu yansıtıldıktan sonra alınacak önlemler ve
yapılacak olan işler sıralanıyor.

Dünya Sağlık Örgütü (WHO), dünya genelinde akıl sağlığına ilişkin bilinmesi gereken temel noktalar, rakamlar ve istatistikleri 10 başlık altında toplayarak üye ülkelerin dikkatine sundu.

WHO’nun Akıl Sağlığı Raporunun en önemli sonuçlarından biri fiziksel olmayan rahatsızlıklardan dolayı acil servislere başvuruların son on yılda %5 artarak % 6’dan % 11’e yükselmesi ve dünyada psikiyatri hastalarına yönelik insan hakları ihlallerinin çok yaygın olması.

İhlallerin başında fiziksel şiddet, ayrımcılık, temel gereksinimlerin ve mahremiyetin görmezden gelinmesi olarak belirtilmiştir. Çok az ülkede akıl hastalarının haklarını
net biçimde güvence altına alan yasal düzenlemeler bulunduğu ise özellikle vurgulanmıştır.

Evet yapılacak işler arasında Bakanlık yasal düzenlemelerden sözetmiyor. Sözedilenler hekim sayısının, hastane sayısının artması, mobil hizmetlerin gelmesi üzerinedir.
Peki yasal düzenleme olmadan bunlar nasıl gerçekleşecek?

Bu arada Türkiye Psikiyatri Derneği‘nce 1999’da başlatılan, 2002’den bu yana kezlerce Sağlık Bakanlığı’ndan ilgililere sunulan  Ruh Sağlığı Yasası‘nın gerçekleşmesi yönünde çalışma olmadığı gibi, Kasım 2006’da Meclis gündemine de yansıtılan kampanyalar ve Derneğin hazırladığı Ruh Sağlığı Yasa taslağı ne yazık ki
göz ardı edilerek görmezlikten gelinmektedir.

Türkiye’de ruh sağlığına toplam sağlık bütçesinin %1’inden daha az pay ayrıldığı kestirilmektedir. Son beş yılda ise ülkemizde antidepresan kullanımı %65 artmıştır. Büyük çoğunluğunun bilinçsiz biçimde tüketilmesi, var olan psikiyatrik rahatsızlıkların tetiklenmesine neden olmakta ve sorunları daha da içinden çıkılmaz duruma getirmektedir.

“Ruh Sağlığı Yasası-Çok Geç Olmadan” 

Yasa Çalışmaları sürerken öncelikli olarak;

1- Bu tür rahatsızlıkların tedavileri ve ilaçları, tanı ve denetim altına alınması süreci
çok pahalıdır. Ve sağaltımın sürekliliğinin önemi de düşünülürse, ülkemiz ekonomik koşulları göz önüne alındığında, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK) desteğinin hemen hemen hiç olmaması, aileleri tedaviden vazgeçirmekte ve hastalar yazgılarına
terk edilmektedir. SGK özel hastanelerle birçok anadal için sağlık anlaşmaları yaptığı halde, özel hastanelerin birçoğunda psikiyatri klinikleri ile anlaşma yapmamaktadır.
Ayrı bir boyutta sözde aynı çatı altına toplanan SGK farklı uygulamalar yapmaktadır. Özel sigorta ve Vakıf’lara üye olan hastalar bir ölçüde de olsa özel hastanelerin psikiyatri kliniklerinden yararlansa bile, Devlet memurları bu haktan yoksun bırakılmaktadır. SGK tüm vatandaş için desteği artırmalı ve farklı uygulamalar yerine eşit uygulamalar getirmelidir. Ayrıca SGK normal koşullar altında alınması gerekenden yüksek ücret isteyen ve ödeme yapıldıktan sonra herhangi bir hak ileri sürülmeyeceğine ilişkin hastalara imzalatılan belgeleri gerek özel gerek vakıf hastanelerinde denetim altına almalı ve durum yasadaki gibi  işlemelidir.

2- Hastaların hekime (Psikiyatr) ulaşamaması, aslında yukarıdaki madde ile
bir bütün oluşturmaktadır. Devlet ve özel hastanelerin birçoğunda psikiyatr servisi bulunmamakta, üniversite hastahaneleri ise çok yoğun olduğu için yeterli olamamaktadır. Şöyle örneklersek, bu rahatsızlıklardan Manik Depresyon ve
Şizofreni
türü olanların tanısı ve hekimin sürekliliği çok önemli olduğu halde,
Devlet Hastahanesine başvuran hasta depresyon tanısı ile gönderilip depresyon ilaçları ile tedaviye çalışılmaktadır. Dolayısı ile depresyon ilaçları kimi rahatsızlıkları tetiklediği için hastada belirtiler düzelmediğinden, kendisi ve yakınları tedaviden vazgeçmekte ve yine yazgılarına terk edilmektedirler. Hasta ve yakını pes etmeyip yeniden gittiğinde
bu kez bir başka sorun çıkmakta karşımıza. Farklı bir hekimle karşılaşmak.
Çünkü bu konuda sağlıkta merkezi bir bilgi sistemi bulunmadığı için,
hekimlerin değişikliği bu kez tanının konulamamasına ya da sağaltım (tedavi) sürecini zora sokmakta ve hastaya yararlı olamamaktadır.

3- Son yıllarda gün geçmiyor ki bir kadın öldürülmesin. Kadın cinayetleri,
çocuk istismarı
, çocuk ve büyüklere cinsel istismar ve taciz (mobbing – yıldırı) konularında da bu tür rahatsızlıkların etkili olduğunu düşünüyorum. Özellikle ülkemizin akıl sağlığı konusunda gün geçtikçe kötüleşmesi ve bu olayların son yıllardaki artışı ile bir koşutluk (paralellik) gösterdiği düşüncesine sevk etmektedir insanı.
Örneklersek, Manik Depresif bir hastanın manik dönemlerinde cinselliğe daha çok ilgi göstermesi, makyajını abartılı yapması, seksi giysilere yönelmesi, özgüveninin
artış göstermesi ve eşe, aileye karşı çıkması özellikle hasta kadınsa bir Türk erkeği “namusum için öldürdüm” diyebilmektedir. Dolayısı ile bir Meclis Araştırma Komisyonu kurularak bu tür olgularda mağdur ve sanığın psikiyatrik durumları incelenerek daha sağlıklı bilgilere ulaşılabilir ve geç kalmadan önlem alınabilir.
Doğal ki, tüm olgular için aynı savda bulunmasam da, birçoğunda etkili olduğunu düşünüyorum.

Bu geçici önlemler ivedilikle (acilen) alınırken

“Ruh Sağlığı Yasası-Çok Geç Olmadan” !

**************

Bu dosyanın tümünü pdf olarak indirmek için lütfen tıklayınız..

Ruh_Sagligi_Yasasi_hemen

Yeni Sağlık Bakan Yardımcısı 33 yaşında bir inşaat mühendisi


Yeni Sağlık Bakan Yardımcısı 33 yaşında bir inşaat mühendisi!

33 yaşında, Bilal Erdoğan‘ın arkadaşı, Sakarya Üniversitesi İnşaat Müh. Mezunu,
AKP eski İstanbul gençlik kolları başkanı..

Sağlık Bakanlığı’nda 2. adam olmayı hakedecek, bakanlığa ve sağlık sistemimize
katkı sunacak ne özellikleri vardır?

TTB ve İTO biz hekimler adına bunu sorgulayacak mı?
Merak ediyorum.

Sevgiler, 9.10.14
Dr İbrahim Sözen
SOZEN8241@YAHOO.COM

=========================================

Dostlar,

Sağlık Bakanlığı’nda bir süreden beri boş olan Bakan Yardımcılığı pozisyonuna atama yapılacak.Medimagazin.com.tr’nin haberine göre, yeni Sağlık Bakanı Yardımcısı
belli oldu. Boş olan Sağlık Bakanlığı Yardımcılığı’na 1981 doğumlu, AKP
İstanbul İl Gençlik Kolları eski Başkanı, Sakarya Üniversitesi Mühendislik bölümü mezunu Erkan Kandemir atandı. İddiaya göre bu atamanın kısa süre içinde yapılması bekleniyor.

*****

Yazıklar olsun Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzionoğlu‘na…

Bu utanç AKP’ye de, Sağlık Bakanına da, o zat-ı muhtereme de yeter..

Silinmez bir leke olarak duracak, tarihe de not düşülecektir..

TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Etik Kurulu’nu göreve çağırıyoruz..

Sayın Naci Beştepe, 8.10.14 günlü “Çarşamba İğneleri” balıklı yazısında bu bağlamda şu 2 tümceyi yazdı :
(http://ahmetsaltik.net/2014/10/10/turk-vatandasi-nacibestepe-carsamba-igneleri-8-ekim-2014/)

*****

MAYMUN

Bilal’in bir arkadaşı da bakan yardımcısı oldu.
Mahdumcuk, Devlet kapısına maymuncuk…

*****

Sevgi ve saygı ile.
09.10.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Emekçinin sendika hakkını tanımayan SÜTAŞ’ı protesto – boykot çağrısı


Dostlar
,

Emekçinin evrensel bir hakkı olan yasal, hukuka uygun sendikal örgütlenma hakkına saygı duymayarak onları işten çıkaran SÜTAŞ’ı protesto – boykot eylemine
biz de katılıyoruz.

SÜTAŞ‘ı temel bir insanlık hakkı olarak Türkiye’nin de taraf oluğu pek çok
uluslararası anlaşma – sözleşme (ILO sözleşmeleri C-87 ve C-97, BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi md. 20, BM Ekonomik Siyasal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa Sosyal Şartı) ve
Anayasa md. 51 
tarafından tanınan bu hakka saygı göstermesini,
emekçilerinin sendikal örgütünü tanımasını ve hukuk dışı eylemine son vererek emekçilerini hemen işe döndürmesini istiyoruz..

SUTAS'a_boykot

SUTAS'a_boykot2

Ayrıca Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nı da SÜTAŞ’a hukuk dışı eylemi nedeniyle yasal yaptırıma çağırıyoruz.

Ulusal ve uluslararası hukuku çiğneyen SÜTAŞ hakkında
Cumhuriyetin savcılarını da göreve çağırıyoruz..

Sevgi ve saygı ile.
09.10.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Dünya Sağlık Örgütü‘nden korkutan Ebola açıklaması


Dünya Sağlık Örgütü‘nden korkutan Ebola açıklaması

Ebola salgını büyüyerek sürüyor..
Bu bağlamda daha önce de sitemizde yazılar yazmıştık..
Bakılması dileğiyle..
Ebola_haritasi_2014

 

  • Dünya Sağlık Örgütü, önlem alınmazsa, 2 Kasım’a dek
    virüs bulaşan insan sayısının
    20 bini aşacağını bildirdi.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), Batı Afrika’da Ebola virüsünün yayılmasını önleyecek önlemler alınmadığı takdirde, 2 Kasım 2014’e dek virüs bulaşan insan sayısının 20 bini aşacağı öngörüsünde bulundu.

DSÖ uzmanlarının New England Journal of Medicine‘daki makalesinde,
Batı Afrika’da Ebola virüsünün denetim altına alınmaması durumunda,
virüs bulaşan insan sayısının katlanarak artacağı uyarısında bulunuldu.

DSÖ, 2 Kasım’a dek Gine’de 5700, Liberya’da 9900 ve Sierra Leone’de 5 bin olmak üzere Ebola virüsü bulaşanların sayısının 20600’e ulaşmasını bekliyor.

DSÖ’nun dün yaptığı açıklamada ise Liberya, Gine ve Sierra Leone‘de
toplam 5843 Ebola olgusunun belirlendiği belirtilmişti.

SU GEREKSİNİMİMİZ – SAĞLIĞIMIZA KATKILARI – SU HAKKI


Dostlar
,

Ülkenin bunca politik – askeri – güvenlik – ekonomik – gericişeriat kuşatması – yolsuzluklar.. dertleri varken bir de ciddi bir SU SORUNU yaşıyoruz Ankara’da..
Son birkaç yıldır Bld. Bşk. Melih Gökçek sorunu çöz(e)medi.. Oysa başkanlığının
5. döneminde.. 20 yıldır Belediye Başkanı ve bu belediye Hazine’ye en çok borçulu belediyeler içinde. Çok kaynak kullanılıyor ama ortada verimli ürün yok..

SU GEREKSİNİMİMİZ – SAĞLIĞIMIZA KATKILARI – SU HAKKI

konulu kısa – özlü bir power point sunumunu paylaşmak istiyoruz..

SU_katkilari_saglik_su_hakki

Su sorunu hakkında sitemizde epey yazı var..
Çağrılıp okunmalıdır..
Örneğin :

Mustafa BALBAY : ANKARA’nın SULARI… ve bizim katkılarımız..

Su sorunu : İstanbul için B planı devrede

ANKARA ŞEBEKE SUYUNDA YÜKSEK ALÜMİNYUM!

Ankara Tabip Odası’ndan Su Hakkında Basın Açıklaması..
(Hazırlanmasında bizim de katkımız oldu..)


Sevgi ve saygı ile.
02.10.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Trakya Halkı Ölüyor : Ergene ırmağı ölüm saçıyor!


Trakya Halkı Ölüyor : Ergene ırmağı ölüm saçıyor!

Dostlar,

Lüleburgaz’dan dostumuz Sn. Hakan DEDEOĞLU aşağıdaki çığlık mektubunu iletiyor.
İbretle okuyalım..

  • Trakya Halkı Ölüyor : Ergene ırmağı ölüm saçıyor!

Önceki hafta, bu uyarıyı yapan Edirne Devlet Hastanesi uzmanlarından
Dr. Dilek Tuncer’in (öğrencimizdi..) Edirne Valisince görevden alınmasını
açıkça hukuk dışı bir zulüm – keyfilik – terör olarak ilan etmiş ve kınamıştık.
Dr. Tuncer’in derhal görevine iade edilmesini istemiştik. Nitekim öyle oldu
ve Sağlık Bakanlığı denetçisi Dr. Tuncer’i görevine iade etti.
(Edirne Valisi; kanser uyarısı yapan doktoru görevden aldı)

Şimdi ise tüm yaşamı Trakya’da (Lüleburgaz’da) geçen, Endüstri Mühendisi ve
çevre gönüllüsü – çalışanı, TEMA Vakfı eylemcisi dostumuz Hakan Dedeoğlu
acı gerçekleri yazıyor..

Mızrak çuvala sığar mı? Bu bağlamda çok sayıda bilimsel araştırma var elde.
Edirne valisi hışımla bir devlet memurunun üzerine gideceğine görevini yaparak Anayasa md. 56‘daki yükümünün gereğini yapsın! Halkla işbirliği yapsın. Anayasa md. 56’yı okusun. Orada çevreyi koruma ve geliştirmenin Devlete ve yurttaşa ortak hak ve ödev – yüküm olarak verildiğini görecektir. Yurttaş Dedeoğlu, Yurttaş Dr. Dilek Tuncer (Tucer) Anayasal görev – yükümlülük ve haklarını kullanıyorlar.

Tersini yapmaları istenmeyendir, Anayasal görevini savsaklamaktır.

3 hafta sonra 20-24 Ekim 2014 günlerinde Edirne’de yapacağımız 17. Ulusal Halk Sağlığı Kongresi‘nde bu konuları konuşacağız. Kongre konusu “Çevre ve Halk Sağlığı” Edirne Valisini de, Kırklareli ve Tekirdağ valilerini de bekleriz. Bilimsel araştırmaların sonuçlarını dinlesinler ve durumun ne denli ciddi – ivedi olduğunu
bir kez daha görüp hemen gereğini yapsınlar dileriz..

1988 – 2004 arasında 16 yıl Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde hizmet veren
bir öğretim üyesi olarak biz de yöre sorunlarını yakından biliyoruz. Edirne Çevre Gönüllüleri Derneği’nde, Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanı olarak üniversitede
bu sorunlarla hep içiçe olmuştuk..

Sevgili Hakan Dedeoğlu arkadaşımızın ciddi uyarıları ve önerileri aşağıda..

Sevgi ve saygı ile.
02.10.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==============================================

Trakya Halkı Ölüyor : Ergene ırmağı ölüm saçıyor!

Hakan_Dedeoglu_Luleburgaz

 

 

Hakan Dedeoğlu

 

 

Ergene Nehri’nin doğduğu noktadan, denize döküldüğü noktaya kadarki
283 km’de yaşanan kirliliklere Edirne Valisi Şahin “dur” dedi! 

Doğduğu noktada, suyu içilebilir olan ve ergenlikdoğurganlık, üretkenlik gibi anlamlara gelen Ergene’nin, Tekirdağ İli itibarıyla zehirlemeye, yok etmeye başlaması çok ciddi bir sorundur. Ülkemizin belki de en kirli nehri olan Ergene, ilk önce Trakya’nın, sonra da Türkiye’nin sorunudur. Bir zamanlar bereket saçan Ergene, artık ölüm saçmaktadır.

Kanser hastaları ölümden uzak durabilmek için mücadelelerine her yeni günde, yeniden başlamaktalar. Edirne’de Trakya Üniversitesi, İstanbul’da ise Çapa ve
Cerrahpaşa’da hastalıklarına çare aramaktalar. Parası ve imkanı olan mücadelesine devam ederken, parası ve desteği olmayanlar ne yazık ki mücadeleyi sürdürememekteler. Sanıyorum bu yaşananları da bazı yöneticiler “kader” diye niteleyeceklerdir; ancak bizler bunu kabul edemeyiz. Tüm bu yaşananların sebebi açıktır: Genel ve yerel iktidarların sorumsuz tavrı ve çoğunluğun sessiz kalışı…

Bölgemizdeki sorunlar apaçık ortadayken, ‘Ergene Nehri’nin suyuyla yetişen ürünler kanser yapıyor’ diyen sorumluluk duygusu sahibi bir doktor geçen hafta Edirne Valisi tarafından görevinden alındı!

Neden sonra, Edirne Valisi Şahin, görevden uzaklaştırdığı Dr. Tucer’i görevine
iade ederken -etmek durumunda kalırken- görevden uzaklaştırmaya kansere ilişkin açıklamanın değil, açıklamanın izinsiz ve bilimselliği kanıtlanmamış verilere dayandırılarak yapılmasının yol açtığını ifade etti. Ergene ve Meriç sularıyla sulanan ürünlerde kimyasal atık maddelere rastlandığı yıllardan beri bölgede yapılan akademik çalışmalarla birçok kez kanıtlandı. Bu gerçek bir yana, Trakyalılar olarak, aslında Vali Bey’e teşekkür borçluyuz. Doktor Tucer’in görevini yapmasına müdahale ederek Ergene’nin yıllardan beri artarak devam eden sorununun gündeme gelmesini sağladı! Daha sonra baktı ki olay değişik ve müfettiş raporu farklı, geri adım attı ve doktoru tekrar görevine iade etti.

Bundan sonra, Vali Bey’in gelişmelerin tüm safhalarıyla ilgilenmesi ve bu konuda gösterdikleri duyarlığı her yönüyle devam ettirmesi ve görev sorumluluğu yerine getirerek halkın sorumlarını dikkate alması koşul olmuştur. Çünkü kamu görevlisinin sorumluluğu sorunların izlemcisi olmaktır, sorunları izleyenleri sindirmeye çalışmak olmamalıdır. Gerçeklerden kaçarak kurtulamayız. Ertelemek de çözüm olamaz. Trakya’da yaşananlar insanımızın yazgısı olmamalıdır. Siyaset, erkin tahakkümünde değil, halkın yararının peşinde olmalıdır.

Yaşanan gelişmelerin ardından, İpsala Çeltik Üreticileri Birliği de bir basın açıklaması yaparak yapılacak açıklamalarda çeltik üreticilerinin de durumlarının dikkate alınması gerektiğini ve herhangi bir bilimsel veriye dayalı olmaksızın gelişigüzel bir şekilde önüne gelen herkesin açıklama yapmasını uygun bulmadıklarını ifade etmişler. Sonrasında onlar da Dr. Dilek Tucer hakkında İpsala Cumhuriyet Başsavcılığı’na
suç duyurusunda bulunmuşlar.

Açıktır ki, paydaşlardan herhangi birinin zarar göreceği bir düzenlemeyi savunmak olanaklı değil. Ancak “pirincimizde sorun yok” diyerek sorumluluktan sıyrılmamız da maalesef olanaklı değildir. Görmekteyiz ki, bugün ülkemizde en kolay şey ölmek! Karşılaşılan sorunlar o denli çok ki insanlarımız çaresizlik içinde oradan oraya koşturuyorlar.

Gerçekler böyle ise tüm taraflara sormak durumundayım:

Trakya Üniversitesi Onkoloji Servisi’ndeki (Kanser tedavi merkezinde) hasta sayısı
her geçen gün neden artmaktadır? Bu konudaki sorumluluk kimlerindir?
Ayrıca Trakya’daki 3 İlden en çok kirliliği üreten Tekirdağ İli olduğuna göre;
Edirne Valisinin Ergene’deki kirlilik nedenlerini Kırklareli ve Tekirdağ valileri ile görüşmesi gerekmez mi? Sorunları görmek, çözmek ve sağlıklı şekle sokmak yöneticilerin görevleri değil midir? Gelinen noktada Ergene’nin kirlenme nedeni
ne yalnızca görevden alınan doktordur, ne bizleriz ne de tek başına şudur budur!

Trakya’daki kirlilik ortalama 40 yıllık bir geçmişe dayanmaktadır. Trakya’da 1970’li yıllarda başlayan kirlilik, İktidarlar değişse de yanlış uygulamalar sonucunda bu noktaya ulaşmıştır. Bu şekilde sürerse sonuç daha da kötüye gidecektir. Trakya Üniversitesi’nde binlerce insanımıza kanser konusunda hizmet verilmekte olduğu bilinmektedir.
Sağlık Bakanı Edirneli (AS: Dr.Mehmet Müezzinoğlu) olduğundan, kendisinden beklentimiz açıktır. Bu konuda gerekli yatırımların hızla gerçekleştirilmesi gerekmektedir. İnsan yaşamında hiçbir konu sağlıktan daha önemli değildir.

Konu, siyaset üstü olup insanımızın geleceği açısından çok önemlidir.Konu ile ilgili olarak daha 1999’da TEMA Vakfı bünyesinde Ergene Nehri’nin doğduğu noktadan başlayarak, Lüleburgaz’ın Ovacık Köyü’ne dek noter ve basın kuruluşları huzurunda
13 noktadan alınan toprak ve su örneğinin İstanbul Teknik Üniversitesi’nde yapılan analizler sonucunda nehir suyunun son derece kirli (hatta kirlinin ötesinde kötü durumda) olduğu kanıtlanmış ve bu durum basınla paylaşılmıştır.

Daha sonra TEMA Vakfı olarak, 2005 yılında, Lüleburgaz’ın içinden geçen dereden noter eşliğinde üç noktadan aldığımız su örneklerini İstanbul Teknik Üniversitesi’ne gönderdiğimizde çıkan olumsuz sonuç da yine ciddiye alınmamıştı.

“Ben gelirsem en iyisini yaparım” hamasi siyaseti ne yazık ki bölgeyi bu hale getirmiştir. Çözüm bulmak için dürüst ve içten olmak gerek şarttır. Yeter şart ise bunun için
belli bir bilgi birikimi ve kapasitenin bulunmasıdır.

Geçtiğimiz Mart ayında da HaberTürk TV’den İlknur Adalı ile birlikte Ergene Nehri’ndeki sorunlarla ilgili olarak, Çorlu Sağlık Mahallesi’nden ve sonrasında Uzunköprü’den aktardığımız görüntülerle sorunları yeniden gündeme taşımıştık.

Trakya’nın atardamarı olan Ergene’nin kirlilikle beraber toplardamara dönüşmüş hali, bölge insanının içinde bulunduğu durumu özetlemektedir. Topraktaki verimlilik
yok edilmekle, bununla birlikte, insanlarımız hızla ölmektedir. Bu, intiharın bir başka biçimidir.

Sanayileşmeyle birlikte Çerkezköy’den, Trakya’ya giren kirlilik Çorlu’ya, Muratlı’ya, Lüleburgaz’a doğru yayılmıştır. Yıllarca iş-aş konusunun yanlış anlaşıldığı artık açıktır. İstihdam yaratmak adına başlatılmış gibi gösterilen süreç, Trakya halkını yok eden bir şekle dönüşmüştür. Bugün yaşananlar ne yazık ki “İstanbul’un taşı toprağı altın” diyen zihniyetin neden olduğu sorunların uzantılarıdır. Öncelikle İstanbul’u yok edenler, gelinen noktada Trakya’yı bitirme yarışı içindedir.

Trakya’daki kirlilik algısını yönetenler geçmiş yıllarda olduğu gibi bu kez de farklı bir atak ile zaman kazanıyorlar ve bunu da ne yazık ki başarıyorlar! Buna engel olabilmek adına, ben, tüm tarafları bir bütün halinde hareket ederek bölge zenginliklerimize
sahip çıkmaya davet ediyorum. Bunlardan biri olan çeltik üretiminin önemi konusunda daha tutarlı stratejiler uygulamalı ve sorunu açıklık içinde halkımızla paylaşmalıyız. Trakya Üniversitesi’nin pirinç konusunda yaptığı inceleme sonuçlarını halkımızla paylaşması gerekir. Yerel pirinç üretiminin yerine ithalat yoluyla getirilen ürünlerin
kendi ürettiğimizden daha sağlıklı olduğunu da düşünmüyorum. Ancak kendi topraklarımıza sahip çıkmadığımız zaman bölge çıkarlarımızı korumak olanaklı olmayacaktır. Pancar üretiminde yaşanılan sorunlar pirinç üretiminde yaşanmamalıdır.

Trakya’nın topraklarını – sularını talan edenler, kirletenler ne yazık ki bizlerle birlikte değiller. Kirlettiği bu topraklarda oturmayanların bölge insanının sorunlarını algılama şansı olamaz! Bu yüzden bizim yaşadıklarımızı yaşamıyor ve bizleri
kesinlikle anlamıyorlar.

Ancak şu bilinmelidir ki; un temelli ürünler, pirinç ya da öbür birçok ürün açısından hepimiz aynı gemideyiz. Tüm bu sorunlarla yüzleşme zamanı gelmedi mi?
Geldi de geçiyor bile!

GELECEĞİNE SAHİP ÇIK!

Hakan Dedeoğlu  
LÜLEBURGAZ

TEMEL İSTATİSTİKSEL BİLGİ : Basic Statistical Knowledge

 

Biostatistics_bridging_Sciences

 

 

 

 

Sevgili Genç Tıbbiyeliler,
Asistanlarımız, Öğrencilerimiz..

Kısa bir BİYOİSTATİSTİK notumuzu İngilizce olarak sizlerle paylaşmak istiyoruz..

  • TEMEL İSTATİSTİKSEL BİLGİ..
    (Basic Statistical Knowledge)Yararlı olmasını dileriz..Sevgi ve saygı ile.
    29 Eylül 2014, AnkaraDr. Ahmet SALTIK
    www.ahmetsaltik.net**************

    Şöyle giriyoruz… (Introduction)

BRIEF STATISTICAL NOTES
(Basic Statistical Knowledge)

Dr. Ahmet SALTIK
AÜTF Halk Sağlığı AbD, June 2005

  • Statisticians define a population as the entire collection of items that is the focus of concern. The branch of Statistics called Descriptive Statistics, provides us with ways to describe the characteristics of a given population by measuring each of its items and then summarizing the set of measures in various ways.
  • The branch of Statistics called Inferential Statistics consists of procedures to make educated inferences about the characteristics of a population by drawing a random sample and appropriately analyzing the information it provides.

*****

Devamla… (Going through..)

graphs_stethoscop

 

 

 

 

 

 

  • A statistical test is a procedure for deciding whether an assertion (e.g.
    an Hypothesis) about a quantitative feature of a population is true or false.
    We test an hypothesis of this sort by drawing a random sample from the population in question and calculating an appropriate statistic on its items.
    If, in doing so, we obtain a value of the statistic that would occur rarely when the hypothesis is true, we would have reason to reject the hypothesis. With this procedure it is customary to reject the hypothesis tested when our statistic has a value that is among those that, theoretically, would be expected to occur no more than 5 out of every 100 times that a random sample (of the same size) is drawn from the population in question when the hypothesis is, in fact, true. Much of the text of this tutorial is devoted to explanations of exactly how this kind of theoretical expectation is developed.
  • Finally, it is noteworthy that the appropriate conduct of any statistical test invariably requires many thoughtful decisions. It is, for example, always necessary to decide what statistic to use, what sample size to employ and what criteria to establish for rejection of the hypothesis tested.
  • The null hypothesis is a term that statisticians often use to indicate the statistical hypothesis tested. The purpose of most statistical tests, is to determine if the obtained results provide a reason to reject the hypothesis that they are merely a product of chance factors. For example, in an experiment in which two groups of randomly selected subjects have received different treatments and have yielded different means, it is always necessary to ask if the difference between the obtained means is among the differences that would be expected to occur by chance whenever two groups are randomly selected. In this example, the hypothesis tested is that the two samples are from populations with the same mean. Another way to say this is to assert that the investigator tests the null hypothesis that the difference between the means of the populations from which the samples were drawn, is zero. If the difference between the means of the samples is among those that would occur rarely by chance when the null hypothesis is true, the null hypothesis is rejected and the investigator describes the results as statistically significant.

****

Ve bağlıyoruz… (Finally)

Bell's_curve_and_swing


Transformation rule (1) :
Adding a constant to every item in a distribution adds the constant to the mean of the distribution, but it leaves the variance and standard deviation, unchanged.

Transformation rule (2)  : Multiplying every item in a distribution by a constant multiplies the mean and standard deviation of that distribution by the constant and it multiplies the variance of the distribution by the square of the constant.

*****

 

Açıklamalı formüllerle ve okuma listesi ile, kavramlar listesi ile..

Tümü 12 sayfa (A4).. pdf olarak okumak – indirmek için lütfen tıklayınız…

Basic_Statistical_Knowledge

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi Heyeti Sağlık Bakanı’yla görüştü


Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi Heyeti Sağlık Bakanı’yla görüştü

TTB Merkez Konseyi Başkanı Dr. Bayazıt İlhan, İkinci Başkan Dr. Raşit Tükel, Genel Sekreter Dr. Özden Şener, Merkez Konseyi üyeleri Filiz Ünal İncekara, Deniz Erdoğdu, Hüseyin Demirdizen ve Şeyhmus Gökalp, TTB Hukuk Bürosu Koordinatörü Dr. Hakan Giritlioğlu, Olağandışı Sağlık Hizmetleri Kolu’ndan  Dr. Bülent Aslanhan ve TTB Hukuk Bürosu’ndan Av. Ziynet Özçelik’in yer aldığı Türk Tabipleri Birliği heyeti 25 Eylül 2014 günü Sağlık Bakanı Dr. Müezzinoğlu ile görüştü.

Görüşmede Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Dr. Eyüp Gümüş ve Acil Sağlık Hizmetleri Genel Müdürü Dr. Osman Arıkan Nacar da yer aldılar.

unnamed

İki buçuk saat süren görüşmede öncelikle Suriye ve Irak sınırından yaşanan göç ele alınarak bölge Tabip Odalarından gelen bilgiler doğrultusunda hazırlanan haftalık durum raporu sunuldu. Bölge üzerinden Türkiye’ye girenlerin gerek koruyucu sağlık hizmetinden, gerekse tedavi hizmetlerinden ayrımsız yararlanabilmesi gerektiği, TTB’nin buna ilişkin olarak katkı vermeye hazır olduğu, bölgeye geçici görevlendirmelerde gönüllülerin öncelikle tercih edilmesi dileği, TTB’nin 250 hekimden oluşan bir gönüllü havuzuna oluşturduğı bilgisi aktarıldı. TTB’nin düzenlediği olağandışı durumlarda sağlık hizmeti eğitiminin yaygınlaştırılabileceği vurgulandı.

Görüşmenin sonraki bölümünde bütün hekimleri ilgilendiren fiili hizmet zammına (yıpranma payı) ilişkin olarak hazırlanan TTB önerisi, emekli hekim aylıklarını hakkaniyetli bir düzeye getirmek üzere hazırlanan TTB önerisi, kamuda ve devlet üniversitelerinde çalışan hekimlerin aylıklarının emekliliğe de yansıyacak şekilde artırılarak yeniden düzenlenmesine ilişkin TTB önerisi, aile hekimlerinin kamu personeli olduğuna ve güvenceli çalışma koşullarının sağlanmasına yönelik olarak hazırlanan TTB önerisi ile kurum hekimlerinin özlük haklarının iyileştirilmesine yönelik olarak imzaladıkları dilekçeler toplu olarak Sağlık Bakanı’na sunuldu. Aile hekimlerinin güvenceli çalışmalarının vazgeçilemez olduğu, sözleşme süreçlerinin TTB’nin taraf olduğu bir toplu sözleşmeye dönüştürülmesi gerektiği, tek taraflı olarak dayatılan sözleşmelerin kabul edilemez olduğu belirtildi. Üniversiteler ile devlet hastaneleri arasında yaşama geçirilen ortak kullanım protokolleriyle ortaya çıkan durum,
alanda yaşanan sayısız sorun aktarıldı. Protokollerle birlikte yaşanan ücret ve öbür
özlük haklarındaki adaletsizlik, eğitim ve araştırma hastanelerindeki eğitici kadrolar, uzman hekimler ve asistanların mağduriyetleri, üniversitelerde yaşanan sorunlara değinildi.

Türkiye sağlık ortamının en önemli sorunlarından olan sağlık çalışanlarına yönelik şiddet konusundaki duyarlığımız ve Sağlık Bakanlığı ile ortak adım atma dileğimiz, şiddeti önlemeye katkısı olabilecek yasa önerimiz de sunuldu.

Toplantıda iletilen sorunların alanda yaşananların küçük bir bölümü olduğu ifade edilerek TTB’nin uzun yıllara dayanan deneyimi ve birikimiyle alandaki varlığının ve gücünün yadsınamayacağı vurgulandı ve sağlık politikaları ile ilgili olarak TTB görüşlerine mutlaka başvurulması beklentisi dile getirildi. Sağlık Bakanı Dr. Müezzinoğlu ve Müsteşar Dr. Eyüp Gümüş TTB ile Sağlık Bakanlığı’nın önümüzdeki süreçte düzenli olarak bir araya gelmesi ve sorunların her birinin görüşülmesi önerisini olumlu karşıladı.

Kamuoyunun bilgisine saygılarımızla sunarız. 25.9.14

Türk Tabipleri Birliği
Merkez Konseyi

============================================

Dostlar,
Meslektaşlar,

Olumlu bir gelişme..
Dileriz somut yansımaları, kazanımları olsun..
Buna çok gereksinimimiz var..

TTB yöneticisi arkadaşlarımıza teşekkür ederiz..

Sevgi ve saygı ile.
26.9.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Dünya Doğum Denetimi (Kontrolü) Günü – 26Eylül 2014


26 EYLÜL DÜNYA DOĞUM KONTROLÜ GÜNÜ

Dostlar,

Hacettepe Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı AbD’ndan çalışkan arkadaşlarımız,
Halkımızın – Ulusumuzun sağlık eğitimine dönük çabalarını sürdürüyorlar.
Bu gün, 26 Eylül 2014 günü “DÜNYA DOĞUM KONTROLÜ GÜNÜ

Bu bağlamda oldukça özlü ve çok yararlı bir derleme yapmışlar.
Sağolsunlar…
Aşağıda paylaşıyoruz..

Türkiye’nin önemli aile planlaması – doğurganlık sorunları sürüyor..
Nüfus artış hızı 2012’de %o (binde) 12 iken 2013’te son derece yersiz bir artışla, düşmesi gerekirken, %o 13,7’ye tırmanmıştır (TÜİK verileri).

Bunda önceki Başbakan RTE ve hükümetinin “..en az 3-5 çocouk yapın…” yönlü akıl ve bilim dışı, ülke ve dünya gerçekleriyle bağdaşmayan propagandası etkisi olsa gerektir. Doğallıkla Doğu – Güneydoğu’da doğurganlığa verilen doğrudan parasal desteği de unutmamak gerekir.

Ayrıca önceki yıl 2827 sayılı Nüfus Planlaması Yasası‘nda yapılan değişiklikle
10 haftaya dek gebeliklerin isteğe bağlı sonlandırılabilmesi hakkının sınırlandırılması, daha sonra SGK’nın kürtaj başlığını bir süre kapatarak provizyon vermeyişi,
AÇS-AP (Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması) Dispanserlerinin Aile Hekimliğine geçişle birlikte önemli ölçüde etkisiz bırakılması.. pay sahibi olsa gerektir.

Dünyada ve Türkiye’de ilke artık HER AİLEYE 1 ÇOCUK! olmak zorundadır.

Unutulmasın, Anayasa md. 41, Aile Planlaması hizmetlerini vermeyi
Devlete açık bir anayasal buyruk olarak düzenlemektedir :

  • Anayasa madde 41 – Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır. Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar.

Sevgi ve saygı ile.
26 Eylül 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

==================================================

26 EYLÜL DÜNYA DOĞUM KONTROLÜ GÜNÜ

HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ
HALK SAĞLIĞI ANABİLİM DALI
TOPLUM İÇİN BİLGİLENDİRME DİZİSİ-13

Bu doküman, Dr. Meltem Karaöz-Öncü ve Dr. Şevkat Bahar-Özvarış tarafından 24.9.2014 tarihinde hazırlanmıştır.

  • Dünya Doğum Kontrolü Günü, 2007 yılından bu yana, her yıl 26 Eylül’de kutlanmaktadır. Bu günün amacı; doğum denetimi (kontrolü) hakkında
    toplumun bilincini artırmak ve gençlerin cinsel ve üreme sağlığı ile ilgili konularda bilinçli seçimler yapmalarına yardımcı olmaktır.
    Bu amaç doğrultusundaki çalışmalar,
    dünyada tüm gebelikler planlanmış olana dek sürecektir.

Dünya nüfusu 2011 yılında 7 milyar kişiye ulaşmıştır.(1) (AS: 1 Temmuz 2011’de 

7 milyar aşıldı..) Dünya toplam doğurganlık hızı 50 yıl içinde neredeyse yarı yarıya azalmıştır (1950’de kadın başına 5 çocuk, ülkeden ülkeye değişmekle birlikte 2010-
2015’te kadın başına 2,5 çocuk). (2) Ancak, 2050 yılında dünya nüfusunun 9 milyara ulaşacağı kestirmektedir.(1) Nüfus artışının neredeyse tümü insanların gereksinimlerini karşılamakta zorlandığı az gelişmiş ülkelerde gerçekleşmektedir.(2)

Nüfusun artması birçok ekonomik, politik, çevresel etmenleri olumsuz etkilemektedir.
Zengin ve yoksul arasındaki uçurum derinleşmektedir; 1990’dan başlayarak
Dünyadaki aç insan sayısı 815 milyondan 925 milyona çıkmış, 2010’dan bu yana
küresel ekonomik bunalım nedeniyle 44 milyon insan daha yoksulluk sınırı olan günlük 1,25 ABD Dolarının altında gelirle yaşamaya başlamıştır. (2)

Hızla artan nüfusla birikte HIV/AIDS ve öbür salgın hastalıkların yayılması,
sınır ötesi suç, ekonomik bağımlılık, göç, iklim değişikliği gibi var olan sorunlar artmaktadır. Aynı zamanda hızla artan nüfus, toplumsal cinsiyet (gender) eşitsizliği, üreme sağlığı, güvenli annelik, insan hakları gibi sosyal konulardaki varolan sorunları ağırlaştırmaktadır.(1) Her geçen gün daha çok insan güvensiz gıda, su kıtlığı ve afetlerle karşı karşıya kalmaktadır.

Bunun yanı sıra, soruna sağlık açısından bakıldığında; dünyada birçok kadın
çok erken yaşta veya çok sık doğum yapmakta;

  • Her 90 saniyede bir kadın,
    gebelik ve doğum nedeniyle yaşamını yitirmektedir!

Dünyada 215 milyon kadın güvenilir, nitelikli, yeterli aile planlaması hizmetlerine ulaşamamaktadır ve böylece istenmeyen gebelik riskiyle karşı karşıya kalmaktadırlar.(2) Gelişmiş ülkelerde eşler açısından sahip olunacak çocuk sayısı ve çocukların arasındaki yaş farkına karar vermek olağan bir durumdur. Gelişmekte olan ülkelerde ise özellikle en yoksulların bu konuda karar verme yetileri az veya ellerindeki olanaklar yetersizdir.(3)

Eşler çocuk sahibi olmayı birlikte planladıklarında çocukların bu durumdan hem kısa, hem de uzun vadede yarar gördüğü saptanmıştır. Üreme hakkını kullanabilen bir kadın, eğitim hakkı gibi öbür haklarını kolay kullanabilmekte, bununla birlikte gelir düzeyi yükselmekte, kendisi ve çocukları daha sağlıklı olmakta; evde ve toplumda daha çok karar verme gücüne sahip olmaktadır.

Türkiye nüfusu 31 Aralık 2013’te 76 667 864 kişidir.(4)
Nüfusun 2050 yılında 100 milyona ulaşacağı kestirilmektedir.(5)

Yıllık nüfus artış hızı 2012’de binde 12 iken, 2013’te binde 13,7’ye yükselmiştir.

Artan nüfusla birlikte kırdan kente göçler artmış; il ve ilçe merkezlerinde yaşayanların oranı nüfusun 91’ine ulaşmıştır. Zenginle yoksul arası uçurum artmış; en zengin kesimin geliri en yoksul kesimin gelirinin 7,7 katı olmuştur. Nüfusun %15’i yoksulluk sınırının altında kalmıştır. 2013’te suça sürüklenen çocuk oranında 14,5 artış olmuştur.
15-24 yaş dilimini içeren genç işsizlik oranı ise 2012’te %17,5 iken 2013’te %18,7 olarak gerçekleşmiştir.

Ülkemizde, artan nüfusla birlikte çevre olumsuz etkilenmektedir.
Karbondioksit eşdeğeri olarak 2012 yılı toplam sera gazı salımının 1990’a göre
%133,4 artış göstererek 439,9 milyon ton olduğu kestirilmektedir.(4)

Türkiye’de 2008 yılı verilerine göre 15-49 yaş arası evli kadınların gebeliği önleyici yöntem kullanma yaygınlığı %73’tür. Bu kadınların % 46’sı modern yöntem kullanırken, %27’si geleneksel yöntemleri kullanmaktadır. 15-49 yaş arası evli kadınların %79’unun aile planlaması hizmeti istemi olurken, aile planlamasında karşılanamayan gereksinim %6,2’dir. 15-19 yaşındaki kadınlardan oluşan ergenlerin (adolesanların) %6’sında önemli sağlık ve sosyal sorunlara yol açabilen ergen yaşta gebelikler görülmektedir. Ülkemizde her 3 gebelikten 2’si riskli gebeliktir.(6)

*****

Avrupa Kontrasepsiyon ve Üreme Sağlığı Birliği tarafından, Dünya Doğum Kontrolü Günü kapsamında 2013-2015 yılı stratejilerinde;

  • “Senin hayatın, senin geleceğin, senin kararın”

temasıyla üç ana konu üzerinde durulan şemsiye bir kampanya tanımlamaktadır.
Yerel gereksinimlere göre aşağıda da yer alan bu temalardan herhangi birine
öncelik verilebileceği belirtilmektedir:

Bedenini tanı : Ergenlik dönemi boyunca bedende oluşacak değişiklikleri ve planlanmamış gebeliklerin nelere yol açacağını anlamak
Seçeneğini tanı : Gençlerin kullanabileceği tüm doğum denetim yöntemlerini güvenilir, yansız bir bilgi kaynağından öğrenebilmesi
Eşini tanı : Eşlerle doğum denetimi hakkında konuşabilmeyi ve güvenilir bilgiler eşliğinde güvene dayalı bir ilişkiyi nasıl kuracağını öğrenmek.

Dünya Doğum Kontrolü Günü kapsamında Türkiye’de istenmeyen gebeliklerin,

– ergen (adolesan) gebeliklerin ve 
– riskli gebeliklerin önlenebilmesi ve
– karşılanamayan aile planlaması gereksiniminin azaltılması için,

aynı zamanda temel sağlık hizmetlerinden biri olan kapsamlı aile planlaması hizmetlerine toplumda gerek duyan herkesin ücretsiz ulaşabilmesinin sağlanması gerekir.

Kaynaklar :

1 http://www.un.org/en/globalissues/population/. 22.09.2014.
2 UNFPA, 7 Billion actions, 2011. [Internet]
http://www.unfpa.org/webdav/site/global/shared/documents/7%20Billion/7B_fact_sheets_en.pdf 22.09.2014.
3 UNFPA, State Of World Population, 2012. [Internet] http://www.unfpa.org/webdav/site/global/shared/swp/2012/EN_SWOP2012_Report.pdf.
22.09.2014.
4 http://www.tuik.gov.tr/UstMenu.do?metod=kategorist. 23.09.2014.
5 http://www.unfpa.org.tr/v2/pages/nuefus-ve-kalkinma-politikalari.php 22.09.2014.
6 Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü, Nüfus ve Sağlık Araştırması, 2008.
http://www.hips.hacettepe.edu.tr/tnsa2008/data/TNSA-2008_ana_Rapor-tr.pdf.
7 http://www.your-life.com/en/for-doctors-parents-etc/about-wcd/. .
22.09.2014.
8 http://www.escrh.eu/WCD. 22.09.2014.