Etiket arşivi: Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu

SAĞLIKTA DÖNÜŞÜMÜN DÖNÜŞÜMSÜZ ÇIKMAZI…


SAĞLIKTA DÖNÜŞÜMÜN
DÖNÜŞÜMSÜZ ÇIKMAZI…

TTB SAĞLIK BAKANLIĞI ile GÖRÜŞTÜ

TTB_logosu

Sayın Dr. Ahmet SALTIK,
Türk Tabipleri Birliği heyeti 25 Eylül 2014 tarihinde Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu’nu ziyaret etmiş, o görüşmede TTB’nin Sağlıkta Dönüşüm programına ilişkin olumsuz görüşü tekrar vurgulanmıştır.Yine de; yürütülen yanlış politikaların içinde bile olsa sağlık alanında yaşanan kimi sorunların çözülebilmesinin veya hafifletilebilmesinin olanaklı olabileceği düşüncesi paylaşılmıştır. Her iki taraf bundan böyle TTB ve Bakanlık yetkililerinin düzenli olarak bir araya gelerek sağlık alanındaki sorunları değerlendirmeleri ve çözüm yollarını görüşmelerinde ortaklaşmışlardır.Bu doğrultuda; ilk görüşmeden sonra 4 görüşme daha gerçekleştirilmiştir. Görüşmelere TTB’yi temsilen Genel Sekreter Prof. Dr. Özden Şener ve hukuk bürosundan
Av. Mustafa Güler, Bakanlık’tan ise ilk görüşmeye Müsteşar Yardımcısı Dr. Ekrem Atbakan, sonraki üç görüşmeye Müsteşar Yardımcısı Hüseyin Çelik katılmışlardır.
Görüşmelerde;- kamuda ve özelde çalışan bütün hekimler için fiili hizmet zammı (yıpranma payı),
– emekli hekim aylıklarının insanca geçinilebilecek bir düzeye çıkarılması,
– hekim aylıkları arasındaki uçuruma varan dengesizliğin giderilmesi,
– sağlıksız çalışma koşulları,
– şiddet ve SABİM / BİMER mekanizmaları,
– sağlık hizmetinin niteliği,
Sağlık Uygulama Tebliği (SUT) kaynaklı sorunlar,
– kişisel veriler ve hasta mahremiyeti,
– işçi sağlığı,
– toplumsal olaylarda gaz kullanımı,
alternatif / geleneksel tıp denilen şeyler,
– reklamlar ve tanıtım ihlalleri,
– acil servislerdeki hasta yükü,
Birinci Basamakta sevk zinciri,
– aile hekimliği sözleşmeleri,
– tıp / uzmanlık  eğitimindeki sorunlar,
tıp fakültesi öğrenci kontenjanlarının yüksekliği,
– ÖSYM, TUS ve YDUS,
– TÜSEB ve Sağlık Bilimleri Üniversitesi,
– asistan kadrosu dağılımındaki dengesizlik,
– asistan hekim aylıklarının eşit ve güvenceli hale getirilmesi,
– gebe ve yeni annelerin nöbetleri,
– yabancı uyruklu asistan hekimlerin sağlık güvencesi,
– Dalında tek olan uzman hekimlerin çalışma düzeni (7/24 icap nöbeti),
– uzman kadrosunda çalışan uzman hekimlerin kadro sorunu,
– amir / yönetici baskısı ve kötü muamele,
– işyeri hekimliğindeki sorunlar,
– kurum hekimlerinin sorunları,
– muayenehane hekimlerinin sorunlarıbaşlıklarında saptamalar ve sorunlara çözüm önerileri konuşulmuştur.Bugüne dek yapılan görüşmeler olumlu bir gidiş izlemiştir.
Kesin bir kanaat açıklanabilmesi olanaklı olmamakla birlikte gelinen noktada TTB sağlık alanında yaşanan kimi sorunların çözülebileceğine / hafifletilebileceğine
ilşkin umudunu korumaktadır.

Türk Tabipleri Birliği
Merkez Konseyi

=============================

Dostlar,

TTB yönetimindeki meslektaşlarımızın çabalarını saygı ve şükranla karşılıyoruz..
Ancak neden kayda değer bir ilerleme olmuyor / olamıyor??
TTB yöneticileri gerçekçi olmayan istemlerde mi bulunuyorlar?
TTB yöneticileri dertlerin nasıl söyleyeceklerini mi bilmiyorlar?

Sağlık Bakanlığı yetkilileri anlama özürlü mü?
Sağlık Bakanlığı yetkililerinin elini – kolunu tutan (lar) mı var?

Neden tıkanan Sağlık Sisteminde uzlaşma ile iyileştirmeler yapılmıyor?
Bu kadrolar kime, neye hizmet ediyorlar?
Halkta hoşnutsuzluk artınca doğacak siyasal faturanın ayrımında olmadıkları düşünülebilir mi?

………………….
Sorular uzatılabilir…

Bu görüşmeler Eylül 2014’te başlatılmıştı çok yerinde olarak.
Mart 2015’teyiz. 7. ayındayız sürecin..
Yabancı asıl delilerimiz ; IMF –  DB
Yerli işbirlikçi – taşeron delilerimiz : Asıl delilerin buyruğundan ve yerli dalkavukların, pişekârların güdümünden çıkamayan AKP iktidarı..

Görüşmelerde ne kazanımlar sağlanabildi?
TTB yöneticisi meslektaşlarımızın bunları da paylaşmasını diliyoruz.
Yeni yol ve yöntemler düşünelim geldiğimiz / tıkandığımız yerde..

13 Mart sağlık çalışanları GREVİ
somut bir yanıt / tepki galiba..

*****
Korkarız bir delinin kuyuya, -çoook derinlere korkarız- attığı taşı 40 akıllı çıkaramıyor.
Sanırız bizim olayımızda 1 değil birkaç deli var..

Öyle ki; yurttaş sağlık hizmetlerinin hak eden öznesi olmaktan çıkarılarak MÜŞTERİLEŞTİRİLDİ!

Öyle ki; Devlet sağlık hizmeti yükümlüsü özne olmaktan çıkarıldı, halkının sırtında
sopalı tahsildar olarak yerli  – yabancı sermayeye kaynak aktarımına memur kılındı..

Öyle ki; kamusal sağlık hizmetinin karşılığı vergi unutturularak / iç edilerek,
PRİM = EK VERGİ soygunu – talanı dayatıldı..

Öyle ki; SGK açıkları Bütçe açığının ana kalemi oldu, dış borç ve cari açık nedenine dönüştü.

Öyle ki; AKP iktidarı ile 2002’ye göre sağlık giderleri neredeyse 10’a katlanırken,
sağlık düzeyi göstergelerimiz dünya sıralamasında yerinde saydı.. Dünyada 90. sıralarda,
34 OECD ülkesi içinde 31. sırada.. Oysa GSMH bu dönemde en çok 3 kat büyüdü..
Olağanüstü bir VERİMSİZLİK ile sağlık sektörüne GSMH’nın yaklaşık %7’sini (2014 sonunda 56 milyar Dolar; savunma giderlerinin yaklaşık 3 katı!) harcıyor ve duvara dayanmış bulunuyoruz; bu politikanın sürdürülebilirliği kalmadı!

Öyle ki; en azından çe; yrek yüzyıldır “AİLE HEKİMLİĞİ ÇAĞDIŞIDIR!” diye haykırırken, yenilerde hak verilmeye başlandı..

Öyle ki;  “GSS (Genel Sağlık Sigortası) sizin sağlığınızın değil sermayenin karının sigortasıdır!” diye feryat ederken kulaklar tıkandı, ağızlar kapandı, gözler yumuldu..

*****
Haydi bakalım.. Temizleyin pirincin taşlarını da görelim..

Çare; kökü dışarıda IMF – DB dayatmalarından sıyrılıp sermayeden yana değil
ulusal – halktan yana sağlık politikaları gütmededir..

  • Kamu öncülüğünde,

  • Koruyucu hizmet ağırlıklı ve öncelikli,

  • Piyasa – kâr odaklı olmayan, 

  • Sosyal devlet sorumluluğu taşıyan
    sağlık hizmeti sistemindedir.

Yarın, 11 Mart 2015 Çarşamba sabahı, web sitemizin manşetinde de duyurduğumuz üzere, Ulusal Kanal’da bu sorunları konuşacağız.. Sn. İsmet ÖZÇELİK ile söyleşeceğiz..

Saglik_Giderleri_ve_Ekonomik_Bunalim_Ulusal_Kanal_11.3.15

 

Sevgi ve saygıyla.
10.3.2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

 

Yukarıdaki program gerçekleştirildi. Video kaydını
http://youtu.be/lNGeWe0HFy8 adresini tıklayarak izleyebilirsiniz..

Not : Bu yazının tümünü pdf olarak okumak için lütfen tıklayınız..
SAGLIKTA_DONUSUMUN_DONUSUMSUZ_CIKMAZI

AİLE HEKİMLİĞİ TIKANIYOR..


AİLE HEKİMLİĞİ TIKANIYOR..

TTB_logosu

Aile hekimleri giderek olumsuzlaşan çalışma koşullarının iyileştirilmesi, hak kayıplarının giderilmesi, getirilmek istenen yeni çalışma ve nöbet düzenini protesto etmek amacıyla,
bu gün (13.12.2014) Sağlık Bakanlığı önünde basın açıklaması yaptılar.

BASIN AÇIKLAMASI

BİR KEZ DAHA HEM KENDİ HAKLARIMIZ,
HEM DE TOPLUMUN SAĞLIK HAKKI İÇİN 
SES VERİYORUZ!

Sağlık Bakanlığı Aile Hekimliği ile birlikte çalışanlara uygulanan geçici görevlendirmeleri ortadan kaldırdığını iddia ediyordu, şimdi artık ASM çalışanlarını hastane acillerinde,
112 istasyonlarında zorla görevlendirerek geçici görevleri sistematik hale getirmiş oldu.

Sağlık Bakanlığı, ASM çalışanlarına daha iyi çalışma koşulları sağladığını iddia ediyordu, hafta içi 40 saat çalışmaya ek olarak geç saatlere dek esnek, hafta sonu Cumartesi günleri fazladan çalıştırmayı düzenleyen genelgeyi yayınladı.

Sağlık Bakanlığı, Aile Hekiminin kendisine kayıtlı kişiye bakmanın kolaylığı her seferinde dile getirirken, hafta içi esnek ve hafta sonu çalışma dayatmasıyla kayıtlı olsun olmasın başvuran herkese ‘acil’ sağlık hizmeti sunulacağını ilan ederek, kendi belirlediği ilkeyi çiğneme noktasına gelmiş oldu.

Sağlık Bakanlığı, Aile Hekimliğiyle birlikte mesleksel doyumun had safhaya ulaştığını
iddia ediyordu. Performansa, cezaya dayalı bir sistemin bırakın mesleksel doyumu;
mesleksel bağımsızlığı nasıl ortadan kaldırdığını, çalışanlar arasında çalışma barışı
nasıl bozduğunu anlatmaktan sıkıldık.

Bakanlığın, Birinci Basamak sağlık hizmetlerini parçalayan, ekip hizmetini ortadan kaldıran, toplumun ancak kayıtlı olan kesimine o da başvuruya dayalı hizmet sunan anlayışı her geçen gün bataklığa saplanıyor.

Halkı tüketim nesnesine dönüştüren, ülke çapında sağlık hizmetlerine başvuru sayısını yılda ortalama 10’lara çıkaran, acilleri tıka basa dolduran, niteliği düşük sağlık hizmet anlayışı çökmüştür; oluşan tahribatın ASM’leri gece gündüz açık tutarak giderilemeyeceği ortadadır. Böylelikle Birinci Basamağa verilecek zararın da daha büyük olacağı açıktır.

ASM çalışanlarının dinlenme hakkını elinden alan, tek taraflı sözleşme dayatan,
iş güvencesi olmayan, istismara açık ceza puanlarıyla, para kesintileriyle kendine has
özel ‘çağdaş kölelik çalışma düzeni’ dayatmalarına karşı sessiz kalmadık, kalmayacağız.

Halkın; dinlenme hakkı kısıtlanmış, moral motivasyonundan yoksun sağlık çalışanından nitelikli sağlık hizmeti alması mümkün müdür?

Altyapısı, güvenliği ve donanımı uygun olmayan ASM’lerde, meslek içi eğitimi ve deneyimden yoksun Birinci Basamak sağlık çalışanı eliyle  ‘Acil Sağlık Hizmeti’ sunarak, halk sağlığının tehlikeye atılmasına, sağlık çalışanının ölümcül olabilecek
şiddet olaylarıyla karşı karşıya kalmasına neden olmayacak mı?

Sağlık Bakanlığı’nı buradan bir kez daha uyarıyoruz :

  • ASM sağlık çalışanlarının yitirilmiş temel hakları üzerine yenilerini ekleyerek,
    haftada 40 saat çalışma üzerine, hafta sonları ve hafta içi esnek çalışma dayatmalarından vazgeçin.

Birinci Basamak sağlık çalışanları olarak, iş güvencesi, insanca çalışma koşulları,
koşullara bağlı olmayan emekliliğimize yansıyacak emeğimizin karşılığı bir ücret,
mesleksel bağımsızlık ve dayanışma içinde toplumun her kesimini kapsayacak,
katkı ve katılımsız, eşit koşullarda nitelikli sağlık hizmeti sunmak istiyoruz.

Kendi haklarımız ve toplumun sağlık hakkı için yürüttüğümüz mücadelemizi
kararlılıkla sürdüreceğiz.

29 Kasım 2014 tarihinde uyarılarımızı Ankara’da Sağlık Bakanlığı önünde yapmıştık,
ancak Sağlık Bakanlığı ‘yeni nöbet genelgesini’  yayınlayarak 1 Ocakta 2015’te
uygulamaya geçileceğini ilan etmiş bulunmakta.

Hak yitikklerimizi önlemek amacıyla üretimden gelen gücümüzü kullanarak
12 Aralık 2014 ‘te yaptığımız G(ö)REV eylemimiz, Sağlık Bakanı Müezzinoğlu’nu yanıltarak oldukça başarılı geçmiştir.

Birinci Basamak sağlık çalışanları, Sağlık Bakanlığı’nın ‘Nöbet genelgesini’ yayınlayıp, Sağlık Bakanı Müezzinoğlu’nun ‘Sahada bu eylemler destek yok ’açıklamasına karşın  dünkü eylemlere katılım %100’e yakın olmuştur. Bu nedenle tüm Birinci Basamak
sağlık çalışanlarını kutluyor, halkımızı eylemlerimize verdikleri destekten dolayı şükranlarımızı sunuyoruz.

Sağlık Bakanlığı,12 Aralık’ta (2014) çalışanların sesine kulak vereceğine, ’Cumartesi günleri gece nöbeti değil yalnızca nöbet tutacaklar’ açıklamasında bulunmasını
talihsiz bir açıklama olarak değerlendiriyoruz.

Bu nedenle bu gün burada bir kez daha sesimizi duyurmak istiyoruz.

Sonuç alamazsak her Cumartesi günleri eylemlerimizi tekrarlayacak,
eylem ve etkinliklerimizi sonuç alana dek her yerde dozunu artırarak sürdüreceğiz.

Saygılarımızla.

==========================================

Dostlar,

“Aile hekimliği” sisteminin “ÇAĞDIŞI” olduğunu yıllarca, çoook öncesinden,
belki 20+ yıldır yazar, söyler dururuz.. Başlangıçta soyut kalıyor ve anlaşıl)a)mıyor ya da anlaşılmak istenmiyordu. Halkımız gibi çoğu meslektaşımız da deneyip görmek istedi..
Deneme – yanılma yöntemiyle yani, hep olageldiği gibi. Oysa “bilimsel öngörü” denen
bir yöntem var.. biz ona dayanıyorduk eldeki kanıtları irdeleyerek..

“Aile hekimliği” sistemi pek çok bakımdan geldi, duvara dayandı.
Daha iyi olmasını beklemek saflıktır ve bilim dışıdır. Daha da beter olacaktır.
Bu bakımdan, Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu, hiç kompleks yapmadan
geri adım atma – yanlıştan dönme erdemini göstererek bu sistemden geri dönmeyi düşünmelidir.

SAĞLIK OCAKLARI sistemi, karşılaştırma yapılamayacak ölçüde AİLE HEKİMLİĞİNDEN
üstün bir sistemdir. Sitemizde bu konularda epey yazdık, gene yazarız..

Eylem günü Ankara Üniv. Tıp Fakültesi’nde 11:00 – 13:00 arasında İş Sağlığı Güvenliği eğitimi görevimiz vardı (akademik ve yönetsel çalışanlara).. Yoksa, Sıhhiye Meydanı’nda Aile Hekimi meslektaşlarımızın yanında bedensel olarak da bulunacaktık.

Basın açıklaması gerçekleri dile getirmektedir. Aile hekimi meslektaşlarımız haklıdır.
Eylem demokratik, yerinde ve doğrudur. Onaylıyor ve katılıyoruz..

Sevgi ve saygı ile.
17.12.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Trakya Halkı Ölüyor : Ergene ırmağı ölüm saçıyor!


Trakya Halkı Ölüyor : Ergene ırmağı ölüm saçıyor!

Dostlar,

Lüleburgaz’dan dostumuz Sn. Hakan DEDEOĞLU aşağıdaki çığlık mektubunu iletiyor.
İbretle okuyalım..

  • Trakya Halkı Ölüyor : Ergene ırmağı ölüm saçıyor!

Önceki hafta, bu uyarıyı yapan Edirne Devlet Hastanesi uzmanlarından
Dr. Dilek Tuncer’in (öğrencimizdi..) Edirne Valisince görevden alınmasını
açıkça hukuk dışı bir zulüm – keyfilik – terör olarak ilan etmiş ve kınamıştık.
Dr. Tuncer’in derhal görevine iade edilmesini istemiştik. Nitekim öyle oldu
ve Sağlık Bakanlığı denetçisi Dr. Tuncer’i görevine iade etti.
(Edirne Valisi; kanser uyarısı yapan doktoru görevden aldı)

Şimdi ise tüm yaşamı Trakya’da (Lüleburgaz’da) geçen, Endüstri Mühendisi ve
çevre gönüllüsü – çalışanı, TEMA Vakfı eylemcisi dostumuz Hakan Dedeoğlu
acı gerçekleri yazıyor..

Mızrak çuvala sığar mı? Bu bağlamda çok sayıda bilimsel araştırma var elde.
Edirne valisi hışımla bir devlet memurunun üzerine gideceğine görevini yaparak Anayasa md. 56‘daki yükümünün gereğini yapsın! Halkla işbirliği yapsın. Anayasa md. 56’yı okusun. Orada çevreyi koruma ve geliştirmenin Devlete ve yurttaşa ortak hak ve ödev – yüküm olarak verildiğini görecektir. Yurttaş Dedeoğlu, Yurttaş Dr. Dilek Tuncer (Tucer) Anayasal görev – yükümlülük ve haklarını kullanıyorlar.

Tersini yapmaları istenmeyendir, Anayasal görevini savsaklamaktır.

3 hafta sonra 20-24 Ekim 2014 günlerinde Edirne’de yapacağımız 17. Ulusal Halk Sağlığı Kongresi‘nde bu konuları konuşacağız. Kongre konusu “Çevre ve Halk Sağlığı” Edirne Valisini de, Kırklareli ve Tekirdağ valilerini de bekleriz. Bilimsel araştırmaların sonuçlarını dinlesinler ve durumun ne denli ciddi – ivedi olduğunu
bir kez daha görüp hemen gereğini yapsınlar dileriz..

1988 – 2004 arasında 16 yıl Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde hizmet veren
bir öğretim üyesi olarak biz de yöre sorunlarını yakından biliyoruz. Edirne Çevre Gönüllüleri Derneği’nde, Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanı olarak üniversitede
bu sorunlarla hep içiçe olmuştuk..

Sevgili Hakan Dedeoğlu arkadaşımızın ciddi uyarıları ve önerileri aşağıda..

Sevgi ve saygı ile.
02.10.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==============================================

Trakya Halkı Ölüyor : Ergene ırmağı ölüm saçıyor!

Hakan_Dedeoglu_Luleburgaz

 

 

Hakan Dedeoğlu

 

 

Ergene Nehri’nin doğduğu noktadan, denize döküldüğü noktaya kadarki
283 km’de yaşanan kirliliklere Edirne Valisi Şahin “dur” dedi! 

Doğduğu noktada, suyu içilebilir olan ve ergenlikdoğurganlık, üretkenlik gibi anlamlara gelen Ergene’nin, Tekirdağ İli itibarıyla zehirlemeye, yok etmeye başlaması çok ciddi bir sorundur. Ülkemizin belki de en kirli nehri olan Ergene, ilk önce Trakya’nın, sonra da Türkiye’nin sorunudur. Bir zamanlar bereket saçan Ergene, artık ölüm saçmaktadır.

Kanser hastaları ölümden uzak durabilmek için mücadelelerine her yeni günde, yeniden başlamaktalar. Edirne’de Trakya Üniversitesi, İstanbul’da ise Çapa ve
Cerrahpaşa’da hastalıklarına çare aramaktalar. Parası ve imkanı olan mücadelesine devam ederken, parası ve desteği olmayanlar ne yazık ki mücadeleyi sürdürememekteler. Sanıyorum bu yaşananları da bazı yöneticiler “kader” diye niteleyeceklerdir; ancak bizler bunu kabul edemeyiz. Tüm bu yaşananların sebebi açıktır: Genel ve yerel iktidarların sorumsuz tavrı ve çoğunluğun sessiz kalışı…

Bölgemizdeki sorunlar apaçık ortadayken, ‘Ergene Nehri’nin suyuyla yetişen ürünler kanser yapıyor’ diyen sorumluluk duygusu sahibi bir doktor geçen hafta Edirne Valisi tarafından görevinden alındı!

Neden sonra, Edirne Valisi Şahin, görevden uzaklaştırdığı Dr. Tucer’i görevine
iade ederken -etmek durumunda kalırken- görevden uzaklaştırmaya kansere ilişkin açıklamanın değil, açıklamanın izinsiz ve bilimselliği kanıtlanmamış verilere dayandırılarak yapılmasının yol açtığını ifade etti. Ergene ve Meriç sularıyla sulanan ürünlerde kimyasal atık maddelere rastlandığı yıllardan beri bölgede yapılan akademik çalışmalarla birçok kez kanıtlandı. Bu gerçek bir yana, Trakyalılar olarak, aslında Vali Bey’e teşekkür borçluyuz. Doktor Tucer’in görevini yapmasına müdahale ederek Ergene’nin yıllardan beri artarak devam eden sorununun gündeme gelmesini sağladı! Daha sonra baktı ki olay değişik ve müfettiş raporu farklı, geri adım attı ve doktoru tekrar görevine iade etti.

Bundan sonra, Vali Bey’in gelişmelerin tüm safhalarıyla ilgilenmesi ve bu konuda gösterdikleri duyarlığı her yönüyle devam ettirmesi ve görev sorumluluğu yerine getirerek halkın sorumlarını dikkate alması koşul olmuştur. Çünkü kamu görevlisinin sorumluluğu sorunların izlemcisi olmaktır, sorunları izleyenleri sindirmeye çalışmak olmamalıdır. Gerçeklerden kaçarak kurtulamayız. Ertelemek de çözüm olamaz. Trakya’da yaşananlar insanımızın yazgısı olmamalıdır. Siyaset, erkin tahakkümünde değil, halkın yararının peşinde olmalıdır.

Yaşanan gelişmelerin ardından, İpsala Çeltik Üreticileri Birliği de bir basın açıklaması yaparak yapılacak açıklamalarda çeltik üreticilerinin de durumlarının dikkate alınması gerektiğini ve herhangi bir bilimsel veriye dayalı olmaksızın gelişigüzel bir şekilde önüne gelen herkesin açıklama yapmasını uygun bulmadıklarını ifade etmişler. Sonrasında onlar da Dr. Dilek Tucer hakkında İpsala Cumhuriyet Başsavcılığı’na
suç duyurusunda bulunmuşlar.

Açıktır ki, paydaşlardan herhangi birinin zarar göreceği bir düzenlemeyi savunmak olanaklı değil. Ancak “pirincimizde sorun yok” diyerek sorumluluktan sıyrılmamız da maalesef olanaklı değildir. Görmekteyiz ki, bugün ülkemizde en kolay şey ölmek! Karşılaşılan sorunlar o denli çok ki insanlarımız çaresizlik içinde oradan oraya koşturuyorlar.

Gerçekler böyle ise tüm taraflara sormak durumundayım:

Trakya Üniversitesi Onkoloji Servisi’ndeki (Kanser tedavi merkezinde) hasta sayısı
her geçen gün neden artmaktadır? Bu konudaki sorumluluk kimlerindir?
Ayrıca Trakya’daki 3 İlden en çok kirliliği üreten Tekirdağ İli olduğuna göre;
Edirne Valisinin Ergene’deki kirlilik nedenlerini Kırklareli ve Tekirdağ valileri ile görüşmesi gerekmez mi? Sorunları görmek, çözmek ve sağlıklı şekle sokmak yöneticilerin görevleri değil midir? Gelinen noktada Ergene’nin kirlenme nedeni
ne yalnızca görevden alınan doktordur, ne bizleriz ne de tek başına şudur budur!

Trakya’daki kirlilik ortalama 40 yıllık bir geçmişe dayanmaktadır. Trakya’da 1970’li yıllarda başlayan kirlilik, İktidarlar değişse de yanlış uygulamalar sonucunda bu noktaya ulaşmıştır. Bu şekilde sürerse sonuç daha da kötüye gidecektir. Trakya Üniversitesi’nde binlerce insanımıza kanser konusunda hizmet verilmekte olduğu bilinmektedir.
Sağlık Bakanı Edirneli (AS: Dr.Mehmet Müezzinoğlu) olduğundan, kendisinden beklentimiz açıktır. Bu konuda gerekli yatırımların hızla gerçekleştirilmesi gerekmektedir. İnsan yaşamında hiçbir konu sağlıktan daha önemli değildir.

Konu, siyaset üstü olup insanımızın geleceği açısından çok önemlidir.Konu ile ilgili olarak daha 1999’da TEMA Vakfı bünyesinde Ergene Nehri’nin doğduğu noktadan başlayarak, Lüleburgaz’ın Ovacık Köyü’ne dek noter ve basın kuruluşları huzurunda
13 noktadan alınan toprak ve su örneğinin İstanbul Teknik Üniversitesi’nde yapılan analizler sonucunda nehir suyunun son derece kirli (hatta kirlinin ötesinde kötü durumda) olduğu kanıtlanmış ve bu durum basınla paylaşılmıştır.

Daha sonra TEMA Vakfı olarak, 2005 yılında, Lüleburgaz’ın içinden geçen dereden noter eşliğinde üç noktadan aldığımız su örneklerini İstanbul Teknik Üniversitesi’ne gönderdiğimizde çıkan olumsuz sonuç da yine ciddiye alınmamıştı.

“Ben gelirsem en iyisini yaparım” hamasi siyaseti ne yazık ki bölgeyi bu hale getirmiştir. Çözüm bulmak için dürüst ve içten olmak gerek şarttır. Yeter şart ise bunun için
belli bir bilgi birikimi ve kapasitenin bulunmasıdır.

Geçtiğimiz Mart ayında da HaberTürk TV’den İlknur Adalı ile birlikte Ergene Nehri’ndeki sorunlarla ilgili olarak, Çorlu Sağlık Mahallesi’nden ve sonrasında Uzunköprü’den aktardığımız görüntülerle sorunları yeniden gündeme taşımıştık.

Trakya’nın atardamarı olan Ergene’nin kirlilikle beraber toplardamara dönüşmüş hali, bölge insanının içinde bulunduğu durumu özetlemektedir. Topraktaki verimlilik
yok edilmekle, bununla birlikte, insanlarımız hızla ölmektedir. Bu, intiharın bir başka biçimidir.

Sanayileşmeyle birlikte Çerkezköy’den, Trakya’ya giren kirlilik Çorlu’ya, Muratlı’ya, Lüleburgaz’a doğru yayılmıştır. Yıllarca iş-aş konusunun yanlış anlaşıldığı artık açıktır. İstihdam yaratmak adına başlatılmış gibi gösterilen süreç, Trakya halkını yok eden bir şekle dönüşmüştür. Bugün yaşananlar ne yazık ki “İstanbul’un taşı toprağı altın” diyen zihniyetin neden olduğu sorunların uzantılarıdır. Öncelikle İstanbul’u yok edenler, gelinen noktada Trakya’yı bitirme yarışı içindedir.

Trakya’daki kirlilik algısını yönetenler geçmiş yıllarda olduğu gibi bu kez de farklı bir atak ile zaman kazanıyorlar ve bunu da ne yazık ki başarıyorlar! Buna engel olabilmek adına, ben, tüm tarafları bir bütün halinde hareket ederek bölge zenginliklerimize
sahip çıkmaya davet ediyorum. Bunlardan biri olan çeltik üretiminin önemi konusunda daha tutarlı stratejiler uygulamalı ve sorunu açıklık içinde halkımızla paylaşmalıyız. Trakya Üniversitesi’nin pirinç konusunda yaptığı inceleme sonuçlarını halkımızla paylaşması gerekir. Yerel pirinç üretiminin yerine ithalat yoluyla getirilen ürünlerin
kendi ürettiğimizden daha sağlıklı olduğunu da düşünmüyorum. Ancak kendi topraklarımıza sahip çıkmadığımız zaman bölge çıkarlarımızı korumak olanaklı olmayacaktır. Pancar üretiminde yaşanılan sorunlar pirinç üretiminde yaşanmamalıdır.

Trakya’nın topraklarını – sularını talan edenler, kirletenler ne yazık ki bizlerle birlikte değiller. Kirlettiği bu topraklarda oturmayanların bölge insanının sorunlarını algılama şansı olamaz! Bu yüzden bizim yaşadıklarımızı yaşamıyor ve bizleri
kesinlikle anlamıyorlar.

Ancak şu bilinmelidir ki; un temelli ürünler, pirinç ya da öbür birçok ürün açısından hepimiz aynı gemideyiz. Tüm bu sorunlarla yüzleşme zamanı gelmedi mi?
Geldi de geçiyor bile!

GELECEĞİNE SAHİP ÇIK!

Hakan Dedeoğlu  
LÜLEBURGAZ

HEKİMLERE YÖNELİK ŞİDDETİN EN ÖNDE GELEN SORUMLUSU Başbakan Erdoğan

Dostlar,

İzmir Tabip Odası’ndan meslektaşlarımızın çok yerinde bir basın açıklamasını,
dahası bir tür suçüstü belgesini paylaşmak istiyoruz.

Birileri Başbakan’ı fena halde yönlendiriyor galiba..

Bu sözler söylenecek sözler midir??
Başbakan sakin kafa ile bir düşünebilse??
Bunu yapamıyor mu acaba?
Yaptırmıyorlar mı yoksa?
İşte asıl tehlike orada başlıyor ve yaşananlar da bu durumu işaret ediyor.

Bu akıl dışı saldırganlık hem RT Erdoğan için tehlikeli, sonu yok
hem ülkemiz için çok sakıncalı..
Başbakan’ın hesapsız (!?) söz ve davranışlarının bedelini sağlık çalışanları, özellikle de hekimler canlarıyla ödüyor.
Böyle bir “oryantal melodram”, -gerçekte tragedya!- sürdürülemez ve kabul edilemez.

  • Başbakan söz ve davranışlarını tez elden gözden geçirmek ve asgari
    akıl – bilim -saygı – nezaket – terbiye kurallarına dayandırmak zorundadır.

Ama kişiler gelip geçer, Türkiye kurumlarıyla yoluna devam eder..
Herkese de yağıp ettikleriyle tarihte hak ettiği yeri bulur.

Bu sitede daha önce de Türk Jineokoloji ve Obstetrik Derneği‘nin
“zorunlu kalarak” verdiği gazete ilanını paylaşmıştık..

KADINLARIMIZA VE HALKIMIZA SESLENİŞİMİZDİR..

(http://ahmetsaltik.net/15235/, 26 Haziran 2013)

Bu metin ve İzmir Tabip Odası açıklaması birlikte irdelenmeli..
Başbakan çok sayıda dava ile muhatap olabilir ve dokunulmazlık sonrasında
çok başı ağrıyabilir ayrıca..

Bu arada, Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu‘nun kahreden suskunluğunu da kaydedelim.. Bakanlık makamı kişiliği, meslek onurunu böylesine mi silebiliyor?
Bakan meslektaşımız için de endişeleniyoruz.. Aynaya nasıl bakacak?
Bir de zaten Bakanlığı’nın bir hükmü de kalmadı.. Bütçesi 2012 rakamının 1/5’ine düşürülen (%80 azaltılan), değişik gerekçelerle de olsa küresel sermaye tarafındanhizmetin finansmanından çekilen, üretimden de dışlanan, salt sözde düzenleme – denetim ile sınırlandırılarak kadük edilen bir bir Bakanlık ve de sanal koltuğu.. Sayın böylesi bir Sağlık Balanlığı’nın Bakanı meslektaşımız sanırız Hipokrat yemini etmiştir.. Eee?? Niçin susar ki??

Başbakan Erdoğan’a soru         :

– Sizi ne durdurabilir??

Sevgi ve saygı ile.
17.7.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

===============================================
Date: Mon, 15 Jul 2013 13:43:22 +0300
To: suatkaptaner@hotmail.com
From: info@izmirtabip.org.tr
Subject: Sayın Başbakan’ın Bu Tutumunu Meslektaşlarımız Adına Kınıyoruz

Izmir_Tabip_Odasi_logosu

İZMİR TABİP ODASI

15.07.2013 Basın Açıklaması

HEKİMLERE YÖNELİK ŞİDDETİN EN ÖNDE GELEN SORUMLUSUNU AÇIKLIYORUZ!

TARİH:  18 HAZİRAN 2013
YER: “AİLE OLMAK PROJESİ” TOPLANTISI
SUÇLAYAN :  BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN
SUÇLULAR: HEKİMLER
SUÇLAR:
– “HALKIMIZI KISIRLAŞTIRMAK”
“ADETA CİNAYET İŞLEMEK”
– “DERTLERİ PARA KAZANMAK VE MİLLETİN NÜFUSUNU AZALTMAK     OLMASINA RAĞMEN HALKI ÖLÜMDEN KURTARIYORUZ DİYEREK ALDATMAK”
 
18 HAZİRAN 2013 
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN KONUŞUYOR:

“Bu ülkede yıllarca doğum kontrolü mekanizmalarını çalıştırdılar. Adeta bizim vatandaşlarımızı halkımızı kısırlaştırdılar. Bununla ilgili tıbbi müdahalelere varıncaya kadar her şeyi yaptılar. Sezaryen denilen olay budur. Kürtaj denilen olay budur.”
“Hep bunları yaptılar. Ve bunları yaparken de adeta cinayet işlediler. Adeta aldattılar. Ölüyorsun seni ölümden kurtaracağız dediler. Onun için sezaryen dediler.”
“Halbuki dert başkaydı. Dert,  hem fazla para kazanmak hem de maalesef öyle kampanyalar başlattılar ki sezaryenle ikiden fazla doğum yapamasın. Bunu aldattılar ve inandırdılar. Birçok anneler aileler buna inanmak zorunda kaldı. Eğer sezaryen olmazsam nolur diye buna inandırdılar.”

“İşin aslı bu muydu? Değildi. Dert başkaydı.
Dert bu milletin nüfusu azalsın ve bu millet milletler yarışında geri kalsın.”

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bu tarz konuşmasıyla;

“ BİR MESLEĞİN MENSUPLARINA”,

“Mesleğini özveriyle, mevcut yasalar, yönetmelikler ve bilimsel ölçütler ışığında sürdürmeye çalışan HEKİMLERE HAKARET ETMİŞTİR.”

Bu konuşmasıyla Sayın Başbakan, zaten bilmek zorunda da olmadığı ancak
yorum yapmak istediğinde, Sağlık Bakanı başta olmak üzere, bilim insanlarına danışarak bilgi sahibi olmak zorunda olduğu bir konuda,

HEKİMLERİN ONURUNU ZEDELEMEYE ÇALIŞMIŞTIR.

SAYIN BAŞBAKAN’IN BU TUTUMUNU MESLEKTAŞLARIMIZ ADINA KINIYORUZ, PROTESTO EDİYORUZ.

SAĞLIK BAKANI’NIN SAYIN BAŞBAKAN’A, AİLE PLANLAMASI, KÜRTAJ VE SEZARYEN UYGULAMALARININ YASA VE YÖNETMELİKLER ÇERÇEVESİNDE YAPILDIĞI KONUSUNU HATIRLATMAMASINI VE MESLEKTAŞLARINA YAPILAN BU HAKARETLER KARŞISINDA SESSİZ KALMASINI DA ÜZÜNTÜYLE KARŞILIYORUZ.

BAZI GERÇEKLERİ SAYIN BAŞBAKAN’A BİZİM HATIRLATMAMIZ GEREKTİĞİ KANISINDAYIZ.

SAYIN BAŞBAKAN,

SEZARYEN,
 uygun tıbbi gerekçeler ile gerçekleştirildiği takdirde bazen anne adayının sağlığını, bazen doğacak bebeğin sağlığını ve bazen de her ikisinin sağlığını korur. Bunun dışında anne adayının yoğun normal doğum korkusu içinde olduğu durumlarda da uygulanabilir.

  • Sezaryen yapılması kişinin doğurganlığını anlamlı şekilde azaltmaz.

Sezaryen hekim önerisiyle ve daima hastanın onayıyla uygulanan bir ameliyat olup kesinlikle bir milletin nüfusunu azaltmakla ilgili değildir.

KÜRTAJ,  yani 10 haftanın altındaki gebeliklerin sonlandırılması şartları,
YASALAR İLE BELİRLENMİŞ TIBBİ BİR UYGULAMADIR.

Sağlık Bakanlığı’nın belli hastanelerinde oluşturduğu birimlerde, kişilerin isteği üzerine ve tamamen yasal ve resmi olarak uygulanmaktadır.

AİLE PLANLAMASI ise yine kişilerin kendi talepleri ile istedikleri kadar çocuk sahibi olabilmeleri için kendilerine önerilen tıbbi uygulamaların tümünü kapsar.

GÖREVLERİ DOLAYISIYLA, BİLİMSEL GEREKLİLİKLER VE HASTA HAKLARI DOĞRULTUSUNDA, YASALAR VE SAĞLIK BAKANLIĞI’NIN YÖNETMELİKLERİ ÇERÇEVESİNDE VE GEREKTİĞİNDE, ANNENİN VE BEBEĞİN HAYATINI KURTARMAK AMACIYLA, YUKARDA SAYILAN TIBBİ İŞLEM VE UYGULAMALARI GERÇEKLEŞTİREN HEKİMLER OLARAK,

SAYIN BAŞBAKAN’IN BU DAYANAKSIZ SUÇLAMALARINI
KESİNLİKLE KABUL ETMİYORUZ VE KINIYORUZ.

HER TÜRLÜ OLUMSUZ KOŞULLARA, YETKİLİLERİN BU TARZ KONUŞMALARIYLA ADETA ÖZENDİRİLEN ŞİDDET UYGULAMALARINA RAĞMEN, ÖZVERİYLE GECE GÜNDÜZ HASTALARINA HİZMET VERMEYE DEVAM EDECEK HEKİMLER OLARAK, YURTTAŞLARIMIZI VE ÖZELLİKLE KADINLARIMIZI, BU TARZ KONUŞMALARI KINAYARAK, KENDİ HAKLARINA, BEDENLERİNE VE HEKİMLERİNE SAHİP ÇIKMAYA DAVET EDİYORUZ.

İZMİR TABİP ODASI

Prof.Dr.Nusret Fişek Cad. No:5  ALSANCAK / İZMİR  Tel : (232) 463 11 33
Faks : (232) 421 7051
http:// www.izmirtabip.org.tr & E-posta: info@izmirtabip.org.tr

TBB’den Sağlık Bakanlığı Hakkında Suç Duyurusu


Dostlar
,

  • TBB (Türkiye Barolar Birliği),
    Sağlık Bakanlığı hk. suç duyurusunda bulundu!

Yasal toplantı ve gösteri haklarını şiddet kullanmadan, Anayasa’nın 34. maddesinde tanınan temel hak bağlamında kullanan kitlelere “polis vahşeti” ni bütün dünya gördü ve kınadı. Ağır sonuçları ortada.. İç savaş gibi bir fatura..

B. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı

Anayasa madde 34 – (Değişik: 3/10/2001-4709/13 md.)

  • Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve
    gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.
  • Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, millî güvenlik, kamu düzeni,
    suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve
    kanunla sınırlanabilir.
  • Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir.

Bilinen 5 ölüm, 15 dolayında insanın göz yitiği, 100 dolayında ağır yaralanma ve yaşamsal tehlike, kol kopması, kafatası kırıkları, kaburga kırıkları, kalp krizleri,
panik ataklar ve travma sonrası stres bozuklukları (PTSB).. 8 bini aşkın yaralı!

“Allah Allah, ya Allah Bismillah” diye naralar atarak silahsız kendi halkının üzerine sürülen iktidarın polisi.. Devletin polisi olamadı, RTE’nin milis gücü oldu ne acı ki ve ulufe dağıtıldı!

İler tutar yanı yok.. RTE’nn polisi kendi yurttaşlarına kabulü olanaksız,
hukuk dışı vahşet uygulayarak insanlık suçu işledi.

İnsan Haklarının ve Temel özgürlüklerin Korunmasına Dair Sözleşme md. 3 :

  • “Hiç kimse işkenceye veya gayrı insani veya küçültücü ceza veya muameleye
    tabi tutulmayacaktır.”

Bu maddeye dayalı olarak Nisan 2012’de Ali Güneş davasında AİHM,
biber gazı kullanımı nedeniyle Türkiye’yi 10 bin € para cezasına çarptırdı!

İHEB md. 25 : Md. 25.1- “Herkesin kendisinin ve ailesinin sağlık ve refahı için beslenme, giyinme, konut ve tıbbi bakım hakkı vardır…”
(10 Aralık 1948; Türkiye taraf)

Bu süreçte hekimler de yasal meslek örgütleri TTB (Türk Tabipleri Birliği) öncülüğünde, meydanlarda, sokaklarda…

– panzer altında kalarak ezilen,
– gözü çıkan, 
– kafası patlayan, 
– kolları kopan, 
– kemikleri kırılan,
– kalp krizi geçiren,
– gazdan astım krizine giren,
– panik atağa giren….. 
GERÇEK ACİLLERE

yerinde, özveri ile, ücretsiz, gönüllü sağlık hizmeti = İLK VE ACİL YARDIM HİZMETİ sundu.

Bu hizmeti Sağlık Bakanlığı yerinde vermek zorunda idi Anayasa md. 56 gereğince..
Polis – Kolluk, sağlık ekiplerinin cankurtaranla ulaşabileceği koridorlar açmak zorunda idi 2559 sayılı PVSK ve ilgili Tüzük ile Ceza yasası gereği..

Kapalı alanlara asla gaz sıkılmamalıydı..
Kaldı ki biber gazı uygulamasında AİHM Türkiye’yi mahkum etmişti
(Ali Güneş davası, Nisan 2012; yukarıda değinildi).

Hedef gözeterek plastik mermi kullanmanın, biber gazı kanisterlerini insanlara yöneltmenin, basınçlı ve ilaçlı suyla insanları yaralamanın ve hasta etmenin..

  • Çivili sopalarla birtakım “siviller” (?!) polisin içinde nasıl olabilir??
    Kim bunlar??

İnsanları böcek gibi görerek gazlamanın ve onurunu aşağılayarak copla dövmenin..

Sağlık Bakanlığı asal görevini yapmadı; böylelikle suç işledi 663 sayılı YGK
(yasa gücünde kararname, KHK) gereğince :

  • MADDE 2- (1) Bakanlığın görevi; herkesin bedensel, zihinsel ve
    sosyal bakımdan tam bir iyilik durumu içinde yaşamını sürdürmesini sağlamaktır.”
  • Md. 2/3/ç : “Acil durum ve afet hallerinde sağlık hizmetlerini planlar ve yürütür.”
  • Md. 2/3/f : “Görevin ve hizmetin gerektirdiği her türlü tedbiri alır.”

Sağlık Bakanlığı gerçekte 5237 sayılı Türk Ceza Yasası’nın 257. maddesine
aykırı olarak toplumsal olayların meydana geldiği yerlerde acil tıbbi müdahale birimleri kurmamak yoluyla görevi kötüye kullanma suçunu işledi.

Sağlık Bakanlığı bu asal görevlerini yapmadığı gibi, yasal olarak yapan
sağlık çalışanlarına soruşturma açarak görevini kötüye kullandı!

Borçlar Yasası‘nın “Hukuka aykırılığı kaldıran hâller” başlığı altında düzenlenen
63 ve 64. maddeleri de sağlık çalışanlarına, olay yerinde acil gereksinim duyanlara
bu sağlık hizmetini vermesini, daha üstün bir hakkın (yaşama hakkının!) korunması  adına yasal saymakta ve korumaktadır.

Sağlık Bakanlığı bu görevlerini yapmamakla kalmayıp, yasal yükümlülüklerini yerine getirmeye çalışan sağlık çalışanlarını engelleyerek, haklarında idari – yasal işlem başlatarak da görevini kötüye kullanmıştır.

Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu‘nu, bir meslektaşı olarak açıkça kınıyoruz.

RTE’nin polisi de, hiç sıkılmadan bu özverili gönüllü sağlık çalışanlarının ellerini arkadan kelepçeleyerek savaşta bile yapılamayanı yaparak, savaş hukukunu
bile çiğnediler!

Oysa hekimler Hipokrat yemini gereği, hiçbir ayrım yapmadan, gereksinimli
her-ke-se ilk ve acil yardım yapmak zorundadır. Ayrıca 6023 sayılı yasaya
(Md 59/g) dayanan

Tıbbi Deontoloji Tüzüğü‘nün 1-3. maddesi de böylesi bir yükümü tanımlar :

  • Madde 1-2 : Ayrımsız bir biçimde insan yaşamını, sağlığını gözetmek,
    ilk yardımda bulunmak hekimlerin, diş hekimlerinin birinci ödevidir. 
  • Md. 3 – Tabip, vazifesi ve ihtisası ne olursa olsun, gerekli bakımın sağlanamadığı âcil vakalarda, mücbir (zorunlu) sebep olmadıkça,
    ilk yardımda bulunur.
    (
    Diş tabibi de, kendi sahasında, aynı mükellefiyete tabidir.)

Ayrıca; TTB HEKİMLİK MESLEK ETİĞİ KURALLARI gereği
(TTB yayın tarihi : 01.02.1999) :

Acil Yardım

Madde 10- Hekim, görevi ve uzmanlığı ne olursa olsun,
gerekli tıbbi girişimlerin yapılamadığı acil durumlarda, ilk yardımda bulunur.

Uluslararası Sözleşmelere Uyma Zorunluluğu

Madde 33- Her hekim, başta İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi olmak üzere
tüm insan hakları belgelerine ve hekimlikle ilgili ortak kurallara uymakla yükümlüdür.

Olağanüstü Durumlar ve Savaş

Madde 38- Hekim, olağanüstü durumlar ve savaşta, evrensel nitelikteki tıbbi etik kurallarını yansızlıkla uygular. Hasta ve yaralı sayısının çokluğu nedeniyle,
herkese gerekli tıbbi yardımın verilemediği koşullarda,
hekim, tedavi olasılığı yüksek olan ağır vakalara öncelik verir.

  • Biyoloji ve Tıbbın Uygulanması Bakımından İnsan Hakları ve İnsan Haysiyetinin Korunması Sözleşmesi:

İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi’nin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun’un 2. maddesinde “İnsanın menfaatlerinin ve refahı, bilim veya toplumun menfaatlerinin üstünde tutulacağı” hüküm altına alınmıştır.

Kanun’un 8. maddesine göre “Acil bir durum nedeniyle uygun muvafakatın alınamaması halinde, ilgili bireyin sağlığı için tıbbî bakımdan gerekli olan herhangi bir müdahale derhal yapılabilir.” denmektedir.

Bu uluslararası antlaşma ve sözleşmelerin Anayasanın 90. md. uyarınca (son fıkra) üstün hukuk normları olduğunu, iç yasalarla çelişmeleri durumunda bunların uygulanacağını, hatta anayasaya aykırılıklarının bile ileri sürülemeyeceğini
anımsatmak isteriz.

****************
TBB’nin tarihsel suç duyurusu aşağıda ve şöyle bitiyor :

  • “SONUÇ : Yukarıda arz edilen nedenlerle; toplumsal olayların meydana geldiği yerlerde mevzuat gereği acil tıbbi müdahale birimleri kurmayarak görevlerini kötüye kullanan ve hekimlerin derhal müdahalesini gerektiren koşullar oluştuğu halde hekimleri görevlerinin gereğini yerine getirmekten caydıran ve
    kamu görevlilerinin görevini yapmasını engelleyen Sağlık Bakanlığı
    kamu görevlileri hakkında gerekli soruşturmanın yapılarak haklarında
    kamu davası açılmasını saygılarımızla talep ederiz.”

Teşekkürler TBB ve Sayın Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu!

Saglik_Bakanligi_Hk._Suc_Duyurusu

Okunması dileğiyle TBB’ye teşekkür ederiz.

Not : Ankara Üniv. Tıp Fak. de uzun yıllardır TEMEL SAĞLIK MEVZUATI derslerini üstlenmiş bulunuyoruz. Ayrıca hekimlere, avukatlara, sağlık yöneticlerine.. dönük
Sağlık Hukuku Sertifika Programlarında eğiticilik görevlerimiz de olmakta.
Bu bakımdan, soruna ilişkin ulusal ve uluslararası mevzuat kurallarını derleyerek
bir katkımızın olmasına çabaladık.

Sevgi ve saygı ile.
5.7.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

DOKTORLARA TERS KELEPÇEYİ LANETLİYORUZ!


DOKTORLARA TERS KELEPÇEYİ LANETLİYORUZ!

Dostlar,

İzmir Tabip Odası’nın internet bülteni kaynaklı haberi paylaşmak istiyoruz..

İktidarın yasa ve hukuk hatta insanlık dışı polis şiddetinin kurbanlarına
Sağlık Bakanlığı’nın yap(a)madığı acil yardım hizmeti sunmaya çabalayan
gönüllü sağlık çalışanlarına yaraşır bulunan işlemi görüyoruz.

  • Kolları arkadan ters kelepçelenen sağlık çalışanı bir hekim..

Bu denli hukuk ihlalini dünya sanırız görmedi..

A’sından Z’sine eylem hukuk dışı ve İNSANLIK SUÇU!

Bir kez çaresiz halka acil sağlık yardımı tüm yasaların üstünde olan insanlık yasalarının gereği.

Çünkü toplumsal müdahalelerde polis, sağlık ekiplerinin çalışması için sağlık koridorları açmak ve açık tutmak zorunda..

Bu yok..

Kadın – çocuk – yaşlı – engelli – otele hatta hastaneye yahut bir kapalı mekana sığınmış her-kese bol mu bol basınçlı su (nedense yer yer sarımsı renkte!?) ve
ağır kimyasal gaz.. Bu artık sıradan biber gazı değil.. su da salt su değil..
İstanbul Valisi’nin itirafı ile kimyasal değil (!) “ilaç” içeriyor..
Neresi düzeltilmeli? Hangi yasa kurallarının çiğnendiği uzun uzuuun listelenmeli??

  • İktidar halkına bir tür kimyasal silah mı kullanıyor??

Bu davranış Polis Vazife ve Selahiyetleri Yasası‘nın hangi maddesinde yazmakta?

Tersine, AİHS’nin (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi) 3. maddesine açıkça aykırı bir insan hakkı çiğnemi (ihlali).

Beynimizi kemiren endişemizi yineliyoruz :

Bu kışkırtmaları iktidar, sonuçlarının nereye varacağını öngörerek mi yapıyor?

Yanıt evet ise taktik hedef nedir? OHAL rejimi mi ilan etmek?

Böylelikle Cumhurbaşkanı Başkanlığında toplanacak Bakanlar Kurulu kararlarının
Yasa Gücünde Kararname olarak hemen RG’ye yollanıp yayımlanması ve
ülkenin TBMM dışlanarak despotizme sürüklenmesi midir?
(Anayasa md. 15-19, 37, 91, 104, 118-122, 125, 148, 177 ve geçici md. 2)

Bir kez daha sağduyu çağrısı yapıyoruz..
Önce Başbakan RT Erdoğan’a, sonra AKP yönetimine öncelikle..
Bir hekim olan Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu’na..
Ve de kendisini ve makamını hızla tüketen, Cumhurbaşkanlığı makamını işgal eden Abdullah Gül’e..

İçişlerimize karışmadan uluslararası kurum ve kişilere, Dünya Sağlık Örgütü’ne, Dünya Tabipler Birliği’ne, Avrupa Konseyi ve ilgili Komitelerine,
özgürlükler-fırsatlar ülkesi (!) müttefik (!?) ABD’ye!

  • Sağlık çalışanlarına yapılan ters kelepçe ve yakalama – gözaltı işlemlerini şiddetle kınıyor, lanetliyoruz..
  • Sağlıkçıların derhal serbest bırakılmalarını ve
    açık özür dilenmesini istiyoruz
    .

Sevgi ve saygı ile.
17.6.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=======================================

İNSANLIK SUÇU İŞLENİYOR!

Değerli meslektaşlarımız,

Türkiye’yi üç haftadır etkisi altına almış bulunan toplumsal olaylar sizlerin de yakından izlediği gibi her geçen gün farklı boyut kazanmaktadır. Ne yazık ki, bu farklı boyutlanma gözlerimizin önüne insanlık adına utanç verici manzaralar sermektedir!
Aslına bakılırsa bu süreçte yaşanan ve özellikle emniyet güçleri tarafından sergilenen hemen her türlü davranış gereksiz, orantısız ve önleyici olmaktan çok düşmancadır. Bunları bir yana bırakarak bizleri yakından ilgilendiren iki konuyu bilginize sunmanın kaçınılmaz görevimiz olduğunun bilincindeyiz.
Dün akşam saatlerinde Taksim Gezi Parkı’nın boşaltılması amacıyla gerçekleştirilen polis müdahalesi sırasında gereksinim duyabileceklere tıbbi  yardım vermekten başka amacı bulunmayan başta hekimler olmak üzere sağlık çalışanlarına yönelik polis şiddetinin otellerde hizmet vermeye çalışan revilere gazlı saldırıya dönüştüğünü izlemeyenimiz kalmamış olmalıdır. Bugün gelen haberler de en az dünkü görüntüler ölçüsünde sarsıcıdır. Hekimlerin çalışma ortamlarına gazlı saldırılar yetmemiş
olacak ki; bugün İstanbul’da kimi meslektaşlarımızın gözaltına alındıkları bilgileri alınmıştır. Hem de kelepçelenerek! Savaşta bile rastlanmayacak bu türden dehşet verici uygulamaların bir insanlık suçuna dönüşmekte oluşu önde gelen kaygı nedenidir.
Bu gözaltı olaylarıyla ilgili olarak İstanbul Tabip Odası yetkilisi meslektaşlarımızla görüşülmekte ve dayanışma duygularımız paylaşılmaktadır.
Yine, dün akşamdan bu yana göstericiler üzerine sıkılan basınçlı suyun pek çok kişide cilt sorunlarına yol açtığı haberlerine açıklık getirmek amacıyla bilgi veren İstanbul Valisi’nin sözleri de irdelenmeye değerdir. Sayın vali, sıkılan suyun içinde kimyasal yoktur, ilaç vardır diyerek kendince açıklama yapmış olduğunu zannetmiş olabilir.
Oysa, bilmelidir ki; ilaç da bir kimyasaldır. Hatta, ilaç hekim denetimi ve gözetimi altında kullanıldığı zaman ilaçtır. Polisin kalabalıklar üzerine sıktığı basınçlı suya eklendiğinde ilaç olmaktan çıkar ve zehire dönüşebilir. İlaç uygulamaları yalnızca hekimin yetkisi ve gözetimi altında gerçekleştirilebilir. Bu durumda bile ilaçtan kaynaklanabilecek yan etki ve istenmeyen durumlar hekimi mesleki sorumluluk ve yükümlülük altına sokar.

  • Basınçlı suyla karıştırılarak insanların üzerine rastgele uygulanan ilaçlarla aslında toplum zehirlenmiş olmaktadır.
Bu da en hafifinden bir başka insanlık suçu demektir. Yetkisi ve eğitimi olmayan kişilerin toplumsal olayları bastırma amcıyla kitlesel ilaç uygulamasına girişmesi kabul edilebilir bir uygulama değildir.
Yetkilileri bir kez daha tüm göstericilere karşı özenli ve demokratik haklarını gözeterek davranmaya çağırıyoruz.
Yetkilileri, savaşta bile dokunulmazlığı olan hekimler ve öbür sağlık çalışanlarına karşı hiç olmazsa savaş kurallarına uymaya çağırmak zorunda
kalmış olmamızın da utanç verici bir durum olduğunun altınız çizmek zorunda kalıyoruz.
  • Yine, yetkilileri insanların üzerine ulu orta sıktıkları basınçlı suyun içine
    ilaç karıştırmaktan vazgeçmeleri konusunda uyarıyoruz.
Yukarıda özetlemeye çalıştığımız insanlık suçları şimdilik soruşturma ve kovuşturma konusu olmayabilir.
Ancak, hiç de uzak olmayan bir gelecekte tüm bunların sorgu konusu olabileceğini herkese anımsatır; bu insanlık suçuna eşdeğer davranışların sonlandırılması çağrımızı bir kez daha yineleriz!
Değerli meslektaşlarımız,
 
Hem toplumumuza hem de meslektaşlarımıza yönelen bu insanlık suçlarını kınamak ve demokratik tepkimizi ortaya koymak amacıyla tüm meslektaşlarımızı beyaz önlükleriyle yarın (17.06.2013) Pazartesi akşamı saat 18:00’de İzmir Tabip Odası’nda toplanmaya ve yürüyüşe geçmeye çağırıyoruz.
 
Saygılarımızla. 16.6.13
İzmir Tabip Odası

Türk Tabipleri Birliği’nin acil çağrısı: Polis müdahalesini durdurun!


ACİL: Taksim’de Can Pazarı !

TTB Başkanı Sağlık Bakanı’nı Arayarak Taksim’e Acil Yardım Taleplerini İletti!

alt

Taksim ve Gezi Parkı‘na bugün akşam saatlerinde başlayan
polis saldırısı kimyasal gazlar ve basınçlı su eşliğinde sürmektedir.

Plastik mermilerle yaralanan çok sayıda göstericinin bulunduğu bildirilmektedir.

  • Alan çevresinde hizmet veren sağlık birimlerinin de polis tarafından işlevsiz hale getirilmesi üzerine yaralılara yardım edecek sağlıkçı da artık bulunamamaktadır.

Bu gelişmeler üzerine TTB Başkanı Dr. Özdemir Aktan,
Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu‘nu telefonla arayarak
Taksim’den meslektaşlarımızın aktardığı bilgileri iletmiştir.

İçişleri Bakanı nezdinde saldırıların durdurulması konusunda girişimlerde bulunması
ve çok sayıda ambulans ve sağlık görevlisinin Taksim’e gönderilmesi
talebinde bulunmuştur.

TTB’nin acil çağrısıdır                          :

  • Polis müdahalesini durdurun!
  • Çok sayıda ambulans ve sağlık görevlisini Taksim’e gönderin!