Yazar arşivleri: Ahmet SALTIK

Ahmet SALTIK hakkında

Atılım Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet SALTIK’ın özgeçmişi için manşette tıklayınız: CV_Ahmet_SALTIK Hekim (Halk Sağlığı Profesörü), Hukukçu (Sağlık Hukuku Uzmanı) Mülkiyeli (Kamu Yönetimi - Siyaset Bilimci)

TTB UDEK Üyesi KLİMİK, HASUDER ve Türk Pediatri Kurumu’nun Türkiye’deki Kızamık Salgını Üzerine Görüşü | Klimik

TTB UDEK Üyesi KLİMİK, HASUDER ve Türk Pediatri Kurumu’nun
Türkiye’deki Kızamık Salgını Üzerine Görüşü | Klimik

(AS: Bizim katkımız ve bu konudaki TV programımız hk. bilgiler yazının altındadır..)

Measles in children (ages one to five) - BabyCentre UK

Özellikle İstanbul’da olmak üzere ülkemizde 2022 yılının sonundan başlayarak artış gösterdiğini bildiğimiz kızamık vaka sayılarının, son haftalarda daha da arttığına ve kızamık nedeniyle ölümler olduğuna dair bilgiler paylaşılmaktadır. Yine deprem bölgesindeki Gaziantep’te de kızamık vakalarında artışlar olduğu bildirilmektedir. Haber sitelerinde paylaşılan vaka haberleri, sağlıkçılar arasında adeta dedikodu halinde yayılan vaka paylaşımları ülke genelinde giderek artan bir endişeye yol açmaktadır. Salgının boyutunun ve nedenlerinin tespit edilmesi ve doğru önlemler geliştirilebilmesi sürveyans çalışmaları ile mümkündür. Kızamık vakalarının belirlenmesi, analiz edilmesi ve yorumlanmasını içeren surveyans sonuçlarının sağlık otoritesi tarafından paylaşılmaması ve hatta vakaların duyulmasını engelleyici bazı girişimler endişenin daha da artmasına yol açmaktadır. Sonuçların ilgililerle şeffaf bir şekilde paylaşılmadığı takdirde surveyans çalışmalarının salgın kontrolüne (denetimine) faydası olmayacağı açıktır. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Avrupa bölgesi Kızamık ve Kızamıkçık raporuna göre Türkiye son bir yılda (Nisan 2022-Mayıs 2023) bildirilen 457 kızamık vakası ile Rusya ve Tacikistan’ın ardından üçüncü ülkedir. Son bir yılda bildirilen bu vakaların 343’ünün ocak ve şubat aylarında bildirilmesi salgınının boyutunun 2023 yılı ile arttığını göstermektedir.

Kızamık, solunum yoluyla yayılan oldukça bulaşıcı bir hastalıktır.  Virus havada ve infekte yüzeylerde 2 saate dek aktif ve bulaşıcı olarak kalabilmektedir. Kızamık ile infekte bir kişinin hastalığı aynı ortamda bulunan 10 kişiden 9’una bulaştırabileceği bilinmektedir. Yüksek bulaşma hızı nedeniyle aşısız, eksik aşılı ve hatta aşılı kişilerin de %3-4’lük kesimine bulaşabilmektedir. Ülkemizden DSÖ’ye 2023 yılında bildirilen vakalar incelendiğinde vakaların büyük çoğunluğunun 1-9 yaş arasında olduğu görülmektedir.  Bu vakaların aşı durumu değerlendirildiğinde <1 yaş vakaların neredeyse tamamının, 1-4 yaş arasındaki vakaların ise yarıdan fazlasının kızamık için hiç aşılanmadığı, > 5 yaş vakaların önemli bir kısmının aşısız veya eksik doz aşılı (tek doz aşılı) olduğu görülmektedir.

Bu veriler kızamığın aşı ile önlenebilir bir hastalık olduğu gerçeğini güçlü bir biçimde anımsatmaktadır. Ülkemizde yıllarca sürdürülen başarılı bağışıklama programları sayesinde neredeyse eliminasyon aşamasına dek getirilen kızamık hastalığının (2007-2010 yılları arasında kızamık olgu sayısı 10’un altındadır) ülkemizdeki artışının nedenlerinin dikkatle analiz edilmesi ve sonuçların paylaşılması gerekmektedir. Ancak sağlık otoritesi tarafından en son 2017 yılında paylaşılan aşı kapsayıcılık verileri gerçek nedenlerin belirlenebilmesi ve çözüm önerileri konusunda ortak bir akıl geliştirmeyi engellemektedir.

Ülkemiz sağlıkçıları ile paylaşılmayan ancak DSÖ’ye bildirilen kimi veriler ülkemizin yarısında kızamık aşısı için %95 aşı hedefinin altında kalındığını ve 2 doz aşılanma oranlarının ülkenin tamamında belirgin olarak düştüğünü göstermektedir. Kızamık için %95 aşılanma oranına ulaşılamayan her mahalle ve bölgenin salgın tehdidi altında olacağı unutulmamalıdır.

Salgının ortaya çıkmasında, ülkemizde son yıllarda giderek artan kontrolsüz göçmen girişlerinin, özellikle pandemi döneminde Birinci Basamak sağlık hizmetindeki bölgesel aksamalardan kaynaklanan aşılama sorunları ve yine pandemi sürecinde ve sonrasında artış gösteren aşı çekincesi nedeniyle aşısız ve eksik aşılı nüfustaki artışın katkısı vardır. Pandemi süresince daha da görünür hale gelen aşı karşıtlığına karşı yeterli mücadele edilmemesi, artan aşı kararsızlığını önlemeye yönelik ciddi bir çalışma yapılmaması ve yetkililerin bu konularda süren suskunluğu, aşı çekincesi (tereddüdü) yaşayarak çocuklarını aşılatmayan kişi sayısının artmasına yol açarak toplum sağlığını tehdit etmektedir. Belirtilen bu olası nedenlerden hangisinin salgının ana nedeni olduğu kızamık vaka dağılımlarının ve aşılanma durumlarının değerlendirilmesi sonucunda ortaya konulabilecektir. Bu konuda yapılan değerlendirme sonuçlarının ve bunlara dayanan denetim önlemlerinin ivedilikle paylaşılarak spekülasyon ve tartışmalara son verilmesi, salgın ile ilgili endişenin artmasına izin verilmemesi gerekmektedir.

Kızamık salgınına karşı aşağıda belirttiğimiz önlemlerin kısa sürede alınması gerektiğini kamuoyu ile paylaşıyoruz:

  • Döküntülü hastalık yakınması olan tüm hastalar kızamık yönünden değerlendirilmelidir.
  • Vaka görülen bölgelerde 9 ay-15 yaş arası tüm çocuklara aşılı olup olmadığına bakılmaksızın mutlaka bir doz aşı yapılmalıdır.
  • Henüz vaka görülmeyen bölgelerde 9 aydan başlayarak eksik aşılı çocukların kızamık aşıları tamamlanmalıdır.
  • Özellikle 2. doz kızamık aşı kapsayıcılığının yükseltilmesine yönelik özgün bir program geliştirilmelidir.
  • Kayıtlı / kayıtsız mülteci-göçmen nüfusun saptanma ve izlemine yönelik zorlukları da çözebilecek biçimde yapılan planlamalarla, bu kesimlerde koruyucu hizmetlere yoğunlaşılmalı, aşısız çocuk bırakılmamalıdır.
  • Deprem bölgesinde, özellikle geçici yerleşim birimlerinde yaşayanlara yönelik, burada yaşayan nüfusun saptanması ve izlenmesindeki zorlukları çözecek biçimde yapılan planlamalarla aşılama çalışmaları yapılmalıdır.
  • Salgın sırasında yürütülecek aşı kampanyasının bölge tabanlı yapılması zorunludur. Vatandaşın başvurusuyla sınırlı kalınmamalı, sahaya çıkılmalıdır. Gezici (Mobil) aşı istasyonları ile kısa sürede aşı oranı yükseltilmelidir.
  • Deprem bölgesinde aşının sağlanması ve korunmasına yönelik teknik destek mutlaka verilmeli, tüm aile sağlığı merkezleri ve geçici yerleşim alanlarında aşılar yapılabilir duruma getirilmelidir
  • Hastanelerde kızamık hastalığının yayılmasının önüne geçilmelidir. Bu bağlamda:
    • Sağlık çalışanlarının kızamığa karşı bağışıklanması
    • Döküntülü hastalık yakınmasıyla sağlık kuruluşlarına başvuranların, bekleyenlerle değinimi (teması) en aza indirecek bir akış-mekân düzenlemesiyle hızlıca hizmet alması, hizmet aldıkları ortamın havalandırılması önemlidir.
  • Hastalığı geçirmemiş veya iki doz aşılandığını belgeleyemeyen olası ve/veya kesin kızamık vakasıyla temas etmiş olan 6 ayın üzerindeki herkese koruma amacıyla ilk 72 saat içinde bir doz KKK aşısı yapılmalıdır.
  • Öncelikle salgının artış gösterdiği illerde olmak üzere, öğretmen, polis gibi ön safta çalışan kritik personelin aşılanması sağlanmalıdır.
  • Toplum aşı konusunda bilgilendirilmeli, yanlış / yanlı haberlerin Sağlık Bakanlığı yetkilileri tarafından da üzerine gidilmelidir. 15 Haziran 2023

TTB Uzmanlık Dernekleri Eşgüdüm Kurulu Yürütme Kurulu
Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği (KLİMİK)
Halk Sağlığı Uzmanları Derneği (HASUDER)
Türk Pediatri Kurumu
============================================
Dostlar,

17.6.23 günü ARTI TV bizimle bu konuda bir söyleşi yaptı. Sn. Şükran Ekinci’nin HABER AKTÜEL başlıklı programında 15:20 dolayında yayına katıldık ve yaklaşık 18 dk. konuyu irdeledik, soruları yanıtladık.

Bu paketin 2:27 – 2:45 saatleri (dakikaları) arasında 18 dakika kadar söyleşimiz oldu.

Halkın Sağlığı, “gene”, KÖTÜ YÖNETİM nedeniyle tehdit altında..
Ülke içinde duyurulmayan ama DSÖ’ne (Dünya Sağlık Örgütü) ister – istemez ve “bir ölçüde” bildirilen Kızamık olgusu (vakası) sayısı son 1 yılda 457. Genellikle salgınlarda biz 10 katsayısı kullanırız gerçek boyutları kestirmek için..

Halktan saklanıyor, yeni olguların bildiriminin engellenmesi / gizli tutulması için hekimlere ve sağlıkçılara baskı yapılıyor… Bunlar çok acı verici, hatta utandırıcı. Hesap da sorulamıyor..

Milyonlarca düzensiz – kaçak – yasa dışı göçmen çok büyük bir sorumsuzlukla ülkemize dolduruldu. Çok yüksek doğurganlık hızıyla hızla çoğalıyorlar. Bu gidiş nereye varır??

Bir komplikasyon da bulaşıcı hastalık salgınları.. Çağımızda Kızamık görülmesi ve salgın yapması, hele hele ölümler kabul edilemeyecek, utandırıcı tablolar. Üstelik Sağlık Bakanı, Bakanlığı’nın 6. yılında bir Çocuk Hekimi..

Bir başka olgu da aşı çekincesi – reddi. Kovit-19 salgınında  özellikle Doğu-Güneydoğuda aşılama oranları Türkiye genelinin epey gerisinde kaldı ve AKP = RTE iktidarı bu bağlamda hemen hemen hiçbir etkili girişimde bulunmadı. Şimdi Kızamık bu bölgelerde, yoğun kaçak-düzensiz-yasa dışı

göçmen barındıran İstanbul’da ciddi sorun.

  • Aşı karşıtlığı, çekincesi SALGIN VE ÖLÜM, engellilik (sakatlık) GETİRİYOR!

Herkesin bu acı gerçeklikle yüzleşmesi gerekiyor.

Sağlık Bakanlığını öncelikle dürüst davranarak kamuoyunu bilgilendirmeye, ardından da yukarıda sıraladığımız önlemleri almaya çağırıyoruz ivedilikle..

Gerekli “Halk Sağlığı” ve öbür kapsayıcı önlemler hızla alınmazsa, deprem bölgeleri ve yoğun göçmen yaşayan bölgelerde başkaca salgın hastalıkların baş göstermesi işten bile değildir. Çevre sağlığı altyapısı, su-besin hijyeni, kişisel hijyen, halkın sağlık eğitimi, aşıyla korunulabilir hastalıklara karşı yaygın – sürekli aşılama / bağışıklama hizmetleri kaçınılmaz görünüyor:

  • Ayrıca, milyonlarca düzensiz – kaçak – yasa dışı – donanımsız (niteliksiz) – aşırı doğurgan kitleleri ülkemizde tutmak için yöneticilerin akıllarını peynir-ekmekle yemiş olmaları gerek!
  • Bu politika sürdürülemez, sürdürülmemelidir.
  • Devlet yönetiminde inatlaşma olamaz. Sağduyu zorunludur, üstelik daha çok gecikmeden.

Bu arada Muhalefet de elinden geleni yapmalı değil mi? Örn. soru önergeleriyle..

Sevgi ve saygı ile. 18 Haziran 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net       profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter : @profsaltik

Seçimler-3: ‘‘Hangi Anayasa’’ gündemi?

İbrahim Ö. Kaboğlu

İbrahim Ö. Kaboğlu
Siyaset 15.06.2023, BİRGÜN

İlk yazıda, adil seçim ilkesini zedeleyen hukuksuzluklara,

ikincisinde 14 Mayıs yasama tercihi ve 28 Mayıs öncesi  savrulmalara değinmiştim. (AS: Seçimler-2: 14 ve 28 Mayıs | Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM)

Bu yazı ise, 28 Mayıs sonucu ve 2028’e giden yolda anayasal tehlikeler üzerine.

18 Haziran seçimleri, 2+1 tasarımına yönelikti: TBMM+CB seçimi, anayasal tercihi de ortaya koyacaktı: ‘demokratik parlamenter rejim’.

Deprem güncel, 14 Mayıs ise tarihsel kaldıraç olarak kullanılarak beş hafta öne alınan seçim sonuçları, öngörümün tersi anlamında geçmişe yönelik olarak okundu: ‘2017 kurgusu teyidi’

İKTİDAR ARACI

Cumhur İttifakına göre, 2017 kurgusu ‘Anayasa sayfası artık kapandı’.

Aynı İttifak, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi (CBHS -kendi deyimleri) veya Parti Başkanlığı Yoluyla Devlet Başkanlığı ve Yürütme (PBDBY –kendi deyimim) için de 2018 seçimleri sonrasında benzer ifadeler kullanarak ‘demokratik Anayasa önerileri’ni perdelemeye çalıştı.

Ne var ki, Millet İttifakı’nın demokratik parlamenter rejim hazırlıkları,  Cumhur İttifakı’nı 1 Şubat 2021’de ‘sivil anayasa’! gündemine yönlendirdi.

Parlamenter rejim çalışmalarının somutlaşması karşısında Anayasa gündemi için  bu kez, ‘seçim sonrası’nı işaret eden PBDBY yanlıları, 28 Mayıs sonrası, yine ‘sivil anayasa’! demeye başladı.

Görünen o ki Anayasa, TBMM’nin 28. Dönemin gündemde olacak.

Hangi ortamda? 2017 kurgusu öncesi ve sonrası Anayasasızlaştırma   ve bilgi kirliliği süreçlerinin yoğunlaştığı  bir dönemde.

Bakanlık devir konuşmaları keyfi yönetim itirafı oldu: Keyfi ve fiili (eylemli) yönetimden hukuksal düzene geçişe yönelik -özellikle İçişleri Bakanlığı ve Maliye Bakanlığı- konuşmaları, seçimler sonucu siyasal iktidarın eldeğiştirdiği izlenimini yaratmayı amaçladı.

Oysa keyfilik,  2017 kurgusunun sonucu idi. Seçimler ise, tek kişilik hükümeti meşrulaştırma vesilesi olarak kullanıldı.

Anayasa’nın yeniden gündeme getirilmesi, şu üç amaçla anlaşılabilir:

-2017 kurgusunu pekiştirmek,

-Toplum mühendisliğini amaçlayan (başörtüsü ve aile) Anayasa değişiklik teklifini genişleterek yenilemek,

Derinleşen iktisadi bunalımı perdelemek.

Ne yapmalı?  Cumhur İttifakının ‘Anayasa gündem tekeli’ni kırmak. Bunun iki önkoşulu var: Doğru bilgi ve demokratik anayasa çalışmalarını sahiplenmek.

DOĞRU BİLGİ İÇİN…

Bakanlar listesi ve devir-teslim konuşmaları, 2017 kurgusuna karşı medya kuruluşlarını bile ‘kabine, hükümet ve bakanlar kurulu’ vb. kavramlar eşliğinde ‘parlamenter rejim sanal izlenimi’ yaratma yarışına soktu.

Yanlış kullanım, ‘seçimler bir anayasa oylaması oldu’ görüşüne ve haliyle PBDBY’nin meşrulaşmasına katkıdan başka bir işe yaramamakta.

Bu nedenle medya, sivil toplum örgütleri ve yurtseverler, gelişmeleri  yakından izlemek görev ve sorumluluğunda:

-Yürütme (CB) ve İdare (Bakanlar), Anayasa’nın emredici hükümlerine  ne ölçüde saygı gösteriyor?

-Yasama, Anayasa’nın özüne ve sözüne saygılı yasa yapıyor mu?

– Bu bağlamda, TBMM’ye -CHP listelerinden- giren Millet İttifakı adayları, katkı vermiş oldukları anayasa çalışması ile ne ölçüde tutarlı davranabiliyor?

Bunlar, olası bir anayasa değişikliği dayatması öncesinde sınav niteliğinde söylem, eylem ve işlemler olacak.

Şu halde asıl sınav, Millet İttifakı için şimdi başlıyor. Ancak ‘Anayasa, siyasetçilere bırakılamayacak kadar ciddi bir alan’ olduğu için sınav, anayasacılar ve hukukçular başta, sivil toplum örgütleri, özgür ve demokratik toplum savunucusu bütün yurttaşların.

ANAYASA UYANIKLIĞI

Başörtüsüne mutlak özgürlük ve güdümlü aile anlayışı öngören Anayasa değişiklik önerisini genişleterek yeniden gündeme getirme olasılığı nedeniyle,

-Cumhur İttifakı’nın yeni bileşenleri ile anayasal kazanımları sıfırlama isteği nedeniyle,

-2017 Anayasa kurgusu yerine, demokratik parlamenter rejim için yapılan -çelişki ve yetersizliklerine karşın- Anayasa çalışmalarını gündeme getirebilmek için.

Anayasa sınavı ve uyanıklığı, her zamankinden çok daha yaşamsal; bugünkü durumu bile aramak zorunda kalmamak için. Hep öyle olmadı mı?

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 14 Haziran 2023

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

HİZMETLİ

Şimşek, Bakanlıktaki ilk mesajını İngilizce attı, altına Türkçe çevirisini yazdı.

Hizmete öncelik kimde?..

ADALET

Yeni Adalet Bakanı Tunç, milletvekili seçilen Can Atalay’ın Anayasa 14. md. kapsamında hükümlü olduğu için yargının bırakmadığını söyledi.

İki kez yanlış; Birincisi kesin hükümlü değil, ikincisi 14. madde de çıkmasına engel değil.

Bakan adalete değil, Reis’e hizmete geldiğini ilan etti…

ŞERİAT

Cüppeli “Biz demokrasi değil şeriat istiyoruz” dedi.

Yeni Akit yazarı Şevki Yılmaz da şeriat çağrısı yaparak “İbadet bölümü” dediği FETÖ mahkumlarına af çıkarılmasını istedi.

Cumhur İttifakı’ndan beklenti budur…

ONUR

ODTÜ öğrencilerinin onur yürüyüşü polis tarafından engellendi.

Neymiş? Bu ülkede onura yer yokmuş.

Öneri; şeriat yürüyüşü yapılsın

İMAM

ÇEDES (Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum) projesi / protokolü kapsamında okullara imam ve vaiz görevlendiriliyor.

Milli eğitime Fatiha okuyacaklar…

ENFLASYON

TÜİK ‘e göre Mayıs ayında enflasyon artmamış.

Vatandaş, çarşı-pazar da aynı kanıda!..

CHP ve kronik yenilgiler gerçeği

Bekir KOCAZEYBEK | Head of ELISA andSerology Laboratory | Prof Dr |  İstanbul University-Cerrahpaşa, Istanbul | Department of Medical  Microbiology | Research profileProf. Dr. Bekir S. KOCAZEYBEK

15 Haziran 2023, Cumhuriyet

Son 21 yıldır seçimlerin birçoğunu yitiren CHP yönetimlerinde siyasal / ideolojik paradigma değişimleri olsa da sonuç hep yenilgi oluyor.

Sol partiler 1950-2023 arası tek parti olarak iktidara gelemeyip yalnızca konjonktürel 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı, 1999 Abdullah Öcalan’ın yakalanması nedenleriyle hükümet kurmuş ve 1989 ile 2019 belediye seçimlerinde başarılı olmuşlardır.

Son 23 yıllık zaman diliminde, CHP, 2010’lara değin Baykal döneminde Atatürkçü, laik ve Kürt hareketindeki partilere daha mesafeliyken, 2010’lardan sonra 10 Aralık Hareketiyle yönetime gelen Kılıçdaroğlu yönetiminde paradigma değişikliği ile laiklik ve Atatürkçülük bakış açısı farklılaşmış ve Kürt hareketine daha ılımlı bir yaklaşım etkin duruma gelmiştir.

Türkiye sağcı, dil, din ve etnisite temelli ve milliyetçilik gibi değerleri çok önemseyen halk kitlelerine sahiptir. Halkın büyük oranda (%60-65) sağ eğilimlidir, geri kalan sol eğilimlidir (%30-35).

Gerek Baykal gerekse Kılıçdaroğlu “CHP’yi sağcı, dinci sembollere ve dinsel ritüellere dayalı oy kazanma yanlışları sürecine sokmuşlardır”. Aslında göremedikleri, “Aslı varken kopyaya oy verilmez” gerçeğidir.

İlk önce Baykal, RTE’nin siyasal yasağını kaldırılmasına, Kılıçdaroğlu da mağduriyetle oy kazanmasın diyerek 3. kez cumhurbaşkanı olabilmesine destek vermiştir. Ancak, RTE’nin “Demokrasi benim için bir tramvaydır, gerektiğinde oradan inebilirim” ifadesini unutmuşlardır.

SOLUN YANLIŞLARI

  • 1993 yılında DYP+SHP yönetiminde, SHP’nin teslimiyetçiliği (Sivas Madımak olayı),
  • 1999-2001 arası koalisyon hükümetinde ekonomik sıkıntılar ve Kemal Derviş döneminin başlaması,
  • 1994 yerel seçimlerinin sol partilerin birliktelik kuramamalarına bağlı yitirilmesi. İstanbul’da Sözen dönemindeki susuzluk, çöp yığınları, kadrolaşma ve İSKİ skandalı ise RTE’nin, siyasal arenaya parlak bir imajla girmesinin nedenleri olarak görülebilir.
  • Yerel yönetimlerde CHP iltisaklı (AS: bağlantılı) müteahhitlerin (AS: yüklenicilerin) ihale ve iş takipleri iddialarının sıklıkla medyada yer alması.
  • HDP’nin terör örgütü bağı hususunda ikircikli tutumu, yerel yönetimlerde hizmet eksiklikleri ve son seçimlerde tepki duyulan milletvekili adayları (C. Çandar…).
  • TİP ve öbür sol partilerin milliyetçilik dalgalarından etkilenmeleri ve son seçimlerde yanlış ittifak politikaları sonucunda milletvekili kayıpları.

Sağcılaşmış / sağcılaştırılmış bir Türkiye mozaiğinde yeterli örgüt disiplininden kopuk, parti il-ilçe yapılanmalarıyla bütün sol partiler akıllarını başlarına almazlarsa;

  • Yakında ülkemizi Ortadoğu-Körfez tipi yönetim biçimi beklemektedir.
  • CHP bu süreçte tepeden tırnağa değişime açık olmalıdır.
  • CHP’nin yeni paradigması;
  • Atatürk’ün ideallerine sahip üniter, laik bir hukuk devletini hedeflemelidir.

LAİK EĞİTİMİ SAVUNUYOR, ÇEDES PROTOKOLÜ’NÜN İPTAL EDİLMESİNİ TALEP EDİYORUZ!

Mülkiyeliler Birliği Derneği

Sayın Ahmet Saltık,

Eğitim sistemi, her kademede eğitimin laik, demokratik, bilimsel, özgürlükçü, eşitlikçi, ücretsiz ve kamusal bir niteliğe sahip olmasını sağlamakla ve çocuklarımız ve gençlerimizin potansiyellerini geliştirebilecekleri özgür bir ortamı tesis etmekle yükümlüdür. Bununla birlikte siyasal iktidarın uzun zamandır inşa etmeyi amaçladığı toplumsal ve siyasal yaşam tahayyülünde eğitim, sürekli biçimde dinselleştirme girişimleri ile karşı karşıya kalan bir alan haline gelmiş bulunmaktadır. Gerek ilk ve orta öğretim, gerekse yüksek öğretim öğrencilerinin hayatı, öğrenimden beslenmeye, barınmadan sosyalleşmeye uzanan geniş bir ölçekte bütünüyle kuşatılmaya ve karanlık bir zihniyete teslim edilmeye çalışılmaktadır.

Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik koşullar, öğrencilerin sağlıklı, düzenli ve yeterli beslenme hakkına erişimini giderek imkansız hale getirirken; kamusal ve demokratik 0barınma hakkı devlet tarafından sağlanmayıp kamu kaynakları tarikat ve cemaat yurtlarına aktarılırken; gençlerimizin sosyal yaşamı ekonomik, toplumsal ve siyasal baskılar nedeniyle giderek daha da kuraklaşırken öğrenim hakkı da sözü edilen dinselleştirme çabasından derin biçimde etkilenmektedir.

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), Diyanet İşleri Başkanlığı ve Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın ilgili Genel Müdürlükleri arasında 3 Kasım 2021 tarihinde imzalanan ve ÇEDES kısaltması ile lanse edilen “Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum Projesi”, siyasal iktidarın uzun zamandır inşa etmeyi amaçladığı toplumsal ve siyasal yaşam tahayyülünün çocuklarımızı hedef alan büyük ve önemli bir adımıdır. Milli Eğitim Bakanlığı Din Öğretimi Genel Müdürlüğü’nün bütçesinin, 2021’den 2022 sonuna yıllık bazda neredeyse %100 oranında arttığı bir ortamda söz konusu protokol ile MEB’e bağlı okullarda “manevi danışmanlık” adı altında Kuran kursu öğreticisi, vaiz ve din hizmetleri görevlilerinin görevlendirilmesi amaçlanmaktadır. İlk ve orta öğretim kurumlarında, pedagojik formasyon sahibi, farklı branşlardan öğretmenlerce yürütülmesi gereken öğretim faaliyetinin böylesi bir siyasi hamle ile din görevlilerine açılması, laiklik ve laik eğitimin ciddi biçimde hedef alınması anlamına gelmektedir.

İlk olarak İzmir’deki 842 okulda, hemen ardından da Eskişehir’de gerçekleştirilen görevlendirmeler, eğitim emekçileri ve veliler başta olmak üzere eğitim dünyasının tüm bileşenlerinin sert tepkisi ile karşılanmıştır.

  • Eğitimin siyasi ve ideolojik saiklerle dinselleştirilmesine ve dini referanslara göre biçimlendirilmesine karşı çıkanların yanında olduğumuzu;
  • laik, demokratik, bilimsel, özgürlükçü, eşitlikçi, ücretsiz ve kamusal eğitimin savunusunda büyük bir sorumluluk taşıdığımızı ve
  • bu sorumluluğa uygun biçimde Cumhuriyet değerlerini, kamuculuğu ve laikliği savunduğumuzu ifade ediyoruz.

Tüm çocuklarımız özgür ve hayallerindeki gibi yaşayabilecekleri bir eğitimi hak etmektedir.

Çocuklarımızı ve laik eğitimi en güçlü biçimde savunmaya devam edeceğimizi bildiriyor,
söz konusu protokolün iptal edilmesini talep ediyoruz.

Saygılarımızla, 14 Haziran 2023

Mülkiyeliler Birliği Genel Merkezi
ODTÜ Mezunları Derneği
İstanbul Teknik Üniversiteliler Birliği Derneği
========================================================
Dostlar,

Mülkiyeliler Birliği üyesi olmamız nedeniyle, bu Birlik’ce bize de yollanan ortak açıklamayı web sitemi,zde paylaşıyoruz.

Sevgi ve saygı ile. 15 Haziran 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net       profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter : @profsaltik

 

Tarikatın siyaseti, siyasetin tarikatı

Zülal KalkandelenZülal Kalkandelen

zulal.kalkandelen@cumhuriyet.com.tr
11 Haziran 2023, Cumhuriyet

(AS: Bizim kısa katkımız yazının altındadır.)

Muhalefet partileri, seçim sonrasında kendi iç çalkantılarıyla uğraşıp aynı isimler çerçevesinde siyaseti bir tür “tarikata” dönüştürürken tarikatçılar ise Mart 2024’teki yerel seçimler için kolları sıvamış, siyasete etki etme yarışında.

Örneğin, birtakım TV kanallarına konuk edilip saatlerce konuşturulan Ahmet Mahmut Ünlü (Cübbeli Ahmet Hoca), şeriatı savunup muhalif belediyeleri hedef alırken şunları söylemiş:

  • Biz şeriatçıyız. Demokrasiye inanmıyoruz; reddediyoruz, biz şeriat ehliyiz… Tehlike büyüktür. İstanbul’da önümüzde belediye işi var. Görüyorsunuz ortalığı, olayları. İstanbul’un ne hale geldiği, belediyenin neler yapıldığı, ne zararlar ne zevaller, ne kazanımların geri gittiği ortadadır. Onun için rehavete kapılmamak lazım ama maalesef Ankara da öyle, İzmir de.”

İsmailağa Cemaati’ne mensup bu vaiz, tarikatlara ve cemaatlere yapılan yardımlar kesilince belli ki çok rahatsız olmuş, “Müslümanlara çok zeval verdiler” diyor ve siyasetin dik alasını yaptığı halde aksini iddia ediyor!

O zaman bıkmadan yineleyeyim:

  • Tarikatları ve cemaatleri kapatan 1925 tarihli 677 sayılı devrim kanunu yürürlükteyken tarikat mensuplarının siyaseti bu şekilde yönlendirmeye çalışması suçtur.
  • Demokrasinin sağladığı olanakları kullanıp şeriatçıyız diyen bu yasadışı yapılanmalar, anayasaya aykırıdır!

Bu konuda sessiz kalan her siyasi parti de savcı da anayasayı ihlal suçuna göz yumuyor. Gerçeği bu netlikte söylemeyen herkes, Türkiye’deki dincileşmeden sorumludur!

‘MİLLİ EĞİTİME İSLAM MÜHRÜ’ 

Laikliği hedef alan bir diğer vaiz ise İhsan Şenocak. O da

  • Milli eğitime İslam mührünü vuramazsak her yere fen liseleri açılsa da mimaride Sinan, hendesede Cezeri, tıpta Biruni, askeriyede Barbaros, siyasette Yavuz Selim yetiştiremez, Batı’nın masallarından kurtulup hakikate ulaşamayız. Adının milli olması yetmez, satırlara İslam mührünü vuracaksınız” buyurmuş…

Şenocak’ın 2017’de Samsun Aşıkkutlu Eğitim Merkezi müdürü iken Müslüman kadınların pantolon giymesi hakkında söylediklerini hatırlıyor musunuz?

  • “Kızın şu sokaktan geçip de okula pantolonla giderken yüreğin parçalanıyor mu senin? 18 yaşında kaşını aldıran kızın üniversiteye giderken o halde, yüreğin parçalanmıyorsa vallahi kıyamet günü cehennem seni parçalayacak. Allah’ın emanetini ne hale getirdin? Sevindin üniversiteyi kazanınca; ODTÜ’ye, Boğaziçi’ne gidince sevindin. Doktor olacak, mühendis olacak, 5 milyar aylık alacak, arabaya binecek, eşine mecbur olmayacak, mahkûm olmayacak… Peki onlara sevindin; kot pantolonuyla erkeklerin bakışı arasında kızın yürüyor, delikanlılar arkasına takılmışlar, arkasından gidiyorlar. Yavrunu cehenneme attın cehenneme!”

Bu skandal sözleri nedeniyle büyük tepki çekmiş, Diyanet İşleri Başkanlığı’nca açığa alınmış, sonra da Sinop İl Müftülüğü’ne eğitim uzmanı olarak atanmıştı. O günlerde İsmailağa Cemaati, “Diyanet camiamızın güzide mensubu, kanaat önderi” diyerek Şenocak’a sahip çıkmıştı.

EĞİTİMDE DİNCİLEŞME TEHLİKESİ

“Milli eğitime İslam mührü vurmaktan” söz edildiği sırada, İstanbul’daki 236 okulun, valilik onayı ile Bilal Erdoğan’ın TÜGVA’sına tahsis edildiği ve yaz boyunca dini eğitimler düzenlendiği; İzmir İl Milli Eğitim Müdürlüğü ve İzmir Müftülüğü arasında imzalanan protokol kapsamında kentteki 842 okulda imam, Kuran kursu öğreticisi, vaiz ve din hizmetleri uzmanı görevlendirildiği haberleri medyada yer aldı.

Manevi rehberlik adı altında yapılan bu görevlendirmelerde din insanlarının pedagojik formasyonu olmadığı gibi, belli bir inanç sistemi ile eğitimde dincileşme hızlandırılıyor.

200 bin öğretmen ihtiyacı varken, 700 bin meslek mensubu atama beklerken, din görevlileri okullara atanıyor.

Bu, tamamen (tümüyle) laik ve bilimsel eğitimin ortadan kaldırılmasına yönelik bir projedir.

  • Bu uygulamalar, anayasadaki laiklik ilkesine aykırı olduğu gibi, milli eğitimin kendi mevzuatına da aykırıdır!

=========================================
Dostlar,

Bu bağlamda 11 Haziran 2023 günü yayınladığımız tweet iletisi aşağıda..

14 Haziran 2023, saat 01:26’da izlenme sayısı 64 bine erişti..

  • Taliban bile bu denli pervasız değil..

Bir yandan İslamofobi‘den yakınan İslamcılar, bir yandan da neler yaptıklarına baksalar.. “İslamofobi” haksız mı, az bile belki..

İslam dinine en büyük kötülük ve tehdit ne Batı’dan ne İslam’ı benimsemeyenlerden.. Doğrudan doğruya bu dini siyasete alet eden ve emperyalizmin güdümüne sokan SİYASAL İSLAM ve SİYASAL İSLAMCILAR!

İçten Müslümanların, bu çok tehlikeli ve insanlık dışı, barış düşmanı, Anayasayı ve insan – çocuk haklarını ayaklar altına alan (BM Çocuk Hakları Sözleşmesi başta olmak üzere…) abanmayı – dayatmayı – kurguyu reddetmeleri gerek. Açıkça, kararlılıkla ve daha çok gecikmeden..

Sevgi ve saygı ile. 14 Haziran 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net       profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter : @profsaltik

Prof. Halil Çivi’den Kısa Politika Notları

Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı
Halk Şairi

  • Eğer bir ülkede dinsel ve ırkçı kör cehalet ile siyasal ve ideolojik fanatizm işbirliği yaparsa o ülkeye huzur, barış ve istikrar gelmez.

***
Partilerin Mahalle seçimlerinde yargı denetimi yok. İl ve ilçe başkanları kendilerine karşı oy vereceği düşünülen üyeleri aidat (ödenti) eksikliği ya da başka bahanelerle (gerekçelerle) üyelikten atabiliyor. Böylece iktidar yanlısı delege ağaları doğuyor. Fikir, ideoloji tartışması olmuyor. Çarşaf liste yerine farklı blok listelerle üyeler arasında kamplaşma ve huzursuzluk yaratılıyor. Acil üye listesi düzenlenirken çakma üyelerle seçim manipüle edilebiliyor (yönlendirilebiliyor)

Kendi parti içi seçimini adil, ahlaklı ve dürüst yapamayan ya da yapmak istemeyen bir siyasal partinin, ulusal seçimde fırsat eşitliği ve adalet beklemesi ne denli tutarlı??

  • “Etme kulum, bulursun zulüm!”

CHP bir kişi partisi değildir; Ülkemizin Kurucu ideolojisinin mimarıdır.
Akla, bilime, hukuka, laikliğe ve sosyal demokrasiye dayalı bir fikir ve kitle partisidir…
Tartışmalar, fikir ve iktidar umudu veren politikalar üretme üzerine olmalıdır.
***

A- YOZ SİYASET

Hay dediler, huy dediler,
Çoğunluğa uy dediler.
Devlet malı deniz olmuş,
Domuz(1) olma, soy dediler.

B- GELİR DAĞILIMI

Haydan gelen huya gider(2).
Kodamanlar toya(3) gider,
Yoksulun yol parası yok,
Zenginimiz aya gider.

C- MAŞA (4)

Hay!!! diyerek koştururlar,
Huy!!! diyerek coşturururlar,
Dolduruşa gelenleri,
Çirkefe bulaştırırlar.
Xxx

(1)- “Devletin malı deniz, yemeyen domuz” diye bir atasözümüz var.
(2)- Kolay (emeksiz) kazanan kolay harcar.
(3)- Toy; ziyafet, şölen, eğlence, düğün.
(4)- Maşa dururken elini ateşe sokmamak. Hukuk, ahlak dışı pis – kirli işleri cahillere yaptırmak.
– Kodaman, servet ve makam sahibi, sözü geçen, itibarlı.

TOPLUMBİLİM AÇISINDAN SURİYELİ, AFGAN “İTHAL NÜFUS” SORUNU VE TÜRK TOPLUMU OLARAK VARLIĞINI SÜRDÜRMENİN KOŞULLARI!

Prof. Dr. Özer Ozankaya
Toplumbilimci, ADD Kurucu Üyesi ve 4. Genel Başkanı
TOPLUMBILIM-ACISINDAN.pdf (add.org.tr)

AKP yönetiminin özellikle “yabancı göçmen nüfus ithali” konusunda izlediği siyaset, çağdaş Türk toplumunun varlığını koruyup sürdürebilmesinin temel koşullarını zayıflatıcı ve yıkıcı niteliktedir.

Toplumbilimin temel bir saptamasıdır ki, bir toplumun var olabilmesi ve varlığını sürdürebilmesi için etkin biçimde yerine getirilmesi zorunlu olan temel işlevler vardır.

Suriye, Afganistan, vb. ülkelerden çoğu erkek milyonlarca yetişkin insanın ülkemize uzun süreler için gelip/getirilip yaşatılması durumunda, bu temel toplumsal işlevler yerine getirilemez olurlar.

  • Böyle bir durum, toplumbilimde, “toplumsal çözülme” olarak nitelenmektedir.

Uyumlu bir bütünlük olması gereken toplumun var olabilmesi ve yaşamını sürdürebilmesi için etkin biçimde yerine getirilmeleri gereken işlevler şunlardır :

1- KUŞAKLARIN SÜREKLİLİĞİNİN SAĞLANMASI :

Toplumun varlığı, onu oluşturan nüfusun yenilenmesine bağlıdır. Bir toplumun nüfus gereksinmesi ise, asıl olarak başka toplumlardan yetişkin nüfus almak yoluyla karşılanamaz. Çünkü toplum yaşamının zorunlu öğesi olan uyum ve dayanışma, ancak bireylerde kimi ortaklaşa düşünce ve bağlılık duygularının oluşmasıyla sağlanabilir.

Temel kültürel değerler de diyebileceğimiz bu düşünce ve bağlılık duyguları, asıl olarak, bir toplumun içinde doğup büyümüş olanlarda gereğince oluşabilir.

Öyleyse bir toplum, üyelerinin pek büyük bölümünü doğumlar yoluyla sağlamak zorundadır. Çünkü doğumlar yalnızca «biyolojik» nitelikte bir olgu türü olmayıp, başta aile olmak üzere, devlet, eğitim, ekonomi ve “üstün değerler”den oluşan toplumsal yapı içinde yer alan bir toplumsal olgudur.

2- YENİ NÜFUSUN TOPLUMA HAZIRLANMASI :

Demek ki sorun yalnız yeni nüfus kazanmak sorunu değildir. Toplumun kural ve değerlerinin
çevresinde örgütlendiği «dünya, toplum, insan anlayışı» başta olmak üzere toplumda «normal»
sayılan binlerce davranış kalıplarını öğretmek ve benimsetmek de gerekir: bu ise bir toplumun
kültürü içinde gerçekleşir.

Bu toplumsallaşma sürecinin gerçekleştiği yerlerin başında “eğitim
kurumları” yer alır.

3- YAŞAMANIN ANLAMI VE AMACI :

Bir toplumun gücü ve etkin işleyişi, orada yaygın olan yaşama biçiminin iyi ve yaşanmaya değer
olduğu inancını oluşturup sürdürmesine de bağlıdır.

Bunu sağlayan, toplumun ahlakı, toplumsal davranışları düzenleyen kurallarıdır.

Bunları genel bir deyişle «inançlar, bağlılıklar, üyelikler» diye adlandırabiliriz.

Bilimsel, ideolojik, dinsel örgüt ve kurumlar bunların başlıcalarıdır. Kuralsızlık durumları, insanların neyin doğru neyin yanlış olduğunu, toplumsal beklentilerin ne olduğunu
bilememelerine ve «amaç düşüncesi»ni yitirmelerine yol açar. Toplumbilimleri, böyle bir kuralsızlık durumunun ve bunun sonucu ortaya çıkan «toplumsal çözülme”nin bireyleri intihara varan bunalımlara düşürdüğünü ortaya koymuştur.

Görüldüğü gibi, Türk toplumuna bütün bu süreçleri kendi içinde geçirmemiş olan milyonlarca insanı sokup onlara burada kalıcı olarak yaşama yolunu açmak, “toplum” doğasına aykırı, çünkü her tür ve dereceden davranış bozukluklarına, giderek toplumsal çözülmeye yol açan bir suikast kurmak anlamı taşır.

Bknz. Özer Ozankaya, Toplumbilim, CEM Yay., “Toplumsal Yapı” bölümü

Kuruluş ilkeleri

Anasayfa - Prof. Dr. Can CEYLANProf. Dr. Can CEYLAN

12 Haziran 2023, Cumhuriyet

2002 yılından beri iktidarda olan AKP iktidarının ülkeyi getirdiği son noktada, ulusal egemenliğin ana unsuru (ögesi) olan demokratik parlamenter sistem yerini, Yürütme yetkisinin tamamen (tümüyle) cumhurbaşkanında olduğu, Cumhuriyetin kuruluş ilkeleri ile çelişen yeni bir yönetim sistemine bırakmıştır. Yeni sistemin ekonomik, sosyo-kültürel ve uluslararası alanda ülkeye olumlu kazanımlar getirdiğini söylemek mümkün değildir. Daha da önemlisi her geçen seçim sürecinde iktidar mensupları, temel insan hak ve özgürlükleri konusunda kısıtlayıcı, örseleyici adımlar atarak kutuplaşma iklimini daha da sertleştirmeyi tercih etmişlerdir.

TOPLUM MÜHENDİSLİĞİ

Son seçimler de göstermiştir ki seçmenler üzerinde, yüksek perdeli propaganda konuşmaları ve yadsınamaz evrensel reel ölçütlerden ziyade (çok), yerleşmiş algılar ve bu algıların her fırsatta kaşınması daha etkili olmaktadır. Keza, siyasal parti liderlerinin söylemleri daha önceki söylemleriyle taban tabana zıt ve tutarsız olsa da siyasiler ortada devrilmedik çam, kırılmadık pot bırakmasalar da büyük oy kaybı yaratacağı düşünülen bu söylem ya da çark edişlerin sandığa yansımaları beklendiği gibi olumsuz olmamıştır. Alternatif (seçenek) siyasal partiler, istedikleri kadar ülkenin yaşadığı gerçek sorunlara çözüm önerileri getirsinler, iktidardaki siyasal hareketin hatalarından, ülkeye verdiği zararlardan dem vursunlar, seçmende oluşturulmuş algının değişmesi mümkün görünmemektedir.

Algı ve toplum mühendisliği; karşı tarafı darbeci olma, terörle ya da emperyalist ülkelerle işbirliği içinde olma gibi, seçmenin farklı düşüncelere ve siyasal çözümlere sıcak bakmasının önünü tıkayan, dayanaksız yakıştırma ve suçlamalardan beslenmekte, hedeflenen kutuplaştırma iklimini bolca körüklemektedir.

GERGİNLİK ve KUTUPLAŞMA 

Öyleyse nedir bu anti-demokratik açmazların kırılma şifreleri?

Toplumun irdeleyen, sorgulayan, farklı fikirlere olgunlukla bakabilen bireylerden oluşmasının sağlanması belki de olmazsa olmaz ilk hedef olmalıdır. Bunu kısa vadede (erimde)  gerçekleştirmek kolay görünmese de işe, siyasal parti tabanları ile sivil toplum örgütlerinin bu doğrultuda etkin, özverili çalışmaları yaşama geçirmesi ile başlaması kaçınılmaz görünüyor.

Bu rasyonel (ussal) hedef gerçekleştiğinde oluşturulmak istenen algı operasyonlarının halkta karşılık bulamayacağı, hatta kurgulanmasından vazgeçileceği açıktır.

Yine demokrasinin olmazsa olmazlarından Yasama, Yürütme ve Yargı erklerinden sonra 4. güç olan görsel ve yazılı medyanın iktidarın etki alanından çıkarılması, halkın bağımsız ve tarafsız (yansız) haber alma hakkının sağlanması sonucunu doğuracağından, seçimlerin daha adil ve eşit koşullarda yapılması da gerçekleşmiş olacaktır.

Ne yazık ki Anadolu coğrafyasını oluşturan zengin mozaik, yıllardır süregelen etnik ve mezhepsel ayrımcılık politikaları ile oy kazanma hesapları uğruna birbirine düşürülmüş ve düşmanlaştırılmıştır.

Tüm bu mücadelelerin sonuç vermesi; bu gerginlik ve kutuplaşma duvarlarının bir an önce yıkılması, devlet kadrolarında etnik ve mezhepsel kadrolaşmanın önlenmesi ve vakit geçirmeksizin Kuruluş İlkelerine dönülmesi ile olanaklıdır.

DENETLEMEK GÖREVDİR!

Rifat Serdaroğlu
DOĞRU Parti Genel Başkanı

Denenmişi denemek, ahmaklıktır!
Türkiye, İngiltere vatandaşı Mr. Şimşek’i daha önce denemedi mi?
Erdoğan bu kişiyi, başarısızlığı sebebiyle, hakaret ederek kovmadı mı?

  • Mr. Şimşek, Türk hazinesini uluslararası tefecilere soydurmadı mı?

Bu kişi, yaptığı özelleştirme peşkeşleri için hesap verdi mi?
DOĞRU Parti olarak AHMAK olmadığımız için, bu atamayı reddediyoruz.
Türkiye, Artin Agopyan’ın hısmı Hakan Fidan’ı denemedi mi?
Türkiye’yi, Suriye bataklığına sokan ekibin içinde Fidan yok mu?
Kafa kesici Selefi örgütlerle ilişki kurup, bunları donatan kişi değil mi?
Bu kişi, Suriye’deki can kayıplarımızın hesabını verdi mi?
Kerkük Türkmenleri, bu kişi döneminde Barzani’ye ezdirilmedi mi?

Doğru Parti olarak AHMAK olmadığımız için, bu atamayı reddediyoruz.

T.C. Merkez Bankası, bir kamu kuruluşudur.
Yeni MB Başkanı H. Gaye Erkan’ın, MB deneyimi var mı?
Meslek geçmişinde dünya çapında bir başarısı var mı?
Türkiye’de MB Başkanlığı yapacak, dünyada saygınlığı olan birileri yok mu?
DOĞRU Parti olarak AHMAK olmadığımız için bu atamayı reddediyoruz.

Pavyon Fedaisi kılıklı Bayburtlu Kavcıoğlu, MB Başkanı değil miydi?
Cumhuriyet tarihinde ilk kez MB, EKSİ rezerve dönmedi mi?
Şu an, swaplar dışında MB net rezervi, EKSİ 75,2 milyar dolara düşmedi mi?
Türk Milletinin milyarlarca dolarını bu kişi yok etmedi mi?
Bu kişi, görevinin sonunda Türk Milletine hesap verip, özür diledi mi?

  • T.C. Devleti, devlet değil de, yolgeçen hanı mı, dingonun ahırı mı?

Bu kişiyi şimdi de BDDK’nın başına, orayı da batırsın diye mi getirdiniz?
DOĞRU Parti olarak AHMAK olmadığımız için bunun atamasını reddediyoruz.

Yaşar Güler, Türk Ordusunun Genelkurmay Başkanı değil miydi?
Sınırlarımızı korumak görevi O’nun değil miydi?

  • İt-Uğursuz-Katil-Casus milyonlarca kaçak (AS: Bir bölümü.. ayrıca “it” sıfatını uygun bulmuyoruz), Güler’in görevini yapmaması yüzünden, ülkemize gelip birer “Demografik Bomba” olarak girmediler mi?

Sığınmacı piçler (AS: bu sıfatı ve genellemeyi uygun bulmuyoruz) ülkemizde gezerken, çocuklarımız Suriye’de şehit olmadılar mı?

Yaşar Güler, Türk Milletinden bir kez olsun özür diledi mi?
DOĞRU Parti olarak bu atamayı da reddediyoruz.

İbrahim Kalın, çocuklarının okul ücretlerini Abdullah Tivnikli’ye ödetmedi mi?
İ. Kalın, tüm gençliği boyunca Arap Milliyetçiliği için çalışmadı mı?
Erbil’deki sıra gecesinde, Barzani denen eşkıyaya saz çalmadı mı?

İ. Kalın, CIA’in arka kapısı Stratfor’un raportörlüğünü yapmadı mı?

Türkiye’de gereği gibi MİT Başkanlığı yapacak biri kalmadı mı?
DOĞRU Parti olarak bu atamayı da reddediyoruz…
***
Aziz Türk Milleti;

Şimdi bazı aklı evveller ve emperyal hortumla beslenenler şunu diyecekler:

“Bu atamalar, seçim kazanmış bir iktidarın yaptığı atamalardır.
Atamalar yapılırken DOĞRU Partiye mi soracaklardı? Siz kimsiniz?”

Başta soyguncu Bademler olmak üzere herkes şunu çok iyi anlamalıdır!
Yalnızca seçim kazanmak, iktidara sınırsız yetki vermez.
Hiç kimse kaynağını Anayasanın vermediği bir yetki KULLANAMAZ!
İktidar, verdiği kararlar ve uygulamalar ile devleti maddi-manevi zarara sokanları, yargıdan kaçıramaz.
Türk Milleti adına yetki kullananlar, verdikleri yanlış kararlardan, atamalardan
sorumludur. Herkes hesap vermek zorundadır.

Türk Milletinin siyasetçilerinden ahmak olmayanları, bu emperyalist oyunları görmek, Türk Milletini uyarmak ve bozmakla yükümlüdür. Ahmak ve hain olanlara sözümüz yoktur.
Türkiye’nin bu fasit daireyi (AS: kısır döngü) kıracak, Türk Milletini kendine getirecek, Lâik Cumhuriyete ve Ulus Devlete sahip çıkacak aydın ve yürekli devlet adamlarına, önderlere, birlikteliklere ihtiyacı (gereksinimi) var.

  • Ülkemizin sülalece devleti soyan,
  • Müslümanların sadaka paralarını dolandıran hasta beyinli ahmaklara hiç ihtiyacı yoktur.

Takdir Türk Milletinindir, biz ısrarla doğruları yazmaya-söylemeye devam edeceğiz.

Elbet bir gün duyan olacak ve üzerimizdeki ölü toprağını atıp ayağa kalkacağız…

Sağlık ve başarı dileklerimle,
10 Haziran 2023