Prof. Dr. Özer Ozankaya ADD Kurucu Üyesi, 4. Gnl. Bşk.
KURTULUŞ SAVAŞINDA DA KÜRTLER TÜRKLERLE BİRLİKTEYDİ; CUMHURİYET DÜŞMANLARININ KIŞKIRTMALARINA KARŞI DA
KÜRTLER TÜRKLERLE HEP BİR VE BERABER OLAGELDİLER;
OLMAYA DA SÜRDÜRECEKLERDİR!
“Diyarbakır” futbol takımına Bursa’da yapılan ve Türkiye’nin birliğini sağlayan Atatürk milliyetçiliğine aykırı, hatta ona açık saldırı olan ve etnik bölücülüğe “yapay haklılık görüntüsü” kazandıran kışkırtma saldırıları, Türk ulusal birliğine yöneltilen iğrenç ve sinsi bir saldırıdır.
Kurtuluş Savaşı’nın başında da Kürt-Türk ayrılığı kışkırtmak isteyenler yine sömürgeci güdümündeki Osmanlıcılar idi!
Ama Mustafa Kemal demokratik, yani ulusal egemenlikçi temellere dayandırdığı
tam bağımsızlıkçı MİLLİ MÜCADELE’ye Kürt ulusdaşlarımızı da katmış
olmanın güveniyle ve ordu birlikleriyle yerel halktan önde gelenlerin katılımıyla, Osmanlı Halife Sultanının valisi Ali Galib’i, sömürgeci İngiltere’nin bölgedeki subayları Binbaşı Pils ve Yüzbaşı Noel ile birlikte arkalarına bile bakamadan kaçmak zorunda bırakmıştı.
Türk ulusuna ve Türk ordusuna yayınladığı bildiriyle de:
“Güney-doğuda ayrılıkçı bir Kürt hükümeti kurdurma girişimi yenilgiye uğratıldı; Kürtler Türklerle birleşti!” müjdesini vermişti!
Aynı sömürgeci – gerici işbirliği oyunu, son yarım yüzyıldaki bütün kalkışmalarda olduğu gibi bugün de yenilgiye uğramaktan başka sonuç elde edemeyecektir!
(Bknz.: Özer Ozankaya, Cumhuriyet Çınarı– Mustafa Kemal’i “ Atatürk” Yapan Uygarlık Tasarımı, CEM YAY.; Özer Ozankaya, Toplumbilim, CEM Yay.)
“..bayağı ve alçakça aldatmalarla hükümdarlık yapan halifeler ve onlara dini araç yapacak ölçüde alçalan yalandan ve inançsız bilginler, tarihte her zaman rezil olmuşlar, rezil edilmişler ve hep cezalarını görmüşlerdir. Dini kendi tutkularına araç yapan hükümdarlar ve onlara yol gösteren hoca sanlı hainler hep bu sona düşmüşlerdir…
“Artık bu ulusun ne öyle hükümdarlar, ne öyle bilginler görmeğe katlanma gücü ve olanağı yoktur… Eğer onlara karşı benim kişisel tutumumu öğrenmek isterseniz, derim ki, ben bir kişi olarak onların düşmanıyım; onların olumsuz yönde atacakları bir adım, yalnız benim kişisel inancıma değil, o adım benim ulusumun yaşamıyla ilgili, o adım ulusumun yaşamına karşı bir kasıt, o adım ulusumun yüreğine gönderilmiş zehirli bir hançerdir. Benim ve benimle aynı düşüncedeki arkadaşlarımın yapacağı şey, kesinlikle ve kesinlikle o adımı atanı tepelemektir.
“Kuşku yok ki arkadaşlar, ulus birçok özveri, birçok kan karşılığında en sonunda elde ettiği yaşam ilkesine kimseyi saldırtmayacaktır. Bugünkü hükümetin, Meclisin, yasaların, Anayasanın niteliği ve varlık nedenleri hep bundan ibarettir.
“Sizlere bunun da üstünde bir söz söyleyeyim: Bir varsayım olarak, bunu sağlayacak Meclis olmasa, öyle olumsuz adım atanlar karşısında herkes çekilse ve ben kendi başıma yalnız kalsam, yine tepeler, yine öldürürüm!”
Hakimiyet-i Milliye, 26 Mart 1923’ten
ATATÜRK’ÜN SÖYLEV VE DEMEÇLERİ,
Cilt II, s. 146, Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü yayını, 1959
PROF. DR. ÖZER OZANKAYA ADD Kurucu Üyesi, 4. Gnl. Bşk.
3 MART LAİKLİK DEVRİMLERİNİN 99. YILDÖNÜMÜNDE
ATATÜRK İLKELERİ, YALNIZ TÜRKİYE’Yİ DEĞİL,
İSLAM DİNİNİ DE KURTULUŞA KAVUŞTURUYORDU!
BU BİLİNÇLE DE KUTLANMALIDIR!
Önce birkaç tarihsel saptama yapalım:
Birkaç kez yazdım. İktidarı ve muhalefetiyle, demokratik kurumlarıyla Türk ulusunun bağımsızlık ve özgürlüğünü, Türk yurdunun gönencini korumak ve savunmaktan sorumlu olanlar gündemlerine alıncaya ya da bana yanıldığımı söyleyene değin, YAŞAMSAL ÖNEMİ NEDENİYLE yineleyeceğim:
Atatürk Cumhuriyeti, özgürlük ve bilimi temel almakla yalnız Türk ulusunu ve yurdunu değil, İslam dinini de, gerçek özüne kavuşturarak kurtuluşa götürüyordu.
O’na 1946’dan başlayarak yapılan ve BOP-AKP elbirliği döneminde en açık, en sistemli ve en ağır boyutlara ulaşan saldırılar, Türk ulusu ve yurdu için yeniden Osmanlı yıkımlarını getirdiği gibi, İslam dini için de kurtuluş umudu ve coşkusunu söndürücü olmuştur.
Son dönemde kimi Arap ve İranlı düşünürlerin, giderek de aydın kesimlerinin, kendi ülkeleri için de kurtuluşun Atatürk’ün yaptıklarını yapmaya bağlı olduğunu söylemeleri, bu olgunun açık kanıtlarıdır.
Atatürk, Cumhuriyet (demokrasi) devrimlerine önderlik ederken, İslam dininin de, şu özü ve ilkeleri nedeniyle, aynı şeyleri gerektirdiğini vurgulayagelmişti:
1. Peygamberliğe son veren bir din oluşu!
2. Hz. Muhammed’in yalnız bir “elçi” olduğunu vurgulayıp O’na hiçbir “insan-üstü” nitelik bağlanmasına olanak vermeyen önlemleri almış olması!
3. Din-adamı sınıfına son veren bir din oluşu! “Lâ ruhbane fid-dini! = Dinde (İslamda) din-adamlığı sınıfı yoktur!” Hiç kimse, “müftüyüm ya da hocayım ya da şeyhim …” gerekçesiyle, dinin gereklerini kendisinin bildiğini, dinin kendisinden öğrenilmesi gerektiğini savlamaya kalkışamaz; kalkışırsa Tanrıya ortaklık koşuyor demektir. Bu ise İslam’da bağışlanmaz en büyük günah sayılmaktadır.
4. Gidilmesi zorunlu bir tapınak kurmamış olması ve tapınmanın da gösterişinin yapılmamasını istemesi, çünkü “yalan”ı, Tanrı’nın bağışlamadığı “tek günah” sayması! “İslam’da yorum (düşünme) özgürlüğü vardır.”
İslam dininin 1500 yıllık tarihinin çok kısa süren bu barış, özgürlük ve gönenç döneminde bu ilkelerin egemen olduğunu, bunlar dışındaki uzun tarihi boyunca ise tümden göz ardı edildiğini görüyoruz.
Türkiye’de de Atatürk döneminde İslam dininin asıl özünü oluşturan bu ilkeler hep ön planda tutuluyorken, Cumhuriyet karşıtlarının dış ve iç destekle yeniden başlarını kaldırıp yıkıcı eylemlerini sürdürmeye koyulmalarından bu yana, demokrasiye, insan haklarına, hukuk üstünlüğüne inançsız siyasal iktidarlarca hiç anılmaz olmuştur.
Bu 99. Yıldönümünde laik Cumhuriyetin tarikat, tekke ve medreseleri kapatmasının, onların yerine kurduğu eğitsel, toplumsal, siyasal ve kültürel kurumların ise hem Türk ulusu, hem İslam dini için ne denli KURTARICI olduklarını, Atatürk’ün bu yasal ve kurumsal düzenlemeleri açıklamak üzere yapmış olduğu uyarılar ortaya koyuyor:
“BÜTÜN DÜNYA VE EY ULUS! İYİCE BİLİNİZ Kİ TÜRK ULUSU ŞEYHLER, DERVİŞLER, MÜRİTLER, MANSIPLAR TOPLULUĞU OLAMAZ.”
“(Bin yıldan beri, Ö.O.) TÜRK ULUSU ARAPÇA ÖĞRENMEDİKÇE ALLAHA NE DEDİĞİNİ BİLMEYECEKTİ. BU DURUM KARŞISINDA TÜRK ULUSU BİRÇOK YÜZYILLAR NE YAPTIĞINI, NE YAPACAĞINI BİLMEKSİZİN, DÜPEDÜZ BİR SÖZCÜĞÜNÜN ANLAMINI BİLMEDİĞİ HALDE KUR’ANI EZBERLEMEKTEN BEYNİ SULANMIŞ HAFIZLARA DÖNDÜLER. BAŞLARINA GEÇEBİLMİŞ OLAN AÇGÖZLÜ KOMUTANLAR, TÜRK ULUSUNCA KARIŞIK, HOCALAR AĞZIYLA ATEŞ VE ACIDAN KURULU, KORKUNÇ BİR BİLİNMEZLİK OLARAK KALAN DİNİ, TUTKULARINA VE SİYASETLERİNE ARAÇ EDİNDİLER.”
“NE YAZIK Kİ GERÇEK DURUM ŞUDUR Kİ, YERYÜZÜNDEKİ YÜZ MİLYONLARCA MÜSLÜMAN YIĞINLARI ŞUNUN YA DA BUNUN TUTSAKLIK VE AŞAĞILAYICILIK ZİNCIİRLERIİ ALTINDADIR. ALDIKLARI MANEVİ EĞİTİM VE AHLÂK, ONLARA, BU TUTSAKLIK ZİNCİRLERİNİ KIRABİLECEK İNSANLIK NİTELİĞİNİ VERMEMİŞTİR, VEREMİYOR. ÇÜNKÜ EĞİTİMLERİNİN HEDEFİ ULUSAL DEĞİLDİR.”
Bu uyarıların ne denli yerinde olduğunu, BOP – AKP işbirliği döneminde Türkiye’ye hep din sömürüsü eşliğinde yaşatılagelen yıkımlar kanıtlayagelmiş bulunuyor:
• ulusal egemenliğin, yani Cumhuriyet düzeninin olmazsa-olmaz kurumu Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin etkisiz kılınması;
• başta “tek adam” egemenliği kuran anayasa ve bunun oylanmasındaki yasa- ve hukuk-dışılıklar;
• partici yönetim; yetenek ve yeterlik yerine iktidar partisi yandaşlığı koşulunun aranması;
• Korkunç boyutlara varan ve yasal yaptırımlar dışında kalan yolsuzluklar;
• AKP – FETÖ işbirliği ve hâlâ gerçek niteliği aydınla(tıl)nmamış kanlı 15 Temmuz darbe girişimi,
• Demokratik düzende meşru yerleri olmayan tarikatların tüm olumsuzluklarıyla, kendilerine ortam sağlayan siyaset bağlantıları yoluyla toplumda her alanda yıkıcılıklarını yürütmesi,
• Laik eğitimin yıkılması; imam-hatip, Kur’an ve hafızlık kursları başta olmak üzere dinsel nitelikli okulların genel eğitim kurumları olacak ölçüde yaygınlaştırılması; ve bu yaygın okullarda “demokrasi düzeni”nin değer, ilke, kurum ve kurallarının öğretilmemesi.
EKONOMİK AÇIDAN …
Biliyorum, yazı uzun olacak ama, bu çözümlemenin EKONOMİK BOYUTU da belirtilmelidir: İslam’ın “parlak” denilen dönemlerinde ekonomi de çağın en ileri teknolojisiyle ÜRETEN EKONOMİ idi. Müslümanlar çalışan ve üreten insanlardı.
Acıdır ki, İslamın belirttiğim özgürleştirici ilkelerinden sapılan uzun dönemler boyunca müslüman kitleleri üreten insanlar olmaktan da çıkarılmıştı. Rönesans, reformasyon, coğrafi keşifler, bilimsel buluşlar ve aydınlanma devrimlerinin dışında bırakılan müslüman kitleleri, 19. yüzyıla gelindiğinde, artık çağın gerektirdiği SANAYİ teknolojisiyle üreten insanlar olma trenini de kaçırmış, günümüze değin ham madde üretip yapılmış mal alan insanlar/kitleler olarak kalma durumuna düşürülmüşlerdir. 21.yüzyılda artık hammadde bile üret(e)memek, kol-işçisi düzeyinde kalmak, müslüman toplumlarda nüfusun başat özelliği olmuştu.
Atatürk Türkiye’si, bu kısır döngüyü de kırarak, yani Türkiyeyi sanayileştirerek ulusu çağın teknolojisine uygun biçimde üreten insanlar toplumuna dönüştürmeye başladı. Asıl kurtuluş, yani bir daha iç ve dış sömürgenin pençesinde yozlaştırılmaktan “kurtulmak” anlamındaki kurtuluş sanayileşmeyle olanaklıdır.
Acıdır ki Türk devrimine, yani hem Türk ulusunun gerçek ve tam kurtuluşuna, hem de müslüman dünyasına böyle tam bir “kurtuluş” örneği vermesine vurulan en ağır darbe, TÜRK SANAYİLEŞMESİNİN de engellenmesi olmuştur.
Üstelik Atatürk’ün demokratik devletçiliği, yalnız İslam dünyasının değil; hem kapitalizmi, hem de sosyalizmi demokrasinin en temel ölçütleri açısından aşan niteliği ile tüm insanlık için kurtarıcı nitelik taşımaktayken ve günümüzde de bu nitelikte ekonomik düzenlemeye yaşamsak gereklilik süregitmesine karşın, engellenegelmiş bulunuyor.
Cumhuriyeti kuran CHP başta olmak üzere siyasal partilerin, laik cumhuriyet ilke ve kurumlarının ve demokratik devletçi ekonomi modelinin yalnız Türkiye için değil, tümüyle İslam dünyası için de kurtarıcı olduğunun, çünkü İslam dininin özgürlük, bilim, sorumlu yönetim ilkelerini gerektirdiği bilinciyle davranmamalarının da bu yıkımlardaki payına işaret etmek gerekir.
Bknz.:
CUMHURİYET ÇINARI: MUSTAFA KEMAL’İ “ATATÜRK” YAPAN UYGARLIK TASARIMI, (CEM Yay.)
ATATÜRK ve LAİKLİK, (CEM Yay.)
Prof. Dr. Özer Ozankaya ADD Kurucu Üyesi, 4. Genel Bşk. of.ozankaya@isnet.net.tr
Türk ulusunu uygar uluslar topluluğunun saygın bir üyesi düzeyine yükselten, Atatürk önderliğindeki Cumhuriyet devrimlerinin başlıcalarından birisi olan eğitim devrimi ve bu bağlamda öğretmen yetiştirme ve öğretmenlik mesleğinin toplumsal konumunu yüceltme yolundaki büyük atılımları oldu. 1946’dan başlayarak bu saygın konumu sürekli olarak zayıflatan başlıca etkenlerden birisi ise sömürgeci devletlerin güdümündeki politika bezirgânları olageldi.
Atatürk ve devrimci aydın arkadaşları, toplumumuzda eğitim ve öğretmenlik mesleğinin değerinin çağımızdaki gerçek anlam ve önemiyle kavranmasına tam içtenlik ve adanmışlıkla, özel bir özen göstererek çalıştılar. Sömürgeci güdümündeki siyaset bezirgânları ise, bu uygarlık atılımına karşıtlıklarını, ancak kendilerine yaraşan ve artan bir kabalık ve hoyratlıkla yapageldiler.
Ama karanlık ve çirkinliğin ışığa ve güzelliğe yenilmesi kaçınılmaz bir yasadır.
Atatürk, eğitimin ve öğretmenin uygar insanlıktaki yerini, kafalara ve gönüllere öylesine silinmez güzel nakışlarla işlemiştir ki, şiir gibi, türkü gibi Türklük durdukça yinelenecek ve Türklüğün sonsuza dek yücelecek varlığına katkı yapacaktır:
“Öğretmenler! Cumhuriyetin özverili öğretmen ve eğitmenleri! Sizler yetiştireceksiniz!
Yeni kuşaklar sizin eseriniz olacaktır!”
“Yaşamda en doğru kılavuz bilimdir, tekniktir. Bilimin ve tekniğin dışında kılavuz aramak, aymazlıktır, bilgisizliktir, sapkınlıktır. Bilimin ve tekniğin her dakikadaki aşamalarının evrimini ve ilerlemelerini izlemek şarttır.”
“Bütün dönemlerde Türk, kendi ruhunu, benliğini, yaşamını unutmuş,
nereden geldiği belirsiz birtakım başların bilinçsiz aracı durumuna düşmüştür… Bununla birlikte hatırlatmak gerekir ki, o baskı altında bile bizi bugün için yetiştirmeye çalışan gerçek ve özverili öğretmenler, eğiticiler eksik değildi.”
Öğretmenler gününde başta Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk olarak tüm öğretmenlerimizi en derin saygı, sevgi ve gönül-borcu duygularıyla anıyorum.
***
Ek:
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi öğretim üyesi iken, adını yazmayan bir öğrencimden aşağıdaki kartı almıştım. Beni çok duygulandıran ve meslek yaşamımın en anlamlı ödüllerinden birisi saydığım o kartı yaldızlı bir çerçeve içinde hep çalışma odamın duvarında asılı tutageldim. Kendi babam Hilmi Ozankaya ve kayınbabam Yaşar Babacan’ın öğretmen olmalarının da payı olduğunu düşündüğüm bu kartı, internet arkadaşlarımla da paylaşmak istedim.
“Sayın Hocam, Ben bir çiçek olsam, Siz toprak Kabul eder miydiniz Verimli olsaydım, Sizden alsaydım Gücümü? Gelişseydim emeğinizle, Kabul eder miydiniz Büyüseydim? Başımı uzatsaydım aydınlığa, Başarsaydım Yaşam savaşını. Eğilip yere Elinizden öpseydim Kabul eder miydiniz? Bir öğrenciniz”
(Bu değerli öğrencimin sağlık, esenlik içinde olarak bu notumu görebilmesini ne çok isterdim!)
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı
Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na Açık Mektup!
Sayın Kılıçdaroğlu,
Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin kurucusu, Türk ulusunun olduğu gibi tüm uygar insanlığın da sonsuza dek saygı ve sevgisini kazanmış olan Mustafa Kemal Atatürk, daha 103 yıl önce, Türk Bağımsızlık Savaşı’nın ilk temel adımlarından Erzurum Kongresi’ni düzenlemeye hazırlanırken, 7-8 Temmuz akşamı, yakın arkadaşlarından Mazhar Müfit (Kansu) Bey’e şu demokrasi programını not ettirmişti:
“Zaferden sonra hükümet biçimi Cumhuriyet olacaktır. Bu bir.
İki: Padişah ve hanedan konusunda zamanı gelince gereken işlem yapılacaktır.
Üç: KADINLARIN ÖRTÜNÜP KAPANMASI KALKACAKTIR. (Büyük harfle yazan Ö.O.)
Dört: Fes kalkacak, uygar uluslar gibi şapka giyilecektir.
Beş: Latin harfleri kabul edilecektir.”
Türk ulusu ve Cumhuriyet Halk Partisi üye ve seçmenleri, tümüyle demokrasinin, insan hak ve özgürlükleri düzeninin olmazsa olmaz koşulları olan bu siyasal kültür kalıtına yüz yıldan beri, bilinçle ve sarsılmaz kararlılıkla sahiptirler.
Başta ABD, sömürgeci devletlerin Türk ulusuna yaraşır görmedikleri, çünkü tüm İslam dünyasına da özgürlük ve bağımsızlık, kendi evlerinin efendisi olarak yaşama yollarını açacak gelişmelerin temeli olan bu kalıta sahip çıkmak, CHP Genel Başkanı’nın da birincil ödevi olmak gerekir, düşüncesindeyim.
Prof. Dr. Özer Ozankaya ADD Kurucu Üyesi, 4. Gnl. Bşk.
Atatürk’ün deyişiyle Türk Devrimi, Kurtuluş Savaşı aşaması da içinde olmak üzere, bütünüyle bir Uygarlık Tasarımı niteliğindedir.
Türk Devrimini kuşaklar ve kuşaklar boyunca gönüllerde ve kafalarda canlı tutacak ozanlar, onu ideolojileri aşan bütünlüğüyle kavrayan, yani ideoloji-tutsağı olmayan ozanlarımızdır.
Ceyhun Atıf Kansu bu ozanların başta gelenlerinden birisi ve kanımca en bütünsel işleyenidir.
O’nun BAĞIMSIZLIK GÜLÜ şiiri, 30 AĞUTOS’larda tüm yurtta bayrak gibi dalgalandırılması gereken bir şiirdir, görüşündeyim.
BAĞIMSIZLIK GÜLÜ
Dr. Ceyhun Atuf Kansu
Yerden alıp o gülü Hangi gülü? Bir topçu neferinin Sakaryalı yaz toprağında Sıcak kan gülü.
Alıp koklamak o gülü Hangi baharda? Türkçenin özgür kırlarında Türkülerde burcu burcu, Bilgeliğin ana gülü!
Bir basmadan alıp o gülü, Hangi basmadan? Nazilli fabrikasından Pamuğumuzdan, emeğimizden, Dokuduğumuz halk gülü.
Hoyrat ellerinden alıp o gülü Hangi ellerden? Uzak Teksaslı çobanların
Bilmediği, uğruna can vermediği Türkiyeli o çileler gülü.
Yerine koymak, kutsamak o gülü, Hangi yerine? Mustafa Kemal’in bahçesine Bir ulusun suladığı beslediği Yediveren bağımsızlık gülü!
Bizim de üyesi olduğumuz Dil Derneği bu yıl oldukça atak..
SÖYLEV’in 90. yılındayız!
Yüce ATATÜRK, 20 Ekim 1927’de ünlü SÖYLEV’ini TBMM’de okumaya başlamış ve 6 gün boyunca her gün yaklaşık 6 saat bu tarihsel eylemini sürdürerek tarihe
1. elden, kendi ağzından
not düşmüştü.
Bu yıl İzmir ve İstanbul’da da benzer etkinlikler yapıldı ve ve biz bu siteden duyurmaya çabaladık. Ankara etkinliğinin duyurusu yukarıda. Destek verilmesini diler, emek veren herkese, CHP’li belediyelere, başta Dil Derneği Başkanı Sn. Sevgi ÖZEL olmak üzere teşekkür ederiz.
Daha önce de vermiştik ama bir kez daha, SÖYLEV‘den, Sn. Prof. Dr. Özer OZANKAYA‘nın yaptığı çok anlamlı bir seçkiyi sunmak istiyoruz.. 20 sayfa.. okunsun, okutulsun ve üzerinde düşünülsün dileriz günün doğru eylemini belirlemek için..
Sevgi ve saygı ile. 17 Ekim 2017, Ankara Dr. Ahmet SALTIK Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi – Dil Derneği Üyesi www.ahmetsaltik.net profsaltik@gmail.com
“KÜRT SORUNU” DEYİMİ,
DIŞ VE İÇ SÖMÜRGECİLİĞİN PKK EŞKİYALIĞI MAŞASIYLA DAYATTIĞI BİR DEYİMDİR!
Prof. Dr.Özer OZANKAYA
HDP Genel Başkanı, “Kürtlerin vatanı var.” diyor ve böylece “Kürt Sorunu” deyiminin,
“bu vatanın yabancı işgalinde olduğu ve kurtarılması gerektiği” anlamına geldiğini
artık açıkça meydana koyuyor!
Ama “Kürtlerin vatanı” dediği yerin “Türklerin de vatanı” olduğu gerçeğini saklıyor!
(Tıpkı Irak ve Suriye’de “Kürtlerin vatanı” dedikleri yerlerin aynı zamanda Arapların ve Türkmenlerin de binlerce yıllık vatanı olduğu gerçeğini eşkiyalık yoluyla
saklamaya çalıştıkları gibi!)
Böylece HDP yöneticilerinin de, PKK gibi, “Kürt sorunu” dedikleri şeyin,
gerçekte Türk ulusunun en az BİN YILLIK yurdunu elinden almak, o yurdu eşkiyalık yoluyla, TARİHTE HİÇ OLMAMIŞ BİR ŞEY, yani “Kürdistan” yapmak sorunu olduğunu
açıkça söylemiş oluyor.
Türkiye Cumhuriyeti’nin ise, bin yıldan beri “Türk yurdu” niteliği tarih, coğrafya, toplumbilim, kültürbilim, siyasetbilim, yönetimbilim, sanat ve felsefe … verileriyle kanıtlanmış olan
tüm Türkiye’yi, 80 milyon ulustaşların eşit ortak yurdu yapan çağdaş bir cumhuriyet olduğu gerçeğini, güneşi balçıkla sıvar gibi unutturmaya çalışanlar gibi konuşuyor!
İşte PKK eşkiyalığı sorununun BAM TELİ bu noktada yatıyor.
Bu temel gerçek açıkça söylen(e)mediği için, 80 milyon Türk ulusunun ortak vicdanının sesi, etkin bir kamuoyu oluşturacak biçimde, örgütlü olarak dile getiril(e)miyor.
Kürt asıllı ulustaşlarımızın PKK eşkiya tehdidi altında, Güneydoğu ve kimi Doğu Anadolu yerleşimlerinde seçimlerde özgürce oy kullanamadıkları gerçeği bile dile getiril(e)miyor.
Güneydoğu Anadolu’nun Türk yurdu olmaktan çıkması durumunda, orada kalacak
Kürt ulustaşlarımızın Atatürk Türkiyesi’nin çağdaş koşulları yerine, Irak’taki gibi ABD/İNGİLİZ/AB sömürgesi, ilkel, baskıcı, din sömürücüsü, bilim, sanat ve çağdaş kültürden yoksun kitleler durumunda kalacakları gerçeği dile getiril(e)miyor!
Bunda AKP yöneticilerinin de, demokratik, laik, sosyal hukuk devleti nitelikleriyle Atatürk Cumhuriyeti’ne düşman denilecek ölçüde karşıt oluşunun büyük payı var.
Bunda, ABD’nin BOP jenosidine ve ona yardımcı olan başlıca AB üyesi sömürgeci hükümetlere baş kaldırmaktan korkan, AYMAZ, SAPKIN, ya da KİŞİSEL ÇIKARLARINI ONLARIN SİYASAL AMAÇLARIYLA BİRLEŞTİREN siyaset, basın, hukuk, bilim,
iş dünyası, … ÖGELERİNİN büyük sorumlulukları var.
“KÜRT SORUNU” denilen şeyin gerçek özünün, İslam Coğrafyasına, özellikle de
Arap ülkelerine ATATÜRK TÜRKİYESİ AYDINLIĞININ ULAŞMASINI ENGELLEMEK politikası olduğu da dile getiril(e)miyor..
SONUÇ :
TÜRKÜ, KÜRDÜ, ZAZASI, ARABI, … İLE TÜM TÜRK ULUSUNUN
BAĞIMSIZLIĞI, ÖZGÜRLÜĞÜ, ÇAĞDAŞ DÜNYANIN ONURLU ÜYESİ OLMASI, “ÇOĞUNLUĞUN ADI ORTAK ADIMIZ, ÇOĞUNLUĞUN DİLİ ORTAK DİLİMİZ”
DİYE ÖZETLENEBİLECEK BİN YILLIK BİRLİKTELİĞE SAHİP ÇIKILMASIYLA SAĞLANABİLİR, ANCAK.
BÖLÜNÜP PARÇALANMAK, BAĞIMSIZLIKTAN DA, ÖZGÜRLÜKTEN DE, ONURDAN DA YOKSUN, DIŞ VE İÇ SÖMÜRGECİLERİN OYUNCAĞI
VE MAŞASI OLMAKTAN BAŞKA SONUÇ VERMEZ.
BÜTÜN SİYASET, BASIN, HUKUK, BİLİM, SANAT, EKONOMİ DÜNYASI ÖRGÜTLERİ BU GERÇEĞİ GÜR SESLE ULUSA AÇIKLAMALI, KENDİ ÖZGÜRLÜK VE ONURLARININ DA BUNU GEREKTİRDİĞİNİ GÖRMELİDİRLER.
Prof. Dr. Özer Ozankaya’dan…
Okunup, paylaşılması dileği ile..
E-adresime gelen aşağıdaki yazıyı, tüm ADD şube üyelerinin okuması,
okutması ve paylaşması dileği ile iletiyorum.
Saygılarımla.
Prof. Dr. Özer Ozankaya ADD Kurucu Üyesi, 4. Genel Başkanı
Konu:: AKP’yi rahatsız ettiği söylenen e-ileti
100 kişi, listesindeki 10 kişiye çağrı gönderse 1.000 kişi yapar..
1.000 kişi, listesindeki 10 kişiye gönderse çağrı 10.000 kişi yapar.. 10.000 kişi, listesindeki 10 kişiye çağrı yollasa 100.000 kişi yapar..
İŞTE AKP’nin CANINI SIKAN 7.000.000 KİŞİYE GİDEN e-ileti.
Bir süreden beri internette e-ileti kümelerinde dolaşan bir ileti var.
İçeriğine baktığınızda birtakım bilgilerin toplandığı ve bunların “ilkler” diye sunulmasından oluşuyor.
AKP Genel Merkezi’nin canını oldukça sıkan bu e-iletiyi bugüne dek tam 7 milyon internet kullanıcısı okumuş. Yahoo ve Gmail
e-ileti kümlerinde şu sıra en popüler içeriklerden birisi bu e-ileti.
*İşte AKP’nin canını çok sıkan o e-ileti.. Türkiye’deki icraatlarının unutulmaması ve bakar-körlerin gak guk etmemesi için Tayyip Erdoğan liderliğindeki AKP’nin Türk siyaset tarihindeki kimi “İlk” lerini anımsatmakta yarar görüyorum.
*1- İlk kez bir Başbakan “Tezkere geçmezse memura maaş ödeyemeyiz ” dedi.
*2- İlk kez ekonomi büyürken işsizlik arttı.
*3- İlk kez cari açık verilirken döviz kuru arttı.
*4- İlk kez bir Başbakan zam isteyen memura “IMF’yi ikna edin,” dedi.
*5- İlk kez ithalat (AS: dışalım) 100 milyar doları aştı.
*6- İlk kez cari açığın üstünde borçlanma yapıldı
*7- İlk kez Yunan kilise bankası Türkiye’de banka satın aldı.
*8- İlk kez domuz, kesimlik hayvanlar arasına alındı
*9- İlk kez düşük faizli dış borç, yüksek faizli iç borç ile ödendi.
*10- İlk kez bir Başbakan ve Dışişleri Bakanı, İslamiyet’i yok etmeye yemin eden bir Papa’nın heykeli önünde fotoğraf çektirdi.
*11- İlk kez bir Başbakan “Toprak satılıyorsa alıp götürmüyorlar ya.” dedi.
*12- İlk kez bir cami kiliseye çevrildi.
*13- İlk kez kilise ve havralar imar planında yer aldı.
*14- İlk kez bir Başbakan Yahudi düşünce kuruluşundan “Üstün Cesaret Ödülü” aldı.
*15- İlk kez Türk askerinin başına ABD güçlerince çuval geçirildi. (AS: 4 Temmuz 2003, Irak)
*16- İlk kez bir Başbakan “Bir dönem dini kullandık..” dedi.
*17- İlk kez petrol yasası ile yabancılara 50 yıllık imtiyaz verildi.
*18- İlk kez yabancı rantiyecilere vergi muafiyeti tanındı.
*19- İlk kez iletişim sektörünün tümü yabancıların eline geçti.
*20- İlk kez, Tezkere’nin reddedilmesine karşın Dış İşleri Bakanlığı genelgesi ile silahlar Türkiye üzerinden geçti.
*21- İlk kez bir Başbakan İslam dünyasının sınırlarını değiştirecek BOP’un eş başkanı oldu.
*22- İlk kez bir Başbakan Müslüman topraklarını işgal eden ABD askerlerinin evlerine sağ salim dönmeleri için dua ettiğini açıkladı. (AS : Wall Street Journal’de RTE’nin demeci yayımlandı, yalanlanmadı)
*23- İlk kez İsrailli bir iş-adamına çok gizli bir şekilde 800 milyon $ kaynak aktarıldı. *24- İlk kez bir Başbakan yapılan ihalede önce uçak istedi ama sonra Mercedes’e razı oldu. *25- İlk kez fındık üreticileri en büyük mitingi yaptı. *26- İlk kez bir Başbakan Türkiye’yi pazarladığını açıkça itiraf etti. *27- İlk kez tarımsal üretimde dış ticaret açığı ortaya çıktı. *28- İlk kez bir Başbakan çiftçilere “Gözünüzü toprak doyursun.” dedi. *29- İlk kez kap kaç diye bir sektör ortaya çıktı. *30- İlk kez zina suç olmaktan çıktı. (AS: zarar gören tarafın yakınmasına bağlı suç oldu..) *31- İlk kez bir Başbakan en çok yurt dışı gezisi yaptı. *32- İlk kez bir Başbakan “Borç yiğidin kamçısıdır” diyerek borçlanmayı başarı olarak gösterdi. *33- İlk kez enflasyon % 10 artarken pancar fiyatları 99 kuruştan
88 kuruşa indi. *34- İlk kez çiftçi ve emekliden vergi alınması sözü verildi. *35- İlk kez bir Başbakan Danışmanı Amerikalılara Başbakan için
“Bu adamı kullanın, onu rögara süpürmeyin.” dedi. (AS: Cüneyt Zapsu) *36- İlk kez GSMH artarken KDV tahsilatı yerinde saydı. *37- İlk kez bir Başbakan TMSF katkısıyla bu denli çok TV ve
gazeteyi yönlendirdi. *38- İlk kez Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı,
konuk olarak gelen bir kralın ayağına gitti. Hem de 10 Kasım günü… *39- İLK kez BİR BAŞBAKAN ÇİFTÇİYE “ANANI DA AL GİT!”dedi. *40- İLK kez BİR BAŞBAKAN ŞEHİD ZİYARETİNDE “ASKERLİK YAN GELİP YATMA YERİ DEĞİLDİR.” dedi. *41- İLK kez BİR BAŞBAKAN 300 METRELİK GEMİYE
“GEMİCİK” dedi. *42- İLK kez BİR BAŞBAKAN ….. GAZETELERİNİ OKUMAYIN TELEVİZYONLARINI AÇMAYIN DEDİ. *43- İLK kez BİR BAŞBAKAN ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNEN İNSANLARI DİNSİZLİKLE SUÇLADI. *44- İLK kez BİR BAŞBAKAN İÇİN CUMHURİYET MİTİNGLERİ YAPILDI. *45- İLK kez BİR HALK KENDİ LÃİKLİĞİNDEN VE ÖZGÜRLÜĞÜNDEN KORKTU… *46- İLK kez ATAMI ANLIYORUM.
*****
Bu hızla Tayyip Erdoğan bu dönemde ülkemizde ki her şeyi özelleştirmiş olacak... İş bu ya özelleştirmeye ve satmaya kafayı takmış olan başbakanımız en sonunda kendisini özelleştirir mi?
*- Türk Telekom, Arap’ın.
*- Telsim (AS: Vodafone) İngiliz’in.
*- Kuşadası Limanı İsrailli’ nin.
*- İzmir Limanı Hong Konglu’nun…
*- Araç muayene işi Alman’ın.
*- Başak Sigorta Fransız’ın.
*- Adabank Kuveytli’nin.
*- İETT Garajı Dubaili’nin.
*- Avea Lübnanlı’nın.
*- Petkim? Ermeni’nin.
(Kazak’a sattık dediler, Kazağı bir çıkardık Ermeni…)
*- Rakı, Amerikalı’nın.
*- Finansbank Yunan’ın…
*- Oyakbank Hollandalı’nın.
*- Denizbank Belçikalı’nın.
*- Türkiye Finans Kuveytli’nin.
*- TEB Fransız’ın.
*- Cbank İsrailli’nin.
*- MNG Bank Lübnanlı’nın.
*- Alternatif Bank Yunan’ın.
*- Dışbank Hollandalı’nın.
*- Şekerbank Kazak’ın.
*- Yapı Kredi’nin yarısı İtalyan’ın.
*- Turkcell’in yarısı Finli’nin-Rus’un.
*- Beymen’in yarısı Amerikalı’nın.
*- Enerjisa’nın yarısı Avusturyalı’nın.
*- Garanti’nin yarısı Amerikalı’nın.
*- Eczacıbaşı İlaç, Çek’in.
*- İzocam, Fransız’ın.
*- TGRT (Fox) Amerikalı’nın.
*- Demirdöküm Alman’ın.
*- Döktaş Fransız’ın.
*- Süper FM Kanadalı’nın.
Hepsi TÜRK’tü bir zamanlar…
Yalnızca 5.5 yıl önce (AKP hükümetinden önce)..
Önemli! Bor ile çalışan araba üretildi!
Türkiye kıskaçta. Arabayı BOR madeniyle çalıştıracak patentli 600 proje olduğu ortaya çıktı. Türkiye dünya Bor rezervinin %70`ine sahip.!
*********************************************************
100 kişi, listesindeki 10 kişiye çağrı gönderse 1.000 kişi yapar. 1.000 kişi, listesindeki 10 kişiye gönderse, çağrı 10.000 kişiye ulaşır. 10.000 kişi, listesindeki 10 kişiye çağrı yollasa 100.000 kişi yapar.
******
Bunları Biliyor muydunuz ?
1-Che Guevara, 1967 yılında Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde
sırt çantasından; Atatürk’ün Büyük NUTKU’nun çıktığını.. (AS: Fransızca çevirisi)
2- Fidel Castro’nun 12 Mayıs 1961’de Havana’da görevli genç Türkiye diplomatı Bilal Şimşir‘den ABD’nin BİLGİSİ OLMAMASI koşuluyla “Atatürk’ün Büyük Nutuk Kitabını” istediğini…
Ve: “Devrimci M. Kemal ATATÜRK varken Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar?” dediğini,
* 3- 1935’teki Uzun Yürüyüş öncesinde Şankay Meydanı’nda toplanan
yüz binlerce Çinliye seslenen Mao’nun ilk sözlerinin :
“Ben, Çin’in Atatürk’üyüm..” olduğunu
* 4- Yunan başkomutanı Trikopis`in, hiçbir zorlama ve baskı olmadan
her Cumhuriyet bayramında Atina’daki Türk büyükelçiliğine giderek, Atatürk`ün resminin önüne geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu,
5- 1938’de, General McArthur’un en zor, en sorunlu, en bunalımlı döneminde, danışman, senatör ve bakanlarından oluşan yüz yirmiden çok kişiye;
“Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal‘i görmek için neler vermezdim..” dediğini,
* 6- 1938’de Ata’nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan bir şiirde;
“Allah bir ülkeye yardım etmek isterse,
onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir..” denildiğini
veee..
* 7- 2006’da ise AB Uyum yasaları gereğince devlet dairelerinden
Atatürk resimlerinin kaldırılmasının istendiğini …
Sözde Ermeni soykırımı palavrasının 100. yılına da geldik..
Dış politikanın entrika dolu labirentlerinde pişirilen emperyalist yalan,
doğrusu epey ürün de sağladı kurgulayıcılarına oltalanan Türkiye‘nin aleyhine.
ADD önceki genel başkanlarından Sn. Prof. Dr. Özer OZANKAYA,
bir Sosyolog olarak bu değerli yazısını 25 Nisan 2014’te kaleme almış ve bu makale ADD web sitesinde yayımlanmıştı.
ERMENİ İFTİRALARINA BATI DESTEĞİNİN ANLAMI ve ÖNLEMENİNYOLU!
Şöyle başlıyor :
“Yaklaşık 40 yıldan beri, birçok Batılı devlet, Osmanlı Devletinin
son döneminde Doğu ve Güney Anadolu’da özellikle Rusya, İngiltere, Fransa ve Amerika’nın kışkırttığı Ermeni – Türk kanlı kavgalarından Türk Ulusu’nu ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni sorumlu tutmak, üstelik bunu ‘Ermenilere karşı soykırım’ gibi sunmak haksızlığını işleyegelmektedirler. Bu ülkelerin nesnellik ölçütlerine uyma gereğini gözardı eden politikacıları, ‘Türkler Ermenilere soykırım uygulamışlardır’ diyen Parlamento kararları almakta, bu savın doğru olmadığını söylemeyi suç sayan ve cezalandıran yasalar bile çıkarmaktadılar!”….
Ve şöyle bağlanıyor :
IV. SONUÇ Ermeni iftiralarına kesin bir son vermek ve bunların helikopter alımlarımız sırasında açıkça yapıldığı gibi Türkiye’yi haraca bağlamada bir tür şantaj aracı olarak kullanılmasını önlemek için,
Türk hükümetleri ve dış temsilciliklerimizin yetkilileri, yukarıdaki gerçekleri gür sesle bir kez ve son kez olmak üzere dile getirmeli,
onları görmezlikten gelerek parlamentolarına ve uluslararası ortamlara Ermeni iftiralarını taşıyan hükümetlere bu davranışın Türkiye tarafından ‘düşmanca eylem’ sayılacağını ve ona göre karşılık göreceğini açık ve kesin bir biçimde bildirmelidirler. Ama bunu yapabilmeleri için önce Türk hükümetlerinin gerçekten demokratik,
yani her eyleminin hesabını Türk Ulusu’na vermek yükümlülüğünün bilincinde, bilimin ve erdemin yolunda güçlü hükümetler olması,
içeride ve dışarıdaki görevlilerin de partizan ölçülerle değil,
gerçekten Türk Ulusu’nun meşru çıkarlarını koruyup kollayacak yeterlikte olma ölçüsüne göre seçilip çalıştırılan görevliler olması zorunludur. Bilim ve yayın dünyamızın da demokratik yurttaşlık sorumluluğuyla bu yolda etkin destek vermeyi başarmalıdır. Yarım yüzyıldan beri bu ölçülerden uzaklaşıldıkça Türk Ulusu’na ve
Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı iç ve dış saldırıların da arttığına
tanık olmaktayız.”
*****
Yazı değerini ve güncelliğini koruduğundan, sizlerle paylaşmak istiyoruz.. Uzunca (dolu dolu 4 A4 sayfası) pdf olarak veriyoruz.