Etiket arşivi: 3 MART LAİKLİK DEVRİMLERİ

3 MART LAİKLİK DEVRİMLERİNİN 99. YILDÖNÜMÜNDE ATATÜRK İLKELERİ

PROF. DR. ÖZER OZANKAYA
ADD Kurucu Üyesi, 4. Gnl. Bşk.

3 MART LAİKLİK DEVRİMLERİNİN 99. YILDÖNÜMÜNDE
ATATÜRK İLKELERİ, YALNIZ TÜRKİYE’Yİ DEĞİL,
İSLAM DİNİNİ DE KURTULUŞA KAVUŞTURUYORDU!
BU BİLİNÇLE DE KUTLANMALIDIR!

Önce birkaç tarihsel saptama yapalım:

Birkaç kez yazdım. İktidarı ve muhalefetiyle, demokratik kurumlarıyla Türk ulusunun bağımsızlık ve özgürlüğünü, Türk yurdunun gönencini korumak ve savunmaktan sorumlu olanlar gündemlerine alıncaya ya da bana yanıldığımı söyleyene değin, YAŞAMSAL ÖNEMİ NEDENİYLE yineleyeceğim:

  • Atatürk Cumhuriyeti, özgürlük ve bilimi temel almakla yalnız Türk ulusunu ve yurdunu değil, İslam dinini de, gerçek özüne kavuşturarak kurtuluşa götürüyordu.

O’na 1946’dan başlayarak yapılan ve BOP-AKP elbirliği döneminde en açık, en sistemli ve en ağır boyutlara ulaşan saldırılar, Türk ulusu ve yurdu için yeniden Osmanlı yıkımlarını getirdiği gibi, İslam dini için de kurtuluş umudu ve coşkusunu söndürücü olmuştur.

Son dönemde kimi Arap ve İranlı düşünürlerin, giderek de aydın kesimlerinin, kendi ülkeleri için de kurtuluşun Atatürk’ün yaptıklarını yapmaya bağlı olduğunu söylemeleri, bu olgunun açık kanıtlarıdır.

Atatürk, Cumhuriyet (demokrasi) devrimlerine önderlik ederken, İslam dininin de, şu özü ve ilkeleri nedeniyle, aynı şeyleri gerektirdiğini vurgulayagelmişti:

1. Peygamberliğe son veren bir din oluşu!
2. Hz. Muhammed’in yalnız bir “elçi” olduğunu vurgulayıp O’na hiçbir “insan-üstü” nitelik bağlanmasına olanak vermeyen önlemleri almış olması!
3. Din-adamı sınıfına son veren bir din oluşu! “Lâ ruhbane fid-dini! = Dinde (İslamda) din-adamlığı sınıfı yoktur!” Hiç kimse, “müftüyüm ya da hocayım ya da şeyhim …” gerekçesiyle, dinin gereklerini kendisinin bildiğini, dinin kendisinden öğrenilmesi gerektiğini savlamaya kalkışamaz; kalkışırsa Tanrıya ortaklık koşuyor demektir. Bu ise İslam’da bağışlanmaz en büyük günah sayılmaktadır.
4. Gidilmesi zorunlu bir tapınak kurmamış olması ve tapınmanın da gösterişinin yapılmamasını istemesi, çünkü “yalan”ı, Tanrı’nın bağışlamadığı “tek günah” sayması! “İslam’da yorum (düşünme) özgürlüğü vardır.”

İslam dininin 1500 yıllık tarihinin çok kısa süren bu barış, özgürlük ve gönenç döneminde bu ilkelerin egemen olduğunu, bunlar dışındaki uzun tarihi boyunca ise tümden göz ardı edildiğini görüyoruz.

Türkiye’de de Atatürk döneminde İslam dininin asıl özünü oluşturan bu ilkeler hep ön planda tutuluyorken, Cumhuriyet karşıtlarının dış ve iç destekle yeniden başlarını kaldırıp yıkıcı eylemlerini sürdürmeye koyulmalarından bu yana, demokrasiye, insan haklarına, hukuk üstünlüğüne inançsız siyasal iktidarlarca hiç anılmaz olmuştur.

Bu 99. Yıldönümünde laik Cumhuriyetin tarikat, tekke ve medreseleri kapatmasının, onların yerine kurduğu eğitsel, toplumsal, siyasal ve kültürel kurumların ise hem Türk ulusu, hem İslam dini için ne denli KURTARICI olduklarını, Atatürk’ün bu yasal ve kurumsal düzenlemeleri açıklamak üzere yapmış olduğu uyarılar ortaya koyuyor:

  • “BÜTÜN DÜNYA VE EY ULUS! İYİCE BİLİNİZ Kİ TÜRK ULUSU ŞEYHLER, DERVİŞLER, MÜRİTLER, MANSIPLAR TOPLULUĞU OLAMAZ.”
  • “BİR TEK TARİKAT (YOL) VARDIR: UYGARLIK TARİKATI! UYGARLIĞIN DIŞINDA YOL-GÖSTERİCİ ARAMAK, AYMAZLIKTIR, SAPKINLIKTIR.”

“(Bin yıldan beri, Ö.O.) TÜRK ULUSU ARAPÇA ÖĞRENMEDİKÇE ALLAHA NE DEDİĞİNİ BİLMEYECEKTİ. BU DURUM KARŞISINDA TÜRK ULUSU BİRÇOK YÜZYILLAR NE YAPTIĞINI, NE YAPACAĞINI BİLMEKSİZİN, DÜPEDÜZ BİR SÖZCÜĞÜNÜN ANLAMINI BİLMEDİĞİ HALDE KUR’ANI EZBERLEMEKTEN BEYNİ SULANMIŞ HAFIZLARA DÖNDÜLER. BAŞLARINA GEÇEBİLMİŞ OLAN AÇGÖZLÜ KOMUTANLAR, TÜRK ULUSUNCA KARIŞIK, HOCALAR AĞZIYLA ATEŞ VE ACIDAN KURULU, KORKUNÇ BİR BİLİNMEZLİK OLARAK KALAN DİNİ, TUTKULARINA VE SİYASETLERİNE ARAÇ EDİNDİLER.”

“NE YAZIK Kİ GERÇEK DURUM ŞUDUR Kİ, YERYÜZÜNDEKİ YÜZ MİLYONLARCA MÜSLÜMAN YIĞINLARI ŞUNUN YA DA BUNUN TUTSAKLIK VE AŞAĞILAYICILIK ZİNCIİRLERIİ ALTINDADIR. ALDIKLARI MANEVİ EĞİTİM VE AHLÂK, ONLARA, BU TUTSAKLIK ZİNCİRLERİNİ KIRABİLECEK İNSANLIK NİTELİĞİNİ VERMEMİŞTİR, VEREMİYOR. ÇÜNKÜ EĞİTİMLERİNİN HEDEFİ ULUSAL DEĞİLDİR.”

Bu uyarıların ne denli yerinde olduğunu, BOP – AKP işbirliği döneminde Türkiye’ye hep din sömürüsü eşliğinde yaşatılagelen yıkımlar kanıtlayagelmiş bulunuyor:

• ulusal egemenliğin, yani Cumhuriyet düzeninin olmazsa-olmaz kurumu Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin etkisiz kılınması;
• başta “tek adam” egemenliği kuran anayasa ve bunun oylanmasındaki yasa- ve hukuk-dışılıklar;
• partici yönetim; yetenek ve yeterlik yerine iktidar partisi yandaşlığı koşulunun aranması;
• Korkunç boyutlara varan ve yasal yaptırımlar dışında kalan yolsuzluklar;
• AKP – FETÖ işbirliği ve hâlâ gerçek niteliği aydınla(tıl)nmamış kanlı 15 Temmuz darbe girişimi,
• Demokratik düzende meşru yerleri olmayan tarikatların tüm olumsuzluklarıyla, kendilerine ortam sağlayan siyaset bağlantıları yoluyla toplumda her alanda yıkıcılıklarını yürütmesi,
• Laik eğitimin yıkılması; imam-hatip, Kur’an ve hafızlık kursları başta olmak üzere dinsel nitelikli okulların genel eğitim kurumları olacak ölçüde yaygınlaştırılması; ve bu yaygın okullarda “demokrasi düzeni”nin değer, ilke, kurum ve kurallarının öğretilmemesi.

EKONOMİK AÇIDAN …
Biliyorum, yazı uzun olacak ama, bu çözümlemenin EKONOMİK BOYUTU da belirtilmelidir: İslam’ın “parlak” denilen dönemlerinde ekonomi de çağın en ileri teknolojisiyle ÜRETEN EKONOMİ idi. Müslümanlar çalışan ve üreten insanlardı.
Acıdır ki, İslamın belirttiğim özgürleştirici ilkelerinden sapılan uzun dönemler boyunca müslüman kitleleri üreten insanlar olmaktan da çıkarılmıştı. Rönesans, reformasyon, coğrafi keşifler, bilimsel buluşlar ve aydınlanma devrimlerinin dışında bırakılan müslüman kitleleri, 19. yüzyıla gelindiğinde, artık çağın gerektirdiği SANAYİ teknolojisiyle üreten insanlar olma trenini de kaçırmış, günümüze değin ham madde üretip yapılmış mal alan insanlar/kitleler olarak kalma durumuna düşürülmüşlerdir. 21.yüzyılda artık hammadde bile üret(e)memek, kol-işçisi düzeyinde kalmak, müslüman toplumlarda nüfusun başat özelliği olmuştu.

Atatürk Türkiye’si, bu kısır döngüyü de kırarak, yani Türkiyeyi sanayileştirerek ulusu çağın teknolojisine uygun biçimde üreten insanlar toplumuna dönüştürmeye başladı. Asıl kurtuluş, yani bir daha iç ve dış sömürgenin pençesinde yozlaştırılmaktan “kurtulmak” anlamındaki kurtuluş sanayileşmeyle olanaklıdır.

Acıdır ki Türk devrimine, yani hem Türk ulusunun gerçek ve tam kurtuluşuna, hem de müslüman dünyasına böyle tam bir “kurtuluş” örneği vermesine vurulan en ağır darbe, TÜRK SANAYİLEŞMESİNİN de engellenmesi olmuştur.

Üstelik Atatürk’ün demokratik devletçiliği, yalnız İslam dünyasının değil; hem kapitalizmi, hem de sosyalizmi demokrasinin en temel ölçütleri açısından aşan niteliği ile tüm insanlık için kurtarıcı nitelik taşımaktayken ve günümüzde de bu nitelikte ekonomik düzenlemeye yaşamsak gereklilik süregitmesine karşın, engellenegelmiş bulunuyor.

Cumhuriyeti kuran CHP başta olmak üzere siyasal partilerin, laik cumhuriyet ilke ve kurumlarının ve demokratik devletçi ekonomi modelinin yalnız Türkiye için değil, tümüyle İslam dünyası için de kurtarıcı olduğunun, çünkü İslam dininin özgürlük, bilim, sorumlu yönetim ilkelerini gerektirdiği bilinciyle davranmamalarının da bu yıkımlardaki payına işaret etmek gerekir.

Bknz.:
CUMHURİYET ÇINARI: MUSTAFA KEMAL’İ “ATATÜRK” YAPAN UYGARLIK TASARIMI, (CEM Yay.)
ATATÜRK ve LAİKLİK, (CEM Yay.)