Zeki Sarıhan
1967 Ekiminde Gazi Eğitim Enstitüsü Türkçe bölümüne kaydoldum, Temmuz 1970’de bu okuldan mezun oldum. Gazi’de geçen yıllarım, Türkiye’de gençlik hareketinin doruğa çıktığı yıllardı. Gazi Eğitim Enstitüsünde de hareketli bir öğrenci yaşamı vardı.
Yükseköğrenim gençliğinin 1960 başlarından itibaren (bu yana) adım adım gelişen mevcut düzene itirazının iki cephesi vardı. Bunlardan biri Amerikan emperyalizmi idi, ABD o yıllarda Vietnam başta olmak üzere Uzakdoğu ülkelerinde yerli hükümetle işbirliği halinde ülkesinin bağımsızlığı için savaşanlara karşı savaş halindeydi.
Gençlik mücadelesinin ikinci hedefi, işbirlikçi hükümetlerden kurtularak halkın iktidara gelmesi idi.
Bu görüşler dalga dalga yurt yüzeyine yayılmakta, işçilerden, köylülerde de yankı bulmaktaydı.
Türkiye’de Amerikancı Darbe olarak suçlanmış iki askerî hareket vardır. Biri 12 Mart 1971, ikincisi 12 Eylül 1980 darbeleridir. 27 Mayıs da bir askerî darbe sayılabilirse de onda Amerikan parmağı olduğu iddia edilemez. Aksine 27 Mayıs, Amerikancı Demokrat Partiye karşı yapılmıştır. Bununla birlikte 27 Mayıs’ı yapanlar başlangıçta ABD’ye karşı bir tutum almamışlar, radyodan yayımladıkları ilk ihtilal bildirisinde Batılı müttefiklerine güvence vermek için olsa gerek, NATO’ya ve CENTO’ya bağlı olduklarını ilan etmişlerdir. Ancak 27 Mayısçılar, daha sonraki yıllarda Türkiye’deki Amerikan üsleri, petrol ve benzeri konularda bağımsızlıkçı bir tutum almışlardır.
12 Eylül 1980 askeri darbesinin Amerikancılığına örnek olarak bir ABD yetkilisinin “Bizim oğlanlar başardı” cümlesi verilmektedir.
12 Mart 1971 sonrasında Ankara, İstanbul, İzmir gibi yükseköğrenim gençliğinin yoğun olduğu illerde kurulan sıkıyönetim mahkemeleri, işçi ve aydın önderleri de bunlara katarak yargılamışlardır. Gazi Eğitim Enstitüsünün bazı öğrenci önderleri de 1971’de tutuklanarak Dev-Genç Davası içinde yargılandık.
Gazi Eğitim yıllarını anlatan bir kitap hazırlarken ister istemez mahkeme tutanaklarını, iddianame ve gerekçeli hükme de göz atmak zorunlu olduğumu anladım.
Dev-Genç İddianamesinin, 12 Mart askeri darbesinin Amerikancı olduğu konusunda kuşkuya yer bırakmayacak ifadeler taşıdığını gördüm.
Gençlik de içinde olmak üzere, 1960’larda yükselen antiemperyalist halk hareketini bastırmak için ABD’den Türkiye hükümetine bir talimat verildiği konusunda belgeye ulaşmak bugün için mümkün değildir. Belki de böyle bir belge yoktur, ancak Amerikan hesabına hareket eden hükümetlerin, Amerika’dan bir işaret bile gelmese kendi iktidarlarını korumak için harekete geçecekleri ortadadır.
“KAHROLSUN AMERİKAN EMPERYALİZMİ”
Bunun kanıtı, Dev-Genç İddianamesidir. Dev-Genç İddianamesinde yargılanmakta olan gençlerin en çok kullandığı sloganların 41’i sıralanmıştır. Bunlar içinde
– “Kahrolsun Amerikan emperyalizmi”,
– “NATO’ya Hayır”
– “Ne Amerika ne Rusya tam bağımsız Türkiye”
– “Tam bağımsız ve gerçekten demokratik Türkiye”
– “Yaşasın Dünya halklarını zaferi”
– “Yaşasın ezilen halkımızın emperyalizme karşı vereceği savaş”
– “Bağımsız Türkiye’yi kuracağız”
– “Kahrolsun petrol sahalarını kapatan yabancı petrol şirketleri”
– “Yaşasın Amerikan Emperyalizmine ve yerli ortaklarına karşı savaşan Türkiye halkı”
– “Ya bağımsızlık ya ölüm!”
– ”Kahrolsun katil Amerikan filosu”
– “6. Filo defol”
– “Yaşasın ikinci kurtuluş savaşımız”
sloganları öne çıkıyor.
Bunların yanında “Millî ordu”, “Millî sanayi”, “Millî iktidar” sloganları da suç kanıtı olarak sayılıyor. Akla “Bağımsızlık istemenin ve millî bir ordu, millî sanayi istemenin neresi suçtur? Yoksa Bu yargılama emrini veren generaller ve onların kurduğu hükümet, Amerikan emperyalizminin yerli işbirlikçileri midir?” sorusunun gelmesi doğaldır.
İddianameyi hazırlayanlar, bunun farkındadırlar ve bu sloganların neden suç olduğunu açıklama ihtiyacını duymuşlardır. Bunlardan yalnız bir sloganın açıklamasından alıntı yapmak bile zihniyetlerini açığa çıkarmaya yetiyor. İddianameden:
“Kahrolsun Amerikan emperyalizmi ve yerli işbirlikçileri:
(Bu gençlere göre) “Amerika, emperyalizmin baş temsilcisidir. Bugünkü güçlü durumunun nedeni bütün geri kalmış ülkeleri çeşitli şekillerde sömürmesidir. Amerika’nın güçlü oluşu, sömürüye dayanır. Türkiye de bu sömürü alanına giren ülkelerden biridir. Ve Amerika tarafından sömürülmektedir. Bu durum devam ettiği ve Amerikan emperyalizminin sömürüsünü devam ettirebilmek için geri kalmış ülkelerde yerli işbirlikçiler bulur ve sömürüsünü bunlar aracılığı ile yürütür. Bu işbirlikçiler de sömürüden çıkarı olan ülkedeki hâkim sınıflardır. Bu bakımdan gerek dış ve gerek iç sömürücülere karşı mücadele ver(il)melidir. Bu sloganın gerçekte belirtmek istediği husus, sosyalist teoriye göre, sosyalizm, kapitalizmden sonraki üretim biçimidir. Kapitalizm, mahiyeti itibariyle sömürüye dayanır. Bu nedenle yıkılmaya mahkûm olup mutlaka sosyalizmin yerleşeceği inancı vardır. Bu görüşe göre, sosyalizmin gerçekleşmesi ancak kapitalizmin yıkılması ile mümkün olacaktır. Hâlbuki kapitalizm, doğduğu günden bu yana güçlenmekte ve yapısındaki çelişkiler azalmaktadır. Amerika’nın kapitalist sistemin baş temsilcisi olması Amerika’nın Marksistlerce hedef alınmasının yegâne sebebidir. Gerçekte hücumlar ve saldırılar, Amerika’ya değil, kapitalist sisteme karşıdır. Maksat kapitalizmin yıkılması, sosyalizmin kurulmasıdır” (T.C. Sıkıyönetim Komutanlığı Askerî Savcılığı, Ankara, 21/11/1971 tarihli İDDİANAME, s. 133-137.)
Doğrusunu itiraf etmek gerekirse Yüzbaşı, Binbaşı ve Yarbay rütbesindeki altı askeri savcı, devrimci hareketin ele geçirebildikleri bütün materyalini titizlikle tarayarak gerçeğe uygun bir sonuca varmışlardır. İddianame, 1968 devrimci gençliğinin ne yapmak istediğini isabetle saptamıştır. Kapitalizmi yıkarak yerine sosyalizmi kurmak için, kapitalizmin merkezi ve patronu olan Amerika’yı ülkeden kovmak. Ya da ülkeyi ABD emperyalizminden temizlemeden sosyalizmin kurulamayacağı.
Gençliğin niyetleri hakkında bu gerçekçi saptamayı yapan Askeri Mahkeme savcılarının suç saydığı tam da budur. Ancak bu niyetlerinden ötürü Amerikancı olarak suçlanmaları umurlarında bile değildir. Askerî yönetimin kararı baştan verilmiştir ve kesindir.
Tutuklular bunun farkındaydık. Gene de niyetlerimizi duruşmalarda açıklamaktan geri durmadık. Benim son duruşmadaki son sözlerim şunlar oldu:
“Kahrolsun emperyalizm, kahrolsun faşizm, Yaşasın halkımızın demokratik iktidarı” (15 Ekim 1973)
Aradan yaklaşık 50 yıl geçmiş. Amerikan emperyalizmi gene yerinde duruyor. Dünyanın dört bir yanında marifetlerine devam ediyor. Ona dayanarak ülkemizde iktidar olanlar rahmetle anılmıyorlar. Amerika’nın Ortadoğu Projesi Eş Başkanlığı da hayır getirmemiştir. ABD’den güç alarak iktidar olmak isteyenler de yeni işbirlikçiler damgasını yemeğe mahkûmdur. Aman dikkat!
(Independent Türkçe, 9 Kasım 2022)
www.zekisarihan.com