Etiket arşivi: Yüce Önderimiz Mustafa Kemal ATATÜRK

YİNE 24 NİSAN GELDİ !!! 

YİNE 24 NİSAN GELDİ !!! 

Prof. Dr. Mehmet Ali KÖRPINAR

Gerçeği kapar, yer altına gömerseniz, o yine büyüyerek patlar ve yalanı yok eder.” / Emile ZOLA

Ermenistan örgütleri, Almanya’da yaptıkları toplantıda ülkemizin yarısını kapsayan büyük Ermenistan haritasını yayınlamışlar.

Değerli arkadaşlar,

22.4.2013 tarihinde sizlere gönderdiğim YİNE 24 NİSAN GELDİ ve 1915-18 DÖNEMİNİ, 1915-23’e DÖNÜŞTÜRMEK İSTİYORLAR !!! başlıklı yazımı, birinci dünya savaşına zorla sokulan Osmanlıda, orduyu yöneten Alman Genel Kurmay Başkanlığının önerisi ile gerçekleşen tehcirin 104. yılı nedeniyle sizlerin bilgisine yeniden sunmak istedim.

AB, 15 Nisan 2016’da kendi parlamentosunda kabul edilen Sözde Ermeni Soykırımını da ülkemiz için hazırladığı son ilerleme raporuna ekledi. Ayrıca Almanya Federal Meclisi de 2.6.2016 günü 1915’teki tehcir olaylarını bir soykırım olarak kabul etti.

Burada üzücü olan, “Ermeni soykırımı” tasarısını alman Meclisi’ne getiren ismin Türkiye kökenli olan Yeşiller Partisi’nin Eş Başkanı Cem Özdemir olmasıdır. Tasarısının oylamasında tek ret oy Hıristiyan Demokrat Birlik Partisi (CDU) Milletvekili Bettina Kudla’dan gelirken, tek çekimser oy da yine CDU milletvekili Oliver Wittke’dan geldi. Buna karşın Alman Parlamentosu’nda yer alan 11 Türkiye kökenli vekil de tasarıya destek verdi.

Hollanda Meclisi de 22.2.2008 de sözde soykırımı 3’e karşı 142 oyla kabul etti. Böylece, AB de sözde Ermeni Soykırımını kabul ettirmek için güzel ülkemizi baskı altına almak istemektedir. Yani AB-D emperyalizminin güzel ülkemizi bölmeye ve yıkmaya yönelik kirli amacı devam etmektedir.

Avrupa’da sözde Ermeni soykırımını tanıyan öbür ülkeler şunlardır: Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Rusya, Yunanistan, Belçika, Vatikan, Fransa, İsviçre, İsveç, Slovakya, Litvanya, Çekya, Avusturya, Bulgaristan, Lüksemburg, Almanya, İtalya ve Avrupa Parlamentosu. Ne yazık ki Ermeni tehcirini soykırım olarak kabul eden 14 ülke, üye olmak istediğimiz AB üyesidir. Umarım yıllardır hasretle beklediğimiz, ulusal sorun ve kaygılarımızı paylaşacak yönetici ve danışmanlarımız da bizleri duyar. Gereken önlemleri vakit geçmeden alırlar.

Sevgi ve saygılarımla (22.4.2019).

NOT: Bu vesile, Yüce Önderimiz Mustafa Kemal ATATÜRK tarafından, Çocuk bayramı olarak dünyada ilk kez ülkemizde gündeme getirilen 23 Nisan ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMIMIZI kutlar, sağlık ve mutluluk dolu günler dilerim. Umarım, tüm yöneticilerimiz, koltuklarını bir saatliğine de olsa, mutlu geleceğimiz saydığımız çocuklarımıza terk etmekten çekinmezler.

YİNE 24 NİSAN GELDİ ve 1915-18 DÖNEMİNİ, 1915-23’e DÖNÜŞTÜRMEK İSTİYORLAR !!!

“Hiç kimse, duymak istemeyen biri kadar sağır olamaz…” / W. Shakespeare

Posterler, eskiden 1915-1918 dönemiydi, Şimdi 1915-1923 oldu.

Değerli arkadaşlar,

Amerika, İngiltere ve Fransa maskesini kullanan AB-D Emperyalizmi, Osmanlıyı yıkmak ve parçalamak için Rumları, Kürtleri ve Ermenileri kışkırtarak birçok isyanın çıkmasını sağlamıştır. Mustafa Kemal ATATÜRK‘ün önderliğinde emperyalizme ve onların işbirlikçilerine karşı koyarak bağımsızlığı elde eden Türkiye Cumhuriyeti, birçok mazlum ülkeye örnek olmuştur. Bu başarıyı hazmedemeyen dış güçler, şimdi de aynı piyonları Türkiye Cumhuriyetini bölmek ve parçalamak için farklı yöntemleri kullanmaktadır.

Ülkemizi bölmek ve yıkmak isteyen uluslararası AB-D emperyalizmi, son yıllarda ABD’de bulunan Ermeni diasporasını kullanarak amacına ulaşmak istemektedir. Örneğin, Osmanlı dönemini içeren sözde soykırım olayları için yeniden bir tanımlama getirmişler. Yıllardır kendi ifadelerinde ve yazdıkları kitaplarda kullandıkları 1915-1918 olaylarını, şimdi 1915-1923 yılına kadar yaymak istemektedirler. Böylece Yüce Önderimiz Mustafa Kemal ATATÜRK’ümüzü, kurtuluş savaşımızı ve Türkiye Cumhuriyeti Devletini de işin içine sokmayı hedeflemişlerdir. Bildiğiniz gibi, emperyalist güçlerin desteğini alan Ermenistan, 3T (Tanıma-Tazminat-Toprak) kodlu esas amaçları ile 1915-18 yıllarında olmayan Türkiye Cumhuriyetini suçlamaktır. Çünkü Osmanlı sonrası ortaya 35 ayrı devlet çıkmasına karşın, sözde soykırımı sadece 1923 yılında kurulan ve arzu ettikleri topraklara sahip olan Türkiye Cumhuriyetine yükleme peşindeler.

Nitekim, Ermenistan strateji uzmanı ve Ararat Bilim-Strateji Merkezi Başkanı Ayvazyan,
Ermenistan soykırımın Türkiye’ye kabul ettirme sürecinin ikinci aşamasını şimdiden dile getirmeli. Bu ikinci aşama Türkiye’den toprak talebidir. Türkiye, Osmanlı’nın Ermenilere karşı yaptığı zulmün bedelini toprakla ödetmeye zorlanmalıdır diyerek, sözde Ermeni soykırımına karşılık Türkiye’den toprak talep etmenin tam zamanı olduğunu söyledi. Neden ve niçin, Osmanlının yaptığı işin bedeli olarak, Türkiye’den toprak talep edilmesinin tam zamanı olduğu düşünülüyor? Acaba gereken tepkinin verilemeyeceği mi zannediliyor ???

Ayrıca;

  • Dünyada, Ermenistan’dan başka hangi ülkede, komşu ülkenin topraklarını kendi toprağı gibi kabul edip, bunu anayasasında açıkça beyan edildiğini görebiliriz.
  • Yine anayasalarının 13. maddesinde Ararat diye isimlendirerek yer verdikleri AĞRI dağımızı da kendilerine devlet simgesi olarak kabul ettiklerini açıklamaktan çekinmiyorlar.

Değerli arkadaşlar,

Yine 24 Nisan geldi ve AB-D emperyalizminin bölücü yöntemi devam ediyor. Ermeni ve kürt terör örgütleri üzerine araştırmalarıyla tanınan Ercan CİRİTCİOĞLU’nun verdiği bilgiye göre, 24 Nisan 1915 de eceliyle yaşamını yitirenler dışında, Osmanlı da bir tek ermeni bile öldürülmüş değildir.

Peki, 24 Nisan, neden sembol gün olarak seçilmiştir?

Yunan, Bulgar, Sırp halkları Osmanlıdan bağımsızlığını alınca Ermeniler de aynı yolda örgütleniyor. Ermeniler İstanbul’dan, Vana kadar dernekler kurup silahlanıyorlar. Bu arada Osmanlı, Birinci Dünya Savaşına giriyor. Mart 1915 de Rusya, Doğu Anadolu’ya giriyor. Rus desteğini alan Ermeniler, 11 Nisan 1915 de Van’da isyan çıkartıp, Osmanlıya karşı BAĞIMSIZLIK SAVAŞINI başlatıyor.

Bu isyan Van’dan öteki bölgelere de sıçrayınca, daha sonra soykırım iddialarına neden olacak Osmanlının zorunlu göç kararı (tehcir) geliyor. Ancak bu karar sadece Ortodoks Ermenilerine uygulanıyor. İsyana katılmayan Katolik ve Protestan Ermeniler yerlerinde tutuluyor.

Ortodoks Ermeniler, Van’da Kürt ve Türk bütün Müslümanları öldürüp şehri ele geçirince ve isyan öteki bölgelere sıçrayınca, 24 Nisan 1915’te Osmanlı yönetimi, Anadolu’daki bütün Ermeni derneklerinin kapatılmasına ve isyanı destekleyen İstanbul’daki 200 kadar Ermeni aydınının, Çankırı Ayaş’a sürgüne gönderilmesine karar veriyor. Sonra 24 Nisan sürgünleri, burunları bile kanamadan İstanbul’a geri dönüyor.

Görüyorsunuz, gerçek bilgi ve belgeye dayanmayan asılsız iddiaların, tarihçiler tarafından araştırılmasına izin verilmeden, birçok ülkede yasalar çıkarılarak soykırımın yalanının ve 24 Nisanın tanınması işi oldu bittiye getirilmeye çalışılıyor. Yani AB-D emperyalizmi, yine Ermenileri kullanarak güzel ülkemizi bölmek için tezgahlar kuruyor.

Umarım bu konuda oldukça geç kalınan loby faaliyetlerimizi ve gerçek verilere dayanan araştırmalarımızı, en kısa sürede uluslararası arenada sağduyu sahiplerinin dikkatine sunabiliriz. Devletimiz, hükümetlerimiz, üniversitelerimiz, STK’lar, Türk Tarih Kurumu, askeri ve sivil örgütlerimiz bu konuda işbirliği yaparak ülkemizin haklarını savunmak zorundadır. Aksi halde güzel ülkemizi bölmek isteyen ve bu dönemde AB-D maskesini kullanan emperyalizm, kötü amacına ulaşacaktır.

Sevgi ve saygılarımla (22.04.2013).

TÜRKİYE’de SEÇİM ve GEÇİM SORUNLARI

TÜRKİYE’de SEÇİM ve GEÇİM SORUNLARI

Ertan URUNGA
(E) Askeri Yargıç

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

31 Mart’ta yapılacak olan Yerel Seçimlere sayılı günler kala, AKP Genel Başkanı RTE’nin her vesileyle “Pazara kadar değil, İnşallah mezara kadar” diyerek, duacısı olduğu Cumhur İttifakı’nın, 31.01.2019 tarihinde il ve ilçe adaylarını belirleyip, törenlerle tanıtımını yapmıştır. Anamuhalefet partisinin ise yine işi ağırdan alıp uzun uğraşlardan sonra, ancak 10.02.2019’da 12 maddelik Seçim Bildirgesi ile birlikte kesin adaylarını açıklayabildiği görülmüştür.

Adayların tanıtımında görülen bu manzara karşısında, mütedeyyin halkımızın da her ikisine koca bir “MAŞALLAH” çekip; yerel seçimlerde işi Allah’a havale etmekten başka yapacağı bir şey kalmamıştır. Öyle ya, gönlündeki şövalye -attan düşmekle özürlü olsa da- herkesten önce atına binip kılıcını savurarak, rakiplerine meydan okuması yetmiştir müritlerine…

Oysa bugün, devlet işlerinin ‘İnşallah ve Maşallah’ ile doğru yürüyeceğini sanan, devlet aklından yoksun aymazlara; artık bedevi Arap toplumlarında bile rastlanmamaktadır. Ancak bizdeki aymazların, her seçimde atı alıp Üsküdar’a geçmeyi becerdikleri gibi halkı din ile Allah ile aldatmak söz konusu olduğunda da El-hak üstlerine yoktur hani!

Bu durumda, amaca ulaşmak için her şeyin mubah (dince günah sayılmayan işler) olduğuna inandırılıp kavrama yetisi köreltilen dindar halkımıza; aklın ve bilimsel düşüncenin erdemini anlatmakta yaşanan açmazların başat nedeninin de bu olduğunu bilmeyen kalmamıştır artık!

Ekonomide Tehlike Çanları

Ne var ki bu seçimlerin, dinsel etmenlerden daha çok son birkaç aydan beri başgösteren ve ABD Başkanı Trump’ın, devlet etiği ve geleneğiyle asla bağdaşmayan Türkiye Kürtlere saldırırsa, Türkiye’yi ekonomik olarak mahvederiz sözlerinden sonra giderek yükselen bir eğilime giren Ekonomik Krizin gölgesinde kalacağı anlaşılmaktadır. Nitekim öteden beri çeşitli yol ve yöntemlerle uyutulan, ancak bütün çabalara karşın derin uykusundan uyanması önlenemeyen Enflasyon canavarı, bu kez son yıllarda görülmeyen bir hızla yoksul ve dar gelirli aileler başta olmak üzere, tüm toplumu bir ahtapot gibi sarıp sarmalamaya başlamıştır.

Bugün bilisiz ve duyarsız yöneticilerin elinde 470 milyar Dolar barca batırılan, Cumhuriyetin kazanımı olan ulusal öz kaynakları da özelleştirme adı altında, haraç-mezat satılarak tüketilen Türkiye’nin; bütün uyarılara karşın inatla sürdürülen tüketim ekonomisiyle üretiminin dibe vurup işsizliğin tavan yapması yüzünden, dış borçlarının faizlerini bile ödeyemeyeceği bir duruma düşmesine karşın, yaklaşan tehlike çanlarının ayırdına varıl(a)madığı görülmektedir.

Bunun sonucu olarak da bırakınız enflasyon canavarının hortlamasını bir yana, 1958’de Bayar- Menderes ikilisinin devr-i iktidarında olduğu gibi “Devletin iflası demek olan MORATORYUM (vadesi dolan borçlarını yasayla ertelemesi) ilanına bile gidilebileceği ve yine IMF’nin kapısının çalınacağı, hatta bu konuda görüşmelere de başlandığı kimi uzmanlarca dile getirilmektedir. Bu vahim durumun, devletin tepelerinde “Domates, Biber, Patlıcan Terörü” diye hafife alınması ve Tanzim Satış Mağazaları gibi yeterli etkinliği olmayan palyatif (geçici) önlemlerle giderilemeyeceği için, mutfaktaki yangının da artarak süreceği anlaşılmaktadır.

Seçimler Baştan Kara

YSK’nun açıkladığı seçim takvimine göre 01.01.2019’da başlayan yerel seçim süreci ile birlikte, bu seçimlerde de yolsuzluk yapılacağına ilişkin sav ve belgelerin, her seçim öncesi olduğu gibi mutada inkiyaden ortalıkta dolaşmaya başladığı görülmüştür. Örneğin boş arazilerde, tapuda kayıtlı olmayan bina, daire ve konutlar için sahte seçmen listeleri düzenlendiğinden tutun da kimi mahalle, ilçe ve illerdeki hayali seçmen sayısının, bu yerlerdeki insan nüfusunu bile aştığına; hatta bu yüzden kimi ilçelerin girişlerindeki nüfus tabelalarının değiştirilip sayının şişirildiğine ve YSK’nun da seçmen sayısının yaklaşık iki katına yetecek oy pusulası bastırdığına dek, çeşitli savların sosyal ve genel medyada günlerce yer aldığı bilinmektedir.

Bu nesnel olgulara kaşın, Anayasanın 79/2. maddesinde belirtildiği gibi seçimlerin düzen ve güven içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapmak ve yaptırmak; seçim konularına ilişkin bütün yolsuzlukları, yakınma ve itirazları kesin karara bağlamakla görevli olan YSK’unca; seçimlerde uygulanan SEÇSİS (Seçim Bilişim Sistemi)’nin, dışarıdan gelebilecek yolsuzluklara açık ve seçim güvenliği için sakıncalı olduğu gözetilerek; parmak boyası da dahil kimi ek önlemlerin ivedilikle alınması beklenirken; “Yapılan incelemede sahte/hayali seçmen tespit edilemediği, haberlerde algı operasyonu yapıldığına” ilişkin açıklamalar da adil ve güvenli bir seçime hasret Türk toplumu arasında oluşan haklı kuşkuları gidermeye yetmemiştir.

Yetmemiştir, çünkü bu açıklamayı yapan ve geçen yıl rejim değişikliğiyle sonuçlanan kuşkulu halkoylaması sırasında, yasanın açık hükmüne aykırı olarak mühürsüz oy pusulalarını geçerli sayan YSK’nun, Başkanı da dahil altı üyesi ile ilgili olarak; seçimlere üç ay kala hiç beklenmeyen ve kamuoyunca ‘Skandal’ olarak nitelendirilen yasal bir düzenleme yapılmıştır.

Anayasaya Aykırı Yasa

Öyle ki 28.12.2018’de RG’de yayımlanan 7159 sayılı Torba Yasanın 10. maddesi ile 7062 sayılı YSK Yasasının geçici 1. maddesine eklenen, Kurul üyelerinden; 2019 yılında görevi sona ereceklerin yerine 2020 yılı Ocak ayında, ..yenileme seçimi yapılır.hükmü ile Başkan ve üyelerin –deneyimli oldukları gerekçesiyle- görev süreleri bir yıl uzatılmıştır.

Ancak önümüzdeki yerel seçimler için kurgulanarak uygulanmasına da başlanan bu hükmün, devlet ciddiyetinden yoksun keyfi ve yersiz gerekçelere dayalı olması bir yana, yürürlükteki AY’nın 67. maddesinin son fıkrasındaki Seçim kanunlarında yapılan değişiklikler, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmaz. kuralına mutlak aykırı olduğu için, üç ay sonra yapılacak bir seçimde uygulanması da asla olası değildir.

Çünkü Anayasanın anılan emredici kuralına karşın, yasama organının; seçim yasaları içinde yer aldığına kuşku bulunmayan 7062 sayılı YSK Yasasının bir maddesinde Anayasaya açıkça aykırı olan bir yasa ile değişiklik yapması durumunda, kaynağını Anayasadan almayan bir yetkiyi kullanmış olur ki; bu da AY’nın 6/3 maddesinde yazılı Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz kuralına olduğu ölçüde, yine AY’nın 11. maddesinde yer alan “Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz.” içerikli buyruğuna da mutlak aykırı bulunduğu yadsınamaz.

Bu nedenle, YSK’nun görev süresi dolan başkan ve üyelerinin katılımı ile aldığı ve alacağı bütün kararların, seçimlerden sonra siyasal parti ya da adaylardan birinin yüksek mahkemeye başvuruda bulunması durumunda, yok hükmünde sayılabileceğini de şimdiden söyleyebiliriz.

Öte yandan AKP’li TBMM Başkanının da Anayasanın 94/son maddesi ile Siyasal Partiler Yasası’nın  24/2 maddesinin açık hükmüne göre, “..üyesi bulunduğu siyasi partinin Meclis içinde veya dışındaki faaliyetlerine -görevinden istifa etmeden- katılamayacağı” açıkça belirtildiği halde, istifaya  gerek duymadan İstanbul BŞB başkanlığına aday olup faaliyetlerde bulunması, yapılan eleştiriler üzerine de sanki ülkede kendine özgü başka bir hukuk düzeni varmış gibi ‘Seçimler siyasal faaliyet sayılmaz, Hukukun olduğu yerde etik konuşulmaz’ şeklinde ve ancak ulemaların fetvalarına yaraşan bir gerekçeye sığınarak, aday listelerinin YSK’ya verilmesinin son günü istifa etmekle, çağdaş ve laik hukuk düzenini tanımadığını göstermiştir.

Partili CB ve Beka Sorunu

Yaşanan hukuksuzluklar yalnızca bunlarla sınırlı olmayıp Anayasanın 104. maddesinde yazılı, “Cumhurbaşkanı, Devlet başkanı sıfatıyla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk ulusunun birliğini temsil eder.” buyruğunun doğal bir sonucu olarak, Cumhurbaşkanının artık siyasal bir partinin genel başkanı hatta üyesi bile olamayacağı halde, devletin bütün olanaklarını da kullanarak partisinin propaganda etkinliklerine katılmasının; hukuksal ve etik değerlere olduğu ölçüde, seçim hukukunun Eşitlik, Adalet, Güven ilkelerine de mutlak aykırı düştüğüne kuşku yoktur.

Kaldı ki, Anayasanın 103. maddesinde yazılı CB andına göre; ..Anayasaya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve inkılaplarına ve laik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağına, ..Türkiye Cumhuriyetinin şan ve şerefini korumak, yüceltmek ve üzerine aldığı görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücüyle çalışacağına büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda namusu ve şerefi üzerine ant içen CB’nın; görevi süresince yaptığı tüm işlerde hangi ilkelere bağlı kaldığı, hangi değerleri koruyup yücelttiği ve hangi görevi yansızlıkla yerine getirdiğini sorgulayıp gereğini yapmak da  her yurttaşın anayasal hakkıdır elbet. Bunları gereği gibi yap(a)madığı ve istifa da etmediği takdirde, çözüm yeri seçim sandığıdır.

Ancak devleti yönetenlerin, başka bir amaçla bilerek ve isteyerek yükümlülüklerinin aksine davranması durumunda, meşruluğunu da yitirmiş olacağı ve işte ancak o zaman devletin bekası tehlikeye düşeceği için egemenliğin gerçek sahibi olan her ulusun direnme hakkının doğacağı, dünyanın çağdaş ülkelerince de kabul edildiği; demokratik ve laik Anayasal devlet düzeninin de esas olarak bu temel ilkeler üzerine kurulduğunu da burada belirtmek isteriz.

SON SÖZ’ü, eşsiz öngörüsü ile zor günlerimizde yolumuzu aydınlatan yüce önderimiz Mustafa Kemal ATATÜRK’e bırakıyoruz:

  • Kendi kişisel çıkarları için yabancılarla işbirliğine giren ve gücünü halktan almayan küçük bir azınlığın dışındaki tüm güçler; aralarındaki etnik, dinsel ve siyasal ayrımları erteleyerek, ulusal kurtuluş mücadelesi yolunda birleşmelidirler.
    ==============================================
    Dostlar,

Sayın (E) Askeri Yargıç Ertan URUNGA‘nın son derece yetkin makalesi herkese yol göstermekte. Özelikle iktidar partisine ve başındaki Erdoğan’a.

AKP = ERDOĞAN’ın KENDİNDEN BAŞKA DÜŞMANA GEREKSİNİMİ YOK!

17 yıllık tek başına iktidarın siyaset biliminde ve tarihte yerini bulan kaçınılmaz – doğal sonuçlarını AKP = Erdoğan örneğinde tipik olarak görüyor ve izliyoruz.

Güç sarhoşluğu ve türevi yanlışlar birbirini izliyor.. üstelik yapılan hatalar çok belirgin (major)!

Örneğin “Millet ittifakı”nı kapkara zeminde zillet – illet – terörist… vb. biçimde suçlamak hangi akla hizmettir? Erdoğan, bu akıl almaz cik iletisini (tweet’i) bilerek mi yayınlamıştır? Danışmanlar hazırladı ise, bu ağır ve bağışlanmaz “irrasyonalite” danışmanlar ordusunun genelinde de egemen midir? Bu son sorunun yanıtı “evet” ise ülkemizin yönetimi için asıl “beka” sorunu bu yüzden var demektir!? Yanıt “hayır” ise, 2 ucu _oklu değnek örneği, böylesine halkı bölücü hatta düşmanlaştırıcı, giderek iç çatışma tohumlayıcı bir siyaset niçin izlenebilir??

Beka sorunu masalı” halkı “aptal” yerine koymak değil midir? 17 yıldır ülkemizi tek başına yönetenler neden “beka sorunu” içine sürüklemiştir Türkiye’yi? Ortalama yurttaş bu soruyu sormaktadır doğallıkla.. Ayrıca 31 Mart 2019’da yapılacak olan genel değil yerel seçimdir. AKP – MHP koalisyonunun yerel seçimlerde yenilmesi neden Türkiye için beka sorunu yaratsın ki?! Erdoğan, CB olarak, Padişahlarda bile olmayan yetkilerle iktidarda, TBMM’de ortağı MHP ile salt çoğunluğa sahip.. Genel seçimler olağan koşullarda 2023 Haziranında.. Daha 4+ yıl var.

İktidarda tam bir ürkü (panik) egemen.. Olağan demokratik rejimlerde seçim kazanmak ve yitirmek eşdeğer olgunlukla karşılanır. Geldiğiniz gibi gidersiniz.. Demirel kezlerce “gitmiş” ve “gelmişti”.. İslamcı AKP, halkın dinsel değerlerini en utanç verici biçimde siyasete alet eden iktidar, neden seçim yitirmekten bunca anormal derecede korkmaktadır?

Bu kritik sorunun 2 yanıtı vardır :

  1. İktidar partisi çoooooooooooooooooooook suç işlemiştir ve bunun yargıda hesabını vermekten ödü patlamaktadır; bu yüzden asıl beka sorunu kendileri içindir..
  2. İktidar partisi “hala” asıl hedefi olan “Türkiye İslam Cumhuriyeti” ni eylemli (fiili) olarak ve resmen ilan edememiştir, oysa 2023 hedefi gerçekte bu amaca dönüktür, “kutsal misyon” = cihad henüz tamamlan(a)mamıştır; yerel seçimde “ciddi – ağır” bir yenilgi erken genel seçimi tetikleyebilir ve orada da büyük “risk” söz konusudur…

Ne var ki; baştan sona ağır ve ciddi yanlışlarla dolu ekonomi politikalarının kibir ve kör inatla, dahası ülkeyi –belki de bilerek çökertme pahasına!?– dayatılmasının kaçınılmaz (deterministik) sonuçları alev alev bir ekonomi, çevrilemeyen borçlar, katlanılmaz yaşam pahalılığı, işsizlik, yoksulluk, özekıyımlar (intiharlar), dışa göçler, üretimsizlik, devlet bakkallığı (!), 1 kişilik işe 6 bini aşkın başvuru, açım aç!” diye kameralar önünde haykıran anneler, öğrencisizlikten kapatılan imam-hatip liseleri, Erdoğan’ın Erzurum mitinginde yaşanan açık hüsran… Tüm bunların elbette ağır politik bir faturası ve olağan koşullarda sandığa yansıması olacaktır..

AKP = Erdoğan gemileri yakmış görünüyor!?..

Bir yerel seçim için ülkenin 90 yıllık muazzam birikimi, barışı, esenliği, birliği, demokrasisi, hukuku, ekonomisi, bilim-sanatı, dış ilişkileri… geleceği nasıl hoyratça feda edilebilir?

Bu anormal ve kabul edilemez politika, belirtilen 2 nedenle esas olarak sürdürülebilir de değildir! Önümüzdeki 4 haftada, çok tehlikeli düzeye tırmandırılan gerilimin mutlaka düşürülmesi gereklidir. Bu, AKP = Erdoğan başta, herkesin yararına olacaktır.

  • AKP = Erdoğan mutlaka ama mutlaka ve de hızla sağduyuya dönmelidir;
  • tersi, tükeniş ve giderek yok oluşu hızlandırmaktan başka bir sonuç doğurmayacaktır.
  • Asla unutulmasın; baki olan Türkiye’dir; her iktidar gibi AKP = Erdoğan iktidarı da fanidir.

Sevgi ve saygı ile. 03 Mart 2019, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Halk Sağlığı Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN!!

30 AĞUSTOS
ZAFER BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN!!

portresi

 

Prof.Dr. Mehmet Ali KÖRPINAR

(AS : Bizim katkmız yazının altındadır..)

 

“Bilelim ki, kazandığımız başarı ulusun kuvvetlerini birleştirmesinden ileri gelmiştir. Aynı başarıları ileride de kazanmak istiyorsak, aynı temele dayanalım ve aynı yolda yürüyelim.” (1923) Mustafa Kemal ATATÜRK

yyyy.gif
Güzel ülkemizin doğasında da Mustafa Kemal ATATÜRK var…

Değerli arkadaşlar,

Sizlere daha önceki yazılarımda belirttiğim gibi yüce önderimiz Mustafa Kemal ATATÜRK, bir kez daha 20. yüzyılın lideri seçilmiştir (Mayıs-2008). ABD’de Brown Üniversitesi öğretim görevlisi Prof. Arnold Ludwig, geliştirdiği bir metodoloji sonucunda, Atatürk’ün 20. yüzyılın en büyük siyasi lideri olduğunu ortaya koydu. 11 kategoriye göre seçilen liderler sıralamasında 31 puanla Atamız 1. olurken, Mao Zedung ve Franklin Roosevelt 30 puanla 2. olmuşlardır. Dünyayı karıştıran Bush ise 15 puan almış. O’nun dünyanın da kabul ettiği liderliğini ve önderliğini, ne yazık ki bizler hala algılayamadık ve kabullenemedik. 

Güzel ülkemizin doğasında da onun görüntüsü var. Her yıl, 15 Haziran ve 15 Temmuz tarihleri arasında Ardahan’ın Damal ilçesinde, Karadağ eteklerine güneşin yansımasıyla saat 17.32de oluşmaya başlayan görüntü, saat 17.50 sıralarında Atatürk siluetini ortaya çıkartıyor. Yani büyük liderimizin resmi doğamızda var ve O’nu kimse, ne gönlümüzden, ne de doğamızdan silemeyecektir. Ne yazık ki son günlerde birçok hain, O’nun heykelini ve resmini yok etmek için eylemler yapıyor. Hem Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olacaksın hem de bu ülkeyi kuran ve bizlere emanet eden liderimize karşı saygısızlık yapacaksın. Vatandaşlığımıza yakışmayan bu eylemleri kınıyorum.

Değerli arkadaşlar,

Yüce önderimiz, Sakarya meydan savaşında

  • “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh da bütün vatandır.
    Vatanın her karış toprağı, vatandaşın kanı ile ıslanmadıkça terk olunamaz!”
    diyerek ülkemizin her yerinde savunma yapılması gereğini vurgulamıştır. Bu savunma taktiği dünya harp sistemine yeni bir anlayış getirmiştir. Bu savunma taktiği ile hareket eden ordumuz, hem savunmasını ve hem de büyük taaruz için gereken hazırlıklarını yapmıştır.

Bir yıl sonra Mustafa Kemal’in yönetiminde 26 Ağustos 1922‘de Afyon Kocatepe’de başlayan Büyük Taaruz, 30 Ağustos’ta Dumlupınar Meydan Muharebesi zaferi ile sonlanmıştır. Bu zaferden sonra da İngiliz piyonu Yunan ordusu 9 Eylül’de İzmir’de denize dökülmüştür. Sonra da Türkiye Cumhuriyeti kurulmuş ve bizlere emanet edilmiştir. 

Ulusal bağımsızlıkları için tüm dünya ülkelerince örnek alınan bu süreçte, yüce önderimiz Mustafa Kemal ATATÜRK ile O’nun emrinde, güzel ülkemizin kurulması için kanlarını ve canlarını veren tüm şehitlerimizi ve gazilerimizi, özlemle anarken, şükranlarımızı sunuyoruz.

Sevgi ve saygılarımla (26.08.2016).

NOT      :

Güzel ülkemizde terör yüzünden can yitiklerimiz her gün artmaktadır. Ordumuzun Suriye harekatına karşılık CHP genel başkanı da hedef olarak alındı. Çok önemli bir istihbarat ve işbirliği eksikliğimiz var. Umarım en kısa zamanda bu eksikliği gideririz. Türkiye’mizin kurulmasını ve birçok ülkeye örnek olmasını hazmedemeyen AB-D emperyalizminin, bizleri bölmek, birlik ve beraberliğimizi bozmak için yıllardır uyguladığı proje devam ediyor. Yani yine binlerce vatan evladını yitireceğiz ve AB-D emperyalizmi silah satarak milyarlarca dolar kazanacak. Bu hain projeye karşı koymak için

  • Tüm halkımızı ulusal birliğe ve beraber olmaya çağırıyorum.

========================================

Dostlar,

Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden meslektaşımız (Biyofizik uzmanı) Sn. Prof. Mehmet Ali Körpınar hocamıza, duygularını içtenlkle paylaşan bu yazısı için teşekkür ediyoruz..

30 Ağustos 1922 Zaferimizin Ulusumuzun ve insanlığın tarihinde özel bir yeri vardır. Anti – emperyalist bağımsızlık ve özgürlük savaşı veren, dünün sömürgesi tüm ülkelere ve halklarına kutlu olsun dileriz. Bu bağlamda dünyaya örnek olan Kurtuluş Savaşımzı ve Kuruluşumuzu bize armağan eden Yüce Önder Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK en başta olmak üzere O’nun dava ve silah arkadaşlarına, saygın şehitlerimize ve gazilerimize bitmeyen bir minnetimiz var.

Büyük Zafer’imizin 94. yılında haklı olarak gururlu ve mutluyuz; her şeye karşın, gerçekçi olarak da geleceğe güvenle bakıyoruz..

Sevgi ve saygı ile.
30 Ağustos 2016, Tekirdağ

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN!


30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN !!!

 portresi

Prof. Dr. Mehmet Ali KÖRPINAR

 

 

“Siyasi ve askeri zaferler ne kadar büyük olursa olsunlar, ekonomik zaferlerle taçlandırılmazsa kazanılan zaferler kalıcı olmaz, az zamanda kaybedilir.”
(1923, İzmir)
Mustafa Kemal ATATÜRK

Güzel ülkemizin doğasında da Mustafa Kemal ATATÜRK var!

Değerli arkadaşlar,

Sizlere daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi, yüce önderimiz Mustafa Kemal ATATÜRK, bir kez daha 20. yüzyılın lideri seçilmiştir (Mayıs-2008). ABD’de Brown Üniversitesi öğretim görevlisi Prof. Arnold Ludwig, geliştirdiği bir metodoloji sonucunda,

  • Atatürk’ün 20. yüzyılın en büyük siyasal lideri olduğunu ortaya koydu.

11 kategoriye göre seçilen liderler sıralamasında 31 puanla Atamız birinci olurken, Mao Zedung ve Franklin Roosevelt 30 puanla ikinci olmuşlardır. (Dünyayı karıştıran Bush ise 15 puan almış.)

O’nun (ATATÜRK‘ün) dünyanın da kabul ettiği liderliğini ve önderliğini,
ne yazık ki bizler hala algılayamadık ve kabullenemedik. 

Güzel ülkemizin doğasında da onun görüntüsü var. Her yıl, 15 Haziran ve 15 Temmuz tarihleri arasında Ardahan’ın Damal ilçesinde, Karadağ eteklerine güneşin yansımasıyla saat 17.32’de oluşmaya başlayan görüntü, saat 17.50 sıralarında Atatürk siluetini ortaya çıkartıyor.
Yani büyük liderimizin resmi, doğamız da var ve O’nu kimse, ne gönlümüzden, ne de doğamızdan silemeyecektir. Ne yazık ki son günlerde birçok hain, O’nun heykelini ve resmini yok etmek için eylemler yapıyor. Hem Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olacaksın hem de
bu ülkeyi kuran ve bizlere emanet eden liderimize karşı saygısızlık yapacaksın. Vatandaşlığımıza yakışmayan bu eylemleri kınıyorum.

Değerli arkadaşlar,

Yüce önderimiz, Sakarya meydan savaşında;

“Hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır. O satıh da bütün vatandır.
Vatanın her karış toprağı, vatandaşın kanı ile ıslanmadıkça terk olunamaz!”

diyerek ülkemizin her yerinde savunma yapılması gereğini vurgulamıştır. Bu savunma taktiği dünya harp sistemine yeni bir anlayış getirmiştir. Bu savunma taktiği ile hareket eden ordumuz, hem savunmasını ve hem de büyük taarruz için gereken hazırlıklarını yapmıştır.

Bir yıl sonra Mustafa Kemal’in yönetiminde 26 Ağustos 1922’de Afyon Kocatepe’de başlayan Büyük Taarruz, 30 Ağustos’da Dumlupınar Meydan Muharebesi zaferi ile sonlanmıştır.
Bu zaferden sonra da İngiliz piyonu Yunan ordusu 9 Eylülde, İzmir’de denize dökülmüştür. Sonra da Türkiye Cumhuriyeti kurulmuş (AS : 29 Ekim 1923) ve bizlere emanet edilmiştir. 

Ulusal bağımsızlıkları için tüm dünya ülkelerince örnek alınan bu süreçte, yüce önderimiz Mustafa Kemal ATATÜRK ile O’nun emrinde, güzel ülkemizin kurulması için kanlarını ve canlarını veren tüm şehitlerimizi ve gazilerimizi (AS: sağkalan hala var m??) hasretle anarken, şükranlarımızı sunuyoruz. 

Sevgi ve saygılarımla (26.08.2015).

NOT:

Güzel ülkemizde terör yüzünden yine can yitiklerimiz başladı. Türkiye’mizin kurulmasını ve birçok ülkeye örnek olmasını hazmedemeyen AB-D emperyalizminin, bizleri bölmek,
birlik ve beraberliğimizi bozmak için yıllardır uyguladığı proje (AS: tasarım) devam ediyor.
Yani yine binlerce vatan evladını yitireceğiz ve AB-D emperyalizmi de silah satmak için milyarlarca dolar kazanacak. Tüm halkımızı bu hain projeye karşı koymak için birlik ve
beraber olmaya çağırıyorum..

=================================

Dostlar,

Cerrahpaşa Tıp Fakültesi hocalarından değerli meslektaşımız Sayın Prof. Dr.
Mehmet Ali KÖRPINAR
güzel bir yazısını daha bizlerle paylaşıyor sağolsun…

Evet dostlar… 93 yıl önce bugünlerde Afyon dolayında bir Ulusun ölüm – kalım savaşı veriliyordu. Sakarya’dan yalnızca 13 ay sonra.. Şu dakikalar, Büyük Taarruz’un Afyon ovasında başlatılmasının 24. saatine doğru koşmakta.. Dün gece sabaha doğru 05.30 gibi, şafak sökerken Türk topları gürlemeye başlamış ve Ordumuz “Büyük Taarruz”u başlatmıştı. Başkumandan, aynı zamanda Büyük Millet Meclisi Başkanı olan Mustafa Kemal Paşa idi. Emperyalizmin maşası, silahlandırıp üzerimize aldığı komşu Yunanlar perişan ediliyordu.

Ata Kocatepe'de, 26 Ağustos 1922Mustafa Kemal Paşa’nın “15 gün sürecek” dediği büyük savaş,
1 gün eksiği ile 9 Eylül 1922’de tamamlanmış ve işgalci – soykırımcı – tecavüzcü – talancı – zalim – yakıp yıkıcı, doğa düşmanı Yunan ordusu İzmir’de denize dökülmüştü.. Yunan ordusu geri çekilirken köprüleri ve yolları havaya uçuruyor, hayvanları tarayarak öldürüp su kuyularına dolduruyor ve sivil
ve silahsız halkı öldürerek evleri – tarlaları.. yakıp yıkıyordu..

Afyon ovası, günümüzden 93 yıl önce şu saatlerde tam bir cehennem idi..

Gözlerini kırpmadan bu vatan ve ulus için ölüme – şehit olmaya koşan ve olan…
binlerce (on bini aşkın) vatan evladını asla ödenemez bir minnet ve şükran ile anıyoruz.
Aziiiiz mi aziz anıları önünde yerlere dek eğiliyoruz… Borcumuzu ödeyebilmenin tek yolu, Vatanı – Ulusu özgür ve onurlu, başı dik ve gönenç içinde sonsuza dek yaşatmaktır!

Nazım Hikmet o geceyi saat saat anlatır Kuvayı Miliye Destanı‘nda..
O görkemli (muhteşem) dizeleri, bu yazıdan hemen sonra ayrıca sitemizde paylaşacağız.

Sevgi ve saygı ile.
27 Ağustos 2015, Tekirdağ

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!

Dostlar,

  • Başbakan RT Erdoğan‘ın “miliyetçilik” bağlamındaki akıl – mantık – bilim dışı ve
    üstelik tahrik edici söylemleri ülkemizi alt üst etti.

Durup dururken de yersiz gündemle herkesi meşgul etmekte.
Senaryo bir güzel oynanıyor ki, gıpta etmemek (!) olası değil.

Siyaset satrancında hamleler yapılmış durumda :

  • Al Apo’yu; ver Başkanlığı..

BOP Eşbaşkanı Türkiye’li RT Erdoğan, gerçekten yaşamının satrancını oynuyor.. Büyük oynuyor.. (!)
Benzetmek uygunsa çomak arı kovanına sokuldu adeta..
Yeryüzünde ilk kez, 80+ milyon nüfuslu bir ülkenin halkı, “adsız” (ya da sıfatsız) bırakılmaya çalışılıyor.

Ne dolu alıyor ne boş doluyor..

Peki bu ne hikmettir??
Dün dokunulmazlıklarının kaldırılması için TBMM’de AKP’nin girişim başlattığı
BDP’li vekiller şimdilerde birer pırlanta.. 330 hatta 367’nin kritik hesapları yapılmakta.
Ya AKP içinden namuslu – vicdanlı vekillerin gizli oylamada “hayır” ları ne olacak?

1 Mart 2033 Tezkeresi oylamasında 100 dolayında namuslu – vicdanlı AKP’li vekil “hayır” demiş ve Tezkere reddedilmişti..

Tarih bu denli zikzak, bu denli derin çelişki ve tutarsızlığa tanık olmadı..

  • Kadim Anadolu halkını aptal sananlar bir kez daha aynaya bakmalı..

Cerrahpaşa Tıp Fakültesi‘nden (Biyofizik Anabilim Dalı) meslektaşımız
Prof. Dr. Mehmet Ali Körpınar’ın değerlendirmelerini ve makalesini dikkatle okuyalım..

Sevgi ve saygı ile.
21.2.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

=======================================

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!

  • Bir ulusun ruhu esir alınmadıkça, bir ulusun azim ve iradesi kırılmadıkça o ulusa hâkim olmanın olanağı yoktur. Oysa, asırların yarattığı ulusal bir ruha, kuvvetli ve daimî bir ulusal iradeye hiçbir kuvvet karşı koyamaz. (01.09.1924)

Mustafa Kemal ATATÜRK

Google Earth’ten bakacaklar icin Şırnak-Cizre’de koordinatlar: 37 13’ 31’’ N 42 21′ 22’’E  

Değerli arkadaşlar,

Güzel ülkemiz, TÜRK DEVLETİ’nin ulusal birlikteliğini bozmak ve parçalamak için AB-D emperyalizmi tarafından yıllardır ekilen tohumlar yeşermeye başladı. Bu acı ve üzüntü veren süreci sizlere yeniden anımsatmak isterim.

Bu nedenle 2007’de yani 6 yıl önce KİMLİĞİ OLMAYANLAR SORAR: BİZ KİMİZ? DİYE!!! başlıkla yazdığım yazımı aşağıda bilgilerinize bir kez daha sunarım.

Sevgi ve saygılarımla (20.02.2013).

Prof. Dr. Mehmet Ali KÖRPINAR

************************* 

KİMLİĞİ OLMAYANLAR SORAR; BİZ KİMİZ? DİYE!!!

  • Bir şahsın yaşadıkça memnun ve mutlu olması için lazım gelen şey,
    kendisi için değil, kendisinden sonra gelecekler için çalışmasıdır.

 

Mustafa Kemal ATATÜRK

Değerli Arkadaşlar,

Ülkemizde son günlerde bazı anketler yapılmaktadır. Bence ülkemizde yeni azınlıklar yaratmak ve AB-D emperyalizminin bölücü isteklerine zemin oluşturmak amacıyla düzenlenen bu anketlerin esas hedefi önümüzdeki seçimler olarak gösterilmektedir.

Dün akşam hem NTV de hem de CNN-Türk de yapılan formlarda bu anketlerin sonuçları tartışıldı. Özellikle KONDA’nın yaptığı BİZ KİMİZ? Başlıklı anketin sonuçları üzerinde duruldu. Bu anket hakkında Sayın Melih Aşık, Milliyetteki köşesinde değindiği üzere:

Türkiyeli olmak!

KONDA‘nın gazetemiz için düzenlediği “Biz Kimiz” başlıklı anketi merakla izledik. Yararlandık. Ancak bir itirazımız var. Örneğin “Kimliğinizi nasıl tanımlarsınız?” sorusunun cevap şıklarından biri “Türkiyeli” şeklinde saptanmıştı. Çoğunluk bu şıkkı işaretleyince vatandaşların çoğunluğu kendilerini “Türkiyeliyim” diye tanımlıyor sonucu çıkmıştı. Neden cevap “Türküm” diye belirlenmemişti? Her halde “Türk” bir ırkın adı sayıldığından. Oysa ne der Atatürk: 

  • “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir.
    Türk” bir ırkın değil, milletin adıdır.”

Yine Sayın Bülent Esinoğlu’nun 22.03.2007 tarihli yazısında değindiği gibi KONDA 1993 yılında yaptığı ve yine Milliyet Gazetesi’nde yayımlanan ankette Türkiye’de yaşayan halkın %4’ü Kürt olarak belirlenmişken, şimdi ise %15,4 olarak belirlenmiştir. 1993’te
%4 olan Kürt nüfus nasıl oldu da şimdi %15,4 oldu? Bir tek bilimsel açıklaması var:
Kürt analar 15 çocuk doğurdu, Türk analar ise hiç doğurmadı.

* * * * * * * * *

Değerli arkadaşlar,

“BİZ KİMİZ?” diye bir anket neden yapılır?

Siz kimliğinizi bilmiyorsanız, kimliğinizi yitrimişseniz veya yeni bir kimlik arayışı içindeyseniz ancak böyle bir soru sorarsınız. Veya size birileri yeni bir kimlik vermek istiyorsa, zemin oluşturmak için bu çeşit sorularla sizi tuzağa düşürmek ister.

Bizler, Yüce Önderimiz Mustafa Kemal ATATÜRK‘ün, “En büyük eserim” diye övünerek, halkı ümmetten ulusa geçirmek üzere kurduğu TÜRKİYE CUMHURİYETİ’nde yaşayan Türk Milleti’nin birer bireyiyiz. Kimliğimiz bellidir ve kimse de bu kimliğimizi tartışmasın. Bu konuda “TÜRK KİMDİR?” başlıkla yazdığım bir yazımı sizlere
yeniden anımsatmak isterim.

Umarım içimizde kimliğini yitirenler, bu yazımı okurlar ve kendilerine gelirler.

Sevgi ve saygılarımla (28.03.2007).

Prof.Dr. Mehmet Ali KÖRPINAR

***************************** 

TÜRK KİMDİR?

http://www.siirparki.com/turkolmak.html

Değerli arkadaşlar,

Son günlerde klasik milliyetçilik anlayışı ile Türk kimliği hakkında çeşitli yorumlar ve tartışmalar yapılmaktadır. Sanki birileri bu tartışmaları bilerek ortaya atmakta ve
yok yere zamanımızı ve gündemimizi meşgul etmektedirler. Bazen bu tartışmalar kırıcı olmakta ve hatta bu kısır tartışmaların dozu giderek artmakta, huzur bozucu olmaktadır.

Artık bu tartışmalar son bulmalıdır. Demokratik milliyetçilik anlayışı içinde
“Türk kimdir?” sorusuna verecek yanıtlarımız çoktur. 
Örneğin:

  • Ülkemiz demirbaşlarının üç kuruş on paraya elden çıkarılmasına karşıysan, Türk’sün sen,
  • Ülkemizin iç işlerine karışan AB büyükelçilerine karşı tepki duyuyorsan,
    Türk’sün sen,
  • AB’ye üye olacağız umudu ile ulusal bağımsızlığımızı tehlikeye koyacak ödünlere karşıysan, Türk’sün sen,
  • Kıbrıs, Ege Adaları gibi ülkemizin geleceği için yaşamsal önem arz eden konularda VER KURTUL’a karşıysan, Türk’sün sen,
  • Ümmetçilik isteklerini, “ılımlı islam” kavramı icinde benimsetmeye çalışan ve
    bu konuda emperyalist ülkelerle işbirliği yapanlara karşıysan, 
    Türk’sün sen,
  • Laik ve demokratik Cumhuriyetimize sahip çıkıyorsan, Türk’sün sen,
  • Ülkemizin birlik ve beraberliği için çalışıyorsan, Türk’sün sen,
  • Ülke bütünlüğünü korumak uğruna gerektiğinde canını verecek kadar
    bu ülkeyi seviyorsan,Türk’sün sen,
  • Siyasal rant kazanmak uğruna, kutsal dinimizi siyasete alet edenlere karşıysan, Türk’sün sen,
  • Siyaset-Ticaret-Bürokrat-Mayfa işbirliği içinde ülkemizi soyanlara karşıysan, Türk’sün sen,
  • Borç yiğidin kamcısıdır mantığı ile ülkemizi gırtlağına kadar borca sokanlara karşıysan,Türk’sün sen,
  • Ekonomimizi IMF emrine sokarak, işçi-memur-çiftçi-emekli düşmanı olanlara karşıysan,Türk’sün sen,
  • Kadın haklarını koruyup, onlara her alanda saygı gösterip, medeni ve siyasal haklarını kullanmalarına destek veriyorsan, Türk’sün sen,
  • Yüce önderimiz Mustafa Kemal ATATÜRK’ün dahice uygulamaya koyduğu
    ilke ve devrimlerine sahip çıkıyorsan, Türk’sün sen,

En önemlisi ulusal marşımız söylenirken, hemen gururla eşlik edebiliyorsan,
bağımsızlık simgesi bayrağımız göndere çekilirken gözlerin dolarak  duygulanabiliyorsan, Türk’sün sen,

  • NE MUTLU TÜRKÜM DİYEBİLENE !!!

Sevgi ve saygılarımla (05.07.2005).

Prof. Dr. Mehmet Ali KÖRPINAR