Etiket arşivi: SEÇSİS

Vur!.. Kır!.. Parçala!..

author

BİRGÜN, 18.03.2022

 

Futbol âlemine aşina olmayan ya da hayatında bir futbol maçına gitmemiş olanlar, başlıktaki bu ifadeleri okur okumaz “Ne oldu bu yazara? Bir anda şiddet yanlısı mı kesiliverdi?” diye endişelenmiş olabilirler.

O halde hemen izah edelim:

Bazı maçlarda fanatik futbol taraftarı, maçın zora girdiğini ve bir noktadan sonra kazanmak için her yolun denenmesi gerektiğini ima eder biçimde takımını “gaza getirmek” için bu tezahürata başvurur. Amaç, tuttuğu takımın oyuncularını motive etmek, gerekirse aşırı sertlik ve kuraldışı hareketlerle, gerekirse sportmenlik dışı sertlikle durumu lehine çevirmek üzere “arkadan ittirmek”tir.

“Vur, kır, parçala, bu maçı kazan!” diye, stadyumdaki sesin “desibel seviyesi” bir anda zirveye ulaşır.

İktidar koalisyonunun iki partisi AKP – MHP işbirliği ile hazırlanan, Seçim Kanunu’nda değişiklik öngören 15 maddelik teklifi okurken, aklıma hemen bu tezahürat geliverdi. Anlaşılan, hukukun, siyasi ahlâkın ve genel anlamda “siyasi yarışma etiğinin” dışına her anlamda çıkma pahasına, yaklaşan seçimleri (milletvekili ve cumhurbaşkanlığı) kazanmayı amaçlıyorlar.

Gerek, matematiksel hesaplama yöntemlerini değiştirerek muhalefetteki partilerin mevcut ve müstakbel ittifakları içinde kavga çıkarmayı, gerek seçim kurullarının oluşumunda iktidar yanlısı bir kombinasyonu sağlamayı, gerek cumhurbaşkanının “parti şapkası ile pekala tarafsızlığı ihlal edebilmesini meşru kılan”, gerekse başka yöntemlerle bu seçimi “Ya biz kazanalım, ya da biz kazanırız” seçimine çevirmeye dönük girişimler bunlar.

Muhalefettekiler buna benzer bir etik dışı “uyanıklık” girişimini uzun süreden beri bekliyordu. Ama bu kadarına hazırlar mıydı? Onu bilemem.

Her ne kadar, duyar duymaz “Ne yaparsanız yapın, zaten bir kazanacağız. Geliyor gelmekte olan” diye kendilerini avutmaya çalışsalar da, muhalefetin önünde zaten mevcut olan yüksek duvara, “5 – 10 kat daha ilave sıra tuğla” örülmeye çalışıldığı bir gerçek.

Bundan önceki 2 seçim sürecinde de (2018 milletvekilliği ve 2019 yerel) yazdığım pek çok yazıda ya “muhalefet partilerinin, adil olmayan bir müsabakaya çıkmayı reddederek (örgütlü boykot – tek tek değil örgütlü ve birarada) bu koşullarda bir seçimin meşruiyetten mahrum olmasını sağlamaları” ya da “sonradan ortaya çıkacak anti demokratik – ayıplı sonuç karşısında şikayet (ağlama) hakkını yitireceklerini” söylemiştim.

Her türlü hilenin ve usulsüzlüğün (en başta da iktidar olanaklarının Cumhurbaşkanı ve bakanlar eliyle iktidar partisi lehine utanmazca kullanılması) yapıldığı, SEÇSİS’in (parlamento seçimindeki oy sayımı ve tasnifi hesaplarının yapıldığı yazılım) güvenilirliğinin şaibe altında olduğu bir seçim sonucu oluşan 2018 Parlamentosundan geçirilen her türlü yasa “gölge ve töhmet” altındadır. Zaten, mevcut başkanlık sistemini onaylattıran referandum hatırlandığında, alınan tüm kararlar “malûl ve şaibelidir”

Yerel seçimde mesele biraz daha kolaydır. Çünkü “ya şu aday ya da bu aday” diye basit bir sayım ve tasnif söz konusu olduğundan, en azından o aşamada tartışmaya daha az açıktır. Sandığa sahip çıkılabilme oranında, sonuç belki kabullenilebilir. Yine de, sonuçta örneğin HDP’nin aldığı oylar, “Kayyumlama” ile keyfi bir şekilde çöpe atılmıştır.

Bunun adına demokrasi ya da “demokratik bir seçim” denilemeyeceği ortadadır.

Muhalefetin önünde ciddi bir sınav vardır.

Parti yönetici klikleri, “Biz koltuklarımızdan olmayalım ve bir şekilde yine vekilliği garantileyelim de, ne olursa olsun. Zaten maçtan (seçimden) sonra ağlaşır yine unuttururuz bunu” deme özgürlüğüne sahiptir, tabii. Hatta, belki kendi tabanlarını gücendirme pahasına siyasi ve ideolojik olarak parti ilkelerine taban tabana ters insanları listelerine alıp, parlamentoya taşıyarak “ittifak dayanışmasına saygı” ayağı ile “meselenin özünü” de unutturabilirler.

Ama meselenin özü, yani “siyasetin vazgeçilmez gerekliliği olan ideolojik temel ve bu temelde tutarlılık ilkesi” ağır zarar görür. Türkiye’de siyaset, maalesef on yıllardır genel anlamda böyle yapılmaktadır. Partinin ve yönetici kliklerinin bekası, ilkenin de ideolojinin de ve hatta demokrasinin de üzerindedir.

Bu seçimin özelinde “en üstte” tutulan “Onu (şahsımı) gönderelim de bu seferlik her şeye katlanalım” anlayışı, demokrasiye yarar değil zarar getirecektir. Bu “sakat ilke”, Türkiye’de demokrasinin geleceğine umut bağlayanları ya da en azından asgari ölçüde demokrasinin vazgeçilmezinin “adil yarışma ve adil koşullarda seçim” olduğuna inananları bir kez daha hayal kırıklığına uğratacaktır.

Sonradan “ağlaşmanın” ise kimseye yararı olmayacaktır.

Bugünden, not düşmek için yazıyorum.

TÜRKİYE’de SEÇİM ve GEÇİM SORUNLARI

TÜRKİYE’de SEÇİM ve GEÇİM SORUNLARI

Ertan URUNGA
(E) Askeri Yargıç

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

31 Mart’ta yapılacak olan Yerel Seçimlere sayılı günler kala, AKP Genel Başkanı RTE’nin her vesileyle “Pazara kadar değil, İnşallah mezara kadar” diyerek, duacısı olduğu Cumhur İttifakı’nın, 31.01.2019 tarihinde il ve ilçe adaylarını belirleyip, törenlerle tanıtımını yapmıştır. Anamuhalefet partisinin ise yine işi ağırdan alıp uzun uğraşlardan sonra, ancak 10.02.2019’da 12 maddelik Seçim Bildirgesi ile birlikte kesin adaylarını açıklayabildiği görülmüştür.

Adayların tanıtımında görülen bu manzara karşısında, mütedeyyin halkımızın da her ikisine koca bir “MAŞALLAH” çekip; yerel seçimlerde işi Allah’a havale etmekten başka yapacağı bir şey kalmamıştır. Öyle ya, gönlündeki şövalye -attan düşmekle özürlü olsa da- herkesten önce atına binip kılıcını savurarak, rakiplerine meydan okuması yetmiştir müritlerine…

Oysa bugün, devlet işlerinin ‘İnşallah ve Maşallah’ ile doğru yürüyeceğini sanan, devlet aklından yoksun aymazlara; artık bedevi Arap toplumlarında bile rastlanmamaktadır. Ancak bizdeki aymazların, her seçimde atı alıp Üsküdar’a geçmeyi becerdikleri gibi halkı din ile Allah ile aldatmak söz konusu olduğunda da El-hak üstlerine yoktur hani!

Bu durumda, amaca ulaşmak için her şeyin mubah (dince günah sayılmayan işler) olduğuna inandırılıp kavrama yetisi köreltilen dindar halkımıza; aklın ve bilimsel düşüncenin erdemini anlatmakta yaşanan açmazların başat nedeninin de bu olduğunu bilmeyen kalmamıştır artık!

Ekonomide Tehlike Çanları

Ne var ki bu seçimlerin, dinsel etmenlerden daha çok son birkaç aydan beri başgösteren ve ABD Başkanı Trump’ın, devlet etiği ve geleneğiyle asla bağdaşmayan Türkiye Kürtlere saldırırsa, Türkiye’yi ekonomik olarak mahvederiz sözlerinden sonra giderek yükselen bir eğilime giren Ekonomik Krizin gölgesinde kalacağı anlaşılmaktadır. Nitekim öteden beri çeşitli yol ve yöntemlerle uyutulan, ancak bütün çabalara karşın derin uykusundan uyanması önlenemeyen Enflasyon canavarı, bu kez son yıllarda görülmeyen bir hızla yoksul ve dar gelirli aileler başta olmak üzere, tüm toplumu bir ahtapot gibi sarıp sarmalamaya başlamıştır.

Bugün bilisiz ve duyarsız yöneticilerin elinde 470 milyar Dolar barca batırılan, Cumhuriyetin kazanımı olan ulusal öz kaynakları da özelleştirme adı altında, haraç-mezat satılarak tüketilen Türkiye’nin; bütün uyarılara karşın inatla sürdürülen tüketim ekonomisiyle üretiminin dibe vurup işsizliğin tavan yapması yüzünden, dış borçlarının faizlerini bile ödeyemeyeceği bir duruma düşmesine karşın, yaklaşan tehlike çanlarının ayırdına varıl(a)madığı görülmektedir.

Bunun sonucu olarak da bırakınız enflasyon canavarının hortlamasını bir yana, 1958’de Bayar- Menderes ikilisinin devr-i iktidarında olduğu gibi “Devletin iflası demek olan MORATORYUM (vadesi dolan borçlarını yasayla ertelemesi) ilanına bile gidilebileceği ve yine IMF’nin kapısının çalınacağı, hatta bu konuda görüşmelere de başlandığı kimi uzmanlarca dile getirilmektedir. Bu vahim durumun, devletin tepelerinde “Domates, Biber, Patlıcan Terörü” diye hafife alınması ve Tanzim Satış Mağazaları gibi yeterli etkinliği olmayan palyatif (geçici) önlemlerle giderilemeyeceği için, mutfaktaki yangının da artarak süreceği anlaşılmaktadır.

Seçimler Baştan Kara

YSK’nun açıkladığı seçim takvimine göre 01.01.2019’da başlayan yerel seçim süreci ile birlikte, bu seçimlerde de yolsuzluk yapılacağına ilişkin sav ve belgelerin, her seçim öncesi olduğu gibi mutada inkiyaden ortalıkta dolaşmaya başladığı görülmüştür. Örneğin boş arazilerde, tapuda kayıtlı olmayan bina, daire ve konutlar için sahte seçmen listeleri düzenlendiğinden tutun da kimi mahalle, ilçe ve illerdeki hayali seçmen sayısının, bu yerlerdeki insan nüfusunu bile aştığına; hatta bu yüzden kimi ilçelerin girişlerindeki nüfus tabelalarının değiştirilip sayının şişirildiğine ve YSK’nun da seçmen sayısının yaklaşık iki katına yetecek oy pusulası bastırdığına dek, çeşitli savların sosyal ve genel medyada günlerce yer aldığı bilinmektedir.

Bu nesnel olgulara kaşın, Anayasanın 79/2. maddesinde belirtildiği gibi seçimlerin düzen ve güven içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapmak ve yaptırmak; seçim konularına ilişkin bütün yolsuzlukları, yakınma ve itirazları kesin karara bağlamakla görevli olan YSK’unca; seçimlerde uygulanan SEÇSİS (Seçim Bilişim Sistemi)’nin, dışarıdan gelebilecek yolsuzluklara açık ve seçim güvenliği için sakıncalı olduğu gözetilerek; parmak boyası da dahil kimi ek önlemlerin ivedilikle alınması beklenirken; “Yapılan incelemede sahte/hayali seçmen tespit edilemediği, haberlerde algı operasyonu yapıldığına” ilişkin açıklamalar da adil ve güvenli bir seçime hasret Türk toplumu arasında oluşan haklı kuşkuları gidermeye yetmemiştir.

Yetmemiştir, çünkü bu açıklamayı yapan ve geçen yıl rejim değişikliğiyle sonuçlanan kuşkulu halkoylaması sırasında, yasanın açık hükmüne aykırı olarak mühürsüz oy pusulalarını geçerli sayan YSK’nun, Başkanı da dahil altı üyesi ile ilgili olarak; seçimlere üç ay kala hiç beklenmeyen ve kamuoyunca ‘Skandal’ olarak nitelendirilen yasal bir düzenleme yapılmıştır.

Anayasaya Aykırı Yasa

Öyle ki 28.12.2018’de RG’de yayımlanan 7159 sayılı Torba Yasanın 10. maddesi ile 7062 sayılı YSK Yasasının geçici 1. maddesine eklenen, Kurul üyelerinden; 2019 yılında görevi sona ereceklerin yerine 2020 yılı Ocak ayında, ..yenileme seçimi yapılır.hükmü ile Başkan ve üyelerin –deneyimli oldukları gerekçesiyle- görev süreleri bir yıl uzatılmıştır.

Ancak önümüzdeki yerel seçimler için kurgulanarak uygulanmasına da başlanan bu hükmün, devlet ciddiyetinden yoksun keyfi ve yersiz gerekçelere dayalı olması bir yana, yürürlükteki AY’nın 67. maddesinin son fıkrasındaki Seçim kanunlarında yapılan değişiklikler, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmaz. kuralına mutlak aykırı olduğu için, üç ay sonra yapılacak bir seçimde uygulanması da asla olası değildir.

Çünkü Anayasanın anılan emredici kuralına karşın, yasama organının; seçim yasaları içinde yer aldığına kuşku bulunmayan 7062 sayılı YSK Yasasının bir maddesinde Anayasaya açıkça aykırı olan bir yasa ile değişiklik yapması durumunda, kaynağını Anayasadan almayan bir yetkiyi kullanmış olur ki; bu da AY’nın 6/3 maddesinde yazılı Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz kuralına olduğu ölçüde, yine AY’nın 11. maddesinde yer alan “Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz.” içerikli buyruğuna da mutlak aykırı bulunduğu yadsınamaz.

Bu nedenle, YSK’nun görev süresi dolan başkan ve üyelerinin katılımı ile aldığı ve alacağı bütün kararların, seçimlerden sonra siyasal parti ya da adaylardan birinin yüksek mahkemeye başvuruda bulunması durumunda, yok hükmünde sayılabileceğini de şimdiden söyleyebiliriz.

Öte yandan AKP’li TBMM Başkanının da Anayasanın 94/son maddesi ile Siyasal Partiler Yasası’nın  24/2 maddesinin açık hükmüne göre, “..üyesi bulunduğu siyasi partinin Meclis içinde veya dışındaki faaliyetlerine -görevinden istifa etmeden- katılamayacağı” açıkça belirtildiği halde, istifaya  gerek duymadan İstanbul BŞB başkanlığına aday olup faaliyetlerde bulunması, yapılan eleştiriler üzerine de sanki ülkede kendine özgü başka bir hukuk düzeni varmış gibi ‘Seçimler siyasal faaliyet sayılmaz, Hukukun olduğu yerde etik konuşulmaz’ şeklinde ve ancak ulemaların fetvalarına yaraşan bir gerekçeye sığınarak, aday listelerinin YSK’ya verilmesinin son günü istifa etmekle, çağdaş ve laik hukuk düzenini tanımadığını göstermiştir.

Partili CB ve Beka Sorunu

Yaşanan hukuksuzluklar yalnızca bunlarla sınırlı olmayıp Anayasanın 104. maddesinde yazılı, “Cumhurbaşkanı, Devlet başkanı sıfatıyla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk ulusunun birliğini temsil eder.” buyruğunun doğal bir sonucu olarak, Cumhurbaşkanının artık siyasal bir partinin genel başkanı hatta üyesi bile olamayacağı halde, devletin bütün olanaklarını da kullanarak partisinin propaganda etkinliklerine katılmasının; hukuksal ve etik değerlere olduğu ölçüde, seçim hukukunun Eşitlik, Adalet, Güven ilkelerine de mutlak aykırı düştüğüne kuşku yoktur.

Kaldı ki, Anayasanın 103. maddesinde yazılı CB andına göre; ..Anayasaya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve inkılaplarına ve laik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağına, ..Türkiye Cumhuriyetinin şan ve şerefini korumak, yüceltmek ve üzerine aldığı görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücüyle çalışacağına büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda namusu ve şerefi üzerine ant içen CB’nın; görevi süresince yaptığı tüm işlerde hangi ilkelere bağlı kaldığı, hangi değerleri koruyup yücelttiği ve hangi görevi yansızlıkla yerine getirdiğini sorgulayıp gereğini yapmak da  her yurttaşın anayasal hakkıdır elbet. Bunları gereği gibi yap(a)madığı ve istifa da etmediği takdirde, çözüm yeri seçim sandığıdır.

Ancak devleti yönetenlerin, başka bir amaçla bilerek ve isteyerek yükümlülüklerinin aksine davranması durumunda, meşruluğunu da yitirmiş olacağı ve işte ancak o zaman devletin bekası tehlikeye düşeceği için egemenliğin gerçek sahibi olan her ulusun direnme hakkının doğacağı, dünyanın çağdaş ülkelerince de kabul edildiği; demokratik ve laik Anayasal devlet düzeninin de esas olarak bu temel ilkeler üzerine kurulduğunu da burada belirtmek isteriz.

SON SÖZ’ü, eşsiz öngörüsü ile zor günlerimizde yolumuzu aydınlatan yüce önderimiz Mustafa Kemal ATATÜRK’e bırakıyoruz:

  • Kendi kişisel çıkarları için yabancılarla işbirliğine giren ve gücünü halktan almayan küçük bir azınlığın dışındaki tüm güçler; aralarındaki etnik, dinsel ve siyasal ayrımları erteleyerek, ulusal kurtuluş mücadelesi yolunda birleşmelidirler.
    ==============================================
    Dostlar,

Sayın (E) Askeri Yargıç Ertan URUNGA‘nın son derece yetkin makalesi herkese yol göstermekte. Özelikle iktidar partisine ve başındaki Erdoğan’a.

AKP = ERDOĞAN’ın KENDİNDEN BAŞKA DÜŞMANA GEREKSİNİMİ YOK!

17 yıllık tek başına iktidarın siyaset biliminde ve tarihte yerini bulan kaçınılmaz – doğal sonuçlarını AKP = Erdoğan örneğinde tipik olarak görüyor ve izliyoruz.

Güç sarhoşluğu ve türevi yanlışlar birbirini izliyor.. üstelik yapılan hatalar çok belirgin (major)!

Örneğin “Millet ittifakı”nı kapkara zeminde zillet – illet – terörist… vb. biçimde suçlamak hangi akla hizmettir? Erdoğan, bu akıl almaz cik iletisini (tweet’i) bilerek mi yayınlamıştır? Danışmanlar hazırladı ise, bu ağır ve bağışlanmaz “irrasyonalite” danışmanlar ordusunun genelinde de egemen midir? Bu son sorunun yanıtı “evet” ise ülkemizin yönetimi için asıl “beka” sorunu bu yüzden var demektir!? Yanıt “hayır” ise, 2 ucu _oklu değnek örneği, böylesine halkı bölücü hatta düşmanlaştırıcı, giderek iç çatışma tohumlayıcı bir siyaset niçin izlenebilir??

Beka sorunu masalı” halkı “aptal” yerine koymak değil midir? 17 yıldır ülkemizi tek başına yönetenler neden “beka sorunu” içine sürüklemiştir Türkiye’yi? Ortalama yurttaş bu soruyu sormaktadır doğallıkla.. Ayrıca 31 Mart 2019’da yapılacak olan genel değil yerel seçimdir. AKP – MHP koalisyonunun yerel seçimlerde yenilmesi neden Türkiye için beka sorunu yaratsın ki?! Erdoğan, CB olarak, Padişahlarda bile olmayan yetkilerle iktidarda, TBMM’de ortağı MHP ile salt çoğunluğa sahip.. Genel seçimler olağan koşullarda 2023 Haziranında.. Daha 4+ yıl var.

İktidarda tam bir ürkü (panik) egemen.. Olağan demokratik rejimlerde seçim kazanmak ve yitirmek eşdeğer olgunlukla karşılanır. Geldiğiniz gibi gidersiniz.. Demirel kezlerce “gitmiş” ve “gelmişti”.. İslamcı AKP, halkın dinsel değerlerini en utanç verici biçimde siyasete alet eden iktidar, neden seçim yitirmekten bunca anormal derecede korkmaktadır?

Bu kritik sorunun 2 yanıtı vardır :

  1. İktidar partisi çoooooooooooooooooooook suç işlemiştir ve bunun yargıda hesabını vermekten ödü patlamaktadır; bu yüzden asıl beka sorunu kendileri içindir..
  2. İktidar partisi “hala” asıl hedefi olan “Türkiye İslam Cumhuriyeti” ni eylemli (fiili) olarak ve resmen ilan edememiştir, oysa 2023 hedefi gerçekte bu amaca dönüktür, “kutsal misyon” = cihad henüz tamamlan(a)mamıştır; yerel seçimde “ciddi – ağır” bir yenilgi erken genel seçimi tetikleyebilir ve orada da büyük “risk” söz konusudur…

Ne var ki; baştan sona ağır ve ciddi yanlışlarla dolu ekonomi politikalarının kibir ve kör inatla, dahası ülkeyi –belki de bilerek çökertme pahasına!?– dayatılmasının kaçınılmaz (deterministik) sonuçları alev alev bir ekonomi, çevrilemeyen borçlar, katlanılmaz yaşam pahalılığı, işsizlik, yoksulluk, özekıyımlar (intiharlar), dışa göçler, üretimsizlik, devlet bakkallığı (!), 1 kişilik işe 6 bini aşkın başvuru, açım aç!” diye kameralar önünde haykıran anneler, öğrencisizlikten kapatılan imam-hatip liseleri, Erdoğan’ın Erzurum mitinginde yaşanan açık hüsran… Tüm bunların elbette ağır politik bir faturası ve olağan koşullarda sandığa yansıması olacaktır..

AKP = Erdoğan gemileri yakmış görünüyor!?..

Bir yerel seçim için ülkenin 90 yıllık muazzam birikimi, barışı, esenliği, birliği, demokrasisi, hukuku, ekonomisi, bilim-sanatı, dış ilişkileri… geleceği nasıl hoyratça feda edilebilir?

Bu anormal ve kabul edilemez politika, belirtilen 2 nedenle esas olarak sürdürülebilir de değildir! Önümüzdeki 4 haftada, çok tehlikeli düzeye tırmandırılan gerilimin mutlaka düşürülmesi gereklidir. Bu, AKP = Erdoğan başta, herkesin yararına olacaktır.

  • AKP = Erdoğan mutlaka ama mutlaka ve de hızla sağduyuya dönmelidir;
  • tersi, tükeniş ve giderek yok oluşu hızlandırmaktan başka bir sonuç doğurmayacaktır.
  • Asla unutulmasın; baki olan Türkiye’dir; her iktidar gibi AKP = Erdoğan iktidarı da fanidir.

Sevgi ve saygı ile. 03 Mart 2019, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Halk Sağlığı Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

BÖYLE GİDERSE AKP SEÇİMLE DÜŞÜRÜLEMEZ!..


BÖYLE GİDERSE AKP SEÇİMLE DÜŞÜRÜLEMEZ!.. 

6_milyon_olu_secmen

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Dostlar,

Türkiye gündemi bilindiği gibi..
İnsanlık tarihinin belki de en büyük yolsuzluk olayı ile dopdolu.

Öte yandan 30 Mart 2014  yerel seçim günü de geliyor..

  • SEÇİM GÜVENLİĞİ yaşamsal bir önem taşıyor..

Ancak teknik olarak pek çok ve sonucu belirleyebilecek boyutta gedik var sistemde.

Bizzat YSK’nın kendisi sorun..

Bu ciddi sorunları da Türkiye’nin tartışıp, mutlaka seçimlerin dürüstlüğü ile ilgili
en küçük kuşku kalmadan seçime gitmesi gerek. Aksi takdirde daha büyük çalkantı ve siyasal istikrarsızlık ülkemizi bekliyor ve de AKP karabasanından kurtulamamak..

Bu bağlamda sitemizde daha önce birkaç yazıya yer verdik..

CHP ve MHP gerekirse halkı sokaklara dökerek büyük mitinglerle
mutlaka sonuç alıcı bir eylem dizisi içine girmelidir..

Aşağıda ciddi bir yazıyı daha paylaşmak isteriz.

Sevgi ve saygı ile.
12 Ocak 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net 

========================================

BÖYLE GİDERSE AKP SEÇİMLE DÜŞÜRÜLEMEZ!..

İktidardaki siyasi partinin devlet olanakları ile propaganda yapmasına izin veren; bakanların istifa etmeden yerel seçimlere aday olarak katılabileceklerine ilişkin

Yüksek Seçim Kurulu (YSK) kararı, bundan böyle yapılacak olan seçimlerin
adil, sağlıklı, güvenilir ve şeffaf olarak yapılabilirliğini kuşkulu hale getirdi.
Seçmen veri tabanının, YSK tarafından izlenen bağımsız bir seçmen kütüğü yerine, İçişleri Bakanlığı’nın üretip güncelleştirdiği ve dış kaynaklardan alınan verilerle güncellenen bir veri tabanının kullanılmış olması, seçimlerin tarafsızlığı ile güvenilirliğini tartışmalı hale getirmiştir ve kabul edilebilir bir durum değildir.

1 milyondan fazla Suriyeli sığınmacıya vatandaşlık statüsü verilerek “seçmen” haline getirilmeleri ise, kabul edilebilir bir durum değildir.

Son olarak; seçimlerin güvenliğinin, ortakları arasında GAMA ve KUTLUTAŞ gibi
özel şirketlerin olduğu, genel müdürlüğünü de AKP ile yükselmeye başlayan Sadık Yamaç adlı bir bürokratın yaptığı, 1982 yılında Türk-ABD şirketi olarak kurulmuş bulunan HAVELSAN‘a(1) teslim edilmesi, yargının tartışma götürmez şekilde “by-pass” edildiğinin en somut kanıtıdır…

Bu son hamleyle denebilir ki, Türk Milleti adına egemenlik hakkını kullanabilen organların başında gelen yargının elinde hiçbir güç bırakılmamıştır.
Söylenenlere inanırsak, güya seçim sonuçlarına dışarıdan olası müdahalelerin
önüne geçmek ve YSK içi güvenliği sağlamak için bu çok önemli iş HAVELSAN’a
ihale edilmiştir!..

Seçimlerin sonucunu doğrudan etkileyecek olan veri tabanı ile seçim güvenliğinin, yüksek hakimlerden oluşmuş bağımsız ve tarafsız bir kurum olması gereken
Yüksek Seçim Kurulu yerine, siyasal iktidarın etkisine açık veya doğrudan denetiminde olan kurum ya da şirketlere bırakılması, geçmiş yıllarda tartışılan ve fakat bir türlü sonuçlanamayan 6 milyondan çok (ölü) seçmenin nasıl oy kullanabildiği hususunu yeniden tartışmaya açmıştır!..

Suriyeli sığınmacılara seçmen olabilmeleri için vatandaşlık verildiğine ilişkin iddialar üzerine, CHP Antalya Milletvekili Gürkut Acar, son 6 yılda ülke nüfusu yaklaşık 5 milyon artarken, seçmen sayısının 12 milyon arttığına
dikkat çekerek, AKP’ye mezardan gelen desteği bir kez daha hatırlatmıştır…

Acar’ın bu iddiası ile başta CHP olmak üzere pek ilgilenen olmamıştır…
CHP’nin Bilgi ve İletişim Teknolojilerinden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı
Emrehan Halıcı’nın bu konu ile ilgili değerlendirmesi ise, acıklı ve yürek yakıcıdır. (2) Halıcı, CHP’nin geleceğini doğrudan iktidarın vicdanına teslim etmekle,
Y-CHP‘nin acizliğini bir kez daha kanıtlamıştır. Yürekli yurtsever yazar Dr. Ali Rıza Üçer (3) dışında bu konuyu ele alıp inceleyen ne yazık ki, yok denecek kadar azdır. Halbuki, Antalya Milletvekili Acar, bu çıkışı ile “seçimlerin güvenliği” hakkında
çok önemli bir hususa işaret etmişti:

  • 2002-7 döneminde seçmen sayısı yaklaşık 1 milyon artmışken,
    2007-11 döneminde bu sayı, on kat artarak 10 milyona çıkmıştır!

Bu anormal artışın nedeninin birileri tarafından mutlaka açıklanması gerekir…
Sayılar ortadadır: 2007 yılındaki nüfusumuz 70.586.256 iken, 2012 yılı sonunda bu sayı 75.627.384’e çıkmıştır. 2007 yılında seçmen sayımız ise, 42.800.000 idi.
YSK, 24 Ekim 2013’te seçmen sayısını 54 milyon 971 bin olarak açıklamıştır.

Şimdi önümüzdeki soru şudur              :

  • 6 yılda nüfus yaklaşık 5 milyon artmışken,
    seçmen sayısı nasıl olur da 12 milyona çıkabilmiştir?..

Bu sorunun en doğru yanıtını nüfus istatistiklerinden (4) bulabiliriz…

Resmi kayıtlara göre; her yıl yaklaşık 1 milyon 300 bin kişi, yeni doğan olarak
nüfusumuza eklenmekte, 400 bin kişi de vefat ederek nüfusumuzu eksilmektedir (5).

Bu verilere göre, nüfusumuzun her yıl yaklaşık 900 bin kişi arttığını kabul edebiliriz. Başka bir ifade ile söylersek; 2008 yılında 17 yaşında olan 1991 doğumlular, 2009 yılı içinde 18 yaşını doldurarak “seçmen” sıfatını almış ve o yılın toplam nüfusu olan 72.561.312 sayısı içinde yerlerini almışlardır. Aynı şekilde, 2008 yılında 16 yaşında olan 1992 doğumlular da iki yıl sonra, 18 yaşını doldurarak 2010 yılı içinde, 73.772.988 olan toplam nüfusumuz içinde kayıt altına alınmışlardır. Bu şekilde her yıl yaklaşık
900 bin kişi nüfusumuza eklendiğinden, 6 yılda nüfus artışımız en fazla 900.000 x 6 = 5.400.000 kişi olabilecektir. Nitekim, 2012 yılındaki nüfusumuz 75.627.384 olup,
2007 yılındaki nüfusumuz olan 70.586.256 ile arasındaki fark da 5.041.128 olmakla
bu artış oranına uygun düşmektedir…

YSK, 2007 yılında 42.800.000 olan seçmen sayısını 24 Ekim 2013’te 54 milyon 971 bin olarak vermektedir… Yukarıdaki verilere göre, en çok 5.400.000 artabilecek olan
seçmen sayısına 6.600.000 fazlalık nereden gelmiş de toplam seçmen artışımız
12 milyona çıkmıştır?

Bu sorunun yanıtını öncelikle siyasal iktidarın vermesi gerekir.
Akla yatkın ve matematiğe uygun bir yanıt verilmedikten sonra,
sandığa gitmenin hiçbir anlamı olmayacaktır!

  • Ölü mü, sağ mı ve nerede oldukları belli olmayan “çantada keklik” 6.600.000 oyu hazır olan bir siyasal iktidar ile yarışmak ve seçimi kazanmak öyle kolay değildir.

Bu koşullar altında yapılacak olan seçim ile siyasal iktidar hiçbir biçimde değiştirilemez!.. Hele de iktidarın karşısında tek siyasal hedefi “muhalefette kalabilmek” olan
çapsız siyasetçiler olursa, AKP’yi hükümetten düşürmek olanaksız gibi gözükmektedir!..

Av. Cemil Can

DİPNOTLAR:

(1) HAVELSAN, resmi internet sitesinde misyonunu;
AKP’nin politikalarına paralel olarak, şu şekilde ifade etmektedir:

“Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı’nın (TSKGV) bağlı ortaklığı olan HAVELSAN‘ın misyonu ülkemizin savunma, güvenlik ve bilişim alanındaki gereksinim
ve ihtiyaçlarının milli olarak karşılanmasına azami katkıda bulunmaktır.
HAVELSAN, misyonu doğrultusunda, Cumhuriyet’imizin 100. yılında,
ülkemizin “Vizyon 2023” hedeflerinin gerçekleşmesi için belirlenen strateji ve politikalarda, öncelikli olarak seçilen sanayi ve teknoloji alanlarında bu sorumluluğun bilinci ve heyecanıyla çalışmaktadır. Özgün ürün sahibi olmak amacıyla özkaynaklarımızı kullanarak Ar-Ge faaliyetlerimize yatırımlar yapmaktayız.” 

HAVELSAN’ın siyasal iktidardan bağımsız bir kuruluş olmadığını anlamak için
lütfen aşağıdaki bağlantıyı tıklayıp okuyunuz.

http://www.havelsan.com.tr/SirketProfili/BaskanM.aspx

(2) Yeni CHP’nin de kabul ettiği gerçek: SEÇSİS ile sağlıklı, güvenilir ve
saydam bir seçimden söz edilemez…

Emrehan Halıcı‘nın yaptığı değerlendirmede:

“YSK tarafından takip edilen bağımsız bir seçmen kütüğü yerine NVİ’nin üretip, güncellediği ve ASAL, Yargıtay, Adli Sicil gibi dış kaynaklardan alınan veriler ile güncellenen bir seçmen kütüğü veri tabanı kullanılmaya başlanmıştır.” denmektedir.

Bu değerlendirmenin tümünü okumak için bağlantıyı tıklayınız.

http://esecmen.chp.org.tr/secim_guvenilirligi.aspx

(3) İŞTE SEÇİM HİLESİNİN AÇIK KANITI (Dr. A.Rıza Üçer)

http://www.odatv.com/n.php?n=iste-secim-hilesinin-acik-kaniti-1509101200

(4) Nüfus İstatistikleri:

http://www.nvi.gov.tr/Hizmetler,Hizmetler_Ana_Sayfasi.html

(5) http://www.tuik.gov.tr/UstMenu.do?metod=temelist