Etiket arşivi: www.ahmetsaltik.net

DÜŞÜNMEYE FIRSAT VERİLMEYENLER

DÜŞÜNMEYE FIRSAT VERİLMEYENLER

Av. Nurullah AYDIN
2 Nisan 2018-ANKARA

Teknoloji ile yazılı görsel ve sosyal medya, küresel güçlerin ve otoriter yapılanmaların en önemli silahı haline gelmiş durumda. İnsanların düşünmesine fırsat verilmiyor. Sürekli tekrarlanan yanıltıcı bilgiler kafa karışıklığın neyin doğru neyin yanlış olduğuna zemin kazandırmıyor. Bilimsel eseri olmayan profesörler üniversitelerde artarken, tecrübesiz birikimsiz kişiler bürokrasinin tepe noktalarında yetkilendirilirken, parti militanları yargı kontrolünü alırken, tetikçi medya beyinleri yıkamaya devam ediyor.

Batı emperyalizmi günümüz insanını, ilk çağların köleleri haline sokmuştur. Bakın; bu gerçeği herkes dile getirmeye çalışır. Ancak alternatif oluşturma da zorluk yaşarlar. Kimileri  birey-sel, kimileri parti grubu olarak hareket ederler. Bazı kişiler ve partiler ise duyarlı görünüp duyarsızlıklarını çıkarları için devam ettirirler. Bilgi Çağında bilgisizlik ve çaresizlik nedeniyle işbirlikçilik moda olmuştur. Aydın mı yoksa kimliksizleşen aydınlar mı var sorusu soruluyor.

Liderlik için kriterlerin başında, küresel sermaye ve örtülü derin dünya örgütlerin icazeti gelmektedir. Aydın-Münevver-Entelektüel kim? Türk Aydını mı Türkiyeli aydın mı? Aydınların gaflet ve hıyaneti, aydınlardaki ideolojik körlükten ileri gelmektedir.  Bilim adamı ve sorumluluğunu yitirmiş akademisyenler, devşirilen aydınlar ve embesil medya mensupları, Türkiye’yi sonu kaosa giden yolları döşemektedirler. Dönek Aydınlar ve Diplomalı cahiller kafa karıştırmaktadır. Kimliksizlere dikkat  etmek gerekir.

Beynin biyolojik ve sosyolojik ritmi bozulmuş, siyasi irade felç edilmiş ve biyolojik saldırı hazırlığı yapılarak Psikolojik Savaş her alanda her şekilde kural tanımaksızın uygulanmaktadır. İnsan ve toplum üzerinde zihin operasyonları ile kitlesel zihin çökertme silahı kullanılmaktadır.  Kontrollü Gerilim Stratejisi, kitlelerin düşünme sorgulama melekelerini alt üst etmiştir.

Dinleme merakı insanları sarmalamıştır. Dikkat! Casus yanıbaşınızdadır. İstihbarat sistemlerinin şifreleri elinde olan küresel güç dünyayı dinliyor. Terörün yeni silahı internettir ve siber savaş her alanda sürdürülmektedir. Tele kulak ve medya-siyaset içiçe olmuştur. Özel Hayatın Gizliliğinin İhlali artmıştır bu nedenle derin kulaklara dikkat edilmelidir. 11 lazer güdümlü telekulak aracı ile telekulak her yerdedir. Korku ülkesi algısı, kitlelerde oluşmuştur. Bilgi toplumu ve çağın gerçekleri ortada iken insanlar teknoloji bağımlısıdır. Tehlikeleri algılamaktan uzaktır.

Siber güvenlik ortadan kalmış, bilgisayar yoluyla da takip sürmekte, mailler okunmaktadır. Hakim-savcıları, generalleri, siyasetçisi, gazetecisi dinlenen bir ülke. Beyin avcıları işbaşındadır Yabancılar uzman, gazeteci, danışman, iş adamı akademisyen kimlikleriyle Türkiye’yi mesken tutmuşlardır. Provokasyonlarını kamu görevlisi kimlikleriyle örtülü bir şekilde rahatlıkla yapar hale gelmiştir.

Türkiye ve Ortadoğu; casuslar savaşı arenasıdır. Bölge kaosa sokulmuştur. ABD’nin kaostan kozmosa stratejisi işlemektedir. Bölge ülke lider ve kadroları, figüranlığı kabul etmiş rollerini oynamaktadırlar. Dikkat edin: Bilgi kirliliği yaratan sosyal ajanlar peşinizde olabilir. Gazeteci, İstihbaratçılık ve lobicilik gözde meslek haline gelmiştir. Muhbirlik, gizli tanıklık nemalanma ve takdir edilme kimliğine dönüşmüştür. Gazete sayfalarında yer alan ve TV ekranlarında yer alan ucube tipler ücretli asalak işbirlikçilerdir. Ajan gazeteciler, ajan siyasetçilerle kolkoladır. Gizli Tanıklık nedeniyle gizemli soruşturmaya maruz kalma endişesi, duyarlı herkeste panik meydana getirmiştir.

Propaganda, reklam ve siyaset; güç, servet ve şöhret aracıdır. Asimetrik psikolojik savaş yürütülürken Kontrollü Gerilim Stratejisi uygulanmaktadır. Propaganda neden ve kime karşı yapılır? Halkın bilinçlenmesini önlemek sürüleşmesini sağlamak için yapılır. Kim, neden, niçin, kime düşmanlık içindedir? Global gelecek için stratejik algılama artmalıdır.

Günün Sözü. Sen seni seven ve güvenen insanlarla birlikte hareket et.
========================================

Teşekkürler değerli konuk yazarımız Sn. Av. Nurullah Aydın..
Sanal ortam iletişimleri ve araçları için toplumda yaygın bir ürkeklik hatta korku zaten egemen. Bu bakımdan, insanları iyice soğutup uzaklaştırmadan çözümler de üretmeli. Önerileri bekleriz.

Sevgi ve saygı ile. 04 Nisan 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

Erdoğan’ın hedef göstermesinin ardından gözaltına alınan Boğaziçili öğrencilerden 9’u tutuklandı

Erdoğan’ın hedef göstermesinin ardından gözaltına alınan Boğaziçili öğrencilerden 9’u tutuklandı!

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)
Boğaziçi Üniversitesi’nde Afrin için lokum dağıtanları “Katliamın lokumu olmaz” diyerek protesto ettiği için gözaltına alınan 15 öğrenci, “Terör örgütü propagandası yapmak” suçundan tutuklanmaları istemiyle mahkemeye sevk edildi.
[Haber görseli]
Boğaziçi Üniversitesi’nde 19 Mart’ta (2018) çıkan olayların ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hedef göstermesiyle gözaltına alınan 16 öğrenciden, 15’i bugün Çağlayan’daki İstanbul Adalet Sarayı’na sevk edildi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu’nca dosya üzerinden işlemleri tamamlanan öğrenciler, “Terör örgütü propagandası yapmak” suçundan tutuklanmaları istemiyle mahkemeye gönderildi. Tutuklanması istenen 15 öğrenci, nöbetçi mahkemeye sevk edildi.
Mahkeme, gözaltındaki 9 öğrencinin tutuklanmasına, 6 öğrencinin adli kontrol koşuluyla serbest bırakılmasına karar verdi.
(http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/siyaset/953167/Erdogan_in_hedef_gostermesinin_ardindan_gozaltina_alinan_Bogazicili_ogrencilerden_9_u_tutuklandi.html, Cumhuriyet, 03.04.2018)
=========================================
Dostlar,

Büyük endişe ve kaygı duyuyoruz.. Daha önce de yazdık :

NE YAPILMAK İSTENİYOR??

Biz Afrin operasyonu hakkında. iktidar gibi düşünmüyoruz.. Gerekçelerini yukarıda başlığını (ve erişkesini) verdiğimiz makalemizde yazdık. Birilerinin bu harekatı kutsama ve kamuoyunda bu yönde gerçek dışı algı koşullama “hakkı” (?!) varsa; birilerinin de tersi yönde düşünme ve hatta davranma hakkı vardır. Demokratik rejimlerde buna katlanmak zorunludur. Hele siyasal iktidar, çok sert biçimde de eleştirilebilir.
Boğaziçi Üniversitesi ülkemizin yüzakı bilim kurumları içinde başlarda geliyor. Oraya çok yüksek puanlarla girilebiliyor.
Hakkında dava açılan 15 gencimizin de bu yüksek başarıyı yakaladıkları ortada. Nasıl birileri Afrin operasyonunu “lokum dağıtacak derecede kutsuyorsa”, bunu tam tersi de aynı derecede demokratik haktır.
Görüşlerine katılır ya da katılmazsınız; uygarca ve gerekçeli – kanıta dayalı yanıt verirsiniz.
Böylesine tartışma ile demokratik toplumlar uzlaşır. Başka yol ve yordamı yoktur.
Ülkenin partili devlet başkanının ortada hiçbir yargı kararı yok iken bu gençlerle ilgili en ağır suçlamaları yapması ve dahası, yaptırımını da ilan etmesi
* …. bu okullarda terörist- komünistlere okuma olanağı vermeyeceğiz!
Hukuk devleti adına tam bir dehşettir! OHAL‘i de alet ederek gençlerin evlerine – yurtlarına baskın yaparak 1 hafta polis gözetiminde tutmak adil, hakkaniyetli midir? Yolsa OHAL sopası bu amaçlarla mı elde tuıtulmaktadır 1,5 yıldır??
Türkiye cezaevlerinde 235 bini aşkın insan vardır ve fiziksel kapasitenin çok üstündedir!
İnsanları düşünce açıklamaları nedeniyle hapse atmanın savunulacak zerrece yanı yok-tur!
Katılır ya da katılmazsınız ama saygı duymayı becerecek  ölçüde olgun değilseniz bile katlanmak zorundasınız..
Söz konusu öğrencilerin dünya görüşlerini bilmiyor ve merak da etmiyoruz. Hiçbirini tanımıyoruz. Ancak davranışları, üstlerine atılı suçu haklı kılar nitelikte değildir.
Bu çocuklarımızın hiç olmazsa, güvenlik tedbirleri ile tutuksuz yargılanmasını ve en temel haklarından biri olan eğitim haklarını kullanmalarının engellenmemesini özellikle diliyoruz. Yargıdan, kendisine yakışır yansız (tarafsız) ve bağımsız, adil karar vermesini istiyoruz. Gerçekte (esasen) tersini düşünmek Yargının kendisini yadsımasıdır ve biz ülkemizde her şeye karşın, hala YARGIÇLAR olduğuna inanmak istiyoruz… (“inanıyoruz” diyemedik!?)..
Bu ölçüsüz – sınırsız – akıl dışı – AKP’ye yararsız ama çok zararlı – siyasal tarihte örneği görülmemiş saçmalıklara ar-tık bir son vermek kaçınılmaz oldu.. Ülke uçurumun eşiğine dek sürüklendi. Görmüyor musunuz hala?? Size ne oldu?? Yeter artık, yeter, kendinize gelin..
* Seçim kazanma uğruna bir ülke ve halkı böylesine vicdansızca, fütursuzca………………….. feda edi)e)mez, edilmemelidir.
Sevgi, saygı ve derin KAYGI ile. 04 Nisan 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

MÜLKİYELİLER BİRLİĞİ YENİ BAŞKANI DR. DİNÇER DEMİRKENT’ten…

MÜLKİYELİLER BİRLİĞİ YENİ BAŞKANI
DR. DİNÇER DEMİRKENT’ten…

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

HUKUKU YENİDEN İNŞA ETMELİYİZ..

http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/952148/Mulkiyeliler_Baskani_Demirkent__Hukuku_yeniden_insa_etmeliyiz.html (Cumhuriyet, 01.04.2018)

Bir devleti kişiselleştirmek isteyen iktidarlar, Mülkiye’ nin değerlerinden hoşlanmaz. O değerler Mülkiyelileri var kılıyor ve kılacak. Hukuk devleti cumhuriyetin en büyük kazanımlarından biri. Hukuk devletine dönmeye, hukuku yeniden inşa etmeye ihtiyaç var.

Dışarıdan bir dekan atanması fakülteyi yönetecek bir profesör olmadığını söylemek demektir. Bu da Mülkiye’nin tarihine hakarettir.

1859’da kurulan ve Osmanlı’dan başlayarak genç Cumhuriyetin modernleşme hareketinin kadrolarını yaratan Mülkiye yeni bir döneme daha başlıyor. Padişah Abdülhamit’in gönderdiği şekerleri “Padişahım çok yaşa” demek yerine dönemin baskılarına karşı yere atıp çiğneyen Mülkiyeliler, aradan geçen bir asırın ardından ‘Abdülhamit sevdalısı’ AKP’nin de hedefi konumunda. Mülkiye’nin o günden başlayan direniş kültürüyle yazılan marşının “Ey vatan gözyaşların dinsin, yetiştik çünkü biz” sözlerini referans alarak, “Yetiştik Çünkü Biz” adıyla seçime giren ve Mülkiyeliler Birliği’nin en genç başkanı olan Dinçer Demirkent, görevi devralmasının ardından süreci ilk olarak Cumhuriyet’e değerlendirdi. Demirkent’in, OHAL KHK’si ile Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ndeki (Mülkiye) görevinden 7 Şubat 2017’de ihraç edilmesinin ardından yaşadıkları, Mülkiyeliler Birliği’nin yeni dönemi, SBF’deki dekan krizi ve OHAL’e ilişkin sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:

-‘Yetiştik Çünkü Biz’ diyerek yola çıktınız. Nerede ve nasıl yetiştiniz?

Mülkiye’de yetiştik ve kim olduğumuzu tanımlayan ortak değerlerle karşılaşmış olduk. Mülkiye, Türkiye modernleşme tarihine damgasını vurmuş bir okul. Bu tarihe demokratikleşme ve laikleşme tarihi olarak da bakabiliriz. Ve tabii ki anayasal, hukuk devletinin geliştiği, oturduğu bir tarihin içinde büyüdük. Türkiye modernleşmesinin tüm çelişkilerini de içinde taşıyan bir tarih bu. Mülkiye öğrencisiyle, hocasıyla, mezunuyla, bürokratıyla, aydınıyla bu çelişkileri bilen, taşıyan ve kamu yararına çözmeye çalışan bir camia. ‘Yetiştik Çünkü Biz’ bu çelişkilerden, değerlerden beslenen, demokrasiyi, barışı ve eşitliği ve özellikle de bugün en çok ihtiyacımız olan hukuk devletini savunan ve bunu güçlü bir şekilde savunma iddiası taşıyan bir birliktelik ve anlayış.

Resmi Gazete’de ismini görmek garip

-İhraç sürecinde neler yaşadınız ve bunun seçime girmenize bir etkisi var mı?

Resmi Gazete’de insanın ismini görmesi garip bir duygu. Bir gecede o güne kadar yapmak istediğiniz, mücadele ettiğiniz, büyük emekler verdiğiniz mesleğinizden, işinizden, öğrencilerinizden koparılmış hissediyorsunuz. Bir anda bir tür kenara itilme duygusu. O geceden sonraki birkaç gün ve gece kolay geçmedi. Fakat fakültelerimizde arkadaşlarımızın, sendikamızın, bilim camiasının Türkiye’de ve dünyada gösterdiği dayanışma, bize reva görülen ‘sosyal ölü’ sıfatını üzerimize yakıştırmayacağımızı ilan etmemize yardımcı oldu. Hayatta kalabildik. Kenara itilmişlik duygusunun çok kısa sürede ortadan kalkmasıyla ‘neler yapabiliriz’ diye düşünmeye ve çalışmaya başladık. Mülkiyeliler Birliği seçim sürecine hazırlanmamızla ihraç edilmemin çok yakından bir ilgisi olmadı. Fakültemiz tasfiye ediliyordu. Kişisel ihracımın ötesinde, OHAL ve ihraçların fakültedeki etkisi belirleyici oldu.

Özel bir süreçte

-Mülkiye’nin bugününü nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye gibi Mülkiye de özel bir sürecin içinden geçiyor. Yalçın Karatepe’nin dekanlığının ardından başlayan dönemde Mülkiye büyük baskılarla karşı karşıya geldi. Gezi olaylarının hemen arkasından başladı bu süreç. Serpil Sancar’ın eğilim yoklamasıyla dekan olması ve istifası sonrası Kadir Gürdal’ın seçilmeden atanmayı kabul etmesinin ardından Mülkiye’nin bir geleneğine ara verilmiş oldu. Gürdal, SBF dekanı olarak hak ettiği özerkliği elde edemedi. Rektör Erkan İbiş’in üniversite üzerinde kurduğu, ‘rektörün emirleri dışında hiçbir şey yapılamaz’ ilkesini fakültemizde de gerçekleştirdi. 2016’da onlarca öğretim üyesine soruşturma açıldı, fakültemiz onlarca kere öğrencilerimizi ne yazık ki zor durumda bırakan olaylar (polis müdahalesi, derslerin alınması, merkezlerin kapatılması) yaşandı. Her koşulda üniversite özerkliğine zarar veren, eleştirel bilim yapılmasına engel olan süreçler yaşandı.

Tarihe hakaret

-Mülkiye’ye dışardan dekan atanması ihtimali konuşuluyor. Bu mümkün mü?

Dekanlık seçimi fakültenin iç meselesidir ancak dışardan bir dekanın atanması bunu iç mesele olmaktan çıkartır. Dışardan bir dekan, Mülkiye’de fakülteyi yönetecek bir profesörün olmadığını söylemek demektir. Bu Mülkiye’nin tarihine kültürüne hakarettir. Mülkiye dışından bir dekanın fakülteyi yönetmesi mümkün değil ve bu hem üniversite yönetimi, hem de fakülte açısından idare edilebilecek bir durum olmaktan çıkar.

Mülkiye’de gözyaşı var

-Eski yönetimlerden sizi farklı kılan nedir?

Biz buna ‘bakış farkı’ diyoruz. Eski başkanımız Erdal Eren hep vurgular, ‘Mülkiye camiasının ortak değerleri vardır. Fakat bakış farkları vardır’ diye. Bizim de ciddi bir bakış farkımız var. Genç bir kuşak olarak, çoğunluğu kadın olan bir grup ve kuşak olarak, bizim birliğimizin artık yenilenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu yenilenme fikrinin ülkemiz açısından da çok önemli olduğunu düşünüyoruz.

-Neden Mülkiye Marşı’nın bir bölümünü adınıza verdiniz?

Ey vatan gözyaşların dinsin, yetiştik çünkü biz’ sözü bizim sahiplendiğimiz ve marşımızdan aldığımız bir isim. Bu elbette genel bir tespitin parçası. Öncelikle bizim temel kaynağımız olan Mülkiye’de gözyaşı var. Bu gözyaşları sadece 7 Şubat’ta kitlesel bir ihraç süreci yaşandığında ortaya çıkmadı. Bu tarihten önce iki dalga daha ihraç olmuştu. İlk defa Mülkiye’de beş akademisyen Cebeci Kampusu’ndan yaka paça gözaltına alınmıştı. Fakültemize ait olan kıymetli derslerimiz enstitülere verilmişti; neredeyse bir lise müfredatı kıvamında. Akademik haklarını savunan, eleştirel fikirlerini kullanan öğretim üyelerine soruşturmalar açılmıştı. Ucu bucağı gelmeyen soruşturmalar SBF’de bir baskı aygıtı olarak kullanılmıştı. Ardından ihraçlar geldi. Fakültemiz çok ciddi bir kan kaybetti. Biz ‘Hiçbir Mülkiyeli’nin kendisini yalnız hissetmeyeceği bir örgüte sahip olacaksınız’ dedik.

Hukuku koruyacağız

-Mülkiyeliler uzun bir dönem devlet kadrolarında yer aldılar, ancak AKP döneminde bu süreç değişti. Neden Mülkiye’den vazgeçildi?

Mülkiye’de aktarılan değerler, Türkiye’nin anayasal rejime geçişinden itibaren Mülkiye’nin özünü oluşturan bir hukuk devleti ve demokratikleşme. Bir devleti kişiselleştirmek, bir partiyi kaim kılmak isteyen iktidarlar, elbette Mülkiye değerlerinden hoşlanmazlar. Ancak Mülkiyelilerin fakültede aldıkları eleştirel bilim eğitimi sayesinde öğrendikleri değerler, sorgulama kapasitesi onları bir şekilde var kılıyor ve hep kılacak.

-Yeni ve genç yönetiminiz ne vaat ediyor?

Hem Mülkiyeliler Birliği’nin yenilenmeye hem de siyasal, toplumsal atmosferimizin taze fikre ve görüşlere ihtiyacı var. Bu dönem için söylenmesi gereken yeni bir şey söylüyoruz, o da: ‘Değiştirebiliriz’. Bir değişim dönüşüm vaat ediyoruz ve buna mecburuz. Mülkiyeliler Birliği de bir hayatta kalma ve yenilenme yeri olmalı. Mülkiye’nin gelenekleri ve değerleri, ilkeleri bir nostaji olarak görülmemeli. 12 Eylül sonrasında efsane dekanlarımızdan olan Cevat Geray, 1402’liklerden (ihraçlardan) olarak Mülkiyeliler Birliği başkanı olmuştur. O dönemlerde Mülkiye’nin kendisi 12 Eylül rejimine karşı hakların ve hukukun meşru zeminde en güçlü şekilde savunulduğu yerdi. Biz de üyelerimizin hukukunu ve fakültemizin özgünlüğünü korumaya çalışacağız. Hazırlayacağımız raporlar ve kuracağımız bilim merkezleri ile Türkiye kamuoyunu bilgilendireceğiz.

OHAL sınırı aştı

-OHAL’e ilişkin değerlendirmeleriniz neler?

OHAL Türkiye’de bizim anayasamızda çizilen sınırların ötesine çıkmış bir istisnai durum. Bütün hukuk düzenimizin OHAL KHK’leri ile yeniden yapılandırılmaya çalışıldığını görüyoruz. En büyük sıkıntı da bu. Anayasa’nın neredeyse herhangi bir yasa gibi algılandığı, anayasasızlaştırma noktasına gelindi. Aslında anayasanın olmadığı bir hal anlamına geliyor. Bu da bütün temel hak ve özgürlüklerimizin ortadan kalması gibi çok ciddi bir meseleye yol açıyor. Nereye kadar devam edeceği bir belirsizliğe dönüşmüş durumda. Türkiye böyle bir öngörülmezlik içinde. Hukuk devletinin en temel ilkesi öngörülebirlilik ilkesidir. Hukuk devleti, cumhuriyetimizin en büyük kazanımlarından biridir ve bunu savunmak gerekir.

  • Türkiye’nin hukuk devletine dönmeye, hukukunu yeniden inşa etmeye, temel hak ve özgürlüklerin yeniden güvence altına alınmasına ihtiyacı var.
    ======================================

Dostlar,

Yazı uzun, biz kısa tutalım.. Bizim de üyesi olmakla övünç duyduğumuz, ülkemizin seçkin – saygın kurumlarından Mülkiyeliler Birliği‘nin seçimleri 25.03.2018’de yapıldı.
Yönetim yenilendi (46. genel kurul)
12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 askeri darbelerini yaşadık.
Ancak 15 Temmuz 2016 sivil darbesi, ikisinden de beter. Hatta 2’sinin toplamından da!
Salt Türkiye’de değili dünyada görülmeyen davranışlar ve sözler görüyor, duyuyoruz.

Partili Cumhurbaşkanı, karşıt görüşlü yurttaşlara “biletinizi alalım gidin..” diyebiliyor!

Bu söz artık tüm sigortaların attığı andır. Yangın riski demektir!

Aynı kişi, “… patlayın, çatlayın, Atatürk Kültür Merkezini yıktık işte..” de diyebilmektedir.
Bu da sağduyunun tüm sigortalarının devre dışı kaldığı – bırakıldığı bir duruma denk düşüyor.
Boğaziçi Üniv. öğrencilerine “..okuma hakkı tanımayacağız…” söylemi sağlıklı sayılamaz.
Örnekler ne yazık ki çok sayıda ve nitelik – içerik olarak birbirinden ürkünç (vahim).
SBF – Mülkiye’ye yapılanlar tüm zamanları geçti. Türkiye’nin en köklü kurumlarından, yurtdışında da marka bir kuruma nasıl kıyılabilir??

Tıbbiye (1827) – Harbiye (1834)- Mülkiye (1859) Türkiye modernleşmesinin sacayağıdır. Ülkemizin bekası açısından bu 3’lü yapıya sahip olmak eşsiz bir şans ve güvencedir.
Değerini bilmek ve gözbebeği gibi sakınmak gerekir.. Yetmez; geliştirmek – güçlendirmek!

Önceki Erdal Eren yönetimine teşekkür ediyor, yeni seçilen Dinçer Demirkent başkanlığındaki arkadaşlarımıza içten başarılar diliyoruz. Bakış açıları farklı olabilir ama hedef ortaktır; onlar Mülkiye‘nin kadim gelenekleri ve Türkiye modernleşmesindeki vazgeçilmez işlevidir (misyonu). Elbirliği ve işbirliği içinde direnecek ve çalışacağız..

  • Bu “çok zor” hukuksuz dönem de geride kalacak ve ülkemiz – insanımız ANADOLU RÖNESANSI‘nı tamamlayarak, Büyük ATATÜRK‘ümüzün gösterdiği şaşmaz hedef doğrultusunda çağdaş uygarlık düzeyinin de üstüne çıkacaktır.

Sevgi ve saygı ile. 03 Nisan 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Not                                              :

Değerli Mülkiyeliler,

25 Mart 2018 tarihinde gerçekleştirilen 46. Olağan Genel Kurulumuzda seçilen Mülkiyeliler Birliği Yönetimi olarak, 4 Nisan 2018 Çarşamba günü 11.00’da gerçekleştireceğimiz Anıtkabir ziyaretine tüm Mülkiyelileri davet ediyoruz. Saat 10.30’da Aslanlı Yolda buluşulacaktır.

Saygılarımızla,
Mülkiyeliler Birliği Yönetim Kurulu
————————————–
Not:
04 Nisan 2018 günü Anıtkabir ziyaretine katıldık..

 

 

 

 

 

 

 

Doğan Kuban: Umutsuzluk Yakışmaz

Doğan Kuban: Umutsuzluk Yakışmaz

Orhan Bursalı
obursali@cumhuriyet.com.tr
Cumhuriyet, 01.04.2018

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Kırmızı Kedi, “Cumhuriyet Bilgeleri” başlığı altındaki serisinin ilk kitabını Doğan Kuban Hoca’nın yazılarına ayırdı: İflah olmaz iyimser bir bilge olan Kuban Hoca’nın kitabının adı: Umutsuzluk Yakışmaz.
Önce kitabın başlığının çağrıştırdıklarının peşinden gidelim: Doğan Hoca’nın bir umut insanı olduğunu bilirim. Türkiye, Osmanlı ve Rönesans tarihine, Türkiye’nin kuruluşuna ve yarattıklarına ve geleceğe yaklaşımı, derin analizleri hep umut taşır. Kuban, tarihin üzerinden adeta koşar adımlarla geçer, dönemleri birbirine bağlar ve vardığı sonuçların hakikatin bir parçası olmasına ve yeni geleceğin kurulmasında basamaklar oluşturmasına çaba gösterir ve hepimizin önüne ödevler koyar.

Toplumların yönü nereye? 
Kitabın adı Karamsarlığa Yer Yok da olabilirdi. Hocanın bu umudunun kaynağı, tarihe geniş zaman dilimlerinden bakışıdır. Geçmiş gerçekten geriye değil ileriye, kötüye değil daha iyiye, kötümserliğin yoğunlaştığı zamanlarda birden iyimserliğin çiçek açtığı zamanlara doğru ilerler.
“Geçmiş daha iyiydi” sözü bazen özlemle dile getirilir ama gerçekten geçmiş daha iyi miydi ve neye göre, hangi açıdan, yaşamın hangi kalemine göre? Toplumların ve insanlığın gerilediğini mi söyleyeceğiz yoksa ilerlediğini mi… Her ne denli insanlık çok temel sorunlarına henüz kalıcı çözümler ortaya koyamamışsa da ve geleceğin meşalesi gürül gürül yanıyor olmasa da, geleceğe yaklaşımımızın iyimser olmasından vazgeçebilir miyiz?

İyilik ve kötülük birlikte var
İyilik ve kötülük iç içedir. İnsanlığın çabası iyiliğin hep üstün geleceği, ağırlıkta olduğu bir yaşam varlığını hedefler. Felsefe de iyiyi, güzeli, hakikati arayış içindedir. Öyle midir gerçekten, yoksa salt umudu koruma düşüncesinin dışavurumu mudur? Umut, yaşamın, daha iyiyi arayışın ve güzelliğin adıdır. Bundan vazgeçmemiz mümkün mü?
Yitirdiğimiz eleştirel düşünen aydınlarımızdan Ahmet Cemal, Kuban’ın yazıları için “Türkiye’nin yakın kültür tarihinin ender rastlanır bir saydamlıkta çözümlemesidir.” diyordu; “Tarihimizin gerektiğinde en uzak köklerine kadar uzanan bu çözümleme, bütünüyle eleştirel düşünce temeli üzerinde yükselmiştir.”
Kuban’ın haftalık yazıları, önce Cumhuriyet Bilim ve Teknik’de, iki yıldır da Herkese Bilim Teknoloji’de büyük bir merakla okunuyor ve toplumda derhal binlerce paylaşıma konu oluyor. İki Bilge konferanslarının meraklıları tanıktır: Yaşadığımız kötücül siyasi ve toplumsal durumlar karşısında yükselen “Eyvah!” söylemlerine karşı, Doğan Kuban bilgece umudu yeşertmiştir ve çağdaş yaşamı belirleyen ögelerin herkesi birleştireceğini ve kimsenin bunun dışında kalamayacağını söylemiştir.

Umut, yaşamın adıdır 
Kötülükler, önünde sonunda hep yıkılmıştır, bunun nedeni belki de, insanlığın akış yönü iyilikten yana olduğu içindir.
Bu akışın, yazgısal bir yaklaşımda bulunursak büyük bir bilgelik içerdiğini söyleyebiliriz. Yani, tek tek bireylerin düşüncesinden bağımsız, uzun erimde iyiliğe koşan, umudu içselleştirmiş bir bütünsel insaniliğin varlığını belki düşünmeliyiz… Çünkü yıkıntılar arasından toplumların dünyası her zaman yeniden kurulur.
Belki insanlığın geçmiş yaşamından yeterince ders alamadığından veya kötülüğün geçici egemenliğini engelleyemediğinden, sistemde bir yanlışlıktan bahsetmeliyiz.
Umutsuzluk Yakışmaz kitabının konuları ve içerdiği düşünceler üzerine iz sürüyorum kaçıncı kez. Toplum, Çağdaşlık, Kültür, Düşünce, İslam, Kent, Kaos, Cumhuriyet başlıkları altında toplanmış 58 yazının her biri, bir Rönesans insanının eleştirel süzgecinin nasıl çalıştığının ders dolu örnekleridir. Kimi kez cehaleti ele alır yerden yere vurur, kimi kez de kurtuluşun yolu olarak halkın aydınlatılmasını önerir.
Ben ise halkın yüz binlerce öncü kadrosunun adanmışlığıyla toplumun değişebileceğini düşünürüm.
Umutsuzluk dağıtır, bireyi içine kapatır, onun tüm ilişkilerini kopartır ve salgın hastalık gibi yayılmasını sağlar. Kötülüğün sürmesine yarar.
Oysa düşünceye, insana, aydına Umutsuzluk Yakışmaz, hiç mi hiç!
Kuban kitabıyla hepimizi her şeyi yeniden düşünmeye çağırıyor.
=========================================
Dostlar,

Gecenin 04:23’ünde dostumuz sevgili Orhan Bursalı’ya da, bu nefis kitabı yazan hocamız bilge insan Doğan Kuban’a da selam olsun.. Alıp okuyacağız hızla..

Biz de Kuban hoca ve Bursalı gibi iyimseriz..;

Batı emperyalizminin ve yerli maşalarının sömürgeleştirmek istedikleri halkların öncelikle UMUDUNA SALDIRDIĞINI düşünüyoruz. En stratejik hedef budur.. Sömürgelerde UMUT KIRILMALIDIR öncelikle ve hızla.. Gerisi çorap söküğü gibi gelecektir..

Dolayısıyla, sömürgelerde – sömürgeleştirilmek istenen coğrafyalarda ve de post-modern sömürü dizgesinde AYDINA YARAŞAN, umudunu asla ver-me-mek-tir!

  • Umut, direnenlerin en büyük ve etkili silahıdır. O kale “düşmediği” sürece sömürgenlere geçit yoktur..

Savaş bu eksende yürütülür hep..

ODTÜ Felsefe bölümünden Prof. Ahmet İNAM hocamızın da enfes bir kitabı var :

  • UMUTSUZLUK AHLAKSIZLIKTIR!Bu da okunmalı..
    İnsanlık onuru, geç de – güç de olsa hep ama kazanıyor, kazandı ve kazanacak!Mustafa Kemal ATATÜRK‘ten yaklaşık 100 yıl sonra, tuhaf – ilginç bir döngüsellikle gene kuşatmadayız içeriden – dışarıdan; ancak diyalektik bir zorunluk ki; gene biz = AYDINLANMA kazanacağız..

    İnsanlık onurunun bitmeyen enerjisiyle savaşıma devam :

  • Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacak..

    Gazi’ye vefa borcumuz, çağcıl Rönesans işlevimiz – yükümümüz bu, 21. yy. şafağında; Türkiye’de, kadim Anadolu’da..

    Kolay gele!

    Sevgi ve saygı ile. 02 Nisan 2018, Ankara

    Dr. Ahmet SALTIK
    Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
    www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

AİLE PLANLAMASI DANIŞMANLIĞI

Sevgili Ankara Üniv. Eczacılık Fak. 4. Sınıf Öğrencilerimiz;

2017-18 ders yılı yaz döneminde sizlerle haftada 1 saat olmak üzere Aile Planlaması dersini yürütmekteyiz. 7 Nisan 2018 günü saat 11:00’de yapılacak arasınav öncesi işlediğimiz konuların yansılarını sitemizde sizlere pdf olarak sunuyoruz. 2 konuyu daha önce yayınlamıştık;
erişkeleri aşağıda :

Dunya’da_ve_Turkiye’de_Aile_ve_Nufus_Planlamasi 

İkinci olarak ORAL KONTRASEPTİFLER konusunu sunduk. Bu dosyada arasınav için
ilk 22 yansıdan sorumlusunuz, kalan 22 yansıyı arasınav sonrasında işleyeceğiz.

Üzerinde tıklayarak 45 yansıdan oluşan bu dosyayı (1,7 MB) indirebilirsiniz :

Oral_kontraseptifler

3. konu olarak AİLE PLANLAMASI DANIŞMANLIĞI konusunun yansılarını aşağıdaki erişkeden çağırabilirsiniz (27 yansı, 0.8 MB) :

AILE_PLANLAMASI_DANISMANLIGI

İşleyeceğimiz öbür derslerin yansılarını da sitemizde paylaşacağız; izlemelisiniz.

Bu yansılardan Ankara Üniv. Tıp Fak. öğrencilerimiz ve değerli Sitemiz okurları da yararlanabilir.

Arasınavda başarılar dilerim..
4 yanlışın 1 doğruyu götüreceğini unutmadan,
ezberlemeden, anlayarak çalışınız ve derste tuttuğunuz notlarla birlikte okuyunuz.

Sevgi ve saygı ile. 02 Nisan 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

DÜNYADA ve TÜRKİYE’de NÜFUS ve AİLE PLANLAMASI

Sevgili Ankara Üniv. Eczacılık Fak. 4. Sınıf Öğrencilerimiz;

2017-18 ders yılı yaz döneminde sizlerle haftada 1 saat olmak üzere Aile Planlaması dersini yürütmekteyiz.

7 Nisan 2018 günü saat 11:00’de yapılacak arasınav öncesi işlediğimiz konuların yansılarını sitemizde sizlere pdf olarak sunacağız. İlkinin konusu ve başlığı aşağıda. Üzerinde tıklayarak 170 yansıdan oluşan bu kapsamlı dosyayı (4 MB) indirebilirsiniz. İşlediğimiz öbür derslerin yansılarını da izleyen saatlerde bu akşam – gece (1 Nisan 2018) sitemizde bulacaksınız.

Bu yansılardan Ankara Üniv. Tıp Fak. öğrencilerimiz ve değerli Sitemiz okurları da yararlanabilir.

Arasınavda başarılar dilerim..
4 yanlışın 1 doğruyu götüreceğini unutmadan,
ezberlemeden, anlayarak çalışınız ve derste tuttuğunuz notlarla birlikte okuyunuz.

Sevgi ve saygı ile. 01 Nisan 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

Terörü himaye eden ülkelere nasıl cevap verilmeli?

Terörü himaye eden ülkelere nasıl cevap verilmeli?

Onur Öymen

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)
Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un bir PYD Heyetini kabul ettiği ve onlara destek ve yardım vaat ettiği yolunda Türk ve Fransız basınında yer alan haberler ülkemizde haklı tepkilere yol açtı.
Ne yazık ki, Amerika gibi Fransa’nın da geçmişte terör örgütlerine hoşgörü gösterdiğinin ve onları himaye ettiğinin örnekleri az değildir. Fransa uzun süredir Ermeni teröristlere hoşgörü gösteriyor ve sözde Ermeni soykırım iddialarını destekleyecek adımlar atıyor, Türk milletini rencide edecek anıtların açılışına bakan düzeyinde katılıyordu. Paris Büyükelçimiz Hasan Esat Işık Fransa’nın bu tutumunu protesto ederek güçlü bir tepki göstermiş, görevinden ayrılmış ve Ankara’ya dönmüştü.
Teröristler Fransız hükümetinin gösterdiği hoşgörü ve Fransız basının verdiği destekten de cesaret alarak Paris Büyükjeçimiz İsmail Erez’i katletmişler ve başka diplomatlarımızı da öldürmüş veya yaralamışlardı.
Fransa’nın bu olumsuz tavrının sürdüğü bir dönemde Fransızlar Türkiye’ye cazip bir proje sundular. Dışişleri Bakanı Vahit Halefoğlu’nu ziyaret ederek Akkuyu’da yapılacak nükleer santral projesi için bir öneri getirdiler. Santralın yapımında en son teknolojiyi kullanacaklar, uygun şartlarla kredi vereceklerdi. Çok uzun bir ödemesiz süre olacak, krediler çok uygun aralıklarla ödenecekti. Bu teklifi getirenlere Vahit Halefoğlu şunları söyledi:
* “Bu projeyi getirdiğiniz için teşekkür ederim, fakat siz bu odadan çıkınca ben bu projeyi şurada görmüş olduğunuz çöp sepetine atacağım. Siz Ermeni teröristlerine kol kanat gerdiğiniz sürece biz size hiçbir proje vermeyeceğiz. Ben bu teklifinizi Bakanlar Kuruluna bile götürmem.”
Bu olaydan iki hafta sonra Fransa Cumhurbaşkanı Mitterrand, Galatasaray’ın eski hocalarından Etienne Manaque’ı Türkiye’ye gönderdi. Manaque, Mitterrand adına şu mesajı getirdi:
* “Biz bu konuda gerçekten hatalı bir politika izlediğimizi anlıyoruz. Bundan sonra daha dikkatli olacağız. Hiçbir Türk diplomatı Fransa’da bu teröristlerin saldırısına uğramayacak ve Fransa’da hiç kimse teröre arka çıkmayacaktır.”
Halefoğlu kendine saygısı olan bir devlet adamının yapması gerekeni yapmıştı. Bu projeyi reddederek bir mesaj vermişti. Fransa’nın gönderdiği mesaj da bu konudaki hatalarını kavradıklarını gösteriyordu. Gerçekten ondan sonra, Fransa’nın bu konuda daha dikkatli davrandığını gördük. (Zor Rota, s. 155)
Büyük devletlerin teröre destek verdiklerinin örnekleri az değildir. Onları bundan caydıracak yöntem, Halefoğlu’nun yaptığı gibi gerektiğinde o ülkelerin ekonomik menfaatlerine zarar verecek adımlar atmaya hazır olduğumuzu göstermektir.
Saygılar, sevgiler. 30.03.2018
==================================================
Dostlar,

Batı’nın geleneksel ikiyüzlülüğü sürüyor..
Erdoğan da telefonda Macron’ “yüksek frekansta” yanıt vermiş!?
“Frekans”, “sıklık” anlamında olup yanlış sözcük burada.. Yüksek olan (?) Erdoğan’ın sözlerinin şiddeti..

Öte yandan AB ile ilişkiler bakımından da AKP = Erdoğan bir yandan AB’ye üye olma isteğinde oldukları izlenimini kamuoyuna verirken bir yandan da kesip atsalar da kurtulsak.. özleminde. Ne yazık ki 2 yan da içtenlikli değil..

Birkaç ay önce, Fransa’dan uçak alımı ile ilgili 11 milyar dolara varan bir tür politik rüşvet olan ihaleyi anımsıyoruz acı acı… (Bkz. https://www.haberler.com/thy-airbus-tan-25-adetlik-ucak-alimi-icin-10421156-haberi/, 05.01.2018)

Erdoğan korkarız bu olayda da aldatıldı!?
Üstelik daha 40 yaşına bile varmayan, Tayyip beyin evladı yerindeki Fransa Cumhurbaşkanı E. Macron tarafından!?
Yorulduk – bıktık Erdoğan’ın aldanma – aldatılma haberlerinden.. Ya kendisi ne alemde??

Sevgi ve saygı ile. 01 Nisan 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Robotlar, işgücünün değişen niteliği ve bilgi sermayesi

Robotlar, işgücünün değişen niteliği ve
bilgi sermayesi

Erinç Yeldan
Cumhuriyet, 28 Mart 2018
(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)
Dünyamızda sanayi sektörlerinde kurulu robot sayısı, 2015 itibarıyla, 1 milyon 600 bini aştı. Bu yüzyılın başına değin bir yılda kurulan robot tesisi adedi 50 bin dolayında idi. 2010’lu yıllarda bu rakam yılda 250 bini aşmakta.

Birleşmiş Milletler UNCTAD verilerinden derlediğimiz aşağıdaki tablo bu temponun ülke ekonomileri bazında dağılımını sergiliyor. UNCTAD verilerine göre, 2015 itibarıyla, toplam 1.6 milyon robot stokunun yaklaşık üçte ikisi “gelişmiş ülkelerde kurulu. Burada Japonya ve ABD başı çekiyor. “Gelişmekte olan ülkeler” grubunda Asya ülkeleri hemen hemen bu grubun rakipsiz tek lideri. Çin Halk Cumhuriyeti’nin toplam robot stoku içindeki payı %15; ancak yeni kurulan robotların %27’si bu ülkede gerçekleştirilmekte. Bu performansı ile Çin dünyada yeni robot kurulumunda başı çekiyor. Japonya %14 ve ABD %11’lik oranlarıyla Çin’i izliyorlar.

[Haber görseli]

UNCTAD verileri kurulu robotların işgücünün niteliğini de nasıl değiştirmekte olduğunu gösteriyor. Buna göre, sanayide istihdam edilen her on bin işçi başına düşen kurulu robot sayısında 370 adet ile Kore dünya lideri. Bunu 320 robot ile Japonya ve 170 ile İsveç izliyor. Türkiye’de sanayide çalışan on bin işçi başına düşen robot sayısı 18. 
Robotların sanayi sektöründe giderek öncelikle vasıfsız (AS: niteliksiz), sonra da vasıflı (AS: nitelikli) işgücünün yerini almaya başlaması, “işin” niteliğini de değiştirmekte. İşgücünün vasıfsız işlerden çıkarak giderek tasarıma, inovasyona ve araştırma-geliştirme yoğun bilgi teknolojilerine yönelmesi kaçınılmaz bir süreç olarak karşımıza çıkıyor. 

Türkiye için kısa bir not: Türkiye son on yıl boyunca her yıl milli gelirinin yaklaşık %14’ünü konut inşaatına ayırmakta. Bu rakam, on yıllık birikimli toplamda 1 trilyon dolarlık inşaat yatırımı demek. Bilgi sermayesine dayalı sanayileşme hamlesi (AS: atılımı) için umut vaat eden bir strateji değil.
================================================
Dostlar,

Sn. Prof. Dr. Erinç Yeldan her zamanki gibi düşündürücü – öğretici ve yol gösterici bir makale daha kaleme almış.. Hem de oldukça kısa. 

Giderek üretimde insanın ve onun kas gücünün yerini robotlar almakta. Üstelik ANDROİD adı verilen yapay zeka ile donatılmış sistemler. Popüler bilim – teknoloji alanı Mekatronik.

Sayısız gerekçelere 1 ek daha…  Nüfus artışı neye yarayacak??
Ordu’da “Er” in bile “uzman” olanı yetiştirilirken..
Türkiye ve gelişmekte olan ülkeler aklını başına almalı;

  • HER AİLEYE 1 ÇOCUK ilkesi hemen yaşama geçirilmelidir. 

Toplumun yaşlanmasından da korkulmamalıdır. Uzun, giderek daha uzun yaşamak temel hedeflerden biri değil mi? Ortalama yaşam epey uzatılmadı mı? Emeklilik yaşı en az 65 olmadı mı? Aile hekimleri 72, öğretim üyeler, 75 yaşına dek çalışabiliyor.. Dünya Sağlık Örgütü’nün yaşlılık sınırını 75’e çekmesinin üzerinden uzun yıllar geçti.. Günümüz toplumu, Antik Yunan dönemi insanının 2,5 katı süre yaşıyor!

Yaşlılar” artık kas gücü ile üretmiyor; büyük bir toplumsal sermaye olarak yılların birikimleri, deneyimleri ile üretiyor.. 76 yaşına dek üreten dahi fizikçi Stephan Hawkings gibi örneğin. Gelişen robot teknolojileri onların yaşımını daha da kolaylaştıracak ve üretkenliklerini artıracak..

Üstelik 21. yy’ın gereklerine uygun yetiştirilmeyen genç kuşaklar yaşama ne katabilir ki?
Ağır – yoğun – zorunlu – ezberci Sünni mezhebi öğretisini din diye dayatarak nereye varılabilir?

Sevgi ve saygı ile. 31 Mart 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Suriye ordusu Doğu Guta’da zaferi ilan etti

Suriye ordusu Doğu Guta’da zaferi ilan etti

AYDINLIK, 31.3.2018 19:36
https://www.aydinlik.com.tr/suriye-ordusu-dogu-guta-da-zaferi-ilan-etti-dunya-mart-2018-1 

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Suriye Silahlı Kuvvetleri komuta merkezi, ordunun Doğu Guta’daki tüm yerleşim birimlerini terör yanlılarından kurtardığını açıkladı. Suriye Silahlı Kuvvetleri komuta merkezinden yapılan açıklamada, Suriye hükümet ordusunun müttefik güçlerin desteğiyle Şam’a çok yakın bir konumda olan Doğu Guta bölgesindeki tüm kentleri ve yerleşimleri terör yanlılarından kurtardığı belirtildi.

Açıklama metninde, “Dost ve müttefik kuvvetlerle işbirliği halinde silahlı kuvvetlerimiz tarafından titizlikle planlanan ve uygulanan bir dizi çatışmanın ardından Şam dolaylarında yer alan Doğu Guta bölgesindeki tüm kent ve yerleşimlerin kontrolü geri alındı.” ifadelerine yer verildi. Açıklamada, operasyonlarda aralarında belirgin tehlikeli isimlerin bulunduğu yüzlerce teröristin öldürüldüğünü, karargahları, siperleri ve ekipmanlarının (AS: donanımlarının)  da imha edildiğini kaydedildi. Suriye ordusu, teröristlerin Şam ve kırsalında sivil yerleşim alanlarını hedef almada kullandıkları havan topları, roket ve füzeleri imal ettikleri atölyelerin imha edildiğini ifade etti.

Bölgede teröristlerin son karargahı Duma kenti ve sivil halkı kurtarma amacıyla ordu birliklerini kent dolayında teröristlere karşı operasyonlarını başarıyla sürdürdüklerini vurguladı.

ŞAM’IN ANA OTOBANI 7 YIL SONRA İLK KEZ AÇILDI

Metinde ayrıca Suriye hükümet güçlerinin başkent Şam’ı ülkenin ana eyaletleriyle bağlayan ana otobanı 7 yıl sonra ilk kez açtıkları ifade edildi. Açıklamada, “Bu başarı (Doğu Guta’nın kurtarılması) Şam ile orta ve kuzey bölgeleri, kıyı bölgeleri ve çöl üzerinden Irak sınırına kadar olan bölgelerin arasındaki ana otoyolların açılmasını sağladı.” dendi.

150 BİNDEN FAZLA SİVİL GÜVENLİ BÖLGELERE GEÇTİ

Suriye Arap Haber Ajansı’nda (SANA) yer alan haberde Doğu Guta’nın Cobar, Ayn Terma, Zemelke ve Irbin bölgelerinden bugün aralarında 497 teröristin bulunduğu 1706 kişiyi taşıyan 38 otobüsün İdlib’e gönderildiğini belirtti. Suriye ordusuna bağlı askeri bir kaynak, ordunun Doğu Guta’da yıllardır teröristlerin silah zoruyla tutup canlı kalkan olarak kullandıkları sivillerin tahliyesi (AS: boşaltılması) amacıyla 27 Şubat tarihinden itibaren (AS: bu yana) açtığı insani koridorlar üzerinden şu ana dek 150 binden çok sivilin tahliye edilip geçici ikamet (AS: yerleşim) merkezlerine aktarıldıklarını belirtti.
=======================================
Dostlar,

DOĞU GUTA’da
EMPERYALİST CEPHE YENİLDİ!

Çok sevindirici bir gelişme..

Batı emperyalizmi ve ülkemizde bu çevrelerin borazanlığını yapan medya, aylardır Doğu Guta’da (Eastern Guta) Suriye’nin soykırım yaptığını, kimyasal silah kullandığını…. inanılmaz bir yaygara düzeyinde ve kara propaganda olarak sürdürüyordu. Bu çevreler Suriye’nin uluslararası hukukta meşru, BM’ye üye “Suriye Devleti” yerine “Suriye rejimi”, Türkiye’den yandaş ağız ve kaynaklar ise daha da ileri giderek, meşru Suriye Devletini tanımazcasına salt “rejim” sözcüğünü kullanıyordu. “Rejim” (!), Doğu Guta’yı sürekli bombalıyor, kimyasal silah bile kullanıyor, her gün onlarca, kimi günler yüzlerce insanı öldürerek insanlık suçu işliyordu!

Oysa başta ABD olmak üzere uyduları, Suriye’de iç savaş çıkarmışlardı Mart 2011’de ve her türlü aracı kullanarak iç savaşı kışkırtmaktaydılar. Doğu Guta’da, başkent Şam’ın burnunun dibine dek sokulmuşlardı. Silahlı çapulculara – çetelere Batı emperyalizmi her tür silah ve lojistik desteği cömertçe ve yıllardır sağlamaktaydı.

Şam’ın – Başkan Esad‘ın yaptığı, hem ulusal hem de uluslararası hukuk katında meşru savunmadır. En az, Türkiye’nin, güvenliği için sınırları ötesinde Afrin‘de yaptığı operasyon ölçüsünde uluslararası hukuka uygun ve meşrudur. Tıpkı Fırat Kalkanı operasyonu ve ülkemizin doğu – güneydoğusunda PKK’ya karşı yürütülen Hendek operasyonu denli yasal ve Suriye devletinin beka refleksidir.

Dileğimiz Batı emperyalizminin kanlı ellerinin bölgeden hızla çekilmesidir.

Bunun için bölge ülkelerinin kararlı biçimde ortak davranması gerekir. Rusya, İran, Azerbaycan, Ürdün, Lübnan, uzaklardan Çin ve elbette Türkiye.. Ancak Türkiye başlangıçta Batı emperyalizmi ile ortak davrandı ne acı ve ne utandırıcı ki! İran ve Rusya’nın sabırlı – olgun – tutarlı politikaları ile ancak AKP = RTE acı gerçekleri yıllar sonra gördü ve 180 derece rota değiştirdi. Erdoğan gene kandırılmıştı!?

Artık Suriye devletinin meşru hükümeti ile resmi işbirliği kurma zamanı gelmiş ve geçmektedir. Türkiye, ÖSO (Özgür Suriye Ordusu) denilen çapulcularla sınır ötesi operasyon yapmak yerine, bu güvenliğin sağlanması için meşru Esad yönetimiyle ilişki kurmalıdır. Türkiye Afrin’de sonsuza dek kalacak değildir. Geri çekildiğinde bölgede güvenlik kaçınılmaz biçimde Suriye hükümetince sağlanacaktır. Daha şimdiden Suriye hükümeti birkaç kez Türkiye’nin Afrin’den çekilmesini istemiş, BM’ye başvurmuş ve lehine kararlar sağlamıştır. Türkiye gerekiyorsa teknik desteği Suriye hükümetine vermelidir.

Kaldı ki, Suriye’nin açıklamasında “Suriye hükümet ordusunun müttefik güçlerin desteğiyle” ifadesi kullanılmaktadır. Gerçekte Türkiye’nin askeri – teknik hele hele istihbari desteğine hiç de / pek de gereksinimi yoktur Suriye’nin. Rusya, İran, Lübnan Hizbullahı… açık destek vermektedir. Irak hükümeti ile yapıldığı gibi, teröre karşı savaşım için (savaş değil mücadele!) yasal Suriye hükümeti ile resmi işbirliğine girilmelidir. Afrin sonrası benzeri operasyonlar ilgili ülkenin (Suriye ve Irak) işbirliği ile yürütülmelidir. Bunun tersine politikalar ülkemize her bakımdan çok pahalıya malolduğu gibi, giderimi (telafisi) olanaksız can yitiklerine, yaralanmalara (şehit ve gazilere) nedendir. Üstelik kalıcı da olmayabilir sağlanan güvenlik. Bunların vebali çok ağırdır.. Hele hele seçenek (alternatif) politikalar izlemek olanaklı iken.

AKP = Erdoğan‘ı, Suriye’ye ilişkin baştan sona ürkünç (vahim), mezhepçi… yanlışlarına artık bir son vermeye; hele hele bu tür ulusal konuları iç siyasete – seçime asla alet etmemeye ve de OHAL’i artık sündürmemeye çağırıyoruz.

Sevgi ve saygı ile. 31 Mart 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

 

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 28 Mart 2018

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 28 Mart 2018

TÜRK vatandaşı Naci BEŞTEPE

ADALET
Danıştay Başkanı Zerrin Güngör’ün kızı kurada Bingöl’ü çekti.
24 saat içinde Ankara’ya atandı.
1. Üst yargıda, üstünlerin adaleti işledi,
2. Ayakta alkışlayanlar tepki verebilir mi?..

BACIM
Turhal Şeker’in satılışını protesto eden türbanlı bacımı dövdüler.
Bacımın çocuğu yoktu, dövenler sarhoş ulusalcılar değildi, üstüne işemediler,
Reisi rahatsız etmediler…

ÖVGÜ
Trump, Suudi prense sattıklarını göstererek adamı “en iyi dostu” ilan etti.
Bizimkiler koşun, tren kaçıyor!…

TARAFSIZ
Kılıçdaroğlu, Abdullah Gül için, ”Cumhurbaşkanlığı dönemini takdir ediyorum, tarafsızdı” dedi.
Hem de ciddi!…

İLAHİ
AKP’li Kocaeli Belediyesi, İstiklal Marşı’nı ilahi gibi okuttu. İzleyiciler oturarak dinledi.
İmam ve cemaati…

 FETİH
Kırşehir Valisi emekli olduğu gün coştu. Kalpaklı, kılıçlı poz verdi. Musul’u, Kerkük’ü fethedeceğimizi söyledi.
Yürü Neco, kim tutar seni, Musul, Kerkük az gelir, Fethet Mekke-i Mükerreme’yi,
Sarayın bahçesine getir…

CAMİ
Cami duvarına da RTE afişi asıldı.
Eceli gelenler yapmıştır…

TARZ
“FETÖ borsası var” diyen Şamil Tayyar
için AKP, “ Siyaset tarzımızla bağlılığı yok” dedi.
Kol kırılır, yen içinde kalır, Partililer borsalara aralarında kalır…

ÖMÜR
AKP İzmir Milletvekili Necdet Kalkan, AKP sayesinde Türk insanının ömrünün 15 yılda 3.3 yıl arttığını, AKP’ye 15 yıl daha oy verilmesini istedi.
Ömrü uzatanın bilim dünyası çalışmaları olduğunu bilen biliyor,
Türk halkı AKP’nin sonunu görmek için ayak diriyor…

DON
İş adamı bağırıyor, ”Donumuza kadar ipotekliyiz”.
Çözüm sende; Oy verme, ipotekten kurtul, Oy ver, donundan kurtul…

DÖNME
Atatürk’e hakaret eden Şevki Yılmaz’a “Rize dönmesi” diyen Rıza ZELYUT berat etti.
Doğru yöne döneceksin…

LAMBA
Sivas’ta, temizlik işçisi alım sınavında “Lambayı kaç günde bir temizlersin?” diye sorulmuş. Öyle ampül vardır ki pislik işlemiştir, çöpe atmak en iyi temizliktir…

DEĞİŞİM
AKP’li Mehmet Metiner, ”İktidar hepimizi değiştirdi. Değişmedim diyen yalan söyler.. Güç insanı zehirler…Para insanı zehirler..”
Panzehir sandık…

PAŞA
Meral Akşener, ”Bunlar milleti İsmet Paşa’ya Fatiha okutacak hale getirdiler.”
“Akım” derken şaşırmış. Paşa’nın devlet adamlığını anlamamış…

DİN
Gnkur. Bşk. Akar, Afrin’le ilgili, “Vatan, millet, din ve bayrak uğruna hayatlarını seve seve feda eden kahraman şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyor, kendilerini minnetle yad ediyoruz.” dedi.
Cumhuriyet ordusu din savaşı, komutanı da imamlık yapmaz…

DÖNEM
Bekir Bozdağ, “Cumhuriyet döneminde yapılan tünelin toplamını tek bir hatta yapıyoruz.”
Cumhuriyet bitti, krallık dönemi başladı sanıyor…
===========================================

Dostlar,

Teşekkürler değerli Paşamız (E. Tümg.) Naci Beştepe’ye..
Umarız, 27 Mart’ta TBMM’de tiyatro gösterisine kadın sanatçıları çıkarmayan TBMM Başkanı İsmail Kahraman nam “yiğidimizin” efeliğini de yazacaktır..

İsmail bey derhal istifa etmeli ya da TBBM görevden almalıdır!
Tersi durumda Erdoğan dahil AKP ve MHP bu utandırıcı davranışa – suça ortaktır!

Sevgi ve saygı ile. 31 Mart 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net      profsaltik@gmail.com