Etiket arşivi: Prof. Dr. Halil Çivi

ATATÜRK’ÜN DİNE ve İSLAMA BAKIŞI NASILDI?

Prof. Dr. Halil ÇİVİ
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

İki gün sonra kendilerine Kurtuluş, Kuruluş, bağımsız ve özgür bir ülke, laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devleti olan bir Cumhuriyet ve bir dizi çağdaş devrimler borçlu olduğumuz ebedi önderimiz Atamızın Samsun’ ayak bastığı 104. yıl dönümü. Fakat ben bu kez, gençlerimizin sorularından yola çıkarak Devrimlerimizin az konuşulan ve doğru bilinmeyen bir başka önemli yönünü yazmak istiyorum.

Genç vatandaşlar, “Hocam , özellikle de dinbaz çevrelerde, Atatürk’ün dinle ilişkisi ve hatta din karşıtlığı konusunda birçok olumsuz söylenti, yazı ve görsel var. Atatürk’ ün dine ve özellikle de İslam dininine bakış açısı nasıldı?” diye soruyorlar.

Özetlemeye çalışalım.
Önce işin inanç ya da iman konusunu yanıtlayalım.

Hiç kimsenin elinde insanların dindarlık derecesini ya da dinsizliğini ölçen bir İmanometre – imanölçer aleti yoktur. İbadet, sakal, bıyık, giyim – kuşam gibi ritler salt bir dış görünüştür. İnsanların iç dünyalarını İnançlarını bilen, gören ve değerlendirecek olan yalnızca Allah’tır. Gerisi zan ve dedikodudan ibarettir. Ayrıca her insan inanç ya da inançsızlığının hesabını kullara değil, yalnızca Allaha verir. Gerisi zandır ve dedikodudur, Müslümana yakışmaz. Ayrıca İyi niyetten de yoksundur. Bu nedenle,

  • Atatürk’ün inancını sorgulamak hiç kimsenin hakkı ve haddi değildir.

Dindar bir vicdan, dürüst bir ahlak ve laik bir hukuk insanların inançlarını sorgulamaya fırsat vermez.

Atatürk’ün dine bakış açısını öğrenmenin en doğru yolu bu soruyu bizzat (doğrudan) Atatürk‘e sormaktır. Ancak kendisi bizlerden fiziksel olarak ayrıldığı için, bu sorunuzu Atatürk’ün Söylev ve Demeçlerine bakarak yanıtlamaya çalışayım. Atatürk’ün din ve İslamiyet hakkındaki fikir ve uygulamalarını Sayın Cihan Dura‘nın ATANAME kitabının 696 -98 sayfalarından birebir aktaracağım.

ATATÜRK DİYOR Kİ :(×)

“Ben dine, gerçek dine karşı olmadım. Aksine ona (dine) gerekli değeri verdim, onu vicdanlardaki kutsal yere yükselttim.

Ben İslam alanında da vukuf (derin bilgi) sahibiyim. Kur’anı, İslam tarihini iyi bilirim. Müslümanlığı çok dikkatle inceledim. Hazreti Peygamber’in yaşamını okudum. Dört ciltlik tarih hazırlanırken 4 Halife dönemini ben kaleme aldım. Benim bu yönüm dinci ve inkarcı yobazlar tarafından hep gizlenmiştir.

Gerçek din alimlerine saygı duydum, onlarda da saygı uyandırdım. Dine ve dindarlara yaşamımın hiçbir anında saygısız davranmadım. Mili Mücadelemizde de din alimlerinden büyük destek gördüm. Beni İslam’ın kurtarıcısı” olarak anıyorlardı.
” İslam’ın halaskâr (kurtarıcı) gazisi ünvanını vermişlerdi bana..

Dinde reformdu yapmak istediğim. İslam’ı cehaletin elinden alıp ehlinin eline vermek zamanı gelmiştir, dedim ve dinde yenileşmeyi, yeniden yapılanmayı gerçekleştirdim. Hurafe dinciliğini yıktım. Gerçek dine dönüşün ilk adımlarını attım.

İslam toplumunu nakilcilikten akılcılığa yöneltmek istedim.

Cağdaşlaşma yolunda ilk adımları atmasını sağladım. Dini hurafelerden (dinde olmayan ve dini bozan uydurmalardan), Arap-Acem (İran) kültüründen arındırmak, toplumu ve devleti dincilerin yönlendirmesini önlemek istedim.

İslam’ın, Allah ile aldatanlarca araç olarak kullanılmasına karşı çıktım. Müslümanla Tanrı arasındaki aracılığı kaldırmak, “Raaiyyeleşme” ye, sürüleşmeye, bundan beslenenlerin saltanatına son vermek istedim. Halkımı (ümmetten) millete dönüştürdüm. Yaptığım devrimlerle gerçek islamın özlemini gerçekleştirdim.

Benim arkadaşlarımla giriştiğim devrimin en hayırlı işlerden biri de halkımızın ne dediğini anlayarak ibadet etmesini, namaz kılmasını (Türkçe İbadet) sağlamak oldu. Türk Kur’an’ın arkasından koşuyordu. Fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde neler var bilmiyor ve bilmeden tapınıyordu….

Evet, ezanları gürül gürül, üstelik halkın anlayacağı dilde Türkçe okuttum.

  • Allah Türkçe bilir!

Böylece dilimiz Türkçeyi yükseklere, minarelere çıkardım. Ezanları yasaklayacak olanlar işgalcı Yunanlardı. Onları bu topraklardan kovarak, ezanların susmasını önledim.

Elmalılı Hamdi Yazır‘a Kur’an tefsirini yaptırdım. Ardından 2. büyük adımı attım. 12 ciltlik Buhari tercüme ve şerhini (açıklamasını) yaptırdım… <Diyanet İşleri Başkanlığını kurdurdum; din ve mezheplere ilgili ibadet ve yönetim işlerini düzenlesin diye, imanla ilgili fıkıh kuralları hakkında Müslüman yurttaşlara bilgi versin diye… (Diyanet İşleri Başkanlığı’nın) bir görevi de laikliği korumaktı. Zamanla tam tersi işler yaptı, o başka.

Müslüman Türk kadınının geleneksel (İslam öncesi Türk kültüründen gelen) haklarını ben yeniden tanıttım… Ben Türk kadınına, meslek sahibi olmanın, sanatın bilimin ve sosyal hayatın kapılarını açtım. O’nun (kadının) kendi rızası olmadan evlendirilmesini, dövülmesini, hor görülmesini yasalarla önledim. Bu düzenlemlerin hiçbiri İslam’a karşı, aykırı değildir.

  • Ben Türk İslam aydınlanmasının önünü açtım.

Müslüman Doğu; sadece inanmaktan, bilerek inanmaya, bilinçsiz dincilikten, bilinçli dindarlığa kanat açsın, benim öncülük ettiğim Aydınlanmaya borçludur.

İslam dünyası, taa Muaviye‘den beri, Kur’an’ın esas mesajının dışlandığı bir din yaşadı. Müslümanların esas sorunu İslam’ı yanlış anlamalarıydı. Ne var ki Müslüman, ne yanlış anlamaktan vazgeçti ne de yanlış İslamdan. Yüzyılların çıbanlaştırdığı bir dert bu. Çok ciddi bir neşter (bıçak) vurulmadan iyileşmezdi.
O neşteri ben vurdum ama değeri bilinmedi.”;
***
Evet, Atatürk bunları söylüyor.

Ben size kendi yorumlarımı değil, doğrudan Ulu Önderimiz Büyük Atatürk’ün yorumlarını sundum. Ancak O’nun dinler konusunda söylediklerinin hepsine hiç kuşkusuz kendi imzamı da atarım. Atatürk ne yapmış, hangi kararları almış ve hangi devrimleri yapmışsa o konularda tam ve derin bilgi sahibi olarak ve toplum yararı için yazmıştır. O’ nun aynı zamanda derin bir İslam din bilgini olduğunu hiç aklınıza getirmiş miydiniz?

Not: ayraç (…) içindeki yazılar benimdir.

  • HALKIMIZIN ve GENÇLERİMİZİN 19 MAYIS GENÇLİK ve SPOR BAYRAMININ 104. YILI KUTLU OLSUN!

(×) DURA, Cihan, ATANAME, Doğu Kitabevi, İstanbul, 2019, ss. 696-98.

KARAMSARLIĞA PAYDOS !!! DEMOKRASİYE SAHİP ÇIKMAK SİYASAL, HUKUKSAL ve AHLAKSAL ZORUNLULUK OLMUŞTUR

Prof. Dr. Halil ÇİVİ
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

Eğer demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletinde, özgürlük, adalet ve ekonomik refah (gönenç) içinde, hukukun üstünlüğü ve anayasa güvencesinde, kendi alt kimliğinle ve ötekileştirilmeden, sevgi, barış, huzur, kardeşlik duyguları, vatan, bayrak ve laik cumhuriyet sevgisi ile dolu olarak yaşamak ve yaşatmak istiyorsan:

  • KORKMA, UMUTSUZ OLMA VE DEMOKRATİK SİYASAL MÜCADELENDEN ASLA VAZGEÇME.
    2. TUR CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ İÇİN KENDİNE DÜŞENİ YAP. MUTLAKA SANDIĞA KOŞ VE MİLLET İTTİFAKINA OY VER.

Gerçek Atatürkçülerin, korkma, yılma, vazgeçme, sinme, siyasi mücadeleyi bırakma,  umutsuzluk, karamsarlık ve güvensizliğe düşme hakları yoktur.

Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi‘ni bir daha dikkatlice, doğru anlayarak tekrar ve tekrar okuyun. Muhtaç olduğun cesaret ve kuvveti kendi özünde, benliğinde ve vicdanında mutlaka bulacaksın.

Hiçbir yarışçı, yitirmek için yarışa girmez.
Tersine, gücünü ve aklını son limitine (sınırına) kadar (dek) kullanıp o yarışı kazanmaya çalışır.

Demokratik siyasal yarışlar da öyledir…
***
Bir anımsatma                               :

Türk-İslam sentezi demek, laikliğe aykırı olarak, Dini ırk ve miliyetçlik sosu ile soslayıp devlet yönetimine taşımak demek.

  • Cumhur ittifakı paydaşları Atatürk ve Cumhuriyet karşıtı olan karşı devrim ittifakıdır.

Eğitim sistemimiz akıl, bilim ve özgürlük yerine, ezberciliğe dayanan, a’dan z’ye dogmatikleştirilmiştir.

Öğrenciler papağan gibidir. Düşüneni cezalandıran, yalnızca dogmatik söylenenleri tekrarlayan  (yineleyen) robot bireyler makbul…

Bir anımsatma daha                             :

Türkiye’deki eğitim sistemi, Atatürkçülüğün, laik, demokratik ve sosyal hukuk devletini yerleştirmek ve pekiştirmek için devrimciliğin ideolojik aygıtı olmaktan çıktı.

Tamamıyla (tümüyle) karşı devrimlilerin dogmatik ideoloji aygıtına dönüştü…

Bunun son ve en etkin mimarları da Cumhur İttifakı‘nın bileşenleridir.

HZ. MUHAMMED’İN HZ. ALİ İLE İLGİLİ ÖNEMLİ SÖZLERİ (×)

Prof. Dr. Halil ÇİVİ
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

1- Dünyada ve ahrette Ali benim kardeşimdir.
2- Ali bendendir; ben O’ndanım.
3- Ya Ali! Sen bana Musa’nın kardeşi Harun kadar yakınsın. Musa Tur’a giderken kavmine kardeşi Harun’u vekil bıraktığı gibi ben de seni vekil bırakıyorum. Ancak Musa’dan sonra peygamberlik vardı. Benden sonra peygamberlik yoktur. Sen halife olacaksın.
4- Ali hatadan sıyrılma kapısıdır. O kapıdan giren Müslüman oldu. Kapının dışında kalan kâfir oldu.
5- Ya Ali, sen Müslümanların kalplerine Allah tarafından indirilen bir dayanaksın.
6- Ali benim vücuduma oranla başım kadar kiymetlidir.
7- Ali’yi seven, şüphe yok ki beni sevmiş olur. Beni seven Allah’ı sevmiş olur. Ali’ye düşman olan bana düşman olur, bana düşman olan ise hiç kuşkusuz Allah’a düşman olur.
8- Ali’nin dostu benim dostum, Ali’nin düşmanı da benim düşmanımdır.
9- Kim benim yaşamım gibi yaşamak benim gibi ölmek ve Rabbimin bana vaatte bulunduğu cennette kalmak isterse Talip oğlu Ali‘ye uysun.
10- Aliye sevgi arabozuculuktan kurtulmaktır.
11- Ali benim ilmimin kapısıdır. O ümmetime Hak yolunu gösteren güneştir. O’nu sevmek imandandır.
12- Aliye düşman olan Allah’a düşman olur.
13- Ali’ye söven hiç kuşkusuz bana sövmüş, bana söven de Allah’a sövmüş olur.
14- Ali’den ayrılan hiç kuşkusuz benden ayrılmış; benden ayrılan da elbette Allah’tan ayrılmış olur.
15- Talip oğlu Ali Allah’ı en iyi bilen insandır.
16- Terazinin bir kefesine gökler ve yer yüzü, öbür kefesine de Ali’nin imanı konulabilseydi, herhale Ali’nin imanı daha ağır basardı.
17- Ben kimin efendisi isem Ali’ de onun efendisidir.
18- Ya Fatıma, seni Ehlibeyt’imin en üstününe verdim.
19- Allah’ü Teâlâ, Fatıma’yı Ali”ye vermeyi bana emretti.
20- Ben hikmet eviyim, Ali de bu evin kapısıdır.
21- Ben ilim şehriyim, Ali de o şehrin kapısıdır. Bilgi isteyen Ali’nin kapısına gelsin.
22- Ben zamanımda kiminle harp edersem Kur’an’ın açık emrine uyarak savaşırım. Ali de Kur’an’ın manasına uyarak savaşır.
23- Ya Büride! Muhakkak ki benden sonra Ali sizin vekilinizdir. Ali’yi sev, onun gittiği yola git.
24- Ya Ali! Cennete girecek ilk dört kişi sen, ben, Hasan ve Hüseyin’dir.

Not : Yorumsuz olarak yine size 24 hadisten oluşan 24 ayar bir derleme yaptım. Umarım yararlı olur.
(×)- KIRIMLI, Recep Hikmet. Hazreti Ali’nin Liderlik Sırları. Erasmus Yayınları İstanbul 2018. ss.117-122

BU GÜN 1 MAYIS EMEKÇİ BAYRAMI!

Prof. Dr. Halil ÇİVİ
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Emek çok değerli ve kutsaldır. Doğadan hazır ve bedava sahip olunanlar dışında; Tarihin her devrinde, her ülkede, her kademede ve her alanda, istisnasız (ayrıksız) herkesçe üretilip tüketilen her mal, her ürün ve her hizmet, yani her şey; emeğin, alın terinin, emekçinin ürünüdür.

Makineleri makine, araç-gereç yapan, teknolojik ürünleri geliştirip üretime aktaran, sağlık, eğitim, yönetim, ekonomi, hukuk… vb. hizmetler, öz olarak yine eğitilmiş fikirsel (düşünsel) ve bedensel emek sentezleridir (bireşimidir).

Emekçilerin ürünü olan ileri makine ve teknolojileri onların emeklerine el koyma aracı olarak kullanmak yanlıştır; iyi niyet, hukuk, ahlak ve adaletten yoksundur. Emek ve sermayenin üretimdeki işbirliği ve üretim sürecinin sürekliliği paylaşımda da adil ve hakça olmalıdır.
Eğer üretirken işbirliği varsa, paylaşırken de adalet, olmazsa olmazdır.

Ülkemizdeki örgütlü emek bileşenleri olan işçi sendikalarının bir kesimi ne yazık ki SARI SENDİKA konumundadır. Sarı sendikacılık sahte sendikacılıktır. Sermaye ve işverenle gizli anlaşmalar yaparak işçilerin yoksullaştırılmasına neden olunmaktadır.

Ayrıca emekçilerin mesleksel örgütlenmesi, özellikle 12 Eylül 1980 faşist darbesinden sonra büyük darbe almıştır İşçi sendikaları o donemin ülkedeki istikrarsızlık, siyasal cinayetler ve anarşisinden sorumlu tutulmuştur. Sendikal hak ve yetkiler uluslararası standartların çok gerisine düşürülmüştür. Bu durum halen devam etmektedir (günümüzde sürmektedir).

  • Sendikal örgütlenme ve toplu sözleşme hukuku mutlaka düzeltilmelidir.

Ülkemizde, mevcut (varolan) dağınık, bölünmüş ve ayrışmış sendikacılık yapısı yeterince güçlü değildir. İşçi sendikalarımızın daha güçlü olabilmeleri için ekonomik, siyasal ve mesleksel açılardan, aynı iş kollarında, birbirleri ile rekabet etmekten vazgeçip, ulusal gelirden daha çok pay ve daha adil bir ücret alabilmek için mutlaka birleşerek güçlenme ve dayanışma içinde olmalarını zorunlu duruma getirmiştir.

Bedensel ve düşünsel üretken emekleri ve alın terleriyle, top yekun (hep birlikte) her türlü ekonomik zenginliği (varsıllığı) üreten; ancak ürettiği ulusal serveti adilce bölüşmekten yoksun bırakılan tüm beden ve fikir (düşün) emekçileri ve emekliler için, daha özgür örgütlenebilmenin ve daha adil bölüşümün gerçekleşeceği demokratik bir siyasal yapı umuduyla tüm emekçilerin

1 MAYIS EMEKÇİ BAYRAMI KUTLU OLSUN!
===========================================
Dostlar,

Sayın Prof. H. Çivi hocamıza çok teşekkür ederek yazısını yukarıda paylaştık.

Aşağıdaki marşı ekliyoruz.. Bu marşı her dinlememizde tüm hücrelerimiz ürperiyor ve
Kanlı 1 Mayıs 1977” nin durulmaz acısı içimizi kavuruyor.

Timur Selçuk’un enfes sesinden 1 Mayıs Marşı‘nı dinlemek için tıklayınız…

1 MAYIS MARŞI-TİMUR SELÇUK – Dailymotion Video

Var olsun merhum Münir Nurettin Selçuk ve oğlu merhum Timur Selçuk..
Her ikisi de Müzik dehasıydılar. Dileriz bu Kültür, bu topraklar daha nicelerini yetiştirecektir.

1 Mayıs 1977’de, İstanbul Tıp Fakültesi’nden mezun olmak üzere iken, biz de Taksim’de idik.
İYÖK-DER (İstanbul Yükseköğrenim Kültür Derneği) çatısı altında yürüyüş kolundaydık.
O kanlı cehennemi yaşadık.. Rastlantıyla yaşamdayız. 1,5 ay sonra da hekim olduk..
***
Emperyalizmin kanlı oyunları bitmez..
Ancak Ulusal Hükümetler bunlara büyük ölçüde engel olabilirler.
Bir koşulla : Onların kuklası olarak iktidara getirilmemiş olmak!
Bu da Halkın sağkalım (beka) sorumluluğu.. Halkı bu bağlamda sürekli eğitmek de
yurtsever anti-emperyalist, anti-kapitalist ulusal aydının tarihsel ve sürgit yükümü..
***
Karl Marks’tan bu yana koşullar çooooooook değişti.. O, bilgisayar bile bilmiyordu..
Ayrıca Neo-liberal yabanıl (vahşi) KüreselleşTİRme = Yeni Emperyalizm, dünya sömürü hegemonyasını terk etmemek için var gücüyle abanırken, yeni ve etkili, kanlı yöntemler geliştirmekte ne yazık ki hala çok usta.
Öte yandan “z kuşağı” ve baş döndüren hızla ilerleyen Bilişim Devrimi temel meydan okuyuculardan.

Yarım bin yıldır (500 yıldır!!!) anamalcı (kapitalist) sömürü bukağısında inliyor insanlık.
Ancak insan usunun / anlayşının (idrakinin) sonsuza dek tutsak alınamayacağı da eytişimsel (diyalektik) bir gerçeklik.

Başka bir dünya olanaklıdır!
Kuzeyin sömürgen egemenlerine karşı Ulus Devletler TAM BAĞIMSIZLIKLARINI koruyarak “birlikte” davranmalı, içte ise ulusal planlamaya dayalı kalkınmalarını sağlamalıdırlar.

  • ”Bizi milletçe yok etmek isteyen emperyalizme karşı ve bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı milletçe mücadeleyi uygun gören bir doktirini takip eden insanlarız.”
    Mustafa Kemal ATATÜRK, 1 Aralık 1921 (Meclis Konuşmasından)
  • “Sömürgecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak ve yerlerine milletler arasında hiçbir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir ahenk ve işbirliği çağı geçecektir.”
    (Atatürk’ün Bütün Eserleri, cilt 26, Kaynak Yayınları, sayfa 144)

***
Bu arada, emperyalist-kapitalizmin büyük ölçüde işçileştirdiği-emekçileştirdiği Hekimlerin de konumlarını gözden geçirmeleri gerek. Özellikle batı kapitalizminin maşası AKP=RTE politikalarıyla son 20 yılda hekimler de çok hırpalandı ve yoksullaştırıldı.

Artık sendikalaşma zamanı. İş kolu ya da meslek sendikacılığı.
Hekim Meslek Örgütü TTB (Türk Tabipleri Birliği) bu bağlamda doğası gereği çok yetersiz. İşlevi 6023 sayılı yasa ile tanımlı, teknik, bürokratik ve profesyonel.
***
1 Mayıslar tarihsel bilinç tazeleme ve enerji yüklenmenin aracı olsun..

Sürekli savaşım” ise stratejik yolak..

Yoksa, “senede 1 gün” ile, nostaljisi ile önümüzdeki yüzyıllarda da 1 arpa boyu yol alamaz insanlık.

 

Sevgi, saygı ve UMUT ile. 01 Mayıs 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net       profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter : @profsaltik    

 

KEMAL KILIÇDAROĞLU’NUN ALEVİLİK vb. KİMLİK AÇIKLAMALARINI NASIL ANLAMALIYIZ?

Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

Konunun en kısa özeti ve özü şudur:

1- Siyasal iktidarı elde etme, koruma ve sürdürebilme açısından ,topluma ve devlete; ırk, soy, cinsiyet, asalet, din, mezhep, tarikat, cemaat… vb. etnik kimlikleri ayrıştırıp düşmanlaştırarak hizmet edilemez. Artık bu tür yaklaşımlar çağdışıdır ve zamanı geçmiştir.

2- Tarihsel ve sosyolojik açıdan bakıldığında, İslam toplumları, küçük istisnalar dışında, 1400 yıldan beri, kültürel olarak doğuştan hazır buldukları bu alt kimlikleri ayrışma ve düşmanlık konusu yaparak birbirleri ile çekişmeler ve savaşmalara devam etmişler, tüm enerjilerini ve ekonomik güçlerini boşa harcamışlardır.

3- Sürekli olarak kimlikleri ayrıştırma ve düşmanlaştırma siyaseti Müslüman ülkelerini çalkantılara, savaşlara, iç ve dış huzursuzluklara sürüklemiştir. Bu ülkelerde, uzun erimli ve kalıcı barış ortamı oluşamamıştır. İslam ülkelerinin en önemli ekonomik, sosyal ve kültürel istikrarsızlıkları ve geri kalmış olmalarının temelinde de ayrıştırma ve düşmanlaştırmaya dayalı bu hatalı ve işe yaramaz kimlik siyaseti vardır.

4- İslam ülkelerinin, toplumsal açıdan acilen (ivedilikle) çoğunlukçu bir yapıdan kurtulup çoğulculuğu keşfetme zorunluluğu vardır. Çoğulcuk, yani ötekilerle birlikte barış içinde yaşayabilme sanatı gerçek laiklik ve gerçek demokrasi demektir.

5- Bir insan için, A kentinden B kentine giderken, bineceği otobüs sürücüsünün dini, ırkı, mezhebi… mi, yoksa kişinin sürüş yeteneği ve yol ustalığı mı daha önemlidir. Hangisi? Siz hangisini seçersiniz? Aynı biçimde, yine A ülkesinden B ülkesine uçarken, acaba uçak kaptanının ırkı, dini, mezhebi mi sizce önemli yoksa kaptanın uçağı salimen (esenlikle) uçurma yeteneği mi? Bozulan buzdolabınızı ya da çamaşır makinenizi onarıma gelende ırk, din, mezhep mi ararsınız yoksa işinin ehli (ustası) olmasını mı?

6- İslam kültüründe bu durum “EMANETİ EHLİNE VERME” olarak adlandırılır. Ehline verilmeyen emanetleri büyük riskler ve yitikler bekler.

7- Peki toplumu fiilen (eylemli olarak) yönetenlere ya da yönetecek olanlara emanet edilen nedir. Toplumun varlığı, dirliği, yaşam niteliği ve bekasıdır (sağkalımıdır). Kul hakkı yemeden, toplumu, topyekun (bütünüyle)  huzur (erinç), barış, esenlik, refah (gönenç) ve mutluluk içinde bir arada tutmak ve yaşatma arzusudur. Kırk kez düşünüp doğru karar vemeyi gerçekten her yönüyle en liyakatlı (yaraşır) olanı bulabilme süreci ve kararıdır.

8- Peki seçim nedir? Dinine, ırkına, cinsiyetine, mezhebine, tarikatına… yani doğuştan kazanılan alt kimliklerine bakmadan “a” dan “z” ye toplumun geleceğini gönül rahatlığı ile emanet edecek en üstün yetenekli, yaraşırlığı ve dürüstlüğü tartışmasız birini bulup seçebilmektir.

9- Eğer Türkiye’yi yönetenler ve yönetecek olanlar Kürt /Türk, Alevi / Sünni … vb. doğuştan gelen alt etnik ve din – mezhep kimlikleri üzerinde siyaset yapmayı Ülkenin gündeminden düşürürlerse bu durum hem ülkemize rahat bir nefes aldıracak, hem de öbür İslam ülkelerine örnek olabilecektir.

10- Çağımızın çağdaş toplumları genelde heterojen yani çoğulcu (pluralist) toplumlardır.
Halbuki etnik ya da dinsel kimliklere dayalı homojen (türdeş), tekçi (monist) toplumlar teokratik, aşiretci, feodal, cemaaçı toplumlardır. Cemacılıktan cemiyetçiliğe yani topluluk olmaktan toplum olma evresine yükselememişlerdir. Halbuki çağımızda, monist-tekçi yani, tek ırk, tek din, tek mezhep… tek önder dönemleri kapanmıştır.

11- Millet İttifakının Cumhurbaşkanı adayı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, herkesin kendi özelinde kalması gereken ve siyaseten de çağdışı olan etnik kimlikleri siyaset dışına itip, liyakat (yaraşırlık), hukuk, adalet ve dürüstlük.. gibi evrensel temel değerleri siyaset iklimine taşıyarak kanımca demokrasimize ve geleceğimize büyük bir katkı sunmuştur. Birlik, bütünlük ve geleceğimiz açısından Toplumumuz ve devletimizin buna çok gereksinmesi vardır.

12- Çağdaş ve hukukun üstünlüğüne dayanan toplumlarda ötekilerle yani bizden farklı olanlarla birlikte barış işinde yaşayabilmenin temel anahtarı laiklik ve demokrasi, toplumu topyekun (bütünüyle) kalkındırma ve refaha (gönence) kavuşturmanın itici gücü ise özgür akıl ve pozitif bilimdir. Laiklik, demokrasi, özgür akıl ve pozitif bilim anlayışı içinde kalarak oluşan siyasal yönetimlerde hiçbir etnik ve dinsel kimlik istismarı (sömürüsü) yoktur.

Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun, “Türkiye’de, başta kamu ve devlet yönetimi olmak üzere, her yerde, her işte ve her alanda etnik kimlik siyasetine son” diyen bu önemli açılımı ve0 katkılarından dolayı yürekten kutluyorum.

Hlil Çivi şiiri : …YOLU NE GÜZEL !

ŞİİR KÖŞESİ..

Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı
Halk Şairi

 

 

…YOLU NE GÜZEL !

Uygar devlet, uygar toplum olmaya,
Hak, hukuk, adalet yolu ne güzel!
Uygarlığın borusunu çalmaya,
Hak, hukuk, adalet yolu ne güzel!
Xxx
Adalet ahlaktır, adil olmaktır,
Her insanı canı gibi bilmektir,
İkiliği gönüllerden silmektir,
Hak, hukuk, adalet yolu ne güzel!
Xxx
Devletin varlığı hukukla yürür,
Hukuk güvencedir, herkesi korur,
Herkesin hakkını adilce verir,
Hak, hukuk, adalet yolu ne güzel!
Xxx
Zengin, fakir, kadın, erkek farketmez,
Hak kutsaldır, cinse göre çarketmez,
Cağdaş devlet adaleti terketmez,
Hak, hukuk, adalet yolu ne güzel!
Xxx
İnsan soyu “Adem” ile yaşıttır,
Siyah, beyaz, sarı… çeşit çeşittir,
Çağdaş akıl der ki, halklar eşittir,
Hak, hukuk, adalet yolu ne güzel!
Xxx
Demokrasi, çoğulculuk demektir,
Ötekini kendi gibi bilmektir,
Kardeşliğin meyvesini yemektir
Hak, hukuk, adalet yolu ne güzel!
Xxx
Cebir, şiddet, kin ve nefret üretme,
İftiradan kaçın, yalan türetme,
Halkı bölme, mayamızı çürütme,
Hak, hukuk, adalet yolu ne güzel!
Xxx
Siyaset bir alış – veriş değildir,
Halkı soymak için yarış değildir,
Kibirli, tafralı duruş değildir,
Hak, hukuk adalet yolu ne güzel!
Xxx
Akıl, bilim rotasından ayrılma,
Yalpalama, uçtan uca savrulma,
Cehaletin ateşinde kavrulma,
Hak, hukuk, adalet yolu ne güzel!
Xxx
Halil Çivi der ki düşme telaşa,
Hukuken eşittir çobanla paşa,
Sen de adil davran, özgürce yaşa,
Hak, hukuk, adalet yolu ne güzel!
Xxx

16 Nisan 2023, Çiğli / İZMİR

SİYASAL DİNCİLİK NEDİR?

Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

SİYASAL DİNCİLİK dinin ve dinsel değerlerin ilahi, uhrevi, kutsal yapıdan soyutlanıp, dünyevi ideoloji biçimine dönüştürülerek iktidar olma ve iktidarda kalma aracı olarak kullanılmasıdır.

Siyasal dincilik dindarlık değil dinbazlıktır, dinden çıkar devşirmektir.

Siyasal ve ekonomik çıkarcılığı din ambalajına sararak, toplumu din ve Allahla aldatmaktır.

Bu süreç, yani dinin siyasal bir araca dönüştürülmesi, “Halifelik” adı altında Emevi, Muaviye iktidarı ile başlamış ve din görünümlü bir saltanat ideolojisine bürünerek tarih boyu süregelmiştir. Atatürk dönemi dışında, özellikle 1950’den başlayarak ideolojileştirilmiş din maskeli iktidarlar, günümüze dek kesintisiz sürmektedir.

Siyasal rejim gerçek anlamıyla tam laikleşmeden din sömürüsü bitmez. Çünkü dinciliğin panzehiri laiklik ve çoğulcu demokrasidir.

  • Türkiye Cumhuriyeti, demokratik ve laik bir anayasal düzen üzerine kurulmuştur.

Laiklik ve demokrasi karşıtlığı, aynı zamanda anayasal rejim karşıtlığı demektir.

Laiklik bireyler, toplum ve devlet olmak üzere, 3 düzeyde, çok özetle şöyle açıklanabilir:

  • Bireysel açıdan laiklik din ve vicdan özgürlüğüdür.

Laik rejimlerde birey dinler ve mezhepler arasında istediğini seçebilir ya da inançsız kalabilir. Kimse kimsenin dinine, mezhebine ya da inançsızlığına karışamaz. Bireylerin her türlü İnancı ya da inançsızlığı devlet ve hukuk güvencesindedir.

Sosyolojik ya da toplumsal açıdan laiklik çoğulculuğun keşfidir. Sivilleşmedir. Teokratik, tekçi (monist) bir kültürden (ekinden) çoğulcu (pluralist) bir kültüre terfi etmektir. Çoğulculuk ve farklılıklara dayalı dayalı inançlar demokrasisidir. Farklı inanç sahipleri ya da inançsızlarla birlikte dostça ve barış içinde bir arada yaşayabilmektir.

Devlet açısından laiklik, din ve devlet işlerinin mutlaka her yönüyle birbirinden ayrılmasıdır. Devletin her türlü farklı inanç kümelerine karşı, yansız ve eşit uzaklıkta kalmasıdır. Nimette, külfette, hukuk karşısında, kamu hizmetlerinden yararlanmada ve kamu görevlisi olmada hiçbir ayrımcılık yapmamaktır. Irkına, rengine, cinsiyetine, dinine, mezhebine… bakmadan herkesin istisnasız (ayrıksız) yasalar önünde eşitliğidir.

  • Demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olmanın anlamı tam da budur.

SECCADE KUTSAL MI?

Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Drkanı

İslam inancına göre Allah, istisnasız (ayrıksız), evren ve dünyanın her yerinde hazır olduğu için, halk ibadetlerindeki secde yerini “Allah dost, toprak post” özdeyişi ile tüm yeryüzü olarak tanımlamıştır.

Mümin secdesini seccadeye değil, Allah adına toprağa yapar. Seccade yere, üzerine secde edilmek için değil, hijyenik açıdan ibadet yerine yalnızca temiz bir yüzey sağlama görevi sağlamak için yayılır. İnsanlar seccadeye değil, Yaradan’a hürmeten toprağa secde ederler.

Yine inanışa göre, Allah insanı, su, hava ve ateş ile birlikte topraktan yaratmıştır. Ayrıca toprak ya da doğa, tüm canlılarla birlikte, insan soyuna barınma beslenme ve yaşama olanakları sağlar. Hürmet gösterilmesi gereken şey seccade değil, doğa ve dar anlamda topraktır.

Hatta kimi yurttaşlarımız, Mekke, Medine ya da Kerbela toprağından kendilerine secde alınlığı yapar ve namaz kılarken bu özel topraklara secde ederler.

Ayrıca seccade, olağan olarak, ibadet anında serilir ve ibadet bitince, temiz kalabilmesi ve yeniden kullanılabilmesi için katlanıp kaldırılır.

Camilerde, bürolarda ya da evlerde, yere serilip kaldırılmayan seccade görünümlü halı ya da kilimler… seccade değil yer yaygısıdır, döşeme görevi görür. Üzerinde gezilebilir. Camilerde namaz kılmaya gidenler, cami tabanına serili ve seccade görünümlü halı yaygıları görebilirler.

İnsan ve toprak arasındaki ilahi yaratılış mitini görmezden gelip, seccade ya da benzeri hijyenik ve temizlik amaçlı yaygıları kutsallaştırıp siyaset mezesi yaparak inanç sömürüsü yapmak, inanç, ahlak, akıl ve mantıkla bağdaşmaz.

Allah hepimize akıl ve sağduyu ihsan etsin.
Cahil ve fırsatçıların dolduruşuna gelip toplumsal barışı bozmaktan uzak durmak gerekir.
***
İNCE İNCE !

Anayasal açıdan, “Demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti” olan Türkiye Cumhuriyeti’ nin üzerine YAPAY olarak İNCE İNCE bir kar serpintisi ile birlikte siyasi hava biraz ayaza çeker gibi oldu. Bu yapay ve ince ince sepintiyi MART DOKUZU soğuklarına benzettim.
Şimdiye dek, hiçbir Mart dokuzu soğuğu bahar çiçeklerinin açmasını, sıcak, bol meyveli ve güzel yazların gelmesini engelleyememiştir. Ayrıca bu serpinti, toprağı nemlendirip, tavını daha da iyileştirdiği için belki de siyasal hasadı bollaştırabilir.

  • Umutsuz olmaya gerek yok. Çünkü kışın sonu bahardır.

TİLKİLİKLER , ASLANLIKLAR ve GERÇEK DEMOKRASİLER ÜZERİNE ÇEŞİTLEMELER…

Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

Hukukun üstünlüğünü dışlayan, anayasaların kesin bağlayıcılığına yanaşmayan, Yasama, Yürütme ve Yargı erklerinin tek elde toplandığı, kamu giderlerinin saydam olmadığı ve denetimsiz kaldığı, genelde aşırı merkeziyetçi, siyasal iktidar ve devlet ayrımı yapmadan, toplumu yönetme erkinin tek kişiye teslim edildiği göstermelik ve sözde demokrasilerde; eğer siyasiler, muhalefette iseler kurnaz tilki, iktidar olunca da, hep iktidarda kalabilmek için, koltuklarına sımsıkı yapışan yenilmez aslanlara dönüşürler.

Çünkü İktidarda olanlara ve iktidar yandaşlarına hep aslan payı düşer. Ayrıca iktidar hırsı da sürekli olarak deniz suyu içmeye benzer. Ne kadar çok içilirse o kadar fazla susatır.

Eğer bir toplumda katılımcı, çoğulcu, demokratik, laik, adil ve kamu yararını önceleyen gerçek bir demokrasi inşa edilmezse, iktidarlar değişse bile, seçmenlerin görevi, seçimden seçime, yeni tilkileri aslan yapıp aslan postuna (iktidar koltuğuna) oturtmaktan ve aslan payı alacak yeni iktidarlar ve yeni iktidar yandaşları seçmekle sınırlı kalır. Aslan payları da yeni iktidarlara ve yeni iktidar yandaşlarına akmayı sürdürür.

  • Kalıcı çözüm, tüm kurum ve kuralları ile birlikte; demokratik, laik ve sosyal hukuk devletini, hukukun üstünlüğü, din ve vicdan özgürlüğü, insan hakları, yasalar önünde eşitlik, adalet ve gerçek demokrasi temelleri üzerinde yeniden inşa etmektir.

Ulu Önderimiz Mustafa Kemal ATATÜRK‘ün kurmuş olduğu demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılına rastlayan 14 Mayıs 2023 seçimleri, devletimizin gidiş rotası açısından tam bir turnusol kağıdı olacaktır.

Yönümüzü, aklı ve bilimi büyük oranda dışlayan, içlerinde ırk, soy, din ve mezhep kavgalarının hiç bitmediği, çağdışı tarikat ve cemaatlarin cirit attığı, geri kalmış, adaletsiz, yarı aç – yarı tok Doğu toplumlarına mı çevireceğiz; yoksa tersine, aklın, bilimin, çağdaş eğitim ve ileri teknolojilerin egemen olduğu, refah (gönenç) düzeyleri yüksek ve insan onuruna yakışır adil bir hukuk ve demokrasi düzeni kurmuş Batı uygarlığından yana mı döneceğiz.

Herkes için, ayrımsız olarak, bu dünyanın güzel ahlak, adalet, hukuk güvencesi ve yüksek bir ekonomik refah sağlayan bir cennete dönüşmesi mi daha önemli; yoksa bu dünyanın her türlü adaletsiz, hukuksuz yoksunlukları ve ekonomik yoksulluklarına katlanıp, her türlü insancıl ve toplumsal gereksinmeleri öbür dünyaya sipariş etmek mi ?

Ayrıca dinsel açıdan, karnı tok, sırtı pek ve gelecek güvencesi olan toplumlarda, insanların daha adil ve ahlaklı yaşama şansları daha yüksektir. Kaldı ki, bu dünyada mutlu, adil ve refah (gönenç) içinde yaşayan insanların cennete gitme şansları azalmaz, tersine artabilir de…

  • Devlet ve siyasal iktidarlar insanları cennete götürmez!

Üstelik laik bir devlette, siyasilerin böyle bir görevleri de yoktur. İnananlar için cennet ödülü bireysel açıdan güzel ahlaklı, kul hakkı yemeyen elinden, dilinden, davranışlarından hiç kimsenin zarar görmediği insanlar içindir.

İşte şimdi bu seçimde, tam da böyle bir dönemeçte, tarihsel olarak yeniden Doğu, Batı yol ayrımındayız.

Karar halkımızın, yani sizin. Çünkü halkın en etkili siyasal gücü kendi bireysel “oy“udur.

Ne doğrarsa aşına o gelecek kaşığına. Her birey özgürce aklını doğru kullandığı, çetelere, siyasal baronlara, çıkarcı ve dinbaz kuruluşlara, akıl ve bilim karşıtlarına kiraya vermediği oranda geleceğini daha iyi inşa edebilecektir.

Halil Çivi şiiri : YASAKLAR KIŞKIRTIR…

ŞİİR KÖŞESİ…

Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı
Halk Şairi
22 Mart 2023, Çiğli / İZMİR

 

YASAKLAR KIŞKIRTIR…

Özgürlük ruhuma çiçek açtırır,
Yasaklar kışkırtır özgürlüğümü.
Doğruyu, yanlışı akıl seçtirir,
Yasaklar kışkırtır özgürlüğümü.
Xxx
Özgürlük güneştir, karşı durulmaz,
Güneş ışığına zincir vurulmaz,
Yasakla, korkuyla düzen kurulmaz,
Yasaklar kışkırtır özgürlüğümü.
Xxx
Özgür felsefeyi yermek ne demek,
Akla idam hükmü vermek ne demek,
Bilimi yetersiz görmek ne demek,
Yasaklar kışkırtır özgürlüğümü.
Xxx
Özgür istencimi tutsak edemem,
Kul, köle değilim, bedel ödemem,
Akılsız, bilimsiz yola gidemem,
Yasaklar kışkırtır özgürlüğümü.
Xxx
Özgürlük ekmektir, sudur, ilaçtır,
Sanat, kültür özgürlüğe muhtaçtır,
Özgürlük olmazsa yaşam bir hiçtir,
Yasaklar kışkırtır özgürlüğümü.
Xxx
Özgürlük herkesin yaşam bağıdır,
Özgürlük mazlumun umut dağıdır,
Özgürlük toplumun söz bayrağıdır,
Yasaklar kışkırtır özgürlüğümü.
Xxx
Özgürlük meslektir, iştir, emektir,
Özgürlük seçimdir, seçebilmektir,
Alnının terini yiyebilmektir,
Yasaklar kışkırtır özgürlüğümü.
Xxx
Özgürlük umuttur, hep ışık saçar,
Özgürlük hayaldir, kuş olur uçar,
Özgürlük mantıktır, yanlıştan kaçar,
Yasaklar kışkırtır özgürlüğümü.
Xxx
Devran döner, zalimleri kovarlar,
Dün taptıklarına, o gün söverler,
Adil ise asırlarca överler,
Yasaklar kışkırtır özgürlüğümü.
Xxx
İnsan özgür doğar, köle olamaz,
Kimse özgürlükten yoksun kalamaz,
Hiçbir kuvvet değişimi silemez,
Yasaklar kışkırtır özgürlüğümü.
Xxx
Devlet harcı kin, nefretle karılmaz,
Cebirle, şiddetle nizam verilmez,
Yasaklarla hiçbir yere varılmaz,
Yasaklar kışkırtır özgürlüğümü.
Xxx
Halil Çivi der ki; budur söz başı,
Özgürlük hem akıl, hem yürek işi,
Özgür yaşayanın dik durur başı,
Yasaklar kışkırtır özgürlüğümü.
Xxx