Etiket arşivi: Prof. Dr. Halil Çivi

DUYGU ve DÜŞÜNCELERİMİZİ NASIL AKTARALIM?

Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

Evde, işte, okulda, sokakta, her türlü toplantı ve tartışmalarda,
yüz yüze geldiği konular, olaylar ya da sorunlarla karşılaştığında düşünce, istek ve duygularını muhataplarına kibarca, nezaket kurallarını bozmadan ve karşısındakileri incitmeden aktarabilenlere ÇAĞDAŞ ve UYGAR İNSAN;

Tersine, bağırıp çağırıp hakaret ederek, hatta fiziksel şiddet kullanarak hoyratça aktarmak isteyenlere de BARBAR, ZORBA ve HATTA VAHŞİ denir.

Hayvanlara haksızlık etmemek için “HAYVANCA” demeye dilim varmadı.

Sonuç                      :

İnsanca davrananlar insanca davranışlarla;
hakaret, şiddet ve vahşet (yabanıllık) sergileyenler de, insanlık dışı vahşi (yabanıl) tepkilerle karşılaşırlar.

Atalarımız, “Rüzgar eken fırtına biçer” ya da “Ne ekersen onu biçersin” yahut
Ne doğrarsan aşına o gelir kaşığına” dememişler miydi?

KURT SOFRASI

Kurt sofrası kanlıdır,
Her öĝünde et yenir.
Kurda konuk olunmaz,
O seni yemek sanır.
===========================
Dostlar,

2013’te Ankara’da Eğitim-İŞ üyesi iken verdiğimiz TEMEL İLETİŞİM BECERİLERİ başlıklı görsel konferansımızın power point yansılarını web sitemizde yeyınlamıştık.

Şu erişkeden ulaşabilir ve izleyebilir, indirebilirsiniz.

Ayrıca Ankara Tıp ve Atılım Tıp’ta verdiğimiz derslerin de Türkçe-İngilizce yansılarına web sitemizde ulaşılabilir..

TEMEL İLETİŞİM BECERİLERİ | Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM

Yararlı olması dileğiyle..

Sn. Prof. Çivi hocamıza da “kıssadan hisse” hap gibi bilgileri için teşekkür ederiz.

Sevgi ve saygı ile. 13 Eylül 2023, Datça

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik

https://www.instagram.com/ahmet_saltik

TÜRKİYE’DE LAİKLİK İLKESİ ANAYASAL KORUMA ALTINDADIR : HEM SİYASAL İKTİDAR HEM DE MUHALET PARTİLERİNİ BAĞLAR

Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

11 Eylül 2023’te, orta dereceli okullar açılıyor. Yetişekteki (müfredattaki) haftalık din kültürü ve ahlak bilgisi ders öğretiminin haftada 8 saatten 16 saate yükseltildiği açıklandı.

Ayrıca, Anayasanın temel ilkelerine ve Devrim yasalarına aykırı olarak, karma eğitimden vazgeçilme sesleri arttı. Üstelik ÇEDES (Çağdaş Eğitimi Destekleme) projesi (??!!) adı altında cemaat ve tarikat örgütlerinin, siyasal iktidar eliyle, dolaylı yoldan, Milli Eğitim yetişeğine (müfredatına) müdahaleleri söz konusu olacaktır. Bu iş için yönetmelik hazırlandı ve üç ilde (Tekirdağ, Eskişehir ve İzmir) pilot uygulamalar başlıyor.

  • Oysa devlet yönetimini din ve dince kutsal değerlere göre düzenlemeye Anayasa izin vermiyor…

Bu yazıda, resmen yürürlükte olan 1982 Anayasamızın laiklik konusundaki kesin bağlayıcı olan hukuk çerçevesini kamuoyu ve sizlerle paylaşmak istedim. Ayrıca Anayasamızın BAŞLANGIÇ metni de Anayasaya dahildir ve devletin üzerine bina edildiği temel felsefeyi, anayasal düzenin temel gerekçesini açıklar.

Anayasamızın BAŞLANGIÇ, yani varlık gerekçesinde, devlet yönetimde iktidar olanlara;

  • “Hiçbir faaliyetin Türk milli menfaatlerinin, Türk varlığının Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihi ve manevi değerlerinin, Atatürk Milliyetçiliği, ilke ve inkılapları ve medeniyetçiliğinin karşında koruma göremeyeceği ve laiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştıramayacağı,”

nı temel görev olarak vermiştir.

Anayasa madde 2- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, Başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.

Anayasa madde 6 – … Egemenliğin kullanılması hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.

Anayasa madde 10- Herkes, dil, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle, ayrım gözetmeksizin, kanun önünde eşittir.
Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.

Anayasa madde 14- Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve laik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.
Anayasa hükümlerinden hiçbiri Devlete veya kişilere, anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz.
Bu hükümlere aykırı faaliyetlerde bulunanlar hakkında uygulanacak müeyyideler kanunla düzenlenir.

Anayasa madde 24- Herkes dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir.
14 üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dini ayin ve törenler serbesttir.
Kimse, dini ayin ve törenlere katılmaya, dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz
Kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasi ve hukuki temel düzenini, kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasi veya kişisel çıkar, yahut nüfuz sağlama amacıyla, her ne surette olursa olsun, dini veya din duygularını, yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.

Anayasa madde 66- Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.

Anayasa madde 90- Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz.

Anayasa madde 174- Anayasanın hiçbir hükmü, Türk toplumunu çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarma ve Türkiye Cumhuriyetinin laiklik niteliğini koruma amacı güden aşağıda gösterilen inkılap kanunlarının, anayasanın halkoyu ile kabul edildiği tarihte yürürlükte bulunan hükümlerinin anayasaya aykırı olduğu şekilde anlaşılamaz ve yorumlanamaz.

Devrim yasalarına, öğretim birliğini (tevhidi tedrisat) düzenleyen yasa da dahildir
Yani bu 174. madde ile devrim (inkılap) kanunları hiçbir koşulda değiştirilemez ve Anayasa’ya aykırılıkları ileri sürülemez.

Önce bir konunun altını önemle çizmek gerekir :

– Laiklik olmadan din ve vicdan özgürlüğü olmaz.
– Sivil topluma geçilemez.
Yine laiklik olmadan çoğulculuk olmaz.
– Gerçek ve çağdaş demokrasi olmaz.
– Hukuk devleti olmaz.
– Aķıl ve bilim özgürlüğü olmaz.
– Çağdaş eğitim olmaz…. çağdaş uygarlık hedefine gidilemez.

Anayasamız ve demokrasimizin siyasal, hukuksal, ekonomik, yönetsel (idari), ekinsel (kültürel) …ve eğitim yapımızın temel vazgeçilmezi laiklik ilkesidir.

Şimdi laikliği kısaca açıklayalım                   :

1- Bireysel açıdan laiklik din ve vicdan özgürlüğüdür. Kişiye istediği inancı seçme ya da inançlar dışı olma özgürlüğünü birlikte sağlar. Başkalarının inançlarına karışma ve müdahale etme hakkını engeller.

2- Toplumsal açıdan laiklik farklı inançlar, dinler mezhepler ya da farklı düşünenlerle dostça ve birlikte yaşama kültürü sağlar. Laiklik bu anlamıyla inanç demokrasisi demektir. Laik bir toplumda hiç kimse kimseyi dinsel ve vicdani tercihlerinden dolayı kınayamaz ve dışlayamaz.

3- Devlet açısında laiklik anlayışına gelince :

A- Devlet düzeninin ve siyasal iktidarın meşruluğu din kaynaklı olmaktan çıkar.
Laik devlette siyasal iktidarın meşruluk kaynağı din değil halktır, ulusal egemenliktir, milli iradedir. Siyasal egemenliğin kaynağı din ve dogmatik değerler değildir. Devlet teokratik yapıyı terk ettiği oranda laikleşebilir.

B- Devlet açısından, laikliğin ikinci anlamı, resmi devlet faaliyet ve işlerini din kuralları üzerine bina etmekten özenle vazgeçmektir. Hukuku laikleştirmektir. Her türlü devlet hizmetlerini laik hukuk, özgür aķıl, çağdaş bilim ve teknolojiyi kullanıp üretme ve dağıtma yoluna gitmektir. Din ve devlet işlerini ayırmaktır.

C- Laikliğin devlet açısından en temel ve vazgeçilmez uygulaması da din, mezhep, statü, yaş, cinsiyet, siyasal ve düşünsel (felsefi) seçim ayrımı yapmadan kamu hizmetlerine katılma ve yararlanmada tüm yurttaşlara eşit uzaklıkta durmaktır. Tarikat ve cemaatleri devlet yönetiminden ve kadrolarından uzak tutmaktır. Devlet hizmetlerine girmede, insanlardan ehliyet, liyakat ve yetenekten başka hiçbir koşul aramamaktır. Herkese fırsat eşitliği sağlamaktır. Yansızlıktır.

Suriyeli ilahiyatçı Adonis diyor ki: İslam ülkeleri ve toplumları

a- Çoğulculuğu yani laiklik ve gerçek demokrasiyi,
b- Özgür aklı ve deneysel bilimi içselleştirip bir toplum ve devlet politikasına dönüştürmeden

barışa, huzura ve gönence (refaha) kavuşamazlar.

Atatürk devrimleri ve ilkeleri iyi anlaşılacak olursa yapılan tam da budur. Atatürk o büyük vizyonu ve dehası ile özgür aklın, deneysel bilimin ve laikliğin önemini 100 yıl önce görmüş ve devlet politikasına dönüştürmüştür.

Türkiye Cumhuriyetinde siyasal iktidar ya da muhalefet olanların siyasal uzgörüleri (vizyonları) ve özgörevleri (misyonları), anayasal – hukuksal ve siyasal görevleri, toplumu ve devlet yönetimini teokratik – feodal değerlere, ümmet kültürüne, din devleti anlayışına geri döndürmek değildir. Yürürlükteki Anayasamız nasıl bir yönetim anlayışı benimsediğini apaçık göstermiştir. Üstelik milletvekili, Bakan ve C. Başkanı olmak için bir de Anayasaya sadakat yemini etme zorunluluğu vardır (Anayasa m. 81 ve 103).

Zaten yukarıdaki Anayasa maddelerini de bu nedenle, sizlerin dikkatlerine sunarak anımsatmak için yazdım.

Halil Çivi şiiri : YERİM KALMADI

ŞİİR KÖŞESİ..

Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı
Halk şairi

 

 

YERİM KALMADI

Dertleri içime attım,
Atacak yerim kalmadı.
Kadere ilendim, çattım,
Satacak yerim kalmadı.
Xxx
Enflasyonu azdırdılar,
Pazar pazar gezdirdiler,
Halkı candan bezdirdiler,
Susacak yerim kalmadı.
Xxx
Havuç merhamet etmiyor,
Soğana gücüm yetmiyor,
Parasızlık uyutmuyor,
Bulacak yerim kalmadı.
Xxx
Geçim derdiyle yoruldum,
Etten, peynirden ayrıldım,
Ekmeğe bile darıldım,
Küsecek yerim kalmadı
Xxx
Evdeki her şeyi sattım,
Yorgansız, döşeksiz yattım,
Borcun batağına battım,
Kaçacak yerim kalmadı.
Xxx
İşsiz kalmak meslek oldu,
Yoksulluğum köstek oldu,
Kaçıp gitmek istek oldu
Duracak yerim kalmadı.
Xxx
Ben emekli bir yurttaşım,
Yağsızlıktan yenmez aşım,
Çatlayacak sabır taşım,
Çatacak yerim kalmadı.
Xxx
Dinbazlıkla uyuttular,
Hakkı batıla kattılar,
İnancımdan soğuttular,
Tapacak yerim kalmadı.
Xxx
Zengin yoksulu sömürdü,
Güçlü zayıfı kemirdi,
Haram yiyenler semirdi,
Soracak yerim kalmadı.
Xxx
Halk yalanla uyutuldu,
Köşebaşları tutuldu,
Milletin malı yutuldu,
Tartacak yerim kalmadı.
Xxx
Dini, ahlakı sattılar,
Hukuku çöpe attılar,
Adaleti unuttular
Duracak yerim kalmadı.
Xxx
Bu yanlış gidişe şaştım,
Canımın derdine düştüm,
Hastaneleri dolaştım,
Gidecek yerim kalmadı.
Xxx
Günah dedim, çalamadım,
Kefen bezi bulamadım,
Mezar yeri alamadım,
Yatacak yerim kalmadı.
Xxx
Halil Çivi der aldandım,
Ülke düzelecek sandım,
Siyaset diline kandım,
Yutacak yerim kalmadı.
Xxx
02 Eylül 2023,
Seferihisar, İZMİR

SİYASAL DİNCİLIK NEDİR?

Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

İşin en kısa özeti şöyledir :
Siyasal dincilik demek, siyasal dinci partilerin, kendi siyasal iktidarlarını kalıcı duruma getirebilmek için kapitalizmin küresel gücünden yararlanabilmek amacıyla, İslam dinini kapitalizm ya da serbest piyasa ekonomisi kuralları ile harmanlamak ve evlendirmektir. (AS: İslamiyeti emperyalist kapitalizmin buyruğuna sokmak!)

Bu tür iktidarların temel ve kalıcı politikası, kapitalizme sürekli pazar bularak ve zenginlere de kamu kesesinden sürekli kaynak aktararak iktidarda kalmaktır. Demokrasiyi, yalnızca kendi işine geldiği ölçüde benimsemek ve araçsallaştırmaktır.

Geniş kapsamlı, iktidarı övmeye programlanmış ama iktidarı eleştirmeye kapalı bir medya desteğine sahip olabilmektir Siyasal iktidar tekelini sürdürebilecek, Güçler Birliğine dayalı bir hukuk ve yargı sistemi kurabilmektir. Tıpkı monarşilerde olduğu gibi, bütün yetkilerin tek kişide toplandığı ve her şeye yine tek kişinin karar verdiği bir parti devleti kurabilmektir.

Yoksulları da; ilahi yazgı ya da kader diyerek içinde yaşadıkları olumsuz ve kötü koşullardan başka bir seçeneklerinin olmadığına, özellikle de dini siyasete alet ederek, inandırmaktır. Sonra da genelde cahil kalmış ya da cahil bırakılmış; sosyal ve ekonomik açıdan zayıf, güçsüz, yoksul ve bilinçsiz kitleleri ırk, vatan, bayrak, din, gibi kutsalların beka tehlikesi içinde olduğu konusunda yaratılan algılarla zihinlerini yıkamaktır.

  • DİNCİ SIYASAL İKTİDARLARİN AMACİ CAHİL VE YOKSUL KİTLELERİ CEHALET VE YOKSULLUKTAN KURTARMAK DEĞİLDİR.
  • ÖZELLIKLE DİNCİLIK KOZUNU ETKİN BİÇİMDE KULLANARAK, YANİ DİNBAZLIK YAPARAK, BU GENİŞ KİTLENİN İÇİNDE BULUNDUĞU CEHALET ve SEFALET KOŞULLARİNI KALICILAŞTIRIP ONLARI KENDI VERİLİ KOŞULLARINDA SANAL OLARAK MUTLU ETMEYE CALIŞMAKTIR.

Ayrıca yoksul ve cahilleri, dış ve iç düşmanların varlığı ile ikna / tehdit edip korkutarak / aldatarak, sahip ve köle ilişkilerine benzer biçimde, ölmeyecek ölçüde sadaka kültürünü de devreye sokarak, bitmez tükenmez sabır, kanaat ve itaat telkin etmektir.

Cehennemden ebedi kurtuluş ve cennette de sonsuz egzotik ve fantastik yaşam vaadi ile cahil halkı, siyasal iktidarın asla tercihlerini değiştirmeyecek sadık dinci iktidar yandaşları durumuna getirmek demektir.

  • Başka bir deyişle siyasal dincilik dindarlık değil, dinbazlıktır.

Toplumdaki cahil bırakılan geniş kitleleri, sayın Yaşar Nuri Öztürk‘ün deyimi ile “Allah ile aldatmak“tır.

Türkiye’deki siyasal rejimin ne olduğunu ise sizlerin eğitim, akıl, zekâ, gözlem, algılama ve siyasal anlayışına bırakıyorum.

Sözün özü                   :
Cehalet yenilgiye uğratılmadan, akıl ve bilim odaklı ve insan merkezli bir anlayış egemen kılınmadan, sözde değil özde olarak, hukukun üstünlüğüne dayalı, demokratik, laik ve sosyal bir devlet anlayışı egemen olmadan aldatmalar, aldanmalar, açlık, sefalet, geri kalmışlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik sürer.

Ayrıca İslam ülkeleri ve toplumlarının   :

a- Birlikte ve barış içinde yaşayabilmeleri için mutlaka çoğulcuğu yani laikliği keşfedip benimsemeleri gerekir. Toplumsal huzur (erinç) ancak duygudaşlık (empati) yapıp, inanç ve düşünce olarak size benzemeyenlerle adil biçimde varlık ve yaşam haklarına inanmak ve saygı duymakla olanaklı olur.

b- Aklın ve bilimin kavrayış açıcı, değiştirici, iyiye ve güzele doğru geliştirici, ekonomik ve toplumsal refahı (gönenci) artırıcı ve çağdaş uygarlığa dönüştürücü
gücünü görmeleri ve uygulamaları gereklidir.

  • Geri kalmışlık, açlık, sefalet ve en önemlisi de cehaletten kurtulmak mutlaka bunu gerektirir.

14-28 MAYIS 2023 SEÇİMLERİNDEN SONRA BU SEÇİMLERİN YARATTIĞI SOSYO-PSİKOLOJİK SONUÇLAR ve CHP’DEKİ ETKİLERİ

Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

14 ve 28 Mayıs 2023 tarihli seçimlerden sonra, Meclisteki milletvekilliği çoğunluğunun yine Cumhur ittifakında kalması ve ikinci turda da olsa Cumhurbaşkanlığı makamının değişmemesi üzerine seçimi kazanan ittifak aşırı bir zafer sevinci, Millet ittifakı ise derin bir hayal kırıklığı yaşadı. Kanımca ne bu kadar aşırı sevince ve ne de bu kadar geniş, yaygın ve derin hayal kırıklığına gerek vardı. Her neyse…

Siyasal iktidarla muhalefet arasındaki tüm fırsat eşitsizlikleri, hukukun zorlanması, adaletsizlik ve siyasal ahlakı ihlal eden kuraldışı propaganda yollarına başvurmalara karşın, belki de bu seçimler için söylenecek en önemli saptama, tüm önyargı ve spekülatif yorumlara karşılık, seçimlerin yapılabilir ve sonuçlarının muhalefetçe de kabullenilir olmasıdır. Bu seçim sonuçları yine de demokrasimiz için bir kazançtır ve başarıdır.

Bu durum, her şeye karşın, açık toplumlarda, ihtilal yapmaya ve kan dökmeye gerek olmadan iktidarların halktan seçimle yetki aldıkları ve iktidarların yine seçimle değişebileceğine bir kanıt ve umuttur. Kapalı, totaliter, despot toplumlarda iktidarlar çok zor ve ancak kanlı askeri ihtilallerle değişebilir.

CHP’nin durumuna gelince               :

CHP Altılı Masanın amiral gemisiydi. Bu açıdan seçimlerdeki başarısızlığın ve topyekun (bütüncül) sorumluluğun CHP ve liderine yüklenmesi işin doğası gereğiydi ve olağandı. Belki de işin en yanlış olanı, parti kendi içinde bir değerlendirmeye gitmeden ve seçim sonuçlarını da bilimsel bir analize tabi tutmadan kurum içinde bir güvensizlik ve bir liderlik arayışlarının çok acele olarak hemen başlatılmış olmasıydı. Keşke içerikleri de pek net, inanılır ve anlaşılır olmayan bu değişim, dönüşüm, yenilenme ya da lider dahil yeniden yapılanma istekleri gerçek bir bilimsel analiz ve parti içi içten bir özeleştiriden sonra olsaydı.

Artık olan oldu, şimdi CHP’de herkes kararan umutları yeniden yeşertme ve büyütme derdinde. Bu olumlu ve sağduyulu bir gidiş…

CHP yalnızca Altılı Masa ve Millet İttifakının değil, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetinin, Atatürk ilke ve devrimlerinin, ülkenin birlik ve bütünlüğünün, laik ve karma eğitimin, devlet nimet ve külfetlerine adil katılımın, tüm yurttaşların insan onuruna yaraşır bir maddi refah (gönenç) üretimi ve adil paylaşımının, liyakata (yaraşırlığa) göre istihdamın, çağdaşlaşmanın, adaletin, birlikte yaşamanın, insan haklarının, kardeşliğin, çoğulculuk ve laikliğe bağlı olarak din ve vicdan özgürlüğünün, yurtta ve dünyada barışında koşulsuz amiral gemisi olmak gibi tarihsel, sosyolojik ve asla vazgeçilemez bir görevi vardır. Bu bakımdan CHP, başka hiçbir partide olmayan hukuksal, ekonomik, sosyal, kültürel, demokratik ve yaşatıcı bir misyon (özgörev) ve sorumluluk taşımak zorundadır.

Bu açıdan bakılınca, CHP, yeniden erozyona (aşınmaya) uğrayan halkın güvenini acilen (ivedilikle) yeniden kazanmak ve geleceğe yönelik umutlarını ikna edici ve inandırıcı biçimde yeniden yeşertmek, büyütmek ve iktidarın en önemli adayı olmak, amiral gemisini yeniden engin sularda ve esenlik içinde yüzdürmek zorundadır.

Bu bağlamda sorulması gereken temel soru şudur:

Değişim, dönüşüm, yenilenme ve yeniden yapılanma hareketleri CHP’yi hangi politikalar ve politika araçlar ile birinci iktidar adayı olma konumuna yükseltebilecektir? Yoksa bu söylemler bir koltuk kapma yarışından mı ibaret kalacaktır? Umarım öyle değildir.

Şimdi de, belki yararı dokunabilir diye, siyasetin sosyo-psikolojik ve kültürel zihniyetini deşifre etmek için bazı bazı hatırlatmalar yapmaya gerek vardır.(×).

– Birleşmek, siyasi partnerlerle güçbirliği yapmak, geçmişte öğrenilen çaresizlik ve yetersizliklerin sonucudur. Fakat kesin sonuç yoktur. Bir atalar sözü “çatal kazık yere batmaz” biçimindedir.

– Savaşlar, krizler, seller, depremler vb. büyük afetler halkı çözümsüzlük ve çaresizliklere iter. Böyle durumlarda insanlar kesin inanacak ve koşulsuz itaat edecek liderler ararlar.

Hitler, Mussolini vb. ırkçı, faşist liderler ile dini siyasete alet eden teokratik otoriter liderler seçmenlerinin aklına ve bilincine değil inançlarına ve duygularına seslenirler. Çünkü duygular her zaman akıldan daha güçlüdür.

-Cahil, yoksul ve inançlı kimseler kendi inancı ve ideolojisi ve liderine o denli derin bir şekilde bağlılık gösterir ve inanır ki; adeta militanlaşır ve kendinden başka herkesi hain ve düşman olarak algılamaya yatkınlık gösterir.

– İnanç ve ideoloji temelli siyaset yapan liderler, devlet ve iktidar aygıtlarını yönettikleri toplumların ihtiyaçlarından çok, devlet yönetimini kendi ideoloji ve egolarına uygun hale getirmek için çaba harcalar.

– İnançlı yoksullar ve işsizlerin siyasi tutumlarını değiştirmek çok zordur. Çünkü bunların belleklerinde, inançlarına göre, yoksul ve işsiz olmaları ilahi bir yazgıdır, yani kaderdir. Onlar için parti değiştirmek, kendi eliyle başını belaya sokmak gibidir.

– İktidar partileri, kendi sadık seçmenlerini ve geniş halk kitlelerini, eğer seçim kaybedilirse bu günü mumla arayacaklarına inandırır. Seçim propagandasını bu olgu üzerine bina ederler.

– İktidara gelmek isteyen muhalefet partileri ise, kendi seçmenlerini ve kendi seçmen havuzuna katmak istedikleri yeni seçmen adaylarını geleceğin bu günden çok daha iyi, adalet ve gönenç getireceğine kesin olarak inandırmaları gerekir. Ancak vaatler yalnızca umuttur, bu nedenle işleri çok daha zordur.

– Genel olarak seçmenlerin siyasi tercihlerini değiştirebilmeleri için söylemlerden çok kendilerine umut aşılamak isteyen liderlerin kesin güvenilir olmalarına bakarlar. Güven veremeyen liderler umut aşılayamazlar.

– Entellektüellerin (Aydınların) çoğunluğunun ve kamuoyu oluşturan basın ve sivil toplum örgütlerinin desteğini alamayan siyasal partiler iktidara gelemezler ve gelseler bile uzun süre iktidarda kalamazlar.

Son söz                         :
İktidara talip olmak çok ciddi bir iştir. Toplumsal olgular tek nedenli değil çok nedenlidir. Birçok disiplini birden ilgilendirir. Toplumunu iyi tanımak gerekir. Bilgili, yurtsever ve idealist insanlarla çalışmak gereklidir. Hiçbir seçim için hazır reçete yoktur. Güven vermeden ve ikna etmeden umut doğmaz. Umut vermeden ve geleceğin kesinlikle bu günden daha iyi olacağına inandırmadan da seçim kazanılamaz. Değişim, dönüşüm ve yenileşme isteyenlere de dostça duyurulur.
***
Not:  Ayrıca CHP açısından yerel yönetim seçimlerinde belediye yitirmek, varolan siyasal iktidara yeni siyasi ve ekonomik egemenlik alanları vermek demektir. Halbuki iktidar olmaya umut tazelemek için bunun tersine gerek vardır. Dost acı söyler.
—————
– (×) Buradaki önerilerin geniş yorumları için bakınız.
– ERIC HOFFER, Kesin İnançlılar, Olvido yayınları,18. baskı, 2023.

KERBELA’NIN ACISI

Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı
Halk şairi

 

KERBELA’nın ACISI

Dinmeyen ızdırap, dermansız yara.
Hiç tükenmez Kebela’nın acısı.
İslam tarihinde yeri kapkara,
Hiç tükenmez Kerbela’nın acısı.
Xxx
Hakkın, adaletin battığı yerdir,
Ahlakın, vicdanın bittiği yerdir,
Saltanatın dini yuttuğu yerdir.
Hiç tükenmez Kerbela’nın acısı.
Xxxx
Zûlmün en gaddarı doğdu bu çölde.
Kediler aslanı boğdu bu çölde.
Ehlibeyt’e zûlüm yağdı bu çölde.
Hiç tükenmez Kerbela’nın acısı.
Xxc
Allah, Kur’an bir kenara koyuldu.
Yezit’in buyruğu iman sayıldı.
Şah Hüseyn’e kıyım kıyım kıyıldı
Hiç tükenmez Kerbela’nın acısı.
Xxx
Koçyiğitler korkusuzca savaştı
Takatı tükenen atından düştü,
Kadınlar, çocuklar kanlı yaş saçtı,
Hiç tükenmez Kebela’nın acısı.
Xxx
Dini, adaleti koyup bir yana,
Kerbela’yı boyadılar alkana,
Zûlüm yağdı 72 insana,
Hiç tükenmez Kerbela’nın acısı.
Xxx
Yezitlerin bağrı demirdi, taştı,
Muhammed’in tornu toprağa düştü,
Şah Hüseyn’in başı mızrağa geçti,
Hiç tükenmez Kerbela’nın acısı.
Xxx
Dini ve Kur’anı hiçe saydılar,
Bebeklere su vermedi kıydılar,
Vahşileşti, çadırları soydular,
Hiç tükenmez Kerbela’nın acısı.
Xxx
Halil Çivi der ki, sözlerim size,
Zalimin zulmüyle gelmeyiz dize,
Bu acı tarihten mirastır bize,
Hiç tükenmez Kerbela’nın acısı.
Xxx


9 Eylül 2018
Seferihisar, İZMİR

YÜZÜNCÜ YIL TÜRKÜMÜZ

ŞİİR KÖŞESİ…

Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı
Halk şairi

 

YÜZÜNCÜ YIL TÜRKÜMÜZ

Borçluyuz Atatürk’ün uygarlık savaşına,
Laik Cumhuriyetim erişti yüz yaşına.
Xxx
Birliğe siper oldu, yoksula çeper oldu,
Atatürk devrimleri halkıma rehber oldu.
Xxx
Kadın, erkek bir olduk, eşitlendik gür olduk;
Kulluk geride kaldı, hepimiz özgür olduk.
Xxx
Hilafet ve saltanat çoktan geride kaldı,
Halk kendi yazgısını kendi eline aldı.
Xxx
Önce düşmanı kovduk, kurduk Cumhuriyeti,
Kimliğimiz netleşti, adımız Türk Milleti.
Xxx
Hukukumuz tekleşti, çok hukukluluk bitti,
Laik, bağımsız yargı herkesi eşit tuttu.
Xxx
Eğitim laikleşti, akıl-bilim gürleşti,
Yurttaşın belleğine, yurt sevgisi yerleşti.
Xxx
Fabrikalar çoğaldı, okullar yaygınlaştı,
Çağdaş, laik eğitim her köşeye ulaştı.
Xxx
Uygarlık bir nehirdir, sular tersine akmaz,
Atatürkçü nesiller devrimleri bırakmaz.
Xxx
Bir insanlık suçudur, cehaletin varlığı,
İçinde barındırır bin bir sahtekârlığı.
Xxx
Atatürk düşmanlığı Devrime kinciliktir,
Sermayesi din değil; çıkarcı dinciliktir.
Xxx
Hak, hukuk ve adalet rotasından sapamam,
Belleğim demokrattır, özgürlükten kopamam.
Xxx
Aklımla, yüreğimle, bilimle koşuyorum,
Çağdaş uygarlık için çalışıp coşuyorum.
Xxx
Yurdum özgürlük ister, bağımsızlık kanımda,
Dalgalansın bayrağım, ebedi vatanımda.
Xxx
Cumhuriyet ateşi asırlar boyu tüter,
Laik ve özgür rejim, bin yıla demir atar.
Xxx
Halil Çivi ant içti, bilimsel yoldan dönmez,
Cumhuriyet ülküsü ebedidir, hiç sönmez.
Xxx

27 Temmuz 2023, Seferihisar / İZMİR

KAN ve CAN PAHASINA, EMPERYALİZME KARŞI KAZANILMIŞ TAM BAĞIMSIZLIK SAVAŞIMIZ VAR, FAKAT NEDEN TAM BAĞIMSIZLIK BAYRAMIMIZ YOK?

Prof. Dr. Halil ÇİVİ
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

Bundan tam 100 yıl önce , 24 Temmuz 1923 günü İsviçre’de imzalanan LOZAN BARIŞ ANDLAŞMASI, Türk Vatan’ının ebedi (sonsuza dek) varlık tapusudur.

Ayrıca demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olarak da Türkiye Cumhuriyeti’nin uluslararası alandaki temel siyasal, diplomatik, hukuksal ve ekonomik özgürlüklerini perçinleyen tam bağımsızlık belgesi ve andlaşmasıdır.

Bu nedenle, başta yüce önderimiz M.K. Atatürk, Lozan kahramanı Sayın İsmet İnönü ve Kurtuluş Savaşı’mızın öbür tüm şehit ve gazilerini, bize kurtulmuş bir vatan, tam bağımsız ve özgür bir ülke ve çağdaş bir devlet bıraktıkları için ne denli minnet ve şükran duysak azdır.

Kanımca Lozan Andlaşması‘nın imza günü olan 24 Temmuz (1923) gününü, vatanımızın ve ulusumuzun varlığını düşmanca hedef almış tüm emperyalist tuzakları boşa çıkaran TAM BAĞIMSIZLIK BAYRAMI olarak ilan etmek çok yerinde olacaktır.

Böyle bir ulusal bayram gününün varlığı, Lozan Andlaşması’nın tarihsel, siyasal, ekonomik ve hukuksal önemine ek olarak, başta gençlerimiz olmak üzere, toplumumuza tam bağımsızlık anlayışı aşılama konusunda da çok önemli ve gerçekçi katkılar sunabilir.

Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu konudaki önerisini yürekten destekliyorum.

TÜRKİYE CUMHURİYETİ’nin TEMEL PARADİGMASI ve VOLEYBOL DÜNYA ŞAMPİYONU OLAN KADINLARIMIZIN ÜSTÜN BAŞARISINİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

Prof. Dr. Halil ÇİVİ
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

Kendimize şu temel soruyu sorarak konuyu anlamaya ve anlatmaya çalışalım:

Eğer Cumhuriyet rejimi ve Atatürk Devrimleri‘nin; başta eşit eğitim hakları ve karma eğitim modeli olmak üzere, erkekler ve kadınlara fırsat eşitliğine bağlı olarak tanıdığı ekonomik, sosyal, hukuksal, kültürel ve sportif alandaki olanaklar olmasaydı kadınlarımız Dünya Voleybol Şampiyonu olabilirler miydi?

Acaba M. KEMAL ATATÜRK‘ün kurmuş olduğu demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti kurulup 100 yıldır yaşamamış olsaydı, halkımıza böyle evrensel nitelikli ulusal bir gurur ve üstün başarı yaşatılabilir miydi? Hiç sanmam…

Hiç kuşkusuz bu üstün başarılarından dolayı ” filenin sultanları” olarak adlandırılan, aslına bakarsanız Cumhuriyet ideallerine sahip Atatürk’ün kızlarının, kadın-erkek eşitliği ve laik, karma eğitimin üstün nitelikli somut meyveleri olan kadın milli voleybol takımımızın bize yaşattıkları bu büyük sevinç ve gururdan dolayı, bu gençlerimizi yürekten kutlar, başarılarının kalıcı olmasını dilerim.

Hiç kuşku yok ki; bu vb. üstün ve güzel sonuçların arkasında her zaman Türkiye Cumhuriyeti’ nin özgür akla ve çağdaş bilime dayalı temel ve çağcıl paradigması (değerler dizgesi) vardır.

Peki Kurtuluş ve Kuruluş hareketlerinden beslenip ,somutlaşmış bir ulus devlet biçimine dönüşen Türkiye Cumhuriyeti Devletinin temel paradigması kısaca nedir?

Bu paradigmanın dizelgeleri ya da değerler sisteminin temel bileşenleri çok kısa olarak şöyle özetlenebilir :

– Evrensel hukukun üstünlüğüne,
– Ulusal egemenliğe,
– Tam bağımsızlığa,
– Özgür aklın ve deneysel bilimin yol göstericiliğine,
– Ödünsüz laikliğe,
– Çağdaş ve evrensel demokrasiye,
– Din ve vicdan özgürlüğüne,
– Kadın-erkek vb. cinsiyet ayrımını yok edip, yasalar önündeki hak ve görev eşitliğine,
– Karma eğitime,
– Fırsat eşitliğine,
– Yaraşırlığa (Liyakata),
– Demokratik parlamenter siyasal rejime…

  • Yani ödünsüz olarak, her alanda dinamik, devrimci ve çağdaş uygarlığa dayalı bir değerler sistemi ile yaşamaya programlanmak ve bunu sonsuza dek sürdürebilmek…

Türk Ulusu‘nun değerler dizgesinde, Türk kadının İslam öncesi, İslamiyet ve Cumhuriyet dönemlerinin yaşam biçimleri ve değerler sistemini yansıtan bir şiirimi, Dünya şampiyonu olan voleybolcu genç kadınlarımız başta olmak üzere tüm kadınlarımıza adamak istiyorum.
***

TÜRK KADINI ve DEVRİMLER

Türk yurdunda kadınlar, sürer, eker, biçerdi.
Sofrada dışlanmazdı, erkekle yer, içerdi.
Eski Türk kadınları at biner, ok atardı.
Düşman yurda saldırsa, cephede saf tutardı.
Kadim Türk töresiydi, kadına üstün değer,
Hatun doğru söylerse, Hakan ona baş eğer.
Ailede, toplumda, erkekle kadın birdi.
Hakan, Hatun devleti birlikte yönetirdi.
Eski Türk töresinde Hakan, Hatun eşitti,
Devlet din değiştirdi, eşitlik elden gitti.

İslam çağdaş bir dindi, güzel ahlak diniydi,

Adalet ve eşitlik bu dinin temeliydi.
Allah’ın kitabını, Kur’an’ı çarpıttılar,
Ulema kisvesiyle, örfü dine kattılar.
Arap örfü din oldu, din adına boy attı,
Ekek egemen Arap, bu örfleri dayattı.
Arap kültürü ile fetvaya başladılar,
Toplumdan, mesleklerden kadını dışladılar.
Kadını hakir gördü, bir kenara attılar,
Peçe, çarşaf giydirdi, kafese kapattılar.
Üretimden dışlandı, üretken elin hası,
Üstüne kuma geldi, bu da işin cabası.
Bedenine laf etti eksik etek dediler,
Maldan, mülkden dışladı, haklarını yediler.
Bazen cariye yapıp, pazarlarda sattılar.
Sultan mezesi yapıp hareme kapattılar.

Cumhuriyet gelince, hak, adalet dirildi,
Kadınların hakları birer birer verildi.
Medeni Kanun geldi, kumalığı kaldırdı,
Mülkiyet eşitlendi, mirastan pay aldırdı.
Kadınların üstüne ” Devrimler” güneş oldu.
Kadın öz kimliğini bu devrimlerde buldu.

Kıyafet devrimleri çözüm getirdi kökten,

Türk kadını kurtuldu, çağ dışı bir kılıktan.
Attı çarşaf, peçeyi, parçaladı kafesi,
Hem seçti, hem seçildi, daha gür çıktı sesi.
Kadınlar eğitildi, üretime katıldı,
Doktor, avukat, mimar… her mesleğe atıldı.
Kadın erkek bir oldu, parçalar bütünleşti,
Bilim, üretim san’at… kuvvet buldu, gürleşti.

Uyan ey Türk kadını, sen artık kul değilsin,

Haksızlığa baş eğme, başlar sana eğilsin.
Atatürk Devrimleri toplumsal bir ilaçtır,
Kadın, erkek tüm ulus, devrimlere muhtaçtır.
Ey kadınlar eşitiz, Cumhuriyet bizimdir,
Kul değiliz, yurttaşız, Devrim hepimizindir.
Halil Çivi, bu sözler Devrimler için azdır.
Atatürk sevgisini tüm gönüllere kazdır.
***
19 Kasım 2007/ İnönü Üniversitesi, Malatya

Son sözlerim de şu olsun:

Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasal, zorunlu ve çağdaş felsefesi ya da değerler sistemini görmezden gelip; akılcı, bilimsel, pedagojik, psikolojik ve bilimsel uzmanlık ve bilgilerden yoksun dinci bazı cemaat-tarikat şeyhleri ile protokoller imzalayıp; yine çocuk eğitiminde yeterli bilgi sahibi olmayan müftüler, imamlar ve vaizler eliyle çocuklarımızın körpe beyinlerine. teokratik, feodal Arap kültürünün değerler sistemini boca etmeyi amaçlayan ÇEDES Pojesi ve karma eğimden vazgeçmeyi dayatan, İslam dinine değil, Arap örfüne dayalı, gayri milli eğitim politikasından ivedilikle (acilen), derhal vazgeçilmelidir.

İSLAM ÜLKELERİNİN TEMEL YAŞAM FELSEFESİNDEKİ İKİRCİKLİ – DUALİST YAPININ NEDENLERİ NEREDEN KAYNAKLANMAKTADIR?

Prof. Dr. Halil ÇİVİ
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

İslam ülkelerinde, ilk yıllar dışında, Emevi zihniyeti ile birlikte, tarih boyunca, her zaman ikircikli (düalist) bir siyaset ve yaşam felsefesi egemen olmuştur.

1- Yönetici ya da iktidar sahibi olanların temel siyaseti ve yaklaşımı daima (sürekli), süresiz olarak iktidarda kalmak ve sınırsız ekonomik zenginlik ve çıkarcılıktır. Batılılar buna “homo-economicus” yani kendini her koşulda çıkarına göre proglanlamış insan tipi demektedir.

2- Yöneticiler ve onların işbirlikçilerinin (çoğu vicdan yoksunu ulema, tarikat ve cemaat önderlerinin) dışında kalan halkın temel yaşam felsefesi ise ahiretteki cehennem korkusu ve karşı konulamaz bir tutkuya dönüştürülmüş bir cennet özlemi ile yaşamaktır. Yani halkın temel yaşam felsefesi ise dünyalıktan vazgeçirilmiş bir ahiret severliktir (AS: homo ahreticus!). İsterseniz siz buna “Homo ahreticus” da diyebilirsiniz. Genelde iktidar gücünü elinde bulunduran yöneticiler, dünya malı ve saltanat, halk ise ahiret ve cennet için yaşamaya odaklanmıştır. Dinin güzel ahlak ve adalet öğretisinin aksine, Sistem hep böyle kurgulanmış ve böyle uygulanagelmiştir.

Yönetici sınıf ve halk arasındaki bu ikircikli ya da düalist, çifte standartlı yaşam felsefesi nasıl oluşuyor diye soracak olursanız şunlar söylenebilir :

a- İslam ülkelerindeki muktedirler (yönetici sınıf) ve işbirlikçilerinin yaşam felsefesi tartışmasız Homo-economicus’tur. Homo- economicus Batılı ve çıkarcı bir insan tanımıdır. Kapitalist değerler sistemidir. Materyalisttir. İslamla, islamın dayanışmacı, özverili ve paylaşımcı bir insan tipi ile hiçbir ilişkisi yoktur (AS: Bu görüşe katılamıyoruz. İslam, fitre-zekat ile yoksulluğu meşrulaştırıyor ve sürekli kılıyor. Oysa toplumcu – kamucu sistemlerle yoksulluk neredeyse yok edilebilir..). Dünya nimetlerini son kertesine dek sömürerek yaşama anlayışıdır.

b- Halkın yaşam biçimi ise tümüyle öbür dünyaya, ahirette yer ve makam kazanmaya yöneliktir. İnsanların yaşam anlayışı ve toplumun değerler dizelgesi genelde “Homo- ahreticus“tur. Yönetici sınıfa karşı, Doğu tarzı (biçimi), sarsılmaz ve geri alınamaz bir biat, sadakat, kanaatkârlık, itaatkârlık ve kadercilikle donatılmıştır. Halk için yaşamın temel dürtüsü, siyasal iktidara gönüllü ya da zoraki kulluk etmeye, cehennemden kurtulup ebedi (sonsuz) cennet yaşamını hak edebilmeye programlanmıştır.

Peki bu saltanat sahibi yönetici sınıfa ayrı, ama halka tam bunun zıddı olarak ayrı bir değerler dizelgesi nasıl sağlanmaktadır?

Yanıtı çok basittir (yalındır). Halkın yönetimden nemalanan kimi dinbaz ulema ve yine kimi tarikat ve cemaat dinbazları tarafından islamın temel ahlak ve adalet öğretilerinin ters yüz edilerek, ahlaklı ve adaletli bir yaşam yerine yalnızca inanç ve ibadeti (tapınmayı) kutsayan, fakat ahlakı ve adaleti hiçe sayan ya da görmezden gelen bir din ve inanç anlayışının, cehaletin de yardımıyla sürekli olarak şırınga edilip halkın ikna edilmesidir. Yani sürekli olarak cehaletin korunması ve din(!) satışıdır. Bu durum, tarihsel olarak miras kalan ve cahil bırakan aldatıcı bir kısır döngüdür ve ne yazık günümüzde de sürmektedir.

Tarihsel ve sosyolojik olarak, genelde İslam devletlerinde, siyasal iktidardakileri kayıran, ikircikli, yani çifte standartlı, yönetici sınıfı bir bakıma ahlak, adalet ve hukuktan muaf (bağışık) sayan bir dinsel(!) anlayış vardır. Bu açıdan, “din avam-(cahiller) içindir, havas- (seçkinler) için değildir.” diyen ulema kisveli kimi din bilginleri(!) bile vardır.

Buna karşın, tarihsel, dinsel, kültürel ve siyasal olarak, İslamı daha çok ahlak, adalet ve sevgi olarak benimseyen farklı dinsel yorum sahiplerini de kafir, sapkın ya da zındık olarak ilan edip dışlayan ve çoğu zaman da ölüme mahkum eden bir fetva ve ferman zihniyeti hep olagelmiştir.

M. Kemal Atatürk‘ün kurmuş olduğu demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nin temel öğretisi de asla dine karşı çıkmak değildir. Tersine, toplumdaki cehaleti, dini ve dinsel değerler sistemini kendi saltanatları ve çıkarları için araçsallaştırarak sürekli olarak sömüren dinbazların saltanatına son vermektir. Talkını (telkini) başkalarına verip salkımı yutanların oyun tezgahını bozmaktır. M .Kemal Atatürk, hanedan ve kimi kişilere tanınan tüm hukuksal ve siyasal ayrıcalıkları yok edip, ayrıksız (istisnasız) her bireye anayasa ve yasalar karşısında eşit haklar ve sorumluluklar getirmiştir.

Batılılar, Hıristiyan Kilisesini (Papalığı) ve ruhban sınıfını dünya işlerinin dışında bırakıp laikleşerek, eleştirel akla ve çağdaş deneysel bilime sarılarak ekonomik refaha (gönence), demokrasiye, hukuk devletine, temel evrensel insan haklarına ve adalete ulaşabilmişlerdir. Darısı İslam toplumlarının hepsinin başına olsun.