Etiket arşivi: PKK terör örgütü

Sayın Kılıçdaroğlu’na ve Güvenlik güçlerine yönelik saldırılarının düşündürdükleri

Sayın Kılıçdaroğlu’na ve Güvenlik güçlerine yönelik saldırılarının düşündürdükleriPortresi_gulumseyen

Onur Öymen

(AS : Bizim katkımız yazının altındadır..)

Dün Artvin’de Sayın Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik menfur terör saldırısını nefretle kınıyor, o saldırıda şehit olan askerimize Allah’tan rahmet, yaralanan askerlerimize acil şifalar diliyoruz.

PKK terör örgütünün bu saldırıyla bir strateji değişikliğine gittiği, bir yandan bu sabah Cizre’de görüldüğü gibi, güvenlik güçlerine yönelik eylemlerini yoğunlaştırırken bir yandan da siyasal liderleri hedef alarak ülkemizde bir kaos (AS: karmaşa) yaratma çabası içine girdiği anlaşılmaktadır.

Bu gelişme teröre karşı mücadelemizin daha büyük bir kararlılıkla ve sonuç alıcı biçimde yürütülmesinin zorunluluğunu ortaya koymaktadır. Artık amacımızın ülkemize yönelik terör saldırılarının kaynağını oluşturan Irak’ın Kuzeyindeki PKK varlığını tümüyle tasfiye etmek olduğunu ortaya koymalı, Irak Hükümeti ve Barzani üzerinde etkili girişimlerde bulunmalı ve büyük devletleri de aynı doğrultuda hareket etmeye yönlendirici kararlı bir diplomasi uygulamalıyız. Bu girişimler sonuç vermezse Kuzey Irak’a yönelik olarak güç kullanmaktan çekinmeyeceğimiz ortaya konulmalıdır. Öbür ülkelerin yaptığı gibi terörün yurt dışındaki kaynaklarını bertaraf etmenin öncelikle hedefimiz olduğunu göstermeliyiz. Artık ‘Teröre yenilmeyeceğiz’ yolundaki söylemlerin yerine ‘terörü yeneceğiz’ söylemlerini kullanmalıyız.

Türkiye’nin, ülkemize yönelik büyük bir suikasta kalkışan bir terör örgütüyle masaya oturmayacağını, ülkemizin anayasasını ve gelecekteki siyasal yapısını terör örgütüyle hiçbir zaman görüşme konusu yapmayacağını, Türkiye’yi buna zorlamak isteyen yabancıların telkinlerini peşinen reddedeceğimizi vurgulamalıyız.

  • Oslo’da, Habur’da ve İmralı’da yapılan hataların bir daha tekrarlanmayacağını açıkça ilan etmeliyiz. 

Özetle, Sevr’den bu yana Türkiye’ye dayatılmak istenen çözümleri şimdi terör baskısıyla gerçekleştirmek isteyenlere bu fırsatı vermeyeceğimizi ortaya koymalı, yani Türkiye’nin terörle terbiye edilebilecek bir ülke olmadığını bütün dünyaya göstermeliyiz.

Saygılar, sevgiler.
26.08.2016

=============================================

Dostlar,

Saldırıyı kınıyoruz, nefretle lanetliyoruz, biz daha büyük bir nefretle kınıyoruz.. daha daha daha.. Şehit ve yaralılarımızı da unutmadan..

Bundan daha fazlasını ve farklısını yapmak gerek..
Yalnızca alt beyin bölgelerimiz değil, beyin kabuğumuzu da (Kortkeks) kullanmalıyız. Olayların derinlemesine irdelemesini yapmalı ve sorgulamalıyız. Sonra da biimsel çıkarımlara dayalı öngörülerde bulunmalıyız..

Sn. Öymen’de bu bilimsel yöntemi görüyoruz.. Doğallıkla hep sağlıklı – geçerli – güvenilir sonuçlara varıyor. Yıllardır benzer uyarıları yapıyor. Keşke AKP hükümeti Sn. Öymen’den daha çok yararlansa..

Sevgi ve saygı ile.
26 Ağustos 2016, Tekirdağ

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Not              : 94 yıl önce bu gün, 26Ağustos 1922 günü,  Afyon Kocatepe‘den yönetilen Büyük Taarruz olanca şiddetiyle sürüyordu. Bir millet, Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Paşa komutasında tam bir nefs-i müdafaa durumundaydı. Parola “Ya istiklal ya ölüm!” idi. Yiğitlere aşk olsun, aşk olsun, aşk olsun!

TERÖRLE YAŞAMAK


TERÖRLE YAŞAMAK

 portresi_gulumseyen

Suay Karaman

 
Emperyalizmin desteğiyle ülkemiz, terörle yaşamaya alıştırılmak istenmektedir.
Hatta bazı kendini bilmez yöneticiler açık açık “terörle yaşamaya alışmalıyız” demektedirler. Eşsiz liderimiz Atatürk’ün “Yurtta Barış Dünyada Barış” sloganını bırakıp, ‘komşularla sıfır sorun’ politikasını uygulayan aciz iktidar, ülkemizi Ortadoğu ülkeleri konumuna getirmiş ve sürekli terör eylemlerine davetiye çıkartmıştır.

Büyük kentlerde arka arkaya gelen bombalı saldırılar karşısında halk sokağa çıkamaz duruma getirilmiştir. Bu hain terörün asıl amacı, halkı sindirmek, iç savaş havası yaratmak ve sonuçta ülkemizde yaşayan insanları, ‘ver, kurtul’ psikolojisine sokmaktır. Bu amaç kısaca şöyle özetlenebilir: ‘Güneydoğu’yu ver, kurtul; yoksa sana hayatı zindan ederim.’

Bugün PKK terör örgütünü, bu terörün sorumlusu olarak gören ve rahatsızlık duyan siyasi iktidar da, Tayyip Erdoğan da samimi değildir. Çünkü bu terörün sorumlularıdır. ‘Açılım yapıyoruz’ diye, 19 Ekim 2009’da PKK terör örgütünün 34 militanının, Habur sınır kapısından ülkemize girmesine destek olmuşlardı. Bebek katili Öcalan posterleri ve
PKK terör örgütü bayraklarıyla Habur’dan giren bu teröristler için seyyar mahkeme kurdurulmuş, talimatla savcı ve yargıç görevlendirilmişti.

Bunların ardından PKK terör örgütüyle Oslo’da gizli pazarlıklar yapılmış, ülkemize silah ve bomba sokmalarına ses çıkartılmamıştı. Üstelik beğenmedikleri vali, kaymakam ve emniyet müdürlerinin görevden alınabileceği için teminat bile verilmişti. Oslo’daki görüşmelere, 9 Ocak 2013’te Paris’te öldürülen terörist kadınlardan birinin iki kez katıldığı da ortaya çıkmıştı. Bu teröristle Oslo’da pazarlık yapan bir hükümetin, aynı teröristi Fransa’dan istemesi, devlet ciddiyetiyle bağdaşmaz ve terör böyle bitirilemez.

10 Temmuz 2014’te AKP, CHP, HDP’nin oylarıyla TBMM’de kabul edilen 6551 sayılı “Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun”, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na aykırı olduğu gibi, Türkiye’nin bölünmesine, parçalanmasına yol açacak bir yasadır. TBMM dışında İmralı’da yapılan gizli görüşme sonucu üzerinde anlaşmaya varılan 6551 sayılı yasayı, Anayasa Mahkemesi’ne taşımayan ana muhalefet partisi yöneticilerinin de, kusurları çok büyüktür ve gelinen noktada
‘gaflet’ ile ‘dalalet’ sınırları aşılmıştır.

Terörle mücadeleyi bırakıp, teröristle müzakere yapılması sonucunda her gün yeni bir terör eylemiyle karşılaşmaktayız. Ülkemizin her yerinde patlayan bombalar sonucunda ölen ve yaralanan onlarca insanımız,  toplumu üzüntüye ve umutsuzluğa sürüklemektedir. Bu umutsuzluğun oluşturacağı belirsizlik, ülkemizde karanlık güçlerin egemenlik kurmasına yol açacak ve 12 Eylül 1980 öncesine benzer olayların yaşanmasına
neden olacağı gibi, ileri faşizme doğru gidişi hızlandıracaktır.

Bugün terörün yeniden tanımlanmasını istemeye gerek yoktur.

  • Çözüm süreci boyunca örgütün yığınak yapmasını seyreden bütün siyasilerin, bürokratların ve medyadaki destekçileri ile akil adı verilenlerin,
    terör örgütüne yardım ve yataklık yapmaktan tutuklanmaları gerekir.

Çünkü resmi tutanaklara dayanan suç, sabittir. Bu aşamada muhalefet partileri
“iktidar terör için önlem alsın” demektedir. Terörü hortlatan iktidardan, terörü bitirmesini bekleyen muhalefet partileri varoldukça bu terörün bitmeyeceği de bellidir.

Ancak her türlü karanlık ve ileri faşizme karşı tüm vatanseverlerin birleşerek,
örgütlü mücadele yapmaları gerekmektedir. Bu örgütlü mücadele ile vatan hainlerine ve emperyalizme karşı yeniden savaş başlatılmalıdır.

Büyük önderimiz Atatürk’ten aldığımız inanç ve ışıkla,
bu mücadeleyi kazanacağımıza güvenmeliyiz..

======================================

Dostlar,

Sevgili kardeşimiz Suay Karaman’a, her zamanki gibi yürekli ve gerçekçi yazısı için teşekkür ederiz..

CHP’nin ‘Size açık çek, bitirin şu terörü’ yaklaşımı doğrusu acınacak bir politikadır
ve anamuhalefet partisine yakışmadığı gibi Türkiye açısından da büyük talihsizliktir.

Yapılacak şey, herhalde AKP ile ortaklaşa MHP – CHP’nin teröre karşı ortak kınama iletisi yayımlaması olmamalıdır. Bu davranış AKP’yi de adeta mağdurlaştırmakta, aklamakta
hatta masumlaştırmaktadır! Doğrusu AKP çook şanslı saymalıdır kendisini!

Oysa bu kanlı ve hazin tablonun asıl sorumlusu AKP – RTE değil midir!?

Dahası, bu kanlı siyaset ile altı oyulan özellikle MHP – HDP ve CHP’nin AKP’ye kayan oylarıyla bir baskın seçim hedeflenmemekte midir? Yaza, yaz sonlarına doğru koşulları oluşunca bir erken seçimle AKP 367+ ile çıkarsa, T.C.’nin ruhuna fatiha..

O zaman CHP – MHP – HDP majestelerinin muhalefeti rolüne indirgenecektir.

  • CHP – MHP elele vererek toplumsal muhalefeti örmeli ve örgütlemeli, AKP’yi istifaya zorlamalıdırlar. Seçim yasası değiştirilmeli, baraj kaldırılmalı, partilerin seçim ittifakına izin verilmeli, parti içi demokrasi getirilmeli ve en geç sonbaharda seçime gidilmelidir. AKP – HDP sandığa gömülmeli, Ulusal bir koalisyon kurularak ülkemiz esenlendirmeye (rehabilitasyona) alınarak birkaç (on)yılda normalleştirilmelidir.

    Sevgi ve saygı ile.
    21 Mart 2016, Ankara

    Dr. Ahmet SALTIK
    www.ahmetsaltik.net
    profsaltik@gmail.com

Dağlıca’da 40 Gün Süren TSK Operasyonu

 

Dağlıca’da 40 Gün Süren TSK Operasyonu 
Böyle Görüntülendi

PKK’nın “kurtarılmış bölge” ilan etmeyi düşündüğü Buzul Dağı,
İkiyaka Dağları ve Doski Vadisi’ni, 27 Eylül’de başlatılan operasyonun görüntüleri yayınlandı.

Hakkari Dağlıca bölgesinde 27 Eylül 2015’te başlayan ve 5 Kasım 2015’te sonuçlanan
‘Şehit P. Kur.Yb. İlker Çelikcan Operasyonu’ ile 119 PKK‘lı öldürüldü. Türk Silahlı Kuvvvetleri’nin en güzide birliklerinden oluşan 2 Komando Tugayı ve Özel Kuvvetlere ait birlikler operasyona katıldı. Türk Hava Kuvvetleri‘nin de ve 40 gün süren operasyonun görüntüleri yayınlandı.

YARBAY İLKER ÇELİKCAN KONVOYUN ÖNÜNÜ GEÇTİ

6 Eylül 2015 tarahinde Yeşiltaş Üs Bölgesinden, yola döşenen El Yapımı Patlayıcıları (EYP) temizlemek maksadıyla hareket eden Mayın ve El Yapımı Patlayıcı Tespit Timi (METİ)
yola döşenmiş olan dördüncü EYP‘yi etkisiz hale getirirken, PKK‘lı teröristler tarafından açılan
ilk ateşte Timin bir personeli yaralandı. Açılan ateşe karşılık veren Tim derhal destek
isteminde bulundu. Bu arada Dağlıca‘dan Kobra ve Kirpi zırhlı araçlar içeren bir konvoy ile Yüksekova‘dan aralarında tank ve zırhlı araçların da bulunduğu başka bir konvoy, Dağlıca‘daki Hudut Tabur Komutanlığı ile Yüksekova ilçe merkezi arasındaki kritik ikmal yolunu açmak, Dağlıca‘nın konvoy, ikmal ve iaşesi için yol araması yapmak ve yol güvenliğini sağlamak maksadıyla hareket halindeydi. Yapılan destek istemine derhal karşılık vermek için METİ personelinin bulunduğu bölgeye doğru hızla hareket etti. Önde giden araçlar da ateş altına alınınca, konvoy yavaşladı. O sırada arkadaki Kirpi aracı içinde bulunan Tb. K. Kur. Yb İlker Çelikcan hızlanarak bir an evvel yaralı askeri kurtarmak için öne geçti ve ilerlediği anda aracı bir başka EYP‘nin patlaması sonucu şarampole yuvarlandı. Gözünü kırpmadan askerinin yaşamnı kurtarmak için öne atılıp şehit olan Tb.K.Kur.Yb İlker Çelikcan ve askerleri için
27 Eylül 2015’te ‘Şehit P.Kur.Yb.İlker Çelikcan Operasyonu’ başlatıldı.

DOSKİ VADİSİ’NIN PKK İÇİN ÖNEMİ

PKK Terör Örgütü’nün sözde Cilo Eyaletinin 2 cephesini ayıran arazi kesimi Doski Vadisi’dir. Doski Vadisi’nin kuzeyinde Oramar (Batı) Cephesi, güneyinde ise Çarçela (Doğu) Cephesi
yer alıyor. 2 cephe arasındaki bağlantı Doski Vadisi’ne uzanan ara vadiler (Varagöz Vadisi, Gürkavak Vadisi) vasıtasıyla sağlanıyor. Ayrıca İkiyakalar bölgesindeki PKK‘lı teröristlerin ikmali Doski ve Varagöz Vadileri üzerinden işbirlikçiler tarafından sağlanıyordu. Doski Vadisi Buzul Dağı ve İkiyaka Dağlarını birbirinden ayıran ve bölgede doğu-batı istikametinde
geçit veren tek ilerleme istikamet. Bu nedenle kara ve hava intikali Doski Vadisi’ne tabi.

2 AYA YAKIN VATANDAŞLARI ELEKTRİKSİZ BIRAKTILAR

Doski Vadisinde özellikle Kamışlı-Yeşiltaş-Dağlıca yoluna Mayın ve EYP döşenerek güvenlik güçlerine zayiat verdirmesi, üs bölgelerinin ikmal faaliyetlerini yürüten sivil kişilerin
tehdit edilmesi ve araç-malzemelerine el konulması, köy ve mezralardaki vatandaşların teröristlere yardım ve işbirliğine zorlanması, elektrik trafosunun PKK‘lı teröristlerce patlatılması ve 2 aya yakın süre vatandaşların elektriksiz bırakılarak cezalandırılması gibi eylemler yapıldı.

PKK’NIN SALDIRILARI BÖLGE HALKINI DA ETKİLEDİ

Oramar Tepe Bölgesi’nde bulunan PKK‘lı teröristler tarafından Dağlıca Hudut Taburu ve
Üs Bölgeleri’ne Doçka, Zagros ve Havan ile sürekli saldırı düzenleniyordu. Söz konusu saldırılardan yalnızca askeri birlikler değil bölge halkı da etkileniyor, ölüm ve yaralanmalar yaşanıyordu. 2014 yılında bayram sabahında bayramlaşan Dağlıca Köylülerine yapılan saldırı, 2015 Haziran ayında PKK‘lı teröristler tarafından atılan havan mermisi ile MizginTire isimli küçük bir kız çocuğunun yaralanması gibi saldırılar gerçekleştirildi.

OPERASYONUN AMACI

Şehit P.Kur.Yb.İlker Çelikcan Operasyonu‘nun amacı PKK Terör Örgütü’nün sözde
Cilo Eyaletinin kilidini oluşturan Doski Vadisi ve güneyindeki bölgeyi kontrol eden İkiyakalar
ve Oramar Tepe bölgesindeki teröristleri etkisiz hale getirmek, izleyen aşamada yeniden
kullanılmalarını engellemek amacıyla mağara, sığınak, barınak ve erzak depolarını tahrip etmek, Dağlıca ve Yeşiltaş’ta bulunan Üs Bölgeleri’ne ikmal ve intikal yollarını EYP‘lerden temizleyerek ikmal sürekliliğini sağlamak olduğu belirtildi.

OPERASYON 40 GÜN SÜRDÜ

27 Eylül 2015’te başlayan ‘Şehit P.Kur.Yb.İlker Çelikcan Operasyonu’ 5 Kasım 2015 günü Oramar Tepe bölgesi de tam olarak denetim altına alındı. Bölgeyi terk etmeyi başaramayan, PKK‘lı ufak grupların etkisiz hale getirilmesi amacıyla arama ve tarama faaliyetlerinin
devam ettiği belirtildi. Operasyonda 119 PKK‘lının öldürüldüğü belirtildi.

OPERASYON 3 AŞAMADA PLANLANDI

‘Şehit P.Kur.Yb.İlker Çelikcan Operasyonu 3 aşamada planlandı. 1. aşamada Doski Vadisi ve tarafeyninin PKK‘lı teröristleri temizlenmesi, 2. aşamada İkiyakalar Dağı bölgesinin denetim
altına alınması, yol araması ve ikmalin yapılması, 3. ve son aşamada ise Oramar Tepe Bölgesi’nin ve uzanımının denetim altına alınması olarak planlandı.

İLK OLARAK ORAMAR TEPE BÖLGESİ’NİN 500 METRE YAKININA DEK
BİRLİK SIZDIRILDI

Operasyon boyunca; İnsansız Hava Araçları (İHA) ve İnsanlı Keşif Uçakları (İKU) aracılığıyla sürekli keşif gözetleme yapıldı ve teröristlere ait mağara, barınak, sığınak ve mevziler belirlendi. Söz konusu saptamalar sonucunda hazırlanan hedef listeleri ile Oramar Tepe Bölgesi ve dolayı
yoğun bir biçimde hava kuvvetleri ve topçu ve havan birliklerinden oluşan ateş destek vasıtalarıyla ateş altına alındı. Dağ ve Komando Tugayı birlikleri tarafından Oramar Tepe Bölgesi’nin 500 m yakınına dek birlik sızdırıldı.

5-10 m UZAKLIKTAN EL BOMBALARININ KULLANILDIĞI
TEMASLAR SAĞLANDI

İlerleryen günlerde PKK‘lı teröristler ile askerler arasındaki uzaklık 160 m’ye düştü. 5-10 m uzaklıktan el bombalarının kullanıldığı temaslar yaşandı ve aralıklarla çatışmalar sürdü.
Bölgede sıkışan PKK‘lı teröristler tarafından sık sık el bombaları ile saldırılar düzenlendi. Askerler, el bombası ile saldırıyı gerçekleştiren PKK‘lı teröristleri etkisiz duruma getirdi.

YARDIMA GELEN PKK‘LI TERÖRİSTLERİ SAVAŞ UÇAKLARI
ETKİSİZ DURUMA GETİRDİ

Murat Karayılan‘ın Zap Kampı’na gelerek 18 Ekim 2015’te bölgedeki teröristlere telsizle talimat vermesinin ardından tecrit edilen PKK‘lı teröristleri Kuzey Irak‘tan bölgeye gönderilen takviye PKK‘lı teröristler, İHA ve İKU ile yapılan keşif gözetleme sonucunda belirlendi.
PKK‘lı teröristler, Türk Hava Kuvvetleri‘ne ait savaş uçaklarının atışları ile henüz istedikleri yerlere varamadan etkisiz duruma getirildi.

BÖLGE PKK‘LI TERÖRİSTLERDEN ARINDIRILDI

PKK Terör Örgütü’nün Kuzey Irak‘tan yurt içine geçiş yaptığı, Türkiye‘de gerçekleştirdiği saldırılardan sonra güvenli kaçış yolu olarak kullandığı, kırsal ile kent bağlantısını kurduğu, başta Yüksekova ve Şemdinli ilçelerine yönelik eylemlerinde kullandığı, eylemler sonucuda
sözde özerkliğe uzanan uygulamalara zemin hazırladığı, Üslenme bölgesi, eleman sağlama
noktası, sözde yargılama alanı olarak kullandığı, PKK Terör Örgütü üzerinde psikolojik etkisi çok yüksek olan İkiyakalar, Doski Vadisi ve Oramar Tepe Bölgeleri PKK‘lı teröristlerden arındırıldı.

PKK’LI TERÖRİSTLERİN BÜYÜK BİR ÇÖKÜNTÜ YAŞADIĞI ÖĞRENİLDİ

Bölgenin temizlenmesi ile; PKK Terör Örgütü’nün Türkiye ve Kuzey Irak bölgesi arasında
iki yanlı çok kritik geçiş güzergahı olan bölgelerin denetim altına alınmasıyla örgütün adeta nefes alamaz duruma geldiği belirtildi. Türkiye içindeki PKK‘lı teröristler ile KCKyapılanması ve YDG-H ögelerinin bu durumun ortaya çıkmasıyla büyük bir çöküntü yaşadığı öğrenildi.

======================================

Dostlar,

AKP iktidara geldiğinde (3 Kasım 2002 seçimleri; % 34 oyla 363 milletvekili % 66 TBMM çoğunluğu!) PKK terörü sıfırlanmaya yaklaşmıştı. Batı emperyalizmiyle yapılan pazarlıklarla
PKK’ya dokunulMAmaya başlandı, yetmedi masaya oturuldu.

Silahlı bölücü güç ile aynı yöntemle mücadele Batı’nn dayatması ile kesildi; yetmedi,
Oslo’da, Dolmabahçe’de..  masaya oturularak görüşmeler başlatldı! Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmış, ölünceye dek sıkı koşullarda hapiste kalacak olan terör örgütü başına
fiilen saygınlık (itibar) iadesi yapıldı adeta ve ceza infaz mevzuatı kuralları çiğnenerek,
Kürt kardeşlerimizin önemsiz bir bölümünü oluşturan Kürtçülerin = ayrılıkçı Kürtlerin lideri işlemi yapılmaya başlandı..

Gelinen yer “Bölünmeye 5 kala” sınırı idi (“BİRLEŞİK BÜYÜK KÜRDİSTAN’a = 2. İSRAİL’e ve POSTMODERN YENİ SEVR’e = BÖLÜNMEYE BEŞ KALA” başlıklı yazımıza özellikle bakılmalıdır: http://ahmetsaltik.net/2015/06/20/birlesik-buyuk-kurdistana-2-israile-ve-postmodern-ya-da-yeni-sevre-bolunmeye-bes-kala/“AÇILIM” tuzağı altında ve artık sürdürülebilirliği kalmamıştı. TSK ağırlığını koydu ve RTE – AKP 180 derece rota değiştimek zorunda kaldılar.

Şimdi PKK’ya karşı başta TSK ile, 2. ve 3. derecede de polis ve
korucularla yürütülen 
silahlı mücadele AKP – RTE ile değil;
konjonktürün dayatmasıyla onlara karşındır (rağmen).

Bu olgunun çok iyi anlaşılması gerekir.
Vatan Partisi Genel Başkanı Sn. Doğu Perinçek’in deyimiyle

“..Erdoğan TSK’ya sığınmıştır..!

Başarı TSK’nın, polisimizin ve korucularımızındır; ulusumuzun şehit ve gazilerinindir!

Dökülen kanların faturası ise AKP – RTE’nindir.

Ne yazık ki halkımızın önemli bir bölümü yine iğrenç oyunları görememiş ve 20 Temmuz 2015 Suruç kırımından sonra başlatılan TSK operasyonları, 1 Kasım 2015’te zoraki yineletilen seçimde AKP’ye birkaç milyon oy ve tek başına iktidar getirmiştir!?

Dileriz taç giyen baş bu kez akıllanır ve AKP – RTE Cumhuriyet ile kavgalarını keserler!?
Tayyip bey, Türkiye’nin yazgısı ellerinde, 13. yılını bitirecek 14 Mart 2016’da..
Çok umutlu değiliz 2023 hedefleri nedeniyle ama gene de umudu kesmek istemiyoruz.

Erdoğan, 2023 hedeflerinin ne olduğunu tek tek halkımıza saymalı
ve başkaca bir örtük gündemlerinin olmadığına ilişkin halkımıza apaçık,
somut güvenceler vermelidir.

Türkiye politik olarak hızla normalleştirilmeli ve başta ekonomi, DIŞ POLİTKA, kutuplaştırılmış toplum, yoksulluk – yolsuzluk, işsizlik, sağlık, eğitim, bilim – araştırma,
insan hakları – demokrasi gündemine geçmelidir..

Ülkesi ve ulusu ile bölünmez bir bütün olarak,
ilk 4 maddeye ve Devrim yasalarına (md. 174) asla dokunmamak üzere,
ivedi gereksinim olmamakla ilerleyen yıllarda birlikte yeni bir anayasaya..

YURTTA BARIŞ DÜNYADA BARIŞ.. diye haykırarak

Yüce ATATÜRK’ün izinde! 

Sevgi ve saygı ile.
07 Kasım 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Suay Karaman : YENİ SEÇİM

YENİ SEÇİM

 portresi

Suay Karaman
24 Ağustos 2015

 

Emperyalist güçlerin ve yerli işbirlikçilerinin 7 Haziran 2015 genel seçimleri için yaptıkları hesaplar tutmadığı için, yeniden genel seçime gidilmesi gündemdedir. Seçim öncesi dillendirilen AKP-CHP koalisyonunun olması için çok uğraş verildi, bunun için terör yeniden başlatıldı ama bu koalisyon kurdurulamadı.

PKK terör örgütü dört bir yandan saldırılarını sürdürmektedir. HDP’li belediyelerin destekleriyle mayın tuzakları kurulmaktadır ve ülkemizin gündeminde her gün şehit haberleri bulunmaktadır. Acı ve öfke her yeri, herkesi sarmalamaktadır.

Terörün yanında ekonomik ve siyasal belirsizlik koşullarında, ülkemiz yeni bir seçime hazırlanmaktadır. Tayyip Erdoğan’ın yetkisini artırmak için AKP’nin iktidarından vazgeçmeyeceği, erken seçime gitmek için her türlü yola başvuracağının bilinmesine karşılık, yeni CHP yönetimi bu oyuna çekilmiştir. Bu oyunun öbür figüranı Ahmet Davutoğlu da;
“CHP ile görüştüğüm için ihanetle suçlandım” açıklamasıyla, komikliklerine bir yenisini daha eklemiştir. PKK terör örgütüyle ve IŞİD’li teröristlerle görüşmek serbestken, CHP ile görüşmek ihanetse, bu insanların ihanetin de tanımını bilmedikleri açıktır. İşte buna da ‘ileri demokrasi’ adını vermektedirler.

Yüksek Seçim Kurulu (YSK), aceleyle hazırladığı taslakta 90 günlük seçim takvimini 60 güne indirerek, erken (AS: Bize göre erken değil yineletilen seçim!) seçimin 1 Kasım 2015 Pazar günü yapılmasını öngörmüştür. YSK, kararını “hükümetin kurulamayacağının ortaya çıkması”, “daha ileri bir tarihin kışa rastlayacağı” ve “ülkenin içinde bulunduğu koşullar” şeklinde
3 gerekçeye dayandırmıştır. Henüz 45 günlük hükümeti kurma süresi tamamlanmadan, cumhurbaşkanının kararı açıklanmadan ve seçim kararı alınmadan YSK’nin yaptığı
bu işgüzarlık ile, her zaman olduğu gibi yine anayasa çiğnenmiştir. Seçim kararı alınmadan, seçim tarihini belirlemek mümkün değildir ancak AKP iktidarının sivil darbelerine toplum alıştırılmış ve sessiz kalması sağlanmıştır. Muhalefet partileri bile, bu olayı sıradan sözlerle geçiştirmişlerdir.

Yine siyasal ayak oyunları, oy hesapları, seçmen kandırma yöntemleri ön planda olacaktır.
Yeni bir seçime dek bu kabusun düzelme olasılığı da yoktur ne yazık ki. Erken genel seçim de ülkeyi düzeltemez. Çünkü halk, önceki seçimlerde çok yanlış kararlar verdi, ihanet içindeki partileri iktidara getirdi ve ülkenin sistemi alt üst edildi.

Ortaçağ karanlığından demokrasi ve terör örgütünden barış beklentisiyle
aydınlık ve güzel günlere ulaşmak olanaksızdır.

Erken seçimde doğru oy verilse bile, ülkenin düzelmesi çok zor gözükmektedir.
Yapılan hataların izleri, yeni bir seçimle silinemez.

Yapılacak erken seçimde de sonuç hemen hemen aynı olacaktır. AKP ya da AKP ağırlıklı bir iktidar işbaşına geçecek ve ülkeyi bugüne getiren politikalar devam ettirilecektir. Zaten böyle bir iktidar ile böyle muhalefet partileriyle ve bunların yöneticileriyle bu karışıklıktan çıkmak mümkün değildir. Toplum yeni bir umut arayışı içindedir. Ancak kısa sürede yapılacak
erken seçimde, bu umudu bulmak zor gözükmektedir. Ülkemize istikrarın gelmesi için,
Atatürk ilkelerine ve devrimlerine sahip çıkan siyasal partilerin olması ve söylemleriyle topluma güven vermesi gerekmektedir. Ve bu umut bir gün mutlaka gerçekleştirilecektir.

===============================

Dostumuz Suay Karaman‘ın yazısı böyle…

Bize göre “erken seçim” nitelemesini kullanmak 2 bakımdan sakıncalıdır.
İlki, “anormal” durumu normal – olağan gösterir.
İkincisi dil mantığı (Semantik) açıdan yanlıştır; çünkü yapılan bir erken seçim değil,
“zorla yineletilen” bir seçimdir!

Bu olgunun üzerinde vurgu yapılmalıdır.

Bize göre, 7 Haziran’da oy kullanmayan 9,1 milyon seçmen, -ki bunlar AKP seçmeni değildir- bu seçimde yarıdan fazlasıyla sandığa gider ve CHP’ye oy verirse CHP 200’ü aşarak 1. parti çıkabilir.. Sonra da örn. MHP ile koalisyon kurabilir..

İktidardan düşen AKP’den hesap sorulur ve tarikatlar koalisyonu – rantçı bu parti hızla dağılır..

Halkımızın AKP’yi artık bu 5. seçimde mutlaka ama mutlaka hak ettiği cezaya çarptırmasını bekliyor ve umuyoruz.

Sevgi ve saygı ile.
24 Ağustos 2015, Tekirdağ

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

BARIŞ MI DEDİNİZ?


BARIŞ MI DEDİNİZ?

 portresi_Anit_Kabir'de

Suay Karaman

 

 

7 Haziran’da yapılan seçimlerin ardından ülkemiz herkes tarafından anlaşılamayan bir şekilde karıştı, olaylar çıktı, ölen ve yaralananlar oldu. Ne yazık ki bu durum halen sürmektedir. Siyasal partiler ve demokratik kitle örgütleri ise başka dünyalarda yaşamakta, hatta  kimileri emperyalizmin ekmeğine yağ sürmektedirler. Emperyalizm, MHP’ye AKP’ye sahip çıkma görevini verirken, CHP’ye de PKK terör örgütüne sahip çıkma görevini vermiştir. (AS : ???)

İlk Kurşun Gazetesi’nde yayınlanan 3 Ağustos 2015 tarihli “Açılım mı Demiştiniz?” adlı yazımın son paragrafında şunlar yazmaktaydı: “Hem Türkiye Cumhuriyeti devletinin, hem de PKK terör örgütünün beraberce silahları susturmalarını isteyenler, yine şaşırmaktadır. Dünyanın hiçbir yerinde silah bırakan devlet görülmemiştir.”

Ağustos başında gazetecilerle yaptığı söyleşide “Devlet silah bıraksın demiyorum. Devlet tabii ki kendini koruyacak” diyerek, PKK terör örgütüne silahları susturarak, elini tetikten çekme çağrısı yapan Selahattin Demirtaş’ın bu sözünde samimi olup olmadığını zaman gösterecektir. Çünkü ABD ve AB emperyalizminin kucağında oturarak siyaset yapanlara asla güven olmaz, olmamalıdır da..

Selahattin Demirtaş, 12 Ağustos 2015 Çarşamba günü Brüksel’de ABD’ye çağrı yaparak, ‘NATO’yu Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kuzey Irak’taki PKK hedeflerine yönelik operasyonlara karşı belirgin bir konum almaya’ çağırdı. Ayrıca açılımın sürmesi için Avrupa Birliği’nin de Türkiye’ye baskı yapmasını istedi. Selahattin Demirtaş ABD’ye yalvarırken, ABD Başkanı da, “Türkiye PKK’yı bırakıp, IŞİD’e odaklansın” diye açıklama yapmıştı. Böylece BOP haritası için el birliğiyle çalışmaların sürdürüldüğü anlaşılmaktadır.

HDP, başkan Apo’nun projesidir, bunu unutmadan çalışmalıyız” diyen ve “Bu halk Abdullah Öcalan’ın posterini Kürdistan’a asamayacak da, nereye asacak? Buna alışsanız iyi olur, çünkü biz daha başkan Apo’nun heykelini dikeceğiz, heykelini..” diyen Selahattin Demirtaş’ın söylemlerinde hep terör örgütüne destek vardır. Emperyalizmin beslediği terör örgütünün barış getireceğini düşünenlerin, düşünce sistemlerinin eksik olduğu anlaşılmaktadır.

Savaş iki ordu arasında yapılır; PKK terör örgütü, emperyalist şebekeler tarafından desteklenen bir öldürme kuruluşudur: yaptığı savaş değil, vurup kaçmaktır, sabotajdır, terörist eylemlerdir. Savaşta sağlık personeline dokunulmaz ama PKK terör örgütü ambulansa bile saldırmakta ve içindekileri yaralamaktadır.

Barış ne zaman istenir? Barış için bir savaşın olması gerekir.  PKK terör örgütünün yaptığı savaş değil, terörist eylemlerdir. Her devlet, terörist eylemlere karşı savunma yapar. Terörle mücadele eder, (AS : terör örgütü) silah bırakmadan müzakere etmez. Bu sahte barış çığlıklarının ardında Türk Silahlı Kuvvetleri’ni ve Türkiye Cumhuriyeti’ni suçlu konuma sokmak yatmaktadır. Emperyalist güçlerin barış süreci, PKK terör örgütüne dokunmayalım, güçlensinler, gerektiğinde kullanırız anlamına gelmektedir.

Barış silahların ucunda değildir, olmamalıdır da.. Onurlu toplumlar, silahların gölgesindeki demokrasi istemlerini kabul etmez, etmemelidir de.. Barış, katille gelmez, hırsızla gelmez, emperyalizmin kucağına oturarak asla gelmez, gelmemelidir de.. Barış ülkenin bölünmesiyle, parçalanmasıyla da gelmez. Barış, PKK gibi terör örgütüne, gerilla diyerek ya da özgürlük savaşçısı diyerek de gelmez.

Barış sevgiyle gelir, dostlukla gelir. Barış, paylaşımda eşitlikle, insanca bir düzenle gelir. Barış ağalık, şeyhlik, feodalite düzenine son vererek gelir. Barış yurdunu ve insanlarını severek gelir. Barış ülkedeki tüm insanların kardeşlik temelinde buluşarak, ulusal politikalarla kalkınarak gelir. Barış, ülkesinin aydınlanması için özverili çalışmalar yapılarak gelir. Emperyalizmi ve işbirlikçilerini kovmadan, tam bağımsızlık olmadan barış da olmaz..

============================

Dostlar,

Yurtsever ve yürekli birikimli yazar sevgili Suay Karaman arkadaşımıza bu yazısı için
teşekkür ederek sizlerle paylaşıyoruz..

“.. Emperyalizm.. CHP’ye de PKK terör örgütüne sahip çıkma görevini vermiştir.” suçlamasını oldukça ağır ve kanıtlanması güç.. olarak değerlendiriyoruz..

Öte yandan AB – ABD’nin, PKK’ya sahip çıkmak için eteklerinin tutuşması ibret vericidir. Açılmayan gözleri, duymayan kulakları, mühürlü vicdanları uyarmalıdır bu tablo..

Hiç sıkılmadan “2 taraf da silah bıraksın..” diyerek uluslararası hukukun en temel ilkelerini bilerek çiğnemekte ve bir oldubitti, de facto durum yaratmaya çabalamaktadırlar ki terör örgütü ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti denk tutulsun! Zavallı Batı, bu denli zavallılaşacak mıydı??

Bir yanda Türkiye Cumhuriyeti Devlet, vardır, egemen ve bağımsızdır; ulusal ve uluslararası hukuk gereği silah kullanma tekeli vardır; karşı yanda ise AB – ABD – İsrail beslemesi bir terör örgütü bu 3’lü adına vekaleten ülkemiz ile 31 yıldır savaşmaktadır.. Sıcak çatışma artık
“orta yoğunluklu” düzeye tırmandırılmıştır.. İç kalkışma – isyan tohumlanmak istenmektedir..
Ancak Türkiye Devleti, devlet aklı ve yetkesi (otoritesi) ile hukuk içinde kalarak bu belayı da defetmeyi bilecektir.

Başarı asla bu tablonun asli faillerinden olan AKP iktidarının değil; kanlarını – canlarını veren Türk askerinin, polisinin, yurttaşının… özverili ULUSUN ve kadim Devlet geleneğinin olacaktır. AKP ile değili AKP’ye karşın.. Bu ayrımı yapmak olağanüstü önemlidir..
Zorla sürüklendiğimiz “yinelenecek seçim”de (erken seçim değil!) halkımız,
bu çıplak gerçeğin gereğini yerine getirecek biçimde oyunu kullanmalıdır.

Sevgi ve saygı ile.
10 Ağustos 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

TÜRKİYE PARTİSİ HDP

 

TÜRKİYE PARTİSİ HDP!

Rifat Serdaroglu

Hangi etnik kökenden, hangi inançtan, hangi düşünceden olursa olsun bu vatanın ekmeğini yiyen, suyunu içen, havasını soluyan her insan ülkesinde huzur-zenginlik- çağdaşlık-barış içinde yaşamak ister. Hainler, siyasetteki ajanları, yabancı istihbarat örgütlerinin maşası olan satılmışlar dışında…

T.C. Devletinin kuruluş gerekçelerine, Ulus Devlet yapısına, Lâik Cumhuriyete karşı olan ve bu tutumundan dolayı Anayasa Mahkemesi tarafından “Lâiklik karşıtı  eylemlerin odağı” olmakla suçlanan ve mahkûm edilen AKP,
“Demokratik Haklar Sorunu” ile “Terör Sorununu” birbirine karıştırdı.

Üstelik bunu, BOP Eşbaşkanlığını kabul ederek, bilerek ve isteyerek yaptı.

Geldiğimiz noktada, eline silah alıp 54 bin insanımızın yaşamını çalan, uyuşturucu-organ-kadın kaçakçılığı yaptığı, tüm hür devletler tarafından belgelenerek kabul edilen PKK Terör örgütü militanları; Türk Televizyonları ve özellikle CNNKÜRT’ün kadrolu Kürtçü elemanları tarafından “Dağlarda çok eziyet çekmiş zavallılar” olarak gösterilir oldu!

Şimdi yeni moda deyim; HDP Türkiye’nin Partisi olmalı!”
Demek ki HDP şu ana kadar Türkiye’nin partisi değildi!
Peki, HDP kimin veya kimlerin partisidir?
“HDP, Türkiye’nin partisi olmasın” diye dayatan Kandil değil midir?
Çok partili Siyasi yaşama geçtiğimizden beri oluşan parlamentoları inceleyin.
Her dönemde, en az 150 Kürt kökenli vatandaşımızın Milletvekili olduğunu görürsünüz. Bunlar Türkiye’nin Milletvekilleri değiller miydi?

Mademki barış-kardeşlik- huzur için HDP’nin Türkiye Partisi olması şart, o zaman asgari müştereklerimizi belirlemeliyiz. Öyle ya, herkes acısını yüreğine gömecek ve birlikte barış içinde yaşayacaksa, bunun temelini sağlam atmamız gerekmez mi?

HDP Türkiye Partisi olacaksa şu sorulara açık-net-art fikirsiz yanıt vermelidir :

– Silahı olan ve öldürmeye devam eden birinin “Barış” talebi gerçekçi midir?
– PKK bir terör örgütü müdür, yoksa bir kurtuluş ordusu mudur?
HDP, PKK’ya “Silah bırakın” diyebilecek midir?
– HDP; PKK Kandil Yönetimine “Siz bize emir veremezsiniz” diyebilecek midir?
-HDP; Büyük Kürdistan Devleti kurma hayalimiz yoktur. diyebilecek midir?
-HDP, Bölgedeki feodal yapıya karşı çıkıp, toprak reformu isteyebilecek midir?
-HDP, PKK’nın öldürdüğü, çocuk-kadın-yaşlı-öğretmen-doktor-mühendis-işçiler için
ne düşünmektedir?
-HDP, “Bir erkek dört kadınla evlenebilir” diye Anayasasına madde koyan Barzani ile ideolojik ve örgütsel bağını kopartabilecek midir?
-HDP, çoğu partisinin ilçe yöneticisi-delegesi olan kaçakçılar için ne düşünmektedir?
-HDP, bölgede ödenmeyen elektrik-su-telefon-doğalgaz-vergi paraları için
ne düşünmektedir?
-Türkiye Partisi olmak istediğini söyleyen HDP, Ermeni-Süryani-Yahudi-Eşcinsel kişilerden Milletvekili seçtirmiştir. Hatta soyadı Öcalan olan birini de TBMM’ye sokmuştur. HDP, PKK’nın öldürdüğü Kürt kökenli vatandaşlarımızdan birinin kardeşini, örneğin

“Öcalan’ın Yoğunlaştırma Evlerinde” tecavüze uğrayıp sonra PKK’lı
kadın militanlara öldürtülen bir Kürt kızının kardeşini Milletvekili yapmayı
niçin düşünememiştir?

-Sayıları 3 milyonu bulan ve Irak’ın “Asli Unsurlarından” biri olan Türkmenler, bölgenin en eğitimli, en çalışkan, kültür düzeyi en yüksek, şehir yaşamına en alışkın kesimidirler. Türkmenler sistemli olarak “Kürtleştirme” politikaları ile
yok edilmektedirler. HDP, bu katliam karşısında niçin sessiz kalmaktadır?

HDP, tüm bu sorulara en açık biçimde yanıt vermelidir.
Birbirimizi kucaklayacaksak HDP, benim İzmir’li bir vatandaş olarak
T.C. Devletinin Anayasasına – Yasalarına uyduğum gibi uyacağını taahhüt etmelidir. Ben, TC Devletine nasıl vergi ödüyorsam, o da ödemelidir…

Bugün HDP Genel Başkanlık koltuğunda oturan Selahattin Demirtaş da,
T.C. Devletine bağlılığını göstermek için PKK terör örgütünün üst yöneticilerinden olan abisini Türkiye’ye getirtip, Türk Adaletine teslim etmelidir…

Türk Devletini, Türk Milletini, Türk Bayrağını, Türk Dilini seven ve saygı duyan herkes Türkiye’nin gerçek sahibidir. Gördünüz mü, Türkiye’nin partisi olmak ne kadar kolaymış!

Sağlık ve başarı dileklerimle (11.07.2015)

============================

Dostlar,

Sayın Serdaroğlu bu güzelim yazısı için teşekkürü hak ediyor değil mi??

Sevgi ve saygı ile.
12 Temmuz 2015, Tunceli

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Suay Karaman : SEÇİM YAKLAŞIRKEN

SEÇİM YAKLAŞIRKEN

portresi_gulumseyen 

Suay Karaman

Tayyip sultan, anayasa ve yasa tanımadan yine seçim gezilerine devam etmektedir.
17 Mayıs 2015’te Kayseri’de yaptığı konuşmada;

Mursi şayet idam edilirse ki inanmıyorum. İnşallah idam edilmeyecek, edemeyecekler. 
Terör örgütü ile mücadele eden bir kardeşim şehitlik rütbesine ulaşmış olacaktır.
Ben de
böyle bir akıbete uğramış olursam, Rabbim inşallah bizlere de o makamı lütfedecek diye ümit ediyorum.” dedi.

Sürekli mağdur rolüne soyunmayı alışkanlık haline getiren Tayyip sultanın amacı,
kefen edebiyatı yaparak seçimi kazanmak isteğidir.
Üstelik hırsızlardan ve vatana ihanet edenlerden şehit olmayacağını da bilmek gerekir…

Bu sözlerden şu yargıya varabiliriz:

Tayyip sultan kendisini idam edilecek biri olarak görmektedir.

Çünkü ülkemizin anayasal düzenini yıkmaya teşebbüs ettiğini bilmektedir, sivil darbe yaptığı çok açıktır ve para sıfırlamanın hesabının bir gün mutlaka sorulacağını anlamıştır.
Bu yüzden zaman zaman böyle panikler, gel gitler yaşamaktadır.
Ancak yargılanarak, yaptığı tüm olumsuzlukların hesabının sorulacağını da bilmelidir. 

Bu toplum AKP’nin 13 yıldır iktidarını gördü. Bugüne dek yaptıkları, bundan sonra yapacaklarının güvencesidir. Anayasa Mahkemesi’nin kararıyla AKP’nin, laikliğe karşı eylemlerin odağı olduğu belirlenmiştir. Böyle bir iktidarın laik ve demokratik, sosyal bir hukuk devletini yönetmesinin örneği ise dünyada görülmemiştir.

AKP iktidarı, Türkiye’yi parçalanma sürecine,
bölünme noktasına getirmiştir.

Komşularımızla düşmanlık tohumları saçmıştır, dış politikada tavizler (AS: ölçüsüz ödünler) vermektedir. Ekonomik kriz toplumu derinden sarsmış; çiftçinin, memurun, esnafın, emeklinin durumu perişandır. AKP iktidarı sivil darbe yapmıştır ve halen devam etmektedir.
Bütün bunlar AKP’nin derhal iktidardan uzaklaştırılması için yeterlidir.

Ülkemizin en önemli sorunu muhalefet sorunudur. 2011 seçimlerinde, CHP ve MHP toplam
188 milletvekiliyle TBMM’ye girdi. Ancak AKP ile PKK terör örgütü ortaklığı,
bölünme anayasasına destek olmaya kalktılar. Açılım yasalarına örtülü destek verdiler.
PKK terör örgütü için çıkarılan yasaları, anayasaya açıkça aykırı olmasına karşın,
Anayasa Mahkemesi’ne bile götüremediler. Harekete geçen birkaç milletvekilini ise düşman
ilan ettiler. Varoluş nedeni Türkiye’yi bölmek olan öbür muhalefet partisi HDP ise 
PKK terör örgütünün uzantısıdır. Böylece AKP iktidarı her istediği yasayı geçirdi.
Dolayısıyla muhalefetin varlığı sonucu hiç değiştiremedi.

Yeni CHP genel başkanı, Zaman Gazetesi’ne verdiği röportajda, siyasal iktidara yükleneceğine yine cumhuriyeti ve 1930’lu yılların CHP’sini hedef aldı. Atatürk’ün Genel Başkanı olduğu CHP’nin tek parti iktidarı döneminin uygulamalarıyla, AKP iktidarını karşılaştırdı.
Başbakan Ahmet Davutoğlu da; “1930’lu yıllarda gençlerin önünü kestiler, tek bir ideolojiye zorladılar” dedi. Cumhuriyete ve şimdilik örtülü olarak Atatürk’e sövenlerin unuttuğu bir gerçek var:

Cumhuriyet yönetimi; aklını kullanan, sorgulayan ve bilimle uğraşan kuşaklar yetiştirmeye çalışmaktaydı. Sorgulayan, düşünen ve üstelik aklını kullanan bireyin tek tip olması
olanaklı değildir.

 

AKP iktidarından kurtulmanın reçetesini HDP’nin barajı geçmesine bağlayan sahte muhalefet, yine AKP’ye gizli desteğini sunmaktadır. Yeni CHP yöneticileri, HDP barajı aşsın çabası içindedirler. MHP de bu olaya destek vermeye başlamıştır ve MHP milletvekili adayı Ekmeleddin İhsanoğu da, HDP’nin barajı aşmasını istemektedir. Zaten birçok gazete ve televizyonlar da HDP’nin yayın organı gibi çalışmaktadır.

 

PKK terör örgütünün siyasal gücü olan HDP’ye baraj atlatarak AKP’yi iktidardan düşürme iddialarına inananlar ve bu hain düşünceye aldananlar, farkında olmadan ABD’nin Türkiye’yi bölme planına çanak tutmaktadırlar. HDP’nin barajı aşmasıyla demokrasinin gelişeceğini söyleyenler Demokratik Sol Parti, Saadet Partisi, Vatan Partisi ya da başka bir partinin barajı geçmesi konusunda hiç konuşmamaktadır. Darbe anayasasına söverken, % 10 barajını demokrasiye uygun görenlerin maskeleri de düşmüştür. 

Kendi partilerinin şanlı geçmişini karalayarak, partilerinin ilkelerinden uzaklaşarak,
partinin fikirleriyle örtüşmeyen adaylar seçerek, seçmenleri partisinden soğutan
genel başkanlarla girilen her seçim yitirilecektir ve milletçe alkışlanmayacaktır.
Yıllardır muhalefet yapamayanların iktidar olma şansları da yoktur.
Her seçim gibi 7 Haziran 2015 genel seçimleri de önemlidir ama ne yazık ki bu koşullar altında topluma coşku ve umut vermekten uzaktır. Ancak yine de en azından oylarımıza ve
sandıklara sahip çıkabilmek gereklidir. 

Onur ÖYMEN : IŞİD ve PKK


IŞİD ve PKk

portresi2

Onur ÖYMEN

IŞİD terör örgütünün ikinci bir Amerikan gazeteciyi, başını keserek öldürmesinden sonra bir demeç veren Başkan Obama, Amerika’nın bu terör örgütünü imha etmek için bölgesel ve uluslararası bir girişime öncülük edeceğini söyledi.

Aynı gün Ankara’da Başbakan’ın başkanlığında toplanan Bakanlar ve İstihbarat yetkilileri ise 35,000 kişinin ölümünden sorumlu PKK Terör Örgütüyle yapılan ve
“Barış Süreci” adını verdikleri temasları başarıyla sonuçlandırmak için
neler yapacaklarını görüştüler.

Terörle topyekun mücadele yerine “iyi terörist-kötü terörist”, “güvenilir terörist-güvenilmez terörist” ayırımı yapmak doğru mudur?

PKK daha birkaç gün önce bir teğmenimizi şehit etmedi mi?
Yol kesip adam kaçırmadı mı?

Silahlarını bırakmadan ve silah zoruyla siyasal çözüm dayatmaya çalışan
bir terör örgütünü Hükümetin muhatap alması ve onunla müzakerelere girişmesi
kabul edilebilir mi?

Dış telkinlerle bu yöntemi benimseyen bir hükümete muhalefet partileri
destek verilebilir mi?

Bölgedeki son gelişmeler, adı, sıfatı ve eylemlerinin cinsi ne olursa olsun
masum insanların yaşamına kasteden terör örgütlerinin
ne denli büyük bir tehlike olduğunu ortaya koyuyor.

CHP’nin yıllarca savunduğu “elindeki silahı bırakmayan terör örgütleriyle müzakere edilmez mücadele edilir” yolundaki politikasının ve söyleminin de
ne denli yerinde olduğunu gösteriyor.

Saygılar, sevgiler.

DİYARBAKIR GÖRÜŞMESİ..

DİYARBAKIR GÖRÜŞMESİ..

portresi2

Onur ÖYMEN

Hükümetin olumlu bir kamuoyu algısı yaratma çabalarına karşın, Başbakanın Diyarbakır’da Barzani İle yaptığı görüşme birçok bakımdan ciddi sakıncalar yaratacak niteliktedir.

Bir kez Başbakanın muhatabı bir yerel yönetim lideri değil, Irak Başbakanıdır.
Başka bir kentte düzenlenen uluslararası toplantılar gibi ayrıksı (istisnai) durumlar dışında Başbakanın dış temaslarını yürüteceği yer, Türkiye’nin veya ilgili ülkenin Başkentidir. Barzani Türkiye’nin Başbakanı tarafından kabul edilmek istiyorsa,
kendisini Ankara’da ziyaret etmeliydi.

Suriye’deki durum gibi konular uluslararası ilişkiler kapsamına girer.
Bu gibi konuların yerel yönetim liderleriyle görüşülmesi de doğru değildir.
Türkiye’nin Irak’la arasındaki en önemli sorun, PKK terör örgütünün Kuzey Irak’taki varlığına yıllardan beri müsamaha edilmesidir ve PKK’nın fiili denetimi altında
Mahmur Kampında yaşayan 11,000 Türk vatandaşının durumdur.

BM Güvenlik Konseyi‘nin kararları ve Irak Anayasası, Irak Hükümetine topraklarında terörist faaliyetlere müsamaha etmeme yükümlülüğü getirmektedir.Oysa Irak Hükümeti de, Barzani de PKK’nın Irak topraklarını terk etmesini sağlayamamış ve özellikle
son yıllarda bu yolda hiçbir çaba göstermedikleri gibi; Türkiye’nin müdahalesini de engelleyici bir tavır içine olmuşlar, hatta Türk milletini rencide edici beyanlarda bulunmuşlardır.

Başbakanın şimdiye dek “Kuzey Irak Yerel Yönetimi” deyimini kullanırken şimdi “Kürdistan” dan söz etmesi bu bölgenin adım adım bağımsız bir devlete dönüştürülmesi çabalarına Türkiye’nin de destek olabileceği, hiç değilse
karşı çıkmayacağı izlenimi uyandırmıştır.

Barzani’nin Diyarbakır’a askeri üniformaya gelmesi dikkatlerden kaçmamıştır.
Bu kıyafet, O’nun bağımsız bir silahlı kuvvetin komutanı olduğunun simgesinin göstergesidir. Kendisinin daha önce Türkiye’ye birçok kez sivil giysiyle geldiği bilinmektedir. Diyarbakır’daki görüşmeye katılan bir ses sanatçısının da
askeri giysiye benzer bir giysiyle geldiği de göze çarpmıştır.

Eğer basının yazdığı gibi Barzani’nin toplu nikah töreninde hediye vermek üzere
üç bavul dolusu altını Türkiye’ye getirdiği doğruysa, bu da uluslararası alanda örneği pek görülmeyen ve yasalarımıza göre geçerliliği tartışmalı bir durum yaratmıştır.
Başbakanın “çözüm süreci” olarak adlandırdığı gelişme, bütün sakıncaları bir yana, Türkiye’nin bir iç sorunudur. Böyle bir konuda Barzani’den destek istenmesi
O’nu Türkiye’nin bir iç sorununa karışmaya davet etme anlamı taşır ve bu açıdan
son derecede sakıncalıdır.

Bütün bunlardan daha vahimi, Barzani’nin ziyaretinden birkaç gün önce
Atatürk’ün Diyarbakır’daki “Ne mutlu Türküm Diyene” sözlerini içeren
bir tabelanın kaldırılması
dır.

Bunu Barzani’ye hoş görünmek için ulusal değerlerimizden vazgeçebileceğimiz şeklinde yorumlayan vatandaşlarımızın ulusal duyguları incitmiştir.

  • Ülkemizin ulusal bütünlüğünü zedelemek isteyenleri memnun etmeye çalışanlar, Halkımızın ezici çoğunluğunun temel değerlerini feda etmek
    hakkına sahip değildirler.
  • Bu gelişmeler karşısında sessiz kalan muhalefet partileri de Hükümetin
    tarih karşısındaki sorumluluğunu paylaşmış olacaklardır.

RİFAT SERDAROĞLU : İki İzmirli

RİFAT SERDAROĞLU

portresi3

İki İzmirli

İzmirli demokrattır. Özgürlükçüdür. Kimseden emir almaz. Bakan aracı geçecek diye yolları kesen trafik polisi ile kavga eder, arabasına “yuh” çeker, sırtını döner.

İzmirli kadınlar çok cesurdur. Ata’sına, Cumhuriyet’e, Lâikliğe, çağdaş yaşama
hakaret edene derhal müdahale eder.

İzmirli, kimsenin etnik kökeni ile ilgilenmez.
Cumhuriyetin temel ilkelerine saygı duyan herkesi kardeşi sayar.

İzmirli çalışkandır. Ne işadamları, ne öbür İzmirliler devletten avanta almazlar.
İzmir’den bir tane bile “Deniz Feneri”, “Yimpaş” , “Jet Fadıl” çıkmaz.

İzmirliler çalışırlar, vergilerini öderler, inançlarını Allah rızası için yaşarlar.
İnsan gibi eğlenirler. Rakı da içerler, ayran da. Kimse onlara ne yapacağını,
ne içeceğini söyleyemez…

Binali Yıldırım, İzmir Milletvekilidir ve kendisini İzmirli olarak kabul eder.
Fatih Çekirge ise doğma büyüme İzmirli olduğunu ve bununla gurur duyduğunu söyler.

Biz İzmirliler, “İzmirliyim” diyen her vatandaşımıza kapımızı ve gönlümüzü açarız.
Etnik kökeni, doğum yeri bizleri hiç ilgilendirmez. Yeter ki “İzmirli” duruşunu bozmasın.

İzmir’de doğup da “İzmirli duruşundan” “biat” kültürüne tenzili rütbe edeni de,
İzmirli olduğunu söylediği halde şartsız itaat etmeyi (biat) sürdüren sözde İzmirlileri anında anlarız. Bunlar artık bizler için “Çakma İzmirlidirler”, ağızlarıyla kuş tutsalar
onlar “İzmirli” olamazlar.

Çakma İzmirli Binali Yıldırım; Pazar günü İzmir’de,

“Ne pazarlığı yaptınız, diyorlar. Biz de diyoruz ki, biz bir pazarlık yaptık doğru.
Tek Devlet, Tek Millet, Tek Bayrak, Tek Vatan. Bunun dışında pazarlığımız yok.
Terör nedeniyle 400 Milyar Doları aşan bir kaynağımız yok olmuş.
Bu kaynak bir hiç uğruna gitti, arkada birçok gözyaşı bıraktı” 
dedi.

Binali Bey, sizin uyanıkken düşündüğünüzü, zekâ düzeyi düşük olan bir İzmirli uykusunda düşünür. Siz İzmirlileri kendi zekânızla mı kıyas ediyorsunuz?

Karayılan denen çıyanın dedikleri ne olacak? Adam açıkça, Türkiye’yi tehdit edip Özerk Yönetim-Kürdistan’a statü- Öcalan dâhil tüm PKK’lı katillerin serbest kalmaları için anlaşma yapıldığını söylüyor.

400 Milyar Dolarımızı bu katiller harcatmadı mı?

‘Bir hiç uğruna’ dediğiniz şeye biz İzmirliler “Vatan Savunması” deriz.

Kurtuluş Savaşımız sırasında, sizlerin “Fikir Dedeleriniz” İngilizlerin-Fransızların kucağında otururken, biz İzmirliler düşmana “İlk Kurşunu” atıyorduk.
Eğer bugün siz Bakanlık koltuğunda oturuyorsanız, bunu “biat kültürü” ile yetişenlere değil, İzmirli ruhuyla yetişen “Çılgın Türklere” borçlusunuz.

Sonradan Bozulmuş İzmirli Fatih Bey; Pazartesi yazısında;

“Biliyorum çok kızgınsın. Biliyorum tartışırken karşındakine ‘bayrak açma’ diyorum diye kızıyorsun. Ve sonra ‘Türk Bayrağı açmak suç mu?’ diye sorup daha da kızıyorsun. Bir devlet kendi topraklarına bayrak dikip övünür mü?
Dünyada hangi ülke kendi dağına bayrak dikip poz verir?..” 
dedi.

Fatih Bey,

Dünyanın hangi ülkesinde bir terör örgütü 54 000 kişinin ölümüne ve o ülkenin
400 milyar Dolarlık bir ekonomik kaybına neden olmuştur?

PKK terör örgütü, bu ölüm ve kayıpları örneğin Amerika’da yapsa idi, neler olurdu? Terör örgütünden, üyelerinden bir tanesi sağ kalır mıydı?
Örgüt üyelerinin yakınlarından adaya gönderilmeyen kalır mıydı?
Bir Amerikalı gazeteci, sizin dün yazdığınız yazıyı yazabilir miydi?

Fatih Bey, bırakın bizim şanlı bayrağımızla uğraşmayı.
Eğer yüreğiniz yetiyorsa, asılan PKK paçavraları ve cani Öcalan’ın posterleriyle uğraşın.
Ama yapamazsınız, çünkü onların elinde silah var, değil mi?
Gücünüz, eline Türk Bayrağı alıp sallayan insanlarımıza yeter.
Siz mi İzmirlisiniz?

Değerli Okurlar;

AKP İktidarının 11. Yılında;

  • PKK paçavrası – Öcalan posteri taşımak serbest / Türk Bayrağı yasak.
  • Atatürk’e küfretmek serbest /Atatürk demek, O’nu savunmak yasak.
  • Hizbullah Terör Örgütünün Cumhuriyete hakaret etmesi serbest/ Cumhuriyeti savunmak yasak.
  • Tarikatlar-Cemaatler serbest/Türkiye Cumhuriyeti yani TC yasak.
  • Ümmet olmak serbest/ Türk Milleti olmak yasak hale geldi.

“Hukuksal altyapısı” olmayan ve AKP Hükümetinin adına “Barış Süreci” dediği,
“İhanet Çemberini” mutlaka kıracağız.

Türk Milleti bu tuzaktan da çıkacak ve herkese yaraşır olduğu dersi verecektir.