Etiket arşivi: Afyon Kocatepe

“Kocatepe Yanık ve İhtiyar Bir Bayırdır”

“Kocatepe Yanık ve İhtiyar Bir Bayırdır”

Lütfü KIRAYOĞLU 
(Elk. Müh. – İTÜ)

26 Ağustos 2020 / Büyük Taarruz’un 98. Yılı

Büyük ozan Nazım Hikmet Sultanahmet, Çankırı ve Bursa cezaevlerinde, 1939-1941 yılları arasında yazdığı Kuvay-ı Milliye Destanında Büyük Taarruzun başladığı Kocatepe’yi “yanık ve ihtiyar bir bayır” olarak betimliyordu. Nazım Hikmet Kuvay-ı Milliye Destanı adlı büyük eserini hiç görmediği savaşı, savaş alanlarını ve bu kutsal savaşın kahramanlarını herkesten daha iyi anlatırken, savaş sonrası cezaevlerinde çile çeken gerçek kahramanlardan ya da yakınlarından dinleyerek yazıyordu.

Son 50 yıl içinde bu muazzam savaş alanlarını farklı zamanlarda ve sık sık gezdim. Kısa ve uzun aralıklarla buralarda kaldım. Ancak Nazım Hikmet’in dile getirdiği sanatçı gözlemine ve duyarlığına yaklaşmak bile olanaklı olmadı. Her şeyden önce, Sakarya Zaferinden sonra Afyon’a kadar çekilen işgalcileri kovalayan Türk birliklerinin Afyon’u almak yerine zaferin kaderine egemen olacak Kocatepe’yi tutmaları inanılmaz bir askeri dehanın ürünü olsa gerek. 1874 rakımlı bu “yanık ve ihtiyar bayır” önündeki Kalecik Sivrisi engeli nedeniyle Afyon kentini göremese bile, büyük ve kutsal savaşın geçtiği bütün Afyon-Sincanlı ovasına hakimdir. Tepenin hemen etekleri ise İngilizlerin “Türkler burayı 6 ayda aşarlarsa iyidir” dedikleri düşman tahkimatları ile kesilmiş, uçurumlarla çevrili muazzam bir tepedir.

Afyon’a ilk kez hemen hemen 50 yıl önce üniversite stajım sırasında gittim. Şimdilerde ilçe olmuş, ancak o yıllarda büyücek yerleşim yerlerinde bile telefon yoktu. Ve biz, şimdi çok komik görünen ilkel telefon santrallerini kurmak için köylere gittiğimizde büyük ilgi ile karşılanıyor, genç yaşlı çevremizde toplanıyordu. Yaşı yetmişe yakın ya da daha yaşlı olanlar savaşı canlı olarak yaşamış insanlardı ve anlatacak yeni insanlar gördükleri için bizlere büyük bir heyecanla savaşı anlatıyor, ancak bizler henüz bu katsal savaşı yeterince kavramadığımız için masal gibi dinliyorduk. Sonraki gidişlerimizde ise anlatımların ne kadar eksik olduğunu daha iyi anladım.

Bir süre sonra, bu kez askerlik görevim nedeniyle tören birliklerinde görevli olarak bölgeye gittim ve savaş alanının tam da göbeğinde, dağda 20 gün çadırlı ordugâhta kaldım. Çadırlarımızı kurduğumuz yer, 30 Ağustos 1922’de Başkomutanlık Meydan Savaşının geçtiği alanın hemen yanıbaşındaki Zafertepe’de, Başkomutanın savaş idare yeri yakınındaydı. Savaş alanının üç tarafı, adına tepe bile denemeyecek yükseltilerle çevriliydi. Bu yükseltilerin üzerinde savaşa katılan birliklerin (kolordu, tümen, alay gibi) numaraları beyaz taşlarla yazılıydı. Üç tarafı bu tepeciklerle kaplı savaş alanının tek düzlük yeri ise Aslıhanlar, Dumlupınar istikametiydi. Düşman bu istikamete doğru ricata zorlanacak ve ricat sırasında yok edilecekti. Nitekim Trikopis ve karargâhı burada esir (AS: tutsak) alındı.

Tepeciklerde numaraları yazılı birliklerin İstiklal Madalyalı sancakları ve birlik komutanları küçük bir heyetle 30 Ağustos törenlerine katılırken bölgeye en yakın birlik olan bizim birliğimiz (bir piyade alayı, bunu takviye eden topçu taburu ve bir mekanize piyade bölüğü) esas törenleri yapıyordu. Tören hazırlıklarını yaptığımız 20 gün boyunca diğer savaş alanlarını görmenin yanında her gün bazı köylüler gelerek tarlalarında çalışırken buldukları savaş artığı postal, palaska, kütüklük, tüfek namlusu gibi malzemeleri getiriyor, bunları müzeye teslim etmek üzere tutanak düzenlerken yeni savaş öyküleri ve anıları dinliyorduk.

ISSIZ DAĞ BAŞINDAKİ MUAZZAM TÖREN

Bulunduğumuz yer, Afyon, Kütahya, ve Uşak illerinin kesişme noktasında ve bu üç ile de epey uzakta, Kütahya’ya bağlı Altıntaş ilçesinin Çalköy sınırları içinde ancak, çok az nüfus barındıran bir bölgedeydi. Kafamızdaki soru şuydu:

“Neredeyse kuş uçmaz kervan geçmez bu ıssız yerde yapacağımız töreni kim görecekti?”

26 Ağustos sabahının erken saatlerinde Kocatepe’deki törene ve 27 Ağustos günü Afyon’un kurtuluş törenlerine katıldık. Nihayet 29 Ağustos gecesi yeni rütbe alan subayların yıldızlarının takıldığı törensel yemek yapılırken tören alanının yanı başında gece yarısına yakın büyük bir hareketlilik başladı. Çadırlardan büyük bir panayır kurulmuştu. Çadır tiyatrosundan tüfek atıcılara, oyuncakçıdan, konfeksiyoncuya kadar her çeşit seyyar esnaf yerini almıştı.

Ertesi sabah, yani 30 Ağustos günü sabahın erken saatlerinde ortalığı büyük bir uğultu kapladı. Yakın köylerden gelen onbinlerce köylü, kamyonlar, traktör kasaları, kamyonetler, eski püskü otomobiller, at arabaları ve hattâ Kuvay-ı Milliye’nin simgesi öküzlerin çektiği kağnılarla tören alanına gelmişler, erkenden töreni en iyi izleyebilecekleri yerlere oturmuşlar, yanlarında getirdikleri azıklarını yudumluyorlardı. Savaşı gerçekten yaşayanlar, çocukları ve torunları zaferin gerçek sahipleri olarak kendi “düğünlerine” gelmişlerdi. Hayatımda gördüğüm en etkileyici törendi. Alanda yüz binden çok insan toplanmıştı. Bizler asker üniformalarımız içinde kendimizi o unutulmaz savaşın kahramanları gibi hissettik. Çünkü törene gelenler bize bu duyguyu yaşatıyorlardı.

Bu kutsal alana ikibinli yıllardan sonra kezlerce gittim. Pek çok gurup götürerek savaş alanlarını gezdirdim. Ancak nedense o eski ruh kaybolmuş, Başkomutanlık Meydan Muharebesinin geçtiği savaş alanındaki törenler cılızlaşmış, alandaki müzedeki objeler Dumlupınar müzesine götürülmüştü. Törenlerin ağırlığı, yolu düzeltilen Kocatepe’ye kaymıştı. Artık törenleri halk yapıyor, gece yarısı Şuhut’tan yola çıkan kalabalık, Zafer Yürüyüşü ile Kocatepe’ye varıp Büyük Taarruzun başladığı saatlerde törene başlıyordu. Daha sonraki yıllarda bu törenlerin yapılmasının önüne türlü engeller kondu. Destekler kaldırıldı.

ARTIK EKİLİP BİÇİLMEYEN KANLI TOPRAKLAR…

Bölgede en etkileyici yerlerden biri Kocatepe’den inişteki Kalecik köyündeki Yüzbaşı Agâh Efendi şehitliğiydi. 8 ve 11 yaşındaki şehit mezarları çok hazin. Ama en hazin olanı da Çiğiltepe’deki Albay Reşat Çiğiltepe anıtı. Bir başka etkileyici yer ise Düzağaç-Çalköy arasında eski adı Küçükköy olan ve bir de tren istasyonunun bulunduğu Yıldırım Kemal Köyü. Süvari Teğmeni Yıldırım Kemal’in hazin hikayesi Turgut Özakman’ın “Şu Çılgın Türkler” adlı kitabında ayrıntılı anlatılır. Şimdi bu kahraman teğmenin adını taşıyan bu şirin köyde istasyon binasının hemen yanındaki şehitliği ziyaret ettikten sonra köy kahvesinde gurupla birlikte demli çay içmeyi adet edindim. Orada artık tanıdıklarım da oluşmuştu. On yıl kadar önceki bir ziyaretim sırasında buğday ekerek geçinen bu köylerin tarlalarında anızların bir hayli eski olduğunu görünce köylülere “bu yıl buğday ekip ekmediklerini” sordum. Hükümetin tarım politikaları nedeniyle tarla sahiplerine destek primi ödediğini, ekim yaptıklarında zarar ettiklerini, çoğunun bankalara borçlu olduğunu, bu nedenle hiç değilse destek primi ile zarardan kurtulduklarını söylediler. Köylülere, dedelerinin savaştığı savaş alanlarını görmek üzere Yunan askerlerinin torunlarının gelip gelmediğini sordum. “Evet gelenler oluyor” yanıtını verdiler. Gelenler, “madem bu toprakları ekip biçmeyecektiniz neden uğruna savaştınız?” diye sorarlarsa ne diyeceksiniz sorumu, başlarını eğerek yanıtsız bıraktılar.

  • Kanla sulanmış bu toprakların sahiplerinin çoğu, artık Yunan sermayesinin eline geçen bankaya borçluydu.

BİZİM İÇİN GÖSTERİ UÇUŞU…

Bölgeye ziyaretlerimizden birinde tam da Zafertepe’deki Başkomutanlık Komuta yerindeki (Komuta yeri esas savaş alanına o kadar yakındı ki, kısa menzilli bir tüfekten çıkan mermi bile Başkomutana isabet edebilirdi) anıtı incelerken birden havada gösteri uçuşu hazırlıkları yapan jet uçakları belirdi. Hemen yanıbaşımızda üsteğmen rütbeli bir havacı asker, yer pilotu görevi ile telsiz aracılığıyla havadaki uçakları yönetiyordu. Uçaklardaki pilotlardan birinin sesi telsizden kulağımıza kadar geldi. Pilot “yanınızdaki guruptakiler kim?” sorusunu yöneltti. Üsteğmen soruyu bize yönelttiğinde “ADD Gurubu” olarak yanıtladık. Havadaki pilotun “bir yere ayrılmasınlar beklesinler” sözünü yine telsizin açık sesinden duyduk. Az sonra bizler için gökyüzünde inanılmaz bir gösteri başladı. Uçaklar gurup halinde dalışlar yapıyor, sağır eden bir gürültüyle neredeyse başımıza değecek kadar alçalıyorlar, jet motorlarından çıkan rüzgarı yüzümüzde hissediyorduk. Dönem “Ergenekon, Balyoz vb.” tertiplerin bütün hızıyla sürdüğü bir dönemdi ve havadaki pilotlar ADD gurubu için özel gösteri yapıyordu. Duygulanmamak elde değildi.

Bölgeye yaptığım her gezide şunları söylüyordum:

Hac ziyaretleri yaparak ülkemizin paralarını harcayanlar, keşke Arabistan çöllerine gitmeden önce şimdi çöle döndürülen bu kutsal toprakları da bilinçli şekilde gezseler…

Bu kutsal topraklar için canlarını veren şehitlerimizi ve bu inanılmaz savaşı yöneterek zafere ulaştıran Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile silah (AS: ve dava) arkadaşlarını bir kez daha saygı ile anıyoruz.

Sayın Kılıçdaroğlu’na ve Güvenlik güçlerine yönelik saldırılarının düşündürdükleri

Sayın Kılıçdaroğlu’na ve Güvenlik güçlerine yönelik saldırılarının düşündürdükleriPortresi_gulumseyen

Onur Öymen

(AS : Bizim katkımız yazının altındadır..)

Dün Artvin’de Sayın Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik menfur terör saldırısını nefretle kınıyor, o saldırıda şehit olan askerimize Allah’tan rahmet, yaralanan askerlerimize acil şifalar diliyoruz.

PKK terör örgütünün bu saldırıyla bir strateji değişikliğine gittiği, bir yandan bu sabah Cizre’de görüldüğü gibi, güvenlik güçlerine yönelik eylemlerini yoğunlaştırırken bir yandan da siyasal liderleri hedef alarak ülkemizde bir kaos (AS: karmaşa) yaratma çabası içine girdiği anlaşılmaktadır.

Bu gelişme teröre karşı mücadelemizin daha büyük bir kararlılıkla ve sonuç alıcı biçimde yürütülmesinin zorunluluğunu ortaya koymaktadır. Artık amacımızın ülkemize yönelik terör saldırılarının kaynağını oluşturan Irak’ın Kuzeyindeki PKK varlığını tümüyle tasfiye etmek olduğunu ortaya koymalı, Irak Hükümeti ve Barzani üzerinde etkili girişimlerde bulunmalı ve büyük devletleri de aynı doğrultuda hareket etmeye yönlendirici kararlı bir diplomasi uygulamalıyız. Bu girişimler sonuç vermezse Kuzey Irak’a yönelik olarak güç kullanmaktan çekinmeyeceğimiz ortaya konulmalıdır. Öbür ülkelerin yaptığı gibi terörün yurt dışındaki kaynaklarını bertaraf etmenin öncelikle hedefimiz olduğunu göstermeliyiz. Artık ‘Teröre yenilmeyeceğiz’ yolundaki söylemlerin yerine ‘terörü yeneceğiz’ söylemlerini kullanmalıyız.

Türkiye’nin, ülkemize yönelik büyük bir suikasta kalkışan bir terör örgütüyle masaya oturmayacağını, ülkemizin anayasasını ve gelecekteki siyasal yapısını terör örgütüyle hiçbir zaman görüşme konusu yapmayacağını, Türkiye’yi buna zorlamak isteyen yabancıların telkinlerini peşinen reddedeceğimizi vurgulamalıyız.

  • Oslo’da, Habur’da ve İmralı’da yapılan hataların bir daha tekrarlanmayacağını açıkça ilan etmeliyiz. 

Özetle, Sevr’den bu yana Türkiye’ye dayatılmak istenen çözümleri şimdi terör baskısıyla gerçekleştirmek isteyenlere bu fırsatı vermeyeceğimizi ortaya koymalı, yani Türkiye’nin terörle terbiye edilebilecek bir ülke olmadığını bütün dünyaya göstermeliyiz.

Saygılar, sevgiler.
26.08.2016

=============================================

Dostlar,

Saldırıyı kınıyoruz, nefretle lanetliyoruz, biz daha büyük bir nefretle kınıyoruz.. daha daha daha.. Şehit ve yaralılarımızı da unutmadan..

Bundan daha fazlasını ve farklısını yapmak gerek..
Yalnızca alt beyin bölgelerimiz değil, beyin kabuğumuzu da (Kortkeks) kullanmalıyız. Olayların derinlemesine irdelemesini yapmalı ve sorgulamalıyız. Sonra da biimsel çıkarımlara dayalı öngörülerde bulunmalıyız..

Sn. Öymen’de bu bilimsel yöntemi görüyoruz.. Doğallıkla hep sağlıklı – geçerli – güvenilir sonuçlara varıyor. Yıllardır benzer uyarıları yapıyor. Keşke AKP hükümeti Sn. Öymen’den daha çok yararlansa..

Sevgi ve saygı ile.
26 Ağustos 2016, Tekirdağ

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Not              : 94 yıl önce bu gün, 26Ağustos 1922 günü,  Afyon Kocatepe‘den yönetilen Büyük Taarruz olanca şiddetiyle sürüyordu. Bir millet, Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Paşa komutasında tam bir nefs-i müdafaa durumundaydı. Parola “Ya istiklal ya ölüm!” idi. Yiğitlere aşk olsun, aşk olsun, aşk olsun!