Etiket arşivi: her aileye 1 çocuk

HİROŞİMA ve NAGASAKİ VAHŞETİNİN 70. YILI


HİROŞİMA ve NAGASAKİ VAHŞETİNİN 70. YILI

Dostlar,

Geçtiğimiz yıl paylaştığımız dosyayı yeniden bilgiye sunuyoruz…

HIROSIMA_ve_NAGASAKI_VAHSETININ_67._Yili_06.08.2012

Sevgi ve saygı ile.
7 Ağustos 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Aşağıda erişkesi verilen doyanın da incelenmesi dileğimizdir.

http://ahmetsaltik.net/2015/08/06/hirosima-ve-nagazaki-faciasinin-70-yildonumunde-nukleer-cagin-kisa-dokumu/

========================================

2015, yani 70. yıl için güncelleme…

  • “Fukuşima nükleer güç santralinde görev yapan 1.400 çalışandan 1.350’si tahliye edildi. Sızıntıyı  % 90’ın üzerinde. Ölümü göze alan 50 görevli şimdiden Japonya’da kahraman ilan edildi  50 Japon çalışan, buna gönüllü oldu.”

HIROSIMA_ve_NAGASAKI_VAHSETININ_67._Yili_06.08.2012

Dostlar,

Bu gün, Hiroşima’ya 15 kilotonluk (15 bin ton dinamite eşdeğer), günümüz ölçülerine göre, ironik bir anlatım ile “bebek” sayılabilecek dünyanın ilk atom bombasının atılmasının 69. yılı..

Japonya güya teslim olmadı diye, 3 gün sonra bir de Nagasaki’ye..

Yüzbinlerce insanın saniyeler içinde eriyerek ölmesi ve yeryüzünün gelmiş geçmiş
belki de en büyük trajedisi.. Yıkıcı etkileri kuşaklar boyu süren, sürecek olan..

Yazımızı paylaşıyoruz..

Bir de,

Radyasyon_ve_Toplum_Sagligi_2011

başlıklı bir power point (pdf formatlı) sunumumuz sitemizde..
179 yansı, çok kapsamlı,, 07 Mayıs 2011 günü Ankara İTÜ Evi’nde çağrı üzerine sunmuştuk.. Onu da birlikte gözden geçirmenizi önermek isteriz..

Yeni bir küresel ahlak ve felsefe gereksinimi vazgeçilmez kerteye erişti.
İnsanlık, bu idealini elbet bir gün gerçekleştirecek. Tarihin pusulası hep ileriye dönük..

Eğer önemli bir aksilik olmaz, nükleer kaza ya da savaşa Gezegenimiz kurban gitmezse.

Ders almamız için en son canlı örnek 11 Mart 2011, Fukuşima faciası.
Felaket sonucu 20 bin kişi öldü veya kayboldu. Afet sonucu bölgede çıkan nükleer bunalım (kriz) ve radyasyon sızıntısı, yaklaşık yüz bin kişiyi evlerini terk etmeye zorladı. İşletici şirket TEPCO, 9 milyar $ ödence (tazminat) için kaynak arıyor. Uzun yarı ömürlü radyoaktif izotopların etkileri kuşaklar boyu sürebilecek. Orta ve uzun erimde
ortaya çıkacak kanser artışlarını acıyla izleyeceğiz.

NET istemimiz                      :

Türkiye nükleer güç santrali yapımından vazgeçmeli. Yalnızca elektrik hatlarındaki kaçak ve yitikleri önlemek, yapılması düşünülen 2 santralin üreteceği enerjiye denk.
10 ampulden 1’ini söndürmek de yakın düzeyde tasarruf sağlıyor.

– Tasarruflu yaşam,
– her aileye 1 çocuk,
– toplu taşıma,
– bisiklete binme,
– bina mimarisini iyileştirme,
– rüzgar ve güneş enerjisi başta, yenilenebilir kaynaklar..
– …..

bunlar.. yeterli.

Japon halkına esenlik diliyor, azılarını paylaşıyoruz.
Bombalama buyruğunu veren ABD Başkanı Henry Truman’ın ölçüsüz
insanlık suçunun kaldırılamaz utancını sorumluların yüzüne çarpıyoruz.

(Bu arada ülkemizdeki şehitlerin yangını da yüreğimizi kavuruyor; 5 Ağustos 2012)

Bu yakıcı sorunu da sitemizde işleyeceğiz.

Hemen söyleyelim ki; şehitlerin sorumlusu iktidardır!

Sevgi ve saygı ile.
6.8.14, Tokat

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net 


22 Mart Dünya Su Günü…


22 Mart Dünya Su Günü…

Dunya_Su_Gunu_22_Mart_2015

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Amman…. 1 damla suyu bile telef etmeyelim..

Veriler hiç ama hiç iç açıcı değil…

1 milyarı dolayında insan sağlıklı  içme – kullanma uyuma erişemiyor ve birkaç milyon insan, çoğu çocuk olmak üzere her yıl salt bu nedenle ölüyor

Düyanın tüm sularını 5 Lt’lik bir kaba koysak, içilebilir olan 1 çorba kaşığı ölçüsünde..
Yaklaşık 15 cc (ml).. Toplam Dünya suyunun 300’de 1’i bile değil..
Kirlenmiş su kaynaklarını arıtmak çok pahalı..
İşte Ankara.. 5 milyonluk Başkent bu olanaktan yoksun…
***
Türkiye de su zengini değil!..
Dünya nüfusunun % 1,1’i bu toptraklarda ama su payımız % 0,2!
Enerji kaynakları payımız % 0,6! (Prof. Dr. Ali Ercan..)
Dünyada 1 km2 toprağa 50 kişi düşerken bu sayı Türkiye’de 100!

Nüfus artışına kesin fren gerek…

HER AİLEYE 1 ÇOCUK!

Tüm  musluklar fotoselli olmalı ve su basınçları standart, makul (optimal) ayarlanmalı.

Su tasarrufu içi halkı bilinçlendirmek üzere
TV’lerde kamu aydınlatma iletileri yayımlanmalı..
Ulusal planlar yapılmalı yakın – orta – uzun erimli..
İlgili Bakanlık ne yapmakta?? Seçime mi kilitli tüm iktidar, Devlet??

Yazık…

Küresel ısınma ve iklim değişikliği çooooom ciddi bir tehdit oluşturuyor..

Sevgi ve saygıyla.
22.3.2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

TNSA 2013 Verileri “3 çocuk” söyleminin etkisini ortaya koyuyor.. ve çağrışımlarımız..


TNSA 2013 Verileri 

“3 çocuk” söyleminin etkisini ortaya koyuyor

_nufus-insan

Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsünün 1968 yılından bu yana 5 yılda bir yaptığı Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması’na (TNSA-2013) göre
Türkiye hala genç nüfusa sahip.

Ankra Tabip Odası Hekim Postası

Ocak 2015, sayı 65

Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü’nce (AS: 2009’dan bu yana son birkaç yıldır sürüyordu bu son çalışma..) yürütülen araştırma için 11794 hane halkı ve doğurgan yaşlardaki 9746 kadınla görüşme yapıldı. TNSA-2013 sonuçlarına göre nüfusunun yarısı
30 yaşın altında olan Türkiye
hala genç nüfusa sahip.

Nüfusun %26’sı 15 yaş altındayken, yaşı 65+ nüfus ise %8 düzeyinde. Araştırma sonuçlarını değerlendiren Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü Öğretim Üyesi
Doç. Dr. Ahmet Sinan Türkyılmaz,

“Sonuçlara göre evet nüfusumuz yaşlanıyor ama henüz yaşlı nüfus diye nitelenecek sınıflamaya girmiyoruz. Avrupa’nın deneyimlediği yaşlı nüfus, geriye dönülmez düşük doğurganlıkları şu an deneyimlemiyoruz ama bunları deneyimlememek için de politikaları buna göre belirlemekte fayda var. Çok yüksek doğurganlık da en az yaşlı nüfus kadar problemlere yol açabilir.” açıklamasını yaptı.

Son araştırmada azalmaya devam eden hane halkı büyüklüğü kentte 3.6,
kırda ise 3.9 olarak belirlendi. Hanelerin %9’u ise tek kişilik
(AS: Toplam yaklaşık 20 milyon hane var.. 1,8 milyon hanede tek kişi yaşıyor..)

İstenilen çocuk sayısı artıyor

Doğurganlık oranının düşmesi beklenirken bir durağanlaşmayla karşılaşıldığını belirten Türkyılmaz, “En az 3 çocuk” söyleminin bunda payı olabileceğini sözlerine ekledi.

“Çocuğun olmadığı döneme dönseydin kaç çocuk isterdin?”
türünden niyet sorularına aldıkları yanıtların söylemin olası etkisini ortaya koyduğunu belirten Türkyılmaz, 2008’de 2.5 olan istenen çocuk sayısının TNSA 2013 araştırmasında
2.9’a yükseldiğini belirtti.

Türkyılmaz, nüfusta bir durağanlaşma veya geriye düşüş olup olmadığı ve söylemlerin etkisinden net söz edebilmek için 5 yıl sonraki araştırmayı beklemek gerektiğini
sözlerine ekledi.
(AS: Gerek yok 5 yıl beklemeye.. 2013 yılı NAH %o 13.7 iken 2014 için bu rakam %o13.4.. Halkımız sağduyusuyla akıl ve bilim dışı kışkırtmalara gelmiyor, tuzağa düşmüyor sağ olsun.. Frene basmış durumda.. Gene de bu rakam AB ortalamasının 3,5 katı… Hala 1 milyonu aşan yıllık nüfus artışı muazzam bir rakam, gereksiz, yersiz ve kaldırılamayacak ölçüde ağır yük!
Her aileye 1 çocuk.. Başka yolu yok.. Dünyayı tükettik… Nüfusu azaltmak zorundayız..)

Gebeliği önleyici yöntem kullanım düzeyi sabitlendi

Doğurganlığı etkileyen etmenlerden olan ilk evlenme yaşı ve gebeliği önleyici yöntem kullanım oranlarında da 2013 araştırmasında büyük değişiklikler görülmedi. Evli ve doğurgan çağdaki kadınların % 74’ünün gebeliği önleyici yöntem kullandığını
ortaya çıkaran araştırmaya göre en yaygın kullanılan modern yöntem %17 ile rahim içi araç (AS: spiral, RIA-IUD), en yaygın kullanılan geleneksel yöntem ise %26 ile geri çekme
(AS: coitus interruptus) olarak tespit edildi. Araştırma %9’a ulaşan tüplerin bağlanması
(AS: kadınlarda Tüp ligasyonu) ve %16’ya ulaşan kondom (AS: kaput, kılıf, prezerfatif) kullanımında da artış olduğunu gösterdi. (AS: Kadın kondomu yok gibi..Erkeklerde cerrahi sterilizasyon – kısırlaştırma Vazektomi de..)

Hem hastanede doğumlar, hem sezaryen arttı

Doğum öncesi bakım, doğumun yapıldığı yer ile doğum öncesi ve sonrası bakımda iyileşmeleri gösteren araştırma sonuçlarına göre her 100 doğumdan 97’si artık bir sağlık kuruluşunda ya da sağlık personeli yardımıyla yapılıyor.
(AS: Kalan %3 önemli bir oran çünkü 1,4 milyon yıllık doğum içinde % 3 yaklaşık 42 bin doğum demektir.42 bin doğum, sağlık kuruluşu dışında -sağlık personeli yardımı olmadan gerçekleşmektedir!)

Araştırma sonuçlarına göre son 20 yıl içinde nüfusa kayıtlı olmayan 5 yaş altı çocukların oranı %26’dan %1’e geriledi.

(AS: Yaşamın ilk 4 yılı, 5 yaş altındaki nüfus 2013 verileriyle 6.206.415 kişidir. Bu rakamın %1’i 62 bin çocuk demektir. Oranların küçük görünmesi yanıltıcı olmamalıdır çünkü 80 milyona yakın muazzam bir nüfus büyüklüğünden söz ediliyor.. 62 bini aşkın çocuk, 5 yaşına varana dek kayıt dışıdır.. Bu çok ciddi bir sorundur. Çocuk kaçaklığı, organ ticareti, cinsel istismar, bulaşıcı hastalıklar, okul öncesi eğitim, bağışıklama ve öbür sağlık hizmetlerine erişememe vb.. Ekonominin kayıt dışı oranının ulusal gelirin % 26’sını aştığını bu sabah NTV’de Maliye Bakanı Mr. Mehmet Simsek  açıkladı!)

Beş yıl önceki araştırmaya göre %11’lik bir artışla sezaryenle doğumlar %48’e ulaştı.
2008 araştırmasında %40’larda olan ilk 6 ayda yalnızca anne sütüyle emzirme davranışı
son araştırma sonuçlarına göre %31’e düştü. Türkyılmaz, bu düşüşte sezaryenle doğumlarının artmasının payı olabileceğini belirtti. (AS: Ya serbest bırakılan örtük mama reklamları??)

================================================

Dostlar,

Önemli bir değerlendirme yukarıdaki yazı..

Ankara Tabip Odası‘nın (ATO) aylık yayın organlarından HEKİM POSTASI‘nın
Ocak 2015 (65. sayı) sayısında yayımlandı.

Bu konular (Demografi – Nüfus Bilim Politikaları…) ilgi duyduğumuz bir konu..
Tıbbiyeye başladığımızda, Hacettepe’de, 1971’de, Hocamız Prof. Dr. Nusret H. Fişek Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etüdleri Enstitüsü‘nü kurmuştu ve Müdürü idi.
İlk TNSA çalışması (farklı adlarla..) 1968’de yapılmıştı ve verileri derslerde bize aktarılırdı. Sürece nerdeyse 40 yıldır tanığız.. 9.’su 2013 TNSA Raporudur.. 50 yıla koşan kurumlaşmış bir yapı ve gelenek Türkiye adına sevinç veriyor..

Emek verenlere, başta Türkiye’ye çağcıl (modern) Halk Sağlığı hizmetlerini getiren ve kurumlaştıran Prof. Nusret Fişek‘e şükranla..

Türkiye ve Dünya çooooooooooooooooooook kalabalık..
Dünya kaynaklarının kaldıramayacağı ölçüde..
Nüfusu azaltmak zorundayız..

  • HER AİLEYE 1 ÇOCUK!
    Başka yolu yok…

Sevgi ve saygıyla.
30.01.2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Prof. Ercan: “YENİ YILINIZ KUTLU OLSUN !” ve bizim RTE’ye diyeceklerimiz..


“YENİ YILINIZ KUTLU OLSUN !” ve bizim RTE’ye diyeceklerimiz..

 

YENİ YILINIZ KUTLU OLSUN !

Portresi_gulumseyen

 

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

 

 

Değerli arkadaşlar,
Bu gün 1.1.2015, yeni bir yıla giriyoruz.
1 Ocak aslında, astronomi bakımdan, yani Dünyamızın Güneş sistemi içindeki konumu bakımından, hiçbir özelliği olmayan bir gündür.
Yılbaşı için örneğin gece-gündüz süresinin eşitlendiği (Ekinoks) 21 Mart çok daha anlamlı bir Yıl Başlangıç günü olurdu. Nitekim Sümer-Asya Kültüründe insanlar, Doğanın kış uykusundan uyanışının ve yeni bir yaşam sürecinin, Baharın başlangıcı olarak (Farsça New-Ruz yeni Gün, Türkçe ergen-kün ->Ergenekon) 21 Mart gününü Yıl başı olarak kutlayagelmişlerdi..
Öyle ya da böyle, akıp giden zaman boyutunda kendi konumunu belirlemek isteyen insanoğlu, zamanın “süregenliği” döngüsel (periyodik) olaylara dayanan bir sıralama yöntemiyle
(saat, gün, hafta ay, yıl gibi ölçütler kullanarak) bir bakıma “dijital” hale getirmiştir.
Bu biçimde değişik kültürlerde değişik takvim uygulamaları oluşmuştur;
örneğin bugün değişik takvimlerde şöyle gösteriliyor:

Gregoryan (Güneş, Solar) …………… : 01.01.2015 1 Güneş yılı ≈ 1,03 Ay yılı)
Arap (Ay, Kameri, Lunar) ……………: 10.03 (Rebi-ül-evvel) 1436
Yahudi (Ay)………..: 10.10 (Tevet) 5775
Pers (Güneş)……….: 11.10 (Dey).1393
Çin (geleneksel).….: 78 dönem 31 yıl 11 ay 11 gün

Bu takvimlerin başlangıçları da çok ilginçtir; Perslerin (Güneş) takvimi ve Arapların (Ay / kamerî) takvimi Peygamberin (Gregoryan takvime göre 19.07.0622 tarihinde) Mekke’den Medine’ye göç / hicret gününü başlangıç olarak alır: 01.01 (Muharrem).0001.
Çin Takvimi MÖ. 3 binlerde tüm Han-Çinlilerin atasının doğumunda başlatılmış.Yahudi Takvimi daha da iddialı; Tanrının Dünyayı yarattığı günü (!) başlangıç günü olarak alıyormuş.Papa 13. Gregor zamanında (1580’lerde) düzenlenen ve şu anda hemen tüm Dünyada gelişmiş ülkelerde kullanılan Gregoryan takvimi ise biraz daha mütevazı, Gerçekten yaşayıp yaşamadığı kuşkulu olan İsa’nın doğumunu başlangıç olarak almış. Aslına bakılırsa bütün bu başlangıçlar yanlış; en gülünç olanı da Yahudi Takvimi başlangıcı olarak alınan olay, Tanrının güya Dünya’yı MÖ 3600’lerde (!) yarattığıdır…

Bugün biliyoruz ki, Güneş sistemimiz 4,56 milyar yıldır var ve Evrenin yaşı ise 13,8 milyar yıl.
***
Değerli arkadaşlar,Ben bugün aslında sizlere Takvimleri değil, önümüzdeki yıla ışık tutması açısından geçen yılı Dünyada ve Ülkemizde olan bitenin bir özetini anlatmak istemiştim.
Önce Dünya genelinden söz edeyim…
2014 yılında Dünyamızın insan nüfusu 81 milyon arttı ve 7,3 milyara erişti!
135 milyon doğum ve 54 milyon ölüm gerçekleşti.
Yani kaba doğum hızı binde 19, Kaba ölüm hızı binde 8,
  • Dolayısıyla yıllık küresel nüfus artış hızı binde 11 oldu.
Ölümlerin üçte biri Kalp, altıda biri de Kanser nedeniyle;
AIDS nedeniyle ölenler %3 dolayında.
(AS: 8-9 milyon / yıl dolayında AÇLIK ÖLÜMLERİ’ni asla unutmamalı!)
Dünyamızda ortalama yaş 33.4 yıl; ortalama Ömür ise 66 yıl olarak görülüyor.Nüfus toplamı ~1,5 milyar olan 50 dolayında gelişmiş ülkede ortalama ömür 80 yıl dolayında, geri kalan (az gelişmiş / gelişmekte olan) ülkelerde ise 62 yıl;Türkiye’deki ortalama yaş 31 ve ortalama ömür 61 yıl
(Ortalama ömür, ortalama yaşın 2 katından büyük olamaz).
(AS: TÜİK ortalama değil “ortanca – median” yaşı veriyor.. Yaş dağılımı homojen olmadığından ortanca ortalamaya eşit değil. Dolayısıyla TÜİK’in bu hesabında bize göre önemli hata yok..)

2014 yılında doğanlar için ortalama 80 yıllık bir ömür bekleniyor.
Dünyamızın nüfusu böyle (her gün ~220 bin kişi!) artarak devam ederse
(demografik parametreler bakımından Dünya ortalama değerlerine çok yakın olan Türkiye’de günlük nüfus artışı ~2300 kişi) 2050’lerde Dünya nüfusu 10 milyar sınırına,
Türkiye nüfusu da 100 milyon sınırına erişecek demektir…

2014’te tüm Dünyanın toplam ekonomik geliri 90 trilyon Dolara erişti ;
yani kişi başına gelirde Dünya ortalaması (AS: 90 trilyon Dolar / 7,3 milyar nüfus)
35 $ / kişi / gün oldu. Bu rakam Türkiye’de 30 $ / kişi / gün.
(AS: 2014 sonu, 800 milyar Dolar GSMH  / 78 milyon nüfus : 28 Dolar / kişi / gün )
Ancak bu Gelir Dağılımı (AS: üstelik) çok adaletsiz. Öyle ki, Gelir dağılımındaki adaletsizliğin bir ölçütü olan Gini katsayısı Dünya ortalaması ~0,5 dolayında,. Türkiye’de ~0,4 ve gelişmiş ülkelerde 0,3. ( AS : Bu katsayı büyüdükçe gelir dağılımının daha adalersiz olduğu anlamında.)
Dünyadaki GSMH (gayrisafi milli hasıla) (AS: Burada GSMH demek yanlış olur..
GSMH ülkeler için… “Küresel Gelir” uygun terimdir)
toplamının yaklaşık %30’u endüstriyel,
%7’si tarımsal üretimden elde ediliyor; geri kalan %63’ü hizmetler sektöründen.Dünya ülkeleri, ulusal gelirinin ortalama 40’ta 1’ini (%2,5!) askeri harcamalara ayırıyor.
(ABD 20’de birini!) Dünya genelinde (mısır, buğday, patates, pirinç…) tarım ürünleri toplamı yaklaşık ~1 kg/adam.gün, elektrik üretimi ise ~8 kWh/adam.gün oldu.
Buna karşın atmosfere bir yılda kişi başına ortalama 5 ton CO2 salındı.
(ABD de salınım miktarı ~20 ton/Adam.Yıl)
Atmosferde 400 ppm derişim düzeyine dek birikmiş olan CO2 gazının sera etkisiyle Dünyamızın ortalama yüzey sıcaklığı 2014’te 0,02 derece artarak +15 dereceye erişti ve
Deniz düzeyi 3,3 mm daha yükseldi (yani son bir yılda ~1200 milyar ton karasal buzul eridi!)  Dünyamızın son 500 bin yıllık geçmişinde sıcaklık 17 derecenin ve CO2 derişimi de
300 ppm’in üzerine hiç çıkmamıştı.
 Bu arada, son yılda (2014) 81 milyon artan nüfusa karşın ~14 milyon hektar orman kurban edildi. (Yani her gün yaklaşık 20 km x 20 km = 400 km2’lik
bir orman alanı yok ediliyor) 
Anlaşılan o ki, “iklim değişikliği” biçiminde kibarca ifade edilen insan kaynaklı
“Çevre felaketi” maalesef önlenemez gidişini sürdürüyor.Özetle şunu söylemek olanaklı :
  • Dünyamız “kötü” yönetiliyor, özellikle de geri kalmış ülkeler ve bu arada
    Türkiye her bakımdan “çok kötü” yönetiliyor…
    O nedenle sayfalar dolduracak yanlışlıklar ve olumsuzlukları yazmaktan vazgeçiyorum…
Umut edelim ve bu umut doğrultusunda çaba gösterelim ki;
Ülkemiz 2015’te Orta-Doğu bataklığına daha çok saplanmadan,
Laik Cumhuriyeti tasfiye edecek bir Şeriat karanlığına tümden gömülmeden,
Demokratik bir Yönetim değişikliği gerçekleşir
ve Ülkemizin aydınlık yarınlarına güvenimiz artar.Sevgilerimle…æ

=====================================

Dostlar,

Saygıdeğer büyüğümüz Sn. Prof. Dr. D. Ali Ercan’ın 2015 için yazdıkları yukaırda..
Her zamanki gibi çook öğretici ve düşündürücü..
Rakamlarda ve kimi kavramlarda, Sn. Ercan’ın hoşgörüsüyle yer yer görüş ayrılığımız var.  Onları metinde ayraç içinde verdik.

Bu arada TÜİK‘in, tüm elektronik / sayısal kayıt olanaklarına karşın 31 Aralık 2014 günü Türkiye nüfusunu neden ver(e)mediğini anlayamıyoruz.
Oysa her saniye çevrim içi ve gerçek zamanlı (on line – real time) nüfus sayacı önünde!?
Bizlere hala kapalı ama kendilerinin önünde.. Saydam bilmsel yönetim bu mudur??

*****

Ve bizim RTE’ye diyeceklerimiz                     :

Ve 12. CB – Yarıbaşkan Bay RTE‘nin şu sözlerini son derece yersiz – bilim ve akıl dışı ve saçma bulduğumuzu kaydetmeden, bilimsel ve yurttaş sorumluluğumuz kapsamında geçemiyoruz :
12. CB – Yarıbaşkan Bay RTE: Bir yaşlı amca bana söylemişti; 1 çocuk garip olur,
2 çocuk rakip olur, 3 çocuk denge olur, 4 çocuk bereket olur, gerisi Allah kerim…
O yaşlı amcanın Tayyip beye latife yaptığı ortada.
Kendisinin 4 çocuğundan 10+ yıldır evli olan 3’ünün 1-2 çocuğu var.
(Bu arada neden 4’te kalmışlar da “gerisis Allah kerim” dememişler??)
Ama Tayyip bey neden bu espriyi anlamaz / anlamazlıktan gelir ve
Türkiye’de Devlet politikası olarak varolmayan bir anti-natalit politikayı “ihanet” ilan eder??

Türkiye’de 1983 tarihli 2827 sayılı Nüfus Planlaması Hakkında Kanun ne pro-natalist (nüfusun artırılması yanlısı) ne de anti-natalistittir (nüfusun azaltılması yanlısı).
Türkiye’de erken Cumhuriyet dönemi dışında pro-natalist (nüfusun artırılması yanlısı)
nüfus politikaları güdülmemiştir. Anti-natalistit (nüfusun azaltılması yanlısı) politikaları da.
1965 tarihli 557 sayılı Nüfus Planlaması Hakkında Kanun da, onu güncelleyen
1983 tarihli 2827 sayılı Nüfus Planlaması Hakkında Kanun da
ne pro-natalist ne de anti-natalisttir. Her yasa da bu bağlamda yansız (nötr) kalmıştır.

Dileyene Aile planlaması hizmeti (nüfus planlaması değil!) sunmak heddeflenmiştir,
özellikle 1982 Anayasası’nın 41. maddesi buyruğu nedeniyle.

Ancak AKP iktidarının nüfusu, yasası olmaksızın “artırma” politikaları vardır.
Üstelik Anayasa’nın 41. maddesini apaçık çiğneyerek – görmezden gelerek :

*****

Devletin Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevleri
Ailenin korunması ve çocuk hakları*

Anayasa MADDE 41.– (Değişik: 3.10.2001-4709/17 md.)
Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır.

Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilâtı kurar.

(Ek fıkra: 7/5/2010-5982/4 md.) Her çocuk, korunma ve bakımdan yararlanma, yüksek yararına açık-ça aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla kişisel ve doğ-rudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir.
(Ek fıkra: 7/5/2010-5982/4 md.) Devlet, her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır.
*Bu maddenin kenar başlığı “I. Ailenin korunması” iken, 7/5/2010 tarihli ve 5982 sayılı Kanunun 4 üncü maddesiyle metne işlendiği şekilde değiştirilmiştir.

*****

Bu durumda, aile planlaması (Nüfus planlaması değil!) hizmetlerini Anayasa gereği topluma hiçbir zorlama olmadan sunmak neden ihanet oluyor Bay RTE’ye göre?

Bay RTE “Nüfus planlaması” ve “Aile planlaması” kavramlarını tanımlayıp
aradaki farkı belirtebilir mi??
“Demografik fırsat penceresi” hakkında doğru ve yeterli bilgi sahibi midir??

Bir Anayasa maddesini uygulamak mı ihanetttir, tersini yapmak mı?
Onu da halkımızın ve tarihin şaşmaz yargısına bırakıyoruz..

Bay RTE, ilk fırsatta yansız – namuslu uzmanlardan temel Demografi politikaları hakkında
eğitim almalıdır. Bu bağlamdaki sözleri – önerileri tümüyle akıl ve bilim dışıdır ve ülkemizin çıkarlarıyla son derece ters, ileride giderimi (telafisi) olanaksız zarar verecek içeriktedir.
Üstelik kendi iktidarlarına da çok handikap yükleyebilecektir.
Hiçbir devlet başkanının, politikacının….. buna hakkı olamaz.

Sitemizde bu bağlamda pek çok dosya vardır. Onlara bakılmalıdır.
AÜTF Dönem 2 “Dünyada ve Türkiye’de Demografi Politikaları” ders yansılarına da..

Günümüzde Dünyanın ve Türkiye’nin ilki değilse bile en başta gelen sorunlarından biri,
gereksiz – hızlı – akıl dışı ve tehlikeli nüfus artışıdır.

Herkes bu acı – yalın – stratejik küresel gerçeği bir an olsun aklından çıkarmamalıdır.

Geldiğimiz kritik yer, “HER AİLEYE 1 ÇOCUK” tur..

Tersi; ülkemizi kalabalık – niteliksiz ve 2. Abdülhamit’in deyimiyle bir “sürüye” dönüştürür.
Yoksulluk – yoksunluk – biat / sadaka kültürü tutsağı oy deposu milyonlar…
Yoksa istenen tam da bu mudur??

Sevgi-saygı ve derin kaygı ile,
05.01.2015 

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Dünya Doğum Denetimi (Kontrolü) Günü – 26Eylül 2014


26 EYLÜL DÜNYA DOĞUM KONTROLÜ GÜNÜ

Dostlar,

Hacettepe Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı AbD’ndan çalışkan arkadaşlarımız,
Halkımızın – Ulusumuzun sağlık eğitimine dönük çabalarını sürdürüyorlar.
Bu gün, 26 Eylül 2014 günü “DÜNYA DOĞUM KONTROLÜ GÜNÜ

Bu bağlamda oldukça özlü ve çok yararlı bir derleme yapmışlar.
Sağolsunlar…
Aşağıda paylaşıyoruz..

Türkiye’nin önemli aile planlaması – doğurganlık sorunları sürüyor..
Nüfus artış hızı 2012’de %o (binde) 12 iken 2013’te son derece yersiz bir artışla, düşmesi gerekirken, %o 13,7’ye tırmanmıştır (TÜİK verileri).

Bunda önceki Başbakan RTE ve hükümetinin “..en az 3-5 çocouk yapın…” yönlü akıl ve bilim dışı, ülke ve dünya gerçekleriyle bağdaşmayan propagandası etkisi olsa gerektir. Doğallıkla Doğu – Güneydoğu’da doğurganlığa verilen doğrudan parasal desteği de unutmamak gerekir.

Ayrıca önceki yıl 2827 sayılı Nüfus Planlaması Yasası‘nda yapılan değişiklikle
10 haftaya dek gebeliklerin isteğe bağlı sonlandırılabilmesi hakkının sınırlandırılması, daha sonra SGK’nın kürtaj başlığını bir süre kapatarak provizyon vermeyişi,
AÇS-AP (Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması) Dispanserlerinin Aile Hekimliğine geçişle birlikte önemli ölçüde etkisiz bırakılması.. pay sahibi olsa gerektir.

Dünyada ve Türkiye’de ilke artık HER AİLEYE 1 ÇOCUK! olmak zorundadır.

Unutulmasın, Anayasa md. 41, Aile Planlaması hizmetlerini vermeyi
Devlete açık bir anayasal buyruk olarak düzenlemektedir :

  • Anayasa madde 41 – Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır. Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar.

Sevgi ve saygı ile.
26 Eylül 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

==================================================

26 EYLÜL DÜNYA DOĞUM KONTROLÜ GÜNÜ

HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ
HALK SAĞLIĞI ANABİLİM DALI
TOPLUM İÇİN BİLGİLENDİRME DİZİSİ-13

Bu doküman, Dr. Meltem Karaöz-Öncü ve Dr. Şevkat Bahar-Özvarış tarafından 24.9.2014 tarihinde hazırlanmıştır.

  • Dünya Doğum Kontrolü Günü, 2007 yılından bu yana, her yıl 26 Eylül’de kutlanmaktadır. Bu günün amacı; doğum denetimi (kontrolü) hakkında
    toplumun bilincini artırmak ve gençlerin cinsel ve üreme sağlığı ile ilgili konularda bilinçli seçimler yapmalarına yardımcı olmaktır.
    Bu amaç doğrultusundaki çalışmalar,
    dünyada tüm gebelikler planlanmış olana dek sürecektir.

Dünya nüfusu 2011 yılında 7 milyar kişiye ulaşmıştır.(1) (AS: 1 Temmuz 2011’de 

7 milyar aşıldı..) Dünya toplam doğurganlık hızı 50 yıl içinde neredeyse yarı yarıya azalmıştır (1950’de kadın başına 5 çocuk, ülkeden ülkeye değişmekle birlikte 2010-
2015’te kadın başına 2,5 çocuk). (2) Ancak, 2050 yılında dünya nüfusunun 9 milyara ulaşacağı kestirmektedir.(1) Nüfus artışının neredeyse tümü insanların gereksinimlerini karşılamakta zorlandığı az gelişmiş ülkelerde gerçekleşmektedir.(2)

Nüfusun artması birçok ekonomik, politik, çevresel etmenleri olumsuz etkilemektedir.
Zengin ve yoksul arasındaki uçurum derinleşmektedir; 1990’dan başlayarak
Dünyadaki aç insan sayısı 815 milyondan 925 milyona çıkmış, 2010’dan bu yana
küresel ekonomik bunalım nedeniyle 44 milyon insan daha yoksulluk sınırı olan günlük 1,25 ABD Dolarının altında gelirle yaşamaya başlamıştır. (2)

Hızla artan nüfusla birikte HIV/AIDS ve öbür salgın hastalıkların yayılması,
sınır ötesi suç, ekonomik bağımlılık, göç, iklim değişikliği gibi var olan sorunlar artmaktadır. Aynı zamanda hızla artan nüfus, toplumsal cinsiyet (gender) eşitsizliği, üreme sağlığı, güvenli annelik, insan hakları gibi sosyal konulardaki varolan sorunları ağırlaştırmaktadır.(1) Her geçen gün daha çok insan güvensiz gıda, su kıtlığı ve afetlerle karşı karşıya kalmaktadır.

Bunun yanı sıra, soruna sağlık açısından bakıldığında; dünyada birçok kadın
çok erken yaşta veya çok sık doğum yapmakta;

  • Her 90 saniyede bir kadın,
    gebelik ve doğum nedeniyle yaşamını yitirmektedir!

Dünyada 215 milyon kadın güvenilir, nitelikli, yeterli aile planlaması hizmetlerine ulaşamamaktadır ve böylece istenmeyen gebelik riskiyle karşı karşıya kalmaktadırlar.(2) Gelişmiş ülkelerde eşler açısından sahip olunacak çocuk sayısı ve çocukların arasındaki yaş farkına karar vermek olağan bir durumdur. Gelişmekte olan ülkelerde ise özellikle en yoksulların bu konuda karar verme yetileri az veya ellerindeki olanaklar yetersizdir.(3)

Eşler çocuk sahibi olmayı birlikte planladıklarında çocukların bu durumdan hem kısa, hem de uzun vadede yarar gördüğü saptanmıştır. Üreme hakkını kullanabilen bir kadın, eğitim hakkı gibi öbür haklarını kolay kullanabilmekte, bununla birlikte gelir düzeyi yükselmekte, kendisi ve çocukları daha sağlıklı olmakta; evde ve toplumda daha çok karar verme gücüne sahip olmaktadır.

Türkiye nüfusu 31 Aralık 2013’te 76 667 864 kişidir.(4)
Nüfusun 2050 yılında 100 milyona ulaşacağı kestirilmektedir.(5)

Yıllık nüfus artış hızı 2012’de binde 12 iken, 2013’te binde 13,7’ye yükselmiştir.

Artan nüfusla birlikte kırdan kente göçler artmış; il ve ilçe merkezlerinde yaşayanların oranı nüfusun 91’ine ulaşmıştır. Zenginle yoksul arası uçurum artmış; en zengin kesimin geliri en yoksul kesimin gelirinin 7,7 katı olmuştur. Nüfusun %15’i yoksulluk sınırının altında kalmıştır. 2013’te suça sürüklenen çocuk oranında 14,5 artış olmuştur.
15-24 yaş dilimini içeren genç işsizlik oranı ise 2012’te %17,5 iken 2013’te %18,7 olarak gerçekleşmiştir.

Ülkemizde, artan nüfusla birlikte çevre olumsuz etkilenmektedir.
Karbondioksit eşdeğeri olarak 2012 yılı toplam sera gazı salımının 1990’a göre
%133,4 artış göstererek 439,9 milyon ton olduğu kestirilmektedir.(4)

Türkiye’de 2008 yılı verilerine göre 15-49 yaş arası evli kadınların gebeliği önleyici yöntem kullanma yaygınlığı %73’tür. Bu kadınların % 46’sı modern yöntem kullanırken, %27’si geleneksel yöntemleri kullanmaktadır. 15-49 yaş arası evli kadınların %79’unun aile planlaması hizmeti istemi olurken, aile planlamasında karşılanamayan gereksinim %6,2’dir. 15-19 yaşındaki kadınlardan oluşan ergenlerin (adolesanların) %6’sında önemli sağlık ve sosyal sorunlara yol açabilen ergen yaşta gebelikler görülmektedir. Ülkemizde her 3 gebelikten 2’si riskli gebeliktir.(6)

*****

Avrupa Kontrasepsiyon ve Üreme Sağlığı Birliği tarafından, Dünya Doğum Kontrolü Günü kapsamında 2013-2015 yılı stratejilerinde;

  • “Senin hayatın, senin geleceğin, senin kararın”

temasıyla üç ana konu üzerinde durulan şemsiye bir kampanya tanımlamaktadır.
Yerel gereksinimlere göre aşağıda da yer alan bu temalardan herhangi birine
öncelik verilebileceği belirtilmektedir:

Bedenini tanı : Ergenlik dönemi boyunca bedende oluşacak değişiklikleri ve planlanmamış gebeliklerin nelere yol açacağını anlamak
Seçeneğini tanı : Gençlerin kullanabileceği tüm doğum denetim yöntemlerini güvenilir, yansız bir bilgi kaynağından öğrenebilmesi
Eşini tanı : Eşlerle doğum denetimi hakkında konuşabilmeyi ve güvenilir bilgiler eşliğinde güvene dayalı bir ilişkiyi nasıl kuracağını öğrenmek.

Dünya Doğum Kontrolü Günü kapsamında Türkiye’de istenmeyen gebeliklerin,

– ergen (adolesan) gebeliklerin ve 
– riskli gebeliklerin önlenebilmesi ve
– karşılanamayan aile planlaması gereksiniminin azaltılması için,

aynı zamanda temel sağlık hizmetlerinden biri olan kapsamlı aile planlaması hizmetlerine toplumda gerek duyan herkesin ücretsiz ulaşabilmesinin sağlanması gerekir.

Kaynaklar :

1 http://www.un.org/en/globalissues/population/. 22.09.2014.
2 UNFPA, 7 Billion actions, 2011. [Internet]
http://www.unfpa.org/webdav/site/global/shared/documents/7%20Billion/7B_fact_sheets_en.pdf 22.09.2014.
3 UNFPA, State Of World Population, 2012. [Internet] http://www.unfpa.org/webdav/site/global/shared/swp/2012/EN_SWOP2012_Report.pdf.
22.09.2014.
4 http://www.tuik.gov.tr/UstMenu.do?metod=kategorist. 23.09.2014.
5 http://www.unfpa.org.tr/v2/pages/nuefus-ve-kalkinma-politikalari.php 22.09.2014.
6 Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü, Nüfus ve Sağlık Araştırması, 2008.
http://www.hips.hacettepe.edu.tr/tnsa2008/data/TNSA-2008_ana_Rapor-tr.pdf.
7 http://www.your-life.com/en/for-doctors-parents-etc/about-wcd/. .
22.09.2014.
8 http://www.escrh.eu/WCD. 22.09.2014.

SICAK HAVANIN ZARARLI ETKİLERİNDEN KORUNMAK İÇİN TEMEL ÖNERİLER


Dostlar
,

Sıcak havalar sürüyor..
Bilindiği gibi bir “KÜRESEL İKLİM DEĞİŞİKLĞİ” (Global Climate Change) dönemindeyiz ve bu sürecin temel türevlerinden biri olarak KÜRESEL ISINMA
(Global Warming)
süreci yaşıyoruz.

Yüzeysel sularda ciddi bir azalma var. Yağış alımı da kar – yağmur olarak oldukça azalmış durumda.. Son 1 ayda ülkemizin pek çok yerinde gördüğümüz tablo;

– akarsuların debisinin çooook azaldığı,
– birçok dere yatağının tümden kuruduğu ve buraların otopark yapıldığı,
– kuyularla giderek daha derinden çekilebilen yeraltı sularına yönelindiği,
– barajlarda elektrik enerjisi üretiminin düşürüldüğü,
– tarımda vahşi sulama döneminin bittiği, çok su isteyen şeker pancarı
  vb. ürün ekiminin azaltıldığı, 2.ürün ekiminin sınırlandırıldığı….
– Birçok bahçe, ağaç ve meyve ürününün susuzluktan telef olduğu..

Öte yandan Dünyanın kliması denebilecek Kutuplardaki buzullar hızla eriyerek kütle yitirmekte, deniz su düzeyi yükselmekte..

Özetle Dünya, bunca çooook ve gereksiz nüfuun kendisine bunca hoyrat yülenmesine – abanmasına dayanamayarak alarm vermekte..

Bizler de “AŞIRI SICAKLARDAN NASIL KORUNALIM?” bağlamında acı sonuçlarla kısır biçimde ilgilenmek durumunda kalıyoruz.. Aşağıda, HÜTF (Hacettepe Üniv. Tıp Fak.) Halk Sağlığı Anabilim Dalı’ndan değerli meslektaşlarımızın hazırladığı kısa ve yararlı bir bilgilendirme notu var..

23 Ağustos’tayız ve “aşırı sıcaklar” (!?) sürüyor..
Bu bilgilere giderek daha çok gereksinim duyacağız.
Ayrıca KÜRSEL ISINMA hızı, insanoğlunun ve öbür ekolojik varlıkların
uyum sağlayamayacağı bir tempoda sürüyor..

O hayran olunası – şaşılası EVRİM de imdadımıza yetişemeyecek!

Köklü önlemleri bu sitede çooook yazdık.
En başta hızlı – gereksiz- yersiz – anormal – akıl dışı nüfus artışının hızla frenlenmesi ve HER AİLEYE 1 ÇOCUK!

Sonra da yaşamın her alanında en üst düzeyde tasarruflu bir yaşam biçimi..

– Açık renk güneş siperli şapka takmayı, açık renk ve bol giysiler giymeyi,
Hafif tuzlu ayran içmeyi (mutlak tuz yasağı yok ise) ve
IR – UV filtreli güneş gözlüğü kullanılmasını da biz ekleyelim..

Sevgi ve saygıyla.
23.8.2014, Tekirdağ

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

===========================================

SICAK HAVANIN ZARARLI ETKİLERİNDEN KORUNMAK İÇİN TEMEL ÖNERİLER

HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ HALK SAĞLIĞI ANABİLİM DALI TOPLUM İÇİN BİLGİLENDİRME DİZİSİ-1 / 10.7.2014

Bu doküman Dr. Müsenna Arslanyılmaz, Dr. Can Keskin, Dr. Tahir Metin Pişkin,
Dr. Songül Vaizoğlu ve Dr. Dilek Aslan’ın katkılarıyla hazırlanmıştır.

1. Aşırı sıcak havalarda vücutta neler olur?

İnsanların vücut sıcaklığını düzenleyen sistemlerini aşırı zorlamaları sonucunda
sıcağa bağlı hastalıklar görülebilmektedir. Normal koşullarda insan vücudu, terleme ile sıcaklığını denetim altında tutabilmektedir. Ancak, bu dengenin korunabilmesi için yalnızca terleme mekanizması yeterli olmayabilir. Dış ortamdaki sıcaklık artışlarının uyum sağlanamayacak ölçüde yüksek olması durumunda ya da organizma uyum sağlamakta zorlanıyorsa, hastalıklar ortaya çıkabilir, varolan hastalıklar ağırlaşabilir. Dikkat edilmediğinde vücut sıcaklığı çok yükselebilir ve beyin ve öbür yaşamsal organlara zarar verebilir. Nem oranı yüksek olduğunda terin buharlaşması engellenir.

2. Sıcak havalardan en çok kimler etkilenir?

Aşağıdaki gruplar sıcak havalardan en çok etkilenen kişi ya da gruplardır.

 Aşırı sıcak havadan en çok etkilenen kişiler küçük çocuklar (0-4 yaş), yaşlılar, özürlüler, bakıma gereksinimi olanlar ve gebeler.

 Aşırı kilolu bireyler, açık alanda çalışanlar, kalp ve damar hastalıkları, beyin ve damar hastalıkları, psikolojik hastalıklar, solunum sistemi hastalıkları, böbrek hastalığı, şeker hastalığı olanlar

 Özellikle tansiyon düşürücü, idrar söktürücü, depresyon ve uyku ilaçlarını sürekli olarak kullananlar

 Alkol ve madde bağımlıları,

3. Sıcakların zararlı etkilerinde korunmak için neler yapalım?

 Vücut aşırı sıcaklarda susuz kalabilmektedir, bu nedenle su içmek için susamayı beklememek gerekir. 2-2,5 lt / gün (10-12 su bardağı).

 Sıvı alımı doktor tarafından kısıtlanmışsa sıvı alımının düzenlenmesi için sürekli izleyen doktora başvurulmalıdır.

 Sıvı alımında su içmek esastır. Ancak, tuz kısıtlanmasını gerektiren bir sağlık sorunu yoksa su dışındaki sıvı alımında kahve, çay ve gazlı içecekler yerine süt, ayran ve meyve suyu gibi içecekler tercih edilmelidir.

  Vücut ter yoluyla sürekli sıvı yitirir. Bu nedenle normalden daha çok su içmek önerilir.

 Çalışırken ya da dışarıda bedensel etkinlik yaparken her saat başı 2 – 4 su bardağı su içilmesi önerilir. Günlük alınması gereken sıvı (tuz içeren sıvılar da dahil) miktarı özellikle açık havada görev yapanlarda 5-8 litreye dek çıkabilir.

 Alkol veya yüksek miktarda şeker içeren sıvılardan kaçınmak gerekir.

 Yağlı besinler ve kafeinli içecekler tüketilmemelidir.

 Özellikle sağlık sorunu olanlar, çok sıcak saatlerde dışarıya çıkmamalıdır.  Toplantı, açık hava etkinlikleri gibi faaliyetlerin günün sıcak olmayan saatlerinde yapılması önerilmektedir.

Vücut sıcaklığının denetimi amacıyla sık sık duş alınmalıdır. (AS: aman su tasarrufuna azami dikkat!) Duş yapılamıyorsa ayaklar, eller, yüz ve ense soğuk suyla ıslatılmalı ya da silinmelidir.

****
Kaynaklar :

1 Güler Ç. Çevre Sağlığı Cilt 1 içinde Güler Ç. Sıcaklık, Bölüm 56, s 819-836,
Yazıt Yayıncılık 2012.
2 Levy BS, Wegman DH, Baron SL, Sokas RK. Occup And Environ Health. 6th Ed. içinde Extremes of Temperature, Oxford, 2011, pp 240-57. 3 http://www.cdc.gov/extremeheat/index.html. Erişim:9.7.2014. 10.7.2014

 

Kozlar yaylasından günaydın!

Dostlar,

Dün, 29 Temmuz 2014, Şeker Bayramının 2. günü sabah

20140729__Olimpos_Salih_ve_Arap_ailesi20140729__Olimpos_Salih_ve_Arap_ailesi120140729_Olimpos_dorugu20140729_Olimpos_DORUK20140729_Olimpos_doruk_Birsen20140729_Olimpos_DORUK120140729_Olimpos_Doruk320140729_Olimpos_Doruk520140729_Olimpos_Teleferigi120140729_Olimpos_teleferik_tirmanirken20140729_Olimpos_teleferik_tirmanirken120140729_Olimpos_teleferik_tirmanirken220140729_Olimpos_teleferik_tirmanirken320140730_Kozlar_Yaylasi_Doga_otelden“Adrassan açık hava saunası” ndan adeta kaçtık..

Olimpos Ören yerini gezdikten sonra Antalya’ya doğru yöneldik.

Olimpos Ören yerinde ve de genel olarak çevrede gözden kaçmayan bir olgu var ki; dereler kurumuş!

Derelerde ya hiç ya çooook az su kalmış..

Üstlerine yapılan köprüler boşa çıkmış!..
Olimpos’ta dere yatakları neredeyse insan sayısınca olan otomobillere park yeri yapılmış..

Oradaki tesislere su sorununu nasıl çözdüklerini sorduğumuzda “kuyular… ” dediler.

 


Demek ki yüzeysel sular bitti ve kurudu, yer altı kaynaklara yöneldik..

Bu gidiş iyi gidiş değil..

Bu sitede “su sorunu” öteden beri işlendi.. Çok sayıda yazı yazdık.
Sn. Prof. Dr. D. Ali Ercan’ın “Sularımız Azalıyor!..” başlıklı yazısına da
yer vereceğiz..

İVEDİLİKLE dünya nüfus artışının frenlenmesi artık kaçınılmaz bir zorunluktur.

Evrensel bir ilke hatta yasa durumuna getirilmelidir ki; HER AİLEYE 1 ÇOCUK!

Kıyamet adım adım geliyorum diyor.. Çocuklarımıza bizden daha beter, daha tükenmiş bir Dünya bırakma hakkımız var mı??

***** 

Phaselis’i geçince Olimpos’a tırmanan teleferiğe geçilebiliyor. Kemer – Antalya yolundan ayrılan 7 km orman içi yol ve sisteme erişiliyor. Bilim Sanayi ve
Teknoloji Bakanlığı bu işletmeyi özelleştirmiş. Sigorta şirketleri bile yabancı..
Lokantası “Şhakespeare” adını taşıyor (!), teras kafe astronomik fiyatlı..

80 kişilik kabinlerle 10 dakika süren yolculukla, yaklaşık 700 metrelerden 2365 metreye tırmanılıyor. 4 aktarma direği ve oldukça dik bir parkur.. 

Antik Yunan Tanrılarının ikamet ettiği (!?) Olimpos Tanrılar Dağı doruğu 2365 m ve manzara görkemli.. Yamaç paraşütçüleri için de ele geçmez bir yer..

*****

Antalya bir beton bina koridoru.. Çevre yolu yok ve girişten çıkışa belki de 1 saatinizi alıyor.. Çoook kalabalık ve de çook sıcak..

40-50 km batısından başlayarak taa 135 km doğusundaki Alanya’yı geçene dek yol artık kentler arası yol olma niteliğini yitirmiş.. “Greater Antalya” olmuş ve bu yerler Antalya merkezin adeta banliyösü.. Serik’in nüfusu yüz bini, Manavgat’ın iki yüz bini geçmiş, Alanya ise üç yüz bine dayanmış..

Dağ taş yapılanmış.. Her yer bina, ev, özellikle de otel..

Bu tablo Türkiye’nin ekolojisine çok ciddi yük. Çook dikkatli bilimsel öngörü raporlarına gereksinim var.. Hesapsız biçimde gelen turist sayısını ve döviz girdisini fetişleştirmenin hiçbir anlamı yok. 32+ milyon turist / yıl ve 35 milyar $ / yıl dolayında gelirle (brüt girdiyle!?) dünyada ilk 10 ülke içinde olma sarhoşluğu bilimsel değildir.

“SÜRDÜRÜLEBİLİR TURİZM” olgusunu Türkiye hızla masaya yatırmak zorunda..
Ekolojik yüke ek olarak bir de arkeolojik varlıklarımızın talanı boyutu var ki 
o da ayrı bir dert..

**************

Mersin – Antalya yolu yalaşık 500 km ve 20 yıl kadar önce katettiğimizde büyük ölçüde kıyıya koşut (paralel) idi. Şimdilerde yer yer daha içerilere alınmış. Kıyılar Turizme açılacak her halde?? Ve Anamur yollarının o ünlü, bıktıran ve de riskli safari dönemeçleri aynen duruyor! Birazcık zemin iyileşmiş, biraz da genişletilmiş yer yer. 
2 yerde ikiz tuneller gördük fakat daha yapılacak çook iş var bölünmüş yol için..

****

Aydıncık’tan kuzeye, Toroslara yöneldik.. Gülnar’a dek Toroslara tırmanırken, 
itiraf edelim ki; bu denli dönemeçli, zor bir dağ yolu ile daha önce karşılaşmamıştık. 
20 yıl kadar önce Marmaris – Datça arsı 78 km’lik yol tam bir safari yolu idi ki; 
Aydıncık – Gülnar “etabı” onu hiç aratmıyor..

Gazipaşa, Anamur’u, Aydıncık’ı, Gülnar… koca koca ilçeler olmuşlar.. Nüfusları birkaç onbinden gei değil. 40-50 yıl öncenin şehirleri gibi.. Türkiye nüfusu korkunç ve o ölçüde de gereksiz biçimde HIZLA ARTIYOR! Ve de büyük ölçüde Batı’da yoğunlaşıyor.. Doğu – Güneydoğu adeta boşalıyor.. Antalya ve Mersin’in 6330 sayılı yasa ile 31 Mart 2014’ten başlayarak Bütünşehir yapılmasının yansılamaları başlamış bile :

Bu 2 kentte, Türkiye’nin 30 ilinde olduğu gibi artık “KÖYLER YOK”!
Tüm köyler “mahalle” oluverdi bir gecede, yasa gücü ile..

********

Mut, Mersin’in bir ilçesi olarak Toroslar eteğinde yerleşik ve kıyıdan Aydıncık üzerinden 79 km.. Zorlu bir parkur.. Kozlar yaylası ise ondan 19 km daha yukarılarda.. 
Saat gece yarısına yaklaşıyor ve internetten bulduğumuz DOĞA OTEL’e ulaşıyoruz..
Rakım 1415 m.. İtiraf edelim ki, Torosların dağ yollarında yolumuzu yitirdiğimizi – yitireceğimizi düşünmeye başlamıştık.. Yollar öyle dar ki, bir kenara çekip güvenle 
park etme ve kimi risklerle sabahlamayı bekleme olanağı da yok çoğu yerde.. 
Tabii bir de aracınızın onca zorlu yokuş ve dönemeçlerde (rampa ve viraj demeden de oluyor!) “benden bu kadar” demesi olasılığı da var.. Bereket, küçücük Renault Clio aracımız 1460 cc motorcuğu, 90 HP gücü ve inanılmaz başarımlı (performanslı) dizel DCI motor teknolojisiyle bizi hiiiç üzmeden, kliması hep açık üstüne düşeni fazlasıyla başardı. O minik motor 220 nm tork üretiyor ve önden çekiş ile gerçekten müthiş bir çekiş – ivmelenme sağlıyor.. 

*****

Birkaç fotoğrafı paylaşmış olduk..

İyi bayramlar ve iyi tatiller Türkiye..

Sevgi ve saygıyla
30.7.2014, Kozlar Yaylası (Mut / Mersin)

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

UZAK DA OLSA BİR UMUT VAR


Dostlar,

Sn. Prof. Dr. D. Ali Ercan‘dan iyimserlik ve oldukça yüksek bedellerini “dengeli” olarak irdeleyen bir öngörü (prediction) yazısı aldık..

Ali hocaya göre, “UZAK DA OLSA BİR UMUT VAR” dır..
Bu “Uzak Umut “22. yy. başına sarkacaktır.
4 – 5 kuşak sonra ve günümüz Dünya nüfusunun 2/3’ünün şöyle veya böyle
“telef” olmasıyla!..

Doğallıkla temel varsayım;

  • Dünyanın savunma tepkisinin (refleksinin) yeryüzünde yaşamı sürdürme doğrultusunda utku kazanacağına dayalı.

Ya tersi olursa?? Gezegende uygarlık – yaşam hazin biçimde acılar içinde bitecektir.

– Tüm Çevrebilimciler (Ekolog – Ekolojistler) Dünyanın yüksleme ve durgunluk     ;    aşamasının ardından “çökme” evresinde olduğunda düşünbirliği içinde (hemfikir).

En başta gelen çözümlerden biri HER AİLEYE 1 ÇOCUK!

Ve “yaşamın tüm alanlarında en üst tasarruf düzeyinde yaşamak..”

  • Gelecek kuşakların yaşam hakkını çalmayı durdurmak zorundayız..

Büyük ATATÜRK‘ün diyalektik – bilimsel öngörüsünü de hiç ustan çıkarmadan :

  • “Sömürgecilik ve yayılmacılık (emperyalizm) yeryüzünden yok olacak ve yerlerine uluslararasında hiçbir renk, din ve ırk ayrıcalığı gözetmeyen yeni bir işbirliği ve uyum çağı egemen olacaktır.”


Sevgi ve saygı ile.
11 Mayıs 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

============================================

UZAK DA OLSA BİR UMUT VAR

Portresi_gulumseyen

 

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

… ama mutluluk döneminin doğumu çok acılı olacak..

Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki, artık her önüne gelen, her eli kalem tutan, her mikrofonu veya kamerayı önünde bulan hemen her konuda bilir-bilmez yazıyor, çiziyor, konuşuyor. Eskilerin deyimiyle “ahkâm” kesiyor. Büyük bir bataklıktaki milyonlarca kurbağa sesinin yarattığı curcunaya çok benziyor Bilişim Dünyamız; gürültülü bir kakafoni, iğrenç  bir bilgi kirliliğinden başka bir şey değil… Aslına bakarsanız Dünyadaki genel durum da bizdekinden pek farklı değil…

Bilerek – bilmeyerek yaratılan bu sisli ortam, aslında oltanın ucuna takılmış informasyon (reklam!?) kurtçuklarıyla dolu “bir avlan ortamı” dır; kafası bulandırılmış, pusulası şaşırtılmış yığınlara yönelik sürüm, satış, siyaset, sömürü alanıdır.

“Küresel liberal ekonomik sistem” bu minval üzere, kendine özgü bir mantıkla işlemektedir; bu mantığa göre, ne olursa olsun, tekerlek dönmeli,

  • üretim-paylaşım-tüketim sarmalındaki bireyin beyni,
    Din-Siyaset-Ticaret kafesinde 
    tutulmalıdır.

Birey doğumundan ölümüne değin “müşteri”dir ve öyle kalmalıdır; bebek müşteridir, çocuk müşteridir, kadın müşteridir, öğrenci müşteridir, hasta müşteridir,
emekli müşteridir, inanan müşteridir vs…

Ve birey-müşteri son çözümlemede aldığından daha çoğunu vermiş olarak
sahneden ayrılmalıdır (AS: Artı değerine sermaye el koyabilmelidir!).
Anlamsız ve gereksiz olsa da, Doğanın yıkımına mal olsa da,
bir şekilde üretim sürdürülmeli, haksız ve dengesiz paylaşımla gerginleştirilmiş toplumlar savurgan tüketim döngüsünde tutulmalıdır…

Peki, Gezegenimiz üzerinde, doğayla çelişkili bu gidiş daha ne denli sürer dersiniz?  

“Hep böyle gider; çünkü insanlar aslında gerçek bilgi aranışında değil,
teselli beklentisindeler; bilgi edinmek değil, teselli bulmak istiyorlar; coşku, heyecan arıyorlar, alkışlamak istiyorlar.. Bilgi edinmek ise zor, zahmetli ve sıkıntılı bir iştir;
o nedenle insanlık alışkanlıklarına bağlılığı sürdürecek, topluma nesnel bilgi verenler değil, sosyal ortamda ve medyada eğlendiren, gaz veren, umut ticareti yapan insanlar, teselli eden kaynaklar (yani tuzaklar) tercih edilecektir…..”
  diyebilirsiniz. 

Ama unutmayalım, son sözü doğa yasaları söyler;

  • Doğa yasalarıyla çelişkili sosyal yasalar sürgit egemen olamazlar.

Varolan gidişin çok uzun süreceği kuşkuludur. En geç bu yüzyılın ortalarına doğru Petrolün eko-teknik anlamda bittiği, dolayısıyla, enerji bunalımıyla tetiklenmiş küresel ekonomik bunalım(lar)ın, çöküntünün baş gösterdiği, bir yandan da nüfusun 10 milyara doğru tırmandığı karmaşık (kaotik) bir durumu düşünün. Üstüne üstlük, kaçınılmaz
hızlı iklim değişikliğinin neden olacağı olumsuz çevre etkilerini düşünün.

Sosyal yapı büyük acılarla kökünden değiştirecek ve

  • Tapınılagelen küresel kapitalist paradigma,
    bu Yüzyılın sonunda çökecektir
    .

Kapitalist sistemin uydurup dillere doladığı “Sürdürülebilir kalkınma” saçmalığı terk edilerek, “sürdürülebilir yaşam” aranışına geçilecektir.

22. yüzyıla insanlık büyük bir kıyımdan arta kalan oldukça azalmış, (2-3 milyarlık)
bir nüfusla ve epey yıpranmış olarak, ama kesinlikle çok daha deneyim kazanmış, aydınlanmış ve beynindeki binlerce yıllık cenderelerden kurtulmuş olarak girecektir.

22. Yüzyıl, Gezegenimizde bilimin gerçekten egemen olduğu, küresel sosyal barışın etkin olarak korunduğu yepyeni, mutlu bir sürecin başlangıcı olabilir; bedeli çok ağır olsa da.

SEÇMEN KÜTÜKLERİNİN GÜVENİLİRLİĞİ, YAŞLANAN TÜRKİYE ve…??


SEÇMEN KÜTÜKLERİNİN GÜVENİLİRLİĞİ, YAŞLANAN TÜRKİYE ve…??

Dostlar,

TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu, eski DİE), 31 Aralık 2013 sonu Türkiye nüfus verilerini özet bir demografik raporla web sitesinde yayımladı file:///G:/Demografi/Nufus_2013.htm).

Bilindiği gibi artık ADRESE DAYALI NÜFUS KAYIT SİSTEMİ kullanmaktayız
2000 yılından bu yana ve tüm nüfus hareketleri, başta doğum – ölüm ve göçler
(içe – dışa göçten çok yurt içi adres değişiklikleri) olmak üzere çevrim içi (on line) verileri işlenmekte. Bu sistem ne ölçüde güvenilir, uygun yöntemlerle test edilmesinde büyük yarar var. Bu amaçla sondaj yöntemine dayalı kimi örneklem çalışmaları yapılabilir, yapılmalıdır. Bu tür sayıma “de jure” sayım denilmekte. Sözcük anlamıyla “hukuka dayalı” demek..
Yani yukarıda değinilen demografik hareketliliklerin başta Nüfus Hizmetleri Yasası olmak üzere mevzuat gereği yasal birimlere bildirilmesi ve sanal ortamda kayda alınması varsayımına dayalı. Önceki sistem ise “de facto” sayım idi.. Sözcük anlamıyla “gerçeğe dayalı” .. Yani sokağa çıkma yasağı konarak herkesi evlerinde birer birer saymak ve kayda geçirmek.. Her 5 yılda bir yapılıyordu 1927’den başlayarak (birkaç aksama dışında).

Yıl Nüfus
1927 13.648.270
1980 44.736.957
1985 50.664.458
1990 56.473.035
1997 62.865.574
2000 67.803.927
2007 70.586.256
2008 71.517.100
2009 72.561.312
2010 73.722.988
2011 74.724.269
2012 75.627.384

Bu yasaya (NÜFUS HİZMETLERİ KANUNU, yasa no 5490, RG: 29/04/2006,
sayı 26153) göre “ulusal adres veri tabanı ile MERNİS veri tabanının ilişkilendirilmesi” gerekiyor (md. 48).

Madde 15,

“Sağ olarak dünyaya gelen her çocuğun, doğumdan başlayarak Türkiye’de otuz gün içinde nüfus müdürlüğüne, yurt dışında ise altmış gün içinde dış temsilciliğe bildirilmesi zorunludur.” diyor.

Madde 31/e ise ölümlerin “10” (on) gün içinde resmi makamlara bildirimini yükümlüyor.

Ancak işlerin hiç de varsayıldığı gibi gittiğini söylemek olanağ yok…

Yukarıdaki tablodan 3 sayım verisini çekersek, aşağıdaki rakamlar çok güven sarsıcı.

1997 62.865.574
2000 67.803.927
2007 70.586.256

1997 – 2000 arası 3 yılda nüfus 5 milyon artarken (??), 2000 sonrası 7 yılda yalnızca 2,8 milyon artmış!?

Olacak şey değil.. Kabaca yıllık 1 milyon artış oluyor.. 7 milyon yerine 2,8 milyon..
4,2 milyon nüfus yitik! Tam bir rezalet..

Dahası, bu verilerle, İçişleri Bakanlığı’nın sağladığı bu veri tabanıyla YSK seçmen kütükleri hazırlıyor ve seçim yapılıyor.. AKP de güzel güzel iktidar oluyor!

Demokratik sitemin A’dan Z’ye, -açık söyleyelim- ırzına geçilmiştir, geçilmektedir.

Ve Türkiye’de kıyamet kopmamaktadır..
YSK da bu oyunun bilerek – bilmeyerek içindedir.
Bir anlamda bilerek – bilmeyerek suç ortağıdır..
İşte somut örnek.. 429 bin nüfuslu Antalya’nın Muratpaşa merkez ilçesinde 50 bin seçmen kütüklerde yoktur!..
Bu ileri bilgisayar çağında böylesi bir major teknik hata olanaklı mıdır??
Asla.. Bu seçmenlerin hemen hemen tümünün CHP seçmeni olduğu savlanıyor.
Böyle seçim olur mu?
Oyunu mertçe oynamak gerekmez mi?
Demokrasinin en temel varsayımlarından biri

* Dürüst, açık, saydam, gizli – eşit oy açık sayım – döküm değil midir?

YSK mutlaka namuslu bir veri tabanına dayalı olarak seçim yapmak zorundadır.
Seçmen kütükleri 23.01.2014 günü askıdan indirilmiştir.
Bundan sonrası YSK’nın namusuna kalmıştır. Aksi durumlar ülkede istikrarı alt üst etmeye ve ciddi kargaşalar çıkarmaya adaydır.

  • Buradan YSK’yı bir kez daha uyarıyor ve gereken her türlü titizliğin
    sonuna dek, asla aksamadan eksiksiz gösterilmesini istiyoruz..

******

Türkiye, Demografi (Nüfusbilim) yazınında bir DEMOGRAFİK FIRSAT PENCERESİ içinde görülmektedir. Daha önce bu sitede konuya ilişkin Sn. Prof. Ali Ercan‘ın ve
bizim epey yazılarımız yer aldı.

Türkiye, yaklaşık %1,5 (binde on beş) düzeyindeki hızlı ama anormal ya da -çok hızlı- olmayan bir nüfus artış hızı sahibidir. Nüfus çok gençtir, örn. ortanca yaş haşa 30’dur.
Bu 2 veri birlikte, bir ülke nüfusunun DEMOGRAFİK FIRSAT PENCERESİ  içinde olması biçiminde yorumlanmaktadır. Türkiye’nin bu verileriyle 35-40 yıldan önce “yaşlı” nüfus olmayacağı kestirimi, projeksiyon hesapları ile çıkarılan trendlerden izlenmektedir.

Dolayısla vurgu, haksız – yersiz – doğru olmayan biçimde “yaşlanan nüfus” olgusuna değil; nüfus artış hızının %1’in de hemen altına çekilerek niteliğinin iyileştirilmesine yapılmalıdır.

Küresel yarışta tutunmak kalabalık ve niteliksiz bir nüfusla değil;
özellikle sağlıklı ve eğitilmiş optimal büyüklükte nüfusla olur. Türkiye’nin gerçek nüfusunu CIA %10 daha fazla vermektedir. 2014 başında Türkiye’nin gerçek nüfusu, %10 kayıt dışı ile 84 milyon dolayındadır ve Erbakan – Demirel – Erdoğan üçlüsünün yanıltılarak dillendirdiği gibi 100 milyonu besleyebilecek bir ülke değildir.

  • Dünya topraklarının %0,6 sına, enerji – su kaynaklarının %0,2’sine sahip
    bir ülke olarak Türkiye, toplam dünya nüfusunun % 1,1’ine sahiptir ve
    zaten orantısız biçimde gereğinden çok nüfus baskısı altındadır.

Sorun,

  • HER AİLEYE 1 ÇOCUK! 

Ulusal politikasıyla yoluna konabilir.. Hem de daha çok gecikmeden..

Daha fazla bilgi için lütfen şu dosyaya bakar mısınız??

HIZLI NÜFUS ARTIŞI SORUNU / The CHAOS of HUGE POPULATION GROWTH

http://ahmetsaltik.net/2013/12/02/hizli-nufus-artisi-sorunu-the-chaos-of-huge-population-growth/, 02.12.2013

Sevgi ve saygı ile.
03 Şubat 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

İstanbul’da rekor nüfus artışı


Dostlar
,

Türkiye -ve dünya- nüfusu hızla ve tehlikeli biçimde, denetimsiz büyümeyi sürdürüyıor.

BM nüfus Fonu’nun (UNFPA)
 verilerine göre, 2011 yıl ortasında (1 Temmuz)
Dünya nüfusu 7 milyarı aştı!

Bu büyüklükte bir nüfus, Dünyanın eldeki kaynaklarıyla destekleyebileceği bir nüfus değil!

Bu noktada hemen tüm uzmanlar uzlaşmakta.
Dünya kaynaklarının ekolojik bağlamda çöküş – iniş aşamasında olduğu
kabul edilmekte.

BM raporlarında (Millenium Echosystem Assessment) son 50 yılda çevreye verilen zararın tüm geçmiş zamanların birikimini aşkın olduğuna gönderme yapılmakta.

Dünya nüfusu her yıl yaklaşık Türkiye nüfusunca büyümekte!
Bu rakam yaklaşık 80 milyon ve yaklaşık %o 11 düzeyinde nüfus artış hızına
denk düşüyor.

Türkiye ise yaklaşık % 1,68 düzeyinde bir nüfus artış hızına sahip. Bu rakam, Dünya verisinin 1,5 katı. Ne yazık ki TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) bu rakamı % 0.35 eksikle %1,33 olarak vermekte! Bu ciddi hatanın eleştirisi bu sitede gerekçeli ve sayısal verilerle yapılmış ve TÜİK yanıt vermeye çağrılmıştı tarafımızdan.. Ancak günümüze dek henüz hiç yanıt yok..(http://ahmetsaltik.net/wp-admin/post.php?post=11522&action=edit, 1.3.13)

İstanbul, durdurulamayan aşırı nüfus artışı ile son derece ciddi bir sorun kaynağı.
Öyle övünülecek bir yanı ise kesinlikle yok.

TÜİK, Türkiye nüfusunu da doğru veremiyor.. Ciddi hatalar ve çelişkiler içeren sayılar yayımlıyor. Gerçek nüfus 83 milyon dolayında iken, yaklaşık %10 eksik veriliyor.
Sn. Prof. Dr. D. Ali Ercan‘ın ve bizim bu sitemizde sorunu irdeleyen epey yazımız var.
Mart 2014’te yerel seçimler gündemde ve Yüksek Seçim Kurulu, TÜİK verilerine dayalı olarak sandık seçmen listelerini hazırlayacak.. Gerçek nüfusun bilinmesi yaşamsal önemde!

Sonuç olarak; Türkiye artık bir anti-natalist nüfus – demografi politikası belirlemek zorunda. Nüfusunun sayısa öngörüleri yanı sıra niteliği, ülkeye dağılımı, kır- kent oranları vb. sosyal – ekonomik – politik demografik karakteristiklerini de öngörmeli.

  • “Her aileye 1 çocuk!” ilkesi dünyada ve Türkiye’de benimsenmeli.
    Başbakan, her aileye 3-5 çocuk, nüfus yaşlanıyor.. vb. derin ve
    hiçbir bilimsel temeli olmayan yanılgılardan kendisini kurtarmalıdır.
  • Unutulmasın : Çocuklarımızın geleceğini çalmaktayız!

Sevgi ve saygı ile.
16.9.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=============================================

İstanbul’da rekor nüfus artışı

Nüfusuyla 122 ülkeyi geride bırakan İstanbul’un son 4 yıldaki nüfus artışı,
Türkiye’deki 64 ilin nüfusundan daha çok  oldu.

Nüfusuyla Yunanistan, Tunus, Portekiz, Küba, Belçika, İsveç, Çek Cumhuriyeti, Belarus, Macaristan ve Tunus’un da aralarında bulunduğu 122 ülkeyi
geride bırakan İstanbul, son 4 yılda nüfusuna 1 milyon 157 bin 576 kişi ekledi. Türkiye İstatistikKurumu (TÜİK)verilerinden yaptığı hesaplamalara göre,
İstanbul’un 4 yıldaki nüfus artış miktarı, ülkedeki 64 ilin nüfusundan daha çok oldu.

İstanbul’un, 2008-12 döneminde yıllık ortalama nüfus artışıyla, nüfusuna her 4 ayda bir Tunceli, 5 ayda bir Kilis, 6 ayda bir Gümüşhane ve 7 ayda bir Artvin eklendi.
Aynı dönemde Ankara ise yıllık ortalama 104 bin 150 kişilik artışıyla Tunceli ve Bayburt’un nüfusundan fazla arttı. 2008-12 döneminde Ankara’nın nüfusu 416 bin 603, Antalya’nın nüfusu 233 bin 262, Şanlıurfa’nın nüfusu 187 bin 851,
Gaziantep’in nüfusu 187 bin 335, Bursa’nın nüfusu da 180 bin 208 kişi arttı.

Oransal olarak en çok Antalya’nın nüfusu arttı

Oransal olarak bakıldığında ise nüfus artış hızında başı Antalya çekti.
Antalya’nın 2008-12 yılları arasında nüfusu % 12,54 oranındayükseldi.

13 ilin nüfusu düştü

2008-12 döneminde Yozgat, Ardahan, Çorum, Kars, Zonguldak, Kırıkkale, Sivas, Kırşehir, Giresun, Tokat, Amasya, Tunceli ve Kastamonu’nun nüfusu geriledi. (AA)